باب: من رأى
للقاضي أن
يحكم بعلمه في
أمر الناس،
إذا لم يخف
الظنون
والتهمة.
14. HAKİMİN ŞAİBE VE TÖHMETTEN KORKMADIĞI TAKDİRDE İNSANLAR
HAKKINDA KENDİ BİLGİSİ İLE HÜKMEDEBİLECEĞİ
كما قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم لهند: (خذي
ما يكفيك
وولدك
بالمعروف).
Nitekim Nebi s.a.v. Hind'e "Onun malından örfe göre kendine
ve çocuklarına yetecek kadannı al" buyurmuştur.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري: حدثني
عروة: أن
عائشة رضي
الله عنها
قالت:
جاءت
هند بنت عتبة
بن ربيعة
فقالت: يا
رسول الله،
والله ما كان
على ظهر الأرض
أهل خباء
أحبَّ إلي أن
يذلوا من أهل
خبائك، وما أصبح
اليوم على ظهر
الأرض أهل
خباء أحبَّ
إلي أن
يعزُّوا من
أهل خبائك. ثم
قالت: إن أبا
سفيان رجل
مسِّيك، فهل
علي من حرج أن
أطعم من الذي له
عيالنا؟ قال
لها: (لا حرج
عليك أن
تطعميهم من
معروف).
[-7161-] Aişe r.anha şöyle demiştir: Utbe b. Rebla'nın
kızı Hind geldi ve şöyle dedi:
"Ya Resulallah! Allah'a yemin ederim ki vaktiyle yeryüzünde
ev bark sahibi ailelerden hiçbir ailenin zeJil olması, bana senin aile halkının
zelil olmaları kadar sevimli olmazdı. Bugün ise yeryüzünde hiçbir aile halkının
aziz olması, bana senin aile halkının aziz olmasından daha sevimli
değildir." Hind sonra şöyle devam etti:
"Biliyorsunuz ki Ebu Süfyan eli çok sıkı bir adamdır. Acaba
onun aile fertlerini kendi malından doyurmamda üzerime herhangi bir günah var
mıdır?" Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona
"Onun aile fertlerini kendi malından örfe göre yedirmende
sana hiçbir günah yoktur" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Hakimin şaibe ve töhmetten korkmadığı takdirde insanlar
hakkında kendi bilgisi ile hükmedebileceği." İmam Buhari kullandığı bu
başlıkla Ebu Hanıfe ve onun gibi düşünenlerin görüşlerine işaret etmektedir.
Buna göre hakim kendi bilgisine dayanarak insanların hakları konusunda hüküm
verebilir. Ancak şer'ı cezalar gibi Allah hakkı olan konularda ise kendi
bildiğine göre hüküm veremez. Çünkü şer'ı cezalarda (hadler) prensip,
genişliktir. Ebu Hanife insan hakları sözkonusu olduğunda meseleyi ayrıntılı
olarak ele alır ve şöyle der: Hakimin bilgisi bu göreve gelmeden önceye
dayanıyorsa buna dayanarak hüküm veremez. Çünkü bunlar, şahitlerden duyduğu
şeyler mesabesindedir ve kendisi o sırada hakim değildir. Göreve geldikten
sonra öğrendikleri ise böyle değildir.
"Şaibe ve töhmetten korkmadığı takdirde." İmam Buhari
hakimin kendi bilgisine dayanarak hüküm vermesine cevaz verenlerin görüşlerini
bu şartla kayıtlamaktadır. Zira hakimin kendi bilgisi ile hüküm vermesinin
mutlak olarak caiz olmadığı kanaatini taşıyanlar, gerekçe olarak hakimin masum
olmadığını, dolayısıyla bilgisine göre hüküm verirse dostunun lehine, hasmının
aleyhine hüküm verdi şeklinde bir töhmetin altında kalabileceğini ileri
sürmüşlerdir. Bundan dolayı sözkonusu sakınca giderilmiştir. Müellif, caizliği
hakim şaibe ve töhmetlerden korkmadığı durumlar olarak belirlemiştir. Buhari
sakıncanın ortadan kaldırılması maksadıyla hakimin bilgisine göre hüküm
vermemesi durumunda doğabilecek sakıncaya şöyle işaret etmiştir: Mesela hakim
bir erkeğin hanımını bain talakla boşadığını duysa, sonra kadın kocasını hakime
şikayet etse, kocası da onu boşadığını inkar etse hakim kocaya yemin verir.
Koca yemin ettiği takdirde hakimin o erkeği kendisine artık haram olan bir
kadınla yaşamaya devam etmesi hükmünü vermesi gerekir. Böylece hakim fasık bir
kişiye döner. Netice olarak hakimin erkeğin sözünü kabul etmemesi ve kendi
bilgisine dayanarak aleyhinde hüküm vermesi gerekir. Şayet töhmetten korkacak
olursa bunu da savuşturabilir, o erkek hakkındaki şahitliğini başka bir hakimin
huzurunda ifa eder. Bu konuda daha fazla bilgi Hakimin Huzurundaki Şehadet
bölümünde gelecektir. Kerabısı şöyle demiştir: Benim kanaatime göre hakimin
kendi bilgisine dayanarak hüküm vermesinin caizliğinde şart olan, kendisinin
salih olmakla, iffetle ve doğrulukla meşhur olmasıdır. Ayrıca büyük hata
işlemekle bilinmemeli ve herhangi bir rezaletten sorumlu olmamalıdır. Takva
vesileleri mevcut, töhmet vesileleri yok olacak şekilde şahsiyetli bir kimse
olmalıdır. Böyle bir kişinin mutlak olarak kendi bilgisine dayanmak suretiyle
hüküm vermesi caizdir.
Kanaatimizce İmam Buhari bu şartı Kerabısl' den almıştır. Çünkü
o kendisinin hocalarından biri idi.
"Yeryüzünde hiçbir aile halkının aziz olması, bana senin
aile halkının aziz olmasından daha sevimli değildir." Menakıb Bölümünde
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sıreti başlığı altında bu ifade ve
açıklaması geçmişti. Bu hadisin manası Nafakat Bölümünde açıklanmıştı. Orada
hakimin kendi bilgisine dayanarak hüküm vermesinin caizliği sonucunu çıkaran
kimsenin akıı yürütmesi ve onun gaibin aleyhine hüküm vermeye verdiği cevabın
beyanı geçmişti.
İbn Battal şöyle demiştir: Hakimin kendi bilgisine dayanarak
hüküm vermesinin caiz olduğu sonucunu çıkaran bilginler bu bölümde yer verilen
hadise dayanmışlardır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O kadının Ebu
Süfyan'ın karısı olduğunu bildiği için kendisinin çocuğunun lehine nafakanın
gerekli olduğu şeklinde hüküm vermiş ve buna delil aramamıştır. Akli açıdan
düşündüğümüzde hakimin bilgisi şahitlikten elde edeceği bilgiden daha güçlüdür.
Zira kendi bildiğine kesin olarak inanır. Şahitlik bazen yalan olabilir.
Hakimin kendi bilgisine dayanarak hüküm veremeyeceğini söyleyen kimselerin
delili onun Üm mü Seleme hadisindeki şu ifadesidir: "Ben onun lehine
işittiklerimle hüküm veririm." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu
hadiste "işittiğim" yerine "bildiğim" dememiştir.
Nebi s.a.v. Hadraml'ye "Ya iki şahit getirirsin ya da
davalın sana yemin eder" buyurmuştur. Bu hadiste "Bundan başka hakkın
yoktur" ifadesi de yer almaktadır. Kötü hakimlerin keyfi hüküm
vermelerinden veya meseleyi kendi bilgilerine dayandırmalarından korkulduğu
gerekçesi ile hakimin bilgisine göre hüküm vermesini mutlak olarak caiz
görmeyenler, töhmeti delil olarak gösterirken bu konuda ayrıntıya gidenler
şöyle demişlerdir: Hakimin bu göreve gelmeden önce elde ettiği bilgi şahitlik
kabilindendir. Hakim buna göre hüküm verecek olursa kendi şahitliği ile
hükmetmiş olur. Dolayısıyla kendi iddiasıyla bir başkası aleyhine hüküm vermiş
mesabesine düşer ve bir şahitle hüküm vermiş gibi olur. Bunun için bir başka
gerekçe daha önce geçmişti. Yargı görevini yürütürken elde ettiği bilgilere
gelecek olursak, Ümmü Seleme hadisinde "Ben işittiğim tarzda onun lehinde
hüküm veriyorum" şeklinde bir cümle geçmişti. Burada duyumunun şahit veya
davacı niteliğinde olduğu şeklinde bir ayırım gözetmemiştir.