باب: لم يكن
النبي صلى
الله عليه
وسلم فاحشاً ولا
متفحشاً.
38. NEBİ S.A.V. ÖLÇÜYÜ KAÇiRAN BİRİSİ DE DEĞİLDİ, ÖLÇÜNÜN DIŞINA
ÇıKMAK İÇİN KENDiSİNİ ZORLAYAN BİRİSİ DE DEĞİLDİ
حدثنا حفص بن
عمر: حدثنا
شُعبة، عن
سليمان: سمعت
أبا وائل:
سمعت مسروقاً
قال: قال عبد
الله بن عمرو
(ح). وحدثنا
قتيبة: حدثنا
جرير، عن
الأعمش، عن
شقيق بن سلمة،
عن مسروق قال:
دخلنا
على عبد الله
بن عمرو حين
قدم مع معاوية
إلى الكوفة،
فذكر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
فقال: لم يكن
فاحشاً ولا
متفحشاً،
وقال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (إن من
أخيركم
أحسنكم خلقاً).
[-6029-] Mesruk'tan dedi ki: "Abdullah İbn Amr,
Muaviye ile Kufe'ye geldiğinde biz de Abdullah'ın huzuruna girdik. O Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i zikrederek:
Allah Rasulü, ölçüyü kaçıran birisi de değildi, ölçünün dışına
çıkmak için kendisini zorlayan birisi de değildi, dedi. Ayrıca şunları ekledi:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şüphesiz aranızda ahlakı en
güzelolanlarınız sizin en hayırlılarınızdandır, buyurdu."
حدثنا محمد
بن سلام:
أخبرنا عبد
الوهاب، عن
أيوب، عن عبد
الله بن أبي
مليكة، عن
عائشة رضي
الله عنها:
أن
يهود أتوا
النبي صلى
الله عليه
وسلم فقالوا:
السام عليكم،
فقالت عائشة:
عليكم،
ولعنكم الله،
وغضب الله
عليكم. قال:
(مهلاً يا
عائشة، عليك
بالرفق،
وإياك والعنف
والفحش). قالت:
أو لم تسمع ما
قالوا؟ قال:
(أو لم تسمعي
ما قلت؟ رددت
عليهم،
فيستجاب لي
فيهم، ولا
يستجاب لهم في).
[-6030-] Aişe r.anha'dan rivayete göre; "Yahudiler,
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: es-Samu aleykum dediler. Buna
karşılık Aişe:
Aleykum (ölüm asıl üzerinize olsun), Allah sizi lanetlesin ve
Allah size gazap etsin, dedi.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Yavaş ol ey Aişe, yumuşak
davranmaya bak, şiddetten ve çirkinlikten de sakın, buyurdu.
Aişe: Söylediklerini duymadın mı, diye sordu. Allah Rasulü de: Ya
sen benim ne söylediğimi duymadın mı? Ben onlara karşılık verdim. Benim onlar
hakkında söylediğim şeyler kabulolunur ama onların benim için söyledikleri
kabul olunmaz, buyurdu."
حدثنا أصبغ
قال: أخبرني
ابن وهب:
أخبرنا أبو يحيى،
هو فليح بن سليمان،
عن هلال بن
أسامة، عن أنس
بن مالك رضي الله
عنه قال:
لم
يكن النبي صلى
الله عليه
وسلم سباباً،
ولا فحاشاً،
ولا لعاناً،
كان يقول
لأحدنا عند المعتبة:
(ما له ترب
جبينه).
[-6031-] Enes İbn Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem çok söven, haddi aşan, çok lanet eden birisi
değildi. Herhangi birimize sitem ettiğinde: Ne oluyor ona, alnı toprağa
değesice derdi."
Bu Hadis 6046 numara ile var.
حدثنا عمرو
بن عيسى:
حدثنا محمد بن
سواء: حدثنا
روح بن
القاسم، عن
محمد بن
المنكدر، عن
عروة، عن
عائشة:
أن
رجلاً استأذن
على النبي صلى
الله عليه وسلم،
فلما رآه قال:
(بئس أخو
العشيرة،
وبئس ابن العشيرة).
فلما جلس تطلق
النبي صلى
الله عليه وسلم
في وجهه
وانبسط إليه،
فلما انطلق
الرجل قالت
عائشة: يا
رسول الله،
حين رأيت
الرجل قلت له
كذا وكذا، ثم
تطلقت في وجهه
وانبسطت
إليه؟ فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (يا
عائشة، متى
عهدتني
فحاشاً، إن شر
الناس عند
الله منزلة
يوم القيامة
من تركه الناس
اتقاء شره).
[-6032-] Aişe'den rivayete göre; "Bir adam Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girmek üzere izin istemişti. Allah
Rasulü onu görünce:
Bu, aşiretin ne kötü kardeşidir, aşiretin ne kötü oğludur,
buyurdu. Adam gelip oturunca, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona güler yüz
gösterdi ve ona yumuşak sözler söyleyip rahatlattı.
Adam ayrılıp gidince Aişe ona:
Ey Allah'ın Rasulü, sen o adamı görünce onun için şunları şunları
söyledin. Daha sonra ise onu güler yüzle karşıladın ve yumuşak sözler söyledin,
dedi.
Buna karşılık Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
Ey Aişe, sen benim ne zamandan beri çirkin davrandığımı
biliyorsun? Şüphesiz kıyamet gününde, Allah nezdinde konumu insanlar arasında
en kötü olan kişi, başkalarının, şerrinden korunmak için kendisini terk ettiği
kimsedir, buyurdu."
Bu Hadis 6054 ve 6131 numara ile de var.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"el-Mütefahhiş: Ölçünün dışına çıkmak için kendisini
zorlayan kimse." Kötülüğü işlemeye kasteden, bunu çok yapan ve bunun için
kendisini zorlayan kimse demektir.
"Ne oluyor ona! Alnı toprağa değesice." ed-Davudl dedi
ki: "Teribe cebinuhu: Alnı toprağa değesice" sözü, Arapların
söyleyegeldikleri bir sözdür. Alnı yere düşsün demektir. Bu da onların
"rağime enfuhu: burnu toprağa sürtünsün" sözlerine benzer, fakat
"alnı toprağa değesice" ifadesinin anlamı kastedilmemektedir. Aksine
bu da daha önce geçen "teribet yeminuke: sağ eli toprağa bulansın"
sözü ile ilgili açıklamalara benzer. Yani bu, dilde kullanılmakla birlikte
gerçek anlamı kastedilmeyen bir sözdür.
"Oturunca ona güler yüz gösterdi." el-Hattabi dedi ki:
Bu hadis-i şerif hem ilmi, hem de edebi bir arada ihtiva etmektedir. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmeti hakkında isim belirterek söylediği ve
kendilerine izafe ettiği hoş olmayan hususlarda gıybet sayılacak bir taraf
yoktur. Gıybet, ancak ümmetin fertlerinin birbirleri hakkında söyledikleri şeylerde
sözkonusu olur. Bundan dolayı Nebiin görevi bu hususu beyan etmek, bunu açıkça
ifade edip insanlara o kimsenin gerçek yüzünü tanıtmaktır. Böyle bir tutum
ümmetine nasihat ve şefkat göstermek kabilindendir ama onun tabiatında bulunan
kerem ve ona verilmiş bulunan güzel ahlak sebebiyle bu kişiye karşı güler yüz
göstermiş, bu durumda olan kimselerin şerrinden korunmak ve kotülüklerinden,
gailelerinden kurtulmak için onları idare etmek hususunda, ümmetinin de
kendisine uyması için, o kimseye hoş olmayan bir şekilde karşılık vermemiştir.
Derim ki: el-Hattabi'nin ifadelerinin zahirinden anlaşıldığına
göre bu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerinden birisi olmalıdır.
Oysa durum böyle değildir. Aksine bir şahsın herhangi bir halini bilip başkasının
da onun dışa yansıyan güzel görünüşüne aldanarak, sakıncalı ve tehlikeli
herhangi bir hale düşeceğinden korkan herkesin, karşısındakine nasihatta
bulunmak maksadı ile o kişiden sakındırarak bildiği hususu bildirmesi gerekir.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir özelliği olarak görülmesi mümkün olan
ise, haline bakılarak aldanılması mümkün olan kimsenin gerçek durumu, -daha
önce onun haline aldanmış olan bir kimsenin Nebii haberdar etmesine gerek
kalmadan- açıklanır, Nebi de aldanması mümkün olan kimseye o şerli kimsenin
halini haber verir ve böylece, vaktiyle o kimseden kötülük görmüş olan
kimsenin, başkasının o kişinin şerrinden korunmasını sağlamak üzere nasihat
etmesine gerek kalmaz. Oysa Nebi olmayan kimseler böyle değildir. Nebi olmayan
bir kimsenin bir kişiyi yermesinin caiz olması, kendisine nasihat etmek isteyen
kimseden söz ya da fiil ile durumu tahkik etmesine bağlıdır.
Kurtubi der ki: Hadiste açıkça fasıklık eden yahut hayasızca
işler yapan ve buna benzer hüküm verirken haksızlık yapan, bid'ate davet edip
onun propagandasını yapan kimsenin gıybetinin yapılmasının caiz olduğu
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte böylelerinin şerlerinden sakınmak için onları
idare etmek de caizdir. Elverirki bu, Allah'ın dini hususunda onlara müdahale
derecesine götürmesin. Daha sonra Iyad'a uyarak şunları söylemektedir: Müdarat
ile müdahene arasındaki farka gelince: Müdarat (idare etmek), dünyanın yahut
dinin ya da her ikisinin birlikte hallerinin düzelmesi için dünyalığı feda
etmektir. Bu mubahtır, bazen müstehap dahi olabilir. Müdahene ise, dünya
halinin düzelmesi için dini olanı terk etmektir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ise böyle bir kimseye dünyalık olarak onunla güzel geçimi, yumuşak
konuşmayı feda etmiş, bununla birlikte sözlü olarak da onu övmemiştir.
Dolayısıyla onun hakkında söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişki
bulunmamıştır. Nebiin o kimse hakkında söyledikleri haktır. Ona yaptıkları ise
güzel bir şekilde geçinmektir. İşte bu açıklama ile birlikte yüce Allah'a
hamdolsun ki açıklanması zor bir taraf kalmamaktadır.
İyad der ki: Uyeyne -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- henüz
daha Müslüman olmamıştı. Dolayısıyla onun hakkında söylenen sözler gıybet
olmazdı. Yahut Müslüman olmakla birlikte İslam'a girişi henüz samimi ve
katıksız değildi. Nebi s.a.v. onun iç dünyasını bilmeyen kimselerin ona
aldanmaması için bu hususa açıklık getirmek istemişti. Nitekim Uyeyne, Nebi
s.a.v. hayatta iken de, onun vefatından sonra da imanının zayıflığına
delilolacak birtakım tutumlar sergilemişti. Bu durumda Nebi s.a.v.'in onu
niteleyici ifadeleri nübüvvetin alametleri arasında sayılır. İçeri girdikten
sonra onunla yumuşak sözle konuşmaya gelince, b.ı.ı da onun kalbini ısındırmak
için idi. Daha sonra, az önce geçen açıklamaların bir benzerini zikretmektedir.
İşte bu hadis, karşıdakini idare etmek, kafirlerin, fasıkların
ve benzerlerinin gıybetini yapmanın caiz oluşu hakkında asli bir dayanaktır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.