EK SAYFA – 1859-6
باب: ما
يُكْرَهُ من
الثوم
والبُقُولِ.
49. SARIMSAK VE DiĞER BENZERi SEBZELERDEN MEKRUH OLANLAR
فيه عن ابن
عمر، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم.
Bu hususta İbn Ömer'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den diye
naklettiği rivayeti vardır
حدثنا
مسدَّد: حدثنا
عبد الوارث،
عن عبد العزيز
قال: قيل لأنس:
ما
سمعت النبي
صلى الله عليه
وسلم يقول في
الثوم؟ فقال:
(من أكل فلا
يقربنَّ
مسجدنا).
[-5451-] Abdulaziz'den, dedi ki: "Enes'e: Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sarımsak hakkında ne söylediğini dinledin, diye
soruldu. O şöyle dedi:
Kim (bundan) yerse asla mescidimize yaklaşmasın, diye
buyurdu."
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا أبو
صفوان عبد الله
بن سعيد:
أخبرنا
يونس، عن ابن
شهاب قال:
حدثني عطاء:
أن جابر بن
عبد الله رضي
الله عنهما:
زعم
أن النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (من
أكل ثوماً أو
بصلاً
فليعتزلنا،
أو ليعتزل
مسجدنا).
[-5452-] Ata'dan rivayete göre Cabir b. Abdullah r.a.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Kim bir sarımsak yahut soğan yerse bizden uzak dursun ya da
mescidimizden uzak kalsın, diye buyurdu."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Sarımsak ve (benzer) sebzelerden mekruh olanlar." Kasıt,
hoş olmayan kokusu olanlardır. Buradaki nehy genel olarak bunları yiyen
kimselerin mescide girmelerinin yasaklanması anlamında mıdır yoksa bunların
pişmiş olanları değil de, çiğ olanlarını yiyen kimseler hakkında mıdır? Buna
dair açıklamalar Namaz bölümünde (853.hadisin şerhinde) geçmiş bulunmaktadır.
Bu hadislerde sarımsak, soğan ve pırasa yemenin caiz olduğu
açıklanmaktadır. Ancak bunlar, yiyen kimsenin mescidde bulunması mekruhtur.
Fukaha bunlara turp gibi kokusu hoş olmayan diğer sebzeleri de katmışlardır.
Ancak mekruhluk hususunda görüş ayrılığı vardır. Cumhur bunun tenzihen mekruh
olduğunu kabul etmiştir. Zahiri mezhebine mensup alimlerden bazılarının haram
olduğunu söyledikleri nakledilmiştir. "
باب:
الكَبَاثِ،
وهو ثمر
الأراك.
50. ERAK AĞACININ YAPRAĞI KEBAS
حدثنا سعيد
بن عُفَير:
حدثنا ابن
وهب، عن يونس،
عن ابن شهاب
قال: أخبرني
أبو سلمة قال:
أخبرني جابر
بن عبد الله
قال:
كنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بمَرِّ الظهران
نجني
الكَبَاثَ،
فقال: (عليكم
بالأسود منه
فإنه
أيْطَبُ). فقيل:
أكنت ترعى
الغنم؟ قال:
(نعم، وهل من
نبي إلا رعاها).
[-5453-] Cabir b. Abdullah'tan, dedi ki: "Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Merru'z-Zahran'da idik. Biz kebas
topluyorduk. O bize:
Onun kararmış olan meyvesini toplamaya bakınız. Çünkü o ey tab
(daha hoş ve lezzetli) dir, diye buyurdu.
Sen koyun otlatıyor muydun, diye sorulunca, o: Evet, koyun
otlatmamış bir nebi var mıdır ki, diye sordu."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Erak yaprağı olan." Doğrusu ise erakin meyvesi
olduğudur. İbn Battal dedi ki: el-Kebas, erakin taze olan, meyvesidir. el-Berir
ise, onun taze ve kuru olan meyvesine denilir.
İbnu't-Tin dedi ki: Buharl'nin "erak ağacının yaprağı
olan" demesi doğru değildir. Sözlükte doğru olan onunerak ağacının meyvesi
olduğudur. Onun olgun olanına böyle denildiği de söylenmiştir.
"Merru'z-Zehran" Mekke'den bir merhale uzaklıkta
bulunan bir yerin adıdır. "O eytab"dır. Bu atyab (daha hoş ve
lezzetli) anlamında bir söyleyiş olup, onun kalb edilmiş (kelimenin
söyleyişinde tı ile ya harfinin yeri değiştirilmiş) şeklidir. Nitekim Araplar
cezebe ve cebeze'yi böyle kullanmışlardır.
"Koyun otlatır mıydın, diye soruldu." Bu soru tarzında
ihtisar vardır. İfadenin takdiri şudur: Sen koyun otlatıyor muydun ki kebasın hangisinin
daha lezzetli olduğunu biliyorsun? Çünkü çokça koyun otlatan bir kimse, hem
koyunlarını otlatmak, hem de altlarında gölgelenmek üzere ağaçların altına
çokça gider. Buna dair açıklamalar da Enbiyaya dair hadislerin söz konusu
edildiği bölümde, Musa'nın kıssası nakledilirken geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca
İcare bölümünün baş taraflarında enbiyanın koyun otlatmalarının hikmetine dair
açıklamalar da geçmiş bulunmaktadır.
İbnu't-Tin, ed-Davudi'den şu bilgiyi nakletmektedir: Koyunların
bu özelliğindeki hikmet, sırtlarına binilmediğinden, onların sırtına binilerek
kişinin nefsinin büyüklenmeyişidir.
Yine İbnu't-Tin der ki: Bu hadiste mülk olmayan ağacın
meyvesinin yenilmesinin mubah olduğu anlaşılmaktadır.
İbn Battal dedi ki: Bu besleyici gıdaların bulunmadığı, İslam'ın
ilk dönemlerinde böyle idi. Şanı yüce Allah artık kullarına buğday ve pek çok
tahıllar ile zenginleştirip, onlara geniş rızık verdikten sonra erak ağacının
meyvesine ihtiyaçları kalmamıştır.
Derim ki: Eğer bu sözleriyle bu gibi mahsulleri almanın mekruh
oluşuna işaret etmeyi düşünmüşse bu kabul edilemez. Çünkü sözünü ettiği durumun
varlığı, bedelini ödemeden mubah olan şeylerin yasaklanmasını gerektirmez.
Aksine vera' ehli pek çok kişi, para ile satın alınanları yemekten çok, bu tür
mubah olan şeylere daha çok rağbet ederler.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.