SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1745 >>

MUMTEHİNE SURESİ

وقال مجاهد: {لا تجعلنا فتنة} /5/: لا تعذبنا بأيديهم، فيقولون: لو كان هؤلاء على الحق ما أصابهم هذا. {بعصم الكوافر} /10/: أمر أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم بفراق نسائهم، كن كوافر بمكة.

Mücahid şöyle demiştir: لا تجعلنا فتنة  La tec'alna fitne ifadesi "onların eli ile bize azap etme! Sonra onlar: 'Eğer bunlar hak üzere olsalardı başlarına bu felaket gelmezdi' derler," anlamına gelir. بعصم الكوافر Biısami'l-kevafir [hakkında şöyle denir:] "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabına Mekke'deki kafir eşlerini boşamaları emrediidi."

 

AÇiKLAMA : "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabına Mekke'deki kafir eşlerini boşamaları emrediidi," yorumunu Taberi nakletmiştir. Said İbn Mansur, İbrahim enNehai'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bu ayet, Müslümanların müşriklere katılan ve inkar eden kadınları hakkında inmiştir. Böylesi kadınları kocaları nikahlarında tutmazlardı. Zira artık böyle bir kadının kocası kendisinden beri olmuştur."

 

Ayette geçen .........kevafir kelimesi, ......kafira kelimesinin; ......isam kelimesi de .....isme kelimesinin çoğuludur.

 

باب: {لا تتخذوا عدوي وعدوكم أولياء} /1/.

1. "BENİM DE DÜŞMANIM, SİZİN DE DÜŞMANıNIZ ONLARI DOST EDİNMEYİN!"(Mümtehine 1) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا الحميدي: حدثنا سفيان: حدثنا عمرو بن دينار قال: حدثني الحسن بن محمد بن علي: أنه سمع عبيد الله بن أبي رافع كاتب علي يقول: سمعت عليا رضي الله عنه يقول:

 بعثني رسول الله صلى الله عليه وسلم أنا والزبير والمقداد، فقال: (انطلقوا حتى تأتوا روضة خاخ، فإن بها ظعينة معها كتاب، فخذوه منها). فذهبنا تعادى بنا خيلنا حتى أتينا الروضة، فإذا نحن بالظعينة، فقلنا: أخرجي الكتاب، فقالت: ما معي من كتاب، فقلنا: لتخرجن الكتاب أو لنلقين الثياب، فأخرجته من عقاصها، فأتينا به النبي صلى الله عليه وسلم فإذا فيه: من حاطب ابن أبي بلتعة إلى أناس من المشركين ممن بمكة، يخبرهم ببعض أمر النبي صلى الله عليه وسلم، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (ما هذا يا حاطب). قال: لا تعجل علي يا رسول الله، إني كنت امرأ من قريش، ولم أكن من أنفسهم، وكان من معك من المهاجرين لهم قرابات يحمون بها أهليهم وأموالهم بمكة، فأحببت إذ فاتني من النسب فيهم، أن أصطنع إليهم يدا يحمون قرابتي، وما فعلت ذلك كفرا، ولا ارتدادا عن ديني. فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (إنه قد صدقكم). فقال عمر: دعني يا رسول الله فأضرب عنقه، فقال: (إنه شهد بدرا، وما يدريك؟ لعل الله عز وجل اطلع على أهل بدر فقال: اعملوا ما شئتم فقد غفرت لكم). قال عمرو: ونزلت فيه: {يا أيها الذين آمنوا لا تتخذوا عدوي وعدوكم أولياء}. قال: لا أدري الآية في الحديث، أو قول عمرو.

حدثنا علي: قيل لسفيان في هذا، فنزلت: {لا تتخذوا عدوي}. قال سفيان: هذا في حديث الناس، حفظته من عمرو، ما تركت منه حرفا، وما أرى أحدا حفظه غيري.

 

[-4890-] Hasan İbn Muhammed İbn Ali'nin, Hz. Ali'nin katibi Ubeydullah İbn Ebı Rafi'in şöyle söylediğini işittiği rivayet edilmiştir: Hz. Ali'nin şöyle dediğini duydum:

 

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni, Zübeyr'i ve Mikdad'ı bir göreve gönderdi ve şöyle dedi:

 

''Ravza-i hah bölgesine varıncaya kadar yola devam edin. Orada yanında mektup olan ve Medine'den Mekke'ye giden bir kadın olacak. Ondan mektubu alın!" Bunun üzerine biz yola çıktık, at sırtında ilerledik. Nihayet Ravza bölgesine vardık. Bir de ne görelim, Medıne'den Mekke'ye giden kadın orada ... Hemen ona "Mektubu çıkart" dedik. Kadın:

 

"Bende herhangi bir mektup yok!" diye karşılık verdi. Ona; "Allah'a yemin olsun ki, ya sen mektubu çıkartırsın ya da biz elbiselerini çıkartırız," dedik. Bunun üzerine kadın saç örgüsünün arasından mektuu çıkartp [bize verdi. Mektubu alıp] ab:r'e :allaııahu aleyhi ve sellem geldık. Bır de ne ile karşılaşalım ... Mektubun başında Hatıb ibn Ebi Beltea'dan Mekke'deki Müşrik insanlara" yazıyor. Hatıb bu mektup ile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir durumunu müşriklere haber veriya u. Bunun üzerine Hz. Nebi ona;

 

- Ey Hatıb bu nedir? diye sordu. Hatıb:

 

- Ey Allah'ın elçisi! Hakkımda hemen acele karar verme! Ben Kureyş'ten

biriydim. Ancak onlar ile soy bağım yoktu. Senin yanında olan muhacirlerin Mekke'de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabaları var. Ben de nesep bağı bakımından eksiğimi onlara bir güzellik yaparak telafi etmek istedim ve onların akrabalarımı korumalarını sağlamaya çalıştım. Bunu, inkar ettiğim ve dinimden döndüğüm için yapmadım, dedi.

 

Bunun üzerine Hz. Nebi orada bulunanlara; - O, size karşı doğru söyledi, dedi.

Yine de Hz. Ömer:

 

- Ey Allah'ın elçisi! İzin ver de şunun boynunu vurayım! dedi.

 

Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona hitaben şöyle buyurdu: - O, Bedir Savaşı'na katılmıştır. Nereden bileceksin, belki de Allah TealCı

 

Bedir mücahidlerinin her hallerine muttali olup "Dilediğinizi yapın! Sizin günahlarınızı bağışladım," buyurmuştur.

 

Amr şöyle demiştir: Onun hakkında "Ey iman edenler! Eğer benim yolumdu savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin, "(Mümtehıne 1) ayeti indi.

 

Ravi Süfyan İbn Uyeyne şöyle demiştir: "Bu ayet, hadisin bir parçası mı yoksa Amr'ın sözü mü? Bunu bilmiyorum."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Hatıb aslen Kureyş kabilesinden değildi, hılf yoluyla bu kabileye katılmıştı. Hz. Nebi'in, mazeret olarak söylediği sözlerinde Hatıb'ın doğru olduğunu belirtmesine rağmen Hz. Ömer'in onun boynunu vurmak için izin istemesi, .onun dini konulardaki hassasiyetinden ve nifaka nispet edilen kimselere olan buğzundan kaynaklanmıştır. Ayrıca Hz. Ömer, Hz. Nebi'e muhalefet edenlerin öldürülmesi gerektiğini düşünüyordu, ancak bu konuda kesin bir kanaata sahip değildi. Bu yüzden Hatıb'ı öldürmek için izin istemiştir. Hatıb dışa yansıttıklarının tersini içinde taşıdığı için Hz. Ömer ona münafık demiştir.

 

Hatib söylediklerini bir mazeret olarak ileri sürmüştü. Zaten bu yaptığını da, herhangi bir zararı olmadığını düşünerek yapmıştı.

 

"Dilediğinizi yapın! Sizin günahlarınızı bağışladim," ifadesi ile Bedir mücahidlerinin günahlarının ahirette bağışlanması kastedilmiştir. Sözgelimi onlardan biri dünyada haddi gerektiren bir suç işleseydi, dünyada cezasız bırakılmazdı. İbnu'l-Cevzı şöyle demiştir: "Burada geleceğe yönelik bir durum değil, geçmişe yönelik bir durum kastedilmiştir. Bu durumda cümlenin anlamı şu şekilde takdir edilir: 'Ne yaparsanız yapın elbette bağışlandı.' Şayet geleceğe yönelik olsaydı, cümlenin anlamı şu şekilde takdir edilirdi: 'Ne yaparsanız yapın, elbette sizi bağışlayacağım.' Şayet cümle bu anlama gelseydi, bağışlanma bütün zamanlarda işlenen günahları kapsardı ki, bu da doğru değildir. Çünkü birçok sahabi Bedir savaşından sonra cezalandırılmaktan endişe etmişti. Mesela; Hz. Ömer Huzeyfe'ye 'Allah aşkına! Münafıklar listesinde ben de var mıyım?' diye sormuştur."

 

Kurtubi onun bu yorumuna şu şekilde itiraz etmiştir: "Hadiste geçen ..........i'melu (yapın!) ifadesi emir kipindedir. Emir kipi de gelecek zaman için kullanılır. Araplar ister karine ile olsun, isterse karinesiz olsun emir kipini geçmiş zaman için kullanmazlar. Çünkü emirde, bir şeyin yokken yapılması ve başlangıç söz konusudur. Hadiste geçen ...........i'melu ma şi'tum ifadesi, fiilin yapılmasının talep edilmesi şeklinde anlaşılır. Dolayısıyla bunun geçmiş zamana hamledilmesi doğru değildir. Buradaki emir kipi, gereklilik şeklinde anlaşılamaz. Dolayısıyla burada ibaha anlamı kesinlik kazanmıştır.

 

Bu cümlede Bedir mücahidlerine verilen bir değer söz konusudur. Ayrıca bu cümle, onların geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesile olan ve gelecekte işleyecekleri günahları açısından kendilerini bağışlanmaya layık hale getiren bir durumlarının olduğu anlamını içermektedir. Bir şeyin uygun olması, o şeyin gerçekleştiği anlamına gelmez. Allah Teala herhangi bir kimse hakkında haber veren Nebiini hep doğru çıkarmıştır. Bedir mücahidleri de son nefeslerine kadar Cennet ehlinin amellerini işlemeye devam etmişlerdir. İçlerinden bazılarının günah işlemesi takdir edildiyse bile hemen o kimseler tevbeye sağınmışlar ve ideal yolda ilerlemeye özen göstermişlerdir. Onların biyografilerine vakıf olanlar bu durumu kesin biçimde bilirler."

 

"Dilediğinizi yapın! Sizin günahlarınızı bağışladım," ifadesi ile Bedir Mücahidlerinin günahlarının bağışlandığı kastediimiş olabilir. Yoksa bu ifade ile onların günah işlemedikleri kastedilmemiştir. \

 

Mistah, Bedir Savaşı'na katılmıştı. Nur Suresi'nin tefsirinde geçtiği gib.L.tIzI Aişe hakkında günaha girmişti. Öyle anlaşılıyor ki, Allah Teala, Bedir Mücahidlerine verdiği değerden dolayı Nebiinin dili ile onları müjdelemiş, hangi günahı işlerlerse işlesinler bağışlanacaklarını onlara haber vermiştir. Bu konunun bazı bölümleri Kadir Gecesi'nden bahsedilirken Kitabu's-sıyam'ın sonlarında incelenmişti. Hadisin geri kalan kısmı Kitabu'd-diyatbölümünde açıklanacaktır.

 

Hz. Ömer'in Hatıb'ı öldürmek için izin istemesi, Müslüman bile olsa casusun öldürülmesinin meşruiyetine delil olarak getirilmiştir. Bu görüş, İmam Malik ve ona tabi olanlara aittir. Hz. Nebi'in, Hz. Ömer'in Hatıb'ı öldürme arzusu karşısında takrirde bulunması bu olayın söz konusu görüşe delil olmasını sağlamıştır. Ancak burada Hz. Ömer'in Hatıb'ı öldürmesine bir engel vardı, o da Hatıb'ın Bedir Savaşı'na katılması idi. Bu şart Hatıb'ıın dışında düşman tarafına  bilgi sızdıran kimselerde yoktu. Şayet Müslümanlık casusun öldürülmesine engel olsaydı, Hz. Nebi bundan daha özel bir nedeni Hfıtıb'ın öldürülmemesi  için gerekçe olarak dile getirmezdi.

 

باب: {إذا جاءكم المؤمنات مهاجرات} /10/.

2. "MU'MİN KADINLAR HİCRET EDEREK SİZE GELDİĞİ ZAMAN"(Mümtehine 10) AYETİNİN TEFSİRİ

 

 حدثنا إسحاق: حدثنا يعقوب بن إبراهيم بن سعد: حدثنا ابن أخي ابن شهاب، عن عمه: أخبرني عروة: أن عائشة رضي الله عنها، زوج النبي صلى الله عليه وسلم أخبرته:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يمتحن من هاجر إليه من المؤمنات بهذه الآية بقول الله: {يا أيها النبي إذا جاءك المؤمنات يبايعنك - إلى قوله - غفور رحيم}. قال عروة: قالت عائشة: فمن أقرأ بهذا الشرط من المؤمنات، قال لها رسول الله صلى الله عليه وسلم: (قد بايعتك). كلاما، ولا والله ما مست يده يد امرأة قط في المبايعة، ما يبايعهن إلا بقوله: (قد بايعتك على ذلك). تابعه يونس ومعمر وعبد الرحمن بن إسحاق، عن الزهري. وقال إسحاق بن راشد، عن الزهري، عن عروة، وعمرة.

 

[-4891-] Urve'den rivayet edildiğine göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşi Hz. Aişe ona şunları anlatmıştır:

 

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret ederek kendisine gelen mu'min hanımları şu ayet ile imtihan ederdi: Ey Nebi! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmem ek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, onları biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Mümtehine 12) 

 

Urve Hz. Aişe'nin şöyle söylediğini aktardı: Bu şartları kabul eden mu'min kadınların hepsine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sözlü olarak senin biatını kabul ettim" dedi. Allah'a yemin olsun ki, biat esnasında Allah Resulü'nün eli hiçbir kadıriın eline değmedi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınların biatını, sadece "Bu esaslar üzerine senin biatını kabul ettim" sözü ile kabul etti.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Alimler bu ayetin [Mümtehıne 10] Hudeybiye antlaşmasından sonra indiği hususunda ittifak etmişlerdir. Bu ayetin iniş nedeni Müslümanlar ile Kureyş arasında yapılan bu antlaşmanın şartlarında yer alan şu maddedir: Kureyş kabilesinden biri Müslümanlara gelirse, Müslümanlar onu Kureyş'e iade edecektir. Daha sonra Allah Teala bu iade edilecek kimseler içinden imtihan şartı ile kadınları ayrı tutmuştur.

 

Hz. Nebi kadınların biatını sadece sözlü olarak kabul etmiştir. Erkeklerin biatını kabul ederken yapmış olduğu musafaha gibi onlarla musafaha yapmamıştır.

 

Nesaı ve Taberı, Muhammed İbnu'l-Münkedir'den şu rivayeti nakletmiştir:

 

Ümeyye bintu Rakıka biat eden kadınların arasında bulunuyordu. Kadınlar: "Ey Allah'ın elçisi! Elini uzat biat edelim ... "dediler. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Ben kadınlar ile biat etmem. Fakat onlardan söz almm," buyurdu. Ardından bizden söz almaya başladı ve en son kadınlar "İyilik konusunda sana iSY• an tmeyeceğiz" sözünü söylediler. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Gücünüz y ttiği ve elinizden geldiği sürece ... " buyurdu. Kadınlar da "Allah ve O'nun Nebii bize, kendimizden daha merhametlidir" dediler. Taberı'nin rivayetinde şu ifade de yer almaktadır: "Yüz kadın için söylediğim söz, bir kadın için söylediğim söz gibidir."

 

Bu hadisten anlaşıldığına göre, ayette bahsi geçen imtihandan maksat, ayette geçen esaslar çerçevesinde Hz. Nebi'in kadınların biatını almasıdır.

 

Abdurrezzak İbn Hemmam, Ma'mer ve Katade kanalıyla Hz. Nebi'in hicret eden kadınları şu söz ile imtihan ettiğini nakletmiştir: "Allah'a yemin ederim ki, sadece İslam'ı arzuladığı m için ve Allah ve Resulü'nü sevdiğim için yurdumu terk ettim."