SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1753 >>

EK SAYFA – 1753-3

CİN SURESİ

قال ابن عباس: {لبدا} /19/: أعوانا

İbn Abbas şöyle demiştir: لبدا  libeda  "yardımcılar" anlamına gelir,

 

1. BAB

 

حدثنا موسى بن إسماعيل: حدثنا أبو عوانة، عن أبي بشر، عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس قال:

 انطلق رسول الله صلى الله عليه وسلم في طائفة من أصحابه، عامدين إلى سوق عكاظ، وقد حيل بين الشياطين وبين خبر السماء، وأرسلت عليهم الشهب، فرجعت الشياطين، فقالوا: ما لكم؟ فقالوا: حيل بيننا وبين خبر السماء، وأرسلت علينا الشهب، قال: ما حال بينكم وبين خبر السماء إلا ما حدث، فاضربوا مشارق الأرض ومغاربها، فانظروا ما هذا الأمر الذي حدث. فانطلقوا، فضربوا مشارق الأرض ومغاربها، ينظرون ما هذا الأمر الذي حال بينهم وبين خبر السماء، قال: فانطلق الذين توجهوا نحو تهامة إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم بنخلة، وهو عامد إلى سوق عكاظ، وهو يصلي بأصحابه صلاة الفجر، فلما سمعوا القرآن تسمعوا له، فقالوا: هذا الذي حال بينكم وبين خبر السماء، فهنالك رجعوا إلى قومهم، فقالوا: {يا قومنا إنا سمعنا قرآنا عجبا. يهدي إلى الرشد فآمنا به ولن نشرك بربنا أحدا}. وأنزل الله عز وجل على نبيه صلى الله عليه وسلم: {قل أوحي إلي أنه استمع نفر من الجن}. وإنما إليه قول الجن.

 

[-4921-] İbn Abbas r.a.'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem Ukaz panayırına gitmek üzere bir grup ashabı ile yola çıktı. Bu esnada gökten gelen haber ile şeytanlar arasına engel konuldu ve onların üzerine alev huzmeleri gönderildi. Bunun üzerine şeytanlar geri döndüler, kendilerine "Neyiniz var? [Bir haber yakalayamadınız mı?]" diye sorulduğu zaman; "Bizim ile gökten gelen haber arasına engel konuldu ve üzerimize alev huzmeleri gönderildi," dediler. Bu defa oradakiler "Sizin ile gökten gelen haber arasına bir engel konulması gerçekten yeni bir gelişmedir. Öyleyse yeryüzünün doğu ve batı bölgelerini gezin ve sizinle gökten gelen haber arasına engel konulması meselesini bir araştırın!" dediler. Bunun üzerine şeytanlar yola çıkıp yeryüzünün doğu ve batı bölgelerini dolaştılar. Kendileri ile gökten gelen haber arasına giren engelin içi yüzünü araştırmaya başladılar.

 

İbn Abbas olayı anlatmaya şöyle devam etti:

 

Tihame tarafına yönelen şeytanlar, Nahle mevkiinde Ukaz panayırına doğru yola çıkmış olan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldiler. O esnada Hz. Nebi ashabı ile birlikte sabah namazını kılıyordu. Şeytanlar Kur'an'ı duyunca onu dinlemeye başladılar ve "Sizin ile gökten gelen haber arasına giren engel budur," dediler. Sonra oradan kavimlerinin yanına dönüp "Ey Halkımız! Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulade güzel bir Kur'an dinledik de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız," dediler. Bunun üzerine Allah Teala Hz. Nebi'e şu ayet i indirdi:

 

"(Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur. "(Cin 1) Hz. Nebi'e vahyedilen, cinlerin sözüdür.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Ukaz, Arapların meşhur panayırlarından birinin adıdır. Hatta onların düzenlediği en büyük panayırlardan biridir.

 

Bu hadisin zahirinden, cinler ile vahiy arasına engel konulmasının ve alev huzmeleri gönderilmesinin hadiste bahsi geçen zamanda meydana geldiği anlaşılmaktadır. Ancak birbirini destekleyen rivayetlerin ifade ettiğine göre bunlar, daha Nebiliğin başlangıcında meydana gelmiştir. Bu da, iki kıssanın zamanı arasında farklılık olduğunu teyit eden bilgilerdendir. Cinlerin Kur'an-ı Kerım dinlemek üzere Hz. Nebi'e gelmeleri onun Taif'e gitmesinden iki sene önce gerçekleşmiştir. Bu bilgiye, bu rivayette geçen "O esnada Hz. Nebi ashabı ile birlikte sabah namazını kılıyordu," ifadesinden başka hiçbir şey gölge düşürmemektedir. Bu olay İsra gecesinde namazın farz kılınmasından daha önce gerçekleşmiş olabilir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem İsra olayından önce de kesinlikle namaz kılıyordu. Onun gibi ashabı da namaz kılıyordu. Ancak beş vakit namazdan önce herhangi bir namaz farz kılınmış mıydı, yoksa farz kılınmamış mıydı? İşte bu konu hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Buna göre "ilk önceleri namaz güneşin doğuşu ve batışından önce olmak üzere iki vakit olarak farz kılındı," diyenlerin görüşü doğruluk kazanmaktadır. Bu görüşün delili ise "Güneşin doğuşundan önce de, batışmdan önce de Rabbini hamd ile tesbih et, " ayeti ile bu manayı ifade eden diğer ayetlerdir. Buna göre yukarıdaki hadiste bahsi geçen "sabah namazı" İsra gecesi farz kılınan beş vakit namazdan biri değil, sabah vakti kılınan namazdır. Dolayısıyla cinlerin bu olayı Nebiliğin başlarında meydana gelmiştir. Bu noktaya, bu rivayetin açıklaması hakkında sözlerine vakıf olduğum alimlerden hiçbiri dikkat çekmemiştir.

 

Kadı [yaz şöyle demiştir: "Hadisin zahirine göre, alev huzmelerinin şeytanların peşinden gönderilmesi Hz. Nebi'in nübüwetinden önce gerçekleşmemiştir. Çünkü şeytanlar böyle bir şeyin meydana gelmesini yadırgamışlar ve bunun nedenini araştırmak istemişlerdir. Bundan dolayıdır ki, kahinlik Araplar arasında yaygın idi. Mahkemelik meselelerde Araplar kahinlere müracaat ederlerdi. Nihayet şeytanların gökteki haberlere kulak kabartmalarının önüne geçilmiş, bu sebeple de kahinliğin zemini kalmamıştır. Nitekim Allah Teala bu surede şöyle buyurmuştur: 'Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk. Halbuki (daha önce) biz onun bazı kısımlannda (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor. '(Cin 8-9) Bir başka ayette de şöyle buyurmuştur: 'Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. '(Şuara 212)

 

Arap şiirinde, alev huzmelerinin atılması garip karşılanmış ve inkar edilmiştir. Çünkü Araplar Nebilikten önce böyle bir olayı bilmiyorlardı. Bu, Hz. Nebi'in nübüwetine delalet eden olaylardan biridir. Hadiste şeytanların bu durumu inkar etmelerinin anlatılması da bunu desteklemektedir. Ancakbazı alimler şöyle demiştir: 'Alev huzmeleri dünyanın başlangıcından beri atılmaktadır.' Alev huzmelerinin Hz. Nebi'in nübüweti ile birlikte şeytanlara atılmaya başladığını söyleyenler, Arap şiirinde anlatılanları delil olarak getirmişlerdir. Bu görüş İbn Abbas ve Zührı'den nakledilmiştir. Bu konuda İbn Abbas Hz. Nebi'den merru' bir hadis nakletmiştir. Zührı kendisine karşı çıkan birine 'Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor, '(Cin 9) ayetini delil olarak getirip şöyle demiştir: Bu konuda katı davranılmış ve kararlılık gösterilmiştir."         .

 

Kadi İyad'ın temas ettiği hadisi İmam Müslim Zühri, Ubeydullah ve İbn Abbas kanalıyla ensardan birçok sahabiden nakletmiştir. Onlar bu konuda şöyle demişlerdir: "Hz. Nebi'in yanında idik. Birden bir yıldız kaydı ve etraf aydınlandı. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'Cahiliye döneminde yıldız kaydığı zaman bu olay için ne derdiniz?' diye sordu." Abdurrezzak İbn Hemmam Ma'mer'in şöyle söylediğini nakletmiştir: Zühri'ye yıldızların Cahiliyye döneminde kayıp kaymadığı soruldu. O da "Evet, ama İslam gelince yıldız kaymalarının sayısı arttı ve bu konuda katı olundu," şeklinde cevap verdi. Bu, güzel bir uzlaştırmadır.

 

Kurtubi şöyle demiştir: "Bu iki görüş şu şekilde uzlaştırılır: Hz. Muhammed'in Nebiliğinden önce ateş huzmeleri şeytanların vahiy çalmalarını engelleyecek tarzda atılmıyordu. Kah atlıyor, kah atılmıyordu. Üstelik bütün yönlerden değil sadece bir yönden atılıyordu. Muhtemelen şu ayet ile buna işaret edilmiştir:

 

Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar. "(Saffat 8 - 9)

 

Zeyn İbnu'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Bu rivayetin zahirine göre, daha önceleri alev huzmeleri atılmıyordu. Ancak İmam Müslim'in naklettiği hadiste geçen bilgilere göre, gerçek böyle değildir. 'Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor, '(Cin 9) ayeti ise şu anlama gelir: Alev huzmeleri daha önceleri atıldıklarında bazen hedeflerine isabet ederler, bazen de isabet etmezlerdi. Hz. Muhammed'in Nebiliğinden sonra ise hep isabet etmeye başlamışlardır. Bu yüzden de 'gözetleyen' olarak nitelendirilmişlerdir. Çünkü bir şeyi gözetleyen, onu ıskalamaz."

 

Bir görüşe göre Tihame bölgesine yönelen cinler, Yahudi idiler. Bundan dolayı da şöyle demişlerdir: "Ey kavmimiz! Doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik. dediler. "(Ahkaf 30)

 

Tihame, Hicaz bölgesinde yüksek olmayan her bölgeye verilen ortak addır. Nahle ise Mekke ile Taif arasındaki bir yerin ismidir.

 

Maverdi şöyle demiştir: "Bu hadisin zahiri, cinlerin Kur'an'ı dinlerken iman ettiklerini gösterir. İman şu iki yoldan biri ile gerçekleşir:

 

a) İ'cazın hakikatini ve mucizenin şartlarını bilmek ve bu sayede Nebiin gerçek olduğunu idrak etmekle.

 

b) Nebiin müjdelenen elçi olduğuna dair delilleri eski kutsal kitaplardan öğrenmekle.

Cinler için her iki yol da mümkündü. Her şeyi en iyi Allah bilir."

 

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1- Bu hadiste şeytan ve cinlerin var olduğu kesinlik kazanmıştır. Cin ve şeytan aynı tür varlıkları ifade eder. Bu varlıklar iman ve küfür bakımından iki gruba ayrılmışlardır. Cinlerden iman edene şeytan denmez.

 

2- Cemaatle namaz din tarafından hicretten önce öngörülmüştür.

 

3- Yolculuk esnasında cemaatle namaz kılınabilir.

 

4- Sabah namazında Kur'an sesli okunur.

 

5- Bir kul ne kadar kötülük işlerse işlesin, Allah Teala'nın onun hakkında takdir ettiği güzel sona itibar edilir. Sadece Kur'an dinleyerek hemen imana koşan cinler, İblis'in nezdinde şerrin zirvesinde olan şeytanlardan olmasalardı, İblis kendilerini yeni gelişmenin olduğu tarafa göndermezdi. Bu özelliklerine rağmen onlara, Allah'ın kendileri hakkında takdir ettiği güzel son sayesinde, kavuşacakları sonsuz mutluluk nasip olmuştur. Firavunun sihirbazlarının durumu bu kıssaya benzemektedir.

 

Kitabu'l-kader'de bunun ayrıntılı açıklaması yapılacaktır.