باب: سكرات
الموت.
42. ÖLÜMÜN ŞİDDETLERİ
حدثني محمد
بن عبيد بن
ميمون: حدثنا
عيسى بن يونس،
عن عمر بن
سعيد قال:
أخبرني ابن
أبي مليكة: أن
أبا عمرو،
ذكوان، مولى
عائشة أخبره:
أن عائشة رضي
الله عنها
كانت تقول:
إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم كان بين
يديه ركوة،
أو: علبة فيها
ماء - يشك عمر -
فجعل يدخل يده
في الماء، فيمسح
بها وجهه،
ويقول: (لا إله
إلا الله، إن
للموت سكرات).
ثم نصب يده
فجعل يقول: (في
الرفيق الأعلى).
حتى قبض ومالت
يده.
قال أبو عبد
الله: العلبة
من الخشب،
والركوة من الأدم.
[-6510-] Aişe r.anha şöyle anlatmıştır: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ölüm hastalığı boyunca önünde deriden veya
ağaçtan içi su dolu bir kap dururdu. -Tereddütlü ifadeyi ravi Ömer b. Said
kullanmaktadır.- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini suyun içine
sokmaya ve (ıslak elleri ile) yüzünü mesh etmeye başlar ve
"La ilahe illailah ölümün birçok sekeratı vardır" derdi.
Sonra elini kaldırdı ve ruhu alınıncaya kadar
"Ya Allah! Beni en yüksek refik camiasında kıl!" diye
dua etmeye başladı ve bu duayla Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mübarek eli
(yana) düştü.
حدثني صدقة:
أخبرنا عبدة،
عن هشام، عن
أبيه، عن
عائشة قالت:
كان
رجال من
الأعراب
جفاة، يأتون
النبي صلى الله
عليه وسلم
فيسألونه: متى
الساعة، فكان
ينظر إلى
أصغرهم فيقول:
(إن يعش هذا لا
يدركه الهرم
حتى تقوم
عليكم ساعتكم).
قال هشام:
يعني موتهم.
[-6511-] Aişe r.anha şöyle demiştir: Çöl bedevilerinden
kaba ve cahil birtakım adamlar vardı. Bunlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
gelirler ve:
"Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sorarlardı. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bunların en küçük yaşlısına bakar ve
"Şu genç yaşarsa buna ihtiyarlık erişmeden sizin başınıza
kıyametiniz kopar (hepiniz ölürsünüz)" buyururdu.
Hişam b. Urve, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Kıyametiniz
kopar" sözüyle onların öleceklerini kastediyordu, demiştir.
حدثنا
إسماعيل قال:
حدثني مالك،
عن محمد بن عمرو
بن حلحلة، عن
معبد بن كعب
بن مالك، عن
أبي قتادة بن
ربعي
الأنصاري أنه
كان يحدث:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم مُرَّ
عليه بجنازة،
فقال: (مستريح
ومستراح منه).
قالوا: يا
رسول الله، ما
المستريح
والمستراح
منه؟ قال:
(العبد المؤمن
يستريح من نصب
الدنيا
وأذاها إلى
رحمة الله، والعبد
الفاجر
يستريح منه
العباد
والبلاد، والشجر
والدواب).
[-6512-] Ebu Katade b. Rib'i el-Ensari'nin nakline göre
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanından bir cenaze geçirilmişti.
Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Kendisi rahatlayan veya kendisinden kurtulunmuş
alandır" dedi. Sahabiler
"Ya Resulallah! Rahatlayan veya kendisinden rahatlanan
nedir?" diye sordular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle cevap
verdi:
"Mu'min olan kul, dünyanın yorgunluklarından ve ezalarından
aziz olan Allah'ın rahmetine gidip istirahat eder. Facir olan kul'a gelince,
onlar da diğer kul/ar, şehirler, ağaçlar ve hayvanlar kurtulup istirahat
ederler!" buyurdu.
حدثنا مسدد:
حدثنا يحيى،
عن عبد ربه بن
سعيد، عن محمد
بن عمرو بن
حلحلة: حدثني
ابن كعب، عن أبي
قتادة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(مستريح ومستراح
منه، المؤمن
يستريح).
[-6513-] Ebu Katade'nin nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önünden bir cenaze geçti. Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem,
"(Ölmekle) istirahat eden ve kendisinden istirahat edilendir.
Mu'min (dünya yorgunluğundan) istirahat eder" dedi.
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا عبد
الله بن أبي
بكر بن عمرو
بن حزم: سمع
أنس بن مالك
يقول:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (يتبع
الميت ثلاثة،
فيرجع اثنان
ويبقى معه
واحد: يتبعه أهله
وماله وعمله،
فيرجع أهله
وماله ويبقى
عمله).
[-6514-] Enes b. Malik'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Ölüyü üç şey takip edip kabre kadar gider ve ikisi tekrar
geri döner. Biri onunla birlikte kalır: Ölüyü ailesi, malı ve ameli takip eder.
Neticede ailesi ve malı geriye döner, kendisiyle beraber sadece ameli
kalır."
حدثنا أبو
النعمان:
حدثنا حمَّاد
بن زيد، عن
أيوب، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (إذا مات
أحدكم عرض
عليه مقعده،
غدوة وعشية،
إما النار وإما
الجنة، فيقال:
هذا مقعدك حتى
تبعث إليه).
[-6515-] İbn Ömer'in nakline göre Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz vefat ettiği zaman sabah akşam ona oturacağı
yer arz olunup, gösterilir. Ateşten olan ve cennetten olan oturağı gösterilir
de ona ta diriltileceği vakte kadar
'İşte burası senin durağındır!- denilir."
حدثنا علي بن
الجعد: أخبرنا
شعبة، عن
الأعمش، عن
مجاهد، عن
عائشة قالت:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (لا
تسبُّوا الأموات،
فإنهم قد
أفضوا إلى ما
قدَّموا).
[-6516-] Aişe r.anha'nın nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Ölülere sövmeyİniz. Çünkü onlar önden göndermiş oldukları
amellerin karşılıklarına ulaşmışlardır" buyurmuştur.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ölüm sekeratı", "sekerat" "sekra"
kelimesinin çoğuludur. Rağıb ve başkaları şöyle demişlerdir: Sekr, kişi ile
aklı arasına engelolan durumdur. Kelime daha çok sarhoşluk verici şeyleri
içmede kullanılır. Bu kelime öfke, aşk, elem, uyuma, elemden kaynaklanan
kendinden geçme durumlarında da kullanılır. Burada kastedilen bu son durumdur.
Hadis-i şerif ölüm şiddetinin insanın mertebesinde eksiklik olduğunu
göstermediğini ifade etmektedir. Tam tersine bu durum mümin için ya güzel
amellerini arttırma veya yaptığı kötü fiilleri örtme amaçlıdır. Bu açıklamadan
yukarıdaki hadislerin atılan başlıkla olan ilişkisi ortaya çıkmaktadır.
"Sizin başınıza kıyametiniz kopar." Enes'in
radıyallahu anh rivayet ettiği bir hadiste ise "kıyamet kopuncaya
kadar" denilmektedir. Kadı Iyaz şöyle der: Hz. Aişe'nin naklettiği bu
hadis Enes'in hadisini tefsir etmekte ve maksadın hitaba muhatap olanların kıyameti
olduğunu belirtmektedir. Bu cümle Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
"Sizin şu içinde bulunduğunuz gece var ya! Bundan tam yüz sene sonra şu
anda bu gecede bulunanlardan hiçbir kimse, yeryüzünde (hayatta)
kalmayacaktır" ifadesine benzemektedir. Bu hadisin açıklaması İlim
Bölümünde geçmişti. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in demek istediği, o
nesiin o andan yüz sene sonra yok olacağı ve kendi zamanında yaşayanların
hiçbirinin konuşmanın üzerinden yüz sene geçtikten sonra hayatta olmayacağıdır.
Nitekim gerçek aynen Nebi s.a.v.'in haber verdiği gibi çıkmıştır. Zira Hz.
Nebii görenlerden hayatta kalan en son kişi, Müslim ve başkalarının kesin
olarak belirttikleri üzere Ebü't-Tufeyl Amir b. Vasile olmuştur.
Ebü't-Tufeyl'in vefatı hicrı 110 yılına tesadüf eder. Bu tarih, Hz. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı o konuşmadan tam yüz sene sonraki
tarihtir.
Kirmani şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
verdiği bu cevap üslubu hakimdir. Yani Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
onlara şöyle demiş olmaktadır: Büyük kıyametin ne zaman kopacağını sormayı
bırakın. Çünkü bunu Allah'tan başka bilen yoktur. Siz asıl• içinde yaşadığınız
asrın yok olacağı vakti sorun. Bu sizin için daha uygun bir sorudur. Zira bu
tarihi bilmeniz sizleri vakti geçmeden salih ameli bırakmamaya sevkeder. Çünkü
hiçbiriniz diğerini geçecek kişinin kim olduğunu bilmiyorsunuz.
"Min nasabi'd-dünya ve ezaha = Dünyanın yorgunluklarından
ve eza larından." Hadiste geçen "en-nasab" yorgunluk demektir.
"en-Nasab" ve "et-taab" vezin vemana itibariyle aynıdır.
İbnü't-Tıyn şöyle der: Hadiste yer alan "el-mümin" kelimesi ile
özellikle takva sahibi müminin kastedilmiş olma ihtimali olduğu gibi her çeşit
müminin kastedilmiş olması da muhtemeldir. "el-Facir" kelimesi ile de
katirin kastedilme ihtimali olduğu gibi her türlü asinin buna dahil olma
ihtimali de söz konusudur.
Davudi şöyle der: "Kulların istirahatı" o kimsenin
yapmış olduğu münkerden dolayıdır. Şayet kendisine tepki gösterecek olurlarsa
onlara eziyet eder, tepkiyi bir tarafa bırakacak olurlarsa günaha girerler.
"Şehirlerin istirahatı" o kişinin işlediği masiyetlerden kaynaklanır.
Zira bu tavır kuraklık sebeplerindendir. Dolayısıyla yapılan hareket ekin ve
neslin helak olması sonucunu doğurur.
"(Ölmekle) istirahat eden ve kendisinden istirahat
edilendir. Mümin dünya yorgunluğundan istirahat eder."
Bir Uyarı: Bu hadisin yukarıdaki başlıkla ilişkisi şu açıdandır:
Ölü için iki durumdan birisi sözkonusudur: Ölü ya rahatlayandır ya da
kendisinden kurtulunmuş olandır. Bunlardan her biri için ölüm anında sıkıntılı
bir durum veya hafif bir hal sözkonusu olabilir. Bunların birincisi
sekeratu'l-mevti oluşturandır. Bunun o kişinin takvası veya günahkarlığı ile
alakası yoktur. Aksine kişi takva ehli birisi ise sevabı daha da artar. Aksi
takdirde o miktarca günahları bağışlanır. Öte yandan aynı kişi kendi sonunda
olan dünyanın eziyetinden rahata kavuşur. Bu anlayışı birinci hadisteki Hz.
Aişe'nin ifadesi de teyit etmektedir. Ömer b. Abdulaziz şöyle demiştir: Ölüm
sarhoşluğunun (sekeratu'l-mevt) bana kolay geçmesini istemem. Çünkü bu durum,
bir mu'minin günahının bağışlanacağı son andır. Bununla birlikte müminin
karşılaşacağı müjde kendisiyle karşılaştıkları için meleklerin sevinç duyması
ve ona refakat etmeleri, Rabbine kavuşma sebebiyle du ya cağı ferahlık ölüm
eleminden başına gelen her şeyi kolay hale getirir. Hatta kişi bunlardan hiçbir
şey duymuyormuş hale gelir.
"Ölüyü ailesi, malı ve ame/i takip eder." Genellikle
olan budur. Nice ölü vardır ki kendisini sadece ameli takip eder. Ehlinden
cenazesini takip edenlerden maksat arkadaşları ve Arapların adeti üzere
hayvanlarıdır. Ona üzüntü duyma durumu geçince aile fertleri definden sonra
ister ikamet etsinler, isterse etmesinler geri dönerler. Kişinin amelinin baki
kalması, amelin onunla birlikte kabre girmesi demektir.
"Sizden biriniz vefat ettiği zaman sabah akşam ona
oturacağı yer arz olunup gösterilir." Bu gösteri, gerçekte ruha ve
açıklaması daha önce geçtiği üzere onun bedene nimetin veya azabın idrakini
mümkün kılan bitişme ile bitiştiği yeredir. Kurtubi bu konuda iki ihtimalden
söz eder: Sözkonusu gösteri sadece ruha mıdır Yoksa hem ruha ve hem de bedenin
bir kl5mına mıdır? İbn Battal'ın nakline göre kendi memleketinden birisi şöyle
demiştir: Burada sözkonusu gösteriden maksat, bu sizin Allah katında
amellerinizin karşılığmın verileceği yerdir demektir. Tekrarla onların bunu
hatırlamaları kastediimiştir. Delilolarak cesetlerin fani olduğu ve fani olan
bir şeye sunum yapmanın mümkün olmadığı ileri sürülmüş ve şöyle denilmiştir:
Buradan anlaşılıyor ki kıyamete kadar devam edecek olan sunum, ancak özellikle
ruhlara karşı olacaktır. Sözkonusu sunumu "haber verme" şeklinde
yorumlama, hadisin zahirinden bunu gerektiren bir şey yokken dönmek anlamına
gelir. Dönme ancak ifadenin zahirinden insanı çeviren bir gerekçe olduğunda
geçerlidir denilerek bu görüş tenkit edilmiştir.
Bizim kanaatimiz ise şudur: Hadisi zahiri manaya yorumlamayı
haberin mümin ve kafir hakkında genelolarak varid olması teyit etmektedir. Bu
ruha mahsus bir durum olsaydı bu durumda şehir için büyük bir fayda hasıl
olmazdı. Çünkü onun ruhu sahih hadislerde ifade edildiği üzere kesinlikle
nimetlenmektedir. Kafirin ruhu da aynı şekilde kesin olarak cehennemde azap
görmektedir. Hadis bedenle ilişkisi olan ruha sunum şeklinde yorumlandığında
bunun faydası hem şehit ve hem de kafir hakkında ortaya çıkar.