باب: من كره
أن يكثِّر
سواد الفتن
والظلم.
12. FİTNELERİN VE ZULÜMLERİN TARAFTARLARINI ÇOĞALTMANIN
MEKRUHLUĞU
حدثنا عبد
الله بن يزيد:
حدثنا حيوة
وغيره قال:
حدثنا أبو
الأسود. وقال
الليث: عن أبي
الأسود قال:
قطع
على أهل المدينة
بعث، فاكتتبت
فيه، فلقيت
عكرمة فأخبرته،
فنهاني أشد
النهي ثم قال:
أخبرني ابن
عباس: أن
أناساً من
المسلمين
كانوا مع
المشركين، يكثِّرون
سواد
المشركين على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، فيأتي
السهم فيرمى
فيصيب أحدهم
فيقتله، أو
يضربه
فيقتله،
فأنزل الله
تعالى: {إن
الذين توفاهم
الملائكة
ظالمي أنفسهم}.
[-7085-] İbn Abbas r.a. şöyle anlatmıştır: Müslümaniardan
birtakım kimseler müşriklerle birlikte oluyorlar ve Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e karşı müşriklerin topluluğunu çoğaltıyorlardı. Birisi bir ok
atıyor, o da gelip birisine saplanarak onu öldürüyordu veya birisi diğerine bir
kılıç darbesi atarak onu öldürüyordu. İşte bunun üzerine "Kendilerine
yazık eden kimselere melekler canlarını alırken 'ne işte idiniz!' dediler.
Bunlar 'Biz yeryüzünde çaresizdik' diye cevap verdiler. Melekler de 'Allah'ın
yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!' dediler. İşte onların barınağı
cehennemdir, orası ne kötü bir gidiş yeridir"(Nisa 97) ayet-i kerimesi
indi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Fitnelerin ve zulümlerin taraftarlarını çoğaltmanın
mekruhluğu." Yani fitne ve zulmün taraftarlarını arttırmak. Başlıkta geçen
"sevad" kelimesinden maksat insanlardır. İbn Mesud'un nakline göre
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu kelimeyi bir hadis-i şerifte şu
şekilde kullanmaktadır: "Kim bir topluluğun fertlerini çoğaltacak olursa
onlardandır. Her kim bir topluluğun hareketinden razı olursa onu işleyenin
ortağı olur." Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiştir.
"Birisi diğerine bir kılıç darbesi atarak. .. " Yani
onu ya okla ya da kılıçla öldürürdü. Bu hadis günah işleyen kimselerin arasında
kendi isteği ile oturan kimselerin hata ettiklerini vurgulamaktadır. Buna
karşılık kişi onlara -mesela- tepki göstermek veya bir Müslümanı helak olmaktan
kurtarmak gibi meşru bir amaçla oturursa bu müstesnadır. Onların arasından
ayrılmaya gücü yeten kimse mazur olmaz. Tıpkı Müslüman olup da müşriklerin
hicret etmelerine mani oldukları kimseler gibi. Bunlar müşriklerle birlikte
savaşa çıkıyorlardı. Maksatları Müslümanlarla çarpışmak değildi. Tam tersine
Müslümanların gözünde onların çok oldukları izlenimini vermekti. Sırf bu
amaçtan dolayı sorumluluk altına girdiler. İkrime Müslümanlarla çarpışan bir
ordu için de sefere çıkan kimsenin çarpışmasa ve buna niyet etmese bile günaha
gireceği kanaatine varmıştır. Bu anlayış sözkonusu tavrın aksini hükme bağlayan
şu hadisle güçlenmektedir: "Onlar öyle bir topluluktur ki kendileriyle
birlikte bulunanlar bedbaht olmazlar."