SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’R-RİKAK

<< 2080 >>

باب: مثل الدنيا في الآخرة.

2. DÜNYA AHİRET KIYASLAMASI

 

وقوله تعالى: {أنَّما الحياة الدنيا لعب ولهو وزينة وتفاخر بينكم وتكاثر في الأموال والأولاد كمثل غيث أعجب الكفار نباته ثم يهيج فتراه مصفراً ثم يكون حطاماً وفي الآخرة عذاب شديد ومغفرة من الله ورضوان وما الحياة الدنيا إلا متاع الغرور} /الحديد: 20/.

"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir övünüştür, mallarda ve evlatta -çokluklarıyla- bir yarıştır. (Bunlar) ekini, ekincilerin hoşuna giden yağmur gibidir. Sonra o ekin gürleşir de arkasından sen onu sararmış görürsün. Sonra da o ufak çer çöp olur. Ahirette şiddetli bir azap da vardır, Allah'tan bir mağfiret ve rıza da vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir"(Hadid 20)

 

حدثنا عبد الله بن مسلمة: حدثنا عبد العزيز بن أبي حازم، عن أبيه، عن سهل قال:

 سمعت النبي صلى الله عليه وسلم يقول: (موضع سوط في الجنة خير من الدنيا وما فيها، ولغدوة في سبيل الله أو روحة خير من الدنيا وما فيها).

 

[-6415-] Sehl r.a. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in

 

"Cennette bir kırbaç kadar yer dünya ve dünyadaki her şeyden daha iyidir" buyurduğunu rivayet etmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Müellifin "Dünya ahiret mukayesesi" ifadesi Müslim, Tirmizı ve Nesai'nin Kays İbn Ebi Hazim Müstevrid İbn Şeddad (Müstevrid Resulullah'a kadar ulaştırmış) tarikiyle rivayet ettikleri "Allah'a yemin ederim ki, dünya ahirete nisbetle ancak şudur: Biriniz parmağını denize batırıp çıkardığında elinde ne kadar su kalır?" hadisinin bir kısmından ibarettir. Buhari'nin şartına göre bu rivayetin senedi tabiıye kadar gelmektedir. Zira o tabiı Müstevrid'den radıyaJlahu anh hadis rivayet etmemiştir.

 

Kurtvbi şöyle demiştir: Bu "Dünya malları azıcık bir şeydir" ayetine benzemektedir. Buradaki "azıcık" ifadesi de dünya hayatına nispetledir. Ahirete nispetle ise dünya malının hiçbir değer ve kıymeti yoktur. Bir benzetme yapmak ve akla yaklaştırmak için bu ifade sarf edilmiştir. Yoksa sonu olan ile sonu olmayan arasında bir kıyaslama yapmak asla mümkün değildir. "Elinde ne kadar su kalır?" ifadesi de buna işaret etmektedir. Şöyle ki, parmakta kalan deniz suyu nasıl değer ifade etmiyor ise, dünya da ahirete nispetle öyle değersizdir. Netice itibariyle dünya denize batırılıp çıkarılan parmağa yapışan su (ıslaklık), ahiret ise bütün denizin suyudur.

İbn Atiyye şöyle demiştir: Bu ayette dünya hayatı ile dünyaya ait tasarrufIar kastedilmiş, fakat dünyada yapılan ibadetler, hayatı devam ettirmeye ve ibadetleri yerine getirmeye gerekli olan şeyle kastedilmemiştir. "Ziynet" eşyayı süsleyen ve güzelleştiren bir şeydir, fakat eşyanın zatından değildir. "Övünmek" Arapların adeti olan neseple övünmek anlamında kullanılır. "Servetin çokluğu" kelimesinin müteallakı ayette yer almaktadır. Benzetme şu şekildedir: İnsan doğup büyür, güçlenir, mal, evlat ve mevki sahibi olur, yükselir daha sonra inişe başlar, yaşlanır, iş-güçten kalır, hastalanır, başına çeşitli musibetler gelir, sonra ölür, işler ters döner, malları başkasının eline geçer ve eski düzen değişir. Bu durum bir toprağa benzer ki, ona yağmur yağar ve yeşerip çok cazip hale gelir, bu yeşillikler kurur ve sararır, sonra parçalanıp darmadağın olur. Kafirler kelimesi ile bu ayette kimlerin kastedildiği hususunda ihtilaf olmuştur: Bazılarına göre bu ayette kendilerinden söz edilen kafirler Allah'ı inkar eden kişilerdir. Zira onlar dünya hayatına aşırı düşkün ve dünyadaki güzelliklere çılgınca hayrandırlar.

 

Bazılarına göre ise bu ayette çiftçiler kastedilmiştir. Onlar da tohumu toprağa gömer yani toprakla tohumu örterler. Bitkiler konusunda bilgi sahibi kimseler oldukları için neye hayran olacağını bilen kimseler olarak burada zikredilmişlerdir.

 

İmam Gazali İhyau ulumi'd-dfn adlı eserinde Müstevrid'in hadisini zikretmiş ve ardındanşöyle demiştir: Bilmiş ol ki, gafIetteki dünya ehli, bir gemiye binip seyahate çıkan kimselere benzer. Onlar bir adacığa gelir, ihtiyaçlarını gidermek için gemiden inerler. Görevliler de onları uyarır ve fazla kalmamalarını aksi halde onları bırakıp gideceklerini söylerler. Onların bazıları bu uyarıyı dikkate alır, acele eder, çabuk döner, geniş ve rahat yere yerleşirler. Bazıları da etrafa dağılır, bir grup etraftaki yeşilliğe, çiçeklere, meyvelere, nehirlere, madenIere bakıp kendini kaybeder, sonra birden kendine gelip gemiye gelir, fakat ilk yerleştikleri yerler kadar iyi yerlere yerleşemezler. Ancak yine de kendilerini kurtarmış olurlar. Diğer bir grup da birinci grup gibi dağılır, dalarlar. Fakat bunlar bu güzelliklere, meyvelere, çiçeklere iyice dalar ve oradan ayrılmak istemezler. Onları toplar, almaya ve gemiye götürmeye çalışırlar. Ancak onlar gemiye geldiklerinde daha dar ve kötü koşullar altında bir yolculuk yapmak zorunda kalırlar, kendilerinden başka hiçbir getirdiklerini sığdıramazlar, zorlanırlar, meyve ve çiçekler kurur, topladıkları her şey rüzgarda savrulur ve sonunda kendilerini kurtarmak için onları atmak zorunda kalırlar. Üçüncü bir grup ise, bu nimetin içine iyice dalarlar, uyarıcının dediklerine kulak tıkarlar. Sonra geminin hareket edeceği çağrısını duyunca apar top ar kalkıp gemiye gelirler, fakat gemiyi çoktan hareket etmiş bulurlar. Onlar aldıkları ile adada kalır ve helak olurlar. Dördüncü bir grup ise, aşırı dalgınlıktan geminin hareket edeceği nidasını bile duymazlar, o arada gemi de gitmiş olur, onlar darmadağın olur, kimilerini yırtıcı hayvanlar yer, kimileri sağa sola çarpar ölür, kimileri açlıktan ölür, kimilerini de yılan çayanlar sokar ölürler. İşte bu anlık değerlerin peşinde koşan geleceğini ihmal eden, dünya ehlinin misalidir ki onların sonu hakkında şöyle demek kalır: Ne çirkindir dünyadaki altın, gümüş gibi taşlara aldanıp dünya hayatına dalanların hali ki, onlar bu topladıklarının hiç birini kendileriyle beraber ahirete götüremediler. Allah yardımcımız olsun.