HİCR SURESİ
وقال مجاهد:
{صراط علي
مستقيم} /41/: الحق
يرجع إلى الله
وعليه طريقه.
{وإنهما
لبإمام مبين} /79/:
الإمام كل ما
ائتمت
واهتديت به
إلى الطريق.
Mücahid صراط
علي مستقيم sıratun aleyye müstakım (Hicr 41) ayetini ,"Hak Allah'a
döner ve hakkın yolunu göstermek Allah'a aittir," şeklinde,
لبإمام مبين lebi imamin mubİn (Hicr 79) ayetini de "yol üzerinde"
şeklinde izah etmiştir.
وقال ابن
عباس: {لعمرك} /72/:
لعيشك. {قوم
منكرون}/62/: أنكرهم
لوط.
İbn Abbas şöyle demiştir: لعمرك Leamruke (Hicr 62) "senin hayatına yemin ederim ki"
imlamına gelir. .....Kavmun münkerCın ifadesi ise "LOt Nebi'in onları
tanımadığını" gösterir .
وقال غيره:
{كتاب معلوم} /4/:
أجل. {لوما
تأتينا} /7/: هلا
تأتينا. {شيع} /10/:
أمم،
وللأولياء
أيضا شيع.
Bir başka müfessir ise şöyle demiştir: كتاب معلوم Kitabun ma'lum (Hicr 4) "ecel," لوما تأتينا levma te'tına (Hicr 7) "getirmeliydin" ve شيع şiya (Hicr 10)
"milletler" anlamına gelir. Ayrıca veliler için de "şiya"
denir.
وقال ابن
عباس: {يهرعون}
/هود: 78/: مسرعين.
{للمتوسمين} /75/:
للناظرين.
{سكرت} /15/: غشيت. {بروجا}
/16/: منازل للشمس
والقمر.
{لواقح} /22/: ملاقح
ملقحة. {حمإ} /26/:
جماعة حمأة،
وهو الطين
المتغير، والمسنون
المصبوب.
{توجل} /53/: تخف.
{دابر} /66/: آخر.
{الصيحة} /83/: الهلكة.
İbn Abbas şöyle demiştir: يهرعون Yuhraune (Hud 78) "koşarak," متوسمين
mutevessimın (Hicr 75) "bir şeye bakıp düşünen," سكرت
sukkirat (Hicr 15) "perdelendi" بروجا burucen (Hicr 16) "güneş ve ay'ın yörüngeleri"
anlamına gelit. لواقح Levakih (Hicr 22) ise "aşılayıcı" anlamına gelen ملاقح
mulkiha'nın çoğulu olup ملقحة melakih ile aynı anlamı ifade eder.
Hamein (Hicr 28 / Hicr 33) "değişmiş çamur," مسنون
mesnun "dökülmüş," توجل tevcel (Hicr 53) "korktma]," دابر
dabir (Hicr 66) "ard" anlamına gelir. .....Lebi imarnin mübın (Hicr 79)
ifadesinde geçen "imam" sözcüğü tabi olduğun've kendisiyle doğru yola
ulaştığın her şeyedenir. صيحة Sayha (Hicr 83) ise
"helak" demektir.
AÇIKLAMA: İmam Taberı, İbn Amr İbn Ala'dan şunu nakletmiştir:
.....Sukkirat, ......sekkera'ş-şerabu (Şarap sarhoş etti) cümlesindeki
....sekkera'dan türemiştir. Sarhoşluk gibi, gözlerin perdelenmesi anlamına
gelir. Katade'nin de bu ifadeyi "büyülenmek" olarak tefsır ettiğini
aktarmıştır.
İbn Abbas şöyle demiştir: .....Leamruke (Hicr 72) "senin
hayatına yemin ederim ki" anlamına gelir. Bu ifade açıklaması ile birlikte
"Kitabu'l-eyman ve'n-nüzur"da gelecektir.
باب: قوله:
{إلا من استرق
السمع فأتبعه
شهاب مبين} /18/.
1. "ANCAK KULAK HIRSIZLIĞI YAPAN MÜSTESNA. ONUN DA PEŞİNE
AÇiK BİR ALEV SÜTUNU DÜŞMÜŞTÜR, "(Hicr 18) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن عمرو، عن
عكرمة، عن أبي
هريرة،
يبلغ
به النبي صلى
الله عليه
وسلم، قال:
(إذا قضى الله
الأمر في
السماء، ضربت
الملائكة بأجنحتها
خضعانا
لقوله،
كالسلسة على
صفوان - قال علي:
وقال غيره:
صفوان،
ينفذهم ذلك -
فإذا فزع عن
قلوبهم،
قالوا: ماذا
قال ربكم،
قالوا للذي
قال: الحق،
وهو العلي
الكبير. فيسمعها
مسترقو
السمع،
ومسترقو
السمع هكذا واحد
فوق الآخر -
ووصف سفيان
بيده وفرج بين
أصابع يده
اليمنى،
نصبها بعضها
فوق بعض -
فربما أدرك
الشهاب
المستمع قبل
أن يرمي بها
إلى صاحبه
فيحرقه،
وربما لم
يدركه حتى
يرمي بها الذي
يليه، إلى
الذي هو أسفل
منه، حتى
يلقوها إلى
الأرض - وربما
قال سفيان:
حتى تنتهي إلى
الأرض - فتلقى
على فم
الساحر،
فيكذب معها
مائة كذبة،
فيصدق
فيقولون: ألم
يخبرنا يوم
كذا وكذا، يكون
كذا وكذا،
فوجدنا حقا؟
للكلمة التي
سمعت من
السماء).
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان:
حدثنا عمرو،
عن عكرمة، عن
أبي هريرة:
(إذا قضى الله
الأمر). وزاد:
(والكاهن).
وحدثنا
سفيان فقال:
قال عمرو:
سمعت عكرمة:
حدثنا أبو
هريرة قال:
(إذا قضى الله
الأمر، وقال:
على فم
الساحر). قلت
لسفيان: أأنت
سمعت عمرا
قال: سمعت
عكرمة قال:
سمعت أبا
هريرة؟ قال:
نعم. قلت
لسفيان: إن
إنسانا روى
عنك: عن عمرو،
عن عكرمة، عن
أبي هريرة،
ويرفعه: أنه
قرأ: {فرغ}. قال
سفيان: هكذا
قرأ عمرو، فلا
أدري: سمعه هكذا
أم لا، قال
سفيان: وهي
قراءتنا.
[-4701-] Ebu Hureyre bu rivayet i Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e ulaştırdI. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Allah Teala semada bir konuya karar verdiği zaman melekler,
pürüzsüz bir kayanın üzerine düşen, zincir sesine benzeyen O'nun buyruğuna olan
saygılarından kanatlarını çırparlar.
Ali İbnu'I-Medini şöyle dedi: Bir başkası [safvan'ı - pürüzsüz
kaya parçasını] safevan şeklinde okudu.
Allah Teala buyruğunu meleklere ulaştırır. Melekler, kalplerindeki
korku giderilince [mukarrabUn meleklere]:
"Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da
kendilerine bu soruyu soran[lara] "Hakkı buyurdu. O, pek yücedir, çok
büyüktür," diye cevap verir. Kulak hırsızları bu sözü işitir. Birbiri
üzerine kümelenmiş olan kulak hırsızları bu sözleri duyar.
Süfyan şeytanların bu şekilde kulak hırsızlığı yapmalarını
elleriyle şöyle gösterdi: Sağ elinin parmaklarını açıp birbirinin üzerine
gelecek şekilde dik tuttu.
Kimi zaman meleklerin konuşmasını dinleyene bir alev topu ilişir
ve işittiğini arkadaşına iletemeden onu yakar. Kimi zaman da ona bir ateş topu
ilişmez. Sonunda meleklerin konuşmasını dinleyen, kendisinin bir altındakine
işittiklerini iletir. Böylece şeytanlar işittiklerini yeryüzüne ulaştırırlar.
Bazen Süfyan şöyle demiştir: Nihayet bu konuşmalar yeryüzüne
ulaşır ve sihirbazlardan birine iletilir. Bu sihirbaz işittiklerine yüz yalan
ekler ve tasdik edilir. Sihirbazdan bu haberi işitenler şöyle derler: O bize,
falan günde şu şu olayların meydana geleceğini haber vermedi mi? Biz de
söylediklerinin doğru çıktığını görmedik mi?
Bu doğrulama sihirbazların gökten işittiği kelime sayesinde
olmuştur.
Hadisin geçtiği diğer yerler: 4800, 7481.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhar! bu başlık altında meleklerin arasındaki konuşmalara
kulak hırsızlığı yapan kimseler hakkında Ebu Hureyre'den nakledilen hadisi
verdi. Bu hadisin açıklaması Sebe' suresinin tefsirinde yapılacaktır. Ayrıca
"Tıp Bölümü"nün sonunda ve "Tevhid Bölümü"nde bu hadise
temas edilecektir.
باب: قوله:
{ولقد كذب
أصحاب الحجر
المرسلين} /80/.
2. "ANDOLSUN, HİCR HALKI DA NEBiLERİ YALANLAMIŞTl,
"(Hicr 80) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا
إبراهيم بن
المنذر: حدثنا
معن قال: حدثني
مالك، عن عبد
الله بن
دينار، عن عبد
الله بن عمر
رضي الله
عنهما:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال
لأصحاب الحجر:
(لا تدخلوا
على هؤلاء
القوم إلا أن
تكونوا
باكين، فإن لم
تكونوا باكين
فلا تدخلوا
عليهم، أن
يصيبكم مثل ما
أصابهم).
[-4702-] Abdullah İbn Amr'dan rivayet edildiğine göre,
Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem Hicr halkı hakkında şöyle buyurmuştur:
"Bu halk'ın yaşadığı bölgelere sadece ağlayarak girin. Eğer
ağlayamazsanız, onlann başına gelen musibetlerin sizin de başınıza gelmemesi
için o kimselerin yurduna girmeyin!"
باب: {ولقد
آتيناك سبعا
من المثاني
والقرآن العظيم}
/87/.
3. "ANDOLSUN Kİ, BİZ SANA TEKRARLANAN YEDİ AYETİ VE YÜCE
KUR'AN'I VERDİK,"(Hicr 87) AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثني محمد
بن بشار:
حدثنا عندر:
حدثنا شعبة، عن
خبيب بن عبد
الرحمن عن حفص
بن عاصم، عن
أبي سعيد بن
المعلى قال:
مر
بي النبي صلى
الله عليه
وسلم وأنا
أصلي، فدعاني
فلم آته حتى
صليت، ثم أتيت
فقال: (ما منعك
أن تأتي). فقلت:
كنت أصلي، فقال:
(ألم يقل الله:
{يا أيها
الذين آمنوا
استجيبوا لله
وللرسول إذا
دعاكم لما
يحييكم}. ثم قال:
(ألا أعلمك
أعظم سورة في
القرآن قبل أن
أخرج من
المسجد). فذهب
النبي صلى
الله عليه
وسلم ليخرج من
المسجد
فذكرته، فقال:
({الحمد لله رب
العالمين}. هي
السبع
المثاني، والقرآن
العظيم الذي
أوتيته).
[-4703-] Ebu Said İbnu'l-Mualla'nın şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
Namaz kıldığım bir sırada Hz. Nebi yanıma geldi ve beni çağırdı.
Ben de namazımı bitirene kadar onun yanına gitmedim. [Namazımı bitirdikten]
sonra onun yanına gittim. Hz. Nebi:
"Yanıma gelmekten seni' ne alıkoydu?" diye sordu. Ben
de;
"Namaz kılıyordum," diye cevap verdim. Bunun üzerine;
"Allah Teala: 'Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi
çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun, '(EnfaI,24) buyurmuyor mu?" dedi
ve şunu ekledi: "Beni dinle! Mescid'den çıkmadan önce Kur'an'daki en büyük
sureyi sana öğreteceğim." Sonra mescidden çıkmak üzere gitti. Kendisine bu
sözünü hatırlatım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "elHamdulilldhi
Rabbi'l-alemın tekrarlanan yedi ve bana verilen Yüce Kur'dn'dır."
حدثنا آدم:
حدثنا ابن أبي
ذئب: حدثنا
سعيد المقبري،
عن أبي هريرة
رضي الله عنه
قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (أم
القرآن هي
السبع
المثاني
والقرآن
العظيم).
[-4704-] Ebu Hureyre'den Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Ümmü'l-Kur'an, tekrarlanan yedi ve Yüce Kur'an'dır.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu başlık altında Fatiha hakkında Ebu Saıd
İbnu'I-MuaIla'dan nakledilen hadisi verdi. Bu hadisin açıklaması daha önce
Kitabu't-tefsır'in başlarında yapılmıştı. Bu rivayetin akabinde de Ebu
Hureyre'den aktarılan hadisi verdi. Tirmizı'nin bu kanaldan naklettiği
rivayette ise şu şekilde geçmektedir: "elHamdülilldh, Ümmü'l-Kur'dn, Ümmü'l-Kitdb
ve tekrarlanan yedidir."
Taberi başka bir senedIe, Saıd Makburl vasıtasıyla Ebu
Hureyre'den Hz.
Nebi'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kur'an okunmayan her
rekat eksiğe benzer. Said Makburı şöyle demiştir: Ebu Hureyre'ye
"Fatihadan başka bir sure bilmiyorsam ne olacak?" diye sordum. ° da
şöyle cevap verdi: Fatiha sana yeter. O, Ümmü'l-kitab'dır. O,
Ümmü'l-Kur'an'dır.
Hattabı şöyle demiştir: Bu rivayette, "Fatiha için
'Ümmü'l-Kur'an' denemez.
Ona ancak 'Fatihatu'l-kitab' denir. Ümmü'l-Kur'an ise Levh-i
mahfı1z'duf," diyen İbn Sırın'e bir red söz konusudur. Bir şeyin anası, o
şeyin aslıdır. Fatiha'ya Ümmü'l-Kur'an (Kur'arı'ın anası) denmiştir. Çünkü o,
Kur'an'ın ashdır." Bazıları Fatiha suresinin Kur'an'ın başında bulunduğu
için ona bu adın verildiğini ileri sürmüştür.
Taberı iki sağlam senetIe Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin şöyle
söylediklerini nakletmiştir: Tekrarlanan yedi, Fatihatu 'l-Kitab 'dır. Ayrıca
Hz. Ömer'den şu ziyadeyi de aktarmıştır: "0, her re katta
tekrarlanır."
Yine Taberi hasen bir senetle İbn Abbas'ın Fatiha suresini
okuduğunu, ardından "Anda/sun ki, biz sana tekrar/anan yedi dyeti ve yüce
Kur'an'! verdik, "598 ayetini okuyup şöyle dediğini nakletli:
"Tekrarlanan yedi, Fatihatu'l-Kitab'dır. Bismillahirrahmanirrahim onun
yedinci ayetidir."
İmam Taberi bir grup tabiunun da şöyle söylediğini nakletmiştir:
"Tekrarlanan yedi, Fatihatu'l-kitab"dır.
Yine İmam Taberi, Ebu Ca'fer er-Razi ve Rabi' İbn Enes kanalıyla
Ebu'lNiye'nin şöyle söylediğini aktarmıştır: "Tekrarlanan yedi, Fatihatu'l-kitab'dır.
Ebu Ca'fer şöyle demiştir: Rabi'a "tekrarlanan yedinin seb'u't-tıval
olduğunu söylüyorlar," dedim. O da şöyle dedi: Bu ayet indiği zaman
seb'u't-tıval'den hiçbir sure inmemişti.
Bu rivayetle işaret edilen bu görüş, seb'u't-tıval hakkında
ileri sürülen meşhur bir görüştür. Nesai, Taberi ve Hakim sağlam bir senetle
bunu İbn Abbas'tan rivayet etmişlerdir.
باب: قوله:
{الذين جعلوا
القرآن عضين} /91/.
4. "O KUR'AN'I PARÇA PARÇA EDENLERİN," (Hicr 91)
AYETİNİN TEFSİRİ
{المقتسمين} /90/:
الذين حلفوا،
ومنه {لا أقسم}
/البلد: 1/: أي
أقسم، وتقرأ
{لأقسم}.
{قاسمتها}
/الأعراف: 21/: حلف
لهما ولم
يحلفا له.
وقال مجاهد:
{تقاسموا}
/النمل: 49/: تحالفوا.
مقتسمين Muktesimin (Hicr
90) yemin edenler" anlamına gelir. Nitekim yemin ederim anlamına gelen لا أقسم
la uksimu (Kıyame 1; Beled 1) ifadesi de bu kelime ile aynı kökten türemiştir.
Ayrıca bu ifade لأقسم leuksimu şeklinde de okunur. قاسمتها Kasemehuma (A'raf 21)
"O ikisi ona yemin etmeden o, onlara yemin etti" anlamına
gelir. Mücahid " تقاسموا tekasemu (Nemi 49) "karşılıklı olarak yemin ettiler"
anlamına gelir," demiştir.
حدثني يعقوب
بن إبراهيم:
حدثنا هشيم:
أخبرنا أبو
بشر، عن سعيد
بن جبير، عن
ابن عباس رضي
الله عنهما:
{الذين
جعلوا القرآن
عضين}. قال هم
أهل الكتاب،
جزؤوه أجزاء،
فآمنوا ببعضه
وكفروا ببعضه.
[-4705-] İbn Abbas'ın "O Kur'an'ı parça parça
edenlerin" ayet i hakkında şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Kur'an'ı parça parça edenler ehl-i kitabdır. Onlar Kur'an'ı
bölümlere ayırdılar. Bir kısmına iman edip bir kısmını inkar ettiler.
حدثني عبيد
الله بن موسى،
عن الأعمش، عن
أبي ظبيان، عن
ابن عباس رضي
الله عنهما:
{كما
أنزلنا على
المقتسمين}.
قال: آمنوا
ببعض وكفروا
ببعض، اليهود
والنصارى.
[-4706-] İbn Abbas'ın "Tıpkı o bölüşenlere
indirdiğimiz gibi, "(Hicr 90) ayeti hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Yahudi ve Hıristiyanlar onun bir kısmına iman edip bir kısmını
inkar ettiler.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
.......İdin kelimesinin ......udv kelimesinin çoğulu olduğu
söylenmiştir. Mesela; İmam Taberi, Dahhak'ın .......ellezine cealu'l-Kur'ane i'din
ayetini şöyle tefsir ettiğini nakletmiştir: Onlar Kur'an'ı boğazlanmış
hayvanların parçalara ayrılması gibi parçalara ayırdılar. Bu kelimenin, aslı
...idhe olan:.....ida kelimesinin çoğulu olduğu da ileri sürülmüştür. İmam
Taberı, Katade'nin bu kelime hakkında şöyle söylediğini aktarmıştır:
........Adahuhu "ona iftira attı" anlamına gelir. İkrime'nin de şöyle
söylediğini nakletmiştir. .......Adhu Kureyş lehçesinde "sihir"
anlamına gelir. Mesela; büyücü kadın için .......adıhe denir. Bu rivayet i İbn
Ebi Hatim tahriç etmiştir. Yine İbn Ebi Hatim, Dahhak'ın açıklamasına benzer
bir yorumu Ata'dan nakletmiştir. Söz konusu rivayetin lafzı şu şekildedir:
Onlar Kur'an'ı parçalara ayırdılar. Bir kısmı Hz. Nebi için
"sihirbaz," bir kısmı "meeniln," bir kısmı da
"kahin" dedi. İşte /ıdin budur.
باب: {واعبد
ربك حتى يأتيك
اليقين} /99/.
5."VE SANA YAKiN (ÖLÜM) GELİNCEYE KADAR RABBİNE İBADET
ET!" (Hicr 99) AYETİNiN TEFSiRİ
قال سالم:
اليقين الموت
Salim şöyle demiştir: يقين Yakln
"ölüm" anlamına gelir.
AÇIKLAMA: İmam Taberı Osman İbn Mazun olayına ilişkin
Ümmü'l-Ala'dan nakledilen hadiste geçen şu ifade ile bu yorumu desteklemiştir:
......... (Ona gelince, artık o ölmüştür. Ben onun için hayır ümit
ederim)." Bu rivayetin açıklaması "Kitabu'l-cenaiz"de yapılmıştı.
Bazı şarihler bu rivayet i bu başlık altında tahriç etmediği için İmam
Buhari'yi eleştirmiş ve şöyle demiştir:
Bu hadisi burada zikretmesi daha uygundu. Çünkü yakın, ölümün
isimlerinden biri değildir. Kanaatime göre burada İmam Buhari'nin eleştirilecek
bir yanı yoktur. Çünkü İmam Nesaıinin Ba'ce'kanalıyla Ebu Hureyre'den merfO'
olarak naklettiği "İnsanların yaşadığı en güzel hayat, Allah yolunda
atının dizginlerini tutan kimsenin yaşadığı hayattır," hadisinin sonunda
şu ifade yer alır: "Nihayet o ölür. İşte o kimse insanlar arasında mutlaka
hayırlı bir konumdadır." Bu hadis, Salim'in yorumu için güçlü bir
delildir. Nitekim şu ayette de onun görüşü için bir
delil vardır: ........(Ceza gününü de yalan sayıyorduk. Sonunda
bize ölüm geldi 'çattı.') Yakın kelimesinin ölüm anlamında kullanılması
mecazidir. Çünkü ölüm hakkında hiçbir şüphe yoktur.