باب: ما يحذر
من الحدود:
الزنا وشرب
الخمر.
1. SAKINILACAK SINIRLAR ZiNA VE ŞARAP iÇME
وقال ابن
عباس: ينزع
منه نور
الإيمان في
الزنا.
İbn Abbas şöyle demiştir: Zina sırasında iman eden kimseden onun
nuru çekilip alınır.
حدثني يحيى
بن بكير:
حدثنا الليث،
عن عقيل، عن
ابن شهاب، عن
أبي بكر بن
عبد الرحمن،
عن أبي هريرة:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
يزني الزاني
حين يزني وهو
مؤمن، ولا
يشرب الخمر حين
يشرب وهو
مؤمن، ولا
يسرق حين يسرق
وهو مؤمن، ولا
ينتهب نهبة،
يرفع الناس
إليه فيها
أبصارهم، وهو
مؤمن).
وعن ابن
شهاب، عن سعيد
بن المسيَّب
وأبي سلمة، عن
أبي هريرة، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم: بمثله،
إلا النهبة.
[-6772-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Zina eden kişi zina ettiği
sırada mu'min olduğu halde zina edemez. İçki içen de içki içtiği sırada mu'min
olarak içemez. Hırsız da hırsızlık yaptığı sırada mu'min olduğu halde hırsızlık
edemez. Yağmacılık yapan kimse de insanların gözleri önünde yağmacılık ettiği
zaman mu'min olarak yağmacılık ve çapulculuk edemez."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari'nin kullandığı bu başlık, zina etme ve şarap içmeden
kaçın dırma anlamına gelmektedir.
İbn Abbas'ın sözünü EbU Bekir b. Ebi Şeybe, Kitabu'l- iman'da
Osman b. Ebu Safiyye vasıtasıyla mevsul olarak şöyle rivayet etmiştir:
"İbn Abbas kölelerine gulam, gulam diye hitap eder ve şöyle derdi: Seni
evlendireyim mi? Zina eden hiçbir köle yoktur ki Allahu Teala ondan iman nurunu
çekip almasın."(İbn Ebi Şeybe, Musannef, VI, 160)
Bu hadisi Ebu Cafer et-Taberi Mücahid vasıtasıyla İbn Abbas'tan
merfu olarak şöyle rivayet etmiştir: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Efendimizi şöyle derken işittim: 'Kim zina ederse Allah onun kalbinden imanın
nurunu çekip alır. Eğer bu nuru ona geri vermek isterse geri verir. ,,, Bu
hadisin Ebu Davud'da, Ebu Hureyre'den nakledilen şahidi bulunmaktadır.
Yukarıdaki hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, imanın
bulunmamasını zina fiilinin işlenmesi durumuyla kayıtlamıştır. Bunun gereği,
kişi o fiili bitirdikten sonra imansızlık durumunun devam etmemesidir. Doğru
olan da budur. Hadisin manası, imansızlık durumunun sona ermesi kişinin o
fiilden tam olarak vazgeçmesi durumunda sözkonusudur şeklinde de olabilir. Buna
karşılık kişi sözkonusu günahta ısrarlı olduğu halde bu fiili bıraksa onu
işleyen gibi olur. Bu gibi kimseden imansızlık durumunun devam etmesi daha
isabetli olur. Muharibun bölümünde geleceği üzere hadisin bazı rivayet
yollarında yer alan İbn Abbas'ın "Tövbe ederse imanı kendine döner"
şeklindeki ifade de bu görüşü desteklemektedir. Fakat Taberi'nin Nafi b. CUbeyr
b. Mut'im vasıtasıyla nakline göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Zina eden
kişi zina ettiği sırada mu'min olduğu halde zina edemez. O fiili bitirdiğinde
imanı kendisine geri döner. Bu rivayette "tövbe ettiğinde" şeklinde
bir ifade mevcut değildir, fakat o fiili işlemeye ara vermesi sözkonusudur. Bu
yaklaşımı günahta ısrarlı olan kimsenin durumunu söz konusu etmektedir. Bir
fiili işlemekte ısrarlı olan kimsenin günahı her ne kadar sürekli olsa bile bu
günah, mesela hırsızlık fiilinde olduğu gibi onu doğrudan doğruya işleyen
kimsenin ki gibi değildir.
Hadiste geçen "nühbe" yağma edilmiş mal demektir.
Bundan maksat, insanların elinden açıktan açığa ve cebren alınan mal demektir.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "insanların gözleri
önünde" ifadesiyle malları ellerinden alınan mağdurların durumuna işaret
etmektedir. Çünkü onlar mallarını ellerinden yağma eden kimselere bakmakta
ancak buna mani olamadıkları gibi yalvaramamaktadırlar. Bu ifadenin yağmanın
gizlenmeden yapılmasının kinaye olarak anlatım olması da muhtemeldir. Bu
durumda ifade yağmanın vazgeçilmez bir niteliği olmaktadır. Hırsızlıkla, hile
ve düzenbazlıkla malı zimmetine geçirmek (ihtilas) böyle değildir. Çünkü bu
fiiller gizlice yapılır. Yağmacılık ise hırsızlıktan daha beterdir. Zira bunda
daha fazla bir cüret ve pervasızlık sözkonusudur.
Nevevi şöyle demiştir: Bilginler bu hadisin manası üzerinde
ihtilaf etmişlerdir. Araştırmacı bilginlerin ifade ettikleri isabetli ve doğru
mana şudur: Bir kimse kamil bir iman halinde iken bu masiyetleri işleyemez.
Burada kullanılan ifade bir şeyin olmadığını belirten ifadelerdendir. Maksat
ise onun kamil manada olmadığını ifade etmektir. Bu ifadenin benzeri şudur:
Fayda veren hariç hiçbir ilim yoktur, ürün verip verimli olan hariç hiçbir mal
yoktur, ahiret hayatı hariç hiçbir yaşantı yoktur. Hadisi bu şekilde
açıklamamız, Ebu Zerr'in rivayet ettiği şu hadisten dolayıdır. "La ilahe
illAllah diyen kimse zina etmiş ve hırsızlık yapmış bile olsa cennete
gider." Bir diğer hadis ise meşhur ve sahih olan Ubade hadisidir. Onun
nakline göre "İnsanlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hırsızlık
yapmamak ve zina etmemek üzere bey'at etmişlerdir." Bu hadisin sonunda
"Bu fiillerden herhangi birini işleyen kimse dünyada cezasını görür. Bu
ona kefaret olur. Dünyada ceza görmeyen kimsenin durumu ise Allahu Teala'a
kalmıştır. Allah dilerse onu bağışlar, dilerse azap eder" cümlesi yer
almaktadır. Bunun yanında bir de "Allah kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz; Bundan başkasını, dilediği kimse için bağışlar"(Nisa 48)
ayet-i kerimesi de vardır. Ayrıca ehl-i sünnetin büyük günah işleyen kimseler,
şirk günahını işlemedikçe katir olmaz şeklinde icmaları vardır. Burada yer
verdiğimiz iki hadis, ayet-i kerime ve icma bizi bu ve benzeri hadisleri
yukarıdaki şekilde açıklamak zorunda bırakmaktadır. Yaptığımız, doğru ve dil
açısından uygun bir açıklama olup, dilde çok başvurulan bir yöntemdir. Nevevi
son olarak şöyle der: Bazı alimler hadisi "Her kim haram olduğunu bile
bile helal olduğuna inanarak zina ederse" şeklinde açıklamışlardır.
Hasan-ı Basri ve Muhammed b. Cerir et-Taberi şöyle demişlerdir:
Hadisin manası o kişiden Allahu Teala'ın dostlarını isimlendirmiş olduğu övgü
ismi çekilip alınır demektir. DQlayısıyla onun hakkında mu'min denemez. O
kınanma ismini almaya layıktır. Bu yüzden ona hırsız, zinakar, facir ve fasık
denir. İbn Abbas'ın "Böyle bir kişiden imanın nuru çekilip alınır"
dediği nakledilmiştir.
Bu konuda merfu bir hadis bulunmaktadır. Mühelleb'in "Ondan
Allah'a itaat noktasında basireti çekilip alınır" şeklinde mana verdiği
nakledilmiştir.
Hadisten Çıkan Sonuçlar
ı. Zina eden bir kimse ister bekar, ister muhsan, ister zina
ettiği kadın yabancı, ister mahremi olsun hadiste belirtilen tehdide dahil
olur. Zinanın mahrem olan kadınla yapılmasının daha iğrenç, evli kimse
tarafından yapılmasının daha büyük bir günah olduğunda hiç şüphe yoktur.
2. Haram olan dokunma gibi adına zina denilen fiiller hadiste
belirtilen zina kavramına dahil değildir. Aynı şekilde haram olan öpme ve bakma
da böyledir. Çünkü bunlara dinimizin örfünde her ne kadar zina denilse de
burada zikri . geçen zinaya dahildeğildir. Sebebine gelince; bu fiiller
"el-lemem" kelimesinin tefsirinde daha önce geçtiği üzere küçük günahlardandır.
3. Az veya çok çalan, hadiste sözü edilen tehdide dahildir.
Yağmacılık yapan da böyledir. Ancak bu konu bizce tartışılır. Aralarında bazı
Şafii alimleri olmak üzere bir grup bilgin gasbın büyük günah olması için
gasbedilen maun nisab miktarı olmasını şart koşmuşlardır. Hırsızlıkta da
bazıları kayıtsız şartsız olduğunu söyleseler de durum böyledir. Mutlak ifade
meşhur anlayışa paralel yorumlanmıştır. Sözkonusu anlayışa göre hırsızlıkta el
kesmenin gerekliliği -nisap miktarından daha azı bile haram olmakla birlikte-
nisap miktarının bulunmasına bağlıdır.
4.Başkasının malını haksız yere almak çok büyük bir günahtır.
5. Şarap içen kimse içtiği çok veya az olsun hadiste belirtilen
tehdit kapsamına dahildir. Çünkü az miktardaki şarap büyük günahlardan
sayılmıştır. Gerçi yasak edilmiş içkinin doğurduğu akıl sakatlığı, aklı
bozmayan şeyleri içmekten daha ağırdır.
Düğünlerde gelinin başına saçılan şeyler örneğinde olduğu gibi
sahibi izin verse bile yağma tümüyle haramdır diyen bilginler bu hadisi
delilolarak göstermişlerdir. Fakat Hasan-ı Basri, İbrahim en-Nehai ve Katade,
İbnü'l-münzir'in kendilerinden yaptığı bir nakle göre haramlığın şartı,
yağmanın "mal sahibinin izni olmaksızın yapılmasıdır" demişlerdir.
Ebu Ubeyde bu meselede hüküm onların dedikleri gibidir demiştir. İhtilaflı olan
yağma ise, hediyeleri saçan kişinin herkese eşit veya eşite yakın vermek
maksadıyla izin verdiği yağmadır. Yağmacılardan güçlü olan zayıf olana galip
geldiğinde ve mal sahibinin buna rızası olmadığında sözkonusu yağma mekruhtur
ve bu harama kadar gider.
Maliki, Şafii ve çoğunluğu oluşturan fıkıh bilginleri bunun
mekruh olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Böyle bir fiilin mekruh olduğunu
belirtenler arasında sahabilerden Ebu Mesud el-Bedri, tabiundan İbrahim en-Nehai
ve İkrime bulunmaktadır.