باب: الرجاء
مع الخوف.
19. KORKUYLA BİRLİKTE ÜMİTLİ OLMAK
وقال سفيان:
ما في القرآن
آية أشد علي
من: {لستم على
شيء حتى
تقيموا
التوراة
والإنجيل وما
أنزل إليكم من
ربكم}
/المائدة: 68/.
Süfyan İbn Uyeyne şöyle demiştir: Bana göre Kur'an-ı Kerim'de şu
ayetten daha şiddetli bir ayet yoktur: "Ey ehl-i kitap! Siz, Tevrat'ı,
İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça (doğru) bir şey
(yol) üzerinde değilsinizdir. "(Maide 68)
حدثنا قتيبة
بن سعيد:
حدثنا يعقوب
بن عبد الرحمن،
عن عمرو بن
أبي عمرو، عن
سعيد بن أبي
سعيد المقبري،
عن أبي هريرة
رضي الله عنه
قال:
سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول: (إن
الله خلق
الرحمة يوم
خلقها مائة
رحمة، فأمسك عنده
تسعاً وتسعين
رحمة، وأرسل
في خلقه كلهم
رحمة واحدة،
فلو يعلم
الكافر بكل
الذي عند الله
من الرحمة لم
ييأس من
الجنة، ولو
يعلم المؤمن
بكل الذي عند
الله من
العذاب لم
يأمن من النار).
[-6469-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah rahmeti yarattığı gün onu yüz rahmet olarak yarattı ve
doksan dokuz rahmeti kendi yanında tutup alıkoydu, geri kalan tek bir rahmeti
de bütün mahlukları arasında salıverdi. Eğer kafir, Allah'ın yanında bulunan
rahmetin hepsini bilir olsaydı, cennetten ümidini kesmezdi. Eğer mu'min de
Allah yanındaki azabın hepsini bilir olsaydı, cehennem azabından emin
olmazdı!"
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Korkuyla birlikte ümitli olmak." Yani bunun müstehab
olduğu. Ümit durumunda korku, korku durumunda ümit göz ardı edilemez. Bunun
sebebi birincinin aldanmaya, ikincinin Allah'ın rahmetinden ümit kesmeye yol
açmasıdır. Bunların her ikisi de kınanmıştır. "er-Reca." kelimesinden
maksat şudur:
Herhangi bir ihmalde bulunan kimse Allah'a karşı güzel zan
beslemeli ve onun, günahını sileceğini ummalıdır. Aynı şekilde herhangi bir
itaatte bulunan kimse onun kabul edeceğini ummalıdır. Herhangi bir masiyeti
işlediğine pişmanlık duymaksızın ve ondan vazgeçmeksizin hesaba çekilmeyeceği
ümidi ile bu günaha dalan kimse, aldanış içindedir. Osman el-Ciz! ne güzel
söylemiştir:
İtaat etmen ve kabul edilmeyeceğinden korkman saadetin
alametlerindendir. İsyan etmen ve bundan kurtulacağını umman ise bedbahtlığın
işaretlerindendir. İbn Mace'nin Abdurrahman İbn Said İbn Vehb vasıtasıyla
babasından nakline göre Hz. Aişe şöyle anlatmıştır:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e "Ve Rablerine
dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak
yapanlar"(Mu'minun 60) ayetinde kastedilen, hırsızlık yapıp, zina eden
midir diye sordum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Hayır fakat o
oruç tutan, tasadduk eden, namaz kılan ve bunların kendisinden kabul
edilmeyeceği korkusunu taşıyandır" dedi (İbn Mace, Zühd) Bütün bunların
kişinin sağlık durumunda müstehab olduğu bilginlerce kabul edilen husustur.
Bazıları şöyle demişlerdir:
En uygun olanı sağlıklı iken korkunun, hastalık halinde umudun
daha çok olmasıdır. Kişi ölmeye yaklaştığında bazı bilginler Allah'a ihtiyaç
duyma içerdiği için sadece umutla yetinmek müstehabtır demişlerdir. Çünkü korkuyu
terk etmekten kaynaklanan sakınca artık imkansız hale gelmiş olabilir. Netice
olarak affını ve mağfiretini umarak Allah'a güzel zan beslemek tek çıkar yol
haline gelir. "Herhangi biriniz Allah'a güzel zan beslemeden ölmesin"
(Müs!im,Cenne) hadisi de bu düşünceyi teyit etmektedir. Tevhid Bölümünde bu
konu hakkında açıklama gelecektir. Başkaları ise şöyle demişlerdir:
Kişi güvende olduğuna kesin olarak inanarak esasen korku
tarafını ihmal etmemelidir. Bu yaklaşımı Tirmizı'nin Enes'ten naklettiği şu hadis
teyit etmektedir:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölmek üzere olan bir
gencin yanına girdi. Ona "Kendini nasıl buluyorsun?" dedi. Genç
"Allah'tan umuyorum ve günahlarımdan korkuyorum" dedi. Bunun üzerine
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bu durumda olan bir kulun kalbinde
korku ve ümit bir araya geldiğinde Allah ona umduğunu verir, korktuğundan emin
kılar" dedi.(Tirmizı, Cenaiz) Herhalde Buhari yukarıdaki başlıkta buna
işaret etmektedir.
"Süfyan" yani Süfyan İbn Uyeyne dedi ki:
"Bana göre Kur'an-ı Kerim'de şu ayetten daha şiddetli bir
ayet yoktur." Bu rivayetin değerlendirilmesi, açıklanması el-Ma ide
suresinin tefsirinde daha önce geçmişti.
"Cennetten ümidini kesmezdi." Bazı bilginler bundan
maksat, "KMir Allah'ın rahmetinin genişliğini bilseydi bu bilgi, azabın
büyüklüğüne dair bildiğini siler ve böylece umudu doğardı" demiştir.
Bundan maksat, -rahmetin mukabili olan azaba iltifat etmeksizin- rahmetin
genişliğine onu umarak ilminin bağlanması da olabilir. Hadisin yukarıdaki başlığa
olan uygunluğu, onun umut ve korku doğuran vaad ve tehdidi içermesi dolayısı
iledir. Her kim Allahu Teala'ın rahmet etmek istediği kimselere rahmetinin,
intikam almak istediği kimselerden intikamının sıfatlarından olduğunu bilirse
rahmetini uman, intikamından emin olmaz, intikamından korkan rahmetinden
ümitsizliğe düşmez. Bu, -küçük bile olsa- kötülükten kaçınmaya ve -az bile
olsa- itaate devam etmeye sebeptir. Kirmanı burada "lev" kelimesi
hakkında kısaca şöyle söylemiştir: "Lev" burada birincinin -ilim-
olmaması yüzünden, ikincinin -umut- olmadığını ifade etmektedir. Kelime bu
haliyle "lev ci'teni ekramtuke = bana gelseydin, sana ikram ederdin"
cümlesinin başındaki "lev" kelimesine benzemektedir.
Kirmanı şöyle der: Hadisten maksat şudur: Mükellefin korku ve
ümit arasında bulunması uygun olur ki umut noktasında ifrata kaçıp, iman varsa
hiçbir şey zarar vermez diyen Mürde gibi olmasın. Korkuda da irrata kaçıp,
büyük günah işleyen tövbe etmeden ölürse cehennemde ebedi olarak kalacaktır
diyen Hariciye ve Mutezile gibi de olmasın. Allahu Teala'ın "Onun
rahmetini umarlar ve azabından korkarlar"(İsra 57) ifadesinde olduğu gibi
tam ortada bulunurlar. İslam dinini inceleyen onun gerek usul, gerek füru
kaidelerinin tümünün orta yönde olduğunu görürler. Doğruyu en iyi Allahu Teala
bilir.