SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-EDEB

<< 2001 >>

باب: الحياء

77. HAYA

 

حدثنا آدم: حدثنا شُعبة، عن قتادة، عن أبي السوار العدوي قال: سمعت عمران بن حصين قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم: (الحياء لا يأتي إلا بخير). فقال بشير بن كعب: مكتوب في الحكمة: إن من الحياء وقاراً، وإن من الحياء سكينة. فقال له عمران: أحدثك عن رسول الله صلى الله عليه وسلم وتحدثني عن صحيفتك.

 

[-6117-] İmran İbn Husayn'dan, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

"Haya, hayırdan başka bir şey getirmez." buyurdu.

 

Bunun üzerine (bunu duyan tabii) Buşeyr İbn Ka'b şöyle dedi: Hikmette:

 

Şüphesiz hayanın bir kısmı vakar ve hayanın bir kısmı da sekinet (ağırbaşlılık)tır, diye yazılıdır, dedi. Böyle deyince İmran İbn Husayn ona: Ben sana Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den hadis naklediyorum, sen bana kendi sahifenden bahsediyorsun öyle mi, diye çıkıştı.

 

 

حدثنا أحمد بن يونس: حدثنا عبد العزيز بن أبي سلمة: حدثنا ابن شهاب، عن سالم، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما:

 مر النبي صلى الله عليه وسلم على رجل، وهو يعاتب أخاه في الحياء، يقول: إنك لتستحيي، حتى كأنه يقول: قد أضر بك، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (دعه، فإن الحياء من الإيمان).

 

[-6118-] Abdullah İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, haya konusunda kardeşine serzenişte bulunan bir adam'ın yanından geçti. Kardeşine:

 

Şüphesiz ki sen utanıyorsun, diyordu. -Sanki: Bu kadar utangaçlık sana zarar veriyor, der gibi idi.- Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

Bırak onu! Şüphesiz haya imandandır, buyurdu."

 

 

حدثنا علي بن الجعد: أخبرنا شُعبة، عن قتادة، عن مولى أنس - قال أبو عبد الله: اسمه عبد الله بن أبي عتبة - سمعت أبا سعيد يقول:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم أشد حياء من العذراء في خدرها.

 

[-6119-] Ebu Said'den, diyor ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, odasında kendisine ayrılan yerde bulunan bakire kızdan daha ileri derecede haya sahibi idi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Haya". Hayanın tarifi, İman bölümünün baş taraflarında geçmiş bulunmaktadır. İbn Dakiki'l-'Id, Şerhu'l-Umde adlı eserinde şunları söylemektedir: Hayanın asıl anlamı, imtina etmektir. Daha sonra bu inkibad (geri durmak) hakkında kullanılmaya başlanmıştır. Gerçek şu ki, imtina da hayanın gereklerindendir. Bir şeyin gereği, onun aslı olmaz. İmtina, hayanın gereklerinden olduğuna göre hayayı elden bırakmamaya dair yapılan teşvik, aynı zamanda ayıplanan şeyleri işlemekten imtina etmeye de teşvik olur. Bu lafız sonuna, uzatan bir hemze getirilmeyip, "haya" şeklinde söylenecek olursa yağmur demek olur.

 

"Haya, hayırdan başka bir şey getirmez." Taberani, Kurra İbn Iyasitan şu hadisi rivayet etmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:

 

Haya dinden (mi)dir, diye soruldu. O: Aksine o dinin tamamıdır, buyurdu."

 

"Şüphesiz hayanın bir kısmı vakardır. Şüphesiz hayanın bir kısmı sekinettir. " Kurtubi dedi ki: Buşeyr'in sözünün anlamı şudur: Hayanın bir kısmı, sahibini başkasına saygı göstermek ve kendisinin de saygı gösterilecek birisi olması suretiyle vakarlı olmaya iter. Hayanın bir kısmı da sahibini şahsiyetli, mert bir kimseye yakışmayan birtakım işleri yapmakta harekete geçmekten alıkoyarak sakinleştirir.

 

İmran'ın onun bu söylediklerine bu kadar tepki göstermesi, sözlerinin anlamı açısından değildir. Ona bu sözlerini Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sözüne başkasının sözüyle karşılık vermek anlamına gelecek şekilde söylediği için tepki göstermiştir.

 

"Haya imandandır." İbnu't-Tin'in, Ebu Abdulmelik'ten nakletliğine göre bundan maksat, imanın kemalidir. Ebu Ubeyd el-Herevi de şöyle demektedir: Yani hayalı bir kimse, takvalı olmasa dahi hayası sayesinde masiyetlerden uzak durur. Böylelikle haya kendisini masiyetler işlemekten engellemek bakımından iman gibi olur.

 

İyad ve başkaları da şöyle demektedir: Haya, insanın tabiatında olan bir şey olmakla birlikte, imandan diye değerlendirilmesinin sebebi, hayanın şeriatın kanununa göre kullanılmasının belli bir maksada, o alanda fiil işlemeye (kesbe) ve ilme ihtiyacının olmasından dolayıdır. Tamamıyla hayır olup onun ancak hayır getirmesine gelince, bunun genelolarak yorumlanması zor bir durumdur. Çünkü haya bazı hallerde kişiyi kötülükler işleyen kimseye karşı çıkmaktan alıkoyabilir ve bazı hakları ihlal edip yerine getirmemeye itebilir. Buna şöyle cevap verilmiştir: Bu hadislerde kastedilen haya, şer'i alandır. Hakların ihlal edilmesi sonucunu veren haya şer'i bir haya değildir, aksine o bir acizlik ve bir küçüklüktür. Buna haya adının verilmesi, şer'i hayaya benzerliğinden ötürüdür. O da kişiyi çirkin olan işi terk etmeye iten bir ahlaktır.

 

Derim ki: Bununla, hayayı ahlak edinen bir kimsenin bu hayasının çoğunlukla hayra götüren türden olana işaret edilme ihtimali de vardır. Böylelikle haya sebebiyle yaptığı hayırların yanında, sözü geçen türden yapması muhtemel olumsuzlukların pek değeri olmaz. Yahut haya hayra götüren bir sebep olduğu için haya sahibinin huyu ve adeti haline geldiği takdirde, bu haya sebebiyle bizatihi hayır ve hayra sebep olan işleri yapar.

 

Ebu'I-Abbas el-Kurtubi dedi ki: Kesbi haya, şeriat koyucunun imandan kabul ettiği hayadır. Kendisiyle mükellef kılınan haya da budur. Tabiatla bulunan haya değildir. Şu kadar var ki, tabiatında bir miktar haya bulunan kimsenin sahip olduğu bu tabii haya, kesbi hayaya sahip olmakta ona yardımcı olur. Bazen kesbi haya tabiatta yer edinceye kadar bir karakter haline de gelebilir. Devamla dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hayanın her iki türünü de kendi şahsında toplamıştır. Onun tabiatında bulunan haya, perdesi arkasında saklanan bakire kızdan daha ileri idi. Kesbi hayası itibariyle de en yüksek zirveye ulaşmıştı. ---Ebu'I-Abbas el-Kurtubl'den iktibas burada sona ermektedir. ---

 

Böylelikle burada üçüncü hadisin zikredilmesinin alakası da anlaşılmış olmaktadır. Buna dair açıklamalar da daha önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nitelikleri başlığında geçmiş bulunmaktadır.