SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-FİTEN

<< 2315 >>

باب: الفتنة التي تموج كموج البحر.

17. DENİZİN DALGALANMASI GİBİ DALGALANACAK OLAN FİTNE

 

وقال ابن عيينة، عن خلف بن حوشب: كانوا يستحبُّون أن يتمثَّلوا بهذه الأبيات عند الفتن، قال امرؤ القيس:

Süfyan b. Uyeyne'nin nakline göre Halef b. Havşeb şöyle demiştir: Onlar fitne baş gösterdiğinde İmriu'l-Kays'ın söylediği şu beyitleri örnek edinmeyi severlerdi. Şair şöyle der:

 

الحرب أول ما تكون فتيَّة - تسعى بزينتها لكل جهول

 

حتى إذا اشتعلت وشبَّ ضرامها - ولَّت عجوزاً غير ذات حليل

 

شمطاء يُنكر لونها وتغيَّرت - مكروهة للشمِّ والتقبيل

 

Genç bir dilberdir savaş, ilk baş gösterdiğinde,

Koşar zınetiyle her cahilin gözlerinin önünde!

 

Alev bacayı sarıp, ateşi tutuşunca,

Koca karıdır artık, evlenmez kimse onunla!

 

Ak saçlı, rengi çirkin ve kimse sevmez,

İstemez kimse koklamak ve de öpmez!

 

حدثنا عمرو بن حفص بن غياث: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش: حدثنا شقيق: سمعت حذيفة يقول:

 بينا نحن جلوس عند عمر، إذ قال: أيكم يحفظ قول النبي صلى الله عليه وسلم في الفتنة؟ قال: (فتنة الرجل في أهله وماله وولده وجاره، تكفِّرها الصلاة والصدقة، والأمر بالمعروف والنهي عن المنكر). قال: ليس عن هذا أسألك، ولكن التي تموج كموج البحر، قال: ليس عليك منها بأس يا أمير المؤمنين، إن بينك وبينها باباً مغلقاً، قال عمر: أيكسر الباب أم يفتح؟ قال: لا، بل يكسر، قال عمر: إذا لا يغلق أبداً، قلت: أجل. قلنا لحذيفة: أكان عمر يعلم الباب؟ قال: نعم، كما يعلم أن دون غد ليلة، وذلك أني حدَّثته حديثاً ليس بالأغاليط. فهبنا أن نسأله: من الباب؟ فأمرنا مسروقاً فسأله، فقال: من الباب؟ قال: عمر.

 

[-7096-] Huzeyfe şöyle anlatmıştır: Bizler Hz. Ömer'in yanında oturuyorduk. Ömer bir ara "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fitne hakkındaki sözlerini hanginiz ezberinde tutuyor?" diye sordu. Huzeyfe:

 

"İnsanın ailesi, malı, evladı, komşusu yüzünden uğrayacağı fitnelere namaz, sadaka, marufu emir ve mürıkerden nehy amelleri kefaret olur" dedi. Ömer Huzeyfe'ye

 

"Benim senden sormak istediğim bunlar değildir, fakat ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Denizin dalgalanması gibi dalgalanacak" buyurduğu fitneyi soruyorum, dedi. Huzeyfe, Ömer'e

 

"Ey mu'minlerin emiri! O fitneden sen etkilenmeyeceksin. Çünkü seninle onun arasında kilitli bir kapı vardır" dedi. Ömer, Huzeyfe'ye

 

"Kapı kınlacak mı, yoksa açılacak mı?" diye sordu. Huzeyfe

 

"Kınlacaktır" dedi. Ömer

 

"Demek ki bir daha ebediyyen kapanmayacak" dedi. Huzeyfe

 

"Ben evet dedim" diye ekledi. Biz Huzeyfe'ye

 

"Ömer kapıyı biliyor muydu?" diye sorduk. Huzeyfe "Evet, yarından önce bu gece olduğunu bildiği gibi biliyordu. Sebebine gelince, ben ona öyle bir hadis rivayet ettim ki içinde yalan olan hiçbir şey yoktur" dedi. Biz "Kapı kimdir" diye sormaya cesaret edemedik de Mesruk'a sormasını rica ettik. Mesruk Huzeyfe'ye "Kapı kimdir?" diye sordu. O da "Ömer'dir" dedi.

 

 

حدثنا سعيد بن أبي مريم: أخبرنا محمد بن جعفر، عن شريك بن عبد الله، عن سعيد بن المسيَّب، عن أبي موسى الأشعري قال:

 خرج النبي صلى الله عليه وسلم إلى حائط من حوائط المدينة لحاجته، وخرجت في إثره، فلما دخل الحائط جلست على بابه، وقلت: لأكوننَّ اليوم بوَّاب النبي صلى الله عليه وسلم، ولم يأمرني، فذهب النبي صلى الله عليه وسلم وقضى حاجته، وجلس على قُفِّ البئر، فكشف عن ساقيه ودلاهما في البئر، فجاء أبو بكر يستأذن عليه ليدخل، فقلت: كما أنت حتى أستأذن لك، فوقف فجئت إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقلت: يا نبي الله، أبو بكر يستأذن عليك، قال: (ائذن له وبشِّره بالجنة). فدخل، فجاء عن يمين النبي صلى الله عليه وسلم، فكشف عن ساقيه ودلاهما في البئر، فجاء عمر فقلت: كما أنت حتى أستأذن لك، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (ائذن له وبشره بالجنة). فجاء عن يسار النبي صلى الله عليه وسلم، فكشف عن ساقيه فدلاهما في البئر، فامتلأ القُفُّ، فلم يكن فيه مجلس، ثم جاء عثمان فقلت: كما أنت حتى أستأذن لك، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (ائذن له وبشره بالجنة، معها بلاء يصيبه). فدخل فلم يجد معهم مجلساً، فتحوَّل حتى جاء مقابلهم على شفة البئر، فكشف عن ساقيه ثم دلاهما في البئر، فجعلت أتمنَّى أخاً لي، وأدعو الله أن يأتي.

قال ابن المسيَّب: فتأوَّلت ذلك قبورهم، اجتمعت ها هنا، وانفرد عثمان.

 

[-7097-] Ebu Musa el-Eş'ari şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün bir ihtiyacını gidermek için Medine bahçelerinden birine çıktı, ben de onun izi üzerinde arkasından çıktım. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bahçeye girince onun kapısı önünde oturdum ve kendi kendime

 

"Ben bugün kendisi bana emretmediği halde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kapıcısı olacağım" diye ahd ettim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gidip ihtiyacını gördü ve oradaki kuyunun etrafında oturmak için yapılmış yere oturdu ve baldırıarını açarak ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Bu halde iken Ebu Bekir gelerek yanına girmek için izin istedi. Ben Ebu Bekir'e" Burada dur. Senin için izin isteyeyim" dedim. Ebu Bekir durdu. Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip,

 

"Ey Allah'ın Resulü! Ebu Bekir yanına gelmek için izin istiyor" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele!" buyurdu. Ebu Bekir girdi ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sağ yanına gelip oturdu. O da baldırlarını açıp ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Bundan sonra Ömer geldi. Ona da "Burada dur! Senin için izin isteyeyim" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ona izin ver ve onu da cennetle müjdele" buyurdu. Ömer gelip, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sol tarafına oturdu. O da baldırlarını açıp, ayaklarını kuyuya sarkıttı. Bu suretle kuyunun yanındaki yer doldu ve oturacak başka bir yer kalmadı. Sonra Osman geldi. Ona da "Olduğun yerde dur! Senin için izin alayım!" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ona izin ver ve kendisine isabet edecek bela ile birlikte cennetle müjdele!" buyurdu. Osman da bahçeye girdi ve onların yanında oturacak bir yer bulamadı da değişik bir yere çekildi ve nihayet onların karşılarına gelip, kuyunun bir tarafı üzerine oturdu. O da baldırlarını açtı, sonra ayaklarını kuyunun içine sarkıttı. Ebu Musa dedi ki: Ben bu sırada bir kardeşim olmasını temenni etmeye ve onun da buraya gelmesi için Allah'a dua etmeye başladım.

 

 

حدثني بشر بن خالد: أخبرنا محمد بن جعفر، عن شعبة، عن سليمان: سمعت أبا وائل قال:

 قيل لأسامة: ألا تكلِّم هذا؟ قال: قد كلمته ما دون أن أفتح باباً أكون أول من يفتحه، وما أنا بالذي أقول لرجل، بعد أن يكون أميراً على رجلين: أنت خير، بعدما سمعت من رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (يجاء برجل فيطرح في النار، فيطحن فيها كطحن الحمار برحاه، فيطيف به أهل النار فيقولون: أي فلان، ألست كنت تأمر بالمعروف وتنهى عن المنكر؟ فيقول: إني كنت آمر بالمعروف ولا أفعله، وأنهى عن المنكر وأفعله).

 

[-7098-] Ebu Vail şöyle anlatmıştır: Üsame'ye "Şununla konuşsan!" denildi.

Üsame cevaben şöyle dedi:

 

"Şüphesiz ben onunla konuştum. Ancak ilk açanı ben olarak (fitne) kapısını açmadan! Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den işittiğim bir sözden sonra insanlardan iki kişi üzerine emir olan bir şahsa

 

"Sen hayırlısın" diyecek değilim. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyordu:

 

"Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehenneme atılır da cehennem, eşeğin değirmen taşın döndürerek öğütmesi gibi onu öğütür. Bunun üzerine cehennem halkı da onun başına toplanırlar

 

'Ey filan! Sen marufu emredip, münkeri yasaklıyar değil miydin?' derler. O da 'Evet, ben marufu emreder ancak kendim yapmazdım ve yine ben münkeri yasaklar, onu da kendim işlerdim" der.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  AÇIKLAMA’DAN SONRA DA BİR BAB VE HADİSLER VAR

 

"Denizin dalgalanması gibi dalgalanacak olan fitne." İmam Buhari bu başlıkla İbn Ebi Şeybe'nin naklettiği şu hadise işaret eder gibidir: "Yüce Allah bu ümmete beş fitne vermiştir. "(İbn Ebi Şeybe, Musannef, VII, 453) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dört fitneyi zikrettikten sonra beşincisini şöyle anlatmıştır: "Denizin dalgalanması gibi dalgalanacak olan fitne. Bu fitne esnasında insanlar hayvanlar gibi yani akılsız olacaklardır." Bunu Ebu Musa'nın "O zamanın çoğunluğunun aklı gidecektir" şeklindeki rivayet ettiği hadis teyid etmektedir. İbn Ebi Şeybe'nin bir başka rivayet yoluyla nakline göre Huzeyfe şöyle demiştir: "Dinini bildiğin sürece fitne sana zarar vermeyecektir. Asıl fitne hak ile batılı karıştırdığında (zararlı olacaktır}."(İbn Ebi Şeybe, Musannef, VII, 468)

 

"Onlar fitne anında" yani fitne başgösterdiğinde "şu beyit1eri örnek edinmeyi severlerdi." "Genç bir dilberdir savaş, ilk baş gösterdiğinde." Yani savaş genç kız gibi olur. Bir başka ifade ile savaş ilk çıktığında onu denemeyen kimse uzak durur ve sonra içine girer. Böylece savaş onu yok eder. "O tutuştuğunda" Bu ifade savaşın kızışmasının kinayeli anlatımıdır. "Kocakarı" Bunun manası savaşın kendisiyle evlenmeyi hiç kimsenin istemediği bir hale geldiğini vurgulamaktır. "Şamta" Bu şiirde sözü edilen koca karıyı niteleyen bir kelimedir. Davudl'ye göre bu kadının saçlarının çok çok ağardığının kinayeli anlatımıdır. "Huzeyfe şöyle demiştir: Ömer'in yanında oturuyorduk." Bu hadisin açıklaması Nebilik alametleri bölümünde geniş bir şekilde yapılmıştı.

 

"Yarından önce bu gece olduğunu bildiği gibi biliyordu." Yani onun bilgisi tıpkı yarından önce bugünün olduğu gibi zorunlu bir bilgiydi. İbn Battal şöyle demiştir: Huzeyfe'nin Ömer kendisine en büyük fitneyi sorduğunda özel fitneyi haber vermesinin sebebi, kederlenip, kafasını meşgul etmemesi içindir. Bundan dolayı ona şöyle demiştir: "Seninle onun arasında kapalı bir kapı  vardır.

 

Huzeyfe kapının o olduğunu bildiği halde kendisine "Kapı sensin" demedi ve anlayacağı şekilde üstü kapalı olarak ifade edip, açıkça belirtmedi. Bu onun güzel edebindendi.

Hz. Ömer "Kapı kırılırsa bir daha kapanmaz" sonucunu kırma işleminin ancak galebe çalmakla olmasından çıkarmıştır. Galebe çalmak, ancak fitnede olur. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in haberinden ümmetin kendi arasında savaşacağı ve kıyamete kadar öldürmenin sürüp gideceği anlaşılmaktadır. Nitekim Şeddad'ın naklettiği bir hadiste buna benzer bir ifade yer almaktadır: "Ümmetimin içine kılıç (bir defa) girdi mi kıyamete kadar kaldlnlmayacaktır." Bu hadisi Taberi rivayet etmiş, İbn Hibban sahih olduğunu belirtmiştir.(İbn Hibban, Sahih, XVI, 220)

 

"Nebi s.a.v. bir gün bir ihtiyacını gidermek için Medine bahçelerinden birine çıktı." Bu hadisin açıklaması Ebu Bekir'in menkıbeleri bölümünde geçmişti.

 

"Kuffu'l-bi'ri" tamlaması, kuyunun etrafında oturmak için yapılan yer anlamına gelir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Osman hakkında "Kendisine isabet edecek beJa" ifadesine gelecek olursak, İbn Battal şu açıklamayı yapmıştır: Hz. Ömer de öldürüldüğü halde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in belayı Osman için zikretmesi, Ömer'in onun gibi bir imtihan geçirmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü halifelikten çekilmesini isteyen bazı insanlar ona musallat olmuşlardı. Zira kendisinin hiç alakası yokken ve ona karşı ileri sürdükleri şeylerden mazur iken zalim ve haksız olarak nitelenmişti. Sonra evine saldırmışlar, aile mahremiyetine dokunmuşlardı. Bütün bunlar öldürülmesine ilaveten fazladan uğradığı haksızlıklardı.

 

Biz de şunu ekleyelim: Kısacası Hz. Osman'a mahsus olan beladan maksat öldürülmesine ilaveten gördüğü birtakım sıkıntılardır. Nitekim aynen böyle olmuştur.

"Üsame'ye şununla konuşsan denildi." Burada hem söyleyen ve hem de kendisiyle konuşulması istenen kişi müphem bırakılmıştır. Müslim'in rivayetinde kendisiyle konuşulması istenen kişinin adı şöyle geçmektedir: "Ona Osman'ın huzuruna girip kendisiyle konuşsan denildi. "(Müs!im, Zühd)

 

"Şüphesiz ben onunla konuştum. Ancak ilk açanı ben olarak (fitne) kapısını açmadan!" Yani işaret ettiğiniz konuda onunla konuştum. Fakat sözümde fitne ve benzeri şeyleri uyandırmaksızın gizlice maslahatı gözetip, edebe uyarak konuştum.

 

"Eşeğin, değirmen taşlarıyla öğütmesi gibi onu öğütür." Süfyan ve Ebu Muaviye rivayetinde "Bağırsakları dışarıya fırlayacak ve eşeğin döndüğü gibi dönecek" ifadesi geçmişti. Burada yer alan "aktab", "kıtb" kelimesinin çoğulu olup, bağırsaklar demektir. "İndilak" bağırsakların hızla dışarıya dökülmesi demektir. Arapça'da kılıç herhangi bir kimse tarafından çekilmeksizin kınından çıkarsa bunu "indeleka's-seyfu min ğımdihi''' cümlesiyle ifade ederler. "Cehennem halkı onun başına toplanırlar." Yani etrafında toplanırlar. "EtMe bihi'l-kavmu" bir topluluk onun etrafında dönmeseler bile halka oldular demektir.

 

"Ben marufu emreder ancak kendim yapmazdım ve yine ben münkeri yasaklar, onu da kendim işlerdim." Kadı Iyaz şöyle demiştir: Üsame'nin demek istediği halifeye açıktan tepki koyma kapısını açmak istemediğidir. Çünkü o bunun kötü akıbetinden endişe duyuyordu. Tam tersine ona kibar davranıp, gizlice nasihat etmiştir. Bu, kabul edilmeye daha layık bir tavırdır.

 

"Üzerime emir olan bir kişi hakkında o insanların hayırlısıdır diyecek değilim." Bu ifade de -aslı esası olmayan bir şeyle kuyruk sallayan kimse gibi- hak sözkonusu olduğunda, emirlere yağcılık yapıp, içinden geçenin aksini dışa vurmayı kınama vardır. Üsame güzel görülen mudarat ile kınanmış olan yağcılığa işaret etmektedir. Mudaratın ölçüsü bunu yaparken dine herhangi bir zararın gelmemesidir. Kınanmış yağcılığın ölçüsü ise bunda çirkin olan bir şeyi süsleme, batılı doğru gösterme ve benzeri tavırlar sözkonusudur.

 

Taberi' şöyle demiştir: Selef bilginleri iyiliği emretme konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı bilginler iyiliği emretmek mutlak olarak vaciptir demişler ve buna delil olarak Tarık b. Şihab'ın naklettiği "Cihadın en üstünü zalim sultanın huzurunda gerçeği söylemektir" hadisi ile "Herhangi biriniz bir kötülüğü görürse bunu eliyle değiştirsin" hadisinin genelliğini göstermişlerdir. Bazıları ise münkere tepki koymak gereklidir, fakat şartı tepki koyan kimseye öldürülme k ve benzeri gibi daha önce sözkonusu olmayan bir belanın gelmemesidir demişlerdir. Bir başka bilgin grubu ise kişi münkere Ümmü Seleme hadisi dolayısıyla kalpten tepki koyar demişler ve delilolarak onun rivayet ettiği "Benden sonra başınıza birtakım idareciler gelecek. Onların yaptıklarını kim çirkin görürse sorumluluğundan kurtulur, kim tepki gösterirse selamet bulur. Fakat sorumluluk (yaptıklarına) razı olup, ardından gidenedir" hadisini delilolarak göstermişlerdir. Bir başkası ise şöyle demiştir: İyiliği emretmek buna gücü yeten ve kendi nefsi için herhangi bir zarar geleceği endişesi duymayan kimseye vaciptiı;. İsterse bunu emreden kimse günah işliyor olsun. Çünkü genelolarak iyiliği emretmek sevap kazandırır. Özellikle emreden kişi, itaat edilen bir şahıs ise. O kişinin özel günahına gelince, Yüce Allah onu bağışlayabilir de, hesaba çekebilir de! "İyiliği kendisinde hiçbir ayıp ve kusur olmayan kimse ancak emreder" diyen kimse bununla daha iyiyi kastediyorsa ne ala! Aksi takdirde kendisinden başka bunu yapan bulunmadığı takdirde böyle bir anlayış iyiliği emretme kapısının kapanmasını gerektirir.

 

Taberi şöyle devam eder: "Yukarıda zikredilen Üsame hadisinde iyilik yapmaları emredilen kimseler nasıloluyor da cehenneme gidiyorlar?" diye sorulacak olursa cevabımız şudur: Onlar kendilerine emredilene sarılmadılar ve günahlarından dolayı azaba uğradılar. Kendilerine iyiliği emreden kişi ise onlara yasak ettiği şeyi kendisi yaptığı için cehenneme gitti. Bu hadisten emirlere saygı göstermek, onlara edep dairesi içinde davranmak ve insanların haklarında konuştuklarını kendilerine bildirmek gerektiği anlaşılmaktadır. Bundan maksat kötülükten vazgeçmeleri, başkasına eziyet etmeksizin amaca ulaşacak şekilde kibarlıkla ve güzel bir üslupla tedbir almalarıdır.

 

 

18. BAB

 

حدثنا عثمان بن الهيثم: حدثنا عوف، عن الحسن، عن أبي بكرة قال:

 لقد نفعني الله بكلمة أيام الجمل، لمَّا بلغ النبي صلى الله عليه وسلم أنَّ فارساً ملَّكوا ابنة كسرى قال: (لن يفلح قوم ولَّوا أمرهم امرأة).

 

[-7099-] Ebu Bekre şöyle demiştir: Yemin olsun ki Allah beni Cemel vakası günlerinde bir kelime ile mükafatlandırmıştır. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kulağına Fars halkının Kisra Perviz'in kızını başlarına hükümdar seçtikleri haberi gidince "İdarelerini bir kadına veren hiçbir kavim iflah olmamıştır" buyurmuştu.

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا يحيى بن آدم: حدثنا أبو بكر ابن عياش: حدثنا أبو حصين: حدثنا أبو مريم، عبد الله بن زياد الأسدي، قال:

 لما سار طلحة والزبير وعائشة إلى البصرة، بعث علي عمار بن ياسر وحسن بن علي، فقدما علينا الكوفة، فصعدا المنبر، فكان الحسن بن علي فوق المنبر في أعلاه، وقام عمار أسفل من الحسن، فاجتمعنا إليه، فسمعت عماراً يقول: إن عائشة قد سارت إلى البصرة، ووالله إنها لزوجة نبيكم صلى الله عليه وسلم في الدنيا والآخرة، ولكنَّ الله تبارك وتعالى ابتلاكم، ليعلم إيَّاه تطيعون أم هي.

 

[-7100-] Ebu Meryem'in nakline göre Abdullah b. Ziyad el-Esedi şöyle demiştir: Talha, ZUbeyr ve Hz. Aişe Basra'ya doğru yola çıktıkları zaman Hz. Ali, Ammar b. Yasir ve Hasen b. Ali'yi gönderdi. Bunların ikisi Kufe'ye bizim yanımıza geldi. İkisi de minbere çıktı. AIi'nin oğlu Hasen minberin üzerinde üst tarafına geçti. Ammar ise {minber üzerinde} Hasan'den daha aşağıda ayağa kalktı. Bizler onu dinlemek üzere toplandık. Ebu Meryem dedi ki: Ben Ammar'dan şöyle derken işittim. Hz. Aişe Basra'ya doğru yürümüştür ve Allah'a yemin ederim ki Hz. Aişe elbette dünyada ve ahirette sizin Nebiinizin eşidir. Fakat Allah Teala Ali b. Ebi Talib'e mi itaat ediyorsunuz, yoksa Hz. Aişe'yi mi itaat ediyorsunuz diye belli etmek için Hz. Aişe ile sizleri imtihan etmiştir."

 

 

حدثنا أبو نعيم: حدثنا ابن أبي غنيَّة، عن الحكم، عن أبي وائل: قام عمار على منبر الكوفة، فذكر عائشة، وذكر مسيرها، وقال: إنها زوجة نبيكم صلى الله عليه وسلم في الدنيا والآخرة، ولكنها مما ابتليتم.

 

[-7101-] Ebu Vail şöyle demiştir: Ammar b. Yasir, Kufe minberi üzerinde ayağa kalkarak Hz. Aişe'den ve onun {Beraberindekilerle} Basra'ya doğru yürüyüşünden söz etti ve

 

"Muhakkak ki Hz. Aişe dünyada da, ahirette de sizin Nebiinizin eşidir, fakat o, kendisi ile imtihan olunduğunuz zatlardan biridir" dedi.

 

 

حدثنا بدل بن المحبَّر: حدثنا شعبة: أخبرني عمرو: سمعت أبا وائل يقول:

 دخل أبو موسى وأبو مسعود على عمار، حيث بعثه عليّ إلى أهل الكوفة يستنفرهم، فقالا: ما رأيناك أتيت أمراً أكره عندنا من إسراعك في هذا الأمر منذ أسلمت؟ فقال عمار: ما رأيت منكما منذ أسلمتما أمراً أكره عندي من إبطائكما عن هذا الأمر، وكساهما حلَّة حلَّة، ثم راحوا إلى المسجد.

 

[-7102 – 7103 - 7104-] Ebu Vail şöyle demiştir: Ebu Musa ve Ebu Mesud, Ammar'ın huzuruna girdiler. Zira Hz. Ali onu Kufelileri seferber etmek için göndermişti. Ebu Musa ve Ebu Mesud "Biz senin İslam'a girdiğinden beri bu işe süratle girmenden daha sevimsiz bir iş yaptığını görmüş değiliz" dediler. Ammar da onlara "Ben de sizin İslam'a girmenizden bu yana benim katımda bu işten geri durmanızdan daha sevimsiz bir iş yaptığınızı görmedim" dedi ve Ebu Musa ile Ebu Mesud'a birer takım elbise giydirdi ve sonra beraberce mescide gittiler.

 

 

حدثنا عبدان، عن أبي حمزة، عن الأعمش، عن شقيق بن سلمة:

 كنت جالساً مع أبي مسعود وأبي موسى وعمار، فقال أبو مسعود: ما من أصحابك أحد إلا لو شئت لقلت فيه غيرك، وما رأيت منك شيئاً منذ صحبت النبي صلى الله عليه وسلم أعيب عندي من استسراعك في هذا الأمر، قال عمار: يا أبا مسعود، وما رأيت منك ولا من صاحبك هذا شيئاً منذ صحبتما النبي صلى الله عليه وسلم أعيب عندي من إبطائكما في هذا الأمر. فقال أبو مسعود، وكان موسراً: يا غلام هات حلَّتين، فأعطى إحداهما أبا موسى والأخرى عماراً، وقال: روحا فيه إلى الجمعة.

 

[-7105 – 7106 - 7107-] Şekık b. Seleme şöyle demiştir: Ebu Mesud, Ebu Musa ve Ammar ile birlikte oturuyardum. Ebu Mesud, Ammar'a "Senden başka arkadaşlarından her birine isteseydim şöyle derdim:

 

'Ben senin Nebi s.a.v.'e sahabi olduğundan beri benim nazarımda bu işe süratle girişinden daha ayıp bir iş yaptığını görmedim!' Ammar da

 

"Ey Ebu Mesud! Ben de ne senin, ne de arkadaşlarının Nebi s.a.v.'e sahabi olmanızdan bu yana benim nazarımda bu işten geri durmanızdan daha ayıp bir iş yaptığınızı görmedim" dedi. Bunun üzerine zengin olan Ebu Mesud hizmetçisine

 

"Evladım! İki takım elbise getir" dedi ve bunlardan birini Ebu Musa'ya, diğerini Ammar'a verdi. Sonra onlara "Bu yeni elbiseler içinde Cuma namazına gidin" dedi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Yemin olsun ki Allah beni Cemel vakası günlerinde bir kelime ile mükafatlandırmıştır." Humeyd'in rivayetine göre Ebu Bekre "Allah beni Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den duyduğum bir şeyle korumuştur" demiştir. Ömer b. Şebbe, Kitabu Ahbari'l-Basra isimli eserde Cemel vakasını uzun uzun anlatmıştır. Biz olayı özetlemek ve onun sahih veya hasen isnadla nakletlikleri ile kısıtlı kalmak ve onun dışındakilerden uzak durmak istiyoruz. Davud b. Ebi Hind'in nakline göre Şa'bı şöyle demiştir: Hz. Osman katledilince, insanlar Ali'ye geldiler. Ali o esnada Medine çarşısında bulunuyordu. Ona "Uzat elini sana bey'at edelim"?ediler. Ali "Bekleyin, insanlarla danışmalarda bulunayım" dedi. Danıştığı kirhselerden bazıları, "İnsanlar, kendi beldelerine dönüp, Osman'ın öldüğünü söylerler ve ondan sonra yerine biri geçmezse ihtilaf çıkmayacağı ve ümmetin fesada uğramayacağından emin olunamaz" dediler. Bunun üzerine Eşter, Ali'nin elini tuttu ve insanlar ona bey' at ettiler. İbn Şihab yoluyla gelen rivayete göre Şa'bi şöyle demiştir: Osman katledildiğinde Ali onların arasında idi. İnsanların Talha'ya bey'at edeceklerinden korkunca onları kendisine bey'at etmeye davet etti. Halk onu bırakıp, Talha'ya veya bir başkasına gitmedi. Sonra Talha ve ZUbeyr' e haber gönderdi, onlar da Ali'ye bey'at ettiler.

 

Ömer b. Şebbe'nin İbn Şihab yoluyla yaptığı rivayete göre Talha ve ZUbeyr, Ali'den umre yapmak için izin istediler. Sonra Mekke'ye doğru yola çıktılar. Hz. Aişe ile karşılaştılar ve Osman'ın katillerini öldürmek için kanını talep etme noktasında ittifak ettiler.

 

Avf el-A'rabi yoluyla yaptığı nakle göre Şa'bi şöyle demiştir: Hz. Osman Ya'la b. Umeyye'yi San'a'ya vali yaptı. Ya'la Osman'ın nezdinde değeri yüksek bir kişi idi. Osman'ın katledildiği sıralarda Ya'la hacca gelmişti. Talha ve ZUbeyr' e dört yüz bin (dinar) yardımda bulundu. Kureyş'ten yetmiş kişiyi techiz etti. Hz. Aişe'ye seksen dinara "Asker" adında bir deve satın aldı.

 

Asım b. Küleyb'in babası Asım'dan nakline göre Hz. Ali "Neyle imtihan edildiğimi biliyor musunuz? İnsanların en itaatkarı Hz. Aişe'dir, en şiddetlisi ZUbeyr'dir, en dahisi Talha'dır. Kendisiyle en iyi geçinilen Ya'IS b. Umeyye'dir" demiştir.

 

Ömer b. Şebbe İbn Ebi Leyla vasıtasıyla yaptığı rivayette şöyle demiştir: Hz.

Ali 36 yılının Rebiulewel ayının sonunda yola çıktı. Muhammed b. Ali b. Ebi Talib yoluyla gelen rivayete göre ise Medine' den beraberinde dokuz yüz binitli olduğu halde yola çıktı ve Zukar denilen yerde konakladı.

 

Kays b. Ebi Hazim yoluyla gelen rivayete göre Ömer b. Şebbe şöyle demiştir: Hz. Aişe yola çıkınca Amir oğulları suyunun birinin başında konakladı. O sırada köpekler ona karşı havladı. Hz. Aişe "Bu hangi sudur" diye sordu. Orada bulunanlar "el-hav'eb" dediler. Hz. Aişe "Geri dönmekten başka bir şey düşünmüyorum" dedi. beraberinde bulunan bazı kimseler ona "Tam tersine ilerle. Müslümanlar seni görür de Allah aralarını düzeltir" dediler. Hz. Aişe Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün bize "el-Hav'eb köpekleri birinize havladığında onun durumu nice olur!" diye sormuştu dedi.

 

Ahmed ve el-Bezzar'ın hasen isnadla Ebu Rafi'den nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hz. Ali'ye "İleride seninle Hz. Aişe arasında bir sorun çıkacak" dedi. Ali "Ya Resulallah! Onların en bedbahtı ben mi olacağım?" diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Hayır! Fakat böyle bir durumla karşılaştığında onu güvenli yerine geri çevir" buyurdu.(Ahmed b. Hanbel, VI, 393)

 

"İdarelerini bir kadına veren hiçbir kavim if/ah o/mamıştır." "İdarelerini bir kadına verenler" ifadesi üzerine el-İsmallı, en-Nadr b. Şumeyl vasıtasıyla Avf'tan şöyle bir farklı rivayette bulunmuştur: "Ebu Bekre dedi ki: Ben Cemel vakasında yer alanların iflah olmayacakların anladım." İbn Battal'ın Mühelleb'den nakline göre Ebu Bekre hadisinin zahiri, Hz. Aişe'nin o tavrı sergilediği esnadaki görüşünü değersiz kılma izlenimi vermektedir. Oysa gerçek böyle değildir. Zira Ebu Bekre'nin görüşü olarak bilinen, onun insanlar arasını düzeltme talebinde Hz. Aişe'nin görüşünde olduğudur. Onların maksadı savaşmak değildi, fakat savaş patlak verince Hz. Aişe'yle birlikte bulunanların savaşmaktan başka çareleri kalmadı. Ebu Bekre Hz. Aişe'nin görüşünden geri dönmemiştir. Ancak Hz. Aişe yanında yer alanların onun emri altında olduklarını görünce ve Fars halkının Kisra Perviz'in kızını başlarına hükümdar seçtiklerini duyunca onların galip geleceklerini düşünmüşllir. Mühelleb şöyle der: Hiç kimsenin Hz. Aişe ve yanında yer alanların Ali ile halifelik üzerine çekiştiklerini ve aralarından herhangi birisine halifeliği üstlenmesi çağrısında bulunduklarını nakletmemesi, bu fikrin doğru olduğunu göstermektedir. Hz. Aişe'nin bizzat kendisi ve beraberinde bulunanlar Ali'ye ve beraberindekilere Osman'ın katillerini öldürmemesi ve onları kısas etmeme si dolayısıyla tepki göstermişlerdir. Ali, Osman'ın ailesinden bazı kimselerin bu konuda kendisine başvurmalarinı bekliyordu. Muayyen olarak herhangi bir kimsenin Osman' ın katillerinden olduğu tespit edilirse onu kısasen öldürecekti. Onlar bu yüzden ihtilafa düştüler. Osman'ı öldürdüğü ileri sürülenIerin onları öldürmek üzere aralarında anlaşacaklarından korktular ve kendi aralarında savaşı başlattılar. Sonunda olanlar oldu.

 

Ali onlara galip gelince Ebu Bekre - Osman'ın kanını talep etme konusunda Hz. Aişe'nin görüşüne katılmakla birlikte- savaşa katılmama yolundaki görüşünden dolayı Allah'a hamdetti. Ömer b. Şebbe'nin anlattıkları burada son bulmaktadır. Onun söylediklerinin bazıları zikrettiğim ve edeceğim sebepten dolayı tartışılır.

 

İki Müslümanın birbirlerine kılıç çekmeleri bölümünde kısa süre önce elAhnef hadisinde onun Ali'ye yardım etmek için yola çıktığı ve Ebu Bekre ile karşılaştığı, Ebu Bekre'nin ona savaşa katılmayı yasakladığı geçmişti. Ondan bir bölüm önce İbnü'l-Hadramı yakıldığında Ebu Bekre'nin bu gibi durumlarda esasen çarpışma taraftarı olmadığını gösteren ifadeler geçmişti. O ne Hz. Aişe'nin görüşüne ve ne de Müslümanlar arasında savaşın caiz olduğu yolunda Hz. Ali'nin düşüncesine esasen katılmıyordu. Onun görüşü Sa' d b. Ebi Vakkas, Muhammed b. Mesleme, Abdullah b. Ömer ve başkaları gibi savaşa katılmama şeklinde idi. Bundan dolayı Ebu Bekre Sıffın savaşına ne Ali'nin ve ne de Muaviye'nin safında katılmamıştır.

 

İbnü't-Tın şöyle der: Ebu Bekre hadisi kadının yargı görevine getirilmesinin caiz olmadığı görüşünü savunanlara delil olmuştur. Çoğunluğun görüşü bu doğrultudadır. İbn Cerır et-Taberi buna muhalif olmuş ve kadınların şahitliklerinin kabul edildiği hususlarda hüküm vermeleri caizdir, demiştir. Bazı Malikiler ise bu caizliğin mutlak olduğunu söylemişlerdir.

 

"Talha, ZUbeyr ve Hz. Aişe Basra'ya yürüyünce." Ömer b. Şebbe ceyyid bir isnadla onların sene başında Mekke'den yola çıktıklarından söz etmektedir. Yine kendisine ait bir başka isnatla; ifadesine göre aralarındaki olay hicri 36 senesinin cemaziyelahirinin yarısında olmuştur. Ömer el-Medainl'nin el-Ala Ebu Muhammed vasıtasıyla babasından yaptığı rivayette şöyle der: Adamın biri zaviyede iken Ali'ye gelir ve "Bunlarla ne üzere savaşıyorsun?" diye sorar. Ali "Hak üzere" deyince, adam "Onlar kendilerinin haklı olduklarını söylüyorlar" der. Ali "Onlarla İslam toplumundan ayrılmaları ve bey'atı bozmaları nedeniyle çarplŞIyorum" der.

 

Taberl'nin İsam b. Küleyb el-Cermı yoluyla nakline görebabası şöyle demiştir: Osman zamanında bir emirin hastalandığını ve başucunda bir kadın olduğunu gördüm. İnsanlar o emiri istiyorlardı. Kadın onlara yasak getirse, bundan vazgeçeceklerdi. Fakat o kadın bunu yapmadı ve halk da söz konusu emiri öldürdü. Sonra o sene ben savaşa katıldım ve Osman'ın katledildiği haberini duyduk. Savaştan dönüp Basra'ya ulaştığımızda bize şöyle denildi: Bu Talha, ZUbeyr ve Hz. Aişe'dir. İnsanlar hayrete düştüler ve onlara neden gittiklerinin seb.ebini sordular. Onlar Osman' a kızdıkları için ve kendisine destek vermemelerinden dolayı tövbe etmek için çıktıklarını söylediler. Hz. Aişe dedi ki: Üç hususta sizin adınıza Osman'a kızdık. Bir genci emir yapması, kamçı ve sopa vurması. Onun adına üç şeye kızmazsak ona adil davranmış olmayız: Bunlar, Kan dökülmesi, ay ve belde dokunulmazlığıdır.

 

İsam'ın babası şöyle davam eder: Ben ve kavmimden iki kişi Ali'ye gittik.

 

Ona selam verdik. Kendisine sorduk. Bize şöyle dedi: İnsanlar bu kişiye düşmanlık ettiler ve onu öldürdüler. Ben onlardan uzağım. Sonra beni göreve getirdiler. Din hakkında endişem olmasaydı, isteklerine olumlu cevap vermezdim. Bundan sonra ZUbeyr ve Talha umre konusunda benden izin istediler. Onlardan söz aldım ve kendilerine izin verdim. Onlar mu'minlerin annesine kendisine uygun olmayan şeyi teklif ettiler. Yaptıklarını duydum ve İslam'da bir gedik açılacağından korktum ve onlara uydum. Arkadaşları şöyle dediler: Vallahi onlar çarpışmadıkça, kendileriyle çarpışmayı istemiyoruz. Biz ancak arayı düzeltmek için çıktık.

 

İsam'ın babası olayı anlattı. Buna göre savaşın ilk patlak vermesi, iki ordunun çocuklarının birbirine sövmesi, sonra ok atmaları üzerine oldu. Ardından köleler, sonra ayak takımı bazı kimseler onlara uydu. Böylece savaş patlak verdi. Basra'da hendek kazmışlardı. Bir grup. kişi katlediidi, diğerleri yaralandı. Ali taraftarları galip geldiler ve onların adına birisi şöyle seslendi: Geri kaçanı takip etmeyin, yaralıyı öldürmeyin, hiç kimsenin evine girmeyin! Sonra Ali insanları topladı ve onlardan bey'at aldı. İbn Abbas'ı Basra'ya vali yapıp, KUfe'ye döndü.

 

İbn Ebi Şeybe'nin ceyyid bir isnatla nakline göre Abdurrahman b. Ebza şöyle demiştir: Abdullah b. Büdeyl b. Verka el-Huzaı Cemel günü Hz. Aişe'ye gitti. Hz. Aişe hevdecin içindeydi. Ona "Ey mu'minlerin annesi! Biliyor musun Osman katledildiğinde sana gelmiştim. Bana 'Ali'den ayrılma' demiştin" dedi. Hz. Aişe cevap vermedi. Abdullah b. Büdeyl "Deveyi kesiniz" dedi ve kestiler. Bunun üzerine ben ve Hz. Aişe'nin kardeşi Muhammed indik, onun hevdecini taşıdık ve Ali'nin önüne koyduk. Ali'nin emri üzerine Hz. Aişe bir eve alındı.

 

Yine İbn Ebi Şeybe'nin sahih bir isnatla nakline göre Zeyd b. Vehb şöyle demiştir: Hz. Ali, karşı taraf savaşa başlamadıkça savaştan geri durdu ve onlarla öğleden sonra savaştı. Güneş batınca devenin çevresinde onu savunanlardan bir gözcü vardı. Ali "Hiçbir yaralıyı öldürmeyiniz, geri kaçanı yakalayıp katletmeyiniz, kapısını kapatıp silahını atan can güvenliği içindedir" dedi.(İbn Eb! Şeybe, Musannef, VII, 546)

 

İmam Şafiı'nin nakline göre Ali b. el-Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib şöyle demiştir: Mervan b. el-Hakem'in huzuruna girdim. Bana "Baban Ali'den daha kerim birisini görmedim. Cemel olayı günü biz geri çekildiğimizde onun bir nidacısı 'Geri dönen öldürülmeyecektir, hiçbir yaralı öldürülmeyecektir' diye nida etti" dedi.

 

Taberl'nin nakline göre el-Ahnef şöyle demiştir: Sonra iki grup birbiriyle karşı karşıya geldi. İlk öldürülen Talha oldu. ZUbeyr geri döndü ve o da katlediidi.

 

"Hz. Ali b. Ebi Talib, Ammar b. Yasir ile Hasen b. Ali'yi (insanları seferber etmeleri için) yolladı. Bu iki kişi Kufe'ye bizim yanımıza geldiler." Ömer b. Şebbe ve Taberi bunun sebebini kendi isnadlarıyla İbn Ebi leyla'dan şöyle nakletmiştir: Ali, Ebu Musa'nın Kufe emirliğini kabul etti. Medine'den çıkınca Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas'ı ona göndererek "Yanındaki Müslümanlarla birliktekal ve hak yolunda benim yardımcılarım ol" diye haber gönderdi. Ebu Musa es-Saib b. Malik el-Eş'arl'ye danıştı. O da "Ali'nin sana emrettiğine uy" dedi. Ebu Musa "Ben bu kanaatte değilim" dedi ve halkı seferber olmaktan caydırmaya başladı. Haşim bunu Ali'ye mektupla bildirdi. Mektubunu Muhil b. Halife et-Taı ile birlikte gör..derdi. Ali, Ammar b. Yasir ve el-Hasen b. Ali'yi halkı seferber etmeleri için gönderdi. Kurza b. Kab'ı Kufe'ye emir tayin etti. Kurza onun Ebu Musa'ya yazdığı mektubu okuyunca, Ebu Musa görevden çekildi. Hasen ve Ammar mescide girdiler.

 

"İkisi de minbere çıktı. Ali'nin oğlu Hasen minberin üzerinde üst tarafına geçti. Ammar ise (minber üzerinde) Hasen'den daha aşağıda ayağa kalktı. Bizler onu dinlemek üzere toplandık. Ebu Meryem dedi ki: Ben Ammar'dan şöyle derken işittim." İshak b. Rahuye'nin rivayetinde Ammar'ın sözü şöyle aktarılmaktadır: "mu'minierin emiri bizi sizleri seferber etmek üzere gönderdi. Annemiz (Hz.

 

Aişe radıyallahu anha) Basra'ya yürümüştü." İbn Ebi Leyla'nın bu olayla ilgili rivayet i ise şöyledir: "el-Hasen dedi ki: "Ali şöyle diyor: 'Ben Allah'ın üzerindeki hakkını gözeten herkese seferber olmasını hatırlatıyorum. Eğer ben mazlumsam bana yardım eder, zalimsem benden desteğini çeker. Allah'a yemin olsun ki Talha ve ZUbeyr bana ilk bey' at eden kişilerdi. Sonra ahidıerini bozdular. Ben hiçbir malı tercih etmedim, hiçbir hükmü değiştirmedim." İbn Ebi Leyla "Bu konuşma üzerine oniki bin kişi onun saflarında yer almak üzere ortaya çıktı" dedi.

 

"Hz. Aişe Basra'ya doğru yürümüştür ve Allah'a yemin ederim ki Hz. Aişe elbette dünyada ve ahirette sizin Nebiinizin eşidir. Fakat Allah Teala Ali b. Ebi Talib'e mi itaat ediyorsunuz, yoksa Hz. Aişe'yi mi itaat ediyorsunuz diye belli etmek için Hz. Aişe ile sizleri imtihan etmiştir." İbn Ebi Şeybe'de bu olay şöyle nakledilir: Ammar dedi ki: Annemiz bu yürüyüşüne çıkmıştır. Vallahi o dünya ve ahirette Muhammed'in eşidir, fakat Yüce Allah Ali'ye mi yoksa ona mı itaat edeceğimizi belli etmek için bizi onunla denemiştir."(İbn Ebi Şeybe, Musannej, VI, 390)

 

Ammar'ın bu sözüyle söylemek istediği bu olayda doğru Ali'nin yanında idi. Hz. Aişe bununla birlikte İslam' dan çıkmış olmadığı gibi, cennette Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşi olmaktan mahrum olacak değildir. Bu söz Ammar'ın insafı, takvasının şiddeti ve hak olan sözü araştırma titizliğinden sayılır.

 

"Sonra beraberce mescide gittiler." İbn Battal şöyle demiştir: Onların aralarında geçen bu karşılıklı konuşma her iki zümrenin kendi içtihadına göre hareket ettiğini ve doğrunun kendi yanında olduğu kanaatini taşıdığını göstermektedir. İbn Battal şöyle der: Ebu Mesud varlıklı ve cömert bir kişi idi. O ikisi Ebu Mesud'un yanında Cuma günü toplanmışlardı. Ebu Mesud, Ammar'a cumaya katılması için bir elbise giydirdi. Zira o sefer elbisesi içinde ve savaşçı kılığında idi. Ebu Mesud bu elbiseyle Ammar'ın Cumaya gitmesini hoş görmedi. Elbiseyi ona Ebu Musa'nın huzurunda giydirmek istemedi. Çünkü Ebu Musaya giydirmemişti. Bunun üzerine Ebu Musa'ya da giydirdi.

 

"A'yebe" Bu kelime "ayb" kelimesinin ism-i tafdilidir. Ebu Mesud onların her birinin işe süratli koyulmalarını kendi inancına göre ayıp kabul etti. Ammar' ın ayıbı halifeye muhalefette geçkalmak ve Yüce Allah'ın "Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın"(Hucurat 9) ayet-i kerimesine sarılmayı terk etmekti. Diğer ikisinin ayıbı ise fitne zamanı doğrudan savaşa katılmayı terk etme tarzındaki hareketleriydi. Ebu Mesud bu konudaki hadisleri esas aldığı için ve Müslümana karşı silah çekme konusunda var olan tehdit dolayısıyla savaşa katılmama fikrinde idi. Ammar meşru idareciye isyan edenle (baği), ahdini bozanlar ve "Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın" ayet-i kerimesine yapışma konusunda Ali'nin görüşünü taşıyordu. O, savaş konusunda varid olan tehdidi, arkadaşına saldırgan olan kimselere yönelik olarak değerlendiriyordu.