SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’R-RİKAK

<< 2093 >>

باب: كيف كان عيش النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه، وتخليهم من الدنيا.

17. NEBİ S.A.V.'İN VE SAHABİLERİNİN NASIL YAŞADIKLARI VE DÜNYA NİMETLERİNDEN UZAK DURMALARI

 

حدثني أبو نعيم بنحو من نصف هذا الحديث: حدثنا عمر بن ذر: حدثنا مجاهد: أن أبا هريرة كان يقول:

 آلله الذي لا إله إلا هو، إن كنت لأعتمد بكبدي على الأرض من الجوع، وإن كنت لأشد الحجر على بطني من الجوع، ولقد قعدت يوماً على طريقهم الذي يخرجون منه، فمر أبو بكر، فسألته عن آية من كتاب الله، ما سألته إلا ليشبعني، فمر ولم يفعل، ثم مر بي عمر، فسألته عن آية من كتاب الله، ما سألته إلا ليشبعني، فمر ولم يفعل، ثم مر بي أبو القاسم صلى الله عليه وسلم، فتبسم حين رآني، وعرف ما في نفسي وما في وجهي، ثم قال: (يا أبا هر). قلت: لبيك يا رسول الله، قال: (الحق). ومضى فاتَّبعته، فدخل، فأستأذن، فأذن لي، فدخل، فوجد لبناً في قدح، فقال: (من أين هذا اللبن). قالوا: أهداه لك فلان أو فلانة، قال: (أبا هر). قلت: لبيك يا رسول الله، قال: (الحق إلى أهل الصفة فادعهم لي). قال: وأهل الصفة أضياف الإسلام، لا يأوون على أهل ولا مال ولا على أحد، إذا أتته صدقة بعث بها إليهم ولم يتناول منها شيئاً، وإذا أتته هدية أرسل إليهم وأصاب منها وأشركهم فيها، فساءني ذلك، فقلت: وما هذا اللبن في أهل الصفة، كنت أحق أنا أن أصيب من هذا اللبن شربة أتقوى بها، فإذا جاء أمرني، فكنت أنا أعطيهم، وما عسى أن يبلغني من هذا اللبن، ولم يكن من طاعة الله وطاعة رسوله صلى الله عليه وسلم بد، فأتيتهم فدعوتهم فأقبلوا، فاستأذنوا فأذن لهم، وأخذوا مجالسهم من البيت، قال: (يا أبا هر). قلت: لبيك يا رسول الله، قال: (خذ فأعطهم). قال: فأخذت القدح، فجعلت أعطيه الرجل فيشرب حتى يروى، ثم يرد علي القدح، فأعطيه الرجل فيشرب حتى يروى، ثم يرد علي القدح فيشرب حتى يروى، ثم يرد علي القدح، حتى انتهيت إلى النبي صلى الله عليه وسلم وقد روي القوم كلهم، فأخذ القدح فوضعه على يده، فنظر إليَّ فتبسم، فقال: ( أبا هر). قلت: لبيك يا رسول الله، قال: (بقيت أنا وأنت). قلت: صدقت يا رسول الله، قال: (اقعد فاشرب). فقعدت فشربت، فقال: (اشرب). فشربت، فما زال يقول: (اشرب). حتى قلت: لا والذي بعثك بالحق، ما أجد له مسلكاً، قال: (فأرني). فأعطيته القدح، فحمد الله وسمى وشرب الفضلة.

 

[-6452-] Mücahid'in nakline göre Ebu Hureyre şöyle anlatmıştır:

 

Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki (bazen) açlıktan karnımı yere dayardım, bazen de açlıktan karnıma taş bağlardım. Bir gün (Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile sahabilerinin mescitten) çıkıp gittikleri yol uğrağı üzerine oturdum. Bu sırada Ebu Bekir geçti. Ona Allah'ın kitabından bir ayet sordum. Soruyu ancak beni doyursun diye sormuştum, fakat geçti gitti, (umduğum çağrıyı) yapmadı. Sonra Hz. Ömer geçti. Ona da Allah'ın kitabından bir ayet sordum. Ona da ancak beni doyursun diye sormuştum. Ömer de geçti gitti, benim (umduğum çağrıyı) yapmadı. Sonra Ebü'l-Kasım (Nebi s.a.v.) uğradı ve beni gördüğü zaman bendeki halsizliği ve yüzümdeki açlık belirtisini anladı da güıümsedi. Sonra bana:

 

"Ya Eba Hirr'" dedi. Ben de "Lebbeyk ya Resulallah = buyur emrine hazırım!" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Beni takip et!" buyurdu ve yürüdü. Ben de onu takip ettim. Eve girdi. Ben de izin istedim. Bana da izin verildi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem girdiğinde bir bardak içinde süt buldu. "Bu süt nereden geldi?" diye sordu. "Onu sana filan kimse veya filan kadın hediye etti!" dediler. Resulullah da bana

 

"Ya Eba Hin!" diye seslendi. Ben de "Buyur ya Resulallah emrine hazırım!" dedim. "Haydi, Suffa ehline git ve onları bana çağırı" buyurdu. Ebu Hureyre şöyle devam etti: Suffa ehli İslam konukları idiler. Sığınacakları aileleri, malları ve dayanacak bir kimseleri yoktu. Resulullah bir sadaka geldiğinde sadaka malını onlara gönderirdi. Kendisi o maldan hiçbir şey almazdı. Bir hediye geldiğinde de bunu Suffa ehline gönderirdi. Hediyeden kendisi de alır ve Suffa ehlini buna ortak ederdi. Ebu Hureyre şöyle devam etti:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Suffe ehlini çağırması beni üzdü. (Kendi kendime) dedim ki: Suffa halkı içinde şu bir bardak süt nedir ki! Bu sütten bir yudum içerek kuvvet kazanmaya ben daha layıktım. Suffa halkı geldiğinde, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana emrettiğinde ve benim de onlara dağıttığımda bu bardak sütten bana ne düşecek?"

 

Fakat Allah'a ve Resulüne itaatten başka çare yoktu. Bu sebeple gittim, Suffa halkını davet ettim. Geldiler, izin istediler, kendilerine izin verildi ve evde yerlerini aldılar. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana "Ya Eba Hirr!" diye seslendi. Ben de "Buyur ya Resulallah! Emrine hazırım!" dedim. Resulullah bu bardağı al ve onlara ver" buyurdu. Ben de bardağı alıp vermeye başlad\m. Bir kişiye veriyordum o kanmcayakadar içiyordu. Sonra bardağı banay{,riyordu. Ben de bardağı alıp diğer bir kişiye veriyordum. O da kanıncaya kadar içiyor sonra bardağı bana veriyordu. Bu suretle bütün halk kana kana içip bardağı bana vererek ta Resulullah'a kadar gelip dağıtım işi sona erdi. Artık davetlilerin hepsi süte kanmışlardı. Şimdi Resulullah süt bardağını aldı. Elinde tutarak bana bakıp gülümsedi ve "Ya Eba Hirr!" buyurdu. Ben "Emret ya Resulallah, emrine hazırım!" dedim. "(Süt içmedik bir) ben, bir de sen kaldm!" buyurdu. Ben de "Doğru söylediniz ya Resulallah!" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana "Haydi otur da iç!" buyurdu. Ben de oturup içtim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem tekrar "İç!" buyurdu. Ben de içtim. Resulullah s.a.v.tekrar "İç!" diye emretmeye devam etti. Sonunda "Ya Resulallah! İçemeyeceğim! Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki süt için gidecek bir yol bulamıyorum!" dedim. "Öyle ise bardağı bana ver!" buyurdu. Ben de bardağı ona verdim. Resulullah Allah'a hamdetti, besmele çekti ve geri kalan sütü içti.

 

 

حدثنا مسدَّد: حدثنا يحيى، عن إسماعيل: حدثنا قيس قال: سمعت سعداً يقول:

 إني لأول العرب رمى بسهم في سبيل الله، ورأيتنا نغزو وما لنا طعام إلا ورق الحبلة، وهذا السَّمُرُ، وإن أحدنا ليضع كما تضع الشاة، ما له خلط، ثم أصبحت بنو أسد تعزِّرني على الإسلام، خبت إذاً وضل سعيي.

 

[-6453-] Sa'd İbn Ebi Vakkas şöyle anlatmıştır: Muhakkak ki ben Allah yolunda ilk ok atan Arap mücahidiyim. Huble yaprağı ve şu Semurden başka yiyeceğimiz olmadığı halde Allah yolunda gaza ettiğimizi görmüşümdür. Her birimiz davarların gübrelerini çıkarışı gibi hiç birbirine karışmayan kuru dışkı çıkarırdık. Sonra Esed oğulları kabilesi bana İslam hükümleri ve adabı üzerine öğretme (güzel yapmıyorum diye) ayıplar hale geldi. (İslamdaki öncülüğümle birlikte din rükünlerini bana Esed oğulları öğretmeye kalkarsa) bu takdirde ben ziyan etmiş, geçmişte yaptığım çalışmalarım da zayi olmuş gitmiş demektir.

 

 

حدثنا عثمان: حدثنا جرير، عن منصور، عن إبراهيم، عن الأسود، عن عائشة قالت:

 ما شبع آل محمد صلى الله عليه وسلم منذ قدم المدينة، من طعام بر ثلاث ليال تباعاً، حتى قبض.

 

[-6454-] Aişe r.anha: "Muhammed'in ailesi Medine'ye geldiğinden vefatı zamanına kadar üç gün arka arkaya buğdayekmeğinden karnını doyurmadı" demiştir.

 

 

حدثني إسحق بن إبراهيم بن عبد الرحمن: حدثنا إسحق، هو الأزرق، عن مسعر بن كدام، عن هلال، عن عروة، عن عائشة رضي الله عنها قالت:

 ما أكل آل محمد صلى الله عليه وسلم أكلتين في يوم إلا إحداهما تمر.

 

[-6455-] Hz. Aişe r.anha "Muhammed'in ailesi bir günde iki öğün yemek yemedi, yediği iki öğünden biri muhakkak hurma idi" demiştir.

 

 

حدثني أحمد بن رجاء: حدثنا النضر، عن هشام قال: أخبرني أبي، عن عائشة قالت:

 كان فراش رسول الله صلى الله عليه وسلم من أدم، وحشوه من ليف.

 

[-6456-] Hz. Aişe  r.anha "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in döşeği tabaklanmış deriden idi. İçi de hurma lifi doluydu" demiştir.

 

 

حدثنا هدبة بن خالد: حدثنا همَّام بن يحيى: حدثنا قتادة قال:

 كنا نأتي أنس بن مالك وخبَّازه قائم، وقال: كلوا، فما أعلم النبي صلى الله عليه وسلم رأى رغيفاً مرققا حتى لحق بالله، ولا رأى شاة سميطاً بعينه قط.

 

[-6457-] Katade, biz (Basra'da) Enes İbn Malik'in yanma giderdik, ekmekçisi yanıbaşmda ayakta dururken bize

 

"Yiyiniz, ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Allah'a kavuşuncaya kadar ne inceltilmiş halis buğday unundan yapılmış ekmek ve ne de kızartılmış davar gördüğünü bilmiyorum" demiştir.

 

 

حدثنا محمد بن المثنى: حدثنا يحيى: حدثنا هشام: أخبرني أبي، عن عائشة رضي الله عنها قالت:

 كان يأتي علينا الشهر ما نوقد فيه ناراً، إنما هو التمر والماء، إلا أن نؤتى باللُّحَيم.

 

[-6458-] Hz. Aişe r.anha "Üzerimizden ay gelir geçerdi de evimizde yemek pişirecek bir ateş yakmazdık. Bizim yemeğimiz sadece hurma ile sudan ibaretti. Ancak bize bir parça et verilmesi müstesna" demiştir.

 

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله الأويسي: حدثني ابن أبي حازم، عن أبيه، عن يزيد بن رومان، عن عروة، عن عائشة: أنها قالت لعروة: ابن أختي،

 إن كنا لننظر إلى الهلال ثلاثة أهلة في شهرين، وما أوقدت في أبيات رسول الله صلى الله عليه وسلم نار، فقلت: ما كان يعيشكم؟ قالت: الأسودان التمر والماء، إلا أنه قد كان لرسول الله صلى الله عليه وسلم جيران من الأنصار، كان لهم منائح، وكانوا يمنحون رسول الله صلى الله عليه وسلم من أبياتهم فيسقيناه.

 

[-6459-] Hz. Aişe, r.anha Urve'ye hitaben "Ey kızkardeşimin oğlu! Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ailesi iki ay içinde üç hilal görürdük de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in evlerinde bir ateş yakılmazdı" demişti. Urve de "Teyzeciğim! Sizleri ne yaşatırdı?" diye sorunca, "İki siyah şey:

 

Hurma ile su" diye cevap verip şunu ilave etmiştir: "Ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ensardan birtakım komşuları vardı. Bunların sağmal develeri veya koyunları olurdu. Bu komşular Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e evlerinden süt gönderir, o da bunu bize içirirdi."

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا محمد بن فضيل: عن أبيه، عن عمارة، عن أبي زرعة، عن أبي هريرة رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (اللهم ارزق آل محمد قوتاً).

 

[-6460-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allahümme urzuk ald Muhammedin kClten = Allah'ım Muhammed ailesine geçinecek kadar nzık ihsan eyle!" diye dua ederdi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Nebi s.a.v.'in ve sahabilerinin" hayatlarında "nasıl yaşadıkları" ve "dünya nimetlerinden" yani onun lezzetlerinden "uzak durmaları" ve bu hususta geniş davranmaları.

 

"(Bazen) açlıktan karnımı yere dayardım." Yani karnımı yere yapıştırırdım.

 

Ebu Hureyre böyle yaparak ya karnına taş bağlamaktan elde ettiği yararın aynısını kazanıyordu ya da bu onun baygın olarak yere düşmesinin kinayeli bir anlatımıdır. Nitekim Ebu Hazim'in At'ime Bölümünün baş tarafında yaptığı nakilde onun açlıktan düşüp bayıldığı "Ömer İbn Hattab'a rastladım, ondan bir ayeti bana okutmasını istedim" dedikten sonra şöyle devam eder: "Birkaç adım atar atmaz bitkinlikten ve açlıktan yüz üstü yere yığıldım. (Kendime gelince) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i başucumda buldum."

 

"Bazen de açlıktan karnıma taş bağlardım." Ahmed İbn Hanbel'in nakline göre Abdullah İbn Şakık şöyle anlatmıştır: "Ebu Hureyre ile bir sene birlikte kaldım. Bana '(o günler) bizi görseydin. Üzerimizden günler geçiyordu da herhangi birimiz belini doğrultacak bir yiyecek bulamıyardu. Hatta bazılarımız taşı alıp karın boşluğuna getiriyor ve sonra belini doğrultmak için onu elbisesi ile bağlıyordu' dedi."(Ahmed İbn Hanbel, II, 324) Alimler karna taş bağlamanın faydası, kişinin belini doğrultup ayağa kalkmasına yardımcı olmasıdır demişlerdir.

 

"Geldiler, izin istediler, kendilerine izin verildi ve evde yerlerini aldılar." Yani Suffa ehlinden her bir fert kendisine layık olan yere oturdu. Suffa halkının o anda kaç kişi olduğuna vakıf olamadım. Ancak Salat Bölümünün baş taraflarında "Ebvabu'l-Mesacid" başlığı altında Ebu Hazim'in naklettiği bir rivayette Ebu Hureyre şöyle demekte idi: "Suffa ehlinden yetmiş kişi gördüm." Bu hadiste onların yukarıdaki olayda bu sayıdan daha çok olduklarına işaret vardır.

 

"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Allah'a hamdetti, besmele çekti." Yani sözkonusu sütte az olmasına rağmen bereket ihsan ettiği ve orada bulunanların tümü süte kanıp hatta arttığı için Rabbine hamdetti ve içmeye başlarken besmele çekti.

 

"Şeribel fadlete geri kalan sütü içti" bu cümledeki "el-fadla" sütün geri  kalanı demektir.

 

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1 - Bir şeyi oturarak içmek müstehabtır.

 

2- Bir topluluğa hizmet eden kişi onlara meşrubat dağıtırken kabı onların her birinden alır ve yanındakine verir. Misafirlerden herhangi birinin o bardağı yanındakine vermesine müsaade etmez. Çünkü bu tavır misafire değer verilmediği anlamını taşır.

 

3- Bu hadiste büyük bir mucize görülmektedir.

 

4- En son noktasına ulaşsa bile doymak -bunun haram olduğunu söyleyenlerin aksine- caizdir. Zira yukarıdaki olayda Ebu Hureyre Nebi'e "Süt için gidecek bir yol bulamıyorum!" demiş ve Resulullah s.a.v. de onun bu ifadesini kabul etmiştir.

 

5- Hadise göre bir kimsenin ihtiyaç içinde olduğunu gizlemesi ve buna işaret etmesi, onu açığa dökmekten ve açıkça söylemekten daha evladır.

 

6- Bu olayda Hz. Nebi'in ne kadar cömert olduğunu ve gerek ailesini, gerekse hizmetçilerini kendi nefsine tercih ettiğini görmekteyiz.

 

7- Hz. Nebi'in zamanında bazı sahabilerin durumu maddi bakımdan dardı. Ebu Hureyre ise açıkça istemeyecek kadar nezih olup buna işaret etmekle yetiniyordu. O şiddetli ihtiyaç içinde olduğu halde Nebie itaati kendi nefsinin payalmasına tercih etmişti. Ayrıca bu olayda Suffa ehlinin fazileti de görülmektedir.

 

8- Hizmetçi efendisinin evine girmek istediğinde ondan izin alır. Bir kimse kendi evinde daha önce tanıyıp bilmediği bir şeyle karşılaştığında gereği ne ise onun doğması için bunu sorabilir. Hz. Nebi hediyeyi kabul eder, ondan alır bir kısmını fakirlere verir, sadakayı almaz, onu alabilecek kimselere verirdi. Meşrubat dağıtan sonunda içer. Ev sahibi ise ondan sonra içer. Allahlın verdiği nimetlere hamdedilir ve meşrubat içmeye başlarken besmele çekilir.

 

"es-Semer" Ebu Ubeyd ve başkaları bu ağaç hakkında şu bilgiyi vermişlerdir:

Semer denilen ağaç, çöl ağaçlarından olup iki çeşidi vardır. Bazıları "el-huble" Semer denilen ağacın meyvesidir. Bir çeşit akasya ağacı (talh) ve teke dikeni (avsec) gibi dikenli bir ağaçtır demişlerdir. Nevevı şöyle der: Bu açıklama Buhari'nin rivayetine göre isabetlidir. Çünkü onun rivayetinde yaprak huble ağacına atfedilmiştir. Burada bir hususu belirtmekte fayda vardır: Nevevıinin sözünü ettiği Buhari'de "illel huble ve varaka's-semer" şeklinde yer alan bir başka rivayettir.

 

"Leyadau" Bu fiil, sözkonusu haberde kişinin tuvalette dışkılamasının kinayeli anlatımıdır.

"Ma lehu hıltun" yani kişinin dışkısının sefalet içinde yaşamasından dolayı şiddetli bir şekilde kuruması nedeniyle birbirine karışmayıp, koyun dışkısı haline gelmesidir.

 

"Tuazzirunı" fiilinin manası "tukifunı = bana bilgi verirdi" demektir. Arapça'da "et-ta'zi'r" ahkam hakkında bilgi vermek anlamına gelir. Taberi şöyle der: Bu fiilin manası beni dosdoğru yapar ve bana bilgi verir. Hadiste anlatılan, İslam'a daha önce girdiği ve sahabiliği daha eskiye dayandığı için Sa'd'ın Esed oğullarının kendisine ahkam öğretmesine tepki gösterdiğidir.

 

"Hibtu izen ve dalle sa'yı= o takdirde ben ziyan etmiş, geçmişte yaptığım çalışmalarım da zayi olmuş, gitmiştir." İbnü'l-Cevzı şöyle demiştir: Burada şöyle bir soru gündeme gelebilir: "Sa'd nefsini nasıl övebilir. Bir mu'minin şiarı bu konudaki yasaklıktan dolayı böyle bir hareketi yapmamak değil midir?" Bu soruya cevabımız şudur: Bilmeyenler Sa'd'ı namazı doğru dürüst kılmadığı şeklinde ayıplayınca, onun da kendisini övmesi caiz olmuştur ve kendi faziletini zikretmek zorunda kalmıştır. Övgü, haksızlık, böbürlenme gibi şeylerden uzak olduğunda ve kişinin maksadı hakkı ortaya çıkarmak ve Allah'ın nimetine şükretmek olduğunda mekruh değildir. Bu, tıpkı bir kimsenin Allah'a şükrünü ortaya koymak veya kendisinden istifade edilsin diye ilmi seviyesini belirtmek maksadıyla ben Allah'ın kitabını ezbere biliyorum, onun tefsirini ve dini derinlemesine biliyorum demesine benzer. Zira böyle demezse durumu bilinmez. Bundan dolayı Yusuf aleyhisselam "Çünkü ben {onlan} çok iyi korurum ve bu işi bilirim" demişti,(Yusuf 55) Hz. Ali de "Bana Allah'ın kitabından istediğinizi sorabilirsiniz" derdi. İbn Mesud ise şöyle der: Herhangi birinin Allah'ın kitabını benden daha iyi bildiğini öğrenirsem ona giderim. İbnü'l-Cevzı bu konuda sahabe ve tabiundan naklen bunu teyid eden birçok haber ve nakilde bulunur.

 

"Allahummerzuk ala Muhammedin kuten" Kurtubi şöyle der: Hadisin manası Resulullah'ın Allahu Teala'tan kendi ihtiyacına yetecek miktarı istediğidir. Çünkü "kut" bedeni besleyen ve ihtiyacı gideren şey demektir. Bu durumda kişi zenginliğin ve fakirliğin bütün afetlerinden selamette olur.

 

Doğruyu en iyi Allahu Teala bilir.