SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-AHKAM

<< 2328 >>

باب: أجر من قضى بالحكمة.

3. HİKMETLE HÜKÜM VERENLERİN ECRİ

 

لقوله تعالى: {ومن لم يحكم بما أنزل الله فأولئك هم الفاسقون} /المائدة: 47/.

"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir" ayeti.

 

حدثنا شهاب بن عبَّاد: حدثنا إبراهيم بن حميد، عن إسماعيل، عن قيس، عن عبد الله قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لا حسد إلا في اثنتين: رجل آتاه الله مالاً، فسلطه على هلكته في الحق، وآخر آتاه الله حكمة، فهو يقضي بها ويعلِّمها).

 

[-7141-] Abdullah b.Mes'ud'un nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"İki kişiden başkasına hased edi/mez: Bunlar da Allah'ın kendisine bir mal verip de o malı hak yolunda tüketme fırsatı verdiği kimse, diğeri de Allah'ın kendisine hikmet verdiği ve bununla hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimsedir."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması: 

 

" 'Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse onlar fas/kların ta kendileridir' ayeti." İmam Buhari'nin attığı başlığa bu ayetin delilolması hadisin manhıkunun hikmete göre hükmeden kişinin övülen bir kişi olmasıdır. Hatta onun aldığı sevabı ve güzel bir şekilde yad edilmeyi kazanac:lmeyi onun elindekinin aynısını elde etmeyi temennı etmede herhangi bir sakınca görülmemiştir. Bu hadisin mefhumu böyle davranmayan kimsenin onu yapanın aksine bir durumda olacağını göstermektedir. Ayet-i kerime böyle bir kimsenin fasık olacağını açıkça ifade etmektedir. İmam Buharl'nin bu ayeti delil olarak alması, ayetin ehl-i kitap ve müslümanlar hakkında genelolduğu görüşünü tercih ettiğini göstermektedir.

 

İsmail el-Kadı Ahkamu'!-Kur'an'da bu konudaki ihtilafı naklettikten sonra şöyle der: Ayetlerin zahiri onlar gibi yapan ve Allah'ın hükmüne aykırı hüküm uyduran, bunu am el edilecek bir din haline getiren kimselere -ister idareci olsun, ister başkası- sözkonusu tehdidin yönelik olduğunu göstermektedir.

 

İbn Battal'ın yaklaşımı ise şöyledir: Ayetin anlamı Allah'ın indirdiği ile hükmeden kimsenin bol sevabı hak edeceği şeklindedir. Hadis, böyle bir kimseyle yarışmanın caiz olduğunu göstermekte ve bunun amellerin en şereflilerinden ve Yüce Allah'a yaklaşılan fiillerin en yücelerinden olmasını gerektirmektedir. Bu anlayışı Abdullah b. Evfa'nın naklettiği "Allah zu!metmediği müddetçe kadı ile beraberdir" hadisi teyid etmektedir. Hadisi İbnü'l-münzir nakletmiştir. Bu hadisi İbn Mace ve TirmizI'nin de naklettiklerini belirtelim.(İbn Mace, Ahkam; Tirmizi, Ahkam) Tirmizi hadisin garib olduğunu belirtmiş, İbn Hibban ve Hakim ise sahih olarak değerlendirmişlerdir.

 

"........." "tüketmesi için" yani onu infaka, harcamaya. "Diğeri deAilah'ın kendisine hikmet verdiği kimsedir." Burada "hikmet"ten maksat, İbn Ömer hadisinde geçtiği üzere Kur'an'dır ya da bundan daha geneldir. Hikmetin kaidesi cehalete mani olup, çirkin fiilleri yasaklayandır. İbnü'I-Müneyyir hadiste yer alan "hased" kelimesinin gıpta anlamına olduğunu söylemiştir.

 

Hadis, hakimlik şartlarını taşıyan, hakkaniyetle davranmaya gücü yeten ve kendisine yardımcı bulabilen kimseye bu göreve gelmeyi teşvik etmektedir. Çünkü hakimlik görevi iyiliği emir, mazluma yardım, hakkı hak sahibine verme, zalimin eline yapışma, insanların arasını düzeitme gibi özellikler taşımaktadır. Bütün bunlar Yüce Allah'a yakınlaşmak için yapılan ibadetlerdendir. Bundan dolayı Nebiler ve onların ardından gelen Hulefa-yı Raşidın bu görevi üstlenmişlerdir. Buradan hareketle bilginler hakimliğin farz-ı kifayeden olduğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü insanların yaşamı yargı makamı olmaksızın sürmez. Bilginler hakimlik şartlarını kendisinde toplayıp, bunu yapma gücü olan kimseye bu görevi almanın müstehap olup olmadığı noktasında ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluk ikinci yaklaşımı benimsemiştir. Zira hakimlikte tehlike ve sonun meçhullüğü söz konusudur. Bir de bu konuda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından ağır ifadeler kullanılmıştır.

 

Bazıları ise şöyle demişlerdir: Kişi ilim ehli ise ve kendisinden ilim alınmayacak derecede bilinmeyen bir kimse ise ya da ihtiyaç içinde ise ve hakimlik makanın haram olmayan bir taraftan maaşı temin ediliyorsa onun hakka göre hüküm vermede kendisine müracaat edilmesi ve ilminden yararlanılması için bu görevi üstlenmesi müstehaptır. Şayet meşhur birisi ise en uygun olanı ilim ve fetvaya yönelmesidir. Bulunduğu beldede yerini alacak bir kimse yoksa hakimlik görevi farz-ı kifaye olduğu ve bu görevi ondan başka yapacak bir kimse bulunmadığı için onu üstlenmesi tek seçenek olur.

 

Ahmed b. Hanbel' den nakledilen bir görüşe göre görevi üstlenmediği takdirde günaha girmez. Zira bir başkasına fayda sağlamak kişiye zarar verdiğinde bu görevi üstlenmesi gerekli değildir. Özellikle zulmün yaygınlık göstermesinden dolayı hakkı bilip, ortaya çıkarmak mümkün olmazsa bu görevi üstlenmek gerekli değildir.