SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1741 >>

NECM SURESİ

وقال مجاهد: {ذو مرة} /6/: ذو قوة. {قاب قوسين} /9/: حيث الوتر من القوس. {ضيزى} /22/: عوجاء. {وأكدى} /34/: قطع عطاءه. {رب الشعرى} /49/: هو مرزم الجوزاء. {الذي وفى} /37/: وفى ما فرض عليه. {أزفت الآزفة} /57/: اقتربت الساعة. {سامدون} /61/: البرطمة، وقال عكرمة: يتغنون، بالحميرية.

Mücahid şöyle demiştir: ذو مرة Zumirrah (Necm 6) "güç sahibi" demektir. قاب قوسين Kabe kavseyn (Necm 9)  yayın kirişinin kabzesine olan yakınlığını ifade eder. ضيزى Diza (Necm 22) "eğri" demektir. أكدى Ekda (Necm 34) "verdiğini kesti" anlamına gelir. رب الشعرى Rabbu'ş-şi'ra (Necm 49) [ifadesindeki şı'ra] "Cevza yıldlzı"dır. الذي وفى Ellezi veffa (Necm 37)  "kendisine farz kılınanı yerine getirdi" anlamına gelir. أزفت الآزفة Ezifeti'l-azife (Necm 57) "kıyamet yaklaştı" demektir. سامدون Samidun (Necm 61) "öfkeden' kudumlar" anlamına gelir. İkrime ise bu kelimenin Himyerilerin dilinde "şarkı söyleyenler" anlamına geldiğini söylemiştir.

 

وقال إبراهيم: {أفتمارونه} /12/: أفتجادلونه، ومن قرأ: {أفتمرونه} يعني أفتجحدونه. {ما زاغ البصر} /17/: بصر محمد صلى الله عليه وسلم. {وما طغى} ولا جاوز ما رأى. {فتماروا} /القمر: 36/: كذبوا.

İbrahim şöyle demiştir: أفتمارونه Efetumarunehu (Necm 12) "onunla tartışıyor musunuz?" anlamına gelir. Bu ifadeyi أفتمرونه efetemrunehu şeklinde okuyanlara göre, ayet "onu inkar mı ediyorsunuz?" anlamını ifade eder. Yine İbrahim şöyle demiştir: ما زاغ البصر ma zağa'l-basar (Necm 17) [ifadesinde geçen basar kelimesi ile] Hz. Muhammed'in gözü kastedilmiştir. وما طغى ve ma tağa (Necm 17) "gördüklerinin ötesine geçmedi" anlamına gelir. فتماروا Temarav "yalanladılar" demektir.

 

وقال الحسن: {إذ هوى} /1/: غاب.

Hasan-ı Basri şöyle demiştir: إذ هوى İza heva [ifadesindeki heva fiili] "battı" anlamındadır.   '

 

وقال ابن عباس: {أغنى وأقنى} /48/: أعطى فأرضى.

İbn Abbas şöyle demiştir: أغنى وأقنى Ağna ve akna (Necm 48) "verdi ve razı etti" demektir.

 

AÇIKLAMA: Firyabi, Mücahid'in " ........zu mirrah 'güç sahibi' demektir," açıklamasını şu şekilde senetli olarak zikretmiştir: " ........şedidu'l-kuva zu mirrah ifadesi Cebrail'in gücünü anlatmaktadır." Ebu Ubeyde ".......mirra" kelimesini "sert ve sağlam olmak" şeklinde açıklamıştır. İmam Taberi, Ali İbn Ebi Talha kanalıyla

 

İbn Abbas'ın " ........zu mirrah" ifadesini "güzel yaratılışıı" şeklinde açıkladığını nakletmiştir.

 

Abdurrezzak İbn Hemmam, Ma'mer kanalıyla Katade'nin " .........diza" kelimesini "haksız" kelimesi ile açıkladığını nakletmiştir.

 

İmam Taberi, Hasif kanalıyla Mücahid'in şöyle dediğini nakletmiştir: ".......Şi'ra, Cevza'nın arkasında bulunan ve müşriklerin taptığı bir yıldızın adıdır."

 

İbnu't-Tin de şöyle demiştir: " .......Mirzem, kıble istikametinde daima şi'ra yıldızlarının karşısında bulunan yıldızın adıdır."

 

İbn Ebi Hatim, Ali İbn Ebi Talha kanalıyla İbn Abbas'tan " .......ağna ve akna verdi ve razı etti demektir," açıklamasını senetli olarak nakletmiştir. Firyabi ise Katade kanalıyla İbn Abbas'ın bu ayeti şu şekilde açıkladığını nakletmiştir:

 

"Razı etti ve kanaat getirene kadar verdi." Yine Firyabi, Ebu Raca kanalıyla Hasan-ı Basri'nin ......akna fiilini "ihtiyacını gördü" şeklinde açıkladığını rivayet etmiştir. Ebu Ubeyde ise bu kelimeyi "ona sermaye verdi" şeklinde izah ettikten sonra müfessirlerin bu fiili "razı etti" şeklinde açıkladıklarını ifade ederek İbn Abbas'ın tefsirine işaret etmiştir. Özetle ifade edilecek olursak; bu kelime, kişinin kendisine yetecek hoşnutluğa erdirilmesini ifade eder.

 

 

1. BAB

 

حدثنا يحيى: حدثنا وكيع، عن إسماعيل بن أبي خالد، عن عامر، عن مسروق قال:

 قلت لعائشة رضي الله عنها: يا أمتاه، هل رأى محمد صلى الله عليه وسلم ربه؟ فقالت: لقد قف شعري مما قلت، أين أنت من ثلاث، من حدثكهن فقد كذب: من حدثك أن محمدا صلى الله عليه وسلم رأى ربه فقد كذب، ثم قرأت: {لا تركه الأبصار وهو يدرك الأبصار وهو اللطيف الخبير}. {وما كان لبشر أن يكلمه الله إلا وحيا أو من وراء حجاب}. ومن حدثك أنه يعلم ما في غد فقد كذب، ثم قرأت: {يا أيها الرسول بلغ ما أنزل إليك من ربك}. الآية، ولكنه رأى جبريل عليه السلام في صورته مرتين.

 

[-4855-] Mesruk'un şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Hz. Aişe'ye "Ey Anneciğim! Hz. Muhammed Rabbini gördÜ mü?" diye sordum. O da şöyle cevap verdi:

 

"Bu sözlerin yüzünden tüylerim diken diken oldu! Şu üç hususu nasıl bilmezsin! Kim sana şu üç konuda bir şeyler anlatırsa, bil ki o yalan söylemiştir.

 

1- Her kim sana Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Rabbini gördüğünü söylerse, bil ki o yalan söylemiştir." Sonra Hz. Aişe şu ayetleri okudu: "Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. 0, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır, " "Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. "

 

2- "Her kim Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yarın ne olacağını bildiğini söylerse, bil ki o yalan söylemiştir." Sonra Hz. Aişe şu ayeti okudu: "Hiç kimse yarın ne kazanacağın! bilemez. "(Lukman 34)

 

3- "Her kim Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vahiyden bir şey gizlediğini söylerse, bil ki o yalan söylemiştir." Sonra Hz. Aişe:  "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, "(Maide 67) ayetini okudu ve şöyle dedi:

 

Fakat Hz. Nebi aslı suretinde CebralI'i iki kez görmüştür.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Tirmizı'nin rivayetinde bu hadisin baş tarafında bir ziyade bulunmaktadır.

 

İmam Tirmizi, Mücalid kanalıyla Şa'bı'nin şöyle söylediğini nakletmiştir: "İbn Abbas Arafat'ta Ka'b ile karşılaştı ve ona bir konu hakkında soru sordu. Birden Ka'b [u'l-ahbar] tekbir getirdi, sesi dağlarda yankılandı. İbn Abbas: 'Biz HaşimoğullarıylZ. (Bilgi ve kültürümüz yerindedir. Bu kadar hayret edilecek bir şeyi sormayız)' dedi. Bunun üzerine Ka'b ona şu şekilde cevap verdi: Allah Teala görülmesini ve kelamını Musa ile Muhammed arasında paylaştırdı ... "

 

Abdurrezzak İbn Hemmam'ın aynı senetle aktardığı rivayette ise İbn Abbas'ın "Biz Haşimoğullarıyız. Muhammed'in sallalliihu aleyhi ve sellem iki defa Rabbini gördüğünü söylüyoruz" dediği, Ka'b'ın da bunun üzerine tekbir getirip şöyle söylediği anlatılmıştır: "Allah Teala görülmesini ve kelamını Musa ile Muhammed arasında paylaştırmıştır. İki defa Musa ile konuşmuş; iki defa da Muhammed'e sallalliihu aleyhi ve sellem görünmüştür." Bu rivayetıere göre, olayın bundan sonraki kısmında Mesrlık şöyle demiştir: "Hz. Aişe'nin yanına gittim ve ona 'Muhammed sallalliihu aleyhive sellem Rabbinigördü mü?' diye sordum ... "

 

Hz. Aişe, Allah'ın görülmekten münezzeh olduğuna, böyle bir şeyin gerçekleşmesinin mümkün olmadığına inandığı için ve içinde bulunan Allah saygısından dolayı tüylerinin diken diken olduğunu söylemiştir.

 

İmam Nevevı şöyle demiştir: "Hz. Aişe merfO' bir hadise dayanarak Hz. Nebi'in Rabbini görmediğini söylememiştir. Şayet böyle bir hadis bilseydi mutlaka onu söylerdi. Kuşkusuz Hz. Aişe, ayetin zahirinden anladıklarından çıkardığı bir yoruma dayanmıştır. Halbuki onun dışındaki sahablIer kendisinden farklı düşünmektedirler. Bir sahabi bir görüş belirtir, diğer sahablIer ona muhalif olurlarsa, onun bu sözü ittifakla delil olmaz. Kaldı ki, ayette geçen .......idrak'ten maksat kuşatmaktır. Kuşatmanın olmayacağının belirtilmesi görmenin olmayacağı anlamınagelmez."

 

Nevevi, En'am 103 te geçen .........la tudrikuhu'l-ebsar ifadesini kastetmektedir.

 

İmam Nevevı, İbn Huzeyme'yi takip ederek Hz. Aişe'nin merfu' bir hadise dayanarak Muhammed'in sallalliihu aleyhi ve sellem Rabbini görmediğini söylemediğini kesin bir dille ifade etmiştir. Nitekim İbn Huzeyme "Sahıh"inin "Kitabu't-tevhıd" bölümünde şöyle demiştir: "Hz. Aişe'nin Hz. Muhammed'in Rabbini görmediğini söylemesi kesin bir bilgi değildir. Çünkü Hz. Aişe Hz. Nebi'in kendisine Rabbini görmediğini anlattığını söylememiş, sadece ayet i yorumlamıştır."

 

Bu sözler son derece hayret uyandırmaktadır. Çünkü Nevevı'nin şerhetti'ği İmam Müslim'in "Sahıh"inde Hz. Aişe'nin Allah Restı!ü'nden bunu duyduğu nakledilmiştir. Müslim'in "Sahıh"inde Davud İbn Ebı Hind ve Şa'bı kanalıyla MesrCık'un şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Yanım üzere yatıyordum. Derken doğruldum ve Hz. Aişe'ye "Allah Teala 'Andolsun ki; onu bir de diğer inişte görmüştü, '(Necm 13) buyurmuyor mu?" dedim. ° da şu şekilde cevap verdi: Bu konuyu bu ümmet içinde Nebi'e soran ilk kimse benim. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ayette kesinlikle Cebrall'in kastedildiğini söylemişti.

 

Hz. Aişe'nin yukarıdaki ayeti [el-En'am 6/103] delil olarak kullanmasına İbn Abbas muhalefet etmiştir. Tirmizı, Hakem İbn Eban ve İkrime'den şöyle nakIetmiştir: İbn Abbas: "Hz. Muhammed Rabbini görmüştür," dedi. Ben de; "Allah Teala 'Gözler O'nu göremez; halbuki 0, gözleri görür. o, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır, '(En'am 103) buyurmuyor mu?" diyerek karşılık verdim. Bunun üzerine o şöyle dedi: "yazıklar olsun sana ... Bu ayetteki durum, Allah Teala'nın kendi nuru ile tecelli etmesi durumunda geçerlidir. Halbuki Hz. Muhammed iki defa Rabbini görmüştür."

 

Özetle ifade edecek olursak; ayette [el-En'am 6/103] Allah Teala'nın hiç görülmeyeceği değil, görüldüğü zaman tam olarak kuşatılmasının mümkün olmayacağı ifade edilmiştir.

 

Kadı lyaz şöyle demiştir: "Allah Teala'nın görülmesi aklen mümkün olup ahirette müminler tarafında görüleceği konusunda sahıh rivayetler mevcuttur. Allah'ın dünyada görülmesi konusunda ise İmam Malik şöyle demiştir: 'Allah Teala dünyada görülmemiştir. Çünkü 0, bakidir. Baki olanı fani olan göremez .. Müminler ahirete irtihal edip baki gözler ile rızıklandırılınca, baki olan ile Baki olanı göreceklerdir.' İmam Malik'in bu sözü, Allah'ın görülmesinin kudret bakımından imkansız olduğu anlamına gelmez. Allah Teala kullarından kimin görmesini dilerse, o kimse için Allah'ı görmek imkansız olmaz."

 

İmam Müslim'in "Sahıh"indeki şu ifadelerin yer aldığı merfCı' bir hadis bunu desteklemektedir: "Bilin ki, ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz." Bu rivayeti İbn Huzeyme Ebu Ümame'den nakletmiştir.

 

Selef Hz. Nebi'in Rabbini görüp görmediği konusunda farklı görüşler ileri sürmüştür. Hz. Aişe ve İbn Mes'ı1d Hz. Nebi'in Rabbini gördüğünü kabul etmemiş, bir grup sahabi ise bunu kabul etmiştir. Abdurrezzak İbn Hemmam, Ma'mer kanalıyla Hasan-ı Basri'nin Hz. Nebi'in Rabbini gördüğüne dair yemin ettiğini nakletmiştir. İbn Huzeyme, Urve İbnü'z-Zübeyr'in Hz. Nebi'in Rabbini gördüğünü kabul ettiğini rivayet etmiştir. O, Hz. Aişe'nin bunu inkar ettiği kendisine söylendiği zaman şiddetli tepki gösterirdi. İbn Abbas'ın öğrencileri de bu görüştedir. Ka'bu'I-Ahbar, Zühri, Ma'mer ve daha başkaları kesin bir dille bu görüşü dile getirmişlerdir.

 

"Acaba Hz. Nebi Rabbini gözüyle mi gördü, yoksa kalbi ile mi?" Hz.

 

Nebi'in Rabbini gördüğünü söyleyenler de kendi aralarında bu konuda ihtilafa düşmüşlerdir. Ahmed İbn Hanbel'den her iki görüş de nakledilmiştir.

 

Bu konuda İbn Abbas'tan mutlak ve mukayyed rivayetler nakledilmiştir. Bu rivayetler, mutlak olanlar mukayyed olanlara hamledilerek anlaşılır. Söz konusu rivayetlerden birini Nesai, İkrime kanalıyla İbn Abbas'tan sahih bir senetle nakIetmiş, Hakim de bunun sahih olduğunu ifade etmiştir. Buna göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Halilliğinidostluğun İbrahim'e, konuşmanın Musa'ya ve görülmenin Muhammed'e sallalliihu aleyhi ve sellem ait olmasına hayret mi ediyorsunuz?" İbn Huzeyme bı' rivayeti şu laflZlarla nakletmiştir: "Allah Teala'nın İbrahim'i halilliğe seçmesine hayret mi ediyorsunuz ... "

 

İbn İshak'ın Abdullah İbn Ebi Seleme'den naklettiği rivayete göre, Abdullah İbn Ömer, İbn Abbas'a bir elçi gönderip "Hz. Muhammed Rabbini gördü mü?" diye sordurmuş, o da "evet" cevabını yollamıştır.

 

Bu konudaki bir başka rivayet ise İmam Müslim tarafından nakledilmiştir.

 

Ebu'l-Niye kanalıyla yapılan bu rivayete göre, İbn Abbas "Gözünün gördüğünü gönlij yalanlamadı, "(Necm 10) ayeti hakkında "Muhammed sallalliihu aleyhi ve sellem kalbi ile Rabbini iki defa görmüştür," demiştir. Yine İmam Müslim, Ata kanalıyla İbn Abbas'ın "Onu kalbiyle gördü," dediğini nakletmiştir. Bundan daha açık olan rivayet ise, İbn Merdı1ye'nin Ata kanalıyla İbn Abbas'tan aktardığı şu rivayettir:

 

"Hz. Nebi Rabbini gözü ile görmedi, O'nu kalbi ile gördü." Buna göre, İbn Abbas'ın kabul ettiği, Hz. Aişe'nin ise reddettiği Allah'ın Hz. Nebi tarafından görülmesi hakkındaki görüşleri uzlaştırmak mümkündür. Şöyle ki; Hz. Aişe, Hz. Nebi'in Rabbini görmediğini söylerken, onun göz ile O'nu görmediğini; İbn Abbas da, Hz. Nebi'in Rabbini gördüğünü söylerken, onun kalp ile O'nu gördüğünü kastetmiştir. Allah'ın kalp ile görülmesinden maksat, bizzat kalp ile görülmesidir, sadece bilginin hasıl olması değildir. Çünkü Hz. Nebi her zaman Allah'ı bilen biri idi. Hz. Nebi'in kalbi ile Rabbini gördüğünü söyleyenlere göre bu görme, normal görmenin gözde yaratıldığı gibi, kalpte yaratılmıştır. Her ne kadar görme gözde yaratılsa da, görmenin gerçekleşmesi için belli bir şart ileri sürülmemiştir.

 

İbn Huzeyme kavi bir senetle Enes'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hz.

Muhammed Rabbini gördü."

 

İmam Müslim'in rivayetine göre, Ebu Zerr Hz. Nebi'e Rabbini görüp görmediğini sormuş, o da şu şekilde cevap vermiştir: "O bir nurdur. Nasıl göreyim?."

 

Ahmed İbn Hanbel de Ebu Zerr kanalıyla Hz. Nebi'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ben bir nur gördüm."

 

İbn Huzeyme de Ebu Zerr'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygmaber Rabbini gözüyle görmedi, kalbi ile gördü." Bu söz ile Ebu Zerr'in nur kelimesini kullanmasındaki gaye ortaya çıkmıştır. O, nurun Hz. Nebi'in gözü ile Rabbini görmesine engelolduğunu ifade etmiştir.

 

Kurtubi, "el-Müfhim" adlı eserinde bu konuda tevakkuf etme görüşünün daha isabetli olduğunu söylemiş ve bunu büyük alimlerden bir gruba dayandırmış, ayrıca bu konuda kesin bir delil olmadığını belirterek bu görüşü desteklemiştir.

 

Bu konuda iki görüş benimseyen tarafların delil olarak getirdiği naslar, birbirleri ile çatışah ve tevile açık olan lafızların zahirleridir.

 

Kurtubi şöyle demiştir: "Bu konu ameli bir mesele olmadığı için, burada zanni deliller yeterli olmaz. Bu konu itikadi konulardandır ve burada kesinlikle kat'i delillerin bulunması gerekir."

 

İbn Huzeyme "Kitabu't-tevhid"inde Hz. Nebi'in Rabbini gördüğünü söyleyenlerin görüşünü tercihe yönelmiştir. Burada yer veremeyeceğimiz kadar uzun bir şekilde bu görüşün delillerini sıralamıştır. İbn Abbas'ın Hz. Nebi'in Rabbini iki defa gördüğü sözünü ise, görme hadisesininden birinin göz ile diğerinin kalp ile gerçekleştiği şeklinde açıklamış ve bu konuda aktardığı bilgilerin ikna edici olduğunu söylemiştir.

 

Hz. Nebi'in Rabbini gördüğünü söyleyen alimlerden biri de Ahmed İbn Hanbel'dir. O "Kitabu's-sünne"de bu konunun ihtilaflı olduğunu nakletmiştir. Mervzi'den şöyle rivayet edilmiştir: Ahmed İbn Hanbel'e, Hz. Aişe'nin "Kim Muhammed'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rabbini gördüğünü söylerse, bilin ki o, Allah'a karşı en büyük iftirada bulunmuştur," dediğini söyledim ve onun bu sözüne nasıl cevap verileceğini sordum. O da; "Hz. Nebi'in 'Rabbimi gördüm,' sözü ile cevap verilir. Hz. Nebi'in sözü Hz. Aişe'nin sözünden üstündür," dedi. "el-Hedyu" adlı kitabın yazarı, Ahmed İbn Hanbel'in Hz. Nebi'in Allah'ı gözü ile gördüğünü iddia edenleri reddetmiş ve Ahmed İbn Hanbel'in bir defasında Hz. Muhammed'in Rabbini gözü ile gördüğünü, bir defasında da kalbi ile gördüğünü ifade ettiğini söylemiştir. Daha sonra da şunları eklemiştir: "Alimlerin İsra olayının uykuda gerçekleştiği görüşü ile Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bedeni ile değil sadece ruhu ile İsra olayının gerçekleştiği görüşü arasında fark bulunduğunu bilmek gerekir. Çünkü ikisinin arasında bir fark vardır. Şöyle ki; uykudaki birinin, ruhunun semaya yükselmesi ile gördükleri hakikat olabilir. Ukudaki kimse ruhu hiçbir şekilde semaya yükselmeden de bir takım olayları görebilir. Bu bakımdan Hz. Nebi'in ruhuyla İsra olayını yaşadığını, vücudunun ise semaya yükselmediğini söyleyenler muhtemelen bir mucize eseri olarak Hz. Nebi'in ruhunun gerçekten göğe yükseltildiğini, sonra olduğu yerde duran bedenine döndüğünü kastetmişlerdir. Nitekim o gece başka mucizeler demeydana gelmişti. Mesela; Allah Resulü'nün uyanıkken kalbi açılmış ve tekrar birleştirilmişti. Bütün bunlar olurken Hz. Nebi en hafif bir acı bile hissetmemiştir. "

 

İsra konusunda nakledilen rivayetlerin zahiri bu görüş ile çelişmektedir. Aksine İsra olayı Hz. Nebi'in hem ruhu, hem de bedeni ile birlikte gerçekleşmiştir. O, hem ruhu, hem de bedeni uyurken ya da dalgın iken değil, uyanıkken gerçekten göğe yükseltilmiştir.

 

باب: {فكان قاب قوسين أو أدنى} /9/. حيث الوتر من القوس.؟؟

"ÖYLE Kİ ARALARI YAYIN İKİ UCU ARASI KADAR VEYA DAHA AZ KALDI,"(Necm 9) AYETİNİN TEFSİRİ

 

Ayetteki yakınlık ile yayın kirişe olan yakınlığı kastediimiştir.

 

حدثنا أبو النعمان: حدثنا عبد الواحد: حدثنا الشيباني قال: سمعت زرا عن عبد الله:

 {فكان قاب قوسين أو أدنى. فأوحى إلى عبده ما أوحى}. قال: حدثنا ابن مسعود: أنه رأى جبريل له ستمائة جناح.

[-4856-] Şeybani şöyle demiştir:

 

"Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı, "(Necm 9) ayeti hakkında Zirr'den Abdullah İbn Mes'ud'un görüşü hususunda şunları işittim: Abdullah İbn Mes'ud bu ayet hakkında bize şunları anlattı:

 

"Hz. Muhammed Cebrail'i altıyüz kanatlı olarak görmüştür."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

.......Kab kelimesi okun tutulduğu yer ile kirişin bağlandığı iki uç arasındaki mesafedir. Vahidi bu açıklama için "Bu, müfessirlerin çoğunluğuna ait bir görüştür. Onlara göre .......kavs ile okun atıldığı alet kastedilmiştir. Bazıları bu kelime ile zira'nın kastedildiğni söylemiştir. Çünkü zira' ile eşya ölçülür." Kanaatime göre bu son görüş tercihe şayandır. Çünkü İbn Merdliye sahih bir senetle İbn Abbas'ın ".......kab, ölçüdür" dediğini nakletmiştir. ........Kavseyn ise iki zira'dır. Şayet bu kelime ile okun atıldığı alet kastedilseydı, kelimenin ikilini kullanmaya ihtiyaç  duyulmasından dolayı bununla ömek verilmezdi. Bunun yerine sözgelimi ............. kabe rumh veya benzer tabirler seçilirdi.

 

باب: قوله: {فأوحى إلى عبده ما أوحى} /10/.

"O DA KULUNA VAHYETMEK İSTEDİĞİ HER ŞEYİ VAHYETTİ,"(Necm 10) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا طلق بن غنام: حدثنا زائدة، عن الشيباني قال:

 سألت زرا؟؟ عن قوله تعالى: {فكان قاب قوسين أو أدنى. فأوحى إلى عبده ما أوحى}. قال: أخبرنا عبد الله: أن محمدا صلى الله عليه وسلم رأى جبريل له ستمائة جناح.

 

[-4857-] Şeybani'nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Zirr'e "Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı. O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti, "(Necm 9) ayetlerini sordum. O da şöyle cevap verdi:

 

Abdullah [İbn Mes'ud] bize Muhammed'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cebrail'i altıyüz kanatlı olarak gördüğünü haber verdi." . ;,

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Ebu Zerr nüshasında "Muhammed allanahu a1eyhi ve sellem Cebrail'i aleyhisselam gördü," ifadesi geçmektedir. Bu, muradın ifade edilmesi bakımından daha açıktır. Sonuç olarak şöyle denilebilir: İbn Mes'ud, Hz. Aişe gibi Hz. Nebi'in• gördüğünün Cebraıl aleyhisselam olduğu görüşünü benimsemiştir. Onun bu görüşüne göre, yukarıdaki ayetin anlamı şu şekilde olur: "Cebrail, Allah'ın kulu Muhammed'e vahyetmiştir." Çünkü ona göre daha önceki ayette ifade edilen yaklaştıkça yaklaşandan maksat Cebrail'dir. Dolayısıyla Hz. Nebi'e vahyeden de odur. Selef müfessirlerinin çoğunluğuna göre, vahyeden Allah Teala, vahyedilen ise Hz. Muahmmed'dir. Ancak aralarında vahyedilenin Cebraıl olduğunu söyleyenler de vardır.

 

باب: {لقد رأى من آيات ربه الكبرى} /18/.

"ANDOLSUN O, RABBİNİN EN BÜYÜK AYETLERİNDEN BİR KISMINI GÖRDÜ,"(Necm 18) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا قبيصة: حدثنا سفيان، عن الأعمش، عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبد الله رضي الله عنه:

 {لقد رأى من آيات ربه الكبرى}. قال: رأى رفرفا أخضر قد سد الأفق.

 

[-4858-] Abdullah [İbn Mes'ud]'un "Ando/sun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü," ayeti hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Hz. Nebi ufku kaplayan yeşil ipek bir örtü gördü.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Bu ayetin yorumu hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre, bu ayet ile Hz. Nebi'in İsra gecesi gördüğü bütün her şey kastediimiştir. Bu başlık altında zikredilen rivayet ise, bu ayet ile Cebraıl'in özelliklerinin kastedildiğine delalet etmektedir.

 

Bu rivayet, zahiri manası ile Hz. Nebi'in Cebrail'i gördüğünü ifade eden bir önceki yorum ile çelişmektedir. Ancak bu rivayet ile neyin kastedildiğini Nesaı ve Hakim'in Abdurrahman İbn Yezıd kanalıyla Abdullah İbn Mes'o.d'dan naklettiği şu rivayet desteklemektedir: "Hz. Nebi Cebra1l'i yer ile göğün arasını kaplayan bir ipek örtünün üzerinde gördü."

 

Her iki rivayet şu şekilde uzlaştırılır: "Burada tavsif edilen Cebrall'dir, sıfat ise Cebrall'in aleyhisselam o an taşıdığı sıfattır."

 

.......Refref kelimesi, asıl itibariyle güzelce işlenmiş ince ipek örtü için kullanılırken daha sonraları "örtü" anlamını ifade etmek için kullanılmıştır.

 

باب: {أفرأيتم اللات والعزى} /19/.

2. "ŞİMDİ BAKSANIZA ŞU LAT'A, UZZA'YA,"(Necm 19)' AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا مسلم بن إبراهيم: حدثنا أبو الأشهب: حدثنا أبو الجوزاء، عن ابن عباس رضي الله عنهما،

 في قوله: {اللات والعزى} كان اللات رجلا يلت سويق الحاج.

 

[-4859-] İbn Abbas'ın " [Şimdi baksamza şu] lat'a, uzza'ya," ayetinde geçen [Lat hakkında şöyle] söylediği rivayet edilmiştir:

 

Lat, su ve yağ ile hacıların sevikini karan bir adamın adıdır.

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: أخبرنا هشام بن يوسف: أخبرنا معمر، عن الزهري، عن حميد بن عبد الرحمن، عن أبي هريرة رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:

 (من حلف فقال في حلفه: واللات والعزى، فليقل: لا إله إلا الله، ومن قال لصاحبه: تعال أقامرك، فليتصدق).

 

[-4860-] Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Kim yemin eder ve yemininde 'Lat ve Uzza hakkı için' derse, hemen la ilahe illallah desin. Kim de arkadaşına 'haydi gel, kumar oynayalım' derse, hemen sadaka versin."

 

Hadisin geçtiği diğer yerler: 6107, 6301, 6650.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Hattabı şöyle demiştir: "Yemin, ancak derin saygı duyulan ma'bud ile yapılır.

Şayet biri Lat ve buna benzer putlara yemin ederse kafirlere benzer ve hemen kendisine kelime-i tevhid ile bu hatasını telafi etmesi emredilir."

 

İbnu'l-Arabı de şöyle demiştir: "Kim ciddı olarak putlara yemin ederse, kafir olur. Şayet bilmeden veya gaflet anında onlara yemin ederse, la ilahe illailah demesi gerekir. Bu sözü Allah Teala onun günahına keffaret sayar. O da kalbini gafletten kurtarıp Allah'ı zikre yöneltir, dilini de doğruya alıştırır ve kendisinden sadır olan boş sözlerden kendisini kurtarır."

 

Hattabı şöyle demiştir: "Hadiste geçen 'hemen sadaka versin' ifadesi ile kişinin kumar oynamayı düşündüğü mal kastedilmiştir. Bu ifade ile kişinin ağzından çıkan bu sözüne keffaret olması için herhangi bir sadaka vermesinin kastedildiği de ileri sürülmüştür." Hattabı'nin bu son görüşü hakkında Nevevı şöyle demiştir: . "Bu görüş daha doğrudur. Müslim'in rivayetinde geçen 'Sadaka olarak bir şey versin' ifadesi buna delalet etmektedir."

 

Bazı Hanefı alimleri putlara yemin eden kimselerin mutlaka yemin keffareti vermeleri gerektiğini söylemişlerdir ki, bu son derece tartışmaya açıktır.

 

Kadı Iyaz şöyle demiştir: "Bu hadise göre, akla gelen isyan düşüncelerinin aksine Allah'a isyanı düşünmek, kalbe yerleştiği takdirde günahtır."

 

Kadı Iyaz'ın bu onuca nasıl ulaştığını bir türlü idrak edemedim. Kaldı ki, hadiste açıkça sözün telaffuz edildiği ifade edilmiştir. Şöyle ki; kişi arkadaşına "Haydi gel, kumar oynayalım" demiştir. Böylece onu Allah'a isyana çağırmıştır. Kumar, ittifakla haramdır. Kumara çağırmak da haramdır. Öyleyse burada sadece bir düşünce ve karar verme yoktur.

 

Bu hadisin geri kalan açıklamaları "Kitabu'l-eyman ve'n-nüzur" bahsinde yapllacaktır. (Kitabu'l-eyman ve'n-nüzur 5)

 

باب: {ومناة الثالثة الأخرى} /20/.

3. "VE BİR DE ŞU GERİDE OLAN ÜÇÜNCÜLERİ MENAT'A, "(Necm 20) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا الحميدي: حدثنا سفيان: حدثنا الزهري: سمعت عروة: قلت لعائشة رضي الله عنها، فقالت:

 إنما كان من أهل بمناة الطاغية التي بالمشلل لا يطوفون بين الصفا والمروة، فأنزل الله تعالى: {إن الصفا والمروة من شعائر الله}. فطاف رسول الله صلى الله عليه وسلم والمسلمون.

قال سفيان: مناة بالمشلل من قديد.

وقال عبد الرحمن بن خالد، عن ابن شهاب. قال عروة: قالت عائشة: نزلت في الأنصار، كانوا هم وغسان قبل أن يسلموا يهلون لمناة، مثله.

وقال معمر، عن الزهري، عن عروة، عن عائشة: كان رجال من الأنصار ممن كان يهل لمناة، ومناة صنم بين مكة والمدينة، قالوا يا نبي الله، كنا لا نطوف بين الصفا والمروة تعظيما لمناة، نحوه.

 

[-4861-] Urve'nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Hz. Aişe'ye (Safa ve Merve arasında say yapmayı sordum). O da şöyle cevap verdi:

 

Cahiliyye döneminde Müşellel mevkiindeki azgın Menat için ihram'a girenler Safa ile Merve arasında say yapmazlardı. Bunun üzerine Allah Teala:

 

"Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır, "(Bakara 158) ayetini indirdi. Akabinde Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Müslümanlar tavaf yaptılar.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Müşellel, Kudeyd şehrinin denize bakan kısmında yer alan bir bölgenin adıdır. Esasında Müşellel, Kudeyd'e giderken geçilen dağın adıdır. Kudeyd ise Mekke ile Medıne arasında bilinen bir mevkiin adıdır.

 

باب: {فاسجدوا لله واعبدوا} /62/.

4. "HAYDİ ALLAH'A SECDE EDİP O'NA KULLUK EDİN!"(Necm 62) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا أبو معمر: حدثنا عبد الوارث: حدثنا أيوب، عن عكرمة، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 سجد النبي صلى الله عليه وسلم بالنجم، وسجد معه المسلمون والمشركون، والجن والإنس.

تابعه ابن طهمان، عن أيوب، ولم يذكر ابن علية ابن عباس.

 

[-4862-] İbn Abbas'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Necm Suresi'ni okuyunca secde etti. Onunla birlikte Müslümanlar, müşrikler, cinler ve insanlar da secde ettiler.

 

 

حدثنا نصر بن علي: أخبرني أبو أحمد: حدثنا إسرائيل، عن أبي إسحاق، عن الأسود بن يزيد، عن عبد الله رضي الله عنه قال:

 أول سورة أنزلت فيها سجدة {والنجم} قال: فسجد رسول الله صلى الله عليه وسلم وسجد من خلفه إلا رجلا، رأيته أخذ كفا من تراب فسجد عليه، فرأيته بعد ذلك قتل كافرا، وهو أمية بن خلف.

 

[-4863-] Abdullah İbn Mes'ud'un şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

İçinde secde ayeti bulunan surelerden ilk inen Necm Suresi'dir. [Bu suredeki secde ayeti sebebiyle] hemen Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve onun arkasındakiler secde ettiler. Sadece bir adam secdeye gitmedi ve bir avuç toprak alıp ona secde etti. Daha sonra onun kafir olarak öldürüldüğünü gördüm. Bu adam, Ümeyye İbn Halef idi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Necm Suresi'ni okumayı bitirince secde etmişti. Bu rivayetin açıklaması ve bu olayın nedeni, İbn Abbas'tan nakledilen rivayetin şerhi yapılırken Hacc Suresi'nin tefsirinde verilmişti.