DEVAM: 50. YETMİŞ BİN KİŞİ'NİN CENNETE SORGUSUZ SUALSİZ GİRECEĞİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا يعقوب
بن إبراهيم:
حدثنا أبي، عن
صالح: حدثنا
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(يدخل أهل الجنة
الجنة وأهل
النار النار،
ثم يقوم مؤذن
بينهم: يا أهل
النار لا موت،
ويا أهل الجنة
لا موت، خلود).
[-6544-] İbn Ömer r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girdiği zaman
sonra bir nidacı ayağa kalkar ve aralarında
'Ey ateş ehli, artık ölüm yoktur' Ey cennet ehli, artık ölüm yok,
ebedilik vardır!" diye nida eder.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب:
حدثنا أبو الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة قال:
قال
النبي صلى
الله عليه وسلم:
(يقال لأهل
الجنة: يا أهل
الجنة خلود لا
موت، ولأهل
النار: يا أهل
النار خلود لا
موت).
[-6545-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Cennet ehline hitaben 'Ey cennet ehfil Artık ebedilik
vardır, ölüm yoktur!' Cehennem ehline hitaben de 'Ey ateş ehli! Artık ebedilik
vardır, ölüm yoktur!' denilir."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yetmiş Bin Kişinin Cennete Sorgusuz Sualsiz
Gireceği." Bu hadiste bundan önceki bölümde işaret edilen ayetin ihtiva
ettiği taksimin gerisinde başka bir durum olduğuna ve mükelleflerin içinde hiç
hesaba. çekilmeyecekler, kolay bir hesapla hesaba çekilecekler ve inceden
inceye hesaba çekilecekler olduğuna işaret vardır.
"Bir Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına bir
ümmet" yani birçok sayıda insan "alıp geçiyordu."
"Ben uzakta büyük bir karaltı gördüm." Husayn b.
Nemir'in rivayetine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ufku kaplamış
büyük bir kalabalık gördüm" demiştir. Bu hadisin metninde geçen
"sevad", "beyad" kelimesinin zıttıdır. Sevad, uzaktan
görülen şahıs demektir.
'Ya Cibril! Bunlar benim ümmetim mi'? diye sordum. O da 'Hayır
değildir' dedi." Husayn b. Nemir'in rivayetine göre ise Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Bunların benim ümmetim olma/arını umdum, bana 'Bu kavmi
içinde Musa'dır' denildi" demiştir.
'''Onlar ateşle dağlanma tedavisi yapmazlar, rukye yapmazlar,
(eşya ve kuşları) uğursuz saymazlar, onlar ancak Rablerine dayanıp
güvenirlerdi' dedi." Said b. Mansur'un Müslim'de yer alan rivayetine göre
.Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "la yektev6.n = dağlama tedavisi
yapmazlar" yerine "ve la yerkun = rukye yapmazlar"
demiştir.(Müslim, İman) Şeyh Takıyuddin İbn Teymiye bu rivayeti yadırgamış ve
bunun ravisi tarafından bir hata olduğunu ileri sürmüştür. Buna sebep olarak da
şöyle demiştir: Rukye yapan yaptığı kişiye iyilik etmektedir. Şu halde
nasılolur da bunu terk etmesi talep edilir? Öte yandan Cebrail Nebie, Nebi'e
sahabelerine rukye yapmış ve onların da rukye yapmalarına izin vermiş ve şöyle demiştir:
"Kardeşine fayda vermeye gücü yeten bunu yapsın.'' (Müslim, Selam)Faydalı
olmak talep edilen bir şeydir. İbn Teymiye şöyle devam etmiştir: Rukye
yapılmasını isteyen ise başkasından bir şey istemekte ve onun faydasını
ummaktadır. Allah'a tam tevekkül, bu harekete manidir.
İbn Teymiye şöyle demiştir: Hadiste söylenmek istenen, yetmiş
bin kişinin Allah'a tam bir tevekkülle nitelenmesidir. Bunun neticesi olarak
onlar başkasından kendilerine rukye yapmasını istemezler, dağlamakla tedavi
yapmazlar ve hiçbir şeyde uğursuzluk kabul etmezler. Bir başkası buna şöyle
cevap vermiştir:
Sika olan bir raviden gelen fazlalık makbuldür. Said b. Mansur
hadis hafızıdır. Buhari, Müslim ona itimat etmişlerdir. Müslim şu rivayetinde
ona dayanmıştır. Bir ravinin ziyadeliği, sahih kılma imkanı varken hatalı
olduğu söylenmez.
İbn Teymiye'nin hatalı kabul ettiği mana başkasından rukye
isteyen kimsede mevcuttur. Çünkü o, bunun sebebini şöyle açıklamıştır:
Başkasından kendisine rukye yapmasını talep etmeyen kimse, tam bir tevekkül
içindedir. Ancak aynı şeyleri ona da söylemek mümkündür. Çünkü başkasına rukye
yapan kimsenin tevekkülün tam olması için bunu yapmaması uygundur. Rukyenin
Cebrail tarafından yapılmış olması, ortaya attığı iddiayı desteklemediği gibi,
Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamasında da bunu gösteren bir
husus yoktur. Çünkü o teşri ve ahkamı açıklama makamındadır. Burada şöyle
denilebilir: Adı geçenlerin rukyeyi ve rukye istemeyi terk etmeleri, bu mesleği
kökünden kazımak içindir. Zira bunu yapan kimsenin bu konuda kendi nefsiyle
başbaşa bırakılmayacağından emin olunamaz. Aksi takdirde rukye haddi zatında
yasak bir iş değildir. Bunun yasak olanı, şirk olanı veya şirke muhtemel
alanıdır. Bundan dolayı Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Rukyelerinizi
bana gösterin, rukyede şirk olmadığı sürece herhangi bir sakınca yoktur!!
buyurmuştur. Bu ifade açıklaması Tıb Bölümünde net olarak geçtiği üzere
yasaklığın sebebini teşkil etmektedir.
"Onlar uğursuz saymazlar.!! Uğursuzluk saymanın ne demek
olduğu Tıb Bölümünde geçmişti. Söylenmek istenen onların cahiliye döneminde
Arapların yaptığı üzere herhangi bir şeyi uğursuz saymadıklarıdır.
"Onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirler.!! Tevekkül
hakkında kısa bir süre önce "Kim Allah'a güvenirse o, ona yeter''(Talak 3
) başlığı altında açıklama geçmişti. Kurtubı ve başkaları şöyle der: Sufilerden
bir zümre şöyle demiştir: Kalbine Allah'tan başkasının korkusu karışmayan
kimseden başkası, "tevekkül eden" ismini almaya layık değildir.
Gerçek bir tevekkül içinde olan kimseye bir aslan hücum etse bundan çekinmez,
hatta Allah kendisine rızkı garanti ettiği için onun peşinde de koşmaz.
Ancak çoğunluk bu görüşü kabul etmemiş ve şöyle demişlerdir:
Tevekkül, Allah'ın vaadine güvenmek, kazasının mutlaka olacağına kesin olarak
inanmak, rızık peşinde koşarak sünnete uymayı terk etmemekle olur. Çünkü
yiyecek ve içecek bulmak şarttır. Silah hazırlayarak, kapıyı kapatarak ve
benzeri önlemlerle düşmandan kaçınmak gerekir. Bununla birlikte kişi kalben
sebeplere bağlanmaz. Aksine sebeplerin bizatihi fayda getirmeyeceğine ve zararı
gidermeyeceğine inanır. Tam tersine sebep ve sebebin sonucunun Allah'ın fiili
ve her şeyin onun dilemesiyle olduğuna inanır. Kişi sebebe meylettiği va ki
olduğunda bu onun tevekkülünü zedeler.
Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrı şöyle demiştir: Tevekkülün yeri kalbtir.
Dışa yansıyan harekete gelince, bu tevekküle mani değildir. Yeter ki kul her
şeyin Allah tarafından olduğuna kesin olarak inansın, bir şeyi kolaylıkla ele
geçirdiğinde bunun Allah'ın sayesinde olduğuna, herhangi bir şeyi zorlukla ve
sıkıntıyla sağladığında bunun da onun tkdiri ile olduğuna inansın.
Çalışıp kazanmanın meşruluğuna delillerden birisi BüyÜ Bölümünde
geçen Ebu Hureyre had}sidir. Buna göre Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Kişinin yediği şeyin en üstu-nü kendi kazancındandır. Davud a.s."
kendi kazancını yerdi" demiştir. Allahu Teala da "Ona savaş
sıkıntılarımzdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik"(Enbiya 80)
buyururken bir başka ayette "Ey iman edenler! Tedbirinizi alın"(Nisa
71) buyurmaktadır.
"Ukkaşe b. Mıhsan kendisine doğru ayağa kalktı."
Ukkaşe İslama ilk girenlerdendi. Künyesi Ebu Mıhsan' dır. O Bedir savaşına
katılmış ve orada çarpışınıştır. Tarihçi İbn İshak şöyle der: Bana ulaşan
habere göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ''l\rapların içinde en hayırlı
süvari Ukkaşe' dir" demiştir. İbn İshak bir de şu tespiti yapar: Ukkaşe,
Bedir günü çok şiddetli bir şekilde• çarpıştı. Sonunda elindeki kılıcı kırıldı.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona kalın bir sopa verdi ve
"Bununla çarpış" dedi. Ukkaşe onunla çarpışmaya başladı. Nihayet o
odun parçası elinde uzun, sert, beyaz bir kılıca dönüştü. Ukkaşe bu kılıçla
Allahu Teala fethi nasip edene kadar çarplŞtı. Bu kılıç hicretin 12. yılı Halid
b. Velid'le birlikte mürtetlerle çarpışırken şehit düşünceye kadar elinde
kaldı.
"Bu konuda Ukkaşe seni geçti." "Ukkaşe seni
geçti." cümlesindeki hikmet hakkında alimlerin farklı görüşleri
sözkonusudur. İbnü'l-Cevzı, Keşfü'l-Müşkil isimli eserde yaptığı nakle göre Ebu
Ömer ez-Zahid, Sa'leb diye bilinen Ebü'lAbbas Ahmed b. Yahya'ya bunun sebebini
sorunca Sa'leb "O, münafıktı" demiştir.
İbnü'l-Battal şöyle der: "Seni geçti" cümlesinin
manası, bu sıfatları elde etmekte seni geçti demektir. Sözkonusu sıfat, tevekküı,
herhangi bir şeyi uğursuz saymama ve onunla birlikte sayılan diğer
niteliklerdir. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabilerine lütufkar ve
kendilerine güzel bir edeble muamele ettiği için kendisinden dua isteyen ikinci
kişiye "Sen onlardan değilsin" veya "Sen onların ahlakı üzere
değilsin" dememiştir.
İbnü'l-Cevzi şöyle der: "Bana öyle geliyor ki Hz. Nebi'den
bunu isteyen birinci kişi sadıkane bir kalple istemiş ve talebi kabul
edilmiştir. İkinciye gelince, ona verilen cevapla bu çeşit talebe son verilmek
istenmiş olma ihtimali vardır. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ikinci
şahsa "evet" deseydi, ardından bir üçüncü, bir dördüncü kişi ayağa
kalkacak ve bunun sonu gelmeyecekti. Herkes de böyle bir duaya layık
değildir."
Kurtubi şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den
ikinci olarak talepte bulunan şahısta Ukkaşe'de bulunan durumlardal! yoktu.
Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun talebini kabul etmedi. Zira
kabul etseydi orada bulunan herkes böyle bir taleb e kalkışacak ve bu da
zincirleme uzayıp gidecekti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O kişiye verdiği
cevapla bu kapıyı kapatmış oldu. Bu, "O, kişi münafıktı" diyenin
görüşünden iki açıdan daha uygundur: Birincisi, sahabilerde aslolan münafık
olmamaktır. Sahih bir nakil olmadıkça bunun aksi sabit olamaz. İkincisi sahih
bir niyet ve Nebie kesin bir inançla tasdik olmaksızın böylesi bir talebin bir
insandan çıkması nadir görülen hususlardandır. Dolayısıyla bir münafıktan böyle
bir talep nasıl sad ır olabilir? İbn Teymiye de bu anlayışa meyletmiştir.
Nevevi, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ukkaşe hakkındaki duasının
kabul edileceğini, diğeri hakkındakinin ise edilmeyeceğini vahiy yoluyla
öğrendiği iddiasını sahih kabul etmiştir.
"Ümmetimden bir zümre" yani cemaatin bir kısmı
diğerinin izi üzere yürüdüğü takdirde "(cennete) girer."
"Onlarıri yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki parlaması
gibi parlar."
Müslim'in rivayetinde bu cümle "ayın sureti gibi
parlar" şeklindedir (Müslim, İman) Kurtubi şöyle demiştir: Müslim'in
rivayetinde geçen "ala surati'l-kamer" ifadesindeki "es.
sura" vasıf, niteliktir demiştir. Yani onların yüzleri ayın
ondördüncügecesindeki olduğu gibi parlar. Buradan cennetliklerin nuriarının
derecelerine göre farklı olduğu anlaşılmaktadır.
Biz de şunu ekleyelim: Aynı şekilde derecelerine göre
güzellikteki vasıfları da farklılık gösterir.
"Bunun üzerine Ukkaşe b. Mıhsan el-Esedı üstünde bulunan
siyah-beyaz çizgi li elbiseyi kaldırarak ayağa kalktı." Hadis metninde
geçen "nemire", bedevilerin giydiği siyah beyaz çizgili,yünden
yapılmış bir elbisedir.