باب: مثل
الدنيا في
الآخرة.
2. DÜNYA AHİRET KIYASLAMASI
وقوله تعالى:
{أنَّما
الحياة
الدنيا لعب
ولهو وزينة
وتفاخر بينكم
وتكاثر في
الأموال والأولاد
كمثل غيث أعجب
الكفار نباته
ثم يهيج فتراه
مصفراً ثم
يكون حطاماً
وفي الآخرة عذاب
شديد ومغفرة
من الله
ورضوان وما
الحياة الدنيا
إلا متاع
الغرور}
/الحديد: 20/.
"Bilin ki dünya hayatı ancak bir
oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir övünüştür, mallarda ve
evlatta -çokluklarıyla- bir yarıştır. (Bunlar) ekini, ekincilerin hoşuna giden
yağmur gibidir. Sonra o ekin gürleşir de arkasından sen onu sararmış görürsün.
Sonra da o ufak çer çöp olur. Ahirette şiddetli bir azap da vardır, Allah'tan
bir mağfiret ve rıza da vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka
bir şey değildir"(Hadid 20)
حدثنا عبد
الله بن
مسلمة: حدثنا
عبد العزيز بن
أبي حازم، عن
أبيه، عن سهل
قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(موضع سوط في
الجنة خير من
الدنيا وما
فيها، ولغدوة
في سبيل الله
أو روحة خير
من الدنيا وما
فيها).
[-6415-] Sehl r.a. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Cennette
bir kırbaç kadar yer dünya ve dünyadaki her şeyden daha iyidir"
buyurduğunu rivayet etmiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Müellifin "Dünya ahiret mukayesesi" ifadesi Müslim,
Tirmizı ve Nesai'nin Kays İbn Ebi Hazim Müstevrid İbn Şeddad (Müstevrid
Resulullah'a kadar ulaştırmış) tarikiyle rivayet ettikleri "Allah'a yemin
ederim ki, dünya ahirete nisbetle ancak şudur: Biriniz parmağını denize batırıp
çıkardığında elinde ne kadar su kalır?" hadisinin bir kısmından ibarettir.
Buhari'nin şartına göre bu rivayetin senedi tabiıye kadar gelmektedir. Zira o
tabiı Müstevrid'den radıyaJlahu anh hadis rivayet etmemiştir.
Kurtubi şöyle demiştir: Bu "Dünya malları azıcık bir
şeydir" ayetine benzemektedir. Buradaki "azıcık" ifadesi de
dünya hayatına nispetledir. Ahirete nispetle ise dünya malının hiçbir değer ve
kıymeti yoktur. Bir benzetme yapmak ve akla yaklaştırmak için bu ifade sarf
edilmiştir. Yoksa sonu olan ile sonu olmayan arasında bir kıyaslama yapmak asla
mümkün değildir. "Elinde ne kadar su kalır?" ifadesi de buna işaret
etmektedir. Şöyle ki, parmakta kalan deniz suyu nasıl değer ifade etmiyor ise,
dünya da ahirete nispetle öyle değersizdir. Netice itibariyle dünya denize batırılıp
çıkarılan parmağa yapışan su (ıslaklık), ahiret ise bütün denizin suyudur.
İbn Atiyye şöyle demiştir: Bu ayette dünya hayatı ile dünyaya
ait tasarrufIar kastedilmiş, fakat dünyada yapılan ibadetler, hayatı devam
ettirmeye ve ibadetleri yerine getirmeye gerekli olan şeyle kastedilmemiştir.
"Ziynet" eşyayı süsleyen ve güzelleştiren bir şeydir, fakat eşyanın
zatından değildir. "Övünmek" Arapların adeti olan neseple övünmek
anlamında kullanılır. "Servetin çokluğu" kelimesinin müteallakı
ayette yer almaktadır. Benzetme şu şekildedir: İnsan doğup büyür, güçlenir,
mal, evlat ve mevki sahibi olur, yükselir daha sonra inişe başlar, yaşlanır,
iş-güçten kalır, hastalanır, başına çeşitli musibetler gelir, sonra ölür, işler
ters döner, malları başkasının eline geçer ve eski düzen değişir. Bu durum bir
toprağa benzer ki, ona yağmur yağar ve yeşerip çok cazip hale gelir, bu
yeşillikler kurur ve sararır, sonra parçalanıp darmadağın olur. Kafirler
kelimesi ile bu ayette kimlerin kastedildiği hususunda ihtilaf olmuştur:
Bazılarına göre bu ayette kendilerinden söz edilen kafirler Allah'ı inkar eden
kişilerdir. Zira onlar dünya hayatına aşırı düşkün ve dünyadaki güzelliklere
çılgınca hayrandırlar.
Bazılarına göre ise bu ayette çiftçiler kastedilmiştir. Onlar da
tohumu toprağa gömer yani toprakla tohumu örterler. Bitkiler konusunda bilgi
sahibi kimseler oldukları için neye hayran olacağını bilen kimseler olarak
burada zikredilmişlerdir.
İmam Gazali İhyau ulumi'd-dfn adlı eserinde Müstevrid'in
hadisini zikretmiş ve ardındanşöyle demiştir: Bilmiş ol ki, gafIetteki dünya
ehli, bir gemiye binip seyahate çıkan kimselere benzer. Onlar bir adacığa
gelir, ihtiyaçlarını gidermek için gemiden inerler. Görevliler de onları uyarır
ve fazla kalmamalarını aksi halde onları bırakıp gideceklerini söylerler.
Onların bazıları bu uyarıyı dikkate alır, acele eder, çabuk döner, geniş ve
rahat yere yerleşirler. Bazıları da etrafa dağılır, bir grup etraftaki
yeşilliğe, çiçeklere, meyvelere, nehirlere, madenIere bakıp kendini kaybeder,
sonra birden kendine gelip gemiye gelir, fakat ilk yerleştikleri yerler kadar
iyi yerlere yerleşemezler. Ancak yine de kendilerini kurtarmış olurlar. Diğer
bir grup da birinci grup gibi dağılır, dalarlar. Fakat bunlar bu güzelliklere,
meyvelere, çiçeklere iyice dalar ve oradan ayrılmak istemezler. Onları toplar,
almaya ve gemiye götürmeye çalışırlar. Ancak onlar gemiye geldiklerinde daha
dar ve kötü koşullar altında bir yolculuk yapmak zorunda kalırlar,
kendilerinden başka hiçbir getirdiklerini sığdıramazlar, zorlanırlar, meyve ve
çiçekler kurur, topladıkları her şey rüzgarda savrulur ve sonunda kendilerini
kurtarmak için onları atmak zorunda kalırlar. Üçüncü bir grup ise, bu nimetin
içine iyice dalarlar, uyarıcının dediklerine kulak tıkarlar. Sonra geminin
hareket edeceği çağrısını duyunca apar top ar kalkıp gemiye gelirler, fakat
gemiyi çoktan hareket etmiş bulurlar. Onlar aldıkları ile adada kalır ve helak
olurlar. Dördüncü bir grup ise, aşırı dalgınlıktan geminin hareket edeceği
nidasını bile duymazlar, o arada gemi de gitmiş olur, onlar darmadağın olur,
kimilerini yırtıcı hayvanlar yer, kimileri sağa sola çarpar ölür, kimileri
açlıktan ölür, kimilerini de yılan çayanlar sokar ölürler. İşte bu anlık
değerlerin peşinde koşan geleceğini ihmal eden, dünya ehlinin misalidir ki
onların sonu hakkında şöyle demek kalır: Ne çirkindir dünyadaki altın, gümüş
gibi taşlara aldanıp dünya hayatına dalanların hali ki, onlar bu
topladıklarının hiç birini kendileriyle beraber ahirete götüremediler. Allah
yardımcımız olsun.