MÜRTED VE KAFİRLERDEN TEVBE İSTEME VE ONLARLA SAVAŞ
باب: من ترك
قتال الخوارج
للتألف،
ولئلا ينفر الناس
عنه.
7. KAYNAŞMANIN SAĞLANMASI VE İNSANLARIN KENDİSİNDEN KAÇMAMASI
İÇİN HARİCiLERLE ÇARPIŞMAYI TERKEDEN KİMSE
حدثنا عبد
الله بن محمد:
حدثنا هشام:
أخبرنا معمر،
عن الزُهري،
عن أبي سلمة،
عن أبي سعيد
قال:
بينا
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقسم،
جاء عبد الله
بن ذي
الخويصرة
التميمي فقال:
اعدل يا رسول
الله، فقال:
(ويحك، ومن
يعدل إذا لم
أعدل). قال عمر
بن الخطاب:
ائذن لي فأضرب
عنقه، قال:
(دعه، فإن له أصحاباً،
يحقر أحدكم
صلاته مع
صلاته،
وصيامه مع
صيامه،
يمرقون من
الدين كما
يمرق السهم من
الرميَّة،
ينظر في قذذه
فلا يوجد فيه
شيء، ثم ينظر
إلى نصله فلا
يوجد فيه شيء،
ثم ينظر إلى رصافه
فلا يوجد فيه
شيء، ثم ينظر
في نضيِّه فلا
يوجد فيه شيء،
قد سبق الفرث
والدم، آيتهم
رجل إحدى
يديه، أو قال:
ثدييه، مثل
ثدي المرأة،
أو قال: مثل
البضعة
تدردر،
يخرجون على
حين فرقة من
الناس).
قال أبو سعيد:
أشهد سمعت من
النبي صلى
الله عليه
وسلم، وأشهد
أن علياً
قتلهم، وأنا
معه، جيء
بالرجل على
النعت الذي
نعته النبي
صلى الله عليه
وسلم، قال: فنزلت
فيه: {ومنهم من
يلمزك في
الصدقات}.
[-6933-] Ebu Said şöyle anlatmıştır: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ganimet taksimi yaparken Abdullah b. zi'l-Huveysıra
et-Temımı geldi ve "Adil ol Ya Resulallah!" dedi. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona "Yazıklar olsun sana! Eğer ben adil
olmazsam kim adil olur?" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer "Müsaade et
şunun boynunu vurayım!" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
cevap verdi:
"Onu bırak! Şüphesiz onun birtakım arkadaşları vardır ki
onların namazıarı karşısında kendi namazınızı, oruçları karşısında kendi
orucunuzu küçük görürsünüz. Onlar okun avı (delip) çıkışı gibi dinden
çıkacaklardır. (Avı delip geçen) okun tüyüne bakılır. Orada kandan hiçbir eser
bulunmaz. Sonra demirine bakılır, orada da hiçbir şey bulunmaz. Sonra okun yaya
giriş yerine bakılır. Orada da bir şey bulunmaz. Sonra oku n ağaç kısmına
bakılır, orada da bir şey bulunmaz. Ok avın işkembesi içindeki şeylere ve kana
girip çıkmış fakat onlardan hiçbir şey oka 'yapışıp kalmamıştır. Onların
alameti, iki elinden biri -veya iki memesi dedi- kadın memesi gibi -ya da öteye
beriye gidip gelen büyük bir et parçası gibi dedi- olan bir adamdır. Aralarında
öyle biri olacaktır). Onlar, insanlar arasında bir tefrika olduğu zaman ortaya
çıkarlar!"
Ebu Said şöyle dedi: Ben şehadet ediyorum ki bu hadisi Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den işittim ve yine şehadet ediyorum ki Hz. Ali
bunlarla savaşmıştır ve ben de onun maiyetindeydim. Sonunda Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in anlattığı nitelik üzere bir adam getirildi. Ebu
Said "Onlardan sadakaların (taksimi) hususunda seni ayıplayanlar da
vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar, şayet onlara
sadakalardan verilmezse hemen kızarlar"(Tevbe 58) ayeti bunun hakkında
indi, dedi.
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا عبد
الواحد: حدثنا
الشيباني:
حدثنا يسير بن
عمرو قال: قلت
لسهل بن حنيف:
هل
سمعت النبي
صلى الله عليه
وسلم يقول في
الخوارج
شيئاً؟ قال:
سمعته يقول،
وأهوى بيده قبل
العراق: (يخرج
منه قوم
يقرؤون
القرآن، لا يجاوز
تراقيهم،
يمرقون من
الإسلام مروق
السهم من
الرميَّة).
[-6934-] Yuseyr b. Amr şöyle demiştir: Sehl b. Huneyfe
" Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den Haricıler hakkında herhangi
bir şey söylerken işittin mi?" diye sordum. Sehl şöyle cevap verdi:
Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den elini Irak tarafına doğru
uzatarak şöyle buyurduğunu ışittim:
"Bu taraftan bir kavim çıkacak, onlar Kur'an okurlar, Kur'an
onların köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Onlar atılan bir okun avı delip
çıkması gibi İslam'dan çıkarlar."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Kaynaşmanın sağlanması ve insanların kendisinden kaçmaması
için Haridler ile çarpışmayı terkeden kimse." İsmam şöyle demiştir: Atılan
başlık, Haridler ile savaşmayı terk hakkındadır. Hadis, gerek fert, gerek
toplum olarak öldürmeyi terk hakkındadır. Ancak propagandalarını yapmaya
başlayıp, insanlarla savaşacak olurlarsa onlarla çarpışmak gerekli olur. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer'in teklif ettiği boynunu vurmayı terk
etmiştir. Çünkü ilgili kişi niyetinden geçenleri ortaya koyacak bir fiilde
bulunmamıştır. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İslam henüz kök salıp,
kalplere yerleşmeden önce insanların gözünde salih olan bir kimseyi öldürecek
olsaydı, onları İslam'a girmekten kaçındırmış olacaktı. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in vefatından sonra ise görüşlerini ortaya koyduklarında,
cemaatten ayrıldıklarında ve imamlara muhalif davrandıklarında -onlarla
çarpışma kuvveti varken çarpışmamak- caiz değildir. Biz de şunu ekleyelim:
Buharl'nin yukarıda attığı başlıkta bu görüşe ters düşen bir şey
yoktur. Ancak o şuna işaret etmiştir: Hadiste zikredilen bir durum meydana
gelse ve bir zümre sözgelimi Haridier gibi inansa ve savaşmasa devlet
başkanının -maslahatı bu yönde gördüğü takdirde- onlara ilişmemesi caizdir. Bu
masıahat devlet başkanının şu yönde taşıdığı bir endişe olabilir:
Şayet sözü edilen zümreye ilişecek olursa onlar gibi inanç
taşıyıp, durumunu gizleyen bazı kimseler ortaya çıkıp, kendileri ile
çarpışabilir ve bu onların isyanlarına ve Müslümanlara karşı savaş açmalarına
sebep olabilir. Harici:!
erin savaşta acımasız, sebatkar ve gözlerini kırpmadan
kendilerini ölüme atan kimseler oldukları bilinen hususlardandır. Tarihçilerin
Haricılere dair zikrettikleri üzerinde düşünen kimse bunu anlayacaktır. İbn
Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Kaynaşma İslam'ın ilk
başlarında onların zararlarını savuşturmak için buna ihtiyaç olduğu dönemlerde
sözkonusu idi. Buna karşılık Allahu Teala İslam'ı üstün kıldığında uzlaşma
gerekmez. Ancak insanların buna ihtiyaçları olması müstesnadır. Buna karar
verecek olan o dönemin devlet başkanıdır. Biz de şunu ekleyelim:
İmam Buharl'nin rivayet ettiği haber "katl=öldürme" hakkında
iken onun "kıtal=çarpışma" şeklinde başlık atması, "kıtali terk
etme"nin "katli terk etmek"ten anlaşılmasından dolayıdır. Ama
katli terk etmek kıtali terk etmekten anlaşılmaz.
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ganimet taksimi
yaparken ... " Edeb bölümünde Abdurrahman b. Ebu Na'm vasıtasıyla Ebu
Said'den yapılan rivayete göre taksim edilen mal, külçe altın idi ve Hz. Ali
onu Yemen'den göndermişti. ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunları, dört
kişi arasında böıüştürmüştü. Bu kişilerin isimlerini orada zikretmiştik.
"Onun birtakım arkadaşları vardır ki." Bu ifadenin
zahirinden anlaşılan Nebi s.a.v.'in O kişinin katledilmesi emrini vermeyişi,
kendisinin bahsedilen nitelikte arkadaşları olmasından dolayıdır. Bu, Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem' e o şekilde itiraz ettiği halde öldürülmemesini
gerektirmeyen bir husustur. Burada Buharl'nin anladığı gibi bir kaynaşma
maslahatı da sözkonusu olabilir. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
onları Müslüman olduklarını izhar etmekle birlikte ibadette mubalağada
bulunmakla nitelemektedir. ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların
öldürülmelerine izin vermiş olsaydı, bu başkalarını İslam'a girmekten
kaçındıracaktl.
"Sizden biriniz onların namazıarı karşısında kendi
namazınl, oruçları karşısında kendi orucunu muhakkak küçük görür." Hadisin
manası şudur: Vü.ce Allah onların kıraatlarını hançerelerinden yukarı çıkarmaz
ve kabul buyurmaz. Bazıları şöyle demiştir:
Onlar Kur'an'a göre amel etmezler. Dolayısıyla okudukları
Kur'an'ın sevabına eremezler. Netice olarak onu kıraat etmiş olmaktan başka bir
şeyelde edemezler. Nevevl'nin kanaati şudur: Bundan maksat onların okudukları
Kur' an' dan dillerinde telaffuz edilmekten başka bir nasipleri yoktur. Bu Kur'
an kalplerine ulaşmak şöyle dursun, boğazlarına bile ulaşmaz. Çünkü Kur'an
okumaktan maksat onun akledilmesi, üzerinde düşünülmesi ve kalbe yer etmesidir.
Biz de şunu ekleyelim:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ifadesi, HaridIer
hakkındaki "Onların imanları hançerelerini aşmaz" şeklindeki sözü
gibidir. Yani onlar kelime-i şehadeti telaffuz ederler. Ancak bunu kalpleri ile
tanımazlar. Müslim'de yer alan bir rivayette "Onlar Kur'an'ı yaş olarak
okurlar" denilmektedir.(Müslim, Zekat) Bu, Kur'an'ı maharetle okurlar
anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle en güzel şekilde okurlar demektir.
Bazıları, bundan maksadın onların Kur'an okumaya devam ettiği ve dillerinin
bundan dolayı hala yaşlığını koruduğudur demişlerdir. Kurtubi'nin nakline göre
başka bazıları ise bunun, Kur'an'ı güzel sesle okumanın kinayeli anlatımı
olduğunu söylemişlerdir. Ebu'I-Veddak'ın elMüsedded'de Ebu Said'den naklettiği
"Onlar Kur'an'ı insanların okuduğu en güzel biçimiyle okurlar"
şeklindeki rivayet, birinci açıklamayı teyid etmektedir. Sonuncusunu ise Müslim'in
rivayetinde Ebu Bekre'nin babasından yaptığı "Sert, keskin ve dilleri
Kur'an'la belagatli bir topluluk" ifadesi teyid etmektedir. (Ahmed b.
Hanbel, V, 44; Beyhaki, Sünen, VIII, 187)
Bunların içinde tercih e en değer olanı üçüncüsüdür.
"Okun avdan delip çıkışı gibi." Yani onlar İslam'dan
ansızın çıkarlar. Tıpkı pamları güçlü olan bir kimsenin attığı okun avı bir
anda delip geçmesi gibi ki okun hızından dolayı ona ve onun herhangi bir
parçasına avdan hiçbir şey bulaşmaz. Oku atan kimse okunu aradığında onu bulurken
attığı avı bulamaz. Sonra okunun ava isabet edip etmediğini anlamak için onu
inceler. Okuna kan veya başka bir şey bulaşmadığını gördüğünde ok ava isabet
ettiği halde onu ıskaladığını zanneder.
"Ayetuhum" yani onların alameti,
"İki elinden biri -veya iki memesi dedi- kadın memesi gibi
-ya da öteye beriye gidip gelen büyük bir et parçası gibi. .. ......... hareket
eden, öteye beriye gidip gelen demektir.
"Ben şehadet ediyorum ki Hz. Ali bunlarla
savaşmıştır." İshak b. Rahuye'nin Müsned'inden nakline göre Habıb b. Ebi
Sabit şöyle anlatmıştır: Ebu Vail'e gittim ve ona "Hz. Ali'nin savaştığı
şu kimseleri bana haber ver. Bunlar niçin Hz. Ali'den ayrıldılar ve o, niçin
bunlarla çarpışmayı helal gördü?" dedim. Ebu Vail şöyle cevap verdi:
Biz iki safa ayrılınca (sıffin) Şamlılar saflarında büyük bir
zayiat meydana geldi. Bunun üzerine Mushafları kaldırdılar. Ebu Vail bundan
sonra hakem olayını anlattı. Haricller tarihte bilinen o sözlerini söylediler
ve HarCıra'ya inip konakladılar. Hz. Ali onlara bir elçi gönderdi ve
fikirlerinden döndüler. Sonra "Biz onun yanında yer alırız. Eğer hakem
olayını kabul ederse onunla çarpışırız, verdiği sözü çiğnerse onun safında yer
alır, kendisini destekleriz" dediler. Bundan sonra aralarından bir grup,
insanlarla çarpışmak üzere ayrıldı ve Hz. Ali onların durumuyla ilgili olmak
üzere Resulullah s.a.v.'den O hadisi nakletti. Ahmed b. Hanbel, Taberani ve
Hakim'de yer alan bir rivayet e göre Abdullah b. Şeddad, Hz. Ali'nin Haricller
ile çarpıştığı gecelerde Irak dönüşü Aişe r.anha'nın huzuruna girer. Aişe
r.anha ona "Hz. Ali'nin çarplŞtığl şu kimselerin durumundan söz et"
der. Abdullah b. Şeddad şöyle cevap verir:
Ali, Muaviye ile yazışıp, bir hakemin hükmüne gitmeye karar
verdiklerinde kurralardan sekiz bin kişi ona karşı geldi ve Klife tarafında
Harlira denilen bir yerde toplandılar. Ardından Hz. Ali'yi kınayarak
"Allahu Teala'ın sana giydirdiği gömleği ve sana verdiği ismi çıkarıp
attın, sonra din konusunda birtakım insanları hakem tayin ettin. Allah'a yemin
olsun ki hüküm ancak Allah'ındır" dediler.
Onların bu sözleri Hz. Ali'nin kulağına gidince insanları
topladı ve büyük bir Mushaf getirilmesini emretti. Eliyle Mushafa vurarak
"Ey Mushaf! Bu insanlarla konuş" dedi. Onlar "O insan değil ki
konuşsun. O sadece mürekkep ve kağıttan ibaret. Biz ondan rivayet ettiğimiz
şeyleri konuşuyoruz" dediler. Hz. Ali "Allah'ın kitabı benimle
onların arasında hakemdir. Allahu Teala bir erkeğin karısı hakkında 'Eğer
karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsamz erkeğin ailesinden bir hakem ve
kadının ailesinden bir hakem gönderin'(Nisa 35) buy/ur-m.ktadır. Muhammed'in
ümmeti, bir adamın karısından çok daha önemlidir" decfı. Onlar
"Muaviye ile yazıştın" diye Ali'ye düşman kesildiler.
Oysa Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Süheyl b. Amr ile
yazışmıştı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ta sizin için güzel örnek
vardır.(Ahmed b. Hanbel, I, 86; Hakim, el-Müstedrek, II, 165)
Hz. Ali bundan sonra İbn Abbas'ı onlara gönderdi ve İbn Abbas,
onlarla tartıştı. Aralarında Abdullah b. el-Kewa'nın da bulunduğu dört bin kişi
gqrüşlerinden döndü. Hz. Ali diğerlerine görüşlerinden dönmeleri için elçi
gönderdi. Ancak onlar bunu kabul etmediler. Hz. Ali bunun üzerine onlara şu
haberi gönderdi:
Dökülmesi haram olan bir kanı dökmemek, yol kesmemek ve hiç
kimseye zulüm etmemek şartı ile dilediğiniz yere gidebilirsiniz. Şayet bu
fiilleri işlerseniz size savaş açarım. Abdullah b. Şeddad şöyle devam etti:
Vallahi onlar yol kesip, dökülmesi haram olan kanı akıtıncaya
kadar Hz. Ali onlarla çarpışmadı.
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1. Bu hadiste Hz. Ali'nin büyük bir menkıbesi yer almaktadır.
2. Hz. Ali'nin gerçek bir devlet başkanıdır. Cemel, Sıffin ve
başka savaşlarda haklı olan Ali'dir. Diyet bölümünde "Yanımızda Kur'an ve
şu sahifeden başka bir şey yoktur" ifadesinde "sahife"
şeklindeki sınırlamadan maksat, yazma ile kayıtlıdır. Yoksa Allahu Teala'ın
ileride olacak hadiselere dair Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirdiği
şeylerden yanında ne varsa tümü bu sahifededir demek değildir. Bu hadisin
rivayet yolları birçok şeyi ihtiva etmektedir. Buna göre Hz. Ali'nin yanında
Haricller ile savaşma ve bunun dışında zikredilen şeylere dair Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve SellemIden naklen bilgi bulunmaktaydı. Onun kendisini
kavmi n en bedbahtının öldüreceğini haber verdiği sabittir. Bu bedbahtlık
birçok meselede sözkonusuydu.
3. Devlet başkanına isyan etmek gerekli olduğuna inanan kimsenin
-bu amaçla savaş açmadığı veya bunun için hazırlıkta bulunmadığı sürece-
öldürülmemesi gerekir. Çünkü "Onlar isyan ettiklerinde kendilerini
öldürünüz" denilmektedir.
4. Haridiere delil getirilmedikçe kendileriyle savaşmak ve
onları öldürmek caiz değildir. Söz konusu delilin amacı, hakka dönmeleri
çağrısında bulunmak ve kendilerine yapılacak icraatta mazur olmaktır. İmam
Buhari başlıkta sözkonusu ayete yer vermek suretiyle buna işaretetmektedir.
Haridierin kafir olduğu kanaatini taşıyanlar delil olarak bunu ileri
sürmektedirler. Bu İmam Buharl'nin yaptığı tasarrufu n bir gereğidir. Çünkü o
HaridIeri bütün dinleri inkar edenlerle (mülhid) birlikte zikrederken,
tevilciler için ayrı bir başlık açmıştır. Kadı Ebu Bekir b. elArabı,
Şerhu't-Tirmizf isimli eserinde bu hususu açıkça şöyle ifade eder: Sahih olan
görüşe göre Haridier kafirdir. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Onlar İslam'dan çıkmışlardır" buyururken, bir başka yerde
"Onları Ad kavminin katledildiği gibi katledecegim" demiştir. Bu
rivayet başka bir lafızda "Semud" şeklinde yer almaktadır. Gerek Ad, gerekse
Semud kavimleri kafir oldukları için helak oldular. HaridIerin kafir olduğunun
bir başka delili "Onlar bütün mahlukatın en kötüsüdür" ifadesidir. Bu
şekilde ancak kafirler nitelenirler. Onların kafir olduğunun bir başka delili
ise "Onlar Allahu Teala'ın nezdinde yaratıkların en sevimsizidirIer"
ifadesidir. Haridierin kafir olduğunun bir başka göstergesi onların kendi
inançlarına muhalif olan herkese kafir damgası vurup, cehennemde ebediyyen
kalacağı hükmünü vermeleridir. Oysa kendileri bu isme o kişilerden daha
layıktırlar. Bu kanaatte olanlardan birisi son dönem alimlerinden Şeyh
Takıyyuddin es-Sübkı'dir. O Fetava'sında şöyle der:
Haricller ile Rafızllerin aşırılarının kafir olduğunu
söyleyenler onların sahabelerin önde gelenlerini tektir etmelerini delil olarak
göstermişlerdir. Çünkü büyük sahabileri tekfir, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellemlin onların cennetlik olduğu yolundaki şehadetinde kendisini yalanlama
anlamına gelir. es- Sübkı şöyle der: Bizce bu isabetli bir akıl yürütmedir.
Kurtubi el-Müfhim isimli eserinde şöyle der: Haridierin kafir
olduğu görüşünü Ebu Said hadisindeki temsil teyid etmektedir. Ebu Said
hadisinden maksat, bundan sonraki bölümde gelecek olan hadistir. Bu hadisin
zahirinden anlaşılan onların İslam'dan çıktıkları ve İslam'la hiçbir
alakalarının kalmadığıdır. Tıpkı bir ava atılan okun hızından ve onu atan
kişinin kuwetinden dolayı deldiği avdan üzerinde hiçbir kan lekesinin
bulunmaması gibi. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna "Ok
avın işkembesi içindeki şeylere ve kana girip çıkmış ... " diyerek işaret
etmiştir. eş-Şijd müellifi bu konuda şöyle der:
Ümmetin sapkın oIduğu veya sahabenin tekfir edildiği sonucunu
doğuran sözler söyleyen herkesin katir olduğuna kesinlikIe hükmederiz.
EhI-i sünnet usul bilginlerinin çoğunluğu, Haridierin fasık
oldukları, iki kelime-İ şehadeti telaffuz edip, İslam'ın rükünlerine riayete
devam ettikleri için üzerlerinde İslam hükmünün cereyan edeceği kanaatine
varmışlardır. Onların fasık oImaları, bozuk bir tevile dayanmak suretiyIe Müslümanları
tekfir etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu bozuk tevil, kendilerini muhalif
olanIarın kanlarını ve mallarını mubah görmeye ve onların katir ve müşrik
olduklarını söylemeye itmiştir. Hattabi' şöyle der:
Müslüman alimler, sapıklıklarıyla birlikte Harici'lerin
Müslümanlardan bir fırka olduğu noktasında icma etmişler ve onlarla evlenmenin,
kestiklerini yemenin caiz olduğu, İslam'ın aslına sarıldıkları müddetçe katir
olmadıkları kanaatine varmışlardır.
Kadi İyad ise şöyle der: Bu mesele kelamclIar nezdinde başka
meseIeIere nispeten neredeyse çözüImesi en zor bir mesele olmuştur. Hatta fakih
Abdülhak, İmam Ebü'l-Meali"ye bu meseleyi sormuş, ancak o bir katirin
Müslümanların arasına katılmasını, bir Müslümanın da onların arasından
çıkarılmasını dinde vebali ağır bir fiil gördüğü için özür dilemiş ve cevap
vermekteykcrçınmıştır. Hattabi' şöyle devam eder:
Ondan önce Kadı Ebu. Bekir el-Bakıllcmi' de bu konuda hüküm
vermekten kaçınmış ve şöyle demiştir: Haridier açıkça katir olduklarını
söyIememişlerdir. Onlar küfre yol açacak birtakım sözler söylemişlerdir.
Gazzali, et-Tefrika beyne'/-İman ve'z-Zendeka isimli eserinde şöyle der: Uygun
olanı, imkan olduğu sürece bir kimseyi tekfir etmekten kaçınmaktır. Zira namaz
kılan ve tevhid ilkesini kabul eden kimselerin kanlarını mubah görmek hatadır.
Hata ederek bin katiri sağ bırakmak, hata edip bir Müslümanın kanını akıtmaktan
çok daha ehvendir.
İbn Battal şöyle der: Bilginlerin çoğunluğu, Haridierin
Müslümanların dışına çıkmadıkları kanaatine varmışlardır. Kurtubi"nin,
e/-Müfhim'deki görüşü şöyledir: Haridierin katir olduğunu söyIemek, hadise göre
daha zahirdir. Onların katir olduğu görüşüne göre kendileriyle çarpışılır,
öldürülürler, malları musadere edilir. BunIar HaridIerin malları konusunda
hadisçilerden bir zümrenin görüşüdür. Haridlerin katir olmadıkları görüşüne
göre ise onlara -cemaate muhalif olup, savaş açtıkları takdirde- baği'
muamelesi yapılır. Bunların içerisinden bid'atını gizleyenlere gelince,
üzerinde bu bid'at görüldüğü takdirde kendilerine tövbe teklif edildikten sonra
öldürülür mü yoksa öldürülmeyip, bid'atından geri çevrilmeye mi çalışılır. Bu
konuda onların tekfirinde geçerli olan ihtilafa paralel ihtilaf edilmiştir.
Kurtubi' şöyle devam eder: Tekfir, kapısı tehlike kapısıdır, hiçbir şey selamete
denk değildir.
5. Bu hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Nebilik
alametlerinden birisi bulunmaktadır. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem olacak olan olayı daha meydana gelmeden haber vermiştir.
6. İbn Hubeyre şöyle der: Hadisten Hariciler ile çarpışmanın,
müşriklerle savaşmaktan daha evla olduğu anlaşılmaktadır. Bunun hikmetine
gelince Hariciler ile çarpışma, İslam sermayesini muhafaza sonucunu verirken,
müşriklerle savaşma kar amaçlıdır. Sermayeyi korumak daha evladır.
7. Zahirine göre hüküm vermek, selefin icmaına muhalefete yol
açan tevile müsait olan tüm ayetlerin zahirine göre amel etmek yasaktır.
8. Dinde aşırı gitmek ve şeriatın izin vermediği biçimiyle nefse
yüklenerek ibadetlerde müşkülpesent olmaktan kaçınmak gerekir. Şari, İslam
şeriatını kolay ve müsamahalı olarak nitelemektedir.
9. Dinimiz, kafirlere şiddetli davranma, mu'minlere ise yumuşak
ve şefkatle muamele etme çağrısında bulunmaktadır. Hariciler ise daha önce
açıklandığı üzere bu ilkeyi tersine çevirmişlerdir.
10. Adil devlet başkanına isyan eden, ona savaş açan ve bozuk
bir inanç uğruna mücadele eden, yol kesmek üzere çıkan, gelip geçenleri
korkutan ve yeryüzünde hak düzeni bozmaya çalışan kimselerle çarpışmak caizdir.
11. Zalim olup, malına veya canına ya da ailesine galebe çalmak
isteyen devlet başkanına isyan eden kimse mazurdur ve böyle bir kimse ile
çarpışmak helal değildir. Bu vasıftaki bir kişinin kendi canını, malını,
ailesini gücü yettiği kadarıyla savunma hakkı vardır. Bu konunun açıklaması Fiten
bölümünde gelecektir.
12. Yukarıda belirtilen şartlar çerçevesinde Hariciler ile
savaşmak ve savaşta onları öldürmek mubahtır ve onlarla çarpışan sevaba girer.
13. Bazı Müslümanlar, dinden çıkma kastı yoksa ve İslam dini üzerine
başka bir din seçme tercihi taşımasa bile dinden çıkarlar.
14. Hadiste Hz. Ömer'in din konusunda titizliğine dair büyük bir
menkıbe yer almaktadır.
15. Bir kimse ibadette, dünyadan el etek çekmede ve takvada
zirveye ulaşmış bile clsa -iç yüzü denenmedikçe- adil bir kimse olduğunu
belirtmek için zahir haline bakmakla yetinilemez.
باب: قول
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (لا تقوم
الساعة حتى
تقتتل فئتان،
دعواهما
واحدة).
8. NEBİ S.A.V.'İN "DAVALARI BİR OLDUĞU HALDE İKİ TOPLULUK
BİRBİRİYLE SAVAŞMADIKÇA KIYAMET KOPMAYACAKTIR" HADİSİ
حدثنا علي:
حدثنا سفيان:
حدثنا أبو
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (لا تقوم
الساعة حتى
تقتتل فئتان،
دعواهما
واحدة).
[-6935-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Davaları bir olduğu halde iki topluluk birbiriyle
savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır" buyurmuştur.
Bu hadisin geniş bir açıklaması inşallah Fiten bölümünde
gelecektir. Hadiste sözü edilen "el-fieteyn = iki topluluk"dan
maksat, Ali r.a. ile Muaviye r.a. taraftarlarıdır. "Dava"
kelimesinden maksat ise tercih edilen görüşe göre İslam'dır.