SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Z-ZEBAİH VE’S-SAYD

<< 1885 >>

باب: الوَسْم والعَلَم في الصورة

35. YÜZE DAMGA VE ALAMET VURULMASI

 

حدثنا عبيد الله بن موسى، عن حنظلة، عن سالم، عن ابن عمر  : أنه كره أن تُعْلَمَ الصورة .وقال ابن عمر: نهى النبي صلى الله عليه وسلم أن تُضرب.تابعه قتيبة: حدثنا العنقزي، عن حنظلة وقال: تُضرب الصورة.

 

[-5541-] İbn Ömer r.a.'den rivayete göre; "O yüze alamet vurulmasını mekruh görmüştür. İbn Ömer dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem dövme ile alamet yapılmasını nehyetmiştir."

 

 

حدثنا أبو الوليد: حدثنا شعبة، عن هشام بن زيد، عن أنس قال:

 دخلت على النبي صلى الله عليه وسلم بأخ لي يحنِّكه، وهو في مِرْبَدٍ له، فرأيته يَسِمُ شاة - حسبته قال - في آذانها.

 

[-5542-] Enes r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna küçük kardeşimi tahnik etmesi (damağına çiğnemiş olduğu bir parça hurmayı çalması) için girdim. O sırada bir deve ağılında bulunuyordu. Onu bir koyuna alamet vururken -(Şu'be dedi ki:) Zannederim o (Hişam b. Zeyd) Kulaklarına damga vururken- gördüm (dedi)."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Alamet ve damga." Damga (el-vesm)'Clan maksat, bir şeye onda ileri derecede iz bırakacak bir şey ile alamet koymak demektir. Esas anlamı ise bir hayvanı diğerlerinden ayırt etmek için ona koı:ıulan alamettir.

 

"Dövme vurulmasını", yani ona alamet yapılmasını (nehyetti).

 

"Suret"ten kasıt yüzdür. Yüzde damga vurmak, Cabir'in rivayet ettiği hadiste açıkça zikredilmiş bulunmaktadır. Cabir dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüzüne damga vurulmuş bir eşeğin yanından geçince: Allah bunu yapana lanet etsin. Kimse yüze damga vurmasın, kimse de yüze darp etmesin, diye buyurdu." Hadisi Abdurrezzak, Müslim ve Tirmizi rivayet etmişlerdir.

 

"Kulaklarına ... " Bundan anlaşıldığına göre kulak, yüzün kapsamı içerisinde değildir. Bu da hayvanları dağlayarak alametlendirmenin caiz oluşu hususunda cumhurun lehine bir delildir. Ancak Hanefıler ateş ile azaplandırmanın yasaklığını belirten delilin umumiliğini esas alarak bu hususta muhalefet etmişlerdir. Hanefiler arasından hayvanların damgalanmasının nesh edildiğini iddia edenler de vardır. Ancak cumhur hayvanların damgalanmasını, nehyin genel çerçevesi dışında tahsis edilmiş bir iş olarak değerlendirmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

 

باب: إذا أصاب قوم غنيمة، فذبح بعضهم غنماً أو إبلاً بغير أمر أصحابهم، لم تؤكل  .لحديث رافع عن النبي صلى الله عليه وسلم.

36. BİR TOPLULUK, BİR GANİMET ELE GEÇİRSE, BAZILARI DA SAHİPLERİNİN EMRİ (İZNİ) OLMAKSIZIN KOYUN YAHUT DEVE KESSE RAFİ'İN NEBİ S.A.V.'DEN RİVAYET ETTİĞİ HADİS DOLAYISIYLA YENİLMEZ

 

وقال طاوُس وعكرمة: في ذبيحة السارق: اطرحوه.

Tavus ve İkrime de hırsızın çalıp kestiği hayvan hakkında: "Onu atınız" demişlerdir.

 

حدثنا مسدَّد: حدثنا أبو الأحوص: حدثنا سعيد بن مسروق، عن عَبَاية بن رفاعة، عن أبيه، عن جده رافع بن خديج قال: قلت للنبي صلى الله عليه وسلم:

 إننا نلقى العدو غداً وليس معنا مُدًى، فقال: (ما أنْهَرَ الدَّمَ وذُكر اسم الله فكلوا، ما لم يكن سن ولا ظفر، وسأحدثكم عن ذلك، أما السن فعظم، وأما الظفر فمُدَى الحبشة). وتقدَّم سَرَعان الناس فأصابوا من الغنائم، والنبي صلى الله عليه وسلم في آخر الناس، فنصبوا قدوراً فأمر بها فأكفئت، وقسم بينهم وعدل بعيراً بعشر شياه، ثم ندَّ بعير من أوائل القوم، ولم يكن معهم خيل، فرماه رجل بسهم فحبسه الله، فقال: (إن لهذه البهائم أوابد كأوابد الوحش، فما فعل منها هذا فافعلوا مثل هذا).

 

[-5543-] Abaye b. Rifaa'dan, o babasından, o da dedesi Rafı' b. Hadic'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Yarın biz düşmanla karşılaşacağız. Beraberimizde de bıçak yok, dedim. O: Kanı bolca akıtan (şeyle) ve üzerine Allah'ın adı anılarak kesileni yiyiniz; Elverir ki diş ya da tırnak olmasın. Size bunun açıklamasını yapayım: Diş bir kemiktir. Tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır.

 

Askerler arasında önden gidenler bir kısım ganimetler elde ettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de askerlerin geridekalanları arasında idi. Önden gidenler tencereleri ocaklara koymuşlardı. Allah Resulü ise tencerelerin ters çevrilip dökülmesini emir buyurdu ve tencereler döküldü. Aralarında ganimeti taksim etti. Bir deveyi on koyuna denk saydı. Daha sonra bu develerden ordunun ön taraflarında bulunanlar arasında olan bir deve kaçtı; Beraberlerinde atları yoktu. Bir adam ona bir ok attı. Böylece yüce Allah o deveyi hareket etmekten alıkoydu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine: Bu hayvanların bazen vahşi hayvanlar gibi ürküp kaçışları olur. Onlardan bu şekilde yapanlarına siz de bunun gibisini yapınız, buyurdu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Buna dair açıklamalar daha önce "Kesilen Hayvan Üzerine Besmele Çekmek" başlığında geçmiş bulunmaktadır.

 

 

باب: إذا ندَّ بعير لقوم، فرماه بعضهم بسهم فقتله فأراد إصلاحه، فهو جائز  .لخبر رافع، عن النبي صلى الله عليه وسلم.

37. BİR KAVME AİT BİR DEVE ÜRKÜP KAÇARSA ONLARDAN BİRİSİ DE ONLARIN İYİLİĞİNİ İSTEYEREK O DEVEVE BİR OK ATIP ÖLDÜRÜRSE, BU, RAFİ'İN NEBİ S.A.V.'DEN DİYE NAKLETTİĞİ HABER DOLAYISIYLA CAİZDİR

 

حدثنا محمد بن سلام: أخبرنا عمر بن عبيد الطنافسي، عن سعيد بن مسروق، عن عَبَاية بن رفاعة، عن جده رافع بن خديج رضي الله عنه قال:

 كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم في سفر، فندَّ بعير من الإبل، قال: فرماه رجل بسهم فحبسه، قال: ثم قال: (إن لها أوابد كأوابد الوحش، فما غلبكم منها فاصنعوا به هكذا). قال: قلت: يا رسول الله، إنا نكون في المغازي والأسفار، فنريد أن نذبح فلا تكون مُدًى، قال: ( أرِنْ، ما نَهَرَ، أو أنْهَرَ الدَّمَ وذُكر اسم الله فكل، غير السن والظفر، فإن السن عظم، والظفر مُدَى الحبشة).

 

[-5544-] Abaye b. Rifaa'dan, o dedesi Rafi' b. Hadic r.a.'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Bir seferde iken develerden bir deve ürküp kaçtı. (Rafi') dedi ki: Bir adam ona bir ok atarak deveyi hareketsiz hale soktu. Rafi' dedi ki: Sonra Rasulullah:

 

Şüphesiz bunların da vahşi hayvanların ürküp kaçmaları gibi bir kaçışları vardır. Bunlardan elinizden kaçıpkurtulan olursa siz de ona bunun gibi yapınız, diye buyurdu.

 

Rafi' dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, bizler gazalarda ve yolculuklarda bulunuyoruz. Hayvan boğazlamak istiyoruz, ama bıçak bulamıyoruz (ne yapalım), diye sordu.

 

O: Uzerine Allah'ın adı anılmış ve kanı bolca akıtan şey ile kesilmiş olanı ye.

 

Ancak diş ile tırnak müstesnadır. Çünkü diş bir kemiktir, tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır, diye buyurdu."

 

 

باب: أكل المضْطَرِّ.

38. ZARURET HALİNE DÜŞMÜŞ OLANIN YEMEĞİ

 

لقوله تعالى: {يا أيها الذين آمنوا كلوا من طيبات ما رزقناكم واشكروا لله إن كنتم إياه تعبدون، إنما حرَّم عليكم الميتة والدم ولحم الخنزير وما أهِلَّ به لغير الله فمن اضْطُرَّ غير باغ ولا عاد فلا إثم عليه} /البقرة: 172، 173/.

Çünkü yüce Allah: "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin. Eğer ona kulluk ediyorsanız ... O size ancak (boğazlanmadan) ölmüşü, (akan) kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa (zaruret duyarsa) saldırmamak ve haddi aşmaksızın (yerse) ona günah yoktur."(Bakara, 172-173)

 

وقال: {فمن اضْطُرَّ في مَخْمَصَةٍ غير مُتَجَانِفٍ لإثم} /المائدة: 3/.

وقوله: {فكلوا مما ذُكر اسم الله عليه إن كنتم بآياته مؤمنين. وما لكم أن لا تأكلوا مما ذُكر اسم الله عليه وقد فصَّل لكم ما حرَّم عليكم إلا ما اضطررتم إليه وإن كثيراً ليُضِلُّون بأهوائهم بغير علم إنَّ ربك هو أعلم بالمعتدين} /الأنعام: 118 - 119/.

"Kim de zaruret duyar (son derece aç ve çaresiz kalır) da günaha meyletmeksizin (yemeğe) mecbur kalırsa ... "(Maide, 3) "Şayet onun ayetlerine iman edenler iseniz, arbk üzerlerine Allah'ın adı anılanlardan yiyin. Üzerine Allah'ın adı anılanlardan yememenize sebep ne? Halbuki o size -zaruret halinde (kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyduklarınızı) müstesna kılarak- neyi haram kıldığını ayrı ayrı açıklamışbr. Gerçekten birçok kimseler bilgisizce hevaıarıyla sapbrıyorlar. Şüphesiz Rabbin haddi aşanları çok iyi bilendir."(En'am, 118-119)

 

{قل لا أجد فيما أوحي إليَّ محرَّماً على طاعم يَطْعَمُهُ إلا أن يكون ميتة أو دماً مسفوحاً أو لحم خنزير فإنه رجس أو فسقاً أهِلَّ لغير الله به فمن اضْطُرَّ غير باغ ولا عاد فإنَّ ربك غفور رحيم} /الأنعام: 145/.

Ve yine yüce Allah: "De ki: Bana vahyolunanlararasında bir kimseye haram olduklarını bulduğum yiyecekler şunlardan ibarettir: Ölü, akmış kan, domuz eti -ki o pistir- ve Allah'tan başkasının adına boğazlandığından dolayı fısk olanlar. Kim zaruret duyarsa (mecbur kalırsa) zulmetmeksizin ve haddi aşmaksızın (yerse), şüphesiz Rabbin çok bağışlayıcıdır, rahimdir."(En'am, 145)

 

وقال: {فكلوا مما رزقكم الله حلالاً طيباً واشكروا نعمت الله إن كنتم إياه تعبدون. إنما حرَّم عليكم الميتة والدم ولحم الخنزير وما أهِلَّ لغير الله به فمن اضْطُرَّ غير باغ ولا عاد فإنَّ الله غفور رحيم} /النحل: 114، 115/.

Ve: "Arbk Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olarak yiyin ve ona ibadet ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin. O size ancak ölüyü, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkasının adı anılarak boğazlanmış olanları haram kıldı. Kim zaruret duyarsa (çaresiz kalırsa) saldırmamak ve haddi aşmamak şarbyla (yiyebilir). Şüphesiz Allah GafUrdur, Rah1mdir." (Nahl, 114-115) 

 

AÇiKLAMA:

 

"Zaruret halinde olanın" meyteden (kesilmeden ölen hayvandan) "yemesİ."

Buhari bu başlıkla bu husustaki görüş ayrılıklarına işaret etmiş gibidir. Söz konusu görüş ayrılıkları iki yerdedir: Birisi, yemenin mubah olması için zaruret ile nitelendirmenin sahih olacağı durumdur, diğeri ise yenilecek miktar ile ilgilidir. Birincisi açlık sebebiyle kişinin ölüm sınırına yahut ölüme götürecek bir hastalığa yakalanması halidir. Cumhurun görüşü budur. Malikl bazı alimlerden ise bu, üç gün ile sınırlandırılmışbr: İbn Ebi Cemra dedi ki: Bundaki hikmet de şudur: Ölü hayvanda ileri derecede bir zehirleme gücü vardır. Eğer hemen onu yiyecek olursa onu öldürür. Bundan dolayı bedeninde ölü hayvanın zehirinden daha ağır bir zehirleme gücünün açlık sebebiyle oluşması için aç kalması şer'an uygun görülmüştür. İşte ondan sonra o hayvandan yiyecek olursa zarar görmez.

 

Eğer onun bu dediği sabit ise, son derece güzel bir açıklamadır.

 

İkinci hususu da Buhari, yüce Allah'ın: "Günaha meyletmeksizin" (Maide, 3) buyruğunun tefsirinde zikretmiş bulunmaktadır. Katade bunu haksızlık eden, saldırganlık eden diye tefsir etmiştir ki, bu da mana yoluyla bir tefsirdir. Başkası ise günahı, kendisini açlıktan dolayı ölümden kurtaracak miktardan fazlasını yemek diye açıklamıştır. Adetin fevkinde yemek diye de açıklamıştır ki, ayetin mutlak oluşu dolayısıyla bu daha çok tercih edilir. Diğer taraftan doyuncaya kadar yemenin caiz oluşu, yakında meyte dışında yiyecek bir şey bulmayı ümit etmemesine bağlıdır. Eğer böyle bir ihtimal var ise ve açlığa dayanabiliyor ise -onu bulamaması hali dışında- yemesi caiz olmaz.

 

İmamu'l-Harameyn de doymaktan maksadın açlığı ortadan kaldıran miktar olduğunu, başka yiyecek bir şeye yer bırakmayacak kadar karnı doldurmak olmadığını söylemiştir. Çünkü bu kadar yemek haramdır.

 

"Saldırmamak"(Bakara, (Maide, 3). En'am, 145. Nahl, 115) Yani meyte (leş)den yemek hususunda saIdırmamak (haddi aşmamak) demektir. Cumhur da Allah'a asi olmayı da bağyden (saldırganlık türünden) saymışlardır. Bundan dolayı yaptığı yolculuk sebebiyle isyankar olan bir kimsenin meyteden yemesini kabul etmeyerek: Yiyebilmesinin yolu, tevbe ettikten sonra yemesidir, demişlerdir. Bazıları ise kayıtsız ve şartsız olarak yemeği caiz kabul ederler.

 

"Kim son derece aç"anlamındaki "mahmasa" açlık demektir; "Günaha meyletmeksizin"(Maide, 3) günah maksadı ile, eğilimi ile yapmaksızın demektir.