SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

HABER-İ VAHİD

<< 2370 >>

باب: ما جاء في إجازة خبر الواحد الصدوق في الأذان والصلاة والصوم والفرائض والأحكام.

1. DOĞRULUĞUNDAN ŞÜPHE DİLMEYEN BİR KİŞİ'NİN EZAN, NAMAZ, ORUÇ VE BUNLARA BENZER FARZLAR VE DİNİ HÜKÜMLER HAKKINDAKİ HABERLERİNİN GEÇERLİ OLDUĞU

 

وقول الله تعالى: {فلولا نفر من كلِّ فرقة منهم طائفة ليتفقَّهوا في الدين ولينذروا قومهم إذا رجعوا إليهم لعلَّهم يحذرون} /التوبة: 122/.

Allah Teala; "Onların her kesiminde bir grup dinde (dini ilimierde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar"(Tevbe 122) buyurmuştur.

 

ويسمَّى الرجل طائفة لقوله تعالى: {وإن طائفتان من المؤمنين اقتتلوا }/الحجرات: 9/. فلو اقتتل رجلان دخل في معنى الآية  .وقوله تعالى:{إن جاءكم فاسق بنبأٍ فتبيَّنوا} /الحجرات: 6/.

Arap dili açısından bir kimseye "taife" denilebilir. Zira Yüce Allah ........ eğer mu'minlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa ara/annı düze/tin"(Hucurat 9) buyurmaktadır. İki kişi birbiriyle vuruşursa ayetin manasına dahil olmuş olurlar. Yüce Allah bir de .......=Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın"(Hucurat 6) buyurmaktadır.

 

وكيف بعث النبي صلى الله عليه وسلم أمراءه واحداً بعد واحد فإن سها أحد منهم رُدَّ إلى السنَّة.

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, görevlilerini (emır) birbiri arkasına nasıl göndermiştir? Gönderilen görevlilerden (emır) biri unutursa o sünnetin hükmüne döndürüıür.

 

حدثنا محمد بن المثنَّى: حدثنا عبد الوهَّاب: حدثنا أيوب، عن أبي قلابة: حدثنا مالك بن الحويرث قال:

 أتينا النبي صلى الله عليه وسلم ونحن شبَبَة متقاربون، فأقمنا عنده عشرين ليلة، وكان رسول الله صلى الله عليه وسلم رفيقاً، فلما ظنَّ أنَّا قد اشتهينا أهلنا، أو قد اشتقنا، سألنا عمَّن تركنا بعدنا فأخبرناه، قال:(ارجعوا إلى أهليكم، فأقيموا فيهم، وعلِّموهم ومروهم). وذكر أشياء أحفظها أو لا أحفظها: (وصلُّوا كما رأيتموني أصلِّي، فإذا حضرت الصلاة فليؤذِّن لكم أحدكم، وليؤمُّكم أكبركم).

 

[-7246-] Malik b. Huveyris şöyle anlatmıştır: Biz yaşları birbirine yakın gençler topluluğu olarak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldik ve onun yanında yirmi gece kaldık. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem son derece hassas ve ince yürekli idi. Konukluğumuzun uzamasından, ailelerimizi özlediğimizi anlayınca yahut ailelerimize özlem duyduğumuzu anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de haber verdik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Ailelerinizin yanına dönünüz, onların içinde ikamet ediniz, onlara dini bilgileri öğretiniz, onlara dini vecibelerini eda ve haramlardan çekinmelerini emrediniz" buyurdu.

 

Ebu Kılabe şöyle dedi: Malik b. Huveyris bana Hz.Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in daha birçok vasiyetini bildirdi. Ben onların bir kısmını ezberimde tutuyor, bir kısmını da tutamıyorum. -Malik b. Huveyris, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şunları da buyurduğunu bildirdi:

 

- "Benim nasıl namaz kılar olduğumu görüyorsanız öylece namaz kılınız. Namaz vakti gelince, biriniz size eza n okusun, en büyüğünüz de size imamlık etsin!"

 

 

حدثنا مسدد، عن يحيى، عن التيميِّ، عن أبي عثمان، عن ابن مسعود قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم :

 (لا يمنعنَّ أحدكم أذان بلال من سحوره، فإنه يؤذِّن - أو قال ينادي - ليرجع قائمكم وينبِّه نائمكم، وليس الفجر أن يقول هكذا - وجمع يحيى كفَّيه - حتى يقول هكذا). ومدَّ يحيى إصبعيه السبَّابتين.

 

[-7247-] Yahya'nın Teymi, Ebu Osman isnadıyla İbn Mesud'dan nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Sizden herhangi birinizi müezzin Bilal'in ezanı sahur yemeğini yemekten alıkoymasını Çünkü Bilal gece vakti ezan okur -veya gece vakti nida eder.- Bunu teheccüd namazı kılanları sahur yemeğine döndürmek ve uykuda olanlarınızı da (sahur yemeğine) uyandırmak için okur. Fecr şöyle demek değildir." Yahya iki avucunu birleştirip, şöyle diye açıklayıp göstermiştir. Sonra iki şehadet parmağını yan yana getirerek "fecir böyle olmaktır" demiştir.

 

 

حدثنا موسى بن إسماعيل: حدثنا عبد العزيز بن مسلم: حدثنا عبد الله بن دينار: سمعت عبد الله بن عمر رضي الله عنهما، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال:

 (إن بلالاً ينادي بِلَيل، فكلوا واشربوا حتى ينادي ابن أم مكتوم).

 

[-7248-] Abdullah b. Ömer'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Bilal gece vakti nida eder. Siz İbn Ümmü Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz."

 

 

حدثنا حفص بن عمر: حدثنا شعبة، عن الحكم عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبد الله قال:

 صلَّى بنا النبي صلى الله عليه وسلم الظهر خمساً، فقيل: أزِيدَ في الصلاة؟ قال:(وما ذاك). قالوا: صلَّيتَ خمساً، فسجد سجدتين بعد ما سلَّم.

 

[-7249-] Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere öğle namazını beş rekat olarak kıldırdı. Kendisine

 

"Namazda arttırılma mı yapıldı?" diye soruldu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Neden sordunuz?" dedi. Sahabiler

 

"Beş rekat olarak kıldırdınız" dediler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem selam verdikten sonra iki sehv secdesi yaptı.

 

 

حدثنا إسماعيل: حدثني مالك، عن أيُّوب، عن محمد، عن أبي هريرة،

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم انصرف من اثنتين، فقال له ذو اليدين: اقصرت الصلاة يا رسول الله أم نسيت؟ فقال: (أصدق ذو اليدين). فقال الناس: نعم، فقام رسول الله صلى الله عليه وسلم فصلَّى ركعتين أخريين ثم سلَّم، ثم كبَّر، ثم سجد مثل سجوده أو أطول، ثم رفع، ثم كبَّر، فسجد مثل سجوده ثم رفع.

 

[-7250-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğle veya ikindi namazıarından birini kıldınrken iki rekattan sonra (selam verip) namazdan çıktı. Bunun üzerine Zülyedeyn denilen kişi kendisine

 

"Ya Resulallah! Namaz kısaldı mı? Yoksa unuttunuz mu?" diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oradaki cemaate "Zülyedeyn doğru mu söyledi?" dedi. İnsanlar "Evet doğru söyledi!" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalktı, iki rekat daha kıldırdı. Sonra selam verdi. Ondan sonra tekbir alıp, namaz secdesi gibi veya ondan daha uzun bir secde yaptı, sonra başını secdeden kaldırdıktan sonra yine tekbir alıp yine namaz secdesi gibi bir secde daha yaptı. Sonra başını secdeden yukarı kaldırdı. (Sonra selam verdi.)

 

 

حدثنا إسماعيل: حدثني مالك، عن عبد الله بن دينار، عن عبد الله بن عمر قال:

 بَيْنا الناس بِقُباء في صلاة الصبح، إذ جاءهم آت فقال: إن رسول الله صلى الله عليه وسلم قد أنزل عليه اللَّيلة قرآن، وقد أمر أن يستقبل الكعبة فاستقبلوها، وكانت وجوههم إلى الشَّأم، فاستداروا إلى الكعبة.

 

[-7251-] Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: İnsanlar Kuba'da sabah namazı kılarken bir kimse geldi ve "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in üzerine bu gece Kur'an indirildi de namazda Kabe'ye yönelmesi emrolundu. (Şimdi sizler de namazınızın içinde Kabe tarafına) yöneliniz!" dedi. Cemaatin yüzü Şam tarafına doğru yönelmişti. (Oldukları yerde derhal) yüzlerini Kabe tarafına döndürdüler.

 

 

حدثنا يحيى: حدثنا وكيع، عن إسرائيل، عن أبي أسحق، عن البراء قال:

 لما قدم رسول الله صلى الله عليه وسلم المدينة، صلَّى نحو بيت المقدس ستة عشر، أو سبعة عشر شهراً، وكان يحب أن يُوَجَّه إلى الكعبة، فأنزل الله تعالى: {قد نرى تقلُّب وجهك في السماء فلَنولِّينَّك قبلة ترضاها}.فوُجِّهَ نحو الكعبة، وصلَّى معه رجل العصر، ثم خرج، فمرَّ على قوم من الأنصار، فقال: هو يشهد أنه صلَّى مع النبي صلى الله عليه وسلم، وأنه قد وُجِّه إلى الكعبة فانحرفوا وهم ركوع في صلاة العصر.

 

[-7252-] Bera' şöyle anlatmıştır: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye hicret edip geldiğinde on altı veya on yedi ay Kudüs'teki Beytü'l-makdis tarafına doğru namaz kıldırdı. Fakat her zaman kıblesinin Kabe'ye karşı döndürülmesini arzu eder dururdu.

 

Bunun üzerine Yüce Allah "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir"(Bakara 144) ayetini indirdi. Böylece kıble Kabe tarafına yöneltiidi. O gün sahabilerden biri ikindi namazını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Kabe'ye doğru kılmıştı. Bu zat sonra (Medine'den) çıktı. (Kuba'da sabah namazı kılmakta olan bir) Ensar cemaatine rastladı. Onlara Nebile birlikte namaz kıldığını ve onun Kabe'ye yöneıtildiğini ve kendilerinin ikindi namazında rükuda iken Kabe'ye doğru döndürüldüklerini şehadet ederek haber verdi.

 

 

حدثني يحيى بن قزعة: حدثني مالك، عن إسحق بن عبد الله بن أبي طلحة، عن أنس بن مالك رضي الله عنه قال:

 كنت أسقي أبا طلحة الأنصاري وأبا عبيدة بن الجراح وأبيَّ بن كعب شراباً من فَضِيخ، وهو تمر، فجاءهم آت فقال: إن الخمر قد حرِّمت، فقال أبو طلحة: يا أنس، قم إلى هذه الجرار فاكسرها، قال أنس: فقمت إلى مهراس لنا فضربتها بأسفله حتى انكسرت.

 

[-7253-] Enes b. Malik şöyle anlatmıştır: Ben Ebu Talha el-Ensari, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Ubey b. Ka'b'a hurmadan yapılan fadih içkisi veriyordum. Bu sırada birisi geldi "İçki haram kılındı" dedi. Bunun üzerine Ebu Talha bana

 

"Ya Enes! Şu şarap küplerine doğru kalk da onları kır!" diye emretti. Enes "Bu emir üzerine ben (taştan oyulup içine içki konulan) mihras denilen kabımıza doğru yöneldim ve onun aşağısından vurdum, kırıldı" demiştir.

 

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا شعبة، عن أبي إسحق، عن صلة، عن حذيفة:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم قال لأهل نجران: (لأبعثنَّ إليكم رجلاً أميناً حقَّ أمين). فاستشرف لها أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم فبعث أبا عبيدة .

 

[-7254-] Huzeyfe'nin nakline göre (Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Necran heyeti kendisinden emin bir kimse gönderilmesini istediklerinde onlara:

 

'Size elbette hakkıyla emin olan bir kimse göndereceğim" buyurmuştu. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sahabileri bu göreve her birinin kendisinin gönderilmesini bekledikleri sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Ubeyde'yi göndermiştir.

 

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا شعبة، عن خالد، عن أبي قلابة، عن أنس رضي الله عنه: قال النبي صلى الله عليه وسلم:

 (لكل أمَّة أمين، وأمين هذه الأمَّة أبو عبيدة).

 

[-7255-] Enes'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Her bir ümmetin güvendiği bir kimse vardır ve şu bizim ümmetimizin emini de EbU Ubeyde'dir" buyurmuştur.

 

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا حمَّاد بن زيد، عن يحيى بن سعيد، عن عبيد بن حُنين، عن ابن عباس،

 عن عمر رضي الله عنهم قال: وكان رجل من الأنصار، إذا غاب عن رسول الله صلى الله عليه وسلم وشهدته أتيته بما يكون من رسول الله صلى الله عليه وسلم، وإذا غبتُ عن رسول الله صلى الله عليه وسلم وشهده أتاني بما يكون من رسول الله صلى الله عليه وسلم .

 

[-7256-] Ömer şöyle demiştir: Ensardan bir adam vardı. O, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemtan ayrı ve uzakta bulunduğu zaman ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinde hazır bulunur ve o gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (söz, fiil ve hallerini) ona naklederdim. Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinden uzakta kaldığım zaman ise o zat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinde hazır bulunur ve o gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili (söz, fiil ve halleri) bana naklederdi.

 

 

حدثنا محمد بن بشار: حدثنا غُندر: حدثنا شعبة، عن زبيد، عن سعد بن عبيدة، عن أبي عبد الرحمن، عن علي رضي الله عنه:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم بعث جيشاً، وأمَّر عليهم  رجلاً، فأوقد ناراً، وقال: ادخلوها، فأرادوا أن يدخلوها، وقال آخرون: إنما فررنا منها، فذكروا للنبي صلى الله عليه وسلم، فقال للذين أرادوا أن يدخلوها: (لو دخلوها لم يزالوا فيها إلى يوم القيامة). وقال للآخرين: (لا طاعة في المعصية، إنما الطاعة في المعروف).

 

[-7257-] Ali r.a. şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir askeri birliği hazırlayıp, başlarına birisini kumandan tayin etti. (Kişi) yolda odun toplatıp ateş yaktırdı ve askerlere

 

"Bu ateşin içine girin!" dedi. Onlardan bir kısmı ateşe girmek istediklerinde diğerleri "Biz ateşten kaçıp (Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sığınmış kimseleriz!)" dediler. Seferden dönüşte bu hadiseyi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e zikrettiklerinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ateşe girmek isteyenler için

 

"Eğer ateşe girmiş olsalardı, kıyamet gününe kadar onun içinde kalırlardı" buyurdu. Diğerlerine hitaben de "Masiyet konusunda kula itaat yoktur. İtaat ancak makul ve meşru olan emirler (maruf) hakkındadır" buyurdu.

 

 

حدثنا زهير بن حرب: حدثنا يعقوب بن إبراهيم: حدثنا أبي، عن صالح، عن ابن شهاب: أن عبيد الله بن عبد الله أخبره: أن أبا هريرة وزيد بن خالد أخبراه:

 أن رجلين اختصما إلى النبي صلى الله عليه وسلم .

 

[-7258 - 7259-] Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid'in nakillerine göre iki kişi davalarını çözmesi için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e başvurdular.

 

 

وحدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزُهري: أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة بن مسعود: أن أبا هريرة قال:

 بينما نحن عند رسول الله صلى الله عليه وسلم إذ قام رجل من الأعراب فقال: يا رسول الله، اقض لي بكتاب الله، فقام خصمه فقال: صدق يا رسول الله، اقضِ له بكتاب الله وأذَنْ لي، فقال له النبي صلى الله عليه وسلم : (قل). فقال: إن ابني كان عسيفاً على هذا - والعسيف الأجير - فزنا بامرأته، فأخبروني أن على ابني الرجم، فافتديت منه بمائة من الغنم ووليدة، ثم سألت أهل العلم، فأخبروني أن على امرأته الرجم، وإنما على ابني جلد مائة وتغريب عام، فقال: (والذي نفسي بيده، لأقضيَنَّ بينكما بكتاب الله، أمَّا الوليدة و الغنم فردُّوها، وأما ابنك فعليه جلد مائة وتغريب عام، وأما أنت يا أنَيْس - لرجل من أسلم - فاغدوا على امرأة هذا، فإن اعترفت فارجمها). فغدا عليها أنَيْس فاعترفت فرجمها.

 

[-7260-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Bizler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda bulunduğumuz bir sırada birden bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve "Ya Resulallah! Benim için Allah'ın kitabı ile hükmet!" dedi. Akabinde davalısı olan kişi de ayağa kalktı ve

 

"Ya Resulallah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah'ın kitabıyla hükmet ve (konuşmak üzere) bana izin ver!" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona "Söyle!" buyurdu. O da şöyle dedi:

 

Benim oğlum bu kişinin yanında ücretle çalışan bir kimse idi. Oğlum bunun karısıyla zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun recm edilmesi gerektiğini haber verdiler. Ben de bu adama (oğlum adına) yüz koyun ve bir de cariyeyi fidye vererek oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra meseleyi bilenlere sordum. Onlar bana. onun karısına recm cezası gerektiğini, benim oğluma da ancak yüz değnek vurulma ile bir yıl sürgüne gönderme cezası gerektiğini haber verdiler" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Canım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki ben sizin aranızda elbette Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim:

 

Cariye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna gelince; Onun cezası yüz sopa ve bir yıl gurbete sürgün edilmedir" buyurdu. Bundan sonra -Esrem kabilesinden birisi olan- Uneys'e "Bu adamın karısına git! (Tahkikatını yap) eğer kadın suçunu itiraf ederse onu recm et!" buyurdu.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Haber-i vahidin caizliği" Başlıkta geçen "el-idıze" kelimesinden maksat haber-i vahidle amel etmenin ve onun delil değeri taşıdığını söylemenin caizliğidir. Burada yer alan "el-vahid" kelimesi gerçek manasında yani birlik anlamında kullanılmıştır. Hadis usulcülerinin terimi olarak manası ise, tevatür derecesine ulaşmamış haber demektir. İmam Buharl'nin bu başlığı atmaktan maksadı "Bir haber birden çok ravi tarafından rivayet edilmedikçe delil değeri taşımaz. Haberin şahitlik gibi olması için bu gereklidir" diyenlere cevap vermektir. Bu başlıktan haberin geçerli olabilmesi için dört veya daha fazla kişinin bulunmasını şart koşanlara da cevap verilmiş olmaktadır.

 

Üstat Ebu Mansur el-Bağdadl'nin nakline göre bazıları haber-i vahidin kabulü için onun ilk tabakadan son tabakaya kadar üç ravinin üç raviden rivayeti şeklinde olması şarttır demişlerdir. Bazıları ise dört ravinin dört raviden rivayeti şarttır derken, başka bazıları bunu beşe, bazıları ise yediye çıkarmışlardır. Bu sayıları veren bilginlerin görüşü sözkonusu sayının tevatür değeri taşıdığı kanaatinde olmalarıdır veya onlara göre haber, mütevatir, ahad ve bu ikisi arasında orta şeklinde üçe ayrılır.

 

"Nebi s.a.v., görevlilerini (emır) birbiri arkasına nasıl göndermiştir? Gönderilen görevlilerden (emır) biri unutursa o sünnetin hükmüne döndürüıür." Haber-i vahidle ilgili açıklamaların sonlarına doğru "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in birbiri ardından birçok valiler, kumandanlar ve elçiler göndermesi" şeklinde bir başlık gelecektir. İmam Buhari orada "elçiler gönderilmesi" şeklinde bir ifade kullanmaktadır:

 

"Birbiri ardından" ifadesinden maksat, gönderilenierin birden çok olmasıyla birlikte gönderildikleri cihetlerin de birden çok olmasıdır. Kirmanı bu ifadeyi zahirine göre yorumlamış ve birinciden sonra ikinci bir kişinin gönderilmesinin faydası, unuttuğu takdirde ikincinin onu gerçeğe döndürmesidir demiştir. Böylece o haber, haber-i vahid olmaktan çıkmaz. Bu, haber-i vahidin Nebi s.a.v.'in uygulamasından olduğunun sabitliği için güçlü bir delildir. Çünkü haber-i vahid yeterli olmasaydı Nebi s.a.v.'in onları göndermesinde herhangi bir mana olmazdı. İmam Şafiı de -ileride değineceğimiz üzere- bu duruma dikkat çekmektedir. Bu görüşü Nebi s.a.v.'in "Burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin" şeklindeki hadisi teyit etmektedir. Bu hadis, Buhari ve Müslim'de yer almaktadır.(Buhari, İlim; Müs!im, Hac) Bunun bir diğer delili de "Benden bir hadis duyup, bunu nakledenin Yüce Allah yüzünü ak etsin!" hadisidir. Bu hadis Sünen kitaplarında yer almaktadır.(Ebu Davud, İlim; Tirmizi, İlim; İbn Mace, Mukaddime)

 

Bazı muhalifler "Onlar sadece zekat toplamak, fetva vermek ve benzeri şeyler için gönderilmişlerdi" diyerek buna itiraz etmişlerdir. Bu görüş bir inada dayanan sabit bir fikirdir. Çünkü görevli (emır) göndermek suretiyle bilgi hasıl olmaktadır ve bu zekat toplamaktan, ahkamı tebliğ etmekten ve başka şeylerden daha geneldir. Bu konuda sadece Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Muaz b. Cebel'i emır tayin etmesi, ona emir verip "Sen ehl-i kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onlara Allah'ın kendilerine farz kıldığın! bildir" demesi meşhur olsaydı bu bile yeterli olurdu. Onlardan her bir belde halkının Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in başlarına yönetici (emır) tayin ettiği kimsenin hükmüne başvurduklarına ve verdiği haberi kabul edip, karinesine bakmaksızın ona itimat ettiklerine dair haberler çoktur. Burada zikrettiğimiz hadislerde buna dair örnekler birden fazladır. Bazı bilginler delil olarak "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et"(Maide 67) ayetini ileri sürmektedirler.

 

Halbuki o bütün insanlığa gönderilmiş ve onlara tebliğde bulunması üzerine vacip olan bir Nebidi. Haber-i vahid makbulolmasaydı, bütün insanlara şifahen hitapta bulunmak imkanı olmadığı için herkese şeriatı tebliğ etmek imkansız hale gelirdi. Aynı şekilde insanlara haberi mütevatir derecesine çıkaracak sayısında elçi göndermek de imkansızdır. Dolayısıyla bu, ispat için uygun bir yoldur. Buna İmam Şafil'nin sonra Buharl'nin ileri sürdüğü deliller de eklenir. Haber-i vahidi reddedenler Nebi s.a.v.ı'in Zülyedeyn'in haberini kabul etmekte duraksadığını delil göstermişlerdir. Oysa bu olayın delil değeri yoktur. Çünkü onun verdiği haber bilgisi ile çelişikti. "İlimle çelişen tüm haber-i vahidler kabul edilmez."

 

Haber-i vahidi reddedenlerin bir diğer delili ise Ebu Bekir ve Ömer'in, Mugıra'nin nine ve ceninin mirası konusunda naklettiği iki hadisi Muhammed b. Mesleme şehadet etmedikçe kabul etmeyip duraksamalarıdır. Diğer delilleri ise Hz. Ömer'in, Ebu Musa'nın izin istemeyle ilgili haberini Ebu Said ona şehadet etmedikçe kabul etmemesi ve İbn Ömer'in "dirilerin ağlamasıyla ölünün azap göreceği" şeklindeki haberini Aişe r.anha'nın kabul etmeyip duraksamasıdır. Buna şöyle cevap verilmiştir:

 

Sözü geçen kişilerin duraksamaları, ya Ebu Musa olayında olduğu gibi şüphe duymaktan kaynaklanmaktadır. Çünkü o söz konusu haberi, Ömer' den üç kez izin isteyip sonra geri dönmesine tepki gösterffiısi ve kendisini tehdit etmesi üzerine nakletmiştir. Bunun üzerine Ömer sözkonuw tenkitten kendisini korumak endişesi ile nakletmiş olabileceği için ondan bu hadisi ispat etmesini istemiştir. Bu konuyu İstizan Bölümünde delilleriyle birlikte açıklamıştık. Haber-i vahidin Aişe r.anha'nın tepkisinde olduğu üzere kesin delille çatışması meselesine gelince, Hz. Aişe r.anha görüşünü "Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez"(En'am 164) ayet-i kerimesine dayandırmıştır. Bütün bunlara haber-i vahidin kabulü için iki ravinin iki raviden nakletmesi şarttır diyenler bu delillere dayanabilirler. Aksi takdirde bundan daha fazla raviyi şart koşanlaraHz. Aişe radıyalliihu anhii tarafından rivayet edilenlerin tümü karşı delildir. Çünkü onlar haberi sadece iki kişiden kabul etmektedirler. Bu da tevatür derecesine ulaşmamaktadır. Aslolan karinenin bulunmamasıdır. Zira karine mevcut olsa, ikinciye ihtiyaç kalmaz. Ebu Bekir, Hz. Aişe radıyalliihu anhii'nın "Nebi s.a.v.'in pazartesi günü vefat ettiği"ne dair verdiği haberi kabul etmiştir. Ömer, Amr b. Hazm'ın "Parmakların diyetinin birbirine eşit olduğu" haberini, ed-Dahhak b. Süfyan'ın "Kadının kocasının diyetine mirasçı olabileceği" haberini, Abdurrahman b. Avf'ın "Veba hastalığı ve Mecusilerden cizye almanın caiz olduğu" haberini, Sa' d b. Ebi' Vakkas'ın "Mest üzerine mesh verme" haberini kabul etmiştir. Osman, Ebi' Said'in kızkardeşi el-Furey'a bnt. Sinan'ın "Kocası ölüp, iddet bekleyen kadının evinde kalması" yolundaki haberini kabul etmiştir.

 

Meseleye akli yönden yaklaşacak olursak Nebi s.a.v. ahkamı tebliğ etmek için insanlar göndermiştir. Haber-i vahidi doğrulamak mümkündür ve ihtiyaten buna göre amel etmek gerekir. Doğru sözlü bir kimsenin haberi ile zannın isabetli çıkması ağır basan bir husustur. Bundan hata olması nadirdir. Dolayısıyla ağır basan masıahat, nadiren görülen mefsedet endişesiyle terk edilemez. Çünkü ahkamın dayanağı şehadete göre ameldir. Bu da kendi başına kesinlik ifade etmez.

 

"Nebie geldik." Yani heyetlerin geldiği sene heyet halinde Nebie geldik. İbn Sa'd adı geçen Malik b. Huveyris topluluğu olan Leys oğullarının varışının Tebuk savaşından önce olduğunu gösteren ifadeler kullanmıştır. Tebuk savaşı hicretin dokuzuncu yılı Receb ayında yapılmıştı.

 

"Biz gençler" ifadede yer alan "şebebe", "şabb" kelimesinin çoğuludur.

Şabb orta yaşın altındaki kişi demektir. Orta yaşın başlangıcının açıklaması Ahkam Bölümünde geçmişti.

 

"Yakın" yani yaşça yakın demektir. Hatta bu yakınlık yaştan daha da geneldir. Ebu Davud'da "Bizler o günbilgice birbirimize yakındık"(Ebu Davud, Salat) ifadesi yer alırken Müslim'de "Bizler kıraat açısından birbirimize yakındık" ifadesine yer verilmektedir. (Müslim, Mesacid) 

 

"Raki'kan" Bu kelime refikan şeklinde de okunmuştur. Her ikisi buradaki anlam açısından birbirine yakındır.

 

"Ailemizi özledik." Burada "aile" kelimesinden maksat, her bir kişinin eşidir veya bundan daha geneldir. "Bize sordu" yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadiste adı geçenlere sordu. "Ailelerinizin yanına dönünüz." Nebi s.a.v.'in onlara geri dönmeye izin vermesi şundandır. Hicret Mekke'nin fethinden sonra son bulmuştu. Medine'de ikamet, artık gelen kişinin tercihine kalmıştı. Bunların içerisinde Medine'de ikamet edenler olduğu gibi, ihtiyaç duyduğu şeyi öğrendikten sonra geri dönenler de olmuştur.

 

"Ben onların bir kısmını ezberimde tutuyor, bir kısmını da tutamıyorum."

Bir başka rivayette "veya tutamıyorum" ifadesi yer almaktadır. Bu kuşku ifade etmek için değil, çeşitlilik bildirmek içindir.

 

"Namaz vakti gelince" yani vakti girince "Biriniz size ezan okusun" bu hadisin açıklaması Ezan bölümünde geçmişti.

 

"Başlarına birisini kumandan tayin ettL" Bu kişi Abdullah b. Huzafe'dir. Bu hadisin geniş bir açıklaması Meğazl Bölümünün sonlarında geçmişti. Ahkam Bölümünün baş taraflarında bir emire -masiyet konusu olan şeylerde değil de- itaat niteliği olan hususlarda itaat etmenin vacip olduğu ile alakalı olarak geçmişti.

 

İbnü'l-Kayyim, Kur'an'a ilaveten bir hüküm getirdiğinde haber-i vahidi reddedenlere cevap mahiyetinde özetle şöyle demektir:

 

Sünnetin Kur'an karşısındaki durumu üçtür. Birincisi sünnet her açıdan Kur'an'la uyumludur. Bu durumda delillerin ardarda gelmesinden söz edilir. İkinci olarak sünnet Kur'an'la kastedileni beyan etmek üzere gelir. Üçüncüsü ise sünnet Kur'an'ın değinmediği bir hükmü ifade eder. Bu üçüncüsü Nebi s.a.v. tarafından verilmiş başlı başına bir hükümdür. Bu konuda ona itaat etmek gerekir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sadece Kur'an'a uygun düşen hususlarda itaat edilecek olsaydı, bu durumda ona özel bir itaat bulunmamış olurdu. Oysa Yüce Allah; "Kim Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur"(Nisa 80) buyurmaktadır.

 

"Mütevatir veya meşhur olmadıkça Kur'an'üzerine zaid hükmü kabul etmem" diyen kimse çelişkiye düşer.

 

Bilginler şu hükümleri haber-i vahide dayanarak vermişlerdir: Bir kadının halası veya teyzesi üzerine nikahlanması haramdır, neseb itibariyle haram olanlar süt emme itibariyle de haramdır. Şart muhayyerliği, şuf'a, seferı değilken rehin bırakma, ninenin mirastan payalması caizdir. Bir cariye azad edildiğinde kocasını kabul edip etmemekte muhayyerdir. Adet halindeki kadın, oruç tutamaz, namaıkılamaz. Ramazan günü eşiyle ilişkiy. giren kimseye kefaret gerekir. Kocası ölmüş olan kadının yas tutması gerekir. Hurma şırasıyla (nEbiz) abdest almak caizdir. Vitr namazı vaciptir. Mehrin en az miktarı on dirhemdir. Bir kimsenin oğlunun kızı, kızıyla birlikte mirasçı olduğunda mirasın altıda birini alır. Esir düşen kadın rahminde çocuk olup olmadığının anlaşılması için bir adet süresi bekler (istibra). Ana bir kardeşler birbirlerine mirasçı olurlar. çocuğunu öldüren baba kısas edilmez. Mecusilerden cizye alınır. Bir hırsız ikinci kez suç işlediğinde ayağı kesilir. Bir yara iyileşmeden önce karşılığında kısas uygulanmaz. Veresiye malın veresiye fiyatla satılması yasaktır ve bunun dışında açıklaması uzun olan daha bir sürü hükümler sıralamak mümkündür. Bu hadislerin tamamı haber-i vahiddir. Bunların bir kısmı sabitken, bir kısmı böyle değildir. Fakat bilginjer haber-i vahidi üçe ayırmışlardır. Onların bu konuda açıklaması uzun sürecek ayrıntılı görüşleri vardır. Bu görüşlerin ayrıntısıyla ele alınacağı yer usul-i fıkıhtır. Başarı yalnız Allah'tandır.