باب: الصبر عن
محارم الله.
20. ALLAH'IN HARAMLARINA SABRETMEK
وقوله عز وجل:
{إنما يوفَّى
الصابرون
أجرهم بغير
حساب} /الزمر:10/ .وقال
عمر: وجدنا
خير عيشنا
بالصبر.
Allahu Teala "Yalnız sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir"(Zümer
10) buyurmuştur.
Ömer b. el-Hattab:
"Biz yaşayışımızın hayrını sabırla bulduk" demiştir.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري قال:
أخبرني عطاء
بن يزيد
الليثي: أن
أبا سعيد الخدري
أخبره:
أن
ناساً من
الأنصار
سألوا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
فلم يسأله أحد
منهم إلا
أعطاه حتى نفد
ما عنده، فقال
لهم حين نفد
كل شيء أنفق بيديه:
(ما يكون عندي
من خير لا
أدَّخره
عنكم، وإنه من
يستعفَّ
يعفَّه الله،
ومن يتصبَّر يصبِّره
الله، ومن
يستغن يغنه
الله، ولن
تعطوا عطاء
خيراً وأوسع
من الصبر).
[-6470-] Ebu Said el-Hudrı r.a. şöyle demiştir: Ensardan bazı kimseler
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den mal istediler. Aralarından kim
istediyse Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona mutlaka verdi. Nihayet
yanındaki mallar tükendi. Elleriyle infak ettiği şeylerin hepsi tükendiği zaman
onlara şöyle buyurdu:
"Yanımda bulunan hayırdan (yani mal'dan)
hiçbir şeyi sizlerden alıkoymuyorum. Şurası muhakkak ki kim (istemeyip) iffetli
kalmak isterse Allah onu iffetli kılar. Kim de sabretmeye çalışırsa Allah ona
da sabır ihsan eder. Kim insanlardan müstağni olmak isterse Allah onu müstağni
kılar. Sizlere sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş bir hediye asla
verilmemiştir!"
Bu Hadis 1469 dada geçiyor.
Diğer tahric edenler: Tirmizi Birr; Müslim, Zekat
حدثنا خلاد
بن يحيى:
حدثنا مسعر:
حدثنا زياد بن
علاقة قال:
سمعت المغيرة
بن شعبة يقول:
كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم يصلي حتى
ترم، أو
تنتفخ،
قدماه، فيقال
له، فيقول:
(أفلا أكون عبداً
شكوراً).
[-6471-] Muğire İbn Şu'be'nin nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
iki ayağı şişinceye veya kabarıncaya kadar gece namazı kılardı. Kendisine
(bunun sebebi sorulduğunda)
"Ben çok şükredici bir kul olmayayım
mı?" diye cevap verirdi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Allah'ın haramlarına sabretmek." Bu "sabır"
kavramına vacipleri işlemeye ve haramlardan kaçınmaya devam etmeye sabretmek de
girer. Sözünü ettiğimiz sabır, kulun haramların çirkinliğini ve Allahu Teala'ın
kulunu ahlaksızlıklardan korumak için bunları haram kıldığını bilmesinden
kaynaklanır. Bu bilinç, aklı başında olan kimseyi haramları -işlenmesine
karşılık tehdit gelmeseydi bile- onu terk etmeye sevkeder. Allah'tan haya etmek
ve tehdidini başına geçireceğinden korkmak buna dahildir. Böylece kul kötü
akıbetinden dolayı haram olan fiilleri terk eder. Kul Allahu Teala'ın gözünün
ve kulağının önündedir. Bu duygu, kula kendisine yasak edilen fiillerden
kaçınma duygusu verir. Allah'ın nimetlerini gözetmek de buna girer. Çünkü
masiyet genellikle nimetin elden gitmesine sebeptir. Allah'! sevme de buna
dahildir. Çünkü seven nefsini sevdiğinin arzularına, sabra alıştırır. Sabrın en
güzel tarifi şudur: Sabır, nefsi hoş olmayan fiillerden, dili şikayetten
alıkoymak, şikayete sebep olan dertleri sineye çekmek ve sıkıntının gitmesini
beklemektir. Allahu Teala birçok ayette sabredenleri övmüştür. İman Bölümünün
baş taraflarında "Sabır imanın yansıdır" hadisi mu allak olarak
geçmişti.
Rağıb şöyle der: Arapça'da sabır darlık içinde tutmak demektir.
"Sabartu'şşey'e" demek bir şeyi hapsettim, sıkıştırdım demektir.
Sabır, nefsi aklın veya şeriatın gerektirdiği şeye hapsetmek demektir.
Sabrın bağlantılı olduğu şeylere göre manası değişiklik
gösterir. Eğer bir musibet sözkonusuysa buna sabretmeye sadece
"sabır" denir. Sabır düşmanla karşılaşma konusunda ise bunun adı
"şecaat"tir. Konuşmaya sabır ise "kitman" denilmiştir.
Sabır yasak edilen bir şeyi işlemeye karşı ise buna "iffet" denir.
Bizce buradaki sabır iffet anlamındadır.
"Hz. Ömer biz yaşayışımızın hayrını sabırla bulduk
demiştir." Sabır "an" kelimesiyle geçişli yapıldığında
masiyetlere sabır anlamına gelir. Şayet "ala" ile geçişli yapılmışsa
itaata sabır anlamı taşır.
"Ma yeko.nu indı min hayrin = yanımda bulunan
hayırdan" yani maldan hiçbir şeyi sizlerden alıkoymuyorum.
Hadis insanlardan müstağni olmaya, (yokluğa) sabredip onlardan
istemeyerek iffetli olmaya, Allah'a tevekküle ve onun vereceği rızkı beklemeye
teşvik etmektedir. Hadise göre sabır kişiye verilenden daha faziletlidir. Çünkü
sabra karşı verilecek mükafat sınırsız ve hududsuzdur.
Kurtubi şu açıklamayı yapmıştır: "Men yesta'iffe"
cümlesi kim istemekten kaçınırsa anlamına gelir. "Yu'iffuhullahu"
Allah yüzünün suyunu korumak ve ihtiyacını gidermek suretiyle iffetine karşılık
mükafat verir demektir. "Ve men yestağni" yani her kim Allah ile
birlikte olup, ondan başkasından müstağni olursa "yuğnihi" Allah ona
istemeyip, müstağni olduğunu verir ve kalbinde zenginlik yaratır. Çünkü daha
önce geçtiği üzere asıl zenginlik gönül zenginliğidir.
"Ve men yetesabbar." Kim nefsini istememeye alıştırırsa
ve kendisine rızık verilinceye kadar sabrederse "yusabbiruhullahu"
Allah onu güçlendirir. Nefsine hakimiyet bahşeder ve böylece nefsi kendisine
itaat eder, şiddete tahammül etmek için boyun eğer. İşte bu anda Allah onunla
birlikte olur ve o da talep ettiğini elde eder.
İbnü'l-Cevzı şöyle demiştir: İffetli olmak insanın durumunu
başkalarından gizlemesini ve onlara karşı ihtiyacı yokmuş gibi görünmeyi
gerektirdiği için kişi içten içe Allah için böyle davranmış olur ve bu
davranışındaki sıdkı ve doğruluğu oranında karlı çıkar. Sabrın en hayırlı bağış
olması şundandır: Nefsi sevdiği fiilden alıkoyup, kısa vadede hoşlanmadığı işi
yapmaya zorlamak, kişinin yaptığı veya yapmadığı takdirde karşılığında ahirette
eziyet göreceği şeylerden olmasından dolayıdır.
İbnü't-Tıyn şöyle der: Resulullah s.a.v.'in
"yuiffuhullahu" ifadesinin manası şudur:
Ya Allah ona kendisini istemeye muhtaç bırakmayacak kadar mal
verir ya da kendisine kanaat bahşeder. Doğruyu Allahu Teala bilir.
"Ben çok şükredici bir kulolmayayım mı?" Bu hadisin
açıklaması kalan kısmıyla birlikte geniş bir biçimde Teheccüd Bölümünün baş
taraflarında geçmişti. Hadisin burada atılan başlıkla ilişkisine gelince,
şükretmek vaciptir, vacibi terk etmek de haramdır. Nefsin vacib olan bir fiille
meşgulolması haram fiili işlemekten sabretmesi anlamına gelir. Kısacası şükür
itaata ve masiyete sabrı içerir. İmamlardan biri şöyle demiştir:
Sabır şükrü gerektirir. Sabır ancak onunla tamam olur. Bunun
tersini düşündüğümüzde bunlardan birisi gittiğinde diğeri de yok olur. Kim
nimet içinde ise ona düşen farz şükür ve sabretmektir. Neden şükretmesi
gerektiği açıktır. Neden sabretmesi gerektiğine gelince, masiyete
sabredecektir. Her kim bir bela ve sıkıntı içinde ise ona farz olan sabır ve
şükürdür. Neden sabretmesi gerektiği yine açıktır. Neden şükretmesine gelince,
bu sıkıntı içinde Allah'ın kendi üzerindeki hakkını yerine getirmek zorundadır.
Çünkü Allah'ın kul üzerinde nimet içinde yüzerken kendisine kulluk hakkı olduğu
gibi, bela ve sıkıntıda iken de böyle bir hakkı vardır. Öte yandan sabır üç
kısımdır:
a- Masiyete sabır: Bu günah işlememek demektir. b- İtaate sabır:
Bu da itaati yerine getirmek demektir. c- Bela ve sıkıntıya sabır. Bu da kulun
o esnada Rabbine şikayet etmemesi anlamını taşır. Kişinin bu üç durumdan birisi
ile sabretmesi şarttır. Sabır kula ebediyyen gereklidir. Bundan çıkış yoktur.
Sabır bütün mükemmellikleri kazanmaya sebeptir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem birinci hadiste "Sabır, kula verilen en hayırlı şeydir"
buyurmuştur. Bazıları şöyle der:
Sabır bazen Allah için olurken, bazen Allah'ın yardımıyla
birlikte olur. Birinci durumda sabreden kişi Allah'ın rızasını talep ettiğinden
onun emrine sabreder ve itaat üzere olup, masiyeti işlememeye sabreder. İkinci
durumda kul kendisinde zerre kadar güç ve kuvvet görmeyerek her şeyi Allah'a
havale eder. Böylece gücü ve kuvveti Rabbine izafe eder. Bazıları bir de
"es-sabr ale'llah" diye bir çeşitten bahsetmişlerdir. Bu kadere rıza
demektir. "es-Sabru li'l-lah" Allah'ın ilahlığına ve muhabbetine
bağlı iken "es-sabru bi'llah" dilemesi ve iradesiyle ilişkilidir.
Üçüncüsü olan "es-sabru ale'llah" incelendiğinde ilk iki kısma dahil
olduğu görülür. Çünkü bu çeşit sabır, Allah'ın dini' ahkarnı olan emir ve
yasaklarına sabrın veya kevni' ahkam olan kullarını imtihanına sabrın dışında
değildir. Doğruyu en iyi Allahu Teala bilir.