SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’N-NİKAH

<< 1786 >>

باب: الترغيب في النكاح

1. NİKAHIN TEŞVİK EDİLMESİ

 

AÇIKLAMA : Nikah, sözlükte katmak ve içiçe girmek demektir. şer'! bir terim olarak -doğru kabul edilen görüşe göre- akit hakkında hakikat anlamında, cinsel ilişki hakkında da mecaz! anlamıyla kullanılır.  Şafiilerin de -Hanefiler gibi- bir görüşüne göre, cinsel ilişki hakkında hakikat anlamında, akit hakkında da mecaz! anlamıyla kullanılır.

 

لقوله تعالى: {فانكحوا ما طاب لكم من نساء} /النساء

Allah Teala: "Size helal olan kadınlardan ... nikahlayın."(Nisa, 3) diye buyurmaktadır.

 

حدثنا سعيد بن أبي مريم: أخبرنا محمد بن جعفر: أخبرنا حميد ابن أبي حميد الطويل:

 أنه سمع أنس بن مالك رضي الله عنه يقول: جاء ثلاث رهط إلى بيوت أزواج النبي صلى الله عليه وسلم، يسألون عن عبادة النبي صلى الله عليه وسلم، فلما أخبروا كأنهم تقالوها، فقالوا: أين نحن من النبي صلى الله عليه وسلم؟ قد غفر الله له ما تقدم من ذنبه وما تأخر، قال أحدهم: أما أنا فإني أصلي الليل أبدا، وقال آخر: أنا أصوم الدهر ولا أفطر، وقال آخر: أنا أعتزل النساء فلا أتزوج أبدا، فجاء رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: (أنتم الذين قلتم كذا وكذا؟ أما والله أتي لأخشاكم لله وأتقاكم له، لكني أصوم وأفطر، وأصلي وأرقد، وأتزوج النساء، فمن رغب عن سنتي فليس مني).

 

[-5063-] Enes İbn Malik R.A.'dan ... Dedi ki:

 

"Üç kişi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarının evlerine gelerek Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ibadetine dair soru sordular. Onlara haber verilince, onu azımsar gibi oldular ve şöyle dediler:

 

Biz nerede, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem nerde? Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış bulunuyor.

 

Onlardan birisi: Ben her zaman geceleyin namaz kılacağım, dedi.

 

Diğeri: Ben de oruç açmamak üzere sene boyunca oruç tutacağım, dedi.

 

Üçüncüleri: Ben de kadınlardan uzak kalacak ve ebediyyen evlenmeyeceğim,dedi.

 

Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelerek şöyle buyurdu:

 

"Şöyle şöyle diyenler, sizler miydiniz? Bana gelince, Allah'a yemin ederim, şüphesiz ben aranızda Allah'tan en çok korkan ve ona karşı en takvalı olanınızım. Bununla birlikte oruç tuttuğum da olur, tutmadığım da olur. (Geceleyin) kimi zaman namaz kılarım, kimi zaman uyurum, kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren, benden değildir."

 

 

حدثنا علي: سمع حسان بن إبراهيم: عن يونس بن يزيد: عن الزهري قال:

 أخبرني عروة: أنه سأل عائشة عن قوله تعالى:{وأن خفتم أن لا تقسطوا في اليتامى فانكحوا ما طاب لكم من النساء مثنى وثلاث ورباع فإن خفتم ألا تعدلوا فواحدة أوما ملكت أيمانكم ذلك أدنى ألا تعولوا}. قالت: يا بن أختي، اليتيمة تكون في حجر وليها، فيرغب في مالها وجمالها، يريد أن ينتقص صداقها، فنهوا عن ينكحوهن إلا أن يقسطوا لهن فيكملوا الصداق، وأمروا بنكاح من سواهن من النساء.

 

[-5064-] Urve'den rivayete göre Aişe r.anha'ya yüce Allah'ın:

 

"Eğer yetim kızlara adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane almalısınız, yahut sahibi olduğunuz cariye ile yetinmelisiniz. Bu sizi haksızlıktan daha çok alıkoyar." (Nisa, 3) buyruğu hakkında soru sordum da şöyle dedi:

 

"Kız kardeşimin oğlu (ayet), velisinin himayesi altında bulunan, malını ve güzelliğini beğendiği için onunla benzeri durumda olanların mehrinden daha aşağı bir mehir vererek evlenmek isteyen kimseler hakkındadır. Onlar bu gibi kızların onlara karşı ad aletli davranıp, mehirlerini eksiksiz vermedikçe nikahlamaları yasaklandı ve onlara diğer kadınlardan nikahlamaları emrolundu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Nikahı teşvik." Çünkü yüce Allah: "Size helal olan kadınlardan nikahlayının."(Nisa, 3) diye buyurmaktadır. Ayetin delil gösterilme yönü, bunun istek bildiren bir emir kipi oluşudur. Böyle bir kip’in en alt mertebesi ise mendupluktur. Dolayısıyla bu buyrukla teşvik sabit olmuştur. Nikah hakkında görüş ayrılığı vardır. Şafiiler, bir ibadet değildir, demişlerdir. Bundan dolayı bir kimse nikahlamayı adayacak olursa böyle adak olmaz. Hanefiler de: "Nikah bir ibadettir" demişlerdir.

 

Meselenin tahkiki de şöyledir: İleride açıklanacağı üzere nikahın müstehap olduğu hallerin de ibadet olması gerekir. Buna göre "ibadet değildir", diyenler nikahın haddi zatındaki durumunu göz önünde bulundururlar. Bunun ibadet olacağını kabul edenler ise özel şeklindeki halini göz önünde bulundururlar.

 

"Onu azımsar gibi oldular." Yani az gördüler. Onların her biri, onun ibadetinin (kendilerine göre) az olduğu görüşüne vardı.

 

"Biz nerde, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem nerede? Allah onun ... günahlarını bağışlamış bulunuyor." Yani kendisinin bu durumda olduğunu bilmeyen bir kimsenin, o hale gelir ümidi ile ibadette aşırıya gitmeye ihtiyacı vardır. Bu durumdakikişi, bu yönüyle kendisi için bu halin gerçekleştiği (geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olduğu) kimseden farklıdır. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun gerekli olmadığını beyan ederek, aralarında Allah'tan en çok korkanın kendisi olduğuna işaret buyurmuştur. Bu hal de rububiyetin önünde ubudiyet makamına nispetle böyledir.

 

"Onlardan birisi: Ben ebediyen gece boyunca namaz kılacağım" dedi.

 

Müslim'deki rivayette şöyle denilmektedir: "Onlardan birisi: 'Ben kadınlarla evlenmeyeceğim' dedi. Bir diğeri: 'Ben et yemeyeceğim' dedi. Birileri de: 'Ben de. döşek üzerinde uyumayacağım' dedi."

 

"Şüphesiz ben aranızda Allah'tan en çok korkan ve ona karşı en takvalı olanınızım" buyruğunda onları yapacaklarını söylerken esas aldıkları noktanın kabul edilmediğine bir işaret vardır. Çünkü onların kanaatine göre günahları bağışlanmış olan bir kimsenin başkalarından farklı olarak çokça ibadet etmeye ihtiyacı yoktur. Ancak Nebi onlara şunu bildirdi: Kendisi ibi'l.det hususunda işi sıkı tutmakla birlikte bu hususta işi daha sıkı tutanlara göre Allah'tan daha çok korkuyor ve onlara göre Allah'a karşı daha çok takvalı idi. Bunun böyle olmasının sebebi de şudur: İşi sıkı tutan bir kimsenin usanmayacağından emin olunamaz. Oysa ibadette orta halli davranan (muktesıd) böyle değildir. Onun, ibadetini sürdürme imkanı daha yüksektir. Hem hayırlı olan amel kişinin devamlı işlediği ameldir. Buna da bir diğer hadisteki şu buyruğu ile işaret etmiş bulunmaktadır: "Aşırı giden bir kimse ne bir yol kat eder, ne de sırtına binebileceği bir binek bırakır."

 

"Benim sünnetimden yüz çeviren, benden değildir." Burada sünnetten maksat, yoldur. Farzın karşıtı olan değildir. Bir şeyden yüz çevirmek ise ondan uzaklaşıp, başkasına yönelmektir. Yani benimyolumu terk edip, başkasının yolunu izlemeye koyulan kimse benden değildir. Bununla ruhbanlık yoluna işaret etmektedir. Çünkü onlar, yüce Allah'ın kendilerini nitelendirdiği şekilde işi sıkı tutup ağırlaştırma bid'atini ortaya koyan kimselerdir. Yüce Allah onları, kendileri için biçtikleri yükümlülükleri yerine getirmemekle ayıplamıştır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yolu ise müsamahakar hanifliktir. O, oruç tutabilme gücünü bulmak için yer, geceleyin namaz kılabilecek gücü bulmak için uyur, şehvetini kırmak, nefsinin iffetini korumak ve nesiini çoğaltmak için de evlenir.

 

"Benden değildir" buyruğundan maksat şudur: Eğer sünnetten yüz çevirmek bir tür tevilde bulunmak sureti ile ortaya çıkmışsa, bunu yapan mazur görülür. Bu durumda "benden değildir", benim yolum üzere değildir, anlamına gelir. Böyle bir kimsenin dinden çıkması sözkonusu olmaz. Eğer kendisinin amelinin daha çok tercih edilmesi gerektiği inancına götürecek şekild bir yüz çevirme ve kibirlenme sonucu ortaya çıkmışsa, bu durumda "benden değildir" buyruğu, benim dinim üzere değildir anlamına gelir. Çünkü böyle bir inanca sahip olmak, bir çeşit küfürdür.

 

 

Hadislerden Çıkan Sonuçlar

 

1- Nikahın faziletli oluşuna delil vardır ve nikah teşvik edilmektedir.

 

2- Büyüklere uymak için onların halleri takip edilir. Bir amelde bulunmayı kararlaştırıp, riyadan emin olduğu takdirde onu açığa vurma ihtiyacını duyarsa, bu yasak değildir.

 

3- İlim meselelerini telkin edip, açıklamadan; mükelleflere hükümleri beyan edip, müçtehidlerin şüphelerini izale etmeye koyulmadan önce, yüce Allah'a hamd-u senada bulunmalıdır.

 

4- Mubahlar maksatıara göre mekruh ya da müstehaba dönüşebilir.

 

5- Taberi dedi ki: Hadiste helal olan yiyecek ve içecekleri kullanmayı kabul etmeyen, kaba elbiseler ile bayağı yiyecekleri tercih eden kimselerin kanaatleri reddedilmektedir.

 

Derim ki, gerçek şudur: Güzel ve hoş şeyleri kullanmaya devam etmek, rahatı tercih etmeye ve şımarıp azmaya kadar götürebilir. Ayrıca şüphelere düşmekten yana da güven içinde olunamaz. Çünkü bu gibi şeylere alışan bir kimse bazı hallerde bunları bulamayabilir. Bunun sonucunda da onları bırakamayabilir. O vakit de mahzura (harama) düşebilir. Aynı şekilde bu gibi şeyleri kullanmayı kabul 'etmeyenler de bazı hallerde nehyedilmiş bulunan aşırılığa kadar gidebilir. Bu gibi kanaatlere sahip olanların bu görüşlerini yüce Allah'ın şu buyruğundaki açık ifadeler reddetmektedir: "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır. "(A'raf,32)

 

Aynı şekilde ibadet hususunda işi sıkı tutan bir kimsenin bu hali, ibadetin kökünü kaldıran usanca da götürür. Fakat sadece farzları kılmakla yetinip, nafileleri terk etmek de tembelliği tercih edip, ibadet arzu ve şevkini kaldırır. Kısacası işlerin en hayırlısı orta yollu olanıdır. Nebi efendimizin: "Aranızda Allah'tan en çok korkanınız benim" buyruğu buna eklenen diğer hususlarla birlikte bu duruma işaret etmektedir.

 

6- Aynı şekilde Allah'ı, onun yerine getirilmesi gereken haklarını bilip tanımanın, mücerred bedenı ibadetlen daha büyük ve değerli olduğuna da işaret vardır.

Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

 

باب: قول النبي صلى الله عليه وسلم: (من استطاع منكم الباءة فليتزوج فإنه أغض للبصر أحصن للفرج). وهل يتزوج من لا أرب له في النكاح.

2. NEBİ S.A.V.'İN: "ARANIZDAN EVLENMEYE GÜCÜ YETEN EVLENSİN. ÇÜNKÜ O GÖZÜ HARAMDAN ALIKOYAR VE FERCİ DE EN İYİ KORUR" BUYRUĞU İLE ... NİMHA İHTİYACI OLMAYAN KİMSE EVLENİR Mİ?

 

حدثنا عمر بن حفص: حدثنا أبي: حدثنا الأعشى قال: حدثني إبراهيم، عن علقمة قال:

 كنت مع عبد الله، فلقيه عثمان بمنى، فقال: يا أبا عبد الرحمن، إن لي إليك حاجة، فخلوا، فقال عثمان: هل لك يا أبا عبد الرحمن في أن نزوجك بكرا تذكرك ما كنت تعهد ؟ فلما رأى عبد الله أن ليس له حاجة إلى هذا أشار إلي، فقال: يا علقمة، فانتهيت إليه، وهو يقول: أما لئن قلت ذلك لقد قال لنا النبي صلى الله عليه وسلم يا معشر الشباب من استطاع منكم الباءة فليتزوج، ومن لم يستطع فعليه بالصوم فإنه له وجاء).

 

[-5065-] Alkame'den, dedi ki: "Abdullah İbn Mes'ud ile beraber idim. Mina'da onunla Osman (İbn Affan) karşılaştı ve:

 

Ey Ebu Abdurrahman! Sana ihtiyacım var dedi. Sonra birbirleriyle baş başa kaldılar.

Osman:

 

'Ey Ebu Abdurrahman, daha önce bildiğin gençliğini sana hatırlatmak üzere seni bakire bir kızla evlendirmemize ne dersin ?' dedi. Abdullah onun böyle bir şeye ihtiyacı olmadığını görünce, bana işaret ederek:

 

'Ey Alkame' dedi. Ben de onun yanına vardığımda Osman'a şunları söylüyordu: Sen madem böyle diyorsun, andolsun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle demişti:

 

"Ey gençler topluluğu, sizden evlenebilen kimse evleniversin. Evlenmeye gücü yetmeyen kimse ise oruç tutmaya baksın. Çünkü oruç tutmak, oruç tutan kimse için şehveti kıran bir şeydir."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Ey Ebu Abdurrahman", dedi. Ebu Abdurrahman, Abdullah İbn Mesud'un künyesidir.

"Osman: Ey Ebu Abdurrahman! Seni, o bildiğin gençlik yıllarını sana hatırlatacak bakire bir kızla evlendirmeye ne dersin?" Muhtemelen Osman onun darlık içinde olduğunu, görünüşünün pek iyi olmadığını görünce, bunu, kendisini refah içinde yaşatacak bir zevcesinin bulunmadığına yorumladl.

 

Bundan şu sonuç çıkarılmaktadır: Genç bir zevce ile birlikte olmak, böyle olmayanın aksine insanın gücünü, gayretini artırır. Çünkü böyle olmayanla, birlikte olanın hali bunun tam aksine olur.

 

"Ey gençler topluluğu!" Topluluk (anlamı verilen: ma'şer) herhangi bir ortak niteliği bulunan kitleye denilir. Gençler (şebab) de "şabb"in çoğuludur. Aynı şekilde bu kelime şebebe ve şubban diye de çoğul yapılır. Bu da büluğ çağından itibaren otuz yaşını tamamlayan kimselere verilen isimdir.

 

Nevev! dedi ki: İlim adamları burada geçen (ve tercümede: 'evlenmek' diye anlamlandırılan) "el-bae" lafzı ile neyin kastedildiği hususunda her ikisi de bir anlama indirgenen iki açıklamada bulunmuşlardır. Bu iki açıklamanın en sahih olanına göre kasıt, lafzın sözlük anlamı olup, cima' demektir. İfadenin takdiri de şöyledir: Sizden herhangi bir kimse nikahın yükümlülüklerini kaldırabileceği için cima'da bulunabilecekse evleniversin. Böyle bir yükümlülüğü karşılamaktan aciz olduğundan ötürü cimala gücü yetmeyen kimsenin de, -burma işlemi şehveti kestiği gibi- şehvetini önleyen ve menisinin şerrini kesen orucu tutmaya baksın. Bu görüşe göre hitap, kadınlara arzu ve istek duyma ihtimali bulunan ve çoğunlukla bundan kendilerini kurtaramayan ençleredir

 

İkinci görüşe göre burada "el-bae"den maksat, nikahlanıp evlenmenin gerektirdiği birtakım yükümlülüklerdir. Buna gerektirdiği şeylerin ismi verilmiştir. İfadenin takdiri de şöyledir: Sizden nikahın yükümlülüklerini (mehr vs.) taşıyabilecek olanlar evleniversin, taşıyamayacak olanlar da şehvetini bertaraf etmek için oruç tutsun.

 

Bu görüşü benimseyenlerin bu doğrultuda görüş belirtmelerinin sebebi Nebi efendimizin: "Gücü yetmeyen de oruç tutmaya baksın" diye buyurmuş olmasıdır. Bunlar derler ki: Cimalda bulunmaktan aciz olan bir kimsenin ise şehvetini önlemek için oruç tutmaya ihtiyacı yoktur. O halde buradaki "el-bae"nin (mehr ve bu gibi) evlenmen in yükümlülükleri olarak tevil edilmesi gerekir. Ancak birinci görüşün sahipleri sözü geçen takdiri yaparak bunlardan ayrılmaktadır.

 

Nevevl'nin açıklaması burada bitti.

 

"Evleniversin"; "gözü haramdan daha bir koruyucudur" ve "edep yerini daha bir himaye edicidir."561 Yani onu hayasızlığa düşmekten daha çok alıkoyar ve onu daha çok korur.

 

Müslim'in, İbn Mesud'un bu hadisini zikrettikten biraz sonra kaydettiği Cabir yoluyla gelen şu merfu hadisi zikretmiş olmasında büyük bir incelik vardır: "Sizden herhangi bir kimse bir kadından hoşlanacak olup da kalbinde yer ederse, hemen hanımının yanına gitsin ve onunla dma' ediversin. Çünkü bu, onun nefsinde olanı geri çevirir." Çünkü söz konusu hadiste, bu başlıkta yer alan bu hadis ile neyin kastedildiğine işaret vardır.

 

"Onu keser." Bu lafzın (vica') asıl anlamı dürtmek demektir. Bir kimseyi birisi boynundan dürterek ittiği zaman kullanılan "veceahCı fi unukihl" tabiri de buradan gelmektedir.

 

Bu hadis dma' etme gücü olmayan kimseden evlenmemesinin istendiğine delil gösterilmiştir. Çünkü hadis bunun zıttı olan hali ve onu çağrıştıran hususları zayıflatan durumu ona göstermiş bulunmaktadır. Bazıları da böyle bir kimsenin evlenmesinin mekruh olacağını mutlak olarak söylemiş bulunmaktadır. İlim adamları evlilik bakımından erkek hakkında çeşitli durum/ann sözkonusu olduğunu belirtmişlerdir:

 

Evlenme isteği olup da evliliğin külfetlerinin altından kalkabilen ve (evle nmediği takdirde) harama düşmekten korkan kimse. Böyle birisinin evliliği bütün ilim adamlarına göre menduptur. Hanbeıııerden gelen bir rivayette vacip olduğu eklemesi de vardır. Kurtubi dedi ki: Evlenme gücü olmakla birlikte kendisine ve dinine bekarlığı dolayısı ile zarar gelmesinden korkan ve bu zararı ancak evlilikle giderebilel5eğini düşünen bir kimsenin evliliğinin vadp olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur.

 

İbn Dakiki'l-'Id der ki: Kimi fakihler nikahın beş ayrı hükmünün olduğunu belirtmiştir ve vücCıbun günaha düşmekten korkup, evlenmeye gücü yeten, cariye edinmesi imkanı da bulunmayan kişi hakkında sözkonusu olduğunu söylemişlerdir.

Kurtubi de kendi mezhebine mensup ilim adamlarından birisinden böylece bu görüşü nakletmiştir. Sözkonusu bu ilim adamı el-Mazerı olup şöyle demektedir: VücCıb, ancak evlenmekle kendisini zinadan alıkoyabilecek kimse hakkındadır.

 

Haramlık ise cinsel ilişkide bulunmak ve nafakasını sağlamak bakımından zecesinin hakkını yerine getiremeyecek, bununla birlikte evlenmeye gücü olmayıp, ona da ayrıca bir arzu ve istek duymayan kimseler için sözkonusudur.

 

Kerahet ise bu durumda olmakla birlikte zevceye zarar vermemek halinde sözkonusudur. Eğer evlenmekle birlikte ibadet ya da ilimle uğraşmak gibi itaat olan birtakım fiillerden uzak kalacaksa, mekruhluk daha da ağırlaşır. Şehvetini karşılaması, nefsinin iffetini koruması, fercini muhafaza etmesi ve buna• benzer maksat olarak gözetilen bir husus, eğer evlenmek ile gerçekleşebilecekse bu kimseler hakkında da evlenmek müstehap olur. Şayet evlenmeyi gerektiren sebepler ile engelleyen hususların hiçbirisi yoksa, evlenmenin hükmü mübahlıktır.

 

Kadı !yad dedi ki: Neslinin devamı ümit edilen herkes hakkında -isterse cinsel ilişki arzusu bulunmasın- evlenmek menduptur. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Ben çokluğunuzia diğer ümmetiere karşı övüneceğim" buyurmuştur. Ayrıca nikahı teşvik eden ve emreden buyrukların zahiri de bunu gerektirmktedir. Cinsel ilişki dışında, kadınlardan herhangi bir şekilde faydalanma isteği olan kimse hakkında da aynı hüküm sözkonusudur.

 

Çocuk doğurma ümidi olmayan, kadınlara karşı bir meyli de bulunmayan, onlardan herhangi bir şekilde faydalanma isteği de olmayan bir kimse için evlenmek, kadının durumu bilip, buna razı olması halinde mubahtır.

 

باب: من لم يستطغ الباءة فليصم

3. EVLENEMEYEN KİMSE ORUÇ TUTSUN

 

حدثنا عمر بن حفص بن غياث: حدثنا أبي: حدثنا الأعشى قال: حدثني عمارة: عن عبد الرحمن بن يزيد قال:

 دخلت مع علقمة الأسود على عبد الله، فقال عبد الله: كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم شبابا لا نجد فقال لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم: (يا معشر الشباب، من استطاع الباءة فليتزوج، فإنه أغض للبصر وأحصن للفرج، ومن لم يستطع فعليه بالصوم، فإنه له وجاء).

 

[-5066-] Abdurrahman İbn Yezid'den, dediki: Alkame ve el-Esved ile birlikte Abdullah (İbn Mes'ud)'un yanına girdim. Abdullah dedi ki:

 

Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte hiçbir şeyi bulunmayan gençler idik. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle buyurdu:

 

"Ey gençler topluluğu! Sizden evlenebilecek olanlar evleniversin. Çünkü o gözü haramdan daha çok alıkoyar, ferci daha çok himaye eder. Gücü yetemeyen kimse Ge-•ruç tutmaya baksın. Çünkü oruç onu kırar."