باب: في
النكاح.
11. NİKAHTA YALANCI ŞAHİTLİĞİN HÜKMÜ
حدثنا مسلم
بن إبراهيم:
حدثنا هشام:
حدثنا يحيى بن
أبي كثير، عن
أبي سلمة، عن
أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
تنكح البكر
حتى تستأذن،
ولا
الثَّيِّب
حتى تستأمر).
فقيل: يا رسول
الله، كيف
إذنها؟ قال: (إذا
سكتت).
[-6968-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Baktre bir kız izni ahnmadıkça nikahlanamaz, dul kadın ise
açıktan görüşü ahnmadıkça nikah olunamaz."
وقال بعض
الناس: إن لم
تستأذن البكر
ولم تزوج،
فاحتال رجل،
فأقام شاهدين
زوراً: أنه
تزوجها برضاها،
فأثبت القاضي
نكاحها،
والزوج يعلم أن
الشهادة
باطلة، فلا
بأس أن يطأها،
وهو تزويج
صحيح.
Birileri şöyle demiştir: Bakire kızın izni alınmadığı zaman
evlendirilmez. Fakat bir kişi hile yapar da kendisinin bu kızla rızası ile
evlendiğine dair iki yalancı şahit getirir ve hakim de bunların şehadetiyle o
kızın nikahını tespit ederse kocanın -bu şahitliğin batı! olduğunu bile bile-
bu kızla ilişkiye girmesinde herhangi bir sakınca yoktur ve bu sahih bir
evlenmedir.
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان:
حدثنا يحيى بن
سعيد، عن
القاسم:
أن
امرأة من ولد
جعفر،
تخوَّفت أن
يزوِّجها وليُّها
وهي كارهة،
فأرسلت إلى
شيخين من الأنصار:
عبد الرحمن
ومجمِّع ابني
جارية، قالا:
فلا تخشين،
فإن خنساء بنت
خذام أنكحها
أبوها وهي كارهة،
فردَّ النبي
صلى الله عليه
وسلم ذلك.
قال سفيان:
وأما عبد
الرحمن
فسمعته يقول
عن أبيه: إن
خنساء.
[-6969-] el-Kasım'ın nakline göre Cafer'in oğlundan olan
bir kadın velisinin kendisini istemediği bir kimse ile evlendireceğinden korktu
da Ensardan iki şeyhe -Yezid b. Cariyenin iki oğlu Abdurrahman ile Mücemma'
adındaki iki şeyhehaberci gönderip sordu. Bu iki şeyh de sakın korkma! Çünkü
Ensardan Hansa bnt. Hizam'ı babası kendisi istemediği halde evlendirmişti de Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem (Hansa'nın mü ra ca atı üzerine) bu nikahı
reddetmişti dediler.
حدثنا أبو
نعيم: حدثنا
شيبان، عن
يحيى، عن أبي
سلمة، عن أبي
هريرة قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (لا
تُنكح الأيِّم
حتى تُستأمر،
ولا تُنكح
البكر حتى
تُستأذن).
قالوا: كيف
إذنها؟ قال:
(أن تسكت).
[-6970-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Dul kadın kendisinin açıkça izni alınmadıkça nikah olunamaz.
Bakire kız da kendisinden izni alınmadıkça nikah olunamaz" buyurmuştur.
Orada bulunanlar "(Ya Resulallah!) Bakire bir kızın izni nasılolur?"
diye sordular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Onun izni sükut
etmesidir" buyurdu.
وقال بعض
الناس: إن
احتال إنسان
بشاهدي زور على
تزويج امرأة
ثيِّب
بأمرها،
فأثبت القاضي
نكاحها إياه،
والزوج يعلم
أنه لم
يتزوجها قط،
فإنه يسعه هذا
النكاح، ولا
بأس بالمقام
له معها.
Bazıları şöyle demişlerdir: Bir kimse hileye başvurarak dul bir
kadınla onun izni üzerine evlendiğine dair iki yalancı şahit getirse ve hakim
de o kadının bu kişiyle nikahlı olduğunu tespit etse -koca ö kadınla asla evli
olmadığını bile bile- bu nikah ona caiz olur ve o kadınla birlikte ikamet
etmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
حدثنا أبو
عاصم، عن ابن
جريج، عن ابن
أبي مليكة، عن
ذكوان، عن
عائشة رضي
الله عنها
قالت:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (البكر
تُستأذن). قلت:
إن البكر
تستحيي؟ قال:
(إذنها صُماتها).
[-6971-] Aişe r.anha'nın nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bakire kızdan izni istenir." Ben "(Ya Resulallah!)
Bakire kız utanır!" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Onun izni susmasıdır" buyurdu.
وقال بعض
الناس: إن هوي
إنسان جارية
يتيمة أو بكراً،
فأبت، فاحتال
فجاء بشاهدي
زور على أنه
تزوجها،
فأدركت،
فرضيت
اليتيمة،
فقبل القاضي
بشهادة
الزور،
والزوج يعلم
ببطلان ذلك،
حل له الوطء.
Birileri ise (Hanefller) şöyle demişlerdir: Bir erkek yetim bir
kızı veya bir bakireyi sevse, o kız da onunla evlenmeyi kabul etmese adam
hileye başvurup, onunla evlenmiş olduğuna iki yalancı şahit getirse, küçük kız
bu arada ergenlik çağına erişip, bu evliliğe razı olsa, hakim de yalan
şahitliği kabul etse o erkeğin bunun batıl olduğunu bile bile o kızla cinsel
ilişkide bulunması helal olur.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Bir kimse hi'leye başvurarak dul bir kadınla onun izni üzerine
evlendiğine dair iki yalancı şahit getirse ve hakim de o kadının bu kişiyle
nikahlı olduğunu tespit etse ... " Mühelleb şöyle demiştir: Bilginler dul
kadının izninin açıkça alınmasının gerekli olduğu konusunda ittifak
etmişlerdir: Bu konudaki temel dayanak, Allahu Teala'ın "Kadınları
boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri uakit aralarında
iyilikle anlaştıkları takdirde onların (eski) kocalarıyla eulenmelerine engel
olmayın"(Bakara 232) ayet-i kerimesidir. Bu ayet nikahın karı ve kocanın
karşılıklı rızalarına dayandığını göstermektedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem dul kadının açıkça izninin alınmasını emretmiş ve istemediği kişiyle
evlendirilen kadının nikahını reddetmiştir. Hanefilerin görüşleri bütün
bunların dışındadır.
"O kızla cinsel ilişkide bulunması helalolur." Yani
sözü edilen şahitlerin yalan söylediklerini bile bile ilişkiye girmesi
helalolur. İbn Battal şöyle demiştir: Bu nikah hiçbir bilginin nezdinde helal
değildir. Hakimin iki şahidin zahiren kendisine adil görülmesine dayanarak
zahire göre hüküm vermesi kocaya Allahu Teala'ın haram kıldığı bir şeyi helal
hale getirmez. Bilginler böyle bir şehadetle başkasının malını yemenin
helalolmadığı noktasında ittifak etmişlerdir. Haram malı yemekle, haram olan
kadınlıktan istifade etmek arasında hiçbir fark yoktur. Mühelleb şöyle
demiştir: Ebu Hanife bu mesele ile bundan öncekini, ittifakla kabul edilen
meseleye kıyas etmiştir. İttifak edilen mesele şudur: Hakim adil olduğunu
zannettiği kimselerin şehadetine dayanarak kocanın hanımını boşadığına
hükmetse, ancak o iki şahit yalan yere şahitlik etmiş olsa sözkonusu şehadetin
iç yüzünü bilmeyen bir erkeğin bu kadınla evlenmesi helalolur. İmam Ebu Hanife
şehadetin yalan olduğunu bilmesi de böyledir demiştir. Ancak kendisi "Bir
şeyin batıl olduğunu bilmeden onu yapan kimsenin, onun batı i olduğunu bile
bile yapan kimseye kıyas edilemez" denilerek tenkid edilmiştir. Bilginler
arasında şu konuda hiçbir ihtilaf yoktur: Bir kimse iki yalancı şahit getirerek
kızının kendisine ait cariyesi olduğunu iddia etse ve hakim de şahitlerin adil
olduklarını zannederek buna hükmetse o erkeğin kızıyla cinsel ilişkide
bulunması helal değildir. Aynı şekilde bir kimsenin hür bir kadından dünyaya
gelen kızı aleyhine kendisinin cariyesi olduğuna şahit getirse ve kendisi bu
şahitlerin yalancı olduklarını biliyor olsa kızıyla ilişkiye girmesi
helalolmaz.
İbnü't-Tin şöyle demiştir: "Çoğunluğun delili, "Kimin
lehine kardeşinin hakkından bir şeye hükmedersem o kimse bunu almasın"
ifadesidir. Bu ifade mal ve kadınları kapsayan genel bir hükümdür. Hakimin
verdiği hüküm meseleleri olduğundan başka bir niteliğe çevirmiş olsaydı, Hz.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vereceği hüküm, evleviyetle böyle olurdu.
İmam Şafii'nin delili de budur.
باب: ما يكره من
احتيال
المرأة مع
الزوج
والضرائر،
وما نزل على
النبي صلى
الله عليه
وسلم في ذلك.
12. KADININ KOCASINA VE KUMALARINA HiLE YAPMASININ MEKRUHLUĞU VE
BU KONUDA NEBİ S.A.V.'E iNEN AYET
حدثنا عبيد
الله بن
إسماعيل:
حدثنا أبو
أسامة، عن
هشام، عن
أبيه، عن
عائشة قالت:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يحب
الحلواء،
ويحب العسل،
وكان إذا صلى
العصر أجاز
على نسائه
فيدنو منهن،
فدخل على
حفصة، فاحتبس
عندها أكثر
مما كان
يحتبس، فسألت
عن ذلك، فقيل
لي: أهدت لها
امرأة من
قومها عكة
عسل، فسقت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم منه
شربة، فقلت:
أما والله
لنحتالنَّ
له، فذكرتُ
ذلك لسودة،
وقلت لها: إذا
دخل عليك فإنه
سيدنو منك، فقولي
له: يا رسول
الله، أكلت
مغافير، فإنه
سيقول: لا،
فقولي له: ما
هذه الريح،
وكان رسول الله
صلى الله عليه
وسلم يشتد
عليه أن توجد
منه الريح،
فإنه سيقول:
سقتني حفصة
شربة عسل، فقولي
له: جرست نحله
العرفط،
وسأقول ذلك،
وقوليه أنت يا
صفية، فلما
دخل على سودة،
قلت: تقول
سودة: والذي
لا إله إلا
هو، لقد كدت
أن أبادئه
بالذي قلت لي
وإنه لعلى
الباب، فرقاً
منك، فلما دنا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قلت: يا رسول
الله، أكلت
مغافير؟ قال: (لا). قلت:
فما هذه
الريح؟ قال:
(سقتني حفصة
شربة عسل). قلت:
جرست نحله
العرفط، فلما
دخل علي قلت
له مثل ذلك،
ودخل على صفية
فقالت له مثل
ذلك، فلما دخل
على حفصة قالت
له: يا رسول
الله، ألا
أسقيك منه؟
قال: (لا حاجة
لي به). قالت:
تقول سودة:
سبحان الله،
لقد حرمناه، قالت:
قلت لها:
اسكتي.
[-6972-] Aişe r.anha şöyle anlatmıştır: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem tatlıyı ve balı severdi. İkindi namazını kıldırdığı
zaman kadınlarından birinin yanına geçer ve onu öpmek için yaklaşırdı. Bir
keresinde Ömer'in kızı Hafsa'nın yanına girmişti. Onun yanında kalmakta olduğU
süreden daha fazla kaldı. Ben bunun sebebini sorduğumda bana şöyle denildi:
Hafsa'nın akrabalarından bir kadın kendisine küçük bir tulum bal hediye etmiş,
Hafsa da o baldan Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bal şerbeti içirmiş.
Ben de kendi kendime vallahi bunun için bir hlle yapalım dedim ve bu fikrimi
Sevde'ye açtım ve ona dedim ki: Biraz sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem senin yanına girip de sana yaklaştığında ona hitaben "Ya Resulallah!
Meğafir mi yedin" dersin. O da sana "hayırı" diyecektir. Bunun
üzerine sen de ona "Peki senden bana gelen bu koku nedir?" diye
sorarsın. -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kendisinden çirkin koku
hiddesilmesi çok ağır gelirdi- o da sana "Hafsa bana bal şerbeti
içirmişti!" diyecektir. Sen de ona "Öyleyse o balın arısı, onu Urfut
ağacından toplamıştır!" dersin. Bana geldiğinde ben de böyle söyleyeceğim
ve ey Safiye! Sen de böyle söyle! dedim.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Sevde'nin yanına girince
... (olayın devamını Sevde şöyle anlattı): Kendisinden başka hiçbir ilah
olmayan Allah'a yemin ederim ki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kapının
önünde dururken (Ey Aişe!) senden korktuğumdan dolayı az kalsın hemen
söyleyecektim. Nihayet Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana yaklaşınca
"Ya Resulallah! Sen meğafir mi yedin?" dedim. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Hayır!" dedi. Ben "Sendeki bu koku
nedir?" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Hafsa bana bal
şerbeti içirmişti" dedi. Ben "Öyleyse o balın arısı, onu Urfut
ağacından toplamıştır!" dedim. Aişe (olayın kendisi ile ilgili kısmını
şöyle) anlattı: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim yanıma geldiğinde,
ben de kendisine bunun aynısını söyledim. Safiye'nin yanına girdiğinde de,
Safiye de ona böyle söyledi. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Hafsa'nın yanına girince, o da kendisine "Ya Resulallah! Sana bal
şerbetinden içireyim mi?" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Hayır! Benim ona hiç ihtiyacım yoktur" buyurdu. Aişe dedi ki: Sevde
bana "Sübhanallah! Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bal şerbetini
haram ettik!" dedi. Ben de ona "sus!" dedim.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Kadının kocasına ve kumalarına hile yapması."
İbnü't-Tın'nin bu konudaki açıklaması şoyledir: Atılan başlığın anlamı gayet
açıktır. Ancak Buhari, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bu konuda hangi
ayetin indiğini belirtmemiştir.
Bu ayet "Ey Nebi s.a.v.! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah
'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun" ayet-i
kerimesidir.(Tahrim 1) Tefsir bölümünde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in kendisine haram kıldığı şeyin ne olduğu konusundaki ihtilaftan ve
sahih olan görüşe göre bunun balolduğundan söz etmiştik. Sözkonusu haramlık,
Zeynep bnt. Cahş alayında meydana gelmişti. Bazıları bu ayetin Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mariye'yi kendisine haram kılmasıyla ilgili
olduğunu söylemişlerdir. Ancak sahih olan, ayetin her iki olay hakkında
indiğidir.
باب: ما يكره
من الاحتيال
في الفرار من
الطاعون.
13. VEBADAN KAÇMA KONUSUNDA HİLE YAPMANIN MEKRUH OLDUĞU
حدثنا عبد
الله بن
مسلمة، عن
مالك، عن ابن
شهاب، عن عبد
الله بن عامر
ابن ربيعة:
أن
عمر بن الخطاب
رضي الله عنه
خرج إلى
الشأم، فلما
جاء سرغ، بلغه
أن الوباء وقع
بالشأم،
فأخبره عبد
الرحمن بن
عوف: أن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
قال: (إذا
سمعتم به بأرض
فلا تقدموا
عليه، وإذا
وقع بأرض
وأنتم بها فلا
تخرجوا
فراراً منه).
فرجع عمر من
سرغ.
وعن ابن
شهاب، عن سالم
بن عبد الله:
أن عمر إنما
انصرف من حديث
عبد الرحمن.
[-6973-] Abdullah b. Amir b. Rebi'a'nın nakline göre Hz.
Ömer Şam'a doğru yola çıktı. Şam yakınındaki Serğ mevkiine ulaştığında
kendisine Şam'da veba hastalığı çıktığı haberi ulaştı. (Hz. Ömer yanında
bulunan bazı sahabilerin muvafakatını aldıktan sonra geriye dönmeye karar verdi.)
Bu sırada Abdurrahman b. Avf kendisine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Bu hastalığın herhangi bir yerde çıktığını işittiğiniz zaman
artık oraya gitmeyiniz! Hastalık sizin bulunduğunuz yerde baş gösterirse ondan
kaçmak için sakın o yerden çıkmayınız. " Bunun üzerine Hz. Ömer Serğ' den
geri döndü.
İbn Şihab'ın Salim b. Abdullah'tan nakline göre Hz. Ömer ancak bu
Abdurrahman hadisinden dolayı geri dönmüştür.
حدثنا أبو
اليمان: حدثنا
شعيب، عن
الزُهري: حدثنا
عامر بن سعد
بن أبي
وقَّاص: أنه
سمع أسامة بن زيد
يحدث سعداً:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ذكر
الوجع فقال:
(رجز، أو
عذاب، عُذِّب
به بعض الأمم،
ثم بقي منه
بقية، فيذهب
المرة ويأتي
الأخرى، فمن سمع
به بأرض فلا
يقدمنَّ
عليه، ومن كان
بأرض وقع بها
فلا يخرج فراراً
منه).
[-6974-] Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın nakline göre Usame
b. Zeyd şöyle demiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hastalıktan söz etti de
"Bu bir ricz -veya azap-dır ki bununla Allahu Teala bazı milletleri azaplandırmıştır.
Sonra onların ardından bunlardan bir bakiyye kalmıştır. Bu hastalık bir defa
gider, diğer bir defa gelir. Her kim bir yerde bu hastalığın çıktığını
işitirse, sakın oraya gitmesin. Kim de bu hastalığın bulunduğu bir yerde
bulunursa artık hastalıktan kaçmak için oradan çıkmasın" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Vebadan kaçma hususunda hile yapmanın mekruh olduğu."
İmam Buhari bu konuda Abdullah b. Amir ve Salim b. Abdullah b. Ömer hadisi ile
Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas hadislerine yer vermiştir. Bütün bu hadisler Tıp
bölümünde açıklamalarıyla birlikte geçmişti. Mühelleb şöyle demiştir: Veba
hastalığından kaçma konusundaki hlle, hastalıktan kaçmaya niyet ettiği halde
mesela ticaret veya ziyaret maksadıyla çıkmak suretiyle olur demiştir. İbnü'l-Bakıllani,
Hz. Ömer olayını sahabilerin haber-i vahidi kıyasa tercih ettiklerine delil
göstermiştir. Çünkü onlar Medine'den Şam'a yolculuk meşakkatine katlandıktan
sonra Abdurrahman b. Avf'ın tek başına verdiği habere dayanarak geri dönme
konusunda ittifak etmişler ve Şam'a girmemişlerdir.