EK SAYFA – 1837-2
باب: قول الله
تعالى: {ولا
تنكحوا
المشركات حتى
يؤمن ولأمة
مؤمنة خير من
مشركة ولو
أعجبتكم}
/البقرة: 221/.
18. YÜCE ALLAH'IN: "MÜŞRİK KADINLARI İMAN EDİNCEYE KADAR
NİKAHLAMAYIN. MU'MİN BİR CARİYE MÜŞRİK BİR KADINDAN -O KADıN HOŞUNUZA GİTSE
BİLE- ELBETTE DAHA HAYIRLIDIR." BUYRUĞU.
(Bakara, 221)
حدثنا قتيبة:
حدثنا ليث، عن
نافع:
أن
ابن عمر كان
إذا سئل عن
نكاح
النصرانية
واليهودية
قال: إن الله
حرم المشركات
على المؤمنين،
ولا أعلم من
الإشراك شيئا
أكبر من أن تقول
المرأة: ربها
عيسى، وهو عبد
من عباد الله.
[-5285-] Nafi'den rivayete göre "İbn Ömer'e
Hıristiyan ve Yahudi kadını nikahlamaya dair soru sorulunca şöyle derdi:
Şüphesiz Allah müşrik kadınları mu'min erkeklere haram kılmıştır.
Ve ben bir kadının, Rabbinin -Allah'ın kullarından bir kul olduğu halde- İsa
olduğunu söylemesinden daha büyük bir şirk bilmiyorum."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yüce Allah'ın: "Müşrik kadınları iman edinceye kadar
nikahlamayın ... " buyruğu." Buharı'nin bu mesele ile ilgili olarak kesin
hüküm vermemesinin sebebi, ona göre ayetin tevili ihtimalinin bulunması
dolayısıyladır. Çoğunluğa göre ayet umumidir ve Maide suresindeki ayet ile
tahsis edilmiştir. Seleften bazılarından rivayete göre buradaki müşrik
kadınlardan maksat, putperest kadınlar ile Mecusilerdir. Bu görüşü
İbnu'l-Münzir ve başkaları nakletmiştir.
Daha sonra musannıf bu başlıkta İbn Ömer'in Hıristiyan kadının
nikahı ile ilgili sözünü ve onun: "Kadının Rabbinin İsa olduğunu
söylemesinden daha büyük bir şirk olduğunu bilmiyorum" dediğini
zikretmektedir. Bu ise onun Bakara suresindeki ayetin hükmünün genelliğinin
devam ettiği kanaatinde olduğunu göstermektedir. Sanki o Maide suresindeki
ayetin mensuh olduğu görüşünü benimsiyor gibidir. İbrahim el-Haı"bı de
bunu kesin olarak ifade etmiştir. Cumhurun görüşüne göre ise Bakara ayetindeki
umumi ifade Maide suresindeki ayet ile tahsis edilmiştir. Söz konusu ayet de:
"Sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar da ... size
helaldir." (Maide, 5) buyruğudur. Böylelikle bunlaı'ın dışındaki diğer
müşrik kadınların nikahlanması, asılolan haramlık hükmü üzere devam etmektedir.
Şam'den bir başka görüşe göre Bakara ayetindeki um umi ifade ile
Maide'deki ayetin hususi hükmü kastedilmiştir.
İbn Abbas ise Bakara suresindeki ayetin Maide suresindeki ayet
ile mensuh olduğunu mutlak olarak belirtmiştir.
İbn Ömer'in bu görüşünün şaz olduğu da söylenmiştir.
İbnu'l-Münzir der ki:
İlkıerden bunu haram kılan bir kimsenin olduğu tespit edilmiş
değildir.
Ama İbn Ebi Şeybe hasen bir sened ile Ata'nın Yahudi ve
Hıristiyan kadınları nikahlamayı mekruh gördüğünü ve şunları söylediğini
rivayet etmektedir:
"Bu müsaade Müslüman hanımlar az iken verilmişti."
Onun bu açıklamaları, mubahlığı kimi hallere ait özel bir durum olarak kabul
ettiği hususunda açık bir ifadedir.
Ebu Ubeyd der ki: Bugün Müslümanlar bu hususta ruhsat olduğu
görüşündedir ve buna göre uygulama yapılmaktadır.
Ömer radıyallahu anh'dan, onun onları nikahlamayı haram
kılmaksızın onlardan uzak durmayı emrettiği de rivayet edilmiştir.
باب: نكاح من
أسلم من
المشركات
وعدتهن.
19. İSLAM'A GİREN MÜŞRİK KADıNLAR VE ONLARIN İDDETİ
حدثنا
إبراهيم بن
موسى: أخبرنا
هشام، عن ابن
جريج، وقال
عطاء، عن ابن
عباس:
كان
المشركون على
منزلتين من
النبي صلى
الله عليه
وسلم
والمؤمنين:
كانوا مشركي
أهل حرب،
يقاتلهم
ويقاتلونه،
ومشركي أهل
عهد، لا
يقاتلهم ولا
يقاتلونه،
وكان إذا
هاجرت امرأة
من أهل الحرب
لم تخطب حتى
تحيض وتطهر،
فإذا طهرت حل
لها النكاح،
فإن هاجر
زوجها قبل أن
تنكح ردت
إليه، وأن
هاجر عبد منهم
أو أمة فهما
حران ولهما ما
للمهاجرين،
ثم ذكر من أهل
العهد مثل حديث
مجاهد: وأن
هاجر عبد أو
أمة للمشركين
أهل عهد لم
يردوا، وردت
أثمانهم.
[-5286-] İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre:
"Müşriklerin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile mu'minlere karşı durumu
ikiye ayrılırdı. Bir kısmı harp ehli müşrik olup, o onlarla savaşır, onlar da
onunla savaşırlardı. Bir kısmı da antlaşmalı müşrikler olup, ne kendisi onlarla
savaşır, ne kendileri onunla savaşIl'dı. Harp ehlinden bir kadın hicret edecek
olursa ay hali olup temizleninceye kadar kimse onunla evlenmek için talip
olmazdı. Temizlendikten sonra nikahlanması helal olurdu. Eğer kadın başkası
tarafından nikahlanmadan önce kocası hicret ederse kocasına geri verilirdi.
Harp ehlinden bir köle ya da bir cariye hicret ederse hür olurlardı. Muhacirlerin
lehine olan, onların da lehine olurdu."
Daha sonra antlaşması olanlar hakkında Mücahid'in hadisi gibi
zikretti ki, o da şudur: "Eğer kendileriyle antlaşma bulunan müşriklere
ait bir köle ya da cariye hicret ederse bunlar geri çevrilmezdi. Bunun yerine
onların bedelleri onlara geri verilirdi."
وقال عطاء،
عن ابن عباس:
كانت قريبة
بنت أبي أمية
عند عمر بن
الخطاب،
فطلقها
فتزوجها معاوية
بن أبي سفيان،
وكانت أم
الحكم بنت أبي
سفيان تحت
عياض بن غنم
الفهري،
فطلقها
فتزوجها عبد
الله بن عثمان
الثقفي.
[-5287-] İbn Abbas'tan rivayete göre: "Ebu
Umeyye'nin kızı Karibe (yahut Kureybe) Ömer İbn el-Hattab'ın yanında
(nikahında) idi. Onu boşayınca onunla Muaviye İbn Ebi Süfyan evlendi. Ebu
Süfyan'ın kızı Ümmü el-Hakem de İyad İbn Ganm el-Fihri'nin nikahı altında idi.
O da onu boşadıktan sonra onunla Sakifli Abdullah İbn Osman evlendi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Müşrik kadınlardan Müslüman olanlar ve onların
iddetleri" yani bekleyecekleri iddetin miktarı, süresi. Cumhur böyle bir kadının
hür kadın gibi iddet bekleyeceği görüşündedir. Ebu Hanife'den ise bir ay hali
olmakla istibra etmesi yeterlidir, görüşü nakledilmiştir.
"Ay hali olup, temizleninceye kadar ona evlenme teklifinde
bulunulmazdı."
Hanefiler bunun zahirinden alaşılan manayı delil kabul
etmişlerdir. Cumhur ise onlara şöyle cevap vermektedir: Maksat üç defa ay hali
olmasıdır. Çünkü böyle bir kadın Müslüman olup hicret etmek suretiyle -esir
alınması halinin aksine- hür kadınlardan olur.
Hadisteki "eğer kocası onunla beraber hicret ederse"
ifadesine gelince, bundan sonraki başlıkta buna dair açıklamalar gelecektir.
"Eğer onlardan" yani harp ehlinden "bir köle
hicret ederse ... "
باب إذا
أسلمت
المشركة أو
النصرانية
تحت الذمي أو
الحربي.
20. ZİMMİ YAHUT HARBİ ERKEĞİN NİKAHI ALTINDAKİ MÜŞRİK YA DA
HIRİSTİYAN KADIN MÜSLÜMAN OLURSA HÜKÜM NE OLUR?
وقال عبد
الوارث، عن
خالد، عن
عكرمة، عن ابن
عباس : إذا أسلمت
النصرانية
قبل زوجها
بساعة حرمت عليه.
İbn Abbas'tan "Hıristiyan kadın kocasından bir an önce dahi
Müslüman olursa ona haram olur" dediği rivayet edilmiştir.
وقال داود،
عن إبراهيم
الصائغ: سئل
عطاء: عن امرأة
من أهل العهد
أسلمت ثم أسلم
زوجها في العدة،
أهي امرأته؟
قال: لا، إلا
أن تشاء هي
بنكاح جديد
وصداق.
Davud, İbrahim es-Sfuğ'den naklen dedi ki: "Ata'ya ahdi
olan zimmı bir kadın önce Müslüman olup, sonra iddeti içerisinde kocası İslam'a
girerse onun karısı olarak kalmaya devam eder mi? diye soruldu. O: Hayır, ancak
kendisi kabul ederse yeni bir nikah ve yeni bir mehir ile onunla evlenebilir,
demiştir."
وقال مجاهد:
إذا أسلم في
العدة
يتزوجها.
Mücahid dedi ki: Kocası, iddet içerisinde İslam'a girerse,
onunla evlenebilir.
وقال الله
تعالى: {لا هن
حل لهم ولا هم
يحلون لهن}
/الممتحنة: 10/.
Yüce Allah da: "Hem bu kadınlar o erkeklere helal değildir,
hem de o erkekler bu kadınlara helal olmaz. "(Mumtahine, 10) diye
buyurmuştur.
وقال الحسن
وقتادة: في
مجوسيين
أسلما، هما على
نكاحهما،
وإذا سبق
أحدهما صاحبه
وأبى الآخر
بانت، لا سبيل
له عليها.
el-Hasen ve Katade de Müslüman olan Mecusi karı-koca hakkında
şöyle demişlerdir: "Nikahları üzere devam ederler. Onlardan biri
diğerinden önce Müslüman olup, öteki kabul etmezse kadın ondan bain olur. Artık
erkeğin kadına karşı izleyecek bir yolu kalmaz."
وقال بن
جريج: قلت
لعطاء: امرأة
من المشركين جاءت
إلى
المسلمين،
أيعاوض زوجها
منها، لقوله
تعالى:
{وأتوهم ما
أنفقوا} /الممتحنة
: 10/. قال: لا،
إنما كان ذلك
بين النبي صلى
الله عليه
وسلم وبين أهل
العهد.
İbn Cüreyc dedi ki: "Ata'ya: Müşriklerden bir kadın
Müslümanlara gelse, yüce Allah'ın: "O erkeklere de harcadıklarını
verin."(Mumtehine, 10) buyruğu dolayısıyla kocasına onun mehrinin
karşılığı verilir mi, diye sordum, o hayır, bu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
ile antlaşma yaptığı kimseler arasındaki bir hükmün gereği idi, diye cevap
verdi."
وقال مجاهد:
هذا كله في
صلح بين النبي
صلى الله عليه
وسلم وبين
قريش.
Mücahid dedi ki: "Bütün bunlar Nebi sallall.ihu a1eyhi
vesellem ile Kureyşliler arasındaki bir barış antlaşması süresi içerisinde
idi."
حدثنا ابن
بكير: حدثنا
الليث، عن
عقيل، عن ابن
شهاب. وقال
إبراهيم بن
المنذر: حدثني
ابن وهب:
حدثني يونس:
قال ابن شهاب:
أخبرني عروة
بن الزبير: أن
عائشة رضي
الله عنها،
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم قالت:
كانت
المؤمنات إذا
هاجرن إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم،
يمتحنهن بقول
الله تعالى:
{يا أيها
الذين آمنوا
إذا جاءكم
المؤمنات
مهاجرات فامتحنوهن}
إلى آخر
الآية. قالت
عائشة: فمن
اقر بهذا
الشرط من المؤمنات
فقد أقر
بالمحنة،
فكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم إذا
أقررن بذلك من
قولهن قال لهن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (انطلقن
فقد بايعتكن).
لا والله ما
مست يد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم يد
امرأة قط، غير
أنه بايعهن
بالكلام،
والله ما أخذ
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم على
النساء إلا
بما أمره الله،
يقول لهن إذا
أخذ عليهن: (قد
بايعتكن)
كلاما.
[-5288-] Urve İbn Zubeyr'den rivayete göre Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe radıyallahu anha dedi ki:
"Mu'min kadınlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hicret
ettikleri takdirde yüce Allah'ın:
"Ey iman edenler! mu'min kadınlar hicret edenler olarak size
geldiklerinde onları imtihan edin ... LLs buyruğu gereğince onları imtihan
ederdi.
Aişe dedi ki: mu'min kadınlardan bu şartı kabul edenler böylelikle
imtihanı da ikrar ve kabul etmiş oluyordu. Kadınlar sözleri ile bunu ikrar
edince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onlara şöyle buyururdu:
Artık gidiniz, ben sizinle bey'atleşmiş bulunuyorum.
(Aişe radıyallahu anha dedi ki): Hayır, Allah'a yemin ederim ki
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eli asla (yabancı) bir kadının eline
değmemiştir. Şu kadar var ki kadınlarla sözlü olarak bey'atleşiyordu. Allah'a
yemin ederim, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlardan Allah'ın
kendisine emrettiğinden başka bir ahit almadı. Onlardan ahit aldıktan sonra:
-Sözlü olarak- artık sizinle bey'atleştim, diye buyururdu."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Zimmi yahut harbi bir erkeğin nikahı altındaki müşrik ya
da Hıristiyan kadın Müslüman olursa." Başlıktan maksat, kadının kocasından
önce İslam'a girmesinin hükmünü açıklamaktır. Kadının mücerred Müslüman olması
dolayısıyla aralarında ayrılık mı gerçekleşir yoksa kadının muhayyerlik hakkı
sabit mi olur yoksa iddet süresi içerisinde nikah bekletilir mi? Eğer İslam'a
girerse nikah devam eder, değilse birbirlerinden ayrılmış mı olurlar?
Bu hususta bilinen görüş ayrılıkları vardır. Buhari'nin eğilimi ise
ileride açıklayacağımız üzere mücerred Müslüman olmakla aralarında ayrılığın
gerçekleşceği doğrultusundadır.
"Hıristiyan kadın kocasından bir an (saat) önce dahi
Müslüman olsa ona haram olur." Bu kendisi ile zifafa girilmiş olanı da,
olmayanı da kapsayan genel bir hükümdür. Yahudi yahut Hıristiyan bir erkeğin
nikahı altında bulunan Yahudi yahut Hıristiyan bir kadın hakkında Tahavı, Eyyub
yoluyla İkrime'den,.o İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir:
"Birbirlerinden ayrılırlar. (Çünkü) İslam hep üstündür ve ona üstün
gelinmez." Senedi sahihtir.
"Ata" İbn Ebi Rebah'a antlaşmalı (zimmi)lerden
Müslüman olan bir kadından sonra iddeti içerisinde kocası Müslüman olduğu
takdirde o kadın onu;, karısı kalmaya devam eder mi, diye sorulunca, o hayır,
kendisinin istemesi hali dışında yeni bir nikah ve mehir ile karısı ona
dönebilir, demiştir."
Bunu İbn Ebi Şeybe bir başka yoldan, Ata'dan bu manada mevsul
olarak rivayet etmiştir. Bu rivayet de eşlerden birisinin Müslüman olması
halinde birbirlerinden ayrılacaklarını ve iddetin bitmesinin
beklenmeyeceğiniaçıkça ortaya koymaktadır.
"Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır. .. " Bu Buharl'nin
önceki görüşü tercih ettiği hususunda açık bir ifadedir. Çünkü bu sözler
Buharl'ye aittir ve onun Ata'nın bu başlıkta zikri geçen sözünü pekiştirmek
içindir. Bununla birlikte bu görüş zahiri itibariyle bundan önceki başlıkta İbn
Abbas'tan kaydetmiş olduğu rivayet ile çatışma halindedir. Orada: "Ay hali
olup, temizleninceye kadar ona talip olunmaz" denilmektedir. Her iki
rivayetin telif edilmesi mümkündür. Çünkü onun: "Ay hali olup
temizleninceye kadar ona talip olunmaz" sözleriyle iddeti içerisinde
kaldığı sürece kocasının da Müslüman olmasının bekleneceğini kastetmesi
ihtimali bulunduğu gibi, aynı şekilde ona talip olmanın tehir edileceğini de
kastetmesi ihtimal dahilindedir. Çünkü iddet bekleyen bir kadına talip olunmaz.
Bu ikinci ihtimale göre her iki haber arasında bir çelişki, bir çatışma
kalmamış olur.
Bu hususta İbn Abbas'ın ve Ata'nın görüşlerinin zahiri ne uygun
olarak Tavus, es-Sevrı ve Kufe fakihleri de görüşlerini belirtmiş, Ebu Sevr de
onlara bu hususta muvafakat ettiği gibi İbnu'l-Münzir de bu görüşü tercih
etmiştir. Buharı de bu görüşe meyillidir.
Kufeliler ile onlara uygun kanaat belirtenler, eğer karı koca
birlikte Dar-ı İslam/da iseler, kocasına bu süre içerisinde Müslüman olmasının
teklif edilmesi ve onun da bunu kabul etmemesinin şart olduğunu söylemişlerdir.
Katade, Malik, Şafii, Ahmed, İshak ve Ebu Ubeyd de Mücahid gibi
söylemişlerdir. Şafii, Ebu Süfyan kıssasını delil gösterir. O -Meğazi'de
geçtiği gibiMekke'nin fethedildiği sene Merru'z-Zahran'da Müslümanların
Mekke'yi fethedecekleri günün gecesinde Müslüman olmuştu. O Mekke'ye girince
karısı Ukbe'nin kızı Hind sakalından onu yakalayarak Müslüman olmasına tepki
gösterince, o da karısına Müslüman olmasının uygun olacağını söylemiş, kendisi
de ondan sonra Müslüman olmuş, fakat birbirlerinden ayrıldıklarına hüküm
verilmediği gibi yeni bir akid de söz konusu edilmemiştir.
Aynı şekilde ashab-ı kiram'dan belli bir topluluğun da hanımları
kendilerinden önce İslam'a girmişlerdir. Hakım İbn Hizam, İkrime İbn Ebu Cehil
ve diğerleri gibi ... Bunların nikahlarının yenilendiğine dair bir rivayet
nakledilmemiştir. Bu husus Meğazi bilginlerince bilinen meşhur bir konudur. Bu
konuda aralarında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Ancak çoğunluk bunu erkeğin
İslam'a girişinin kendisinden önce Müslüman olan kadının iddet süresi bitmeden
önce gerçekleştiği şeklinde yorumlamışlardır.
"Mücahid dedi ki: Bütün bunlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ile Kureyşliler arasındaki bir barış antlaşmasında idL" Karısı
İslam'a girmişmüşrik bir erkeğin Müslüman olması, İslam'a giren karısının
iddeti bitinceye kadar gecikecek olursa, karısının nikahı altında kalmasının
caiz olduğunu kimse kabul etmişdeğildir. Bu hususta icma' bulunduğunu
nakledenlerden birisi de İbn Abdilberr'dir. Bununla birlikte Zahirl mezhebine
mensup bazılarının bunun caiz olduğunu söyleyip, sözü geçen iema'ı reddettiği
ne de işaret etmiş bulunmaktadır. Eskiden beri bu husustaki görüş ayrılığının
sabit olduğu belirtilerek icma iddiasına karşı çıkılmıştır. Böyle bir görüş
(müşriğin nikahı altında kalmanın cevazı) Ali'den ve İbrahim en-Nehaı'den
nakledilmiştir. Bunu İbn Ebi Şeybe onlardan güçlü yollarla rivayet etmiş
bulunmaktadır. Ebu Hanife'nin hocası Hammad da bu doğrultuda fetva vermiştir.
el-Hattabı bu husustaki açıklanması zor konuya cevap vererek şunları
söylemiştir: Bu süre zarfında iddetin devam etmiş olması halinde -özellikle
süre iki sene ve birkaç ay gibi uzun ve çoğunlukla görülmemiş türden ise- bile
bu böyledir. Çünkü ay hali bazen arızı bir rahatsızlık dolayısı ile
gecikebilir. Bu açıklamadan anlaşılan manayı Beyhaki de cevap olarak vermiş
bulunmaktadır. Bu hususta bunun dayanak alınması daha uygundur.
Müteahhir alimlerden birisi de bu hususta bir başka yol izlemiş
bulunmaktadır. el-İmad İbn Kesir'in es-Sıretu'n-Nebeviyye adlı eserinde az önce
geçenleri söz konusu ettikten sonra şunları söylediklerini okudum: Başkaları da
şöyle demiştir:
Hayır, zahiren görünen, kadının iddetinin bittiğidir. O kadın
ile nikah akdi yenilenmiştir, diyenlerin rivayetinin de zayıf olduğunu ifade
etmiştir.
Bundan da anlaşılan şudur: Kadın İslam'a girdikten sonra
kocasının İslama girişi gecikecek olursa, sırf bu sebepten dolayı nikahı fesh
olmaz. Aksine başkası ile evlenmek yahut kocası Müslüman oluncaya kadar
beklemek arasında muhayyerdir. Bu durumda eski kocasının nikah akdi devam eder.
Bundan da başkası ile evlenmediği sürece onun karısı olduğu anlaşılmaktadır.
Bunun delili ise başlıktaki hadiste yer alan: "Eğer karısı nikahlanmadan
önce kocası da hicret ederse ona geri verilirdi" ifadesindeki genelliktir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Hicret edenler olarak ... " el- Ezherl der ki:
Hieretin asıl anlamı bedevı (çölde yaşayan göçebe)nin çölden kasabaya yerleşik
yere Çıkıp gitmesi ve orada ikamet etmesidir. Burada hicretten maksat ise,
kadınların Müslümanlar olarak Mekke'den Çıkıp Medine'ye gitmeleridir.
"mu'min kadınlardan bu şartı kabul edenler mihneti de
(imtihan edilmeyi) de kabul etmiş oluyordu." Bununla iman şartına işaret
etmektedir. Taberi'nin, el-Avfi yoluyla İbn Abbas'tan rivayet ettiği şu sözleri
bundan da açıktır: "Kadınların imtihanı, Allah'tan başka hiçbir ilah
olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şahadet etmeleri şeklinde
idi."
Yine Taberi ve el-Bezzar'ın, Ebu Nasr yoluyla İbn Abbas'tan diye
naklettiği:
"Onları şöyle imtihan ediyordu: Allah'a yemin olsun ki,
kocama olan nefretimden dolayı çıkmadım. Allah'a yemin ederim, bir yeri beğenmediğim
için bu yere gelmedim. Allah'a yemin ederim, dünyalık arayarak çıkmadım.
Allah'a yemin ederim, ancak Allah ve Resulüne sevgim için çıkıp geldim,
demeleri istenirdi" ile İbn Ebi Nedh'in, Mücahid'den buna yakın şu lafızIa
naklettiği: "Onlara niçin geldiklerini sorunuz. Eğer kocalarına
kızdıklarından, gazap ettiklerinden ya da bir başka sebepten dolayı gelmiş ve
iman etmemiş iseler, onları tekrar kocalarına geri döndürünüz." Katade
yoluyla gelen: "Onların imtihan edilmeleri, Allah adına yemin ederek
serkeşlik sebebiyle çıkmadıklarını, ancak İslam'ı ve Müslümanları sevdikleri
için çıktıklarını söylemeleri istenirdi. Bunu söylediler mi bu sözleri kabul
edilirdi" şeklindeki bütün bu rivayetler, el-Avfi'nin rivayetine aykırı
değildir. Çünkü onun bu rivayeti, diğerlerinde bulunmayan bir fazlalığı da
kapsamaktadır.
Buna dair yeterli açıklamalar daha önce el-Mumtehine suresinin
tefsirinde (4891 nolu hadiste) geçmiş bulunmaktadır.
Hicret eden mu'min kadınların imtihan edilmeleri hükmünün devamı
hususunda görüş ayrılığı vardır. Neshedildiği söylenmiştir. Hatta bazıları
neshi üzerinde icma olduğunu dahi iddia etmiştir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.