EK SAYFA – 1837-3
باب: قول الله
تعالى: {للذين
يؤلون من
نسائهم تربص
أربعة أشهر
فأن فاؤوا فإن
الله غفور
رحيم. وإن
عزموا الطلاق
فإن الله سميع
عليم} /البقرة:
226، 227/.
21. YÜCE ALLAH'IN: "HANIMLARIYLA CİNSİ TEMASTA BULUNMAMAYA YEMİN EDENLER İÇİN DÖRT
AY BEKLEMEK VARDıR ... ŞÜPHESİZ ALLAH HAKKIYLA İŞİTENDİR, BİLENDİR.'(Bakara,
226-227) AYETİ
فإن فاؤوا :
رجعوا
حدثنا
إسماعيل بن
أبي أوبس: عن
أخيه، عن
سليمان، عن
حميد الطويل:
أنه سمع أنس
بن مالك يقول:
آلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم من
نسائه، وكانت
أنفكت رجله،
فأقام في
مشربة له تسع
وعشرين ثم
نزل، فقالوا:
يا رسول الله،
آليت شهرا؟
فقال: (الشهر
تسع وعشرون).
[-5289-] Humeyd et-Tavil'den rivayete göre o, Enes İbn
Malik'i şöyle derken dinlemiştir:
"Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hanımlarına
yaklaşmamaya dair yemin etti (ila yaptı). Ayağı da burkulup çıkmıştı. Kendisine
ait yüksekçe bİr odada yirmi dokuz gün kaldıktan sonra aşağı inmişti. Ona:
Ey Allah'ın Rasulü, sen bir ay diye yemin etmiştin denilince, o:
Ay yirmi dokuz gündür, diye cevap vermişti."
حدثنا قتيبة:
حدثنا الليث:
عن نافع: أن
ابن عمر رضي
الله عنهما
كان يقول في
الإيلاء الذي
سمى الله:
لا
يحل لأحد بعد
الأجل إلا أن
يمسك
بالمعروف أو
يعزم الطلاق
كما أمر الله
عز وجل.
[-5290-] Nafi'den rivayete göre "İbn Ömer r.a. yüce
Allah'ın söz konusu ettiği ila hakkında şöyle derdi:
Sürenin bitiminden sonra herhangi bir kimsenin -aziz ve celil olan
Allah'ın emrettiği şekilde- ya iyilikle tutmaktan ya da talakı kararlaştırıp
kesinleştirmekten başka bir iş yapması helal değildir."
وقال لي
إسماعيل:
حدثني مالك،
عن نافع، عن
ابن عمر: إذا
مضت أربعة
أشهر: يوقف
حتى يطلق، ولا
يقع عليه
الطلاق حتى
يطلق.
ويذكر ذلك عن:
عثمان، وعلي،
وأبي
الدرداء، وعائشة،
واثني عشر
رجلا، من
أصحاب النبي
صلى الله عليه
وسلم.
[-5291-] Nafi'den, o İbn Ömer’den şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
"Dört ay geçtiği takdirde erkek boşayıncaya kadar durdurulur
ve kendisi talak vermedikçe hakkında talaka hüküm verilmez."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yüce Allah'ın: 'Hanımlanyla cinsi temasta bulunmamaya
yemin edenler için dört ay beklemek vardır.'(Bakara, 226) buyruğu."
Taberl, İbrahim en-Nehai/den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Fey' (dönüş)
dil ile hanımına dönmek (ric'at yapmak)tir.
Benzeri bir açıklama Ebu Kılabe'den de nakledilmiştir. Said İbn
el-Müseyyeb, el-Hasen ve İkrime'den de şöyle dedikleri rivayet edilmektedir:
Fey' (dönüş), dma' etmesi hususunda engeli bulunan kimse için kalp ve dil ile,
başkası için ise cima' ile dönmek demektir. İbn Mesud'un -aralarında Alkame de
vardır- ashabından gelen rivayet yoluyla da bunun gibi bir açıklama
nakledilmiştir. Yine Said İbn el-Müseyyeb 'den gelen bir rivayete göre: Şayet
bir gün yahut bir ay hanımıyla konuşmamaya yemin ederse bu bir 'Hadır. Ancak
onunla konuşmaksızın dma' yapıyorsa Ila yapmamış olur.
el-Hakem yoluyla Miksem'den, o İbn Abbas'tan şöyle dediği
rivayet edilmiştir: Fey' (dönüş), dma' demektir. Mesruk, Said İbn Cubeyr ve
eş-Şa'bi'den de bunun gibi bir rivayet gelmiştir. Onlardan gelen bu görüşlerin
senedieri güçlü senedIerdir.
Taberi der ki: Bu husustaki görüş ayrılıkları ila'nın
tarifindeki ayrılıklardan kaynaklanmaktadır. Onu özellikle dma'ı terk etmeye
tahsis edenler: Fiilen dma' da bulunmadıkça dönmüş olmaz, derler. ila hanımı
ile konuşmamaya yahut onu kızdırmaya, kötülük yapmaya ya da buna benzer bir
maksat ile yemin etmektir. Bu şekilde tanımlayanlar ise fey' (dönüş) için dma'ı
şart koşmazlar. Aksine bu halde yapmamayı yemin ettiği için yapmakla dönmüş
olur ..
İbn Şihab'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Kişi hanımından ayrı
kalmak suretiyle ona zarar vermek istediği husus hakkında Allah adına yemin
etmedikçe ila olmaz. Eğer ona zarar vermeyi kastetmemişse bu yemini ıla olmaz.
Ali, İbn Abbas, el-Hasen ve bir başka grup yoluyla gelen
rivayete göre de kızgınlık hali dışında Ila olmaz. Eğer süt emmekte olan
çocuğunun annesinin hamile kalması korkusuyla sütünün bozulacağından
endişeienmesi gibi bir sebebe bağlı olarak hanımıyla temasta bulunmamaya yemin
edecek olursa bu ıla olmaz.
Şa'bi yoluyla da şu rivayet nakledilmiştir: Erkek ile hanımı
arasında engel teşkil eden her yemin bir ıladır.
el-Kasım 'dan ve Salim'den: Bir sene zarfında seninle konuşacak
olursam sen benden boşsun: deyip, dört ay geçtikten sonra onunla konuşmayacak
olursa hanımının boş olacağı, eğer bir seneden önce de onunla konuşursa aynı
şekilde hanımının ondan boş olacağı belirtilmiştir.
Yine ıla'nın cumhur nezdinde kabul edilen hükümleri arasında
şunlar da vardır: Yemini dört ay ve daha fazla bir süre için olmalıdır. Eğer
daha az bir süre için yemin ederse !La yapmış olmaz.
İshak dedi ki: Eğer bir ya da daha fazla gün süresince dma'
yapmamak üzere yemin ederse, sonra da dört ay geçinceye kadar onunla dma'
etmezse bu bir iladır.
Tabilnden birisinden de bunun gibi bir görüş nakledilmiş olmakla
birlikte çoğunluk bunu kabul etmemiştir.
Buharl'nin daha sonra da Tirmizi'nin, Enes yoluyla gelen hadisi
ıla başlığı altında zikretmeleri ise bu hususta İshak'ın da muvafakat etmesini
gerektirmektedir. Bunlar yüce Allah'ın: "Dört ay beklemek vardır"
buyruğunu ıla yapan kimse için tanınacak süre olarak anlamışlardır. Eğer bu
süreden sonra dönerse mesele yok, aksi takdirde boşaması emredilir.
Abdurrezzak, İbn Cüreyc'den, o Ata'dan şunu rivayet etmektedir:
"Eğer hanımına yaklaşmamak üzere yemin etse, süre belirlemiş olsun ya da
olmasın dört ay geçtiği takdirde" yani ılanın hükmünü yerine getirmesi
istenir.
Said İbn Mansur da el-Hasen el-Basri'den şunu rivayet
etmektedir: "Koca, karısı için: Allah'a yemin ederim bu gece ona
yaklaşmayacağım dese ve o yemini dolayısıyla da dört ay karısını terk etse, bu
bir ıladır."
Taberi de İbn Abbas'tan şu hadisi -rivayet etmektedir:
"Cahiliye döneminde Ilanın süresi bir ve iki yıl idi. Şanı yüce Allah
onlar için dört aylık bir süre tayin etti. Her kimin ılası (yaklaşmayacağına
dair yemini) dört aydan daha az olursa bu bir ıla değildir."
"Dört ay geçtiği takdirde durdurulur."
el-Küşmıhenı'nin rivayetinde "onu durdurur" şeklindedir. "Talak
verinceye kadar ve kendisi talak vermedikçe talak yapmış olmaz." Şafil de
bunu böylece Malik'ten rivayet etmiş ve ayrıca: ''Ya ıla yaptığı karısını boşar
yahut ona döner" ziyadesi ile zikretmiştir.
Said İbn Mansur, AbduITahman İbn Ebi Leyla yoluyla şunu rivayet
etmektedir: "Ben Ali'nin bir adamı dört ay dolunca er-Rahbe'de durdurduğunu
ve ya hanımına dönmesini ya da onu boşamasını istediğini gördüm." Bunun da
senedi aynı şekilde sahihtir.
Bunun ashab-ı kiramdan on iki kişiden gelmiş bir rivayet olarak
tespitine gelince, Buharı bunu et-Tarih 'inde Abdu Rabbih İbn Said yoluyla,
Zeyd İbn Sabit'in azadlısı Sabit İbn Ubeyd'den, o Rasulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in ashabından on iki kişiden diye rivayet etmiştir. Bunların hepsi:
"lıa bu hususta (kararını verinceye kadar) durdurulmadıkça talak
olmaz" demişlerdir. Şafii bunu bu yoldan rivayet etmiş ve: "On küsur
kişi" demiştir. İsmail el-Kadı de Yahya İbn Said el-Ensari yoluyla
Süleyman İbn Yesar'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından on küsur kişiye yetiştim. Onlar dediler
ki: Ila durdurulmadıkça talak olmaz."
باب: حكم
المفقود في
أهله وماله.
22. AiLESi ARASINDA iKEN KAYBOLANIN VE MAIıNDAN BiR ŞEYLER
KAYBOLANıN HÜKMÜ
وقال ابن
المسيب: إذا
فقد في الصف
عند القتال تربص
امرأته سنة.
İbnu'l-Müseyyeb dedi ki: Eğer savaş esnasında safta iken
kaybedilirse karısı bir sene bekler.
واشترى بن
مسعود جارية،
والتمس
صاحبها سنة، فلم
يجده، وفقد،
فأخذ يعطي
الدرهم
والدرهمين،
وقال: اللهم
عن فلان، فإن
أتى فلان فلي
وعلي ، وقال:
هكذا فافعلوا
باللقطة.
وقال الزهري
في الأسير
يعلم مكانه:
لا تتزوج امرأته
ولا يقسم
ماله، فإذا
انقطع خبره
فسنته سنة
المفقود.
İbn Mes’ud bir cariye satın aldı da bir sene boyunca sahibini
araştırdı, ama onu bulamadı. Çünkü o kaybolmuştu. Bunun üzerine (sahibine
ödeyemediği bedelini) birer ikişer dirhem alarak (fakirlere vermeye) ve:
Allah'ım, filan adına veriyorum demeye koyuldu. Eğer filan kişi gelirse
(verdiklerimin sevabı) bana aittir (cariyenin bedelini sahibine ödemek de benim
üzerimedir.) Ayrıca: İşte buluntu eşya Için de böyle yapınız, dedi. İbn Abbas
da buna yakın şeyler söylemiştir. ez-Zühri ise yeri bilinen esir hakkında
şunları söylemiştir: Hanımı başkasıyla evlenemez, malı paylaştırılamaz. Fakat
ondan haber kesilecek olursa onayapılacak olan uygulama, mefkud (kaybolan kişi)
gibidir.
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن يحيى بن
سعيد، عن يزيد
مولى المنبعث:
أن النبي صلى الله
عليه وسلم سئل
عن ضالة
الغنم، فقال:
(خذها، لإنما
هي لك أو
لأخيك أو
للذئب) وسئل
عن ضالة الإبل
فغضب وأحمرت
وجنتاه، وقال:
(ما لك ولها،
معها الحذاء
والسقاء،
تشرب الماء،
وتأكل الشجر
حتى يلقاها
ربها). وسئل عن
اللقطة، فقال:
(أعرف وكاءها
وعفاصها،
وعرفها سنة،
فإن حاء من
يعرفها، وإلا
فاخلطها
بمالك). قال
سفيان: فلقيت
ربيعة بن أبي
عبد الرحمن، قال
سفيان: ولم
أحفظ عنه شيئا
غير هذا. فقلت:
أرأيت حديث
يزيد مولى
المنبعث في
أمر الضالة،
هو عن زيد بن
خالد؟ قال:
نعم. قال يحيى:
ويقول ربيعة،
عن يزيد مولى
المنبعث، عن
زيد بن خالد.
قال سفيان:
فلقيت ربيعة
فقلت له.
[-5292-] el-Munbais'in azadlısı Yezid'den: "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kaybolan koyun hakkında soruldu. Allah Rasulü:
Onu al. Çünkü o ya senindir, ya kardeşinindir ya da kurdundur, diye buyurdu.
Kaybolan deve hakkında da ona sorulunca, kızdı ve iki yanağı
kızararak dedi ki: Ondan sana ne? Onun pabucu da, su içeceği tulumu da
beraberindedir. O sahibi onu buluncaya kadar su içer ve ağaçtan yer.
Lukata (buluntu mal) hakkında sorulunca, şöyle buyurdu: Ağzının
bağını, kabını iyice belle ve bir sene süre ile onu tanıt. Onu bilen birisi
gelirse (ona ver) aksi takdirde sen onu kendi malına kat."
Süfyan dedi ki: Daha sonra Rabia İbn Ebu Abdurrahman ile
karşılaştım. -Süfyan dedi ki: Ben ondan bunun dışında bir rivayet
ezberlemedim.- Ona dedim ki: el-Munbais'in azadlısı Yezid'in yitik hayvan
hakkındaki hadisiyle ilgili ne dersin? Onu Zeyd İbn Halididen diye mi rivayet
etmiştir? O: Evet, diye cevap verdi.
Yahya dedi ki: Rabia da el"Munbaislin azadlısı Yezidlden, o
Zeyd İbn Ha• lidlden diye rivayet etmektedir. Süfyan dedi ki: Rabia ile
karşılaştım ve ona da (bunun gibi) dedim.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ailesi arasında kaybolanın ve yitik malın hükmü."
Buhar! bu şekilde mutlak bir ifade kullanmış olup, hükmü açıkça ifade
etmemiştir. Aile ile ilgili hüküm, mal ile ilgili hükümden farklı olarak Talak
bahisleri ile alakalıdır, ama onun malı ayrıca söz konusu etmesi bir istidrat(
arasöz, ara açıklama)tır.
"Ve lukata hakkında böyle yapınız, dedi." Bununla bu
hususta yaptığı uygulamayılukata hükmünden çıkarmış olduğuna işaret etmektedir.
Çünkü lukatanın bir yıl süre ile tanıtılması ve bundan sonra onda tasarruf ta
bulunulması emredilmiştir. Eğer o lukatanın sahibi gelirse, bedelini ona öder.
Bundan dolayı İbn Mes'ud da sadaka yoluyla tasarruf ta bulunmayı uygun
görmüştür. Eğer sahibi geldiği takdirde o da onun bu sadaka, vermesini kabul
ederse sadakanın ecrini o alır, şayet kabul etmezse sadakanın ecri tasaddukta
bulunana ait olur ve o kişi de malın sahibine tazminatını öder. İşte:
"Benim içindir ve benim üzerimedir" sözü ile buna işaret etmiştir.
Yani sevap bana ait olur, tazminatını ödemek de benim borcum olur.
"ez-Zührl yeri bilinen esir hakkında şöyle demiştir: Hanımı
evlenmez, malı paylaştırılmaz. Eğer ondan haber kesilirse o takdirde kaybolan
adama (mefkuda) yapılan uygulama yapılır." Said İbn Mansur sahih bir sene
d ile İbn Ömer ve İbn Abbas'tan şöyle dediklerini rivayet etmiştir: "Kadın
kayıp kocasını dört yıl bekler."
Aynı şekilde Osman'dan bir rivayette İbn Mesud'dan ve Nehai,
Ata, ezZühri, Mekhul ve eş-Şa'bl gibi tabiinden bir topluluktan da bu şekilde
hüküm sabit olduğu gibi, onların çoğunluğu sürenin kadının durumunu hakime dava
edeceği günden itibaren başlayacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. Aynı şekilde
dört yıl geçtikten• sonra kocası vefat etmiş bir kadın olarak iddet
bekleyeceğini de belirtmişlerdir.
Yine ittifakla şunu söylemişlerdir: Eğer evlendikten sonra
birinci kocası gelecek olursa karısını geri almak ile mehrini almak arasında
muhayyer bırakılır. Çoğunluk da şöyle demiştir: İlk koca eğer mehri tercih
ederse, ikincisi o mehri ona öder.
Çoğunluk kayboluş halleri arasında fark gözetmemişlerdir. Ancak
daha önce Said İbn el-Müseyyeb 'den nakledilen görüş müstesnadır. Malik de
savaşta kaybolmak ile savaşın dışında kaybolmak arasında fark gözetmiştir.
Savaşta kaybolan adamın karısı, sözü geçen süreye kadar bekletilir. Diğeri ise
belli bir süre bekletilmez, aksine zann-ı galib ile daha fazla yaşamayacağı
kadar bir ömür süresinin geçmesini bekler.
Ahmed ve İshak şöyle demektedirler: Bir kimse ailesinden
kaybolup da ona dair bir haber bilinmiyar ise, tecil (süre belirleme) söz konusu
değildir. Savaşta yahut deniz yolculuğunda ya da buna benzer bir durumda
kaybolan kimseler için süre belirlenir.
A1i'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kadın kocasını
kaybedecek olursa geri dönünceye yahut ölene kadar evlenemez. Bunu Ebu Ubeyd Kitabu'n-Nikah'ta
rivayet etmiştir. Abdurrezzak da şöyle demektedir: Bana İbn Mesud'dan
ulaştığına göre o kaybolmuş adamın karısı hususunda ebediyyen evlenmeyip,
bekleyeceği hususunda Ali'ye muvafakat etmiştir.
Yine Ebu Ubeyd, hasen bir senedie Ali'den şunu rivayet
etmektedir: Eğer evlenecek olursa, ikinci kocası onunla zifafa ister girmiş
olsun, ister girmemiş olsun, o birincisinin karısıdır.
Said İbn Mansur da eş-Şa'bl'den şunu rivayet etmektedir: Kadın
evlenip de birincisinin hayatta olduğu haberini alırsa kendisi ile ikinci
kocası birbirinden ayrılır ve ikinci kocasından iddet bekler. Eğer ilk kocası
ölürse ondan da iddet bekler ve ona mirasçı olur.
en-Nehai yoluyla gelen rivayete göre: Kocasının durumu açıkça
belli olmadıkça karısı evlenemez.
Bu aynı zamanda Kufe fakihleri ile Şafil'nin ve bazı hadis
ashabının da görüşüdür. İbnu'l-Münzir ise süre belirleme görüşünü tercih
etmiştir. Çünkü bu hususta ashab-ı kiram'dan beşinin ittifakı vardır. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
Hadisin lukataya dair muhtevasının açıklamaları Lukata bahsinde
yeteri kadar geçmiştır.(2427 nolu hadis) Musannıf bu hadisi burada zikrederek
başkasının malında -mal sahibinin- kaybolması halinde tasarrufun -malın telef
olacağından korkuluyor ise- caiz olduğuna işaret etmektedir. Nitekim deve ile
koyun arasında ayırım gözetmek, bunu göstermektedir.
İbnu'l-Müneyyir der ki: Bu mesele ile ilgili rivayetler
birbirleriyle tearuz (çatışma) halinde olduğundan ötürü merfu hadise başvurmak
icap eder. Bu hadiste yitik koyunda tasarrufun, sahibinin vefatından emin
olmadan önce de caiz olduğu anlaşılmaktadır. O halde kaybolmuş malın onun gibi
değerlendirilmesi uygundur. Aynı şekilde hadiste yitik deveye müdahale
edilmeyeceği de belirtilmektedir. Çünkü deve kendi başına hayatını sürdürebilir.
O halde zevcenin de bu durumda olması gerekmektedir. Kocasının vefat haberi
kesinlik kazanmadıkça herhangi bir şekilde ona da ilişilmez. O halde ilke
şudur: Telef olacağından korkulan 'her bir şeyde telef oimaktan onu korumak
amacıyla tasarruf caizdir. Böyle olmayanlarda ise caiz değildir.
İlim ehlinin çoğunluğu, kayıp koyunun hükmünün, sahibinin
gelmesi halinde bedelinin ödenmesinin vucubu bakımından diğer malların hükmü
gibi olduğu kanaatindedir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.