باب: الولد
للفراش، حرة
كانت أو أمة.
18. KADıN HÜR VEYA CARiYE OLSUN ONDAN DOğAN ÇOCUĞUN YATAĞINDA
DOĞDUĞU KiMSEYE AiT OLDUĞU
حدثنا عبد
الله بن يوسف:
أخبرنا مالك،
عن ابن شهاب،
عن عروة، عن
عائشة رضي
الله عنها
قالت:
كان
عتبة عهد إلى
أخيه سعد: أن
ابن وليدة
زمعة مني،
فاقبضه إليك،
فلما كان عام
الفتح أخذه
سعد، فقال:
ابن أخي عهد
إلي فيه، فقام
عبد بن زمعة،
فقال: أخي
وابن وليدة
أبي، ولد على
فراشه، فتساوقا
إلى النبي صلى
الله عليه
وسلم، فقال سعد:
يا رسول الله،
ابن أخي، قد
كان عهد إلي
فيه، فقال عبد
بن زمعة: أخي
وابن وليدة أبي،
ولد على
فراشه، فقال
النبي صلى
الله عليه وسلم:
(هو لك يا عبد
بن زمعة،
الولد للفراش
وللعاهر
الحجر). ثم قال
لسودة بنت
زمعة: (احتجبي
منه). لما رأى
من شبهه
بعتبة، فما
رآها حتى لقي
الله.
[-6749-] Aişe r.anha şöyle demiştir: Utbe b. Ebi Vakkas, kardeşi Sa'd b.
Ebi Vakkas'a "Zem'an'ın cariyesinin oğlu Abdurrahman bendendir. Bu çocuğu
almalısın" diye vasiyet etmişti. Mekke'nin fethi yılı olunca Sa'd b. Ebi
Vakkas çocuğu yakaladı ve "Bu kardeşim Utbe'nin oğludur. Bunun nesebinin
kendisine verilmesini bana vasiyet etmiştir" dedi. Bunun üzerine Abd b.
Zem'a ayaklanıp "Bu, benim kardeşimdir; babamın cariyesinin oğludur.
Babamın yatağında doğmuştur" dedi. Her iki taraf anlaşmazlığı çözmek üzere
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittiler. Sa'd b. EbiVakkas
"Ya Resulallah! Bu çocuk, kardeşim
Utbe'nin oğuludur. Nesebinin kendisine verilmesine dair bana vasiyeti
vardır" dedi. Abd b. Zem'a da "Bu, benim kardeşimdir ve babamın
cariyesi doğurmuştur; babamın yatağında dünyaya gelmiştir" dedi. Bunun
üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Ey Abd b.Zem'a! Çocuk sana aittir. Çünkü çocuk kimin
yatağında dünyaya ge/mişse onundur. Zina eden için de mahrumiyet vardır"
buyurdu. Hz. Nebi saııallahu aleyhi ve sellem (çocuğun sima itibariyle Utbe'ye
benzediğini görerek) eşi Sevde binti Zem'a'ya dönerek "Ey Sevde! Bundan
sonra Abdurrahman'ın karşısında tesettürde bu/un" buyurdu. Bundan sonra
Abdurrahman, Sevde vefat edip, Allahu Teala'ya kavuşuncaya kadar bir daha onu
görmedi.
Tekrar: 2053, 2218, 2421, 2533, 2745, 4303, 6765, 6817, 7182
حدثنا مسدد،
عن يحيى، عن
شعبة، عن محمد
بن زياد: أنه
سمع أبا هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(الولد لصاحب
الفراش).
[-6750-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Çocuk kimin yatağında dünyaya ge/mişse
onundur" buyurmuştur.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Hattabi ve ona uyarak lyaz, Kurtubi ve başka bilginler şöyle
demişlerdir:
Cahiliye dönemi insanları cariye alırlar ve onları her gün
kendilerine belli bir bedeli ödemekle yükümlü tutarlardı. Bundan dolayı
cariyeler fuhuş yoluyla para kazanırlardı. Cahiliye dönemi insanları -nikah
bölümünde değindiğimiz üzerezina eden kimseler, çocuğun nesebinin kendilerine
ait olduğunu iddia ettikleri takdirde o nesebi iddia edene verirlerdi.
Yukarıdaki hadiste adı geçen Zem'an'ın bir cariyesi vardı. Zem'a arasıra bunun
yanına gelip gidiyordu. Derken hamile olduğu anlaşıldı. Utbe b. Ebi Vakkas
çocuğun kendinden olduğunu iddia ederek kardeşi Sa'd'a onun nesebinin kendisine
verilmesini vasiyet etti. Sa'd b. Ebi Vakkas bu çocuk hakkında Abd b. Zem'a ile
anlaşmazlığa düştü. Sa'd, Abd'e "Cahiliye döneminde geçerli kurallaragöre
o çocuk kardeşimin oğludur" dedi. Abd ise "İslam' da yerleşik kaideye
göre o benim kardeşimdir" cevabını verdi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem cahiliye hükmünü ortadan kaldırıp, çocuğun Zem'a'ya ait olduğu
hükmünü verdi.
lyaz, Hattabl'nin "çocuğun nesebinin kendilerine ait
olduğunu iddia ettikleri takdirde" cümlesini "anne bunu itiraf
ettiğinde" şeklinde değiştirmiştir. Kurtubi ise görüşünü her iki yaklaşıma
dayandırarak şöyle demiştir:
çocuğun nesebi cahiliye döneminde Utbe'ye verilmemişti. Bu ya
Utbe'nin çocuğun nesebinin keı;ı.dine ait olduğunu iddia etmediğinden ya da
annenin çocuğun Utbe'ye ait olduğunu kabul etmemesinden kaynaklanıyordu. Biz de
şunu belirtelim:
Nikah bölümünde Hz. Aişe radıyallilhu anhil'dan naklen bir hadis
yer almıştı. O hadis cahiliye insanlarının bir olayda annenin babaya nesep
vermesini kabul ettiklerini teyid ederken, bir başka olayda kaiflerin nesep
verdiklerini gösteriyordu. Sözkonusu rivayet "Cahiliye döneminde nikah
dört çeşitti" şeklinde başlırdu. Bu hadiste konumuzia ilgili olarak şu
ifadeler yer almaktaydı:
"Sayıları onu bulmayan bir topluluk bir araya gelir ve
kadının yanına girerek her biri onunla ilişkide bulunurdu. Kadın hamile kalıp,
çocuğunu doğurduğunda ve birkaç gece geçtiğinde onlara haber gönderirdi ve
erkeklerin tümü kadının yanında bir araya gelirlerdi. Kadın 'çocuğu dünyaya
getirdim ey filanca o senin oğlundur' der ve kadının çocuğunun nesebi o erkeğe
verilirdi. Erkek bunu reddedemezdi." Aynı rivayette şu ifadeler de yer
almaktadır:
"Nikah çeşitlerinden birisi de facir ve fahişelerin nikahı
idi. Bu tip kadınlar kapıları üzerine bir bez asarlardı. Onları arzulayan
erkekler odalarına girerdi. Bu kadınlardan herhangi biri hamile kalıp çocuğunu
doğurduğunda kaif1er oraya toplanır, sonra kadının çocuğunun nesebini kaifin
uygun gördüğü bir erkeğe verirlerdi. Erkek bunu reddedemezdi." Zem'a'nın
cariyesi olayına uygun düşen bu son rivayettir.
Yukarıda anlatılan kıssadan çocuğa neseb verilmesinin sadece
babaya mahsus olmadığı, tam tersine erkek kardeşin baba adına nesep kabul
edebileceği sonucu çıkarılmıştır. Şafiilerin ve bir grup fıkıh bilgininin
görüşü bu doğrultudadır. Ançak erkek kardeşin mirastan payalıyor olması veya
diğer vereselerin bunu kabul etmeleri, çocuğun adı geçen erkekten dünyaya
gelmesinin imkan dahilinde olması, çocuğun akıl (akıl sağlığı yerinde) ve
ergenlik çağına gelmişse bunu kabul etmesi ve çocuğun babasının bilinmemesi
şarttır. Ancak bu görüş, Zem'a'nın Abd'dan başka da mirasçısı olduğu ileri
sürülerek tenkit edilmiştir. Bu itiraza Zem'a'nın, Sevde hariç oğlu Abd'dan
başka varisi yoktu şeklinde cevap verilmiştir. Zem'a kafir olarak ölseydi
kendisine Abd'dan başkası var is olamazdı. Onun Müslüman olması takdirinde ise
kendisine kızı Sevde varis olacaktı. Sevde'nin bu konuda erkek kardeşini ve kil
etmiş olması veya onun da çocuğu kabul etmiş bulunması ihtimali vardır. İmam
Malik ve bir grup fıkıh bilgini nesep kabul etmenin sadece babaya aitolduğu
görüşünü benimsemişler ve nesep vermenin sadece Abd b. Zem'a'nın nesebinin
verilmesiyle sınırlı olmadığı şeklinde cevap vermişlerdir. Çünkü Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buna -Zem'a'nın o kadınla ilişkiye girdiğini
itiraf etmesi gibi- herhangi bir şekilde muttali olmuş bulunma ihtimali vardır.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem çocuğun dünyaya geldiği yatağın sahibine ait
olduğu hükmünü vermiştir. Çünkü o "Çocuk sana aittir" dedikten sonra
"Çocuk kimin döşeğinde dünyaya gelmişse onundur" buyurmuştur. Zira
dinimiz bu çocuğun zina eden erkeğe verilmesini yasaklayınca, geriye yatak
sahibinden başkası kalmamıştır.
Bu görüşe vasinin vasiyet edenin çocuğunun nesebini -bunu kendisine
vasiyet ettiği takdirde- onun adına almasının caiz olduğu hükmünü delil olarak
göstermişlerdir. Bu durumda kendisine vasiyet edilen kişi, vasiyet denin bu
konudaki vekili gibi olur. Eşhas bölümünde bu konuda bir başlık geçmişti. Yine
bu hükümden cariyenin ilişki sebebiyle döşek olacağı hükmü çıkarılmıştır.
Efendi cariyesiyle ilişkide bulunduğunu itiraf ettiğinde veya bu herhangi bir
yolla sabit olduğunda cariye ilişkiden sonra çocuk doğuracak bir sürenin
ardından doğum yaptığında -tıpkı nikahlı eşte olduğu gibi- çocuğun nesebinin
kendine ait olduğunu kabul etmesine gerek kalmaksızın nesep kendiliğinden
babaya ait olur. Fakat eş, sırf nikah akdiyle döşk haline gelir. Dolayısıyla
nesebin babaya verilmesi için hamileliğin grektirdiği makul bir sürenin geçmesi
hariç başka bir şart aranmaz. Çünkü eş cinsel ilişkide bulunmak için
nikahlanılır. Dolayısıyla nikah akdi onunla ilişki gibi kabul edilir. Cariye
ise böyle değildir. Çünkü cariye başka amaçlarla da edinilir. Onun açısından
cinsel ilişki şarttır. Bundan dolayı iki kız kardeşle ilişki caiz değilken,
onları cariye olarak mülkiyette bulundurmak caiz görülmüştür. Çoğunluğu
oluşturan fıkıh bilginlerinin görüşü bu doğrultudadır. Hanefilerden bir görüşe
göre bir cariye efendisinden çocuk doğurup, nesebi kendisine verilmedikçe
doğurduğu çocuk onun yatağında doğmuş kabul edileme? Bundan sonra cariyenin
doğurduğu her çocuğun nesebi, baba inkar etmedikçe kendisine aittir.
Hanefilerden nakledilen bir görüşe göre bir kimse cariyesi ile ilişkide
bulunduğunu itiraf etse ve cariyesi hamile kalıp doğurması mümkün olan bir süre
geçtikten sonra çocuk doğursa bu çocuk o kişiye aittir. Cari ye bu kişiden önce
çocuk doğursa ve sonra efendi çocuğun nesebini kabul etse Hanbelilerde tercih
edilen görüşe göre daha sonraki çocuCıun nesebi yeni bir ikrar olmadıkça babaya
verilmez. Birinci görüşün tercih e degr olduğu gayet açıktır. Çünkü Zem'a'nın
bu cariyeden başka bir çocuğunun daha olduğu nakledilmemiştir. Bütün fıkıh
bilginleri cariyenin ancak ilişkiyle yatak ortağı haline geleceği noktasında
görüş birliği etmişlerdir.
Hadiste geçen "tesaveka" fiili, Sa'd b. Ebi' Vakkas
Abd b. Zem'a birlikte Hz.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittiler. Her ikisi de adeta
diğerini Efendimiz'e doğru iter gibiydi.
İbn Abdilberr şöyle demiştir: Hicaz bilginlerine göre cariyenin
efendisi onun yanına girip çıktığını ikrar ettiğinde müstefreşe olur. Irak
bilginlerine göre ise efendi cariyeden dünyaya gelen çocuğu kabul ettiğinde
cariye müstefreşe haline gelir ve dOğuracağı çocuk müşterek yatakta doğmuş
kabul edilir. Mazeri' şöyle demiştir:
Bu hadisten erkek kardeşin kardeşi adına nesep kabul edebileceği
anlaşılmaktadır. Bu, ölenin o kardeşten başka mirasçısı olmadığı takdirde
geçerlidir.
Zina edene mahrumiyet vardır demek, onun için kaybetme ve mahrumiyet
söz konusudur demektir. Çünkü hadiste geçen "el-aher" zina demektir.
Burada "y haybet" kelimesi kişinin nesebinin kendisine ait olduğunu
iddia ettiği çocuktan mahrum olması anlamına gelir. Araplar bu duruma düşen
kişiye "lehu'lhacer" ve " fihi']-hacer ve't-turab" veya
buna benzer şeyler söylerlerdi. Bazıları hadiste geçen "i el-hacer"
kelimesinden maksadın recm edilmek olduğunu söylemişlerdir. Nevevi' şöyle
demiştir:
Bu yaklaşım zayıftır. Çünkü recm muhsan olan kişilere uygulanır.
Sonra bir kimsenin recmedilmesi çocuğun nesebinin ondan alınmasını gerektirmez.
Burada hadis çocuğun nesebinin iddia eden kişiden alınması konusunda
zikredilmiştir.
Hanemer "Bundan sonra Abdurrahman, Sevde vefat edip Allah'a
kavuşuncaya kadar onu görmedi" cümlesine dayanarak Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in çocuğun nesebini Zem'a'ya vermediği sonucunu çıkarmışlardır. Çünkü
eğer çocuğun nesebini Zem'a'ya vermiş olsaydı, çocuk Sevde'nin erkek kardeşi
olacaktı. Bir kız kardeşe erkek kardeşinin karşısında tesettürde bulunması
emredilmez. Çoğunluğu oluşturan fıkıh bilginleri ise Hanemerin bu yaklaşımına
şöyle cevap vermişlerdir:
Burada tesettür emri ihtiyattan dolayıdır. Çünkü Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem -sahih rivayet yollarıyla nakledildiği üzere- "Ey Abd! O
senin kardeşindir" diyerek onun kardeşi olduğuna hükmetmiştir. Çocuk
Abd'ın baba bir kardeşi olduğuna göre Sevde'nin de baba bir kardeşi olmaktadır.
Fakat Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem çocukla Utbe arasındaki apaçık
benzerliği görünce Sevde'ye ihtiyaten onun karşısında tesettürde bulunmasını
emretmiştir. Hattabi' bu hükmün mu'minlerin annelerine ait bir özellik olduğuna
işaret etmiştir. Çünkü onlar bu konuda başka kadınlar gibi değillerdir.
Hattabi' şöyle demiştir:
Benzerlik bazı yerlerde geçerli kabul edilir, ancak ondan daha
güçlü bir emare bulunduğunda benzerliğe dayanılarak hüküm verilmez.
Fıkıh bilginleri, kız alma yoluyla meydana gelen haramlık
(sıhriyyet) doğurması açısından zina ilişkisinin helal yoldan yapılan ilişki
hükmü doğuracağı sonucunu çıkarmışlardır. Çoğunluğun görüşü bu doğrultudadır.
Rivayetin bu hükme delaleti şöyle olmaktadır:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem çocuğun Sevde'nin erkek kardeşi
olduğuna hükmettikten sonra onun zina edene benzerliğinden do.layı eşine
tesettürde bulunmasını emretmiştir. Kendisinden nakledilen meşhur rivayete göre
İmam Malik ve Şafii şöyle demişlerdir:
Zina ilişkisinin herhangi bir hukuki sonucu yoktur. Tam tersine
zina eden erkek zina ettiği kadının annesiyle ve başka kocadan olan kızıyla
evlenebilir. İmam Şafil bu hükme şöyle bir hüküm daha eklemiştir ki İbn Macişun
da bu görüşünde kendisine katılmaktadır:
Zina eden erkek, zina ettiği kadının doğurduğu kızla -kadın bu
kızın o erkekten olduğunu bilse bile- evlenebilir.