باب: ما جاء
في إجازة خبر
الواحد
الصدوق في الأذان
والصلاة
والصوم
والفرائض
والأحكام.
1. DOĞRULUĞUNDAN ŞÜPHE DİLMEYEN BİR KİŞİ'NİN EZAN, NAMAZ, ORUÇ
VE BUNLARA BENZER FARZLAR VE DİNİ HÜKÜMLER HAKKINDAKİ HABERLERİNİN GEÇERLİ OLDUĞU
وقول الله
تعالى: {فلولا
نفر من كلِّ
فرقة منهم
طائفة
ليتفقَّهوا
في الدين
ولينذروا
قومهم إذا
رجعوا إليهم
لعلَّهم
يحذرون}
/التوبة: 122/.
Allah Teala; "Onların her kesiminde bir grup dinde (dini ilimierde)
geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek
için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar"(Tevbe 122) buyurmuştur.
ويسمَّى
الرجل طائفة
لقوله تعالى:
{وإن طائفتان
من المؤمنين
اقتتلوا }/الحجرات:
9/. فلو اقتتل
رجلان دخل في
معنى الآية .وقوله
تعالى:{إن
جاءكم فاسق
بنبأٍ
فتبيَّنوا} /الحجرات:
6/.
Arap dili açısından bir kimseye "taife" denilebilir.
Zira Yüce Allah ........ eğer mu'minlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa
ara/annı düze/tin"(Hucurat 9) buyurmaktadır. İki kişi birbiriyle vuruşursa
ayetin manasına dahil olmuş olurlar. Yüce Allah bir de .......=Eğer bir fasık
size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın"(Hucurat 6)
buyurmaktadır.
وكيف بعث
النبي صلى
الله عليه
وسلم أمراءه
واحداً بعد
واحد فإن سها أحد
منهم رُدَّ
إلى السنَّة.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, görevlilerini (emır) birbiri
arkasına nasıl göndermiştir? Gönderilen görevlilerden (emır) biri unutursa o
sünnetin hükmüne döndürüıür.
حدثنا محمد
بن المثنَّى:
حدثنا عبد
الوهَّاب: حدثنا
أيوب، عن أبي
قلابة: حدثنا
مالك بن
الحويرث قال:
أتينا
النبي صلى
الله عليه
وسلم ونحن
شبَبَة متقاربون،
فأقمنا عنده
عشرين ليلة،
وكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
رفيقاً، فلما
ظنَّ أنَّا قد
اشتهينا
أهلنا، أو قد
اشتقنا، سألنا
عمَّن تركنا
بعدنا
فأخبرناه،
قال:(ارجعوا إلى
أهليكم،
فأقيموا
فيهم،
وعلِّموهم
ومروهم). وذكر
أشياء أحفظها
أو لا أحفظها:
(وصلُّوا كما
رأيتموني
أصلِّي، فإذا
حضرت الصلاة
فليؤذِّن لكم
أحدكم،
وليؤمُّكم
أكبركم).
[-7246-] Malik b. Huveyris şöyle anlatmıştır: Biz yaşları
birbirine yakın gençler topluluğu olarak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
geldik ve onun yanında yirmi gece kaldık. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem son derece hassas ve ince yürekli idi. Konukluğumuzun uzamasından,
ailelerimizi özlediğimizi anlayınca yahut ailelerimize özlem duyduğumuzu
anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de haber verdik. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Ailelerinizin yanına dönünüz, onların içinde ikamet ediniz,
onlara dini bilgileri öğretiniz, onlara dini vecibelerini eda ve haramlardan
çekinmelerini emrediniz" buyurdu.
Ebu Kılabe şöyle dedi: Malik b. Huveyris bana Hz.Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in daha birçok vasiyetini bildirdi. Ben onların bir kısmını
ezberimde tutuyor, bir kısmını da tutamıyorum. -Malik b. Huveyris, Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şunları da buyurduğunu bildirdi:
- "Benim nasıl namaz kılar olduğumu görüyorsanız öylece namaz
kılınız. Namaz vakti gelince, biriniz size eza n okusun, en büyüğünüz de size
imamlık etsin!"
حدثنا مسدد،
عن يحيى، عن
التيميِّ، عن
أبي عثمان، عن
ابن
مسعود قال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم :
(لا
يمنعنَّ
أحدكم أذان
بلال من
سحوره، فإنه يؤذِّن
- أو قال ينادي -
ليرجع قائمكم
وينبِّه نائمكم،
وليس الفجر أن
يقول هكذا -
وجمع يحيى كفَّيه
- حتى يقول
هكذا). ومدَّ
يحيى إصبعيه
السبَّابتين.
[-7247-] Yahya'nın Teymi, Ebu Osman isnadıyla İbn
Mesud'dan nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:
"Sizden herhangi birinizi müezzin Bilal'in ezanı sahur
yemeğini yemekten alıkoymasını Çünkü Bilal gece vakti ezan okur -veya gece
vakti nida eder.- Bunu teheccüd namazı kılanları sahur yemeğine döndürmek ve
uykuda olanlarınızı da (sahur yemeğine) uyandırmak için okur. Fecr şöyle demek
değildir." Yahya iki avucunu birleştirip, şöyle diye açıklayıp
göstermiştir. Sonra iki şehadet parmağını yan yana getirerek "fecir böyle
olmaktır" demiştir.
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا عبد
العزيز بن مسلم:
حدثنا عبد
الله بن
دينار: سمعت
عبد الله بن
عمر رضي الله
عنهما، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(إن
بلالاً ينادي
بِلَيل،
فكلوا
واشربوا حتى ينادي
ابن أم مكتوم).
[-7248-] Abdullah b. Ömer'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bilal gece vakti nida eder. Siz İbn Ümmü Mektum ezan
okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz."
حدثنا حفص بن
عمر: حدثنا
شعبة، عن
الحكم عن إبراهيم،
عن علقمة، عن
عبد الله قال:
صلَّى
بنا النبي صلى
الله عليه
وسلم الظهر خمساً،
فقيل: أزِيدَ
في الصلاة؟
قال:(وما ذاك).
قالوا:
صلَّيتَ
خمساً، فسجد
سجدتين بعد ما
سلَّم.
[-7249-] Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere öğle namazını beş rekat olarak kıldırdı.
Kendisine
"Namazda arttırılma mı yapıldı?" diye soruldu.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Neden sordunuz?" dedi.
Sahabiler
"Beş rekat olarak kıldırdınız" dediler. Bunun üzerine
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem selam verdikten sonra iki sehv secdesi
yaptı.
حدثنا
إسماعيل:
حدثني مالك،
عن أيُّوب، عن
محمد، عن أبي
هريرة،
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم انصرف من
اثنتين، فقال
له ذو اليدين:
اقصرت الصلاة
يا رسول الله
أم نسيت؟
فقال: (أصدق ذو
اليدين). فقال
الناس: نعم،
فقام رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فصلَّى
ركعتين
أخريين ثم
سلَّم، ثم
كبَّر، ثم سجد
مثل سجوده أو
أطول، ثم رفع،
ثم كبَّر،
فسجد مثل
سجوده ثم رفع.
[-7250-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğle veya ikindi namazıarından birini kıldınrken
iki rekattan sonra (selam verip) namazdan çıktı. Bunun üzerine Zülyedeyn
denilen kişi kendisine
"Ya Resulallah! Namaz kısaldı mı? Yoksa unuttunuz mu?"
diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oradaki cemaate
"Zülyedeyn doğru mu söyledi?" dedi. İnsanlar "Evet doğru
söyledi!" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem kalktı, iki rekat daha kıldırdı. Sonra selam verdi. Ondan sonra
tekbir alıp, namaz secdesi gibi veya ondan daha uzun bir secde yaptı, sonra
başını secdeden kaldırdıktan sonra yine tekbir alıp yine namaz secdesi gibi bir
secde daha yaptı. Sonra başını secdeden yukarı kaldırdı. (Sonra selam verdi.)
حدثنا
إسماعيل:
حدثني مالك،
عن عبد الله
بن دينار، عن
عبد الله بن
عمر قال:
بَيْنا
الناس
بِقُباء في
صلاة الصبح،
إذ جاءهم آت
فقال: إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قد
أنزل عليه اللَّيلة
قرآن، وقد أمر
أن يستقبل
الكعبة فاستقبلوها،
وكانت وجوههم
إلى الشَّأم،
فاستداروا
إلى الكعبة.
[-7251-] Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: İnsanlar
Kuba'da sabah namazı kılarken bir kimse geldi ve "Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in üzerine bu gece Kur'an indirildi de namazda Kabe'ye
yönelmesi emrolundu. (Şimdi sizler de namazınızın içinde Kabe tarafına)
yöneliniz!" dedi. Cemaatin yüzü Şam tarafına doğru yönelmişti. (Oldukları
yerde derhal) yüzlerini Kabe tarafına döndürdüler.
حدثنا يحيى:
حدثنا وكيع،
عن إسرائيل،
عن أبي أسحق،
عن البراء قال:
لما
قدم رسول الله
صلى الله عليه
وسلم المدينة،
صلَّى نحو بيت
المقدس ستة
عشر، أو سبعة
عشر شهراً،
وكان يحب أن
يُوَجَّه إلى
الكعبة،
فأنزل الله
تعالى: {قد نرى
تقلُّب وجهك في
السماء
فلَنولِّينَّك
قبلة
ترضاها}.فوُجِّهَ
نحو الكعبة،
وصلَّى معه
رجل العصر، ثم
خرج، فمرَّ
على قوم من
الأنصار،
فقال: هو يشهد
أنه صلَّى مع
النبي صلى
الله عليه
وسلم، وأنه قد
وُجِّه إلى
الكعبة
فانحرفوا وهم
ركوع في صلاة
العصر.
[-7252-] Bera' şöyle anlatmıştır: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Medine'ye hicret edip geldiğinde on altı veya on yedi ay
Kudüs'teki Beytü'l-makdis tarafına doğru namaz kıldırdı. Fakat her zaman
kıblesinin Kabe'ye karşı döndürülmesini arzu eder dururdu.
Bunun üzerine Yüce Allah "Biz senin yüzünün göğe doğru
çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi seni memnun olacağın bir kıbleye
döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir"(Bakara 144)
ayetini indirdi. Böylece kıble Kabe tarafına yöneltiidi. O gün sahabilerden
biri ikindi namazını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Kabe'ye
doğru kılmıştı. Bu zat sonra (Medine'den) çıktı. (Kuba'da sabah namazı kılmakta
olan bir) Ensar cemaatine rastladı. Onlara Nebile birlikte namaz kıldığını ve
onun Kabe'ye yöneıtildiğini ve kendilerinin ikindi namazında rükuda iken
Kabe'ye doğru döndürüldüklerini şehadet ederek haber verdi.
حدثني يحيى
بن قزعة:
حدثني مالك،
عن إسحق بن عبد
الله بن أبي
طلحة، عن أنس
بن مالك رضي
الله عنه قال:
كنت أسقي
أبا طلحة
الأنصاري
وأبا عبيدة بن
الجراح
وأبيَّ بن كعب
شراباً من
فَضِيخ، وهو
تمر، فجاءهم
آت فقال: إن
الخمر قد
حرِّمت، فقال
أبو طلحة: يا
أنس، قم إلى
هذه الجرار
فاكسرها، قال
أنس: فقمت إلى
مهراس لنا
فضربتها
بأسفله حتى انكسرت.
[-7253-] Enes b. Malik şöyle anlatmıştır: Ben Ebu Talha
el-Ensari, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Ubey b. Ka'b'a hurmadan yapılan fadih
içkisi veriyordum. Bu sırada birisi geldi "İçki haram kılındı" dedi.
Bunun üzerine Ebu Talha bana
"Ya Enes! Şu şarap küplerine doğru kalk da onları kır!"
diye emretti. Enes "Bu emir üzerine ben (taştan oyulup içine içki konulan)
mihras denilen kabımıza doğru yöneldim ve onun aşağısından vurdum,
kırıldı" demiştir.
حدثنا
سليمان بن
حرب: حدثنا
شعبة، عن أبي
إسحق، عن صلة،
عن حذيفة:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال لأهل
نجران:
(لأبعثنَّ
إليكم رجلاً
أميناً حقَّ
أمين).
فاستشرف لها
أصحاب النبي
صلى الله عليه
وسلم فبعث أبا
عبيدة .
[-7254-] Huzeyfe'nin nakline göre (Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem Necran heyeti kendisinden emin bir kimse gönderilmesini
istediklerinde onlara:
'Size elbette hakkıyla emin olan bir kimse göndereceğim"
buyurmuştu. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sahabileri bu
göreve her birinin kendisinin gönderilmesini bekledikleri sırada Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Ubeyde'yi göndermiştir.
حدثنا
سليمان بن
حرب: حدثنا
شعبة، عن
خالد، عن أبي
قلابة، عن أنس
رضي الله عنه:
قال النبي صلى
الله عليه
وسلم:
(لكل
أمَّة أمين،
وأمين هذه
الأمَّة أبو
عبيدة).
[-7255-] Enes'in nakline göre Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem
"Her bir ümmetin güvendiği bir kimse vardır ve şu bizim
ümmetimizin emini de EbU Ubeyde'dir" buyurmuştur.
حدثنا
سليمان بن
حرب: حدثنا
حمَّاد بن
زيد، عن يحيى
بن سعيد، عن
عبيد بن
حُنين، عن ابن
عباس،
عن
عمر رضي الله
عنهم قال:
وكان رجل من
الأنصار، إذا
غاب عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وشهدته
أتيته بما
يكون من رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
وإذا غبتُ عن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وشهده
أتاني بما
يكون من رسول
الله صلى الله
عليه وسلم .
[-7256-] Ömer şöyle demiştir: Ensardan bir adam vardı. O,
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemtan ayrı ve uzakta bulunduğu zaman ben
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinde hazır bulunur ve o gün
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (söz, fiil ve hallerini) ona
naklederdim. Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinden uzakta
kaldığım zaman ise o zat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinde
hazır bulunur ve o gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili (söz,
fiil ve halleri) bana naklederdi.
حدثنا محمد
بن بشار:
حدثنا غُندر:
حدثنا شعبة،
عن زبيد، عن
سعد بن عبيدة،
عن أبي عبد
الرحمن، عن
علي رضي الله
عنه:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم بعث
جيشاً، وأمَّر
عليهم
رجلاً،
فأوقد ناراً،
وقال: ادخلوها،
فأرادوا أن
يدخلوها،
وقال آخرون:
إنما فررنا
منها، فذكروا
للنبي صلى
الله عليه وسلم،
فقال للذين
أرادوا أن
يدخلوها: (لو
دخلوها لم
يزالوا فيها
إلى يوم
القيامة).
وقال للآخرين:
(لا طاعة في
المعصية،
إنما الطاعة
في المعروف).
[-7257-] Ali r.a. şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem bir askeri birliği hazırlayıp, başlarına birisini kumandan tayin
etti. (Kişi) yolda odun toplatıp ateş yaktırdı ve askerlere
"Bu ateşin içine girin!" dedi. Onlardan bir kısmı ateşe
girmek istediklerinde diğerleri "Biz ateşten kaçıp (Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e sığınmış kimseleriz!)" dediler. Seferden dönüşte bu hadiseyi
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e zikrettiklerinde Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ateşe girmek isteyenler için
"Eğer ateşe girmiş olsalardı, kıyamet gününe kadar onun
içinde kalırlardı" buyurdu. Diğerlerine hitaben de "Masiyet konusunda
kula itaat yoktur. İtaat ancak makul ve meşru olan emirler (maruf)
hakkındadır" buyurdu.
حدثنا زهير
بن حرب: حدثنا
يعقوب بن
إبراهيم: حدثنا
أبي، عن صالح،
عن ابن شهاب:
أن عبيد الله بن
عبد الله
أخبره: أن أبا
هريرة وزيد بن
خالد أخبراه:
أن
رجلين اختصما
إلى النبي صلى
الله عليه وسلم .
[-7258 - 7259-] Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid'in nakillerine göre
iki kişi davalarını çözmesi için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
başvurdular.
وحدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري:
أخبرني عبيد
الله بن عبد
الله بن عتبة
بن مسعود: أن
أبا هريرة قال:
بينما
نحن عند رسول
الله صلى الله
عليه وسلم إذ
قام رجل من
الأعراب فقال:
يا رسول الله،
اقض لي بكتاب
الله، فقام
خصمه فقال:
صدق يا رسول الله،
اقضِ له بكتاب
الله وأذَنْ
لي، فقال له
النبي صلى
الله عليه وسلم
: (قل). فقال: إن
ابني كان
عسيفاً على
هذا - والعسيف
الأجير - فزنا
بامرأته،
فأخبروني أن
على ابني
الرجم،
فافتديت منه
بمائة من
الغنم ووليدة،
ثم سألت أهل
العلم،
فأخبروني أن
على امرأته
الرجم، وإنما
على ابني جلد
مائة وتغريب
عام، فقال:
(والذي نفسي
بيده، لأقضيَنَّ
بينكما بكتاب
الله، أمَّا
الوليدة و الغنم
فردُّوها،
وأما ابنك
فعليه جلد
مائة وتغريب
عام، وأما أنت
يا أنَيْس -
لرجل من أسلم -
فاغدوا على
امرأة هذا،
فإن اعترفت
فارجمها).
فغدا عليها
أنَيْس
فاعترفت
فرجمها.
[-7260-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Bizler Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda bulunduğumuz bir sırada birden
bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve "Ya Resulallah! Benim için Allah'ın
kitabı ile hükmet!" dedi. Akabinde davalısı olan kişi de ayağa kalktı ve
"Ya Resulallah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah'ın
kitabıyla hükmet ve (konuşmak üzere) bana izin ver!" dedi. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona "Söyle!" buyurdu. O da şöyle dedi:
Benim oğlum bu kişinin yanında ücretle çalışan bir kimse idi.
Oğlum bunun karısıyla zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun recm edilmesi
gerektiğini haber verdiler. Ben de bu adama (oğlum adına) yüz koyun ve bir de
cariyeyi fidye vererek oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra meseleyi
bilenlere sordum. Onlar bana. onun karısına recm cezası gerektiğini, benim
oğluma da ancak yüz değnek vurulma ile bir yıl sürgüne gönderme cezası
gerektiğini haber verdiler" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Canım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki ben
sizin aranızda elbette Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim:
Cariye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna
gelince; Onun cezası yüz sopa ve bir yıl gurbete sürgün edilmedir"
buyurdu. Bundan sonra -Esrem kabilesinden birisi olan- Uneys'e "Bu adamın
karısına git! (Tahkikatını yap) eğer kadın suçunu itiraf ederse onu recm
et!" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Haber-i vahidin caizliği" Başlıkta geçen
"el-idıze" kelimesinden maksat haber-i vahidle amel etmenin ve onun
delil değeri taşıdığını söylemenin caizliğidir. Burada yer alan
"el-vahid" kelimesi gerçek manasında yani birlik anlamında
kullanılmıştır. Hadis usulcülerinin terimi olarak manası ise, tevatür
derecesine ulaşmamış haber demektir. İmam Buharl'nin bu başlığı atmaktan maksadı
"Bir haber birden çok ravi tarafından rivayet edilmedikçe delil değeri
taşımaz. Haberin şahitlik gibi olması için bu gereklidir" diyenlere cevap
vermektir. Bu başlıktan haberin geçerli olabilmesi için dört veya daha fazla
kişinin bulunmasını şart koşanlara da cevap verilmiş olmaktadır.
Üstat Ebu Mansur el-Bağdadl'nin nakline göre bazıları haber-i
vahidin kabulü için onun ilk tabakadan son tabakaya kadar üç ravinin üç raviden
rivayeti şeklinde olması şarttır demişlerdir. Bazıları ise dört ravinin dört raviden
rivayeti şarttır derken, başka bazıları bunu beşe, bazıları ise yediye
çıkarmışlardır. Bu sayıları veren bilginlerin görüşü sözkonusu sayının tevatür
değeri taşıdığı kanaatinde olmalarıdır veya onlara göre haber, mütevatir, ahad
ve bu ikisi arasında orta şeklinde üçe ayrılır.
"Nebi s.a.v., görevlilerini (emır) birbiri arkasına nasıl
göndermiştir? Gönderilen görevlilerden (emır) biri unutursa o sünnetin hükmüne
döndürüıür." Haber-i vahidle ilgili açıklamaların sonlarına doğru
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in birbiri ardından birçok valiler,
kumandanlar ve elçiler göndermesi" şeklinde bir başlık gelecektir. İmam
Buhari orada "elçiler gönderilmesi" şeklinde bir ifade
kullanmaktadır:
"Birbiri ardından" ifadesinden maksat, gönderilenierin
birden çok olmasıyla birlikte gönderildikleri cihetlerin de birden çok
olmasıdır. Kirmanı bu ifadeyi zahirine göre yorumlamış ve birinciden sonra
ikinci bir kişinin gönderilmesinin faydası, unuttuğu takdirde ikincinin onu
gerçeğe döndürmesidir demiştir. Böylece o haber, haber-i vahid olmaktan çıkmaz.
Bu, haber-i vahidin Nebi s.a.v.'in uygulamasından olduğunun sabitliği için
güçlü bir delildir. Çünkü haber-i vahid yeterli olmasaydı Nebi s.a.v.'in onları
göndermesinde herhangi bir mana olmazdı. İmam Şafiı de -ileride değineceğimiz
üzere- bu duruma dikkat çekmektedir. Bu görüşü Nebi s.a.v.'in "Burada
bulunan bulunmayana tebliğ etsin" şeklindeki hadisi teyit etmektedir. Bu
hadis, Buhari ve Müslim'de yer almaktadır.(Buhari, İlim; Müs!im, Hac) Bunun bir
diğer delili de "Benden bir hadis duyup, bunu nakledenin Yüce Allah yüzünü
ak etsin!" hadisidir. Bu hadis Sünen kitaplarında yer almaktadır.(Ebu
Davud, İlim; Tirmizi, İlim; İbn Mace, Mukaddime)
Bazı muhalifler "Onlar sadece zekat toplamak, fetva vermek
ve benzeri şeyler için gönderilmişlerdi" diyerek buna itiraz etmişlerdir.
Bu görüş bir inada dayanan sabit bir fikirdir. Çünkü görevli (emır) göndermek
suretiyle bilgi hasıl olmaktadır ve bu zekat toplamaktan, ahkamı tebliğ
etmekten ve başka şeylerden daha geneldir. Bu konuda sadece Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Muaz b. Cebel'i emır tayin etmesi, ona emir
verip "Sen ehl-i kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onlara Allah'ın
kendilerine farz kıldığın! bildir" demesi meşhur olsaydı bu bile yeterli
olurdu. Onlardan her bir belde halkının Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in başlarına yönetici (emır) tayin ettiği kimsenin hükmüne
başvurduklarına ve verdiği haberi kabul edip, karinesine bakmaksızın ona itimat
ettiklerine dair haberler çoktur. Burada zikrettiğimiz hadislerde buna dair
örnekler birden fazladır. Bazı bilginler delil olarak "Ey Resul! Rabbinden
sana indirileni tebliğ et"(Maide 67) ayetini ileri sürmektedirler.
Halbuki o bütün insanlığa gönderilmiş ve onlara tebliğde
bulunması üzerine vacip olan bir Nebidi. Haber-i vahid makbulolmasaydı, bütün
insanlara şifahen hitapta bulunmak imkanı olmadığı için herkese şeriatı tebliğ
etmek imkansız hale gelirdi. Aynı şekilde insanlara haberi mütevatir derecesine
çıkaracak sayısında elçi göndermek de imkansızdır. Dolayısıyla bu, ispat için
uygun bir yoldur. Buna İmam Şafil'nin sonra Buharl'nin ileri sürdüğü deliller
de eklenir. Haber-i vahidi reddedenler Nebi s.a.v.ı'in Zülyedeyn'in haberini
kabul etmekte duraksadığını delil göstermişlerdir. Oysa bu olayın delil değeri yoktur.
Çünkü onun verdiği haber bilgisi ile çelişikti. "İlimle çelişen tüm
haber-i vahidler kabul edilmez."
Haber-i vahidi reddedenlerin bir diğer delili ise Ebu Bekir ve
Ömer'in, Mugıra'nin nine ve ceninin mirası konusunda naklettiği iki hadisi
Muhammed b. Mesleme şehadet etmedikçe kabul etmeyip duraksamalarıdır. Diğer
delilleri ise Hz. Ömer'in, Ebu Musa'nın izin istemeyle ilgili haberini Ebu Said
ona şehadet etmedikçe kabul etmemesi ve İbn Ömer'in "dirilerin ağlamasıyla
ölünün azap göreceği" şeklindeki haberini Aişe r.anha'nın kabul etmeyip
duraksamasıdır. Buna şöyle cevap verilmiştir:
Sözü geçen kişilerin duraksamaları, ya Ebu Musa olayında olduğu
gibi şüphe duymaktan kaynaklanmaktadır. Çünkü o söz konusu haberi, Ömer' den üç
kez izin isteyip sonra geri dönmesine tepki gösterffiısi ve kendisini tehdit
etmesi üzerine nakletmiştir. Bunun üzerine Ömer sözkonuw tenkitten kendisini
korumak endişesi ile nakletmiş olabileceği için ondan bu hadisi ispat etmesini
istemiştir. Bu konuyu İstizan Bölümünde delilleriyle birlikte açıklamıştık.
Haber-i vahidin Aişe r.anha'nın tepkisinde olduğu üzere kesin delille çatışması
meselesine gelince, Hz. Aişe r.anha görüşünü "Hiçbir suçlu başkasının
suçunu yüklenmez"(En'am 164) ayet-i kerimesine dayandırmıştır. Bütün
bunlara haber-i vahidin kabulü için iki ravinin iki raviden nakletmesi şarttır
diyenler bu delillere dayanabilirler. Aksi takdirde bundan daha fazla raviyi
şart koşanlaraHz. Aişe radıyalliihu anhii tarafından rivayet edilenlerin tümü
karşı delildir. Çünkü onlar haberi sadece iki kişiden kabul etmektedirler. Bu
da tevatür derecesine ulaşmamaktadır. Aslolan karinenin bulunmamasıdır. Zira
karine mevcut olsa, ikinciye ihtiyaç kalmaz. Ebu Bekir, Hz. Aişe radıyalliihu
anhii'nın "Nebi s.a.v.'in pazartesi günü vefat ettiği"ne dair verdiği
haberi kabul etmiştir. Ömer, Amr b. Hazm'ın "Parmakların diyetinin
birbirine eşit olduğu" haberini, ed-Dahhak b. Süfyan'ın "Kadının
kocasının diyetine mirasçı olabileceği" haberini, Abdurrahman b. Avf'ın
"Veba hastalığı ve Mecusilerden cizye almanın caiz olduğu" haberini,
Sa' d b. Ebi' Vakkas'ın "Mest üzerine mesh verme" haberini kabul
etmiştir. Osman, Ebi' Said'in kızkardeşi el-Furey'a bnt. Sinan'ın "Kocası
ölüp, iddet bekleyen kadının evinde kalması" yolundaki haberini kabul
etmiştir.
Meseleye akli yönden yaklaşacak olursak Nebi s.a.v. ahkamı
tebliğ etmek için insanlar göndermiştir. Haber-i vahidi doğrulamak mümkündür ve
ihtiyaten buna göre amel etmek gerekir. Doğru sözlü bir kimsenin haberi ile
zannın isabetli çıkması ağır basan bir husustur. Bundan hata olması nadirdir.
Dolayısıyla ağır basan masıahat, nadiren görülen mefsedet endişesiyle terk
edilemez. Çünkü ahkamın dayanağı şehadete göre ameldir. Bu da kendi başına
kesinlik ifade etmez.
"Nebie geldik." Yani heyetlerin geldiği sene heyet
halinde Nebie geldik. İbn Sa'd adı geçen Malik b. Huveyris topluluğu olan Leys
oğullarının varışının Tebuk savaşından önce olduğunu gösteren ifadeler
kullanmıştır. Tebuk savaşı hicretin dokuzuncu yılı Receb ayında yapılmıştı.
"Biz gençler" ifadede yer alan "şebebe",
"şabb" kelimesinin çoğuludur.
Şabb orta yaşın altındaki kişi demektir. Orta yaşın
başlangıcının açıklaması Ahkam Bölümünde geçmişti.
"Yakın" yani yaşça yakın demektir. Hatta bu yakınlık
yaştan daha da geneldir. Ebu Davud'da "Bizler o günbilgice birbirimize
yakındık"(Ebu Davud, Salat) ifadesi yer alırken Müslim'de "Bizler
kıraat açısından birbirimize yakındık" ifadesine yer verilmektedir.
(Müslim, Mesacid)
"Raki'kan" Bu kelime refikan şeklinde de okunmuştur.
Her ikisi buradaki anlam açısından birbirine yakındır.
"Ailemizi özledik." Burada "aile"
kelimesinden maksat, her bir kişinin eşidir veya bundan daha geneldir.
"Bize sordu" yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadiste adı
geçenlere sordu. "Ailelerinizin yanına dönünüz." Nebi s.a.v.'in
onlara geri dönmeye izin vermesi şundandır. Hicret Mekke'nin fethinden sonra
son bulmuştu. Medine'de ikamet, artık gelen kişinin tercihine kalmıştı.
Bunların içerisinde Medine'de ikamet edenler olduğu gibi, ihtiyaç duyduğu şeyi
öğrendikten sonra geri dönenler de olmuştur.
"Ben onların bir kısmını ezberimde tutuyor, bir kısmını da
tutamıyorum."
Bir başka rivayette "veya tutamıyorum" ifadesi yer
almaktadır. Bu kuşku ifade etmek için değil, çeşitlilik bildirmek içindir.
"Namaz vakti gelince" yani vakti girince "Biriniz
size ezan okusun" bu hadisin açıklaması Ezan bölümünde geçmişti.
"Başlarına birisini kumandan tayin ettL" Bu kişi
Abdullah b. Huzafe'dir. Bu hadisin geniş bir açıklaması Meğazl Bölümünün
sonlarında geçmişti. Ahkam Bölümünün baş taraflarında bir emire -masiyet konusu
olan şeylerde değil de- itaat niteliği olan hususlarda itaat etmenin vacip
olduğu ile alakalı olarak geçmişti.
İbnü'l-Kayyim, Kur'an'a ilaveten bir hüküm getirdiğinde haber-i
vahidi reddedenlere cevap mahiyetinde özetle şöyle demektir:
Sünnetin Kur'an karşısındaki durumu üçtür. Birincisi sünnet her
açıdan Kur'an'la uyumludur. Bu durumda delillerin ardarda gelmesinden söz
edilir. İkinci olarak sünnet Kur'an'la kastedileni beyan etmek üzere gelir.
Üçüncüsü ise sünnet Kur'an'ın değinmediği bir hükmü ifade eder. Bu üçüncüsü
Nebi s.a.v. tarafından verilmiş başlı başına bir hükümdür. Bu konuda ona itaat
etmek gerekir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sadece Kur'an'a uygun
düşen hususlarda itaat edilecek olsaydı, bu durumda ona özel bir itaat
bulunmamış olurdu. Oysa Yüce Allah; "Kim Resule itaat ederse Allah'a itaat
etmiş olur"(Nisa 80) buyurmaktadır.
"Mütevatir veya meşhur olmadıkça Kur'an'üzerine zaid hükmü
kabul etmem" diyen kimse çelişkiye düşer.
Bilginler şu hükümleri haber-i vahide dayanarak vermişlerdir:
Bir kadının halası veya teyzesi üzerine nikahlanması haramdır, neseb itibariyle
haram olanlar süt emme itibariyle de haramdır. Şart muhayyerliği, şuf'a, seferı
değilken rehin bırakma, ninenin mirastan payalması caizdir. Bir cariye azad
edildiğinde kocasını kabul edip etmemekte muhayyerdir. Adet halindeki kadın,
oruç tutamaz, namaıkılamaz. Ramazan günü eşiyle ilişkiy. giren kimseye kefaret
gerekir. Kocası ölmüş olan kadının yas tutması gerekir. Hurma şırasıyla (nEbiz)
abdest almak caizdir. Vitr namazı vaciptir. Mehrin en az miktarı on dirhemdir.
Bir kimsenin oğlunun kızı, kızıyla birlikte mirasçı olduğunda mirasın altıda
birini alır. Esir düşen kadın rahminde çocuk olup olmadığının anlaşılması için
bir adet süresi bekler (istibra). Ana bir kardeşler birbirlerine mirasçı
olurlar. çocuğunu öldüren baba kısas edilmez. Mecusilerden cizye alınır. Bir
hırsız ikinci kez suç işlediğinde ayağı kesilir. Bir yara iyileşmeden önce
karşılığında kısas uygulanmaz. Veresiye malın veresiye fiyatla satılması
yasaktır ve bunun dışında açıklaması uzun olan daha bir sürü hükümler sıralamak
mümkündür. Bu hadislerin tamamı haber-i vahiddir. Bunların bir kısmı sabitken,
bir kısmı böyle değildir. Fakat bilginjer haber-i vahidi üçe ayırmışlardır.
Onların bu konuda açıklaması uzun sürecek ayrıntılı görüşleri vardır. Bu
görüşlerin ayrıntısıyla ele alınacağı yer usul-i fıkıhtır. Başarı yalnız
Allah'tandır.