باب: لا يقيم
الرجل الرجل
من مجلسه.
31. BİR KİŞİ BAŞKASINI OTURDUĞU YERDEN KALDIRMAZ
حدثنا
إسماعيل بن
عبد الله قال:
حدثني مالك، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
يقيم الرجل الرجل
من مجلسه ثم
يجلس فيه).
[-6269-] İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre; "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bir kişi bir başkasını oturduğu yerden kaldırıp
sonra da kendisi oraya oturmaz, buyurdu."
Diğer tahric edenler: Tirmizi Edeb; Müslim: Selam
باب: {إذا قيل
لكم تفسحوا في
المجلس
فافسحوا يفسح
الله لكم وإذا
قيل انشزوا
فانشزوا}
الآية
/المجادلة: 11/.
32. ALLAH TEALA'NIN: "SİZE: YER AÇIN, DENİLDİĞİNDE,
GENİŞLETİN Kİ ALLAH DA SİZE GENİŞLİK VERSİN. KALKIN DENİLDİĞİNDE DE KALKIVERİN
... (Mücadele, 11)"
BUVRUGU
حدثنا خلاد
بن يحيى:
حدثنا سفيان،
عن عبيد الله،
عن نافع، عن
ابن عمر،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم: أنه نهى
أن يقام الرجل
من مجلسه
ويجلس فيه
آخر، ولكن
تفسحوا وتوسعوا.
وكان ابن عمر
يكره أن يقوم
الرجل من مجلسه
ثم يجلس مكانه.
[-6270-] İbn Ömer'den rivayete göre; "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir adamın oturduğu yerden kaldırılarak diğerinin
onun yerine oturmasını nehyetmiştir; ama "yer açınız, genişletiniz"
diye buyurmuştur."
İbn Ömer de bir kimsenin oturduğu yerden kalktıktan sonra bir
başkasının yerine oturtulmasını hoş görmezdi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yüce Allah'ın: "Size yer açın, denildiğinde
genişletin ki, Allah da size genişlik versin ... "(Mücadele, 11)
buyruğu." Ayetin anlamı ile ilgili olarak farklı görüşler vardır. Bunun Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bulunduğu meclise has olduğu söylenmiştir. İbn
Battal dedi ki: Bazıları burada söz konusu edilen özellikle Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in meclisidir, demişlerdir. Bu açıklama Mücahid ve Katade'den
nakledilmiştir.
Derim ki: Taberani'nin, Katade'den diye naklettiği şu
şekildedir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinde (yanında oturmak
için) onun geldiğini gördüklerinde birbirleriyle yarış ıri ar ve oturdukları
yerlerde darlık olurdu. Bu sebeple yüce Allah onlara birbirleri için yer
genişletmelerini emretti.
Derim ki: Bununla birlikte bu hususta ayetin özelolarak Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisi ile ilgili olduğunu anlamak
gerekmemektedir.
el-Hasen el-Basri 'den şöyle dediği nakledilmiştir: Bundan
maksat savaş meclisidir. Yüce Allah'ın: "Kalkın" buyruğunun anlamı da
savaş için kalkın demektir.
Cumhurun görüşüne göre ayet, hayır meclislerinin bütün çeşitleri
hakkında geneldir. Yüce Allah'ın: "Genişletin ki, Allah da size genişlik
versin" buyruğu siz genişletirseniz Allah da dünya ve ahirette size
genişlik verir, demektir.
"O, bir adamın oturduğu yerden kaldırılıp oraya bir
başkasının oturmasını nehyetmiştir." Hadisi Müslim: "Adam bir
başkasını oturduğu yerden kaldırıp sonra kendisi oraya oturmasın" diye
rivayet etmiştir.
"Ama yer açınız, genişlik veriniz, derdi." el-İsmai!l
bunu Kabisa'dan gelen bir rivayet olarak kaydetmiş olmakla birlikte, onda
"desin" ifadesi bulunmamaktadır. Müslim ise bu fazlalığı münferid
olarak Ubeydullah İbn Ömer'in Nafl'den diye rivayet etmiş olduğuna işaret
etmiştir. Malik, Leys, Eyyub ve İbn Cüreyc de bu hadisi bu fazlalık olmaksızın
Nafi'den diye rivayet etmişlerdir. İbn Cüreyc şunu eklemektedir: Ben Nafi'e:
(Bu) Cuma namazı hakkında mıdır, diye sordum. O: Cuma namazı hakkında da,
başkası hakkında da aynı şeydir, dedi.
İbn Ebi Cemra dedi ki: Bu lafız bütün meclisler hakkında
umumidir ama ya mescidler, hakimlerin meclisleri ile ilim meclisleri gibi umumi
meclisler hakkında yahut muayyen birtakım kimseleri bir eve ziyafet ve benzeri
bir maksatla davet eden kimsenin meclisinde olduğu gibi özel meclisler
hakkındadır.
Devamla dedi ki: Bu yasağın hikmeti, kinlerin ortaya çıkmasına
sebep olan Müslümanın hakkını kısmanın yasaklanmasıdır ve karşılıklı sevgiyi
gerektiren alçak gönüllülüğe bir teşviktir. Aynı şekilde mubah olan hususlarda
bütün insanlar birbirine eşittir. Bundan dolayı herhangi bir şeyi öncelikle
elde eden ona hak kazanır. Bir şeyi hak eden bir kimse ise, eğer o şeyden hakkı
olmayan bir şey alacak olursa o aldığı haksız şey bir gasptır, gasp ise
haramdır. Buna göre bu gibi tutumların bir kısmı mekruh, bir kısmı haram dahi
olabilir.
Hadisteki "yer açın, genişlik verin" ifadesine
gelince, birincisi kendi aralarında yeri açıp genişletmeleri anlamında,
ikincisi ise birbirlerine daha da yaklaşarak içerideki topluluğun dışarıdan
giren kimselere oturacak yer açmaları anlamındadır. --- İbn Ebi Cemra'dan
özetle iktibas burada sona ermektedir. ---
"Adamın oturduğu yerden kalkıp sonra da yerine başkasını
oturtmayı hoş görmezdi." Bu hadisi Buhari el-Edebu'I-Müfred'de şu lafızIa
rivayet etmiştir: "İbn Ömer için bir adam oturduğu yerden kalkacak olursa,
onun kalktığı yere oturmazdı."
İbn Battal dedi ki: Bu husustaki yasağın hükmü hakkında görüş
aynlığı vardır. Bunun edeb için emredildiği söylenmiştir. Yoksa alim kimse için
ön görülen, anlayışlı ve akıl sahibi kimselerin etrafında bulunmalarıdır. Bunun
zahiri üzere olduğu da söylenmiştir. Dolayısı ile mubah olan bir meclise daha
önce gelmiş olan kimsenin kaldırılması caiz olmaz. Bu görüşün sahipleri hadisi
yani Müslim'in, Ebu Hureyre'den rivayet ettiği şu merfu hadisi delil
göstermişlerdir:
"Sizden biriniz meclisinden kalkıp da sonra o meclise geri
dönerse, o oturduğu yere başkasına göre daha bir hak sahibidir." Bu görüşte
olanlar derler ki: Döndükten sonra oturduğu yere daha çok hak sahibi olduğuna
göre, kalkmadan önceki hakkı sabit demektir. Ayrıca bu az önce belirtilen İbn
Ömer'in uygulaması ile de desteklenmektedir. Çünkü hadisi rivayet eden odur,
hadisten neyin kastedildiğini de en iyi o bilir.
Bunun edeb için olduğu açıklamasını yapanlar da şöyle cevap
vermişlerdir:
Oturulan yer aslında oturmadan önce de, oradan ayrıldıktan sonra
da onun mülkü değildir. O halde burada hak sahibi oluşta kastedilen, öncelikle oturma
halidir. Buna göre orayı terk edip kalkan bir kimsenin oturduğu yerdeki hakkı,
büsbütün ortadan kalkar, ama dönmek üzere kalkan kimsenin ise başkasına göre
öncelik hakkı vardır.
İmam Malik'e, Ebu Hureyre'nin hadisine dair soru sorulunca, o:
Ben onu işitmedim. Bununla birlikte eğer kısa zamanda geri dönecek olursa
güzeldir, uzun zaman geçtikten sonra dönerse onun böyle bir hakka sahibi olduğu
görüşünde değilim, ama bu güzel ahlak kabilindendir, demiştir.
Kurtubi de el-Mufhim adlı eserinde şöyle demektedir: Bu hadis,
oturan kimsenin oturduğu yerden kalkıncaya kadar o yerin özelolarak kendisine
ait oluşunu vacip kabul eden görüşün doğru olduğuna delil teşkil etmektedir.
Oturulan yer oturanın önceden de, sonradan da mülkü olmadığından bunu edeb öğretmek
için kabul edenlerin gösterdikleri delil ise delil sayılmaz. Çünkü bizler
oranın o kişinin mülkü olmadığını kabul ediyoruz ama maksadını
gerçekleştirinceye kadar orası ona mahsustur. Bundan dolayı oranın menfaatine
malik olmuş gibidir. Bu sebeple bu hususta başkası onunla çekişemez.
Nevevi dedi ki: Bizim mezhebimize mensup ilim adamlarımız der
ki: Bu, mescidde yahut bir başka yerde -mesela, namaz kılmak maksadıyla- oturan
kimse hakkındadır. Böyle birisi bu yerden tekrar oraya dönmek maksadıyla
-mesela, ab de st almak istemek yahut kısa süren bir iş görmek için- ayrılacak
olursa, sonra da o yerine dönerse, o yerin ona ait olma özelliği ortadan
kalkmaz. Ondan sonra o yerine gelip oturan kimseyi kaldırma hakkına sahiptir,
oturan kimsenin de ona itaat etmesi görevidir. Peki ona itaat etmesi vacip
midir? Farklı iki görüş vardır. Daha sahih olanı vacip olduğudur. Müstehap
olduğu da söylenmiştir. Bu, aynı zamanda Malik'in görüşüdür. Bizim mezhebimize
mensup ilim adamları şöyle der: Onun o yerde daha çok hak sahibi oluşu sadece o
namaz içindir, başka namaz vakitleri için değildir. Oradan kalkıp seccade ve
buna benzer bir şey bırakıp gitmesi ile bunu yapmaması arasında da bir fark
yoktur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
İyad dedi ki: İlim adamları ders ve fetva vermek için mescidin
belli bir yerine oturmayı alışkanlık haline getirmiş olan kimsenin durumu
hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İmam Malik'ten böyle bir kimsenin, eğer
o yerde oturduğu bilinen bir hal alacak olursa, daha bir hak sahibidir. (Iyad devamla)
dedi ki: Cumhurun benimsediği görüş ise bu vacip bir hak değil, daha güzel
g6rülen bir şeydir. Muhtemelen Malik'in kasdettiği de budr. Açık arazilerde ve
kimsenin mülkü olmayan yollarda satıcıların oturdukları yerler hakkında da
b6yle demişlerdir. Derler ki: Bu gibi yerlerden herhangi bir kısmında oturmayı
alışkanlık haline getirmiş olan bir kimse, maksadını gerçekleştirinceye kadar
orada durmaya daha bir hak sahibidir.
Kurtubi dedi ki: Cumhurun benimsediği görüş ise, bunun vacip bir
hak 01madığıdır.
Nevevı dedi ki: İbn Ömer'e nispet edilen tutuma gelince, o onun
veraından ileri gelir. Yoksa kalkan kimsenin nzası ile olduğu takdirde orada
oturması haram değildir. Ama kendisi, kendisi için ayağa kalkan kimsenin
utandığından 6türü, g6nül hoşluğu ile olmayarak ayağa kalkmış olabileceği
ihtimali dolayısıyla oraya oturmak istememiştir. Böylelikle bu sakıncadan
kurtulmak için bu kapıyı kapatmak istemiştir yahut yakınlaştırıcı amellerde
başkasını kendisine tercih etmenin mekruh olduğu ya da evla olanın aksi olduğu
görüşünde olduğundan dolayı bunu kabul etmemiştir. O herhangi bir kimsenin
kendisi için böyle bir şey yapmasını istemediğinden ötürü bu işe yanaşmazdl.
Mezhebimiz alimleri: Başkasını kendisine tercih etmek, nefsin kendisine ait
paylar ve dünyevı işler için yapıldığı takdirde 6vülen bir iş olur.
باب: من قام
من مجلسه أو
بيته ولم
يستأذن أصحابه،
أو تهيأ
للقيام ليقوم
الناس.
33. OTURDUĞU MECLİSTEN YAHUT EVİNDEN ARKADAŞLARINDAN İZİN
ALMAKSIZIN KALKAN YAHUT DİĞER İNSANLAR KALKSIN DİYE KALKMAYA HAZIRLANAN KİMSE
حدثنا الحسن
بن عمر: حدثنا
معتمر: سمعت
أبي يذكر عن
أبي مجلز، عن
أنس بن مالك
رضي الله عنه
قال:
لما
تزوج رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
زينب بنت جحش
دعا الناس،
طعموا ثم
جلسوا
يتحدثون، قال:
فأخذ كأنه
يتهيأ للقيام
فلم يقوموا،
فلما رأى ذلك
قام، فلما قام
قام من قام
معه من الناس
وبقي ثلاثة،
وإن النبي صلى
الله عليه
وسلم جاء
ليدخل فإذا
القوم جلوس،
ثم إنهم قاموا
فانطلقوا،
قال: فجئت
فأخبرت النبي
صلى الله عليه
وسلم أنهم قد
انطلقوا، فجاء
حتى دخل،
فذهبت أدخل
فأرخى الحجاب
بيني وبينه،
وأنزل الله
تعالى: {يا
أيها الذين
آمنوا لا
تدخلوا بيوت
النبي إلا أن
يؤذن لكم}
- إلى
قوله - {إن ذلكم
كان عند الله
عظيماً}.
[-6271-] Enes İbn Malik r.a.'dan dedi ki:
"Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Cahş kızı Zeyneb ile evlendiğinde
insanları (düğün yemeğine) davet etti. Onlar da yemek yedikten sonra oturup
konuşmaya koyuldular. (Enes) dedi ki: (Allah rasulü) kalkmaya hazırlanıyormuş
gibi yaptı, ama onlar yine kalkmadılar. Onların ka1kmadıklarını görünce kendisi
kalktı. O kalkınca insanlardan onunla beraber kalkanlar da kalktı ama geriye üç
kişi kaldı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem içeri girmek üzere geldiğinde
onlar hala oturuyorlardı. Daha sonra onlar da kalkıp gittiler.
(Enes) dedi ki: Ben de gelip Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
onların da gittiklerini haber verdim. O da gelip içeri girdi. Ben de içeri
girmek isteyince, benimle
kendisi arasına perdeyi sarkıttı. Yüce Allah da: "Ey iman
edenler! Nebiin evlerine sizin için yemeğe izin verilmeden girmeyin ... Çünkü
bu Allah'ın yanında çok büyük bir iştir. "(Ahzab, 53) buyruklarını
indirdi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Oturduğu yerden yahut evinden arkadaşlarından izin
almaksızın kalkan yahut diğer insanlar kalksın diye kalkmaya hazırlanan
kimse." Buhari bu başlıkta Enes İbn Malik'in Nebi efendimizin Cahş kızı Zeyneb
ile evlenmesi ve hicap ayetinin nüzulünü anlatan hadisini zikretmektedir.Bu
hadise dair yeterli açıklamalar daha önce Ahzab suresinde (4791 nolu hadiste)
geçmiş bulunmaktadır.
Hadisten çıkarılan sonuçlar İbn Battal dedi ki:
1- Bu hadisten, herhangi bir kimsenin, başkasının evine izni
olmaksızın girmemesi gerektiği,
2- Girme iznini alan kimsenin de ev sahiplerini rahatsız
etmemesi, kendi ihtiyaçlarını görmelerine engelolmaması için kendisine izin
verilen maksadın gerçekleşmesinden sonra uzunca oturmaması gerektiği,
3- Ev sahibi bundan dolayı zarar görünceye kadar bu şekilde
davranan kimseye karşı ev sahibinin ondan sıkıldığını açığa vurma hakkına sahip
olduğu,
4- Bunu fark etsin diye iznini almaksızın ayağa kalkabileceği,
5- Ev sahibi, evinden çıktıktan sonra kalmak isteyenin,
kendisine önceden verilmiş izinden ayrı yeni bir izin almadıkça orada kalma
hakkına sahip olmadığı anlaşılmaktadır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.