SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1753 >>

EK SAYFA – 1753-2

NUH SURESİ

{أطوارا} /14/: طورا كذا وطورا كذا، يقال: عدا طوره أي قدره. والكبار أشد من الكبار، وكذلك جمال وجميل لأنها أشد مبالغة، وكبار الكبير، وكبارا أيضا بالتخفيف، والعرب تقول: رجل حسان وجمال، وحسان، مخفف، وجمال، مخفف. {ديارا} /26/: من دور، ولكنه فيعال من الدوران، كما قرأ عمر: الحي القيام. /البقرة: 255/: وهي من قمت، وقال غيره: {ديارا} أحدا. {تبارا} /28/: هلاكا.

أطوارا  Atvara (Nuh 14) "bir o merhale, bir bu merhale" demektir. Keza عدا طوره ada tavrahu dendiği zaman "kadrini aştı" anlamı kastedilir. كبار Kubbar kelimesi, كبار kibar kelimesinden anlam bakımından daha güçlüdür. Aynı şekilde جمال cummal kelimesi de جميل cemll kelimesinden anlam bakımından daha kuwetlidir. Çünkü bu kelimelerin sıgası mübalağa bakımından daha güçıüdür. كبار Kubbar "çok büyük" demektir. Aynı şekilde كبار kubar da "çok büyük" anlamına gelir. Araplar [yakışıklı adam için] رجل حسان raculun hussanun, رجل جمال raeulun cummalun ile رجل حسان  raculun husanun ve رجل جمال raculun cumalün derler. ديارا Deyyar (Nuh 26) kelimesi دور devr kökünden türemiştir. Aneak bu kelime دوران deveran'dan .......fey'al kalıbında gelmiştir. Nitekim Ömer İbnu'l-Hattab الحي القيام el-Hayyu'l-Kayyam şeklinde okumuştur. Halbuki kayyam kelimesi eevef-i vavı olan قمت kumtu'dan türemiştir. Bir başka müfessir ise şöyle demiştir: ديارا Deyyar "tek" anlamına gelir. تبارا tebara "helak" demektir.

 

وقال ابن عباس: {مدرارا} /11/: يتبع بعضه بعضا. {وقارا} /13/: عظمة.

İbn Abbas şöyle demiştir: مدرارا Midrara (Nuh 11) "birbiri ardı sıra," وقارا vakara (Nuh 13) "azamet" demektir.

 

باب: {ولا تذرن ودا ولا سواعا ولا يغوث ويعوق} /23/.

1. "VEDD'DEN, SUVA'DAN, YEĞUS'TAN, YE'UK'TAN VE NESR'DEN"(Nuh 23) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا هشام، عن ابن جريج. وقال عطاء: عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 صارت الأوثان التي كانت في قوم نوح في العرب بعد، أما ود: كانت لكلب بدومة الجندل، وأما سواع: كانت لهذيل، وأما يغوث: فكانت لمراد، ثم لبني غطيف بالجوف عند سبأ، وأما يعوق: فكانت لهمدان، وأما نسر: فكانت لحمير، لآل ذي الكلاع، أسماء رجال صالحين من قوم نوح، فلما هلكوا أوحى الشيطان إلى قومهم: أن انصبوا إلى مجالسهم التي كانوايجلسون أنصابا وسموها بأسمائهم، ففعلوا، فلم تعبد، حتى إذا هلك أولئك، وتنسخ العلم عبدت.

 

[-4920-] İbn Abbas r.a.'dan rivayet edildiğine göre; Nuh kavmindeki putlar daha sonra Arapların put'u oldu. Şöyle ki, Devmetu'l-cendel mevkiindeki Vedd, Kelb kabilesinin put'u; Suva, , Hüzeyl kabilesinin; Sebe' yakınlarındaki Cevf mevkiindeki Yeğus önceleri Murad kabilesinin daha sonraları Gutayf oğullarının; Yeuk, Hemdan kabilesinin; Nesr ise Himyer'in Zülkela ailesinin putu olmuştu. Bu putlara, Nuh kavmine mensup salih kimselerin isimleri verilmişti. Bu salih insanlar öldükleri zaman şeytan onların halkına "Bu insanların oturdukları meclislere onların birer heykellerini yapın! Bu heykellere de onların isimlerini verin " diye telkinde bulunmuştur. Onlar da şeytanın bu isteğini yerine getirmişlerdi. İlk başlarda bu putlara tapılmamıştı. Ancak bu putları diken nesiller ölüp ilim de kalma- . yın ca bunlara tapılmaya başlandı.

 

 

Fethu’l-Bari Açıklaması:

 

Ebu Zer ve Küşmıhenı nüshasında ..........tenesseha'l-ilmu ifadesi ...........nusiha'l-ilmu şeklinde nakledilmiştir. Buadaki ilimden maksat, o heykellere özgü bilgidir. Fakihı, Ubeydullah ıbn Ubeyd ıbn Umeyr'in şöyle söylediğini nakletmiştir: Put olgusu ilk defa Hz. Nuh döneminde ortaya çıktı. O dönemde oğullar babalarına karşı son derece saygılı idiler. Bir baba vefat ettiği zaman oğulları onun acısına dayanamaz ve sabır gösteremezlerdi. Bu yüzden onun bir heykelini yaparlardı. Onu her özlediklerinde heykeline bakarlardı. Sonra onlar vefat eder, nesli de onun yaptığı gibi yapardı. Bu silsile böylece devam etti. Nihayet bir dönem geldi, babalar vefat etti, oğullar: "Atalarımız bu putları sadece ilah olarak edindiler ve onlara taptılar," dediler