SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’R-RİKAK

<< 2094 >>

باب: القصد والمداومة على العمل.

18. DOĞRU YOLU TUTMAK VE SALİH AMELE DEVAM ETMEK

 

حدثنا عبدان: أخبرنا أبي، عن شُعبة، عن أشعث قال: سمعت أبي قال: سمعت مسروقاً قال: سألت عائشة رضي الله عنها:

 أي العمل كان أحب إلى النبي صلى الله عليه وسلم؟ قالت: الدائم، قال: قلت: فأي حين كان يقوم؟ قالت: كان يقوم إذا سمع الصارخ.

 

[-6461-] Mesruk şöyle anlatmıştır: Hz. Aişe'ye "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e amelin hangisi daha sevimli idi?" diye sordum. Aişe: "Devamlı olan amel" dedi. Ben ona tekrar "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (gece namazına) ne zaman kalkardı?" dedim. O da "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem horoz sesini işittiği zaman kalkardı" dedi.

 

 

حدثنا قتيبة، عن مالك، عن هشام بن عروة، عن أبيه، عن عائشة أنها قالت:

 كان أحب العمل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم الذي يدوم عليه صاحبه.

 

[-6462-] Aişe "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en çok sevdiği amel, sahibinin üzerinde devam ettiği ameldi" demiştir.

 

 

حدثنا آدم: حدثنا ابن أبي ذئب، عن سعيد المقبري، عن أبي هريرة رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لن ينجي أحداً منكم عمله). قالوا: ولا أنت يا رسول الله؟ قال: (ولا أنا، إلا أن يتغمدني الله برحمة، سددوا وقاربوا، واغدوا وروحوا، وشئ من الدلجة، والقصد القصد تبلغوا).

 

[-6463-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Sizden hiçbirinizi asla kendi ameli kurtaramaz!" buyurdu. Sahabiler: "Ya Resulullah! Seni de mi amelin kurtaramaz?" diye sordular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle cevap verdi: "Evet, beni de kendi amelim kurtaramaz. Ancak Allah beni rahmetiyle bürüyüp korur. Sizler doğru yolu tutun, ifrat etmeyin, gündüzün ilk ve son saatlerinde yürüyün, gecenin sonundan da bir miktar faydalanın ve sizler (her hal ve hareketinizde) itidale tutunun, itidale tutunun ki maksadınıza eresiniz."

 

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا سليمان، عن موسى بن عقبة، عن أبي سلمة بن عبد الرحمن، عن عائشة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (سددوا وقاربوا، واعلموا أنه لن يُدخل أحدكم عمله الجنة، وأن أحب الأعمال أدومها إلى الله وإن قل).

 

[-6464-] Hz. Aişe’nin nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Doğru yolu tutunuz, ifrat etmeyiniz. Şunu iyi biliniz ki sizlerden hiçbirinizi kendi ameli cennete girdiremeyecektir. Amellerin Allah'a en sevgili olanı da az olsa bile en devamlı yapılanıdır."

 

 

حدثني محمد بن عرعرة: حدثنا شُعبة، عن سعد بن إبراهيم، عن أبي سلمة، عن عائشة رضي الله عنها أنها قالت:

 سئل النبي صلى الله عليه وسلم: أي الأعمال أحب إلى الله؟ قال: (أدومها وإن قل). وقال: (اكلفوا من الأعمال ما تطيقون).

 

[-6465-] Hz. Aişe'nin nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir gün "Amellerin hangisi Allah'a daha sevimlidir?" diye sorulunca, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Az da olsa en devamlı yapılanıdır" buyurdu ve "Sizler amellerden takat getirebileceğiniz kadannı üzerine alınız!" tavsiyesinde bulundu.

 

 

حدثني عثمان بن أبي شيبة: حدثنا جرير، عن منصور، عن إبراهيم، عن علقمة قال:

 سألت أم المؤمنين عائشة قلت: يا أم المؤمنين، كيف كان عمل النبي صلى الله عليه وسلم، هل كان يخص شيئاً من الأيام؟ قالت: لا، كان عمله ديمة، وأيكم يستطيع ما كان النبي صلى الله عليه وسلم يستطيع.

 

[-6466-] Alkame şöyle anlatmıştır: Ben mu'minlerin anası Aişe r.anha'ya: "Ey mu'minlerin anası! Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ameli nasıl idi? O herhangi bir şeyi günlerden birine tahsis eder miydi?" diye sordum. Aişe:

 

"Hayır, tahsis etmezdi. Onun ameli devamlı olurdu. Sizin hanginiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in güç yetirmekte olduğu kadar amele güç yetirebilir?" dedi.

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا محمد بن الزبرقان: حدثنا موسى بن عقبة، عن أبي سلمة بن عبد الرحمن، عن عائشة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (سددوا وقاربوا وأبشروا، فإنه لا يُدخل أحداً الجنةَ عملُه). قالوا: ولا أنت يا رسول الله؟ قال: (ولا أنا، إلا أن يتغمدني الله بمغفرة ورحمة).

قال: أظنه: عن أبي النضر، عن أبي سلمة، عن عائشة.

وقال عفان: حدثنا وهيب، عن موسى بن عقبة قال: سمعت أبا سلمة، عن عائشة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم: (سددوا وأبشروا).

 

[-6467-] Aişe r.anha'nın nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Doğru yolu tutunuz, ifrat'a gitmeyiniz, müjdeleyip sevindiriniz. Sonra şu muhakkak ki hiçbir kimseyi kendi ameli cennete girdiremez" buyurdu. Sahabiler: "Seni de mi ya Resulallah?" diye sordular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Evet beni de! Ancak Allah beni bir mağfiret ve bir rahmetle bürüyüp korumuş olması müstesnadır" buyurdu.

 

 

حدثني إبراهيم بن المنذر: حدثنا محمد بن فليح قال: حدثني أبي، عن هلال بن علي، عن أنس بن مالك رضي الله عنه قال: سمعته يقول:

 إن رسول الله صلى الله عليه وسلم صلى لنا يوماً الصلاة، ثم رقي المنبر، فأشار بيده قبل قبلة المسجد، فقال: (قد أريت الآن منذ صليت لكم الصلاة، الجنة والنار، ممثلتين في قبل هذا الجدار، فلم أر كاليوم في الخير والشر، فلم أر كاليوم في الخير والشر).

 

[-6468-] Enes İbn Malik r.a. şöyle anlatmıştır: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün bizlere namaz kıldırdı, sonra minbere çıktı ve eliyle mescidin kıble tarafına işaret edip göstererek şöyle buyurdu:

 

"Şimdi sizlere namaz kıldırdığımdan beri mescidin şu kıble duvarı önünde cennet ve cehennem, misallendirilmiş olarak bana gösterildi. Ben hayır ve şerde bugünkü gibisini görmedim, hayır ve şerde bugünkü gibisini görmedim!"

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Kast" yani mutedil doğru yolu tutma, bir başka ifadeyle bunun müstehab olduğu. İleride bilginlerin "es-sedad" kelimesini, "kast" kelimesiyle açıkladıkları gelecektir. Bu açıklamayla hadisle başlık arasındaki münasebet ortaya çıkmaktadır.

 

"Ve'l-müdaveme ale'l-amel" yani salih amele devam etme.

 

İmam Buhari bu başlık altında sekiz hadise yer vermiştir. Bu hadislerin tümü salih amele -az bile olsa- devamı teşvik etmekte ve hiç kimsenin kendi ameli ile cennete giremeyeceğini, aksine Allah'ın rahmeti sayesinde gireceğini ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in namazında cenneti ve cehennemi gördüğünü ifade etmektedir. Birinci hadis atılan başlığı açıklamak için asıl hadistir. İkincisi ise konu dışı olarak zikredilmiştir. Onun da başlıkla ilişkisi vardır.

 

İbn Battal bu hadisle, Allahu Teala'nın "Onlara 'işte size cennet; yapmış olduğunuz iyi ameilere karşılık ona varis kılındınız' diye seslenilir"(Araf 43) ayetinin cem ve telifi konusunda özetle şöyle demiştir: Ayet cennetteki makam ve mertebelere amellerle erişilir şeklinde yorumlanmıştır. Çünkü cennetin dereceleri kişinin amellerinin farklılığına göre farklılık gösterir. Hadis ise cennete girme ve orada ebedi kalma ile ilgili olarak yorumlanmıştır.

 

İbn Battal bunun ardından yukarıdaki cevaba Allahu Teala'ın "(Onlar) meleklerin 'size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin' diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir. "(Nahl 32) ayetini vermektedir. Bu ayet cennete girmenin de amellere göre olacağını açıkça belirtmektedir. İbn Battal buna ayetin lafzının mücmel olduğunu ve onu hadisin beyan ettiğini belirterek cevap vermiştir. Buna göre ayetin takdiri yapmış olduğunuz amellere karşılık cennetin makamlarına ve köşklerine giriniz şeklindedir. Yoksa bundan maksat cennete girmek değildir.

 

İbn Battal daha sonra şöyle der: Hadisin ayet i tefsir etmiş olması mümkündür. Buna göre ayetin takdiri Allah'ın size olan rahmeti ve ihsanı ile birlikte yapmış olduğunuz amellere karşılık cennete girin şeklinde olur. Zira cennetin mertebeleri Allah'ın rahmeti sayesinde böıüşüıür. Cennete giriş de aynı şekilde onun rahmeti sayesindedir. Zira o amel edenlere sayesinde nail oldukları ameli ilham etmektedir. Onun kullarına verdiği müka.fat1ardan hiçbiri, rahmeti ve ihsanından hali değildir.

 

Allahu Teala kullarını yoktan var ederek, sonra rızıklandırarak, ardından kendilerine ilim vererek daha ilk başta ihsanda ve lütufta bulunmuştur.

 

İbnü'l-Cevzı şöyle der: Bütün bu açıklamalardan dört hüküm çıkmaktadır:

 

1- Amele muvaffak kılınmak Allah'ın rahmeti sayesindedir. Allah'ın daha önceden olan rahmeti olmasaydı, ne iman, ne de sayesinde kurtuluşun kazanıldığı itaat olmazdı.

 

2- Kulun sağladığı menfaatler efendisi içindir. Dolayısıyla onun ameli me vlasının hakkıdır. Mevlası ona ne kadar müka.fat verirse versin bu efendinin kendi ihsanından ve lütfundandır.

 

3- Bazı hadislerde cennete girmenin bizzat kendisi Allah'ın rahmeti ve cennetteki derecelerin taksimi ise amellere göredir denilmektedir.

 

4- İtaat amelleri kısa bir zaman dilimini almaktadır. Buna verilen sevap ise bitip tükenmez. Kısa bir zaman alan amelin karşılığı olarak verilen bitip tükenmeyen bir nimet, amellerin karşılığı değil, Allah'ın lütuf ve ihsanıdır.

 

"Bi rahmetin" Ram şöyle demiştir: Bu hadis amel eden kimsenin kurtuluşu talep ederken ve cennetteki derecelere ermede kendi ameline güvenmesinin doğru olmadığını göstermektedir. Çünkü kul ancak Allah'ın muvaffak kılması sayesinde am el etmektedir. O masiyeti Allah'ın koruması sayesinde terk etmektedir. Bütün bunlar onun lütfu ve rahmeti iledir.

 

"Seddidu." Bunun manası doğru yolu tutunuz ve ona yöneliniz şeklindedir.

 

Bu ara cümlenin (istidrak) manası şudur: Kulun cennete kendi ameli ile gidemeyeceği vurgusundan amelin faidesizliği anlaşılabilir. Bundan dolayı sanki "Bilakis amelin faydası vardır. Amel kişiyi cennete sokan rahmetin varlığına alamettir. Dolayısıyla amel ediniz ve amelinizle doğruya yöneliniz. Bir başka ifadeyle gerek ihlas ve gerekse başka şeylerle sünnete uyunuz ki ameliniz kabul edilsin ve üzerinize rahmet insin" denilmektedir.

 

"Karibu" yani ifrat etmeyiniz. İfrat edip de ibadette nefsinizi bitirmeyiniz.

 

Çünkü bu sizi usanmaya götürür ve am eli büsbütün terk edip, ifrata gidersiniz.

 

Bunun zühd konusunda İbnü'l-Mübarek'ten mevkuf olan Abdullah İbn Amr hadisiyle şahidi vardır. Abdullah İbn Amr şöyle der: "Bu din sağlamdır. Onda yumuşaklıkla ilerleyiniz. Nefislerinizi Allah'a ibadetten nefret ettirmeyiniz. Çünkü biniti helak olmuş olan kimse ne bir yol kat eder, ne de binecek herhangi bir sırt bulabilir." Bu ifadede geçen "el-münbett" çok yol almaktan dolayı biniti helak olmuş kişi demektir. Kelime "kesmek" anlamına gelen "el-bett" kökünden türemedir. Abdullah İbn Amr şunu söylemiş olmaktadır: Nefislerini Allah'a ibadetten nefret ettiren kimse yoldan kesilmiş olur. Maksadına eremez. Yumuşak davransa kendisini hedefine ulaştıracak olan binitini kaybeder.

 

"Gündüzün ilk ve son saatlerinde yürüyün, gecenin sonunda da bir miktar faydalanın." Bu ifadede yer alan "el-ğuduvvu" gündüzün ilk saatinde yürümek, "er-revah" ise gündüzün ikinci yarısının baş tarafında yürümektir. "ed-Dulce" ise gece yürüyüşüdür. Arapça'da "Sara dulceten mine'l-leyl" denilir ki manası geceleyin bir süre yürüdü demektir. Bundan dolayı "şeyen mine'd-dulce" denilmiştir ki bunun sebebi bütün gecE' yürümenin zorluğundan dolayıdır. Burada adeta günün tamamının oruçla geçirilmesi, gecenin ise bir kısmında ibadet edilmesi ve bundan da genelolarak bütün ibadet şekillerinde böyle davranılması gerektiğine işaret vardır. Hadis ibadetlerde yumuşak davranmaya teşvik etmektedir. Bu da Buharlinin attığı başlığa uygun düşmektedir. O bunu yürüyüşe delalet eden bir kelime ile ifade etmiştir. Çünkü abid ikamet mahalline -cennete- giden yolcu gibidir.

 

"el-Kasta" yani mutedil ve orta olan yolu tutunuz.

 

"İklefu." Bundan maksat bir şeyi gayesine ulaştırmak demektir. Arapça'da keleftu "bi'ş-şey'i" denilir ki manası ona şiddetle sarıldım demektir. Burada "ame!" kelimesinden maksat namaz, oruç ve bunun dışındaki diğer ibadetlerdir.

 

"Ma tutikCıne" yani takat getirebildiğiniz kadar. Kısacası Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ibadetlerde ciddiyeti ve onları son sınırına kadar ulaştırmayı emretmektedir. Fakat bu ibadeti yaparken insanı usanmaya ve bıkkınlığa götürecek meşakkatlerin 01mamasıyla kayıtlıdır.

 

"O herhangi bir şeyi günlerden birine tahsis eder miydi?" Yani Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benzerini başka günlerde yapmadığı özel bir ibadeti herhangi bir güne tahsis eder miydi? Hz. Aişe o soruya hayır diye cevap vermiştir. Ancak bu noktada ortaya bir sorun çıkmaktadır. Çünkü Sıyam Bölümünde açıklaması yapıldığı üzere Hz. Aişe Resulullah s.a.v.'in oruçlarının çoğunun Şaban ayında olduğunu belirtmiştir ve yine Sünenlerde yer aldığı ve daha önce açıklandığı üzere Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde "eyyam-ı bıyd" (oruç tuttuğu) nakledilmiştir. Bu probleme Hz. Aişe'nin maksadı muayyen bir ibadeti özel bir vakte tahsis etmediğidir. Onun Şaban ayında çok oruç tutması şiddetli durumlarla çok karşılaşmasındandı. Resulullah s.a.v. savaş dolayısıyla sık sık sefere çıkar ve oruç tutmak istediği bazı günlerde orucunu tutamazdı. Bazen de bunları ancak Şaban ayında kaza etme imkanı bulurdu. Dolayısıyla onun Şaban ayındaki tuttuğu oruç dıştan bakıldığında başka aylarda tuttuğundan daha çok olurdu. Eyyam-ı bıyda gelince, Resulullah bizzat bugünlerde oruç tutmaya devam etmezdi. Aksine bazen ayın başında, bazen ortasında, bazen sonunda tutardı. Bundan dolayı Enes şöyle demiştir: "Sen Resulullahı gündüzün oruç tutar görmek istediğinde görürdün. Geceleyin namaz kılar görmek istediğinde bunu da görürdün." Bütün bunlar burada yaptığımızdan daha geniş olarak Sıyam Bölümünde daha önce geçmişti. "Kane ameluhu dımeten" yani onun ameli daim idi demektir.