باب: كم
التعزير
والأدب.
42. TA'ZİR VE TE'DİBİN MİKTARI
حدثنا عبد
الله بن يوسف:
حدثنا الليث:
حدثني يزيد بن
أبي حبيب، عن
بكير بن عبد
الله، عن سليمان
بن يسار، عن
عبد الرحمن بن
جابر بن عبد
الله، عن أبي
بردة رضي الله
عنه قال:
كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: (لا
يجلد فوق عشر
جلدات إلا في
حد من حدود
الله).
[-6848-] Ebu Büreyde'nin nakline göre Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Allah'ın tayin ettiği hadlerden birinde olmadıkça hiçbir
kimseye on sopadan daha fazla vurulamaz" buyurmuştur.
حدثنا عمرو
بن علي: حدثنا
فضيل بن
سليمان: حدثنا
مسلم بن أبي
مريم: حدثني
عبد الرحمن بن
جابر،
عمن
سمع النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
عقوبة فوق عشر
ضربات إلا في
حد من حدود
الله).
[-6849-] Abdurrahman b. Cabir'in Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'den işiten bir kimseden nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem "Allah'ın tayin ettiği hadlerden birinde olmadıkça on sopadan daha
fazla ceza yoktur" buyurmuştur.
حدثنا يحيى
بن سليمان:
حدثني ابن
وهب: أخبرني عمرو:
أن بكيراً
حدثه قال:
بينما أنا
جالس عند
سليمان بن
يسار، إذ جاء
عبد الرحمن بن
جابر، فحدث
سليمان بن
يسار، ثم أقبل
علينا سليمان
بن يسار فقال:
حدثني عبد
الرحمن بن
جابر: أن أباه
حدثه: أنه سمع
أبا بردة
الأنصاري قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: (لا
تجلدوا فوق
عشرة أسواط
إلا في حد من
حدود الله).
[-6850-] Ebu Burde el-Ensari'nin nakline göre Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Allah'ın tayin ettiği hallerden birinde olmadıkça
hiçbir kimseye on kamçıdan fazla vurmayınız" buyurmuştur.
حدثنا يحيى
بن بكير:
حدثنا الليث،
عن عقيل، عن
ابن شهاب:
حدثنا أبو
سلمة: أن أبا
هريرة رضي
الله عنه قال:
نهى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن
الوصال، فقال
له رجال من
المسلمين:
فإنك يا رسول
الله تواصل،
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (أيكم
مثلي، إني
أبيت يطعمني
ربي ويسقين).
فلما أبوا أن
ينتهوا عن
الوصال واصل
بهم يوماً، ثم
رأوا الهلال،
فقال: (لو تأخر
لزدتكم). كالمنكِّل
بهم حين أبوا.
تابعه شعيب،
ويحيى بن
سعيد، ويونس،
عن الزُهري.
وقال عبد
الرحمن بن
خالد، عن ابن
شهاب، عن سعيد،
عن أبي هريرة،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[-6851-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem (sahur yemeden) orucu birbirine eklemeyi (savm-i
visal) yasaklamıştı. Müslümanlardan bazıları ona
"Ya Resulallah! Sen bir günün orucunu öbür güne
ekliyorsun" dediler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Sizin hanginiz bana benzer? Ben, Rabbim beni doyurur ve içirir bir halde
gecelerim" buyurdu. Fakat sahabiler (sahursuz) oruç tutmaktan
vazgeçmemekte ısrar edince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara bir
gün visal orucu tutturdu. Sonra (üçüncü günü) hilali gördüler. Bunun üzerine
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların visalorucundan vazgeçmediklerini
görünce, ceza verici bir tavırla "Eğer ay geri kalsaydı, ben sizlere
dahafazla visal orucu tuttururdum" buyurdu.
حدثني عياش
بن الوليد:
حدثنا عبد
الأعلى: حدثنا
معمر، عن
الزُهري، عن
سالم، عن عبد
الله بن عمر:
أنهم
كانوا
يُضربون على
عهد رسول الله
صلى الله عليه
وسلم إذا
اشتروا
طعاماً
جزافاً، أن يبيعوه
في مكانهم،
حتى يؤووه إلى
رحالهم.
[-6852-] Abdullah b. Ömer'in nakline göre sahabiler Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında (ölçüp tartmaksızın) göz kararı
pazarlıkla yiyecek maddesi satın aldıklarında onları bulundukları yerden teslim
alıp da kendi evlerine taşıyıncaya kadar satmaktan men eder, böyle yapmayanlar
dövüıürmüş.
حدثنا عبدان:
أخبرنا عبد
الله: أخبرنا
يونس، عن
الزُهري:
أخبرني عروة،
عن عائشة رضي
الله عنها
قالت:
ما
انتقم رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
لنفسه في شيء
يؤتى إليه حتى
تنتهك من
حرمات الله،
فينتقم لله.
[-6853-] Aişe r.anha "Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem kendisine arz edilen hiçbir şey hakkında Allah'ın haramlarından biri
çiğnenilmediği müddetçe kendi nefsi için intikam almamıştır. Haramlardan biri
çiğnendiğinde de Allah için intikam alırdı" demiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
......Ta'zir ....... azere" kökünden türemedir. Bu kökün
anlamı engelleme ve geri çevirme demektir. Ta'zir bir şahsı kaçındırmak
demektir. Tıpkı düşmanlarını kendisinden savuşturup, ona zarar vermelerini
önlemek gibi. "Ve amentum bi'r-rusuli ve azzertümuhum =Nebilerime inanır,
onları desteklerseniz"(Maide 12) ayetinde kelime bu anlamda
kullanılmıştır. Bu bir kimsenin çirkin bir fiili işlemesine engelolmak gibidir.
'\'r':'\.4.l1 •.Jr" tabiri de buna bir başka örnektir. Bu cümlenin anlamı
hakim sanık bir kez daha çirkin fiili işlemesin diye onu te'dib etti demektir.
Ta'zir, kişinin durumuna uygun olarak sözle olabildiği gibi, fiille de olur.
Buharl'nin attığı başlıktaki "Edeb" kelimesinden maksat, te'dib
etmektir. Bu kelimenin ta'zir kelimesine atfedilmesinin sebebi şudur: Ta'zir
masiyet sebebiyle yapılırken, te'dib bundan daha geneldir. çocuğu te'dib,
öğretmenin te'dibi bu kavrama dahildir. İmam Buhari ta'zir ve te'dibin
miktarını soru işaretiyle belirterek -biraz sonra açıklayacağımız üzere- bu
konudaki ihtilafa işaret etmektedir.
"Allah 'zn tayin ettiği hallerden birinde olmadıkça ...
" Bu ifadenin zahirinden anlaşılan "had"den maksadın, şari
(Allah) tarafından hakkında belli sayıda sopa veya vurma ya da belli bir ukubet
tayin edilen ceza olduğudur. Bunlardan üzerinde ittifak edilenler, zina,
hırsızlık, sarhoş verici madde içmek, hirabe (yol kesme, eşkiyalık), zina
iftirası, adam öldürme, kısasen öldürme ve organlara kısasen zarar verme,
dinden dönme sebebiyle katı cezalarıdır. Bu cezalardan son ikisine
"had" denilip, denilmeyeceği konusunda bilginler arasında ihtilaf
vardır. İşleyen kimsenin cezayı hak ettiği birçok suça "had" veya
başka bir şey denilip denilmeyeceği konusunda ihtilaf edilmiştir. Bunlar
bırakılan emaneti inkar, homoseksüel ilişki (livata), hayvanlarla cinsel
ilişki, bir kadının erkek bir hayvanla ilişkisi, kadın kadına sevicilik
(lezbiyenlik), darda kalmayan bir kimsenin ölmüş bir hayvanın etini yiyip
kanını içmesi, domuz eti yeme bu suçlardan bazılarıdır. Sihir yapma, içki içme
iftirasında bulunma, tembellik ederek namaz kılmama, Ramazan orucunu yeme ve
üstü kapalı sözcüklerle (ta'riz) zina iftirasında bulunma da böyledir.
Bazı bilginler yukarıda zikrettiğimiz hadislerde geçen
"had" kelimesinden maksadın Allah hakkı olduğu kanaatine
varmışlardır. Selef bilginleri bu hadisin anlamı üzerinde ihtilaf etmişlerdir.
Leys, kendisinden nakledilen meşhur rivayete göre Ahmed b. Hanbel, İshak, bazı
Şafiı bilginleri bu hadisin zahirini almışlarqır. İmam Malik, Şafii ve İmam Ebu
Hanıfe'nin iki öğrencisi, hadiste ifade edilen On sayısının üzerine çıkmak
caizdir dedikten sonra ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafii hiçe bir zaman had
cezalarının en alt sınırına varılmaz demiştir. Ancak burada itibar edilecek
olan hür bir kimseye uygulanacak had midir, yoksa köleye uygulanacak had midir?
Bu konuda iki görüş vardır. Bir görüşe veya biryaklaşıma göre her ta'zir cezası
kendi cinsinin had cezasından belirlenir ve o miktarı aşmaz. "Bu konuda,
had cezasına ulaşılmaz" diyen Evzaı'nin görüşünün zorunlu sonucu da budur.
Evzaı bu konuda ayrıntıya gitmemiştir.
Diğer fıkıh bilginleri ise şöyle demişlerdir: Ta'zirde cezanın
tayini hangi miktara çıkarsa çıksın devlet başkanına (hakime) kalmıştır. Ebu
Sevr'in tercihi de bu yöndedir: Hz. Ömer'in, Ebu Musa'ya bir mektup yazarak
"ta'zir cezasında yirmiden daha fazla vurulamaz" dediği
nakledilmiştir. Hz. Osman'ın otuzdan daha fazla vurulamaz dediği rivayet
edilirken, Hz. Ömer yüz kamçıya kadar çıkılabilir demiştir. İbn Mesud'dan da bu
doğrultuda bir görüş nakledilmiştir. İmam Malik, Ebu Sevr ve Ata şöyle
demişlerdir: Ta'zir cezası ancak bir suçu tekrar tekrar işleyen kimseye
verilir. Bir kez günah işleyen kimseye had cezası verilemeyeceği gibi, ta'zir
de uygulanmaz. Ebu Hanife'nin ta'zirde kırk sopaya çıkılmaz dediği
nakledilmiştir. İbn Ebi Leyla ve Ebu Yusuf ise doksanbeş sopanın üstüne
çıkılmaz demişlerdir. İmam Malik ve Ebu Yusuf'tan gelen bir nakle göre seksenin
üzerine çıkılmaz. Bu bilginler yukarıdaki hadise birçok cevap vermişlerdir.
Bunların içinden bazıları yukarıda geçti. Bu cevaplardan birisi de ta'zir
cezasının sadece sopa vurularak uygulanacağıdır. Mesela bastonla veya elle
vurmaya gelince, burada hadiste belirtilen rakamın üstüne çıkmak mümkündür.
Fakat had cezalarının en düşük miktarının üzerine çıkılamaz.
Hadise verilen cevaplardan birisi de onun mensuh olduğudur.
Hadisin nesh edildiğini sahabenin icmaı göstermektedir. Buna bu görüşü bazı
tabiun alimleri ifade etmişlerdir denilerek itiraz edilmiştir. Leys b. Sa' d'
ın görüşü bu doğrultuda olup, İslam beldesinin belli başlı merkezlerinde
bulunan fıkıh bilginleri de (fukahau'l-emsar) bu görüşü benimsemişlerdir.
Hadise verilen cevaplardan bir diğeri de hadisin kendisinden daha güçlü olan
bir delille çeliştiğidir. Bu güçlü delil, ta'zir cezasının had cezalarından
farklı olacağına dair yapılmış icmadır. Yukarıda zikrettiğimiz hadis, ta'zirin
on veya daha az bir sayıyla belirlenmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla bu,
had cezası gibi olmaktadır. Hadis bir de ta'zir cezası devlet başkanının
(hakimin) görüşüne bırakılmıştır. Ağırlaştırmak ve hafifleştirmek onun
görevidir şeklindeki icma ile çelişmektedir.
ikinci hadis visal orucunu yasaklama hadisidir. Hadise bu başlık
altında yer verilmesinden maksat, "ceza verici bir tavırla onlara visal
orucu tutturdu". cümlesidir. ibn Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle
demiştir: Bu hadisten anlaşılan ta'zir cezası devlet başkanının (hakimin)
takdirine bırakılmıştır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "eğer ay
geri kalsaydı, ben sizlere daha fazla visal orucu tuttururdum" buyurmuştur.
Bu ifade devlet başkanının (hakimin) ta'ziri uygun gördüğü kadar arttırmaya
yetkisi olduğunu göstermektedir. Durum Mühelleb'in dediği gibidir. Fakat bu,
yukarıda zikredilen hadisle çelişmez. Çünkü hadis belli bir sayıda vurma veya
sopalama hakkında gelmiştir. Dolayısıyla belli bir şeyle ilgilidir. Bu visal
orucu ise terk edilen bir şeyle ilgilidir. O da orucu bozan şeylerden kişinin
kendini tutmasıdır. Burada çekilen acı aç ve susuz bırakma sebebi iledir.
Açlığın ve susuzluğun şahıslardaki etkisi gerçekten birbirinden çok farklıdır.
ifadeden öyle -anlaşılıyor ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in visal orucu
tutturdu ğu kişiler, genelde bunu başarabilecek güçte olankimselerdi. Nebi
s.a.v., visal orucu onların aciz kalmalarıyla sonuçlanmış olsaydı, bunun onları
vazgeçirmekte daha etkili olacağına işaret etmektedir.
Hadisten anlaşılan ta'zirden maksadın caydırmayı sağlayan bir
ceza olduğudur. Bu da değneğin veya vurmanın daha hafif veya daha ağır olması
şeklinde çeşitli uygulamalar yapmak suretiyle on sopayla mümkün olur. Doğruyu
en iyi Allahu Teala bilir. Bu hadisten aç bırakma veya benzeri manevi şeylerle
ta'zir uygulamanın caiz olduğu da anlaşılmaktadır.
"Nebi s.a.v.'in zamanında (ölçüp tartmaksızın) göz kararı
pazarlıkla yiyecek maddesi satın aldıklarında ... " Bu hadisin açıklaması
büyu' bölümünde geniş geniş yapılmıştı. Hadisten şer'! emre muhalif olan ve
fasid akidere başvuran kimselere vurma suretiyle te'dib cezası
uygulanabileceği, çarşı ve pazarlara muhtesib görevlendirmenin meşru olduğu anlaşılmaktadır.
Hadiste zikredilen dövme dördüncü hadisten anlaşıldığı üzere emrekarşı gelen
kimse içindir şeklinde açıklanmıştır.
Bu hadisin geniş bir açıklaması, Nebi s.a.v.'in Sıfatı Bölümünde
ge.çmlşti.