وقول الله
تعالى:
{فكفَّارته
إطعام عشرة
مساكين}
/المائدة: 89 /.وما
أمر النبي صلى
الله عليه
وسلم حين
نزلت: {ففدية
من صيام أو
صدقة أو نسك}
/البقرة: 196/.
1. YEMİNİN KEFARETİ VE ALLAHU TEALA'NIN "YEMİNİN KEFARETİ
ON FAKİRİ DOYURMAKTIR"(Maide 89) EMRİ İLE NEBİ S.A.V.'İN "ORUÇ VEYA
SADAKA VEYA KURBAN OLMAK ÜZERE FİDYE GEREKİR"(Bakara 196) AYETİ İNDİĞİNDE
YAPıLMASINI EMRETTİĞİ ŞEY
ويذكر عن ابن
عباس وعطاء
وعكرمة: ما
كان في القرآن
أو أو، فصاحبه
بالخيار، وقد
خيَّر النبي
صلى الله عليه
وسلم كعبا في
الفدية.
İbn Abbas, Ata ve İkrime'nin şöyle dedikleri nakledilmiştir:
Kur'an-ı Kerim'de "ev = veya", "ev = veya" harfi ile
belirtilen hükümlerde mükellef muhayyerdir. Nebi s.a.v. fidye olarak oruç veya
sadaka ya da kurbandan birini tercih etmesi için Ka'b'ı muhayyer bırakmıştır:
حدثنا أحمد
بن يونس:
حدثنا أبو
شهاب، عن ابن
عون، عن
مجاهد، عن عبد
الرحمن بن أبي
ليلى، عن كعب
بن عجرة قال:
أتيته
- يعني النبي
صلى الله عليه
وسلم - فقال: (ادن).
فدنوت، فقال:
(أيؤذيك
هوامُّك). قلت:
نعم، قال:
(فدية من
صيام، أو
صدقة، أو نسك).
وأخبرني ابن
عون، عن أيوب
قال: صيام
ثلاثة أيام،
والنسك شاة،
والمساكين
ستة.
[-6708-] Ka'b İbn Ucre'nin şöyle dediği nakledilmiştir:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldim. Bana "yak/aş" dedi. Ben de
yaklaştım. Bana
"Başındaki bit/er sana rahatsız/ık veriyor mu?" diye
sordu. "Evet veriyor" diye cevap verdim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem
"Oruç tutarak veya sadaka vererek ya da kurban keserek fidye
vermen gerekir" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Yukarıda belirtilen hususlara "kefaret" denilmesi,
günahları örtmesinden dolayıdır. Rağıb konu ile ilgili olarak şöyle bir
açıklama yapmaktadır: "Kefaret", yeminini bozan kimsenin verdiği
şeydir. Bu kelime, adam öldürme ve zıhar kefaretinde de kullanılır. Kelime
"tekfir" kökündendir. Bu kök, bir fiili örtme ve üzerini kapatma
anlamına gelir. Kefareti verilen fiil, hiç yapılmamış gibidir.
Allahu Teala bu kelimeyi bir ayette şöyle kullanır: "Eğer
ehl-i kitap iman edip sakınsaydı herhalde (geçmiş) kötülüklerini örterdik.
"(Maide 65) Bu ayetteki "lekefferna" kelimesi, izale ederdik,
yok ederdik anlamınadır.
"Allahu Teala 'ın 'Yeminin kefCıreti on fakiri
doyurmaktır" İmam Buharl'nin bu ayete yer vermekten maksadı, ayetin
tamamıdır. Ayette belirtilen sayıya uymak gerektiği kanaatini taşıyan çoğunluk,
bu ayeti delilolarak almıştır. "On fakire vermek gereken miktarı, bir
kişiye verince yeterli olur" diyenlere karşı bu ayet delil olarak
alınmıştır. Bu görüş, İbn Ebi Şeybe tarafından Hasan-ı BasrI'den
nakledilmiştir.
"İbn Abbas, Ata ve İkrime'nin şöyle dedik/eri
nak/edilmiştir: Kur'an-ı Kerim'de "ev=veya" ev=veya" harfi ile
belirtilen hüküm/erde mükellefmuhayyerdir" İbn Battal şöyle der: Bu,
alimler arasında üzerinde görüş birliği edilen bir husustur. Bilginler fakire
ne kadar yedirileceği konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Çoğunluğun kanaatine göre her bir fakire Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in müddü ile bir müd buğday verilmelidir. İmam Malik, Medine'li
fakirlere verilecek buğday cinsinin farklı olduğu kanaatine varmış ve onlar
açısından -başka şehirlerin aksine- ortalama geçimleri olacağı gerekçesiyle
tükettikleri buğdayı esas almıştır. Ona göre her bir belde halkı açısından
itibar edilmesi gereken, ortalama geçimin sağlandığı buğday cinsidir.
İbnü'l-Kasım, bu konuda İmam Malik'e muhalefet etmiş ve çoğunluğun yanında yer
almıştır.
Kufeliler verilmesi vacip olanın yarım sa' buğdayolduğu
kanaatine varmışlardır. Birinci görüşün delili, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in Ramazanda oruçlu iken eşiyle ilişkiye giren kişinin kefareti hakkında
her bir fakire bir müd verileceği yolundaki emridir.
باب: متى تجب
الكفَّارة
على الغني
والفقير .وقول
الله تعالى:
{قد فرض الله
لكم تحلَّة
أيمانكم
والله مولاكم
وهو العليم
الحكيم}
/التحريم: 2/.
2. ALLAHU TEALA'NIN "ALLAH (GEREKTİĞlNDE) YEMİNLERİNİZİ
BOZMANIZI SİZE MEŞRU KILMIŞTIR. SİZİN YARDIMCINIZ ALLAH'TIR. O, BİLENDİR,
HİKMET SAHİBİDİR"(Tahrim 2) AYETİ İLE ZENGİNE VE FAKİRE KEFARETİN NE ZAMAN
GEREKLİ OLDUĞU
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن الزُهري
قال: سمعته من
فيه، عن حميد
بن عبد
الرحمن، عن
أبي هريرة قال:
جاء
رجل إلى النبي
صلى الله عليه
وسلم فقال: هلكت.
قال: (ما شأنك).
قال: وقعت على
امرأتي في
رمضان، قال:
(تستطيع أن
تعتق رقبة).
قال: لا. قال:
(فهل تستطيع
أن تصوم شهرين
متتابعين).
قال: لا. قال:
(فهل تستطيع
أن تطعم ستين
مسكيناً). قال:
لا. قال: (اجلس).
فجلس، فأتي
النبي صلى
الله عليه وسلم
بعرق فيه تمر -
والعرق
المكتل الضخم
- قال: (خذ هذا
فتصدق به). قال:
أعلى أفقر
منا؟ فضحك
النبي صلى
الله عليه
وسلم حتى بدت
نواجذه، قال:
(أطعمه عيالك).
[-6709-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatır: Adam'ın biri
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek "mahvoldum" dedi.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Derdin nedir?" diye sordu. Adam
"Ramazan günü oruçlu iken eşimle ilişkide bulundum"
dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bir köleyi özgürlüğüne
kavuşturabilir misin?" deyince adam "hayır" diye cevap verdi.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"İki ay peşpeşe oruç tutabilir misin?" diye sordu. Adam
"hayır" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ''Altmış fakiri
doyurmaya gücün yeter mi?" deyince, adam "hayır" dedi.
ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Otur" dedi ve adam oturdu. O arada Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir arak hurma getirildi. Arak büyükçe bir kabın
adıdır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O kişiye :
"Bunu al ve tasadduk et" buyurdu. Adam "Bizden daha
fakirine mi?" deyince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem azı dişleri
görülecek kadar güldü ve "Bunu al da çoluk çocuğuna yedir" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari', bu konuda, ramazan günü oruçlu iken eşiyleilişkide
bulunan kimsenin durumuna değinen hadise yer verdi. Bu hadisin açıklaması oruç
bölümünde uzun uzadıya geçmişti.
O bölümde kefaret verecek bir şey bulamayan ve oruç da tutamayan
kimseden bu yükümlülüğün düşeceği veya zimmetinde borç olarak kalacağı
konusundaki farklı görüşlere de yer vermiştik. İbnü'l-Müneyyir şöyle der:
İmam Buhari'nin maksadı, eşiyle ilişkide bulunan kocaya
kefaretin o günahı işlemesi nedeniyle farz olması gibi, yemini bozmakla farz
olduğu noktasına dikkat çekmektir. İmam Buhari, fakirin zimmetinden kefaret
yükümlülüğünün düşmediğine işaret etmektedir. Çünkü Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem kendisine gelen kişinin fakir olduğunu biliyordu. Bununla
birlikte ona -tıpkı bir fakire borcunu ödemesi için para vermesi örneğinde
olduğu gibi- kefaretini ödemesi için o hurmayı verdi.
باب: من أعان
المعسر في
الكفَّارة.
3. KEFARET YÜKÜMLÜSÜ FAKİRE YARDIM ETMEK
حدثنا محمد
بن محبوب:
حدثنا عبد
الواحد: حدثنا
معمر، عن
الزُهري، عن حميد
بن عبد
الرحمن، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه قال:
جاء
رجل إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فقال:
هلكت، فقال:
(وما ذاك). قال:
وقعت بأهلي في
رمضان، قال:
(تجد رقبة). قال:
لا، قال: (فهل
تستطيع أن تصوم
شهرين
متتابعين).
قال: لا، قال:
(فتستطيع أن تطعم
ستين مسكيناً).
قال: لا، قال:
فجاء رجل من
الأنصار بعرق
- والعرق
المكتل - فيه
تمر، فقال:
(اذهب بهذا
فتصدق به). قال:
أعلى أحوج منا
يا رسول الله؟
والذي بعثك
بالحق، ما بين
لابتيها أهل
بيت أحوج منا،
ثم قال: (اذهب
فأطعمه أهلك).
[-6710-] Ebu Hureyre şöyle anlatmıştır: Adamın biri
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek
"Mahvoldum" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Nedir mesele?" diye sorunca, adam
"Ramazan günü oruçlu iken eşimle ilişkiye girdim" dedi.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bir köle bulabilir misin?" diye
sordu. Adam
"Hayır" deyince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"İki ay peşpeşe oruç tutabilir misin?" diye sordu. Adam
"Hayır" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
''Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?" deyince, adam
"hayır" diye cevap verdi. O sırada Ensardan birisi bir
arakla çıkageldi. Arak, içinde hurma konulan bir kaptır. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem adama "Bunları al götür ve m uhtaç olan birine tasadduk
et" dedi. Adam "Ya Resulallah! Bizden daha fakir olana mı? Seni hakla
gönderen Allah'a yemin olsun ki Medine'nin kara taşlı iki yanı arasında bizden
daha fakir bir aile yoktur" dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Git ve onu çoluk çocuğuna yedir" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu konuda daha önce yukarıdaki Ebu Hureyre hadisine
yer vermişti. Hadisin atılan başlıkla ilişkisi açıktır. Ramazan günü oruçlu iken
eşiyle ilişkiye giren fakire kefaretini vermesi için yardım etmek nasıl caizse,
aynı şekilde ettiği yemini bozan fakire de kefaretini vermesi için yardımda
bulunmak da caizdir.
باب: يعطي في
الكفَّارة
عشرة مساكين،
قريبا كان أو
بعيداً.
4. İSTER YAKIN, İSTER UZAK ON FAKİRE KEFARET VERMENİN CAİZLİGİ
حدثنا عبد
الله بن
مسلمة: حدثنا
سفيان، عن الزُهري،
عن حميد، عن
أبي هريرة قال:
جاء
رجل إلى النبي
صلى الله عليه
وسلم فقال: هلكت،
قال: (وما شأنك).
قال: وقعت على
امرأتي في رمضان،
فقال: (هل تجد
ما تعتق رقبة).
قال: لا، قال:
(فهل تستطيع
أن تصوم شهرين
متتابعين).
قال: لا، قال:
(فهل تستطيع
أن تطعم ستين
مسكيناً). قال:
لا أجد، فأتي
النبي صلى
الله عليه وسلم
بعرق فيه تمر،
فقال: (خذ هذا
فتصدق به).
فقال: أعلى
أفقر منَّا؟
ما بين
لابتيها أفقر
منَّا، ثم
قال: (خذه
فأطعمه أهلك).
[-6711-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Adamın biri
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek
"mahvoldum" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Derdin nedir?" diye sordu. Adam
"Ramazan günü eşimle oruçlu iken ilişkiye girdim" dedi.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturacak mali
gücün var mı?" diye sordu. Adam
"Hayır" deyince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"İki ay peşpeşe oruç tutabilir misin?" dedi. Adam
"Hayır" cevabını verdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?" diye sorunca, adam
"Doyuracak bir şey bulamam" dedi. O sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e bir arak (zembil) dolusu hurma getirildi. Efendimiz sallallahu aleyhi
ve sellenı "Bunu al ve sadaka olarak dağıt" dedi. Adam
"Bizden daha fakirine mi? Medine'nin kara taşlı iki yanı
arasında bizden daha fakir bir aile yoktur" deyince, Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Onu al ve çoluk çocuğuna yedir" buyurdu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
On fakirin doyurulacağı hükmü, Kur'an'ın yemin kefareti ile
ilgili ayetinin gereğidir. Bu konudaki ihtilafı az önce belirtmiştik. Yakın
fakirle uzak fakirin aynı olması konusunda İbnü'l- Müneyyir şöyle der: İmam
Buhari bu konuda daha önce yukarıda zikredilen Ebu Hureyre hadisine yer verdi.
Bu hadiste sadece "Onu çoluk çocuğuna yedir" emri yer almaktadır.
Kefaret bedelini -akrabalara vermek caiz olduğuna göre, akraba olmayan
fakirlere vermek evleviyetle caiz olur. İmam Buhari kefareti akrabalam vermenin
caizliği konusunda yemin kefaretini Ramazan günü oruçlu iken ilişkide bulunma
kefaretine kıyas etmiştir.
Kanaatimizce "Onu çoluk çocuğuna yedir" emrini,
kefaretle ilgili olarak yorumlayan bütün bilginlerin zihnindeki düşünce budur.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hadiste adı geçen hurmayı o fakire ailesine
harcaması için verdiği ve eli genişleyinceye dek kefaretin zimmetinde borç
olarak kalmaya devam edeceği kanaatinde olan bilginlere göre böyle bir kıyas
isabetli değildir. Aynı şekilde sözkonusu kıyas, kefaret borcunun fakirden mutlak
olarak sakıt olacağı kanaatinde olan bilginlere göre de doğru değildir. Bu konu
oruç bölümünde daha önce incelenmiş ve ihtilaflara yer verilmişti. İmam
Şafii'nin mezhebi, bir kimsenin, -nafakalarını temin etmekle yükümlü olduğu
yakınları hariç- akrabalam kefaret verilmesinin caiz olduğu yönündedir. Bu
konunun bir uzantısı da kefaret verilecek kimselerin mümin olmalarının şart
olup olmadığıdır. Çoğunluğa göre fakirIerin mümin olmaları şarttır. Rey ehli
bilginler buna zimmliere kefaret vermenin caiz olduğu hükmüyle cevap
vermişlerdir. Ebu Sevr de onlara katılmıştır.
باب: صاع
المدينة
ومدِّ النبي
صلى الله عليه
وسلم وبركته،
وما توارث أهل
المدينة من
ذلك قرناً بعد
قرن.
5. MEDiNE'LiLERiN KULLANDIKLARI SA', NEBİ S.A.V.'IN MÜDDÜ VE
BEREKETi
Medine'lilerin
asırdan asıra kullana geldikleri ağırlık ve hacim birimleri
حدثنا عثمان
بن أبي شيبة:
حدثنا القاسم
بن مالك
المزني: حدثنا
الجعيد بن عبد
الرحمن، عن
السائب بن
يزيد قال:
كان
الصاع على عهد
النبي صلى
الله عليه
وسلم مدًّا
وثلثاً
بمدِّكم
اليوم، فزيد
فيه في زمن عمر
بن عبد العزيز.
[-6712-] Saib b. Yezid r.a. şöyle demiştir: "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dönemindeki sa', sizin bugünkü kullandığınız müd
ile bir müdd ve bir müddün üçte biri idi. Ömer b. Abdulaziz zamanında sa'
ölçeğinde artırma yapılmıştır."
حدثنا منذر
بن الوليد
الجارودي:
حدثنا أبو قتيبة
وهو سَلْمٌ:
حدثنا مالك،
عن نافع قال:
كان
ابن عمر يعطي
زكاة رمضان
بمدِّ النبي
صلى الله عليه
وسلم المدِّ
الأول، وفي
كفارة اليمين
بمدِّ النبي
صلى الله عليه
وسلم.
قال أبو
قتيبة: قال
لنا مالك:
مدُّنا أعظم
من مدِّكم،
ولا نرى الفضل
إلا في مدِّ
النبي صلى
الله عليه
وسلم. وقال لي
مالك: لو
جاءكم أمير
فضرب مدًّا
أصغر من مدِّ
النبي صلى
الله عليه
وسلم، بأي شيء
كنتم تعطون؟
قلت: كنا نعطي
بمدِّ النبي
صلى الله عليه
وسلم، قال:
أفلا ترى أن
الأمر إنما
يعود إلى مدِّ
النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[-6713-] Nafi şöyle demiştir: "İbn Ömer Ramazan
zekatını (yani fıtır sadakasını) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müddü olan
ilk müdle veriyordu. O yemin kefaretinde de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in müddünü esas alıyordu. Ebu Kuteybe şöyle der:
İmam Malik bize dedi ki: Bizim müddümüz sizinkinden daha büyükdür.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müddünden başkasında herhangi bir fazilet
görmüyoruz. İmam Malik bana sordu:
"Herhangi bir emir size gelse ve Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in müddünden daha küçük bir müdd bassa (darb etse) zekatınızı
bunlardan hangisiyle verirsiniz?" Ona şöyle cevap verdim:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müddüyle veriyordu k.
" Bunun üzerine İmam Malik şöyle dedi:
"Bu konUda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müddünün
esas alınacağı kanaatinde değil misin?"
حدثنا عبد
الله بن يوسف:
أخبرنا مالك،
عن إسحق بن
عبد الله بن
أبي طلحة، عن
أنس بن مالك:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
(اللهم بارك
لهم في
مكيالهم،
وصاعهم،
ومدِّهم).
[-6714-] Enes b. Malik r.a.'den nakledilmiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Ya Rabbi! Onların ölçeklerini, sa'larını ve müddIerini
mübarek kıl" diye dua etmiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu başlıkla din! hüküm gereğince verilmesi gerekli
olan şeylerde Medinelilerin sa'ının esas alınması gerektiğine işaret etmiştir.
Zira şer'! hükümler öncelikle bu ölçüler esas alınarak getirilmiştir. İmam
Buhari bu görüşünü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu konuda onlara bereket
duası ile teyit etmiştir.
"Medinelilerin asırdan asıra kullana geldikleri ağırlık ve
hacim birimleri" İmam Buhari bu cümleyle Medine'de müdd ve sa'ının
-mütevatir olarak nakledildiği için- kendi zamanına kadar hiç değişmediğine
işaret etmektedir. İmam Malik, İmam Ebu Yusuf'la aralarında geçen meşhur olayda
bu haberi delil olarak kullanmıştır. Ve Ebu Yusuf sa' ın miktarı konusunda
Kufelilerin görüşünden, Me dinelilerin görüşüne dönmüştür.
"İmam Malik bana sordu: Herhangi bir emir size gelse ...
" İmam Malik, bu ifadesi ile muhalifini susturmak istemiştir.
Çünküuygulamaya muhalif olma açısıı:dan arttırmayla eksiltme arasında hiçbir
fark yoktur. Fitre, yemin kefareti ve fakirleri doyurma gibi müdd üzerinden
verilmesi hükme bağlanan başka yükümlülükleri ifa etmede Şam müddünü esas alan
bilgin, müddün daha fazlasını almak daha evladır görüşünü delil olarak ileri
sürerse ona şöyle cevap verilir:
Şari'in takdir ettiğine uymak bereket olarak yeter. Fazla olan
miktarı almak suretiyle meşru kılınana muhalefet caiz olsa, o zaman onu
eksilterek muhalefet de caiz olur. Uygulamaya muhalif olan, eksiği almaktan
kaçındığında İmam Malik ona şöyle der: Bu konuda Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in müddünün esas alınacağı kanaatinde değil misin? Çünkü sözkonusu üç
müdd yani birincisi, sonradan icad edilen Şam müddü -ki bu ondan daha fazladır-
ve şu an mevcut değilse de ileride birincisinden daha hafif olarak basılacağı
farz edilen üçüncüsü birbirinden farklı olunca birincinin esas alınması daha
evla olmuştur. Çünkü meşruluğu tahakkuk eden odur.
İbn Battal şöyle demiştir: Bu haberin delil değeri Medinelilerin
bu uygulamayı asırdan asıra ve nesilden nesile birbirlerinden miras olarak
devralmalarıdır.
İbn Battal, Ebu Yusuf'un müd d ve sa'ın takdiri konusunda İmam
Malik'in görüşüne döndüğünü ve onun görüşünü esas aldığıri.i ifade etmiştir.
باب: قول الله
تعالى: {أو
تحرير رقبة}
/المائدة: 89/. وأيُّ
الرقاب أزكى.
6. ALLAHU TEALA'NIN "YAHUT DA BİR KÖLE AZAD
ETMEKTİR"(Maide 89) AYETİ VE HANGİ KÖLEYİ AZAD ETMENİN DAHA UYGUN OLDUĞU
حدثنا محمد
بن عبد
الرحيم: حدثنا
داود بن رشيد:
حدثنا الوليد
بن مسلم، عن
أبي غسان محمد
بن مطرِّف، عن
زيد بن أسلم،
عن علي بن
حسين، عن سعيد
بن مرجانة، عن
أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (من
أعتق رقبة
مسلمة أعتق
الله بكل عضو
منه عضواً من
النار، حتى فرجه
بفرجه).
[-6715-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim bir Müslüman köleyi azad edip hürriyetine kauuşturursa
Allahu Teala o köleden bir organa karşılık azad edinin bir organını hatta onun cinselorganına
mukabil bununkini cehennem ateşinden aza d edip kurtarır."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yahut da bir köle azad etmektir" ayeti, yemin
kefareti ile ilgili ayette geçen kölenin, -adam öldürme (katl) kefaretini konu
alan ayetin aksine- mutlak olduğuna işaret etmektedir. Çünkü adam öldürme
(katı) kefaretinde azad edilecek köle, "iman" la kayıtlanmıştır. İbn
Battal şöyle der:
Aralarında Evzaı, İmam Malik, Şafiı, Ahmed b. Hanbel ve İshak'ın
da bulunduğu çoğunluk, mutlakı mukayyed gibi değerlendirmişlerdir. Aynen bunun
gibi "(Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun"(Bakara 282)
ayetindeki mutlak "şahid"i, "İçinizden adalet sahibi iki kişiyi
de şahit tutun"(Talak 2) ayetindeki mukayyede (adil şahit) olarak yorumlamışlardır.
Kufeliler bu anlayışa muhalif olarak şöyle demişlerdir:
Katir olan bir köleyi hürriyetine kavuşturmak caizdir. Ebu Sevr
ve İbnü'l-Münzir bu konuda onlara katılmıştır. İmam Buhari
et-Tarihu'I-Kebir'inde bu görüşün delilini şu anlayışa dayandırmıştır. Adam
öldürme kefareti, yemin kefaretinin aksine ağırlaştırılmıştır (muğallaza).
Bundan dolayı yemin kefaretinin aksine adam öldürme (katı) orucunda peşpeşe
tutulma şartı getirilmiştir.
باب: عتق
المدبَّر وأم
الولد
والمكاتب في
الكفَّارة،
وعتق ولد
الزنا.
7. KEFARETTE MÜDEBBER, ÜMMÜ'L-VELED, MÜKATEB VE ZİNA ÜRÜNÜ
ÇOCUĞUN AZAD EDİLMESİ
وقال طاوس:
يجزئ
المدبَّر وأم
الولد.
Tavus, kefarette müdebber ve ümmü'l-veled'in azad edilmesinin
caiz olduğunu belirtmiştir.
حدثنا أبو
النعمان:
أخبرنا
حمَّاد بن
زيد، عن عمرو،
عن جابر:
أن
رجلاً من
الأنصار
دبَّر
مملوكاً له،
ولم يكن له
مال غيره،
فبلغ النبي
صلى الله عليه
وسلم، فقال: (من
يشتريه مني).
فاشتراه نعيم
بن النحَّام
بثمانمائة
درهم.
فسمعت جابر
بن عبد الله
يقول: عبداً
قبطياً، مات
عام أول.
[-6716-] Cabir'in nakline göre Ensardan birisi kölesini müdebber
yaptı. Ancak kendisinin ondan başka hiçbir malı yoktu. Bu durum Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in kulağına gidince
"Bunu benden kim satın almak ister?" diye sordu. Bunun
üzerine Nuaym b. en-Nahham onu 800 dirheme satın aldı.
Hadisi Cabir'den rivayet eden Amr, şöyle demiştir: Ben Cabir b.
Abdullah'ın o köle için "Kıpt! bir köleydi. İbnü'z-ZUbeyr'in hilafetinin
ilk yılında vefat etti" dediğini işittim.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu başlık altında müdebberin azad edilmesi hadisine
yer vermiştir. Sözkonusu hadisin geniş bir açıklaması, bu konudaki ihtilaflar
ve müdebberin satışının sahih olduğu görüşünde olan bilginlerin delil olarak bu
hadise dayanmaları, ltk bölümünde daha önce geçmişti. Burada aynı hadise yer
verilmesi, müdebberin kefarette aza d edilmesinin sahih olmasıdır. Çünkü
müdebberin satışının sahih oluşu, üzerindeki mülkiyet bağının bir uzantısıdır.
Dolayısıyla onu hürriyetine kavuşturmak da sahih olmuştur. Ümmü'l-veled ise
cinayet, hudCid ve efendisinin kendisinden yararlanması örneğinde olduğu gibi
ahkamın çoğunda köle hükmündedir.' Bir çok alim, ümmü'l-veledin satışının caiz
olduğu kanaatine varmıştır, Fakat bu konudaki hüküm sözkonusu satışın sahih
olmadığı şeklinde yerleşmiştir. Bilginler ümmü'l-veled'in azad edilmesinin caiz
olduğu noktasında görüş birliği etmişlerdir. Dolayısıyla kefarette
ümmü'l-veled'i azad etmek caizdir. Mükatebi hürriyetine kavuşturma
konusunagelince, İmam Malik, Şafii ve Sevri bunun caiz olduğunu söylemişlerdir.
İbnü'l-münzir'in nakli de bu yöndedir. İmam Malik'ten nakledilen
bir görüşe göre kefarette mükatebiazad etmek caiz değildir. Rey taraftarı olan
bilginler ise şöyle demişlerdir: Mükateb anlaşması yapan köle, anlaşma
miktarının bir kısmını ödemişse kefaret için azad edilemez. Çünkü bu takdirde
kefaret veren, kölenin sadece bir kısmını hürriyetine kavuşturmuş olmaktadır.
Evzai ve Leys'in kanaati de bu yöndedir. Ahmed b. Hanbel ve İshak ise
"mükateb bedelinin üçte bir ve daha fazlasını pdemişse kefaret olarak azad
edilemez" demişlerdir.
Tavus'un müdebber ve ümmü'l-veled'in kefaretteazad edilebileceği
yolundaki görüşlerine gelince, selef bilginleri bu konuda ihtilaf etmişlerdir.
Müdebberin azad edilebileceği no.ktasında Hasan-ı Basri, Tavus'a katılırken,
İbrahim en-Nehai, ümmü'l-veled konusunda ona katılmıştır. Zühri ve Şa'bi ise
her iki konuda Tavus'a muhalefet etmişlerdir. İmam Malik ve Evzai şöyle
demiştir:
Kefarette müdebber, ümmü'l-veled'i azad etmek yeterli olmadığı
gibi, özgürlüğüne kavuşturulması bir şeyin gerçekleşmesine bağlanmış olan da
yeterli değildir. KMelilerin görüşü de bu yöndedir. İmam Şafii ise kefaret için
müdebberin özgürlüğüne kavuşturulmasının yeterli olduğu kanaatindedir.
باب: إذا
أعتق عبداً
بينه وبين آخر.
[بدون
نص]
باب: إذا
أعتق في
الكفَّارة،
لمن يكون
ولاؤه.
8. KEFARET iÇiN AZAD EDİLEN KÖLENİN
VELAYETİNİN KİME AİT OLDUĞU KEFARETTE BİR BAŞKASIYLA ORTAK OLAN KÖLEYİ AZAD
ETMENİN CAİZ OLUP OLMADlĞI
حدثنا
سليمان بن
حرب: حدثنا
شعبة، عن
الحكم، عن
إبراهيم، عن
الأسود، عن
عائشة:
أنها
أرادت أن
تشتري بريرة،
فاشترطوا
عليها
الولاء،
فذكرت ذلك
للنبي صلى الله
عليه وسلم،
فقال:
(اشتريها،
فإنما الولاء
لمن أعتق).
[-6717-] Aişe r.anha Berire'yi efendilerindep'$atın
almakistedi. Ancak efendileri onun velayetinin kendilerine ait olmasını şart
koşarlar. Aişe bu şartı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e açınca efendimiz
şöyle dedi:
"Onu satın al! Velayet hakkı ancak köleyi azad edenin
hakkıdır."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu konuda Aişe r.anha'nın Berıre'nin satılmasını konu
alan hadisine muhtasar olarak yer vermiştir. O haberin sonunda Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Velayet hakkı ancak köleyi azad edenin hakkıdır"
buyurmuştur. Buradan çıkan sonuç şudur: Köleyi hürriyetine kavuşturup, yaptığı
bu muamele sahih olan kimse, onun velasına sahip olur. Birisiyle ortak olan
köleyi azad eden kişi de bu hükme dahil olur. Çünkü o kişi zenginse bu yaptığı
sahihtir ve ortağının hissesini tazmin eder. Onun kölesini karşılıksız aza d
etmesi ile kefaret olarak hürriyetine kavuşturması arasında fark yoktur.
Aralarında İmam Ebu Hanıfe'nin iki Öğrencisi dahil olmak üzere çoğunluğun
yaklaşımı bu doğrultudadır. İmam Ebu Hanife'den gelen başka bir nakle göre ise
bir başka kişiyle ortak olan köleyi kefarette aza d etmek yeterli olmaz. Çünkü
kefaret sahibi kölesinin tamamını değil, sadece bir kısmını hürriyetine
kavuşturmuş olur.
Sebebine gelince; İmam
Ebu Hanife'ye göre diğer ortak bu durumda muhayyer olur. Dilerse kendi hissesi
olarak takdir edilir (ve onu alır), dilerse o da hissesini azad
eder, dilerse kölenin kendi hissesine düşen kısmını çalışıp
kazanarak getirmesini talep eder.