باب: رزق
الحكام
والعاملين
عليها.
17. HAKİMLERİN VE DEVLET İŞİNİ GÖREN AMİR VE MEMURLARIN MAAŞLARI
وكان شريح
القاضي يأخذ
على القضاء
أجراً. وقالت
عائشة: يأكل
الوصي بقدر
عمالته. وأكل
أبو بكر وعمر.
Kadı Şureyh hakimlik görevine karşılık ücret alırdı. Aişe
r.anha, yetimin vasisi yaptığı iş kadar ücret alır demiştir. Hz. Ebu Bekir ve
Ömer seçildikleri andan itibaren beytü'l-malden maaş alıp yemişlerdir.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري: أخبرني
السائب بن
يزيد، ابن اخت
نمر: أن حويطب
بن عبد العزى
أخبره : أن عبد
الله بن
السعدي أخبره :
أنه
قدم على عمر
في خلافته،
فقال له عمر:
ألم أحدَّث
أنك تلي من
أعمال الناس
أعمالاً،
فإذا أعْطِيتَ
العمالة
كرهتَها؟
فقلت: بلى،
فقال عمر: ما
تريد إلى ذلك؟
فقلت: إن لي
أفراساً و
أعبداً، وأنا
بخير، وأريد
أن تكون عمالتي
صدقة على
المسلمين. قال
عمر: لا تفعل، فإني
كنت أردتُ
الذي أردتَ،
فكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يعطيني
العطاء،
فأقول: أعطه
أفقر إليه
منِّي، حتى
أعطاني مرَّة
مالاً، فقلت:
أعطه أفقر
إليه منِّي،
فقال النبي صلى
الله عليه
وسلم: (خذه،
فتموَّله،
وتصدَّق به،
فما جاءك من
هذا المال
وأنت غير مشرف
ولا سائل
فخذه، وإلاَّ
فلا تتبعه
نفسك).
[-7163-] Huvaytib b. Abduluzza'nın nakline göre Abdullah
b. Sa'd halifeliği zamanında Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Ömer ona
"İnsanların birtakım işlerini üstlenip, çalışmanın ücreti
sana verildiğinde bunu almak istemediğini haber aldım. Bu doğru mu?" diye
sordu. Olayın devamını kendisinden aktaralım: Ben bu soruya "Evet,
böyledir" diye cevap verdim.
Ömer: "Bununla neyi kastediyorsun?" dedi. Ben
"Benim bir çok beygirlerim ve köleleri m vardır, durumum iyidir.
Hizmetlerimin Müslümanlara sadaka olmasını arzu ediyorum" dedim. Ömer bana
şöyle dedi:
"Böyle yapma! Çünkü ben de vaktiyle senin yapmak istediğin
işi yapmak istedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana gördüğüm devlet
işlerine karşılık bir ücret verirdi de ben de ona "Sen bu hissemi benden
daha fakir olan kimselere ver!" derdim. Nihayet bana bir keresinde mal
verdi.
Ben de "Bunu benden daha muhtaç olanlara ver" dedim. Bunun
üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana "Sen bunu al da mülkiyetine
geçir ve tasadduk et. Göz dikmediği n ve istemediğin halde sana bu maldan bir
şey geldiğinde onu al. Aksi takdirde o malı talep etme!" buyurdu.
وعن الزُهري
قال: حدثني
سالم بن عبد
الله: أن عبد
الله بن عمر
قال: سمعت عمر
يقول: كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم يعطيني
العطاء،
فأقول: أعطه
أفقر إليه
مني، حتى
أعطاني مرَّة مالاً،
فقلت: أعطه من
هو أفقر إليه
مني، فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (خذه،
فتموَّله، وتصدَّق
به، فما جاءك
من هذا المال
و أنت غير
مشرف ولا سائل
فخذه، وما لا
فلا تتبعه
نفسك).
[-7164-] Abdullah b. Ömer'in nakline göre Hz. Ömer şöyle
demiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana devlete hizmetim
karşılığı olarak ücretimi verirdi, ben de ona
"Bu malı benden daha muhtaçlara ver" derdim. Nihayet bir
keresinde bana mal verdi. Ben yine ona "Bunu benden daha muhtaç olanlara
ver!" dedim. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
"Sen bu malı al, kendi mülkiyetine geçir ve tasadduk et. Göz
dikmediğin ve istemediğin halde sana bu maldan bir şey geldiğinde onu al. Aksi
takdirde talep etme."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"H1kimlerin ve devlet işini gören amir ve memurların
maaşları." Başlıkta geçen "rızk" devlet başkanının beytü'l-malden
Müslümanların işlerini görenlere vermiş olduğu ücret demektir. Mutarrızı şöyle
demiştir: "Rızk" devlet başkanının beytü'l-malden ücretle çalışanlara
her ay, "ata" ise her yıl tahsis ettiği miktardır. İmam Buharl'nin
attığı başlıktaki "4::Js. WljVe'l-amiline aleyha" "hakim"
kelimesine atfedilmiş olabilir. Buna göre başlık devlet dairelerinde
çalışanların ücreti demek olur. İmam Buharl'nin bu cümleyi (4::Js. WIJ) (zekat
ayetindeki cümleyi) hikaye tarzında getirmiş olma ihtimali de vardır. Böylece devletten
maaş almanın caizliğini zekat ayetine dayandırmak istemiş olabilir. Zira zekat
memurları" ........inneme's-sadukatu" ayetinden sonra" ........
el-fukara" ve ....... el-mesakın" kelimesi üzerine atfedildikleri
için bu ücreti hak edenlerden olmaktadırlar. Taberi şöyle der: Çoğunluk,
hakimin yargı görevi karşılığında ücret almasının caiz olduğu kanaatine
varmışlardır. Zira hakimlik görevi onu kendi işlerini görmekten alıkoyar. Ne
var ki selef bilginlerinden bir zümre, bunu mekruh görmüşler ama bununla
birlikte haram kabul etmemişlerdir.
Ebu Ali Kerabısı şöyle der: Hakimin yargı görevi karşılığında
devletten ücret almasının sahabe ve daha sonraki nesilden elen ilim adamları
nezdinde asla herhangi bir sakıncası yoktur. Belli başlı ilim )merkezlerindeki
fıkıh bilginlerinin (fukahau'l-emsar) görüşü de bu doğrultudadır. Aralarında bu
konuda herhangi bir ihtilaf olduğunu ben bilmiyorum. İçlerinde Mesruk'un da
bulunduğu bir grup bilgin ise bunu mekruh görmüştür. Bilginlerin arasında
hakimlerin ücret almalarını haram kabul eden olduğunu ben bilmiyorum.
Mühelleb şöyle demiştir: Mekruhluk şuradan kaynaklanmaktadır:
Yargı görevi esasen ihtisab olarak değerlendirilmiştir. Çünkü Yüce Allah
Nebiine "Deki ben buna (Nebilik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum
"(En'am 90) buyurmaktadır. Hakimlerin ücret almalarını mekruh gören
bilginler bu konudaki uygulamanın Yüce Allah'ın Nebiine getirmiş olduğu prensip
üzere cereyan etmesini istemişlerdir. Bir başka sakınca ise bu mesleğe ehil
olmayanların girip, hile ile insanların mallarını ellerine geçirmeleridir.
Bir başkası şöyle demiştir: Yargı görevi karşılığında ücret
almak, ücret helalden verildiği takdirde bilginlerin ittifakıyla caizdir.
Ücreti almayan ancak takvasından dolayı almamaktadır. Buna karşılık ortada bir
şüphe sözkonusuysa en uygun olanı kesin olarak ücret almamaktır. Alınan ücret
beytü'l-malden meşru bir yoldan alınmıyorsa haram olur. Alınan ücretin haram
olmasının daha ağır basması durumunda ihtilaf edilmiştir. Beytü'l-mal dışından
alınan ücrete gelince, hakemin hükmüne başvuran taraflardan ücret almanın
caizliğinde ihtilaf vardır. Bunu caiz görenler birtakım şartlar ileri
sürmüşlerdir. Caizlik görüşü, o şartları ortadan kaldırmaya yol açabilir. Bu
asırlarda sözünü ettiğimiz sakınca yaygınlık kazanmıştır. O derece ki bunu
ortadan kaldırmak imkansız hale gelmiştir. Doğruyu en iyi Yüce Allah bilir.
"Aişe r.anha, yetimin vasisi yaptığı iş kadar ücret alır
demiştir" demiştir. Biz de şunu belirtelim: İbn Ebi Şeybe Hişam b. Urve,
babası isnadıyla bu haberi Hz. Aişe radıyallahu anM'ya dayandırmıştır. Buna
göre Hz. Aişe radıyaııalıu an ha "Yoksulalan da uygun olarak
yesin"(Nisa 6) ayet-i kerimesi hakkında şöyle demiştir:
Yüce Allah, bu ayeti yetimin malını çekip çeviren kişi hakkında
indirmiştir. Bu kişi malı yetimin çıkarına olacak şekilde idare eder. Şayet
kendisi muhtaçsa o maldan yiyebilir.
"Hz. Ebu Bekir ve Ömer seçildikleri andan itibaren
beytü'l-malden maaş alıp yemişlerdir." Kerabısı'nin sahih bir isnadla
nakline göre el-Ahnef'in "Biz Hz. Ömer'in kapısında duruyorduk" diye
başladığı rivayetinde konumuzIa ilgili olarak Hz. Ömer şöyle demiştir:
"Neleri helal gördüğümü size haber verebilirim: Binip hac edeceğim ve umre
yapacağım hayvan, yazlık ve kışlık elbisem, Kureyş'in en üst ve en alt tabakasına
mensup olmayan bir ferdi olarak kendimin ve ailemin yiyeceği." İmam Şafiı
ve ilim ehli kimselerin çoğunluğu, buna ruhsat vermişlerdir. Ahmed b. Hanbel
"Bu pek hoşuma gitmiyor. Yaptığı işe göre olursa yetimin velisi gibi
değerlendirilir" demiştir. Bilginler bu görev için adam kiralamanın caiz
olmadığında ittifak etmişlerdir.
"İnsanların birtakım işlerini üstlenip, çalışmanın ücreti
sana verildiğinde bunu almak istemediğini haber aldım" yani idarecilik ve
yargı gibi birtakım işlerini üzerine alıp, üceretini almak istemediğini haber
aldım.
"el-Umale" yapılan işin ücreti anlamınadır.
"Bununla neyi kastediyorsun." Yani bunu reddetmekle
kastın nedir? Abdullah, maksadını "Bu hizmetlerimin ücretinin Müslümanlara
sadaka olmasını istiyorum" diyerek açıklamıştır. "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana gördüğüm devlet işlerine karşılık bir ücret
verirdi." Bu cümledeki "el-ata" devlet başkanının devletin
işleri için ayırmış olduğu mal demektir.
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, 'Sen bunu al da
mülkiyetine geçir ve tasadduk et.' buyurdu" Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in bu emri sahih olan görüşe göre bir irşad ve yol gösterme
mahiyetindedir.
İbn Battal şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, Hz. Ömer' e en efdal olanı gösterdi. Zira yaptığı işin ücretini kendine
ayırmayıp, daha fakir olanlara tercih etmekle sevap elde etse bile onu alıp,
bizzat kendisinin sadaka olarak vermesi daha büyük bir sevaptır. Bu bize bir
şeyi mülkiyetine geçirdikten sonra tasadduk etmenin büyük fazileti olduğunu
göstermektedir. Zira ne fisler mala karşılık hırslı yaratılmışlardır.
"İstemediğin halde" yani talep etmediğin halde. Nevevı
şu açıklamayı yapar: Bu hadisten dilenmenin yasaklığı anlaşılmaktadır.
Bilginler zorunluluk olmadıkça dilenmenin yasak olduğu noktasında ittifak
etmişlerdir. Çalışmaya gücü yeten kimsenin dilenmesi konusunda ihtilaf
edilmiştir. Sahih olan görüşe göre bu haramdır. Bazıları üç şartla dilenmek
mubahtır demişlerdir. Bunlar kişinin kendisini alça1tmaması, dilen med e
ısrarlı olmaması ve dilendiği kişiye eziyette bulunmamasıdır. Bu şartlardan
biri eksik olduğunda dilenmek bilginlerin ittifakıyla haramdır.
"Onu al. Aksi takdirde talep etme." Yani sana ücret
gelmediği takdirde bunu talep etme, tam aksine bırak. Bundan maksat,
başkalarını tercih etme yasaklığı değildir. Tam tersine kişinin hizmetinin
ücretini alıp, sonra bizzat kendisinin tasadduk etmesi -az önce geçtiği üzere-
daha büyük bir ecirlidir. Nevevı şöyle der: Bu hadiste Hz. Ömer'in menkıbesi,
faziletinin, zühdünün ve insanları kendi nefsine tercihinin açıklaması vardır.
Biz de şunu belirtelim: Bu mesele Abdullah b. Sa'dı açısından da böyledir. Onun
fiili Hz. Ömer'in fiiliyle aynıdır. İbn Battal şöyle der: Hadise göre bir
insanın eline istemeksizin geçen malı almak, terk etmekten daha faziletlidir.
Zira malı almayan ki yok etmiş durumuna düşebilir. Bu konuda ise yasaklık
vardır.
İbnü'l-Müneyyir ise bu konunun malı yok etmekle hiçbir alakası
yoktur diyerek İbn Battal'ı tenkit etmiştir. Onun bakış açısı şöyledir: Malı
zayi etmek, meşru bir yere harcamaksızın döküp saçmaktır. Verileni almamak,
veren kimsenin mal varlığını arttırmak, dünyadan yüz çevirmek ve görevi
dünyalık bir bedel karşılığında ifa etme sakıncasından kaçınmak anlamına gelir.
Dolayısıyla bu, malı zayi etmek sayılmaz.
İbnü'l-Müneyyir şöyle devam eder: Daha üstün olmanın sebebi
açısından uygun olan şudur: Görevi karşılığında ücret alan, almayana oranla
kendini işe daha çok verir ve daha içtenlikle çalışır. Zira ücret almazsa o işi
kendiliğinden gönüllü olarak yapmış olur. Bazen bu görevi üstüne almadığı
düşüncesi ile ücret alan kadar işe sarılmaz. Ücret alan ise bunun tam aksidir.
Zira o bu işin kendi üzerine vazife olduğunu düşün ür ve görevinde ciddiyetle
çalışır.