25. AHiR ZAMANDA SADAKA VERECEK KiMSE BULAMAMA
حدثنا مسدد:
حدثنا يحيى،
عن شعبة:
حدثنا معبد: سمعت
حارثة بن وهب
قال: سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(تصدَّقوا،
فسيأتي على
الناس زمان،
يمشي الرجل بصدقته
فلا يجد من يقبلها). قال
مسدد: حارثة
أخو عبيد الله
بن عمر لأمه.
[-7120-] Harise b. Vehb'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sadakalannızı veriniz!
Zira ileride insanlar öyle bir zamana çatacaklar ki kişi sadakasıyla dolaşacak
da onu kabul edecek bir kimse bulamayacaktır."
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب:
حدثنا أبو الزناد،
عن عبد
الرحمن، عن
أبي هريرة:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
تقوم الساعة
حتى تقتتل
فئتان
عظيمتان،
يكون بينهما
مقتلة عظيمة،
دعوتهما
واحدة. وحتى
يبعث دجَّالون
كذَّابون،
قريب من
ثلاثين، كلهم
يزعم أنه رسول
الله، وحتى
يقبض العلم
وتكثر الزلازل،
ويتقارب
الزمان،
وتظهر الفتن،
ويكثر الهرج،
وهو القتل.
وحتى يكثر
فيكم المال،
فيفيض حتى
يُهمَّ رب
المال من يقبل
صدقته، وحتى يعرضه،
فيقول الذي
يعرضه عليه:
لا أرب لي به.
وحتى يتطاول
الناس في
البنيان. وحتى
يمر الرجل بقبر
الرجل فيقول:
يا ليتني
مكانه. وحتى
تطلع الشمس من
مغربها، فإذا
طلعت ورآها
الناس - يعني - آمنوا
أجمعون، فذلك
حين: {لا ينفع
نفساً إيمانها
لم تكن آمنت
من قبل أو
كسبت في إيمانها
خيراً}.
ولتقومنَّ
الساعة وقد
نشر الرجلان
ثوبهما
بينهما، فلا
يتبايعانه
ولا يطويانه.
ولتقومنَّ
الساعة وقد
انصرف الرجل
بلبن لقحته
فلا يطعمه.
ولتقومنَّ
الساعة وهو يليط
حوضه فلا يسقي
فيه،
ولتقومنَّ
الساعة وقد رفع
أكلته إلى فيه
فلا يطعمها).
[-7121-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Davaları bir olan iki
büyük topluluk birbiriyle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Otuza yakın
yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bunların hepsi kendilerinin
Allah'ın Resu/ü olduklarını iddia edeceklerdir. Yine ilim alınmadıkça,
depremler çoğalmadıkça, zaman birbirine yaklaşmadıkça, fitneler zuhur
etmedikçe, herc yani adam öldürme vakaları çoğalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.
Aranızda mal çoğalıp, sel gibi akmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Hatta mal o
derece çoğalacak ki mal sahibi malının zekatını kim kabul eder diye
endişelenecektir. Dahası mal sahibi bazı kimseler, zekat vermek isteyecek fakat
zekat teklif ettiği kimse 'Benim zekata ihtiyacım yoktur' diyecektir. İşte
bunlar olmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine halk yüksek binalar yapma yarışına
girmedikçe ve bir kimse ölen bir kimsenin kabri yanından geçerken 'Keşke bunun
yerinde ben olaydım' diye ölmeyi temenni etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Güneş
batı tarafından doğup, insanlar bu hadiseyi görünce toptan iman edeceklerdir,
fakat Bu iman evvelce iman etmemiş olan yahut imanında hayır ve fazilet
kazanmayan kimseleri imanları kendilerine fayda vermeyeceği bir zamandır.
Kıyamet şüphesiz kopacaktır. Hem de satıcıyla alıcı aralarında kumaşlarını
açacaklar ancak satış tamam olmadan ansızın kıyamet kopacak, onu dürmeye fırsat
bulamayacaklardır. Mutlaka kıyamet kopacaktır. Hem de sağmal devesinin sütünü
sağıp gelen kişiye sütünü içmek nasip olmayacak, hem de kişi havuzunu sıuayıp
tamir edecek, fakat kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak nasip
olmayacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Hem de yemek yemekte olan kişi
lokmasını ağzına götürecek, (kıyamet ansızın kopacak da) o lokmayı yemek nasip
olmayacaktır."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Kişi sadakasıyla dolaşacak da onu kabul edecek bir kimse
bulamayacaktır." Bu olayın, Ömer b. Abdulaziz'in halifeliği döneminde
gerçekten olduğu gibi meydana gelme ihtimali vardır. Bu durumda sözkonusu olay
kıyamet alametlerinden olmaz. Bu, Nebilik alametleri bölümünde geçen Adiy b.
Hatim hadisindeki ifade gibidir. O hadiste şöyle bir cümle geçmişti:
"Eğer uzun bir hayat yaşayacak olursan bir kimsenin avucunun
içinin altınla dolu olarak çıktığını ve onu kabul edecek kimse arayıp da
bulamayacağını göreceksin."
Enbiya bölümünde Hz. İsa'nın hayat hikayesi anlatılırken şöyle
bir hadis geçmişti: "Meryem oğlu İsa'nın aranıza ineceği gün
yakındır." Bu hadiste "mal çoğalacak" şeklinde bir cümle geçmişti.
Bir başka rivayette ise "Hatta onu hiç kimse kabul etmeyecek" ifadesi
yer almaktadır. Yukarıdaki hadisten maksat bu olabilir. Ancak birinci ihtimal
daha ağır basmaktadır.
"İki büyük topluluk birbiriyle sauaşmadıkça." Bu hadis
Rikak bölümünde geçmişti. "İki topluluk"tan maksat, Hz. Ali ve
taraftarlarıyla, Muaviye ve taraftarlarıdır. Onların "Müslüman"
şeklinde isimlendirilmeleri ve "davalarının bir olduğu"nun
belirtilmesi, her iki grubu tekfir eden Haridiere ve onlar gibi düşünenlere
cevap teşkil etmektedir. "Ammar'ı haddi aşan zalim bir grup
katledecektir" hadisi, bu savaşta doğru yolda olanın Hz. Ali olduğunu
göstermektedir. Zira Ammar'ı Muaviye taraftarları katletmişti. Bezzar'ın ceyyid
bir isnadla nakline göre Zeyd b. Vehb şöyle demiştir:
Bir gün Huzeyfe'nin yanında idik. Bize ''Dininize mensup bazı
kimseler ortaya çıkıp birbirinin yüzüne kılıçla vurduğunda haliniz nice
olacak?" diye sordu. Orada bulunanlar "Bu durumda bize ne
emredersin?" diye sordular. Huzeyfe "Ali'nin yanında yer almaya davet
edenzümreye bakınız ve onlardan ayrılmayınız. Çünkü hak üzere olan o grup
olacaktır" dedi. Yakub b. Süfyan'ın ceyyid bir isnadla nakline göre Zührı
şöyle demiştir:
"Muaviye, Ali'nin Cemel vakasında yer alanlara galip
olduğunu duyunca, Osman'ın kanını talep etmeye başladı. Şam halkı onun
çağrısına uydu. Bunun üzerine Ali ona doğru yola çıktı ve iki grup Sıffin'de
karşı karşıya geldi. Buharl'nin hocalarından Yahya b. Selman el-Cu'fi'nin
Kitabu's-Sıffin isimli eserinde ceyyid bir isnadla nakline göre Ebu Müslim
el-Havlını, Muaviye'ye "Sen Ali'yle halifelik mi çekişiyorsun, sen onun
gibi misin?" diye sorar. Muaviye "Hayır! Onun benden daha faziletli
ve bu işe daha layık olduğunu biliyorum. Fakat siz Osman'ın haksız yere
öldürüldüğünü bilmiyor musunuz? Ben onun amca oğluyum, velisiyim, kanını talep
ediyorum. Ali'ye gidin ve ona söyleyin, Osman'ın katillerini bize versin"
der. Bunlar Ali'ye gelirler, onunla konuşurlar. Ali "O biate dahil olsun
ve onlarla olan anlaşmazlığını bana getirsin" der. Ancak Muaviye bunu
kabul etmez ve Ali Iraklılardan oluşturduğu ordunun başında yola çıkar. Nihayet
Sıffın' da konaklar. Muaviye de yola çıkıp orada ordusunu konuşlandırır. Bu
olay 36 yılı zilhiccesinde gerçekleşir. Ali'yle Muaviye birbirlerine elçi
gönderirler. Ancak arzularına ulaşamazlar. Bunun üzerine savaş patlak verir.
İbn Ebi Hayseme'nin Tarih'inde naklettiğine göre her iki zümreden yaklaşık
yetmiş bin kişi katledilir. Bazıları öldürülenlerin bu sayıdan daha fazla
olduğunu söylemişlerdir. Bunların arasında yetmişten fazla ordu olduğu
söylenmiştir.
İbn Ebi Şeybe'nin sahih bir isnatla nakline göre Ebü'r-Rıda
şöyle demiştir:
Sıffın günü Ammar'ın "Her kimi hurilerin kucaklaması
sevindirirse, Sıffin'de sevabını Allah'tan bekleyerek ileri atılsın"
dediğini duydum.(İbn Ebi Şeybe, el-Musannej, VII, 547)
Ziyad b. Haris şöyle anlatmıştır: Ben Ammar'ın )lanı başında
idim. Birisi "Şam ahalisi kafir oldu" deyince, Ammar "Böyle
söylemeyiniz! Nebiimiz birdir, fakat onlar haktan sapmış bir topluluktur.
Onlarla bu yoldan dönünceye kadar savaşmak bize bir yükümlülüktür" dedi.
İbn Sa'd'ın nakline göre Osman katledilip de Ali'ye bey' at
edilince, İbn Abbas biatini alabilmek için Muaviye'yi Şam'a tayin etmesi ve
daha sonra ona dilediğini yapması teklifinde bulundu. Ancak Ali bunu yapmaktan
kaçındı. Bu durum Muaviye'nin kulağına gidince "Vallahi ona asla bey' at
etmeyeceğim" dedi. Ali Cemel savaşına katılanlarla işini bitirince Cerir
b. Abdullah el-Becell'yi Muaviye'ye göndererek insanların girdiği yola onun da
girmesi çağrısında bulundu. Ancak Muaviye bunu kabul etmedi ve daha önce
geçtiği üzere Ebu Müslim'i gönderdi. Ancak o gelişini beklemedi. Ali
askerleriyle birlikte Muaviye'nin üzerine yürüdü. İki ordu Muharrem ayının 10
unda Sıffın'da karşı karşıya geldi. Bunların ilk çarpışmaları safer ayının
başında olmuştu. Şam halkı tam mağlup olmak üzere iken Amr b. el-As'ın verdiği
fikir sayesinde Mushafları havaya kaldırarak içindeki hükme boyun eğme
çağrısında bulundular. Sonunda iş iki hakem tayinine vardı. Bundan sonra iki
grubun ihtilafları, Muaviye'nin Şam yöresinin idaresini tek başına ele alması
ve Ali'nin Haridier ile uğraşması dönemi başladı.
"Yalancı deccaller türemedikçe ... " Hadiste geçen
"deccahln", "deccal" kelimesinin çoğuludur. Bunların
hadiste geçen ifadesiyle "ba's" edilmesi, ortaya Çıkarılması
demektir. Yoksa Nebi olarak gönderilmeleri anlamında değildir. Bu ifadeden
kulların fiillerinin Allah tarafından yaratılmış olduğunu, bütün işlerin onun
takdiri sayesinde gerçekleştiğini anlıyoruz.
"Bunların hepsi kendilerinin Allah'ın Resu/ü olduklarını
iddia edeceklerdir."
Bu ifade ortaya çıkacak deccallerden her birinin Nebi olduğunu
iddia edeceği noktasında gayet açıktır. Geçen hadisin son kısmında "Ben
Nebilerin sonuncusuyum" şeklindeki ifadenin arkasında yatan sır böylece açığa
çıkmaktadır. Bunların içinden Nebilik iddiasında bulunacak olanların otuz veya
civa rı olması ve bu sayıdan daha fazlasının sadece yalancı olup, sapıklığa
davet edecek olması da muhtemeldir. Bu son grup Rafızllerin aşırıları,
Batınller, vahdet-i vücutçular, Huıu.liyyeciler, Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in getirdiğinin aksine olduğu zorunlu olarak bilinen şeylere davet eden
diğer fırka mensupları gibidirler. Bu yaklaşımı Ahmed b. Hanbel'deki Hz.
Ali'nin naklettiği şu hadis teyit etmektedir:
"Ali, Abdullah b. el-Kevvd'ya sen onlardansın dedi."
İbnü'lKevva Nebilik iddia etmedi, o sadece reddetmede ileri gidiyordu.
"Depremler çoğalmadıkça ... " Bir çok kuzey, doğu ve
batı beldelerinde birden çok deprem meydana gelmiştir. Fakat öyle anlaşılıyor
ki depremlerin çokluğundan maksat, onların yaygınlığı ve devamlılığıdır. Seleme
b. Nufeyl'in naklettiği ve Ahmed b. Hanbel'de yer alan bir hadiste şöyle
denilmektedir:
"Kıyametin hemen öncesinde deprem yılları vardır."
Ahmed b. Hanbel'in Ebu Said'den nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem "Kıyamet yaklaştığında yıldırımlar çoğalacaktır"
buyurmuştur.(Ahmed b. Hanbel, III, 64) "Kıyamet kopacaktır, kişi havuzunu
sıvayıp tamir edecektir." Bunun manası kişi havuzunu çamurla tamir edecek,
havuzunu suyla doldurup hayvanlarım sulamak için duvardaki yarıkları çamurla
sıvayacaktır. Arapça'da "lata'l-havda -yelituhu.-" onu çamur ve
benzeri bir şeyle tamir etti demektir. "Kıyamet muhakkak kopacak, hem de
yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek ... " Burada geçen
"ekletehu."lokması anlamınadır.