SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HUDUD

<< 2216 >>

باب: إذا أقر بالحد ولم يبين هل للإمام أن يستر عليه.

27. BİR KİMSE HADDİ GEREKTİREN BİR SUÇ İŞLEDİĞİNİ İKRAR EDER VE NE OLDUĞUNU AÇIKLAMAZZSA YETKİLİ MAKAMIN (DEVLET BAŞKANININ) BU SUÇU GİZLİ TUTMA YETKİSİ OLUP OLMADIĞI

 

حدثني عبد القدوس بن محمد: حدثني عروة بن عاصم الكلابي: حدثنا همَّام بن يحيى: حدثنا إسحق بن عبد الله بن أبي طلحة، عن أنس بن مالك رضي الله عنه قال:

 كنت عند النبي صلى الله عليه وسلم فجاءه رجل فقال: يا رسول الله، إني أصبت حداً فأقمه علي، قال: ولم يسأله عنه، قال: وحضرت الصلاة، فصلى مع النبي صلى الله عليه وسلم، فلما قضى النبي صلى الله عليه وسلم الصلاة، قام إليه رجل فقال: يا رسول الله، إني أصبت حداً، فأقم فيَّ كتاب الله، قال: (أليس قد صليت معنا). قال: نعم، قال: (فإن الله قد غفر لك ذنبك، أو قال: حدَّك).

 

[-6823-] Enes b. Malik r.a. şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında bulunduğum bir sırada bir adam çıkageldi ve

 

"Ya Resulallah! Ben had cezası gerektirecek bir suç işledim. Bana cezasını uygulama!" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O adama işlediği günahın ne olduğunu sormadı. Bu sırada namaz vakti geldi. O adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizle birlikte namaz kıldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem namazı bitirince aynı kişi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e doğru yöneldi ve "Ya Resulallah! Ben had cezası gerektirecek bir günah işledim. Bana Allah'ın kitabını uygula" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Sen şimdi bizimle birlikte namaz kılmadın mı?" dedi. Adam "evet" diye cevap verdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Şüphesiz ki Allah senin lehine günahını -yahut cezanı- bağışlamıştır" buyurdu.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buharl'nin başlığında geçen "....' lem yubeyyin" açıklamadı anlamına gelir. Hadis metnindeki" .......' lem yes'elhu anhu" ise, açıklamasını istemedi, demektir ...

 

"Sen şimdi bizimle birlikte namaz kılmadın mı?" Ümame'nin rivayetine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Evinden çıktığında abdest alıp, onu da güzelce almadın mı?" diye sormuş o kişi de "evet, aldım" diye cevap vermiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sonra bizimle birlikte namazda bulunmadın mı?" demiş Adam "evet, bulundum" cevabını vermiştir.

 

"Şüphesiz ki Allah senin lehine günahını -yahut cezanı- bağışlamıştır." Bilginler bu meselenin hükmü konusunda ihtilaf etmişlerdir. İmam Buharl'nin attığı başlığın zahiri, onun bunu "Bir kimse haddi gerektiren bir suç işlediğini ikrar eder ve ne olduğunu açıklamazsa" şeklinde yorumladığinl göstermektedir. Bu durumda devlet başkanının (yetkili makamın) suçu işleyen kişi tövbe ettiği takdirde kendisine ceza uygulaması gerekli değildir. Hattabl'nin anlayışına göre ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vahiy yoluyla o kişiyi Allahu Teala' ın bağışlamış olduğunu öğrenmiş olabilir. Çünkü işlenen suç belirli bir olaydır. Aksi takdirde o kişinin işlediği suçu soruşturur ve kendisine had cezasını uygulardı. Hattabi bir de şunu söylemiştir:

 

Bu hadisten anlaşıldığına göre had cezası gerektiren fiiller açığa dökülmez, aksine mÜİnkün mertebe gizlenir. Nebi s.a.v.'e gelen kişi kendisine had cezası uygulamak gereken bir fiili açığa çıkarmamıştır. Belki de günahı küçük bir mı işlemiş, ama kendisi bunun had uygulamak gereken büyük bir günah olduğunu zannetmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona bunu açıklamamıştır. Zira haddin gereği olan ceza, ihtimale açık olduğu takdirde sabit olmaz. Hz. Peıgamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine gelen o kişiye işlediği suçun ne olduğunu sormaması, ya bunun yasak olan gizlilikleri araştırma (tecessüs) fiiline girmesindendir ya da o kişinin fiilini örtmeyi tercih etmesi ve kişinin kendisine had cezası uygulanmayı istemesinin pişman olduğu ve günahtan döndüğü anlamını taşıdığını düşünmesindendir. Bilginler had uygulamak gereken bir günahı işlediğini ikrar eden kimseye ikrarından dönme telkini yapılmasını güzel görmüşlerdir. Bu telkin ya üstü kapalı yapılır ya da had cezasının düşmesi için bundan daha açık ve net yapılır. İmam Nevevi' ve bir grup fıkıh bilgini, Nebi s.a.v.'e gelen kişinin işlediği günahın küçük günahlardan olduğu kanaatine varmışlardır. Onların delili hadisin devamında o kişinin kıldığı namazın günahına kefaret olduğunun bildirilmesidir. Zira namazın kefaret olduğu günahlar, büyük değil, küçük günahlardır. En çok ve yaygın olan da günahın bu türüdür. Namaz bazen büyük günahlara da kefaret olabilir. Mesela bir kimse çok nafile namaz kılar ve bunlar birçok küçük günahın bağışlanmasına vesile olabilecek çoklukta olur. Ancak o kişinin küçük günahı ya hiç bulunmaz veya çok az bulunur, buna karşılık bir büyük günahı bulunur. İşte kıldığı namazıar, o günahına kefaret olur. Çünkü Allahu Teala güzel amel işleyen kimsenin ecrini ve sevabını zayi etmez.

 

el-Huda müellifi yukarıdaki haberin zahirini esas almış ve şöyle demiştir:

 

Bilginler yukarıda zikredilen Ebu Ümame hadisi açısından üç farklı kanaati benimsemişlerdir. Bunlardan birincisine göre had cezası, tam olarak belirlendikten ve işleyen kişinin bunu ısrarla ikrarından sonra gereklidir. İkincisine göre ise bu uygulama, yukarıdaki olayda adı geçen kişiye özel bir durumdur. Üçüncüsü ise had cezası tövbe ile düşer. Aynı müellif şöyle demiştir:

 

Bu, sayılan üç yolun en sahih olanıdır. el-Hüda müellifi bu görüşün daha güçlü olduğunu şu anlayışa dayandırmıştır: O kişinin sırf Allah korkusuyla kendi isteği ile suçunu itiraf etme şeklinde yapmış olduğu gÜzel amel, daha önce işlemiş olduğu kötülüğe karşı durur. Çünkü hadlerin hikmeti, insanları o suçu işlemekten caydırmaktır. Suçu işleyen kimsenin bu şekilde davranması onun bu suçtan vazgeçtiğini gösterir. Dolayısıyla ondan had cezasını kaldırmak uygun düşmüştür. Doğruyu Allahu Teala bilir.

 

باب: هل يقول الإمام للمقرِّ: لعلك لمست أو غمزت.

28. DEVLET BAŞKANININ SUÇUNU ITIRAF EDEN KİMSEYE BELKİ DOKUNMUŞSUNDUR VEYA BELKİ ÇİMDİKLEMİŞSİNDİR DEYİP DEYEMİYECEĞİ

 

حدثني عبد الله بن محمد الجعفي: حدثنا وهب بن جرير: حدثنا أبي قال: سمعت يعلى بن حكيم، عن عكرمة، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 لما أتى ماعز بن مالك النبي صلى الله عليه وسلم قال له: (لعلك قبَّلت، أو غمزت، أو نظرت). قال: لا يا رسول الله، قال: (أنكتها). لا يكني، قال: فعند ذلك أمر برجمه.

 

[-6824-] İbn Abbas r.a. şöyle demiştir: Maiz b. Malik, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirilince, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona

 

"Belki öpmüşsündür yahut ellemiş ya da bakmışsındır?" dedi. Maiz "Hayır Ya Resulallah!" dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem herhangi bir kinayeli sözcük kullanmayarak açıkça "Sen onunla cinsel ilişkiye girdin mi?" diye sordu. İbn Abbas şöyle der:

 

Maiz zina ettiğini açıkça ikrar edince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem recm edilmesini emretti.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buharl'nin atmış olduğu bu başlık, devlet başkanının (yetkili makamını had suçunu ikrar eden kişiye bu cezayı kendisinden savuşturacak şeyi telkin etmesinin caiz olduğunu vurgulama amaçlıdır. Bazı bilginler bu uygulamanın devlet başkanının zina kelimesini kullanırken hata ettiğini veya anlamını bilmediğini düşündüğü kimselere mahsus olduğunu söylemişlerdir.

 

....... Lealleke kabbeite" yani belki o kadını öpmüşsündür, "......" ev ğamezte" yani gözünle veya elinle işaret etmişsindir ya da elinle dokunmuş veya ellemişsindir demektir.

 

باب: سؤال الإمام المقرَّ: هل أحصنت.

29. DEVLET BAŞKANININ (YETKİLİ MAKAMIN) ZİNA SUÇUNU İKRAR EDEN KİMSEYE "SEN MUHSAN MISIN?" DEMESİ

 

حدثنا سعيد بن عفير قال: حدثني الليث: حدثني عبد الرحمن بن خالد، عن ابن شهاب، عن ابن المسيَّب وأبي سلمة: أن أبا هريرة قال:

 أتى رسول الله صلى الله عليه وسلم رجل من الناس وهو في المسجد، فناداه: يا رسول الله، إني زنيت، يريد نفسه، فأعرض عنه النبي صلى الله عليه وسلم فتنحَّى لشقِّ وجهه الذي أعرض قبله، فقال: يا رسول الله، إني زنيت، فأعرض عنه، فجاء لشقِّ وجه النبي صلى الله عليه وسلم الذي أعرض عنه، فلما شهد على نفسه أربع شهادات، دعاه النبي صلى الله عليه وسلم فقال: (أبك جنون). قال: لا يا رسول الله، فقال: (أحصنت). قال: نعم يا رسول الله، قال: (اذهبوا به فارجموه).

 

[-6825-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatmıştır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e mescidde bulunduğu bir sırada adamın birisi çıkageldi ve ona seslenerek

 

"Ya Resulallah! Ben zina ettim" dedi. Adam bununla kendini kastediyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ondan yüz çevirdi. Bu sefer o adam Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünü çevirdiği yöne geçerek yine

 

"Ya Resulallah! Ben zina ettim" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ondan yine yüz çevirdi. O da yine ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünü döndürdüğü tarafa geçti, bu itirafını tekrarladı. Nihayet kendi aleyhine dört kere şehadet edince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz onu çağırdı. "Sende akıl hastalığı var mı?" diye sordu. Adam "hayır yoktur Ya Resulallah!" dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sen muhsan mısın" diye sordu. O kişi "evet, muhsanım" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında bulunanlara "Bunu götürün ve recm edin" buyurdu .

 

 

قال ابن شهاب: أخبرني من سمع جابراً قال: فكنت فيمن رجمه، فرجمناه بالمصلَّى، فلما أذلقته الحجارة جمز، حتى أدركناه بالحرَّة فرجمناه.

 

[-6826-] Cabir r.a. şöyle demiştir: Ben o kişiyi taşlayanların içinde bulunuyordum.

Bizler onu namazgahta taşladık. Taşlar kendisine isabet edip, acıtınca koşup kaçtı. Nihayet biz ona el-Harre'de yetiştik ve orada recm ettik.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Sen muhsan mısın?" sorusundan maksat, evlenip, gerdeğe girdin mi ve eşinle ilişkide bulundu n mu demektir.

 

"Adamın biri çıkageldi" Bundan maksat, ashabın içinde önde gelenlerden olmadığı gibi, meşhur olmayan birisi demektir.

 

"Ben zina ettim" dedi. Adam bununla kendisini kastediyordu. Yani bu kişi kendisi veya bir başkası adına zinanın hükmünü sormaya gelmemişti. O, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine şer'an gerekli olan cezayı uygulasın diye zinayı ikrar etmek üzere gelmişti.

 

İbnü't-Tın şöyle demiştir:

 

Zina ettiğini ikrar eden kişiye muhsan olup olmadığının sorulması sahih bir biçimde evlilik geçirip gerdeğe girdiği bilinmediği takdirdedir. Buna karşılık sahih ve geçerli bir evlilik yapıp, gerdeğe girdiği biliniyorsa evli olup olmadığı sorulmaz.

 

İbnü't-Tın bundan sonra evlilik yaptığı bilindiği halde gerdeğe girip eşiyle birleştiğini ikrar ettiği duyulmayan kişi hakkında Maliki mezhebinden ayrıntılı görüşler nakleder. Malikilerden bazıları şöyle demiştir:

 

Bir erkek eşiyle bir tek gece geçirdiğindeonunla ilişkide bulunduğunu in karı kabul edilmez. Bazıları ise bir gece değil, daha fazla gece sözkonusudur demişlerdir. Böyle bir kimseye bekar cezası mı yoksa dul cezası mı uygulanır? Mezhepte, bekarlara verilecek ceza uygulanması daha ağır basmaktadır. Aynı şekilde bir erkek eşiyle birleştiğini itiraf eder, bunun ardından "Bu itirafı ona döneyim diye yaptım" derse ya da kadın cinsel ilişkide bulunduklarını itiraf ettikten sonra "Ben bunu mehrimi tam almakiçin böyle söyledim" derse, bu karı-kocadan her birine bekarlara uygulanan ceza uygulanır.

 

باب: الاعتراف بالزنا.

30. ZİNA İTİRAFI

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان قال: حفظناه من في الزُهري قال: أخبرني عبيد الله: أنه سمع أبا هريرة وزيد بن خالد قالا:

 كنا عند النبي صلى الله عليه وسلم فقام رجل فقال: أنشدك الله إلا قضيت بيننا بكتاب الله، فقام خصمه، وكان أفقه منه، فقال: اقض بيننا بكتاب الله وأذن لي؟ قال: (قل). قال: إن ابني كان عسيفاً على هذا فزنى بامرأته، فافتديت منه بمائة شاة وخادم، ثم سألت رجالاً من أهل العلم، فأخبروني: أن على ابني جلد مائة وتغريب عام، وعلى امرأته الرجم. فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (والذي نفسي بيده لأقضينَّ بينكما بكتاب الله جل ذكره، المائة شاة والخادم ردّ، وعلى ابنك جلد مائة وتغريب عام، واغد يا أنيس على امرأة هذا، فإن اعترفت فارجمها). فغدا عليها فاعترفت فرجمها.

قلت لسفيان: لم يقل: فأخبروني أن على ابني الرجم؟ فقال: أشكُّ فيها من الزُهري، فربما قلتُها، وربما سكتُّ.

 

[-6827 - 6828-] Ubeydullah'ın nakline göre Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid şöyle anlatmışlardır: Bizler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında bulunuyorduk.

 

Bir adam ayağa kalktı ve "(Ya Resulallah!) Sana Allah adına soruyorum. Aramızda yalnız Allah'ın kitabıyla hüküm vermeni istiyorum" dedi. Davalı olan şahıs da ayağa kalktı. Daha anlayışlı birisi olarak "(Evet) aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet ve (davamı arzetmek üzere) bana izin ver!" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona "Söyle!" buyurdu. O da şöyle anlattı:

 

Benim oğlum bu adamın yanında ücretli çalışıyordu. Onun hanımı ile zina etmiş. Ben bu adama yüz koyun ve bir de hizmetçi fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra bu meseleyi ilim sahibi olan kimselere sordum. Onlar bana henüz bekar olan oğluma yüz değnekle bir yıl sürgüne gönderme cezası, bunun karısına da recm cezası gerektiğini anlattılar, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Kudreti sayesinde yaşadığım AIlah'a yemin ederim ki sizin aranızda elbette AIlah 'ın kitabı ile hüküm vereceğim. Yüz koyunla hizmetçi sana geri verilecek, oğluna da yüz değnek vurulacak ve bir yıl sürgüne gönderilecek." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem daha sonra Uneys'e "Ya Uneys! Bu adamın karısına git! Zina suçunu itiraf ederse, onu recm et!" diye emretti. Uneys kadına gitti. O da zina ettiğini itiraf edince, kadını recm etti.

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان، عن الزُهري، عن عبيد الله، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 قال عمر: لقد خشيت أن يطول بالناس زمان، حتى يقول قائل: لا نجد الرجم في كتاب الله، فيضلُّوا بترك فريضة أنزلها الله، ألا وإن الرجم حق على من زنى وقد أحصن، إذا قامت البيِّنة، أو كان الحمل أو الاعتراف - قال سفيان: كذا حفظت - ألا وقد رجم رسول الله صلى الله عليه وسلم ورجمنا بعده.

 

[-6829-] Abdullah b. Abbas'ın nakline göre Hz. Ömer şöyle demiştir: Uzun bir zaman sonra bazı kimselerin "Biz Allah'ın kitabında recm cezasını bulmuyaruz" demesinden ve böylece Allah'ın indirmiş olduğu bir farızayı terk etmek suretiyle sapmalarından endişe etmişimdir. Dikkat edinizi Evli olduğu halde zina eden kimse üzerine buna dair bir beyyine bulunduğu yahut gebelik veya itiraf olduğunda recm cezası sabit olmuş bir haktır. Süfyan b. Uyeyne:

 

Ben bunu böylece ezberledim dedikten sonra Ömer "Dikkat edin! Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem recm yaptı, ondan sonra da biz yaptık" dedi, demiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buhari "Zina İtirafı" başlığını yukarıya aldığımız iki hadiste "itiraf" kelimesi yer aldığı için kullanmıştır. Maiz olayının açıklamasında zina ikrarının tekrarlanmasının şaıt olup olmadığı incelenmişti. Bir kez yapılan ikrara ceza uygulanacağı kanaatini taşıyan bilginler bu hadisteki itirafın mutlak olarak yer almasına dayanmışlardır. Maiz kıssasında zina itirafının tekrarlanması bu haberle çelişmez. Çünkü bu olay -daha önce geçtiği üzere- özel bir uygulamadır.  ".......'' Enşudukellahe" yani Aııah adına sana soruyorum demektir.

 

"........' Kane aslfen ala haza" Bu ikinci işaret, şikayette bulunan davacının -hasmına yöneliktir. Bu kişi zina eden kadının kocasıdır. Şuayb rivayetinde "el-asıf el-edr = ücret karşılığı hizmetçi" tabirini kullanmıştır. Bu açıklama, habere dışarıdan katılmıştır.

 

"Yüz koyun ve hizmetçi." Hizmetçiden maksat, hizmet için tahsis edilen cariye demektir.

 

"Oğluna da yüz değnek vurulacak ve bir yıl sürgüne gönderilecek." Nevevi bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu şekilde hüküm vermesinin nedeni o çocuğun bekar olduğunu bilmesi ve zinayı itiraf etmesi dolayısıyladır diye açıklanmıştır.

 

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1. Bir olayı hükme bağlarken gerek nassa (ayet veya hadis) bakma, gerekse hüküm çıkarma (istinbat) şeklinde olsun Allah'ın kitabına başvurmak gerekir.

 

2. Bir meseleyi pekiştirmek için onun üzerine yemin etmek caizdir,

 

3.Yemin verilmediği halde yemin etmek de mümkündür.

 

4. Nebi s.a.v. güzel ahlak sahibi idi ve kendisine aksinin daha evla olduğu bir tarzda hitap eden kişiye sabırlı davranırdl.

 

5. "Aramızda hakka göre hüküm ver" şeklinde hitapta bulunan kimseye canı sıkılmayan hakim örneğinde olduğu gibi Nebi s.a.v.'in yolundan giden hakimler övülür.

 

Beydavi şöyle demiştir: Kadının kocasıyla çocuğun babasının Nebi s.a.v.'in Allah'ın hükmünden başka bir şekilde hükmetmeyeceğini bilmelerine rağmen Allah'ın kitabına göre hüküm vermesini istemek üzere gelmeleri, Resulullah s.a.v.'in aralarında hüküm verirken -karşılıklı sulh yoluyla veya dostane olanı tercih etme şeklinde değil- hak neyse ona göre hüküm vermesi içindir. Çünkü hüküm veren hakim tarafların rızasıyla sulh yoluyla veya dostça olanı tercih etme şekilde hüküm verebilir.

 

6. Büyüklere hitap ederken güzel edep, dava görülürken davalı kişi daha sonra gelmiş bile olsa sözü ona vermeyi gerektirir.

 

7. Devlet başkanı (yetkili makam) dava esnasında taraflar birlikte gelmiş ve onlardan her birinin davacı olması mümkün bile olsa dava görülürken aralarından dilediğine söz verebilir.

 

8. Davacının hakimden, fetva soranın alimden konuşmak için izin alması müstehabtır.

 

9. Had cezasını gerektiren bir suçu itiraf eden kimseye -kendisine ortak olan kişi bunu itiraf etmese bile- devlet başkanının (yetkili makamın) gerekli cezayı uygulaması gereklidir.

 

10. İnsanların içine çıkmayı adet haline getirmemiş, hep evde oturan bir kadın (muhaddere) duruşma meclisine gelmekle yükümlü tutulamaz. Tam tersine böyle bir kadının lehine veya aleyhine hükmedecek bir şahıs göndermek caizdir. Nesa! bu konu için eserinde bir başlık kullanmıştır.

 

11. Hüküm isteyen davacı, dava konusu olayda neler yaşanmışsa tümünü dile getirmelidir. Çünkü müftü veya hakim anlatılanlardan o mesele ile ilgili hükmü verecek bir takım ipuçları elde edebilir. Zira Nebi s.a.v.'e gelen kişi "Benim oğlum bu adamın yanında ücretli çalışıyordu" demiştir. Çocuğun babası zinanın hükmünü sormak üzere gelmişti. Bunun arkasında yatan sır şuydu:

 

Baba oğlu için herhangi bir bahane ve mazaret ortaya koymak istiyordu. Oğlunun zina yapmakla meşhur olmadığını, mesela kadına saldırmadığını, onu zinaya zorlamadığını, bunun daha fazla kaynaşma ve nazlanma sonucunu doğuran uzun süre birlikte bulunma neticesinde meydana geldiğini ileri sürmek istiyordu. Buradan yabancı bir erkekle kadının mümkün mertebe birbirlerinden uzak tutulmalarına teşvik olduğu anlaşılmaktadır. Zira birlikte bulunmak bazen fesada götürür ve şeytan kadını kullanarak kişiyi fesada düşürür.

 

12. Daha üstün pozisyonda olan varken böyle olmayanın fetva istemesi caizdir. Bu hadis mesela sahabi varken tabiOndan birisinin fetva veremeyeceğini söyleyen kimseye de açık bir redtir.

 

13. Sahabiler Nebi s.a.v.'in döneminde ve onun bulunduğu beldede fetva veriyorlardı.

 

14. Had cezası fidye kabul etmez. Bu hüküm zina, hırsızlık, hirabe ve sarhoşluk verici madde içme açısından bilginlerin üzerinde görüş birliğine vardıkları husustur. İHete iftira (kazf) suçunda ihtilaf edilmişti( Ancak sahih olanı bu suçun da diğer had suçları gibi olduğudur.

 

Fidye kısasen öldürme ve zarar verilen organa karşılık organı kısas etme suçlarında olduğu gibi bedensel cezalarda geçerlidir.

 

15. Gayri meşru bir temele dayanan sulh reddedilir ve bu konuda alınan mal geri iade edilir. İbn Dakik el-Id şöyle demiştir:

 

Böylece bazı fıkıh bilginlerinin fasid olan bazı akitler açısından ileri sürdükleri mazeretIerin zayıf olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bilginlere göre ihtilafa düşen iki kişi razı oldukları takdirde ve her biri diğerine tasarruf izni verdiğinde fasid akitler geçerlidir demişlerdir. Oysa gerçek şudur:

 

Tasarrufa izin, sahih akitlerle kayıtlıdır.

 

16. Had cezasını uygulamada hakimin kendi yerine başka birisini geçirmesi caizdir.

 

17. Hür olan bir kimseyi kiralamak (ücret mukabili çalıştırmak) caizdir. Bir babanın buna ihtiyaç duyduğu takdirde küçük çocuğunu çalıştırmak isteyen bir kimsenin yanında ücret mukabili çalıştırması caizdir.

 

18. Zina eden kişilerin durumları birbirinden farklı olduğu halde her birine kendisine uygun olan ceza verilir. Çünkü hadiste ücretli çalışan hizmetçiye sopa cezası verilirken kadın recm edilmiştir. Zina edenlerden birisi hür, diğeri köle olduğunda da hüküm böyledir. Aynı şekilde ergenlik yaşına ermiş bir erkek, bir kız çocuğuyla veya akıllı bir erkek, akıl hastası bir kadınla zina ettiği takdirde ergenlik çağına ermiş erkekle, aklı başında kişiye had cezası uygulanırken, çocuğa ve akıl hastasına uygulanmaz. Bunun aksi durumda da hüküm böyledir.