باب: ما يجوز
من اللَّو .وقوله
تعالى: {لو أن
لي بكم قوة}
/هود:80/
9. "KEŞKE ŞÖYLE OLSAYDI" DİYE TEMENNİ ETMENİN CAİZLİĞİ
VE "KEŞKE BENİM SİZE KARŞI (KOYACAK) BİR GÜCÜM OLSAYDI VEYA GÜÇLÜ BİR
KALEYE SIĞINABİLSEYDİM"(Hud 80)
حدثنا عليُّ
بن عبد الله:
حدثنا سفيان:
حدثنا أبو
الزناد، عن
القاسم بن
محمد قال:
ذكر
ابن عباس
المتلاعنَيْن،
فقال عبد الله
بن شدَّاد:
أهي التي قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم : (لو كنت
راجماً امرأة
من غير
بيِّنة). قال:
لا، تلك امرأة
أعلنت.
[-7238-] Kasım b. Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbas
birbirine karşı lian yapan karı ve kocadan söz etti. Bunun üzerine Abdullah b.
Şeddad ona
"Bu kadın Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in 'Bir
kadını beyyinesiz olarak recm etseydim' buyurduğu kadın mıdır?" diye
sordu. İbn Abbas
"Hayır, o kadın (kötülüğü) açıktan yapan bir kadındı"
demişti.
حدثنا عليّ:
حدثنا سفيان:
قال عمرو:
حدثنا عطاء
قال: أعتم
النبي صلى
الله عليه
وسلم بالعِشاء
فخرج عمر
فقال: الصلاة
يا رسول الله،
رقد النساء
والصبيان.
فخرج ورأسه يقطر
يقول: (لولا أن
أشقَّ على
أمَّتي أو:
على الناس -
وقال سفيان
أيضاً: على
أمتي -
لأمرتهم بالصلاة
هذه الساعة).
قال ابن
جريج، عن
عطاء، عن ابن
عباس: أخَّر
النبي صلى
الله عليه
وسلم هذه
الصلاة، فجاء
عمر فقال: يا
رسول الله،
رقد النساء و
الولدان. فخرج
وهو يمسح الماء
عن شِقِّه
يقول: (إنه
لَلوقت، لولا
أن أشُقَّ على
أمَّتي). وقال
عمرو: حدثنا
عطاء، ليس فيه
ابن عباس، أما
عمرو فقال:
رأسه يقطر،
وقال ابن
جريج: يمسح
الماء عن
شقِّه، وقال
عمرو: (لولا أن
أشقَّ على
أمَّتي). وقال
ابن جريج: (إنه
لَلوقت، لولا
أن أشقَّ على
أمَّتي).
وقال
إبراهيم بن
المنذر: حدثنا
معن: حدثني
محمد بن مسلم
عن عمرو، عن
عطاء، عن ابن
عباس، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم .
[-7239-] Ata b. Ebi Rebah'ın nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gece yatsı namazını gece karanlığı olan ateme
vaktine kadar geciktirdi. Bunun üzerine Ömer dışarı çıktı ve
"Namaza gel Ya Resulallah! (Mesciddeki) kadınlar ve çocuklar
uyudular!" diye seslendi. Akabinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
başı su damlayarak dışarı çıktı ve
"Eğer ümmetime meşakkat verecek olmasaydım bu namazı işte bu
vakitte kılmalarını em rederdi m " buyurdu.
حدثنا يحيى
بن بكير:
حدثنا الليث،
عن جعفر بن ربيعة،
عن عبد الرحمن:
سمعت
أبا هريرة رضي
الله عنه: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
(لولا أن
أشقَّ على
أمتي لأمرتهم
بالسواك).
[-7240-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Ümmetime meşakkat vermiş olmasaydım, onlara mutlaka misvak
kullanmalarını emrederdim" buyurmuştur.
حدثنا
عيَّاش بن
الوليد: حدثنا
عبد الأعلى:
حدثنا حميد،
عن ثابت، عن
أنس رضي الله
عنه قال:
واصل
النبي صلى
الله عليه
وسلم آخر
الشهر، وواصل
أناس من
الناس، فبلغ
النبي صلى
الله عليه وسلم
فقال: (لو
مُدَّ بي
الشهر،
لواصلت
وصالاً يدع
المتعمِّقون
تعمُّقهم،
إني لست
مثلكم، إني
أظلُّ يطعمني
ربي ويسقين).
تابعه
سليمان بن
مغيرة، عن
ثابت، عن أنس،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم .
[-7241-] Enes şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem Ramazan ayının sonunda (iftar vaktinde yemeyip içmeyerek) visalorucu
tuttu. Bunun üzerine birtakım insanlar da oruçlarını (arada bir şey yemeyerek)
birbirine uladılar. Onların bu durumu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
kulağına gidince
"Eğer ay benim için uzatılsaydı, bu derinlemesine gidenlerin
derinleştirmelerini terk edecekleri bir ulamayı muhakkak yapardım. Şüphesiz ben
sizin gibi değilim. Rabbim beni doyurur ve içirir." buyurdu.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري. وقال
الليث: حدثني
عبد الرحمن بن
خالد، عن ابن شهاب:
أن سعيد بن
المسيَّب
أخبره: أن أبا
هريرة قال:
نهى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن
الوصال، قالوا:
فإنك تواصل،
قال: (أيُّكم
مثلي، إني أبيت
يطعمني ربي
ويسقين). فلما
أبوا أن
ينتهوا، واصل
بهم يوماً، ثم
يوماً، ثم
رأوا الهلال،
فقال: (لو تأخر
لزدتكم).
كالمنكِّل
لهم.
[-7242-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem visal orucunu tutmayı yasak etti. Sahabiler
"Ya Resulallah! Sen (bir günün orucunu öbür güne ekleyerek)
visal orucu tutuyorsun!" dediler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Sizin hanginiz bana benzer? Ben Rabbim beni doyurur ve bana
su içirir halde gecelerim" buyurdu. Sahabiler oruçları birbirine eklemekten
vazgeçmeyince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oruçlarını bir gün, sonra
bir gün daha (arka arkaya iki gün) birbirine ekledi. Sonra (üçüncü günü) hilali
gördüler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (visal orucundan
vazgeçmeyenıeri azarlar gibi) "Eğer hilal gecikseydi sizin için (ders
olsun diye) ben de o kadar daha arttımdımf" buyurdu.
حدثنا مسدد:
حدثنا أبو
الأحوص: حدثنا
أشعث، عن
الأسود بن
يزيد، عن
عائشة قالت:
سألت
النبي صلى
الله عليه
وسلم عن
الجَدْرِ أَمِنَ
البيت هو؟ قال:
(نعم). قلت: فما
بالهم لم
يدخلوه في
البيت؟ قال: (إن
قومك قصَّرت
بهم النفقة).
قلت: فما شأن
بابه مرتفعاً؟
قال: (فعل ذاكِ
قومكِ
ليدخلوا من
شاؤوا
ويمنعوا من
شاؤوا، لولا
أن قومك حديث
عهد بالجاهليَّة
فأخاف أن تنكر
قلوبهم، أن
أدخل الجدر في
البيت، وأن
ألصق بابه في
الأرض).
[-7243-] Aişe r.anha şöyle demiştir: Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e İsmail'in duvarını (Kabedeki Hicr-i İsmail'i) kastederek
"Bu duvar Beytullahtan mıdır?" diye sordum. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Evet (duvar, beyttendir)" dedi. Ben yine
"(Kureyş) için ne mani vardı ki bu duvarı Beytullaha katmadılar?"
dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Senin kavminin (bu hıcn Kabe'ye katmcıya) bütçeleri yetmedi.
(Beyti daralttılar)" diye cevap verdi. Ben "Kabe'nin kapısı niçin bu
kadar yüksektir?" diye sordum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Kavmin dilediği kimseleri Beytullaha koymak, dilediklerini
de koymamak için böyle yaptı" cevabını verdi. Sonra Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Ya Hz. Aişe radıyalldhu anhfı! Kavmin cahiliyet devrine
yakın olmasaydı, ben Hicr-i İsmail'i Beytullaha katmak, kapısını da yer
seviyesine indirmek isterdim. Fakat böyle yapıldığında kavminin kalplerinin
kırılmasından endişe ederim."
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب:
حدثنا أبو
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة
قال: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم :
(لولا
الهجرة لكنت
امرأ من
الأنصار، ولو
سلك الناس
وادياً وسلكت
الأنصار
وادياً، أو
شعباً،
لسلكتُ وادي
الأنصار، أو
شعب الأنصار).
[-7244-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
'Hicret olmasaydı ben muhakkak Ensardan bir kişi olurdum. Eğer
insanlar bir vadiye Ensar bir başka vadiye veya bir dağ yoluna girseydi,
muhakkak ki ben Ensann vadisine veya dağ yoluna girerdim!"
حدثنا موسى:
حدثنا وهيب،
عن عمرو بن
يحيى، عن
عبَّاد بن
تميم، عن عبد
الله بن زيد،
عن النبي صلى
الله عليه وسلم
قال:
(لولا
الهجرة لكنت
امرءاً من
الأنصار، ولو
سلك الناس
وادياً أو
شعباً لسلكت
وادي الأنصار وشعبها).
تابعه أبو
التيَّاح، عن
أنس، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم : في الشِّعب.
[-7245-] Abdullah b. Zeyd'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Eğer hicret olmasaydı, elbette ben Ensardan bir kimse
olurdum. İnsanlar bir vadiye yahut bir dağ yoluna girip gitselerdi, ben muhakkak
Ensann vadisine ve gittikleri dağ ya/una giderdim!"
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Keşke şöyle olsaydı diye temennı etmenin caizliği ve Yüce
Allah'ın "Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü
bir kaleye sığınabilseydim"(Hud 80) sözü." Kadı lyaz şöyle demiştir:
İmam Buharibu başlıkla Allah'ın kazasına razı olan kimsenin "Şöyle olsaydı
şöyle olurdu" demesinin caiz olduğunu kastetmektedir.
"Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı."
İbn Battal şöyle demiştir: Bu örnek ayette yer alan "lev" şart
edatının hüküm cümlesi (cevabı) mahzuftur. İfade adeta şöyledir: "Benim
size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, sizinle yapmış olduğunuz bu fesad
arasına girip engelolurdum." İbn Battal şöyle devam eder: Sözkonusu hüküm
cümlesinin (cevabın) hazfi son derece beliğdir. Zira olumsuzluk kipiyle bütün
engelleme çeşitleri kuşatılmış olmaktadır. Lut'un aleyhisselil.m istediği karşı
koyacak çok adama sahip olmaktı. Aksi takdirde o Yüce Allah'tan sağlam ve güçlü
bir kalesinin olduğunu biliyordu. Fakat ifadesini, cari olan adete göre
kullanmıştır. İbn Battal şöyle devam eder: Ayet-i kerime bir mu'min gidermeye
gücü yetmediği bir münkeri gördüğünde nasıl bir tavır takınması gerektiğini
beyan etmektedir. Buna göre o kişi münkeri giderme de yardımcısı olmadığı için
içi yanacak ve Rabbine itaat arzusu ve ona karşı günaha devam edilmesine
tahammül edememekten dolayı böyle bir desteğin bulunmasını temenni edecektir.
Buradan hareketle o kötülüğe diliyle ve gidermeye gücü yetmediği takdirde
kalbiyle tepki gösterecektir.
Sübki' nin zikretmiş olduğu hadise Buhari, "Keşke şöyle
olsaydı diye temenni etmenin caizliği" cümlesi ile işaret etmiştir.
Buhari'nin attığı bu başlık, sözkonusu temenninin istisna durumu hariç esasen
caiz olmadığına işaret etmektedir. Bu hadis Nesai', İbn Mace, Tahavi'de
Muhammed b. Aclan, el-A'rac, Ebu Hureyre isnadıyla Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in ağzından şöyle nakledilmiştir:
"Kuvvetli mü'min, zayıf mü'minden daha hayırlıdır ve Yüce
Allah'a daha sevimlidir. Bunların her birinde hayır vardır. Sana fayda verecek
şeyi hırsla iste, bundan aciz olma. Bir şeyin üstesinden gelemediğinde
'Allah'ın kaderi böyle imiş O'nun dilediği olur' de. 'Keşke' demekten sakın.
Zira 'Keşke' şeytana faaliyet kapısı açar. "(İbn Mace, Zühd)
Bu hadisi Müslim de Abdullah b. İdris'ten rivayet
etmiştir.(Müslim, Kader)
Taberi şöyle demiştir: "Keşke" demenin yasaklı ğı ile
bunun caiz olduğunu gösteren hadisleri birbiriyle cem ve telif etmenin yolu
şudur: Yasaklık, henüz gerçekleşmemiş bir fiil hakkında onun kesin olarak
olacağına hükmetmekle ilgilidir. Buna göre mana şöyle olur:
Gerçekleşmemiş bir iş için kesin olarak gerçekleşeceğine
hükmederek ve içinden Allah'ın dilemesinin şart olduğunu geçirmeksizin
"Şayet şöyle yapsaydım bu iş olurdu" deme. "Keşke" demenin
caizliği ile ilgili rivayetler, kişi zikredilen şarta kesin olarak inandığı
takdirde caizdir şeklinde yorumlanmıştır. Sözkonusu şart, Allah'ın dilemesi ve
iradesi olmaksızın hiçbir şey gerçekleşmez düşüncesidir. Bu Ebu Bekir'in mağarada
söylediği "Onlardan herhangi bir ayağını kaldırsaydı bizi görecekti"
şeklindeki ifadesine benzer. Ebu Bekir, Yüce Allah'ın müşriklerin gözlerini
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ve kendisinin üzerinden onlara körlük
vererek veya başka bir yolla çevireceğine kesin olarak inandığı halde böyle
kesin bir dil kullanmıştır. Fakat bu ifade onun ağzından cari olan adete göre
çıkmıştır. O, Allah dilemedikçe müşriklerin ayaklarını kaldırsalar bile
kendilerini göremeyeceklerine kesin olarak inanıyordu.
Kadı Iyaz şöyle demiştir: İmam Buhari'nin kullandığı başlıktan
ve bu bölümde zikrettiği hadislerden anlaşılan şudur: "Lev ve levıa=keşke
... " ifadesi, kişinin yaptığı şeylerden gelecekle ilgili olan hususlarda
kullanılabilir. Çünkü gelecekte bundan başka bir fiilin olması da mümkündür.
Bu, "lev=keşke" kabilindendir. Zira bu konuya ancak gelecekle ilgili
olan şeyler girer. Bu da gerçek, sahih ve kesin değildir. Geçmişte olan veya
olup bitmiş bulunan ya da gaybe ve geçmiş kadere itiraz niteliğinde olan şeyler
böyle değildir.
Kadı Iyaz şöyle devam eder: "Keşke" yasaklığı, kişinin
bunun olacağına kesin olarak inanması açısındandır. Bu durumdaki kimse,
sözkonusu fiili yapsa başına gelen kesinlikle gelmeyecekti inancındadır. Buna
karşılık sözkonusu durumu Allah'ın dilemesine havale eden ve Allah bunu
dilememiş olsaydı başıma gelmezdi diye düşünen kimse bu kabilden olmaz. Kadı
Iyaz şöyle der: Hadisin manası hakkındaki kanaatime göre sözkonusu yasaklık,
zahiri ve genelliği üzeredir. Fakat bu yasaklık tenzihidir. Bunun tenzihi
olduğunu "Zira 'Keşke' şeytana faaliyet kapısı açar" ifadesi
göstermektedir. Yani şeytan insanın kalbine kadere itiraz duygusu bırakır ve
ona vesvese verir. Nevevı "lev=keşke" kelimesinin geçmişle ilgili
olarak kullanıldığını ileri sürerek Kadı Iyaz'ı tenkit etmiş ve buna
"Sonradan bildiğimi önceden bilseydim kurbanlık sevk etmezdim"
hadisini örnek vermiştir. Doğru olanı, sözkonusu ifadenin fayda olmayan
yerlerde kullanılmasının yasak olduğudur. İnsan bu cümleyi, Allah'a itaat
konusunda yapamadıklarına karşı üzüntüsünden veya elde etmesi imkansız olan bir
şeye içinin yanmasından ve benzeri şeylerden söylediği takdirde bunda herhangi
bir sakınca yoktur. Hadislerde yer alan kullanımların ekserisi bu şekilde
yorumlanır.
Kurtubı el-Müfhim isimli eserinde şöyle demiştir: Müslim'in
rivayet ettiği hadisten maksat, kaderde olan şeyin kişinin karşısına
çıkmasından sonra yapılması gereken tek şey, Allah'ın emrine teslimiyet, takdir
ettiğine razı olmak ve elden kaçana iltifat etmekten yüz çevirmektir. Zira kişi
elden kaçırdığı şeyi düşünüp, 'Şöyle şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu'
diyecek olursa ona şeytanın vesveseleri gelir ve bu sürüp giderek sonunda
kişiyi hüsrana götürür. Böylece insan tedbirin takdirden daha önce geleceği
vehmine kapılır. İşte bu, "'Keşke' demekten sakın. Zira 'Keşke' şeytana
faaliyet kapısı açar" ifadesiyle şeytanın faaliyetlerine kapı aralayan
yasak edilmiş vesilelerdir. Yoksa maksat, "lev=keşke" kelimesini
mutlak olarak kullanmamak değildir. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu
kelimeyi birçok hadisinde kullanmıştır. Fakat bu kelimenin kullanılma
yasaklığının yeri, kişinin sözkonusu mani ortadan kalksaydı kaderde olanın aksi
olurdu inancıyla birlikte kadere karşı gelme şeklinde kullanılmasıyla
ilgilidir. Yoksa kişinin maniyi gelecekte fayda olacak bir açıdan haber
vermesiyle ilgili değildir. Zira bu gibi şeylerin söylenmesinin caiz olduğu
noktasında ihtilaf yoktur ve bunda şeytana faaliyet kapısı açma olmadığı gibi,
haramlığa götürecek bir şey de yoktur.
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gece yatsı
namazını gece karanlığı olan ateme vaktine kadar geciktirdi." Bu hadisin
geniş bir açıklaması SaıM Bölümünde geçmişti.
Aişe r.anha'nın Kabe'nin duvarıyla ilgili olan hadisinin geniş
bir açıklaması Hac bölümünde geçmişti. Hadisten burada kastedilen "Senin
kavmin Kureyş cahiliye devrine yakın olmasaydı, ben Hicr-i İsmail'i bey te
katmak, beytin kapısını da yer seviyesine indirmek isterdim. Fakat böyle
yapıldığında kavminin kalplerinin kırılmasından endişe ederim" cümlesidir.
Ebu Hureyre'nin naklettiği "Hicret olmasaydı ben muhakkak
Ensardan bir kişi olurdum" ve "Eğer insanlar bir vadiye Ensar bir
başka vadiye veya bir dağ yoluna girseydi" ifadelerinin açıklaması Huneyn
Gazvesi başlığı altında geçmişti.