MUMTEHİNE SURESİ
وقال مجاهد:
{لا تجعلنا
فتنة} /5/: لا
تعذبنا بأيديهم،
فيقولون: لو
كان هؤلاء على
الحق ما
أصابهم هذا.
{بعصم
الكوافر} /10/: أمر
أصحاب النبي
صلى الله عليه
وسلم بفراق
نسائهم، كن
كوافر بمكة.
Mücahid şöyle demiştir: لا
تجعلنا فتنة La tec'alna fitne
ifadesi "onların eli ile bize azap etme! Sonra onlar: 'Eğer bunlar hak
üzere olsalardı başlarına bu felaket gelmezdi' derler," anlamına gelir. بعصم
الكوافر
Biısami'l-kevafir [hakkında şöyle denir:] "Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in ashabına Mekke'deki kafir eşlerini boşamaları emrediidi."
AÇiKLAMA : "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabına
Mekke'deki kafir eşlerini boşamaları emrediidi," yorumunu Taberi
nakletmiştir. Said İbn Mansur, İbrahim enNehai'nin şöyle söylediğini rivayet
etmiştir: "Bu ayet, Müslümanların müşriklere katılan ve inkar eden
kadınları hakkında inmiştir. Böylesi kadınları kocaları nikahlarında
tutmazlardı. Zira artık böyle bir kadının kocası kendisinden beri
olmuştur."
Ayette geçen .........kevafir kelimesi, ......kafira
kelimesinin; ......isam kelimesi de .....isme kelimesinin çoğuludur.
باب: {لا
تتخذوا عدوي
وعدوكم
أولياء} /1/.
1. "BENİM DE DÜŞMANIM, SİZİN DE DÜŞMANıNIZ ONLARI DOST
EDİNMEYİN!"(Mümtehine 1) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا عمرو بن
دينار قال: حدثني
الحسن بن محمد
بن علي: أنه
سمع عبيد الله
بن أبي رافع
كاتب علي
يقول: سمعت
عليا رضي الله
عنه يقول:
بعثني
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أنا والزبير
والمقداد،
فقال:
(انطلقوا حتى
تأتوا روضة خاخ،
فإن بها ظعينة
معها كتاب،
فخذوه منها).
فذهبنا تعادى
بنا خيلنا حتى
أتينا
الروضة، فإذا
نحن
بالظعينة،
فقلنا: أخرجي
الكتاب،
فقالت: ما معي
من كتاب، فقلنا:
لتخرجن
الكتاب أو
لنلقين
الثياب،
فأخرجته من
عقاصها، فأتينا
به النبي صلى
الله عليه
وسلم فإذا
فيه: من حاطب
ابن أبي بلتعة
إلى أناس من
المشركين ممن
بمكة، يخبرهم
ببعض أمر النبي
صلى الله عليه
وسلم، فقال
النبي صلى الله
عليه وسلم: (ما
هذا يا حاطب).
قال: لا تعجل
علي يا رسول
الله، إني
كنت امرأ من
قريش، ولم أكن
من أنفسهم،
وكان من معك
من المهاجرين
لهم قرابات
يحمون بها أهليهم
وأموالهم
بمكة، فأحببت
إذ فاتني من
النسب فيهم،
أن أصطنع إليهم
يدا يحمون
قرابتي، وما
فعلت ذلك
كفرا، ولا ارتدادا
عن ديني. فقال
النبي صلى
الله عليه وسلم:
(إنه قد صدقكم).
فقال عمر:
دعني يا رسول
الله فأضرب
عنقه، فقال:
(إنه شهد
بدرا، وما
يدريك؟ لعل
الله عز وجل
اطلع على أهل
بدر فقال:
اعملوا ما
شئتم فقد غفرت
لكم). قال عمرو:
ونزلت فيه: {يا
أيها الذين
آمنوا لا
تتخذوا عدوي
وعدوكم
أولياء}. قال:
لا أدري الآية
في الحديث، أو
قول عمرو.
حدثنا علي:
قيل لسفيان في
هذا، فنزلت:
{لا تتخذوا
عدوي}. قال
سفيان: هذا في
حديث الناس،
حفظته من
عمرو، ما تركت
منه حرفا، وما
أرى أحدا حفظه
غيري.
[-4890-] Hasan İbn Muhammed İbn Ali'nin, Hz. Ali'nin
katibi Ubeydullah İbn Ebı Rafi'in şöyle söylediğini işittiği rivayet
edilmiştir: Hz. Ali'nin şöyle dediğini duydum:
Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni, Zübeyr'i ve
Mikdad'ı bir göreve gönderdi ve şöyle dedi:
''Ravza-i hah bölgesine varıncaya kadar yola devam edin. Orada
yanında mektup olan ve Medine'den Mekke'ye giden bir kadın olacak. Ondan
mektubu alın!" Bunun üzerine biz yola çıktık, at sırtında ilerledik.
Nihayet Ravza bölgesine vardık. Bir de ne görelim, Medıne'den Mekke'ye giden
kadın orada ... Hemen ona "Mektubu çıkart" dedik. Kadın:
"Bende herhangi bir mektup yok!" diye karşılık verdi.
Ona; "Allah'a yemin olsun ki, ya sen mektubu çıkartırsın ya da biz
elbiselerini çıkartırız," dedik. Bunun üzerine kadın saç örgüsünün
arasından mektuu çıkartp [bize verdi. Mektubu alıp] ab:r'e :allaııahu aleyhi ve
sellem geldık. Bır de ne ile karşılaşalım ... Mektubun başında Hatıb ibn Ebi
Beltea'dan Mekke'deki Müşrik insanlara" yazıyor. Hatıb bu mektup ile Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir durumunu müşriklere haber veriya u. Bunun
üzerine Hz. Nebi ona;
- Ey Hatıb bu nedir? diye sordu. Hatıb:
- Ey Allah'ın elçisi! Hakkımda hemen acele karar verme! Ben Kureyş'ten
biriydim. Ancak onlar ile soy bağım yoktu. Senin yanında olan
muhacirlerin Mekke'de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabaları var. Ben de
nesep bağı bakımından eksiğimi onlara bir güzellik yaparak telafi etmek istedim
ve onların akrabalarımı korumalarını sağlamaya çalıştım. Bunu, inkar ettiğim ve
dinimden döndüğüm için yapmadım, dedi.
Bunun üzerine Hz. Nebi orada bulunanlara; - O, size karşı doğru
söyledi, dedi.
Yine de Hz. Ömer:
- Ey Allah'ın elçisi! İzin ver de şunun boynunu vurayım! dedi.
Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona hitaben
şöyle buyurdu: - O, Bedir Savaşı'na katılmıştır. Nereden bileceksin, belki de
Allah TealCı
Bedir mücahidlerinin her hallerine muttali olup "Dilediğinizi
yapın! Sizin günahlarınızı bağışladım," buyurmuştur.
Amr şöyle demiştir: Onun hakkında "Ey iman edenler! Eğer
benim yolumdu savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım,
sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları
dost edinmeyin, "(Mümtehıne 1) ayeti indi.
Ravi Süfyan İbn Uyeyne şöyle demiştir: "Bu ayet, hadisin bir
parçası mı yoksa Amr'ın sözü mü? Bunu bilmiyorum."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Hatıb aslen Kureyş kabilesinden değildi, hılf yoluyla bu
kabileye katılmıştı. Hz. Nebi'in, mazeret olarak söylediği sözlerinde Hatıb'ın
doğru olduğunu belirtmesine rağmen Hz. Ömer'in onun boynunu vurmak için izin
istemesi, .onun dini konulardaki hassasiyetinden ve nifaka nispet edilen
kimselere olan buğzundan kaynaklanmıştır. Ayrıca Hz. Ömer, Hz. Nebi'e muhalefet
edenlerin öldürülmesi gerektiğini düşünüyordu, ancak bu konuda kesin bir
kanaata sahip değildi. Bu yüzden Hatıb'ı öldürmek için izin istemiştir. Hatıb
dışa yansıttıklarının tersini içinde taşıdığı için Hz. Ömer ona münafık demiştir.
Hatib söylediklerini bir mazeret olarak ileri sürmüştü. Zaten bu
yaptığını da, herhangi bir zararı olmadığını düşünerek yapmıştı.
"Dilediğinizi yapın! Sizin günahlarınızı bağışladim,"
ifadesi ile Bedir mücahidlerinin günahlarının ahirette bağışlanması
kastedilmiştir. Sözgelimi onlardan biri dünyada haddi gerektiren bir suç
işleseydi, dünyada cezasız bırakılmazdı. İbnu'l-Cevzı şöyle demiştir:
"Burada geleceğe yönelik bir durum değil, geçmişe yönelik bir durum
kastedilmiştir. Bu durumda cümlenin anlamı şu şekilde takdir edilir: 'Ne
yaparsanız yapın elbette bağışlandı.' Şayet geleceğe yönelik olsaydı, cümlenin
anlamı şu şekilde takdir edilirdi: 'Ne yaparsanız yapın, elbette sizi
bağışlayacağım.' Şayet cümle bu anlama gelseydi, bağışlanma bütün zamanlarda
işlenen günahları kapsardı ki, bu da doğru değildir. Çünkü birçok sahabi Bedir
savaşından sonra cezalandırılmaktan endişe etmişti. Mesela; Hz. Ömer Huzeyfe'ye
'Allah aşkına! Münafıklar listesinde ben de var mıyım?' diye sormuştur."
Kurtubi onun bu yorumuna şu şekilde itiraz etmiştir:
"Hadiste geçen ..........i'melu (yapın!) ifadesi emir kipindedir. Emir
kipi de gelecek zaman için kullanılır. Araplar ister karine ile olsun, isterse
karinesiz olsun emir kipini geçmiş zaman için kullanmazlar. Çünkü emirde, bir
şeyin yokken yapılması ve başlangıç söz konusudur. Hadiste geçen
...........i'melu ma şi'tum ifadesi, fiilin yapılmasının talep edilmesi
şeklinde anlaşılır. Dolayısıyla bunun geçmiş zamana hamledilmesi doğru
değildir. Buradaki emir kipi, gereklilik şeklinde anlaşılamaz. Dolayısıyla
burada ibaha anlamı kesinlik kazanmıştır.
Bu cümlede Bedir mücahidlerine verilen bir değer söz konusudur.
Ayrıca bu cümle, onların geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesile olan ve
gelecekte işleyecekleri günahları açısından kendilerini bağışlanmaya layık hale
getiren bir durumlarının olduğu anlamını içermektedir. Bir şeyin uygun olması,
o şeyin gerçekleştiği anlamına gelmez. Allah Teala herhangi bir kimse hakkında
haber veren Nebiini hep doğru çıkarmıştır. Bedir mücahidleri de son nefeslerine
kadar Cennet ehlinin amellerini işlemeye devam etmişlerdir. İçlerinden
bazılarının günah işlemesi takdir edildiyse bile hemen o kimseler tevbeye
sağınmışlar ve ideal yolda ilerlemeye özen göstermişlerdir. Onların
biyografilerine vakıf olanlar bu durumu kesin biçimde bilirler."
"Dilediğinizi yapın! Sizin günahlarınızı bağışladım,"
ifadesi ile Bedir Mücahidlerinin günahlarının bağışlandığı kastediimiş
olabilir. Yoksa bu ifade ile onların günah işlemedikleri kastedilmemiştir. \
Mistah, Bedir Savaşı'na katılmıştı. Nur Suresi'nin tefsirinde
geçtiği gib.L.tIzI Aişe hakkında günaha girmişti. Öyle anlaşılıyor ki, Allah
Teala, Bedir Mücahidlerine verdiği değerden dolayı Nebiinin dili ile onları
müjdelemiş, hangi günahı işlerlerse işlesinler bağışlanacaklarını onlara haber
vermiştir. Bu konunun bazı bölümleri Kadir Gecesi'nden bahsedilirken
Kitabu's-sıyam'ın sonlarında incelenmişti. Hadisin geri kalan kısmı
Kitabu'd-diyatbölümünde açıklanacaktır.
Hz. Ömer'in Hatıb'ı öldürmek için izin istemesi, Müslüman bile
olsa casusun öldürülmesinin meşruiyetine delil olarak getirilmiştir. Bu görüş,
İmam Malik ve ona tabi olanlara aittir. Hz. Nebi'in, Hz. Ömer'in Hatıb'ı
öldürme arzusu karşısında takrirde bulunması bu olayın söz konusu görüşe delil
olmasını sağlamıştır. Ancak burada Hz. Ömer'in Hatıb'ı öldürmesine bir engel
vardı, o da Hatıb'ın Bedir Savaşı'na katılması idi. Bu şart Hatıb'ıın dışında
düşman tarafına bilgi sızdıran kimselerde
yoktu. Şayet Müslümanlık casusun öldürülmesine engel olsaydı, Hz. Nebi bundan
daha özel bir nedeni Hfıtıb'ın öldürülmemesi
için gerekçe olarak dile getirmezdi.
باب: {إذا
جاءكم
المؤمنات
مهاجرات} /10/.
2. "MU'MİN KADINLAR HİCRET EDEREK SİZE GELDİĞİ ZAMAN"(Mümtehine
10) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا
إسحاق: حدثنا
يعقوب بن
إبراهيم بن
سعد: حدثنا
ابن أخي ابن
شهاب، عن عمه:
أخبرني عروة: أن
عائشة رضي
الله عنها،
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم أخبرته:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم كان
يمتحن من هاجر
إليه من
المؤمنات
بهذه الآية
بقول الله: {يا
أيها النبي
إذا جاءك
المؤمنات
يبايعنك - إلى
قوله - غفور
رحيم}. قال
عروة: قالت
عائشة: فمن
أقرأ بهذا
الشرط من المؤمنات،
قال لها رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (قد
بايعتك).
كلاما، ولا
والله ما مست
يده يد امرأة
قط في
المبايعة، ما
يبايعهن إلا
بقوله: (قد
بايعتك على
ذلك). تابعه
يونس ومعمر
وعبد الرحمن
بن إسحاق، عن
الزهري. وقال إسحاق
بن راشد، عن
الزهري، عن
عروة، وعمرة.
[-4891-] Urve'den rivayet edildiğine göre, Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşi Hz. Aişe ona şunları anlatmıştır:
Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret ederek kendisine
gelen mu'min hanımları şu ayet ile imtihan ederdi: Ey Nebi! İnanmış kadınlar,
Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek,
çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup
getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmem ek hususunda sana biat etmeye
geldikleri zaman, onları biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret
dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Mümtehine 12)
Urve Hz. Aişe'nin şöyle söylediğini aktardı: Bu şartları kabul
eden mu'min kadınların hepsine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Sözlü olarak senin biatını kabul ettim" dedi. Allah'a yemin olsun
ki, biat esnasında Allah Resulü'nün eli hiçbir kadıriın eline değmedi. Allah
Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınların biatını, sadece "Bu esaslar
üzerine senin biatını kabul ettim" sözü ile kabul etti.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Alimler bu ayetin [Mümtehıne 10] Hudeybiye antlaşmasından sonra
indiği hususunda ittifak etmişlerdir. Bu ayetin iniş nedeni Müslümanlar ile
Kureyş arasında yapılan bu antlaşmanın şartlarında yer alan şu maddedir: Kureyş
kabilesinden biri Müslümanlara gelirse, Müslümanlar onu Kureyş'e iade
edecektir. Daha sonra Allah Teala bu iade edilecek kimseler içinden imtihan
şartı ile kadınları ayrı tutmuştur.
Hz. Nebi kadınların biatını sadece sözlü olarak kabul etmiştir.
Erkeklerin biatını kabul ederken yapmış olduğu musafaha gibi onlarla musafaha
yapmamıştır.
Nesaı ve Taberı, Muhammed İbnu'l-Münkedir'den şu rivayeti
nakletmiştir:
Ümeyye bintu Rakıka biat eden kadınların arasında bulunuyordu.
Kadınlar: "Ey Allah'ın elçisi! Elini uzat biat edelim ... "dediler.
Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Ben kadınlar ile biat etmem.
Fakat onlardan söz almm," buyurdu. Ardından bizden söz almaya başladı ve
en son kadınlar "İyilik konusunda sana iSY• an tmeyeceğiz" sözünü
söylediler. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Gücünüz y ttiği
ve elinizden geldiği sürece ... " buyurdu. Kadınlar da "Allah ve
O'nun Nebii bize, kendimizden daha merhametlidir" dediler. Taberı'nin
rivayetinde şu ifade de yer almaktadır: "Yüz kadın için söylediğim söz,
bir kadın için söylediğim söz gibidir."
Bu hadisten anlaşıldığına göre, ayette bahsi geçen imtihandan
maksat, ayette geçen esaslar çerçevesinde Hz. Nebi'in kadınların biatını
almasıdır.
Abdurrezzak İbn Hemmam, Ma'mer ve Katade kanalıyla Hz. Nebi'in
hicret eden kadınları şu söz ile imtihan ettiğini nakletmiştir: "Allah'a
yemin ederim ki, sadece İslam'ı arzuladığı m için ve Allah ve Resulü'nü
sevdiğim için yurdumu terk ettim."