SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1709 >>

HİCR SURESİ

وقال مجاهد: {صراط علي مستقيم} /41/: الحق يرجع إلى الله وعليه طريقه. {وإنهما لبإمام مبين} /79/: الإمام كل ما ائتمت واهتديت به إلى الطريق.

Mücahid صراط علي مستقيم sıratun aleyye müstakım (Hicr 41) ayetini ,"Hak Allah'a döner ve hakkın yolunu göstermek Allah'a aittir," şeklinde, لبإمام مبين lebi imamin mubİn (Hicr 79) ayetini de "yol üzerinde" şeklinde izah etmiştir.

 

وقال ابن عباس: {لعمرك} /72/: لعيشك. {قوم منكرون}/62/: أنكرهم لوط.

İbn Abbas şöyle demiştir: لعمرك Leamruke (Hicr 62) "senin hayatına yemin ederim ki" imlamına gelir. .....Kavmun münkerCın ifadesi ise "LOt Nebi'in onları tanımadığını" gösterir .

 

وقال غيره: {كتاب معلوم} /4/: أجل. {لوما تأتينا} /7/: هلا تأتينا. {شيع} /10/: أمم، وللأولياء أيضا شيع.

Bir başka müfessir ise şöyle demiştir: كتاب معلوم Kitabun ma'lum (Hicr 4) "ecel," لوما تأتينا levma te'tına (Hicr 7) "getirmeliydin" ve شيع şiya (Hicr 10) "milletler" anlamına gelir. Ayrıca veliler için de "şiya" denir.

 

وقال ابن عباس: {يهرعون} /هود: 78/: مسرعين. {للمتوسمين} /75/: للناظرين. {سكرت} /15/: غشيت. {بروجا} /16/: منازل للشمس والقمر. {لواقح} /22/: ملاقح ملقحة. {حمإ} /26/: جماعة حمأة، وهو الطين المتغير، والمسنون المصبوب. {توجل} /53/: تخف. {دابر} /66/: آخر. {الصيحة} /83/: الهلكة.

İbn Abbas şöyle demiştir: يهرعون Yuhraune (Hud 78) "koşarak," متوسمين mutevessimın (Hicr 75) "bir şeye bakıp düşünen," سكرت sukkirat (Hicr 15) "perdelendi" بروجا burucen (Hicr 16) "güneş ve ay'ın yörüngeleri" anlamına gelit. لواقح Levakih (Hicr 22) ise "aşılayıcı" anlamına gelen ملاقح mulkiha'nın çoğulu olup ملقحة melakih ile aynı anlamı ifade eder.

 

Hamein (Hicr 28 / Hicr 33) "değişmiş çamur," مسنون mesnun "dökülmüş," توجل tevcel (Hicr 53) "korktma]," دابر dabir (Hicr 66) "ard" anlamına gelir. .....Lebi imarnin mübın (Hicr 79) ifadesinde geçen "imam" sözcüğü tabi olduğun've kendisiyle doğru yola ulaştığın her şeyedenir. صيحة Sayha  (Hicr 83) ise "helak" demektir.

 

AÇIKLAMA: İmam Taberı, İbn Amr İbn Ala'dan şunu nakletmiştir: .....Sukkirat, ......sekkera'ş-şerabu (Şarap sarhoş etti) cümlesindeki ....sekkera'dan türemiştir. Sarhoşluk gibi, gözlerin perdelenmesi anlamına gelir. Katade'nin de bu ifadeyi "büyülenmek" olarak tefsır ettiğini aktarmıştır.

 

İbn Abbas şöyle demiştir: .....Leamruke (Hicr 72) "senin hayatına yemin ederim ki" anlamına gelir. Bu ifade açıklaması ile birlikte "Kitabu'l-eyman ve'n-nüzur"da gelecektir.

 

باب: قوله: {إلا من استرق السمع فأتبعه شهاب مبين} /18/.

1. "ANCAK KULAK HIRSIZLIĞI YAPAN MÜSTESNA. ONUN DA PEŞİNE AÇiK BİR ALEV SÜTUNU DÜŞMÜŞTÜR, "(Hicr 18) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان، عن عمرو، عن عكرمة، عن أبي هريرة،

 يبلغ به النبي صلى الله عليه وسلم، قال: (إذا قضى الله الأمر في السماء، ضربت الملائكة بأجنحتها خضعانا لقوله، كالسلسة على صفوان - قال علي: وقال غيره: صفوان، ينفذهم ذلك - فإذا فزع عن قلوبهم، قالوا: ماذا قال ربكم، قالوا للذي قال: الحق، وهو العلي الكبير. فيسمعها مسترقو السمع، ومسترقو السمع هكذا واحد فوق الآخر - ووصف سفيان بيده وفرج بين أصابع يده اليمنى، نصبها بعضها فوق بعض - فربما أدرك الشهاب المستمع قبل أن يرمي بها إلى صاحبه فيحرقه، وربما لم يدركه حتى يرمي بها الذي يليه، إلى الذي هو أسفل منه، حتى يلقوها إلى الأرض - وربما قال سفيان: حتى تنتهي إلى الأرض - فتلقى على فم الساحر، فيكذب معها مائة كذبة، فيصدق فيقولون: ألم يخبرنا يوم كذا وكذا، يكون كذا وكذا، فوجدنا حقا؟ للكلمة التي سمعت من السماء).

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان: حدثنا عمرو، عن عكرمة، عن أبي هريرة: (إذا قضى الله الأمر). وزاد: (والكاهن).

وحدثنا سفيان فقال: قال عمرو: سمعت عكرمة: حدثنا أبو هريرة قال: (إذا قضى الله الأمر، وقال: على فم الساحر). قلت لسفيان: أأنت سمعت عمرا قال: سمعت عكرمة قال: سمعت أبا هريرة؟ قال: نعم. قلت لسفيان: إن إنسانا روى عنك: عن عمرو، عن عكرمة، عن أبي هريرة، ويرفعه: أنه قرأ: {فرغ}. قال سفيان: هكذا قرأ عمرو، فلا أدري: سمعه هكذا أم لا، قال سفيان: وهي قراءتنا.

 

[-4701-] Ebu Hureyre bu rivayet i Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaştırdI. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Allah Teala semada bir konuya karar verdiği zaman melekler, pürüzsüz bir kayanın üzerine düşen, zincir sesine benzeyen O'nun buyruğuna olan saygılarından kanatlarını çırparlar.

 

Ali İbnu'I-Medini şöyle dedi: Bir başkası [safvan'ı - pürüzsüz kaya parçasını] safevan şeklinde okudu.

 

Allah Teala buyruğunu meleklere ulaştırır. Melekler, kalplerindeki korku giderilince [mukarrabUn meleklere]:

 

"Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da kendilerine bu soruyu soran[lara] "Hakkı buyurdu. O, pek yücedir, çok büyüktür," diye cevap verir. Kulak hırsızları bu sözü işitir. Birbiri üzerine kümelenmiş olan kulak hırsızları bu sözleri duyar.

 

Süfyan şeytanların bu şekilde kulak hırsızlığı yapmalarını elleriyle şöyle gösterdi: Sağ elinin parmaklarını açıp birbirinin üzerine gelecek şekilde dik tuttu.

 

Kimi zaman meleklerin konuşmasını dinleyene bir alev topu ilişir ve işittiğini arkadaşına iletemeden onu yakar. Kimi zaman da ona bir ateş topu ilişmez. Sonunda meleklerin konuşmasını dinleyen, kendisinin bir altındakine işittiklerini iletir. Böylece şeytanlar işittiklerini yeryüzüne ulaştırırlar.

 

Bazen Süfyan şöyle demiştir: Nihayet bu konuşmalar yeryüzüne ulaşır ve sihirbazlardan birine iletilir. Bu sihirbaz işittiklerine yüz yalan ekler ve tasdik edilir. Sihirbazdan bu haberi işitenler şöyle derler: O bize, falan günde şu şu olayların meydana geleceğini haber vermedi mi? Biz de söylediklerinin doğru çıktığını görmedik mi?

 

Bu doğrulama sihirbazların gökten işittiği kelime sayesinde olmuştur.

 

Hadisin geçtiği diğer yerler: 4800, 7481.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buhar! bu başlık altında meleklerin arasındaki konuşmalara kulak hırsızlığı yapan kimseler hakkında Ebu Hureyre'den nakledilen hadisi verdi. Bu hadisin açıklaması Sebe' suresinin tefsirinde yapılacaktır. Ayrıca "Tıp Bölümü"nün sonunda ve "Tevhid Bölümü"nde bu hadise temas edilecektir.

 

باب: قوله: {ولقد كذب أصحاب الحجر المرسلين} /80/.

2. "ANDOLSUN, HİCR HALKI DA NEBiLERİ YALANLAMIŞTl, "(Hicr 80) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إبراهيم بن المنذر: حدثنا معن قال: حدثني مالك، عن عبد الله بن دينار، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لأصحاب الحجر: (لا تدخلوا على هؤلاء القوم إلا أن تكونوا باكين، فإن لم تكونوا باكين فلا تدخلوا عليهم، أن يصيبكم مثل ما أصابهم).

 

[-4702-] Abdullah İbn Amr'dan rivayet edildiğine göre, Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem Hicr halkı hakkında şöyle buyurmuştur:

 

"Bu halk'ın yaşadığı bölgelere sadece ağlayarak girin. Eğer ağlayamazsanız, onlann başına gelen musibetlerin sizin de başınıza gelmemesi için o kimselerin yurduna girmeyin!"

 

باب: {ولقد آتيناك سبعا من المثاني والقرآن العظيم} /87/.

3. "ANDOLSUN Kİ, BİZ SANA TEKRARLANAN YEDİ AYETİ VE YÜCE KUR'AN'I VERDİK,"(Hicr 87)  AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثني محمد بن بشار: حدثنا عندر: حدثنا شعبة، عن خبيب بن عبد الرحمن عن حفص بن عاصم، عن أبي سعيد بن المعلى قال:

 مر بي النبي صلى الله عليه وسلم وأنا أصلي، فدعاني فلم آته حتى صليت، ثم أتيت فقال: (ما منعك أن تأتي). فقلت: كنت أصلي، فقال: (ألم يقل الله: {يا أيها الذين آمنوا استجيبوا لله وللرسول إذا دعاكم لما يحييكم}. ثم قال: (ألا أعلمك أعظم سورة في القرآن قبل أن أخرج من المسجد). فذهب النبي صلى الله عليه وسلم ليخرج من المسجد فذكرته، فقال: ({الحمد لله رب العالمين}. هي السبع المثاني، والقرآن العظيم الذي أوتيته).

 

[-4703-] Ebu Said İbnu'l-Mualla'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Namaz kıldığım bir sırada Hz. Nebi yanıma geldi ve beni çağırdı. Ben de namazımı bitirene kadar onun yanına gitmedim. [Namazımı bitirdikten] sonra onun yanına gittim. Hz. Nebi:

 

"Yanıma gelmekten seni' ne alıkoydu?" diye sordu. Ben de;

 

"Namaz kılıyordum," diye cevap verdim. Bunun üzerine;

 

"Allah Teala: 'Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun, '(EnfaI,24) buyurmuyor mu?" dedi ve şunu ekledi: "Beni dinle! Mescid'den çıkmadan önce Kur'an'daki en büyük sureyi sana öğreteceğim." Sonra mescidden çıkmak üzere gitti. Kendisine bu sözünü hatırlatım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "elHamdulilldhi Rabbi'l-alemın tekrarlanan yedi ve bana verilen Yüce Kur'dn'dır."

 

 

حدثنا آدم: حدثنا ابن أبي ذئب: حدثنا سعيد المقبري، عن أبي هريرة رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أم القرآن هي السبع المثاني والقرآن العظيم).

 

[-4704-] Ebu Hureyre'den Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

Ümmü'l-Kur'an, tekrarlanan yedi ve Yüce Kur'an'dır.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buhari bu başlık altında Fatiha hakkında Ebu Saıd İbnu'I-MuaIla'dan nakledilen hadisi verdi. Bu hadisin açıklaması daha önce Kitabu't-tefsır'in başlarında yapılmıştı. Bu rivayetin akabinde de Ebu Hureyre'den aktarılan hadisi verdi. Tirmizı'nin bu kanaldan naklettiği rivayette ise şu şekilde geçmektedir: "elHamdülilldh, Ümmü'l-Kur'dn, Ümmü'l-Kitdb ve tekrarlanan yedidir."

 

Taberi başka bir senedIe, Saıd Makburl vasıtasıyla Ebu Hureyre'den Hz.

 

Nebi'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kur'an okunmayan her rekat eksiğe benzer. Said Makburı şöyle demiştir: Ebu Hureyre'ye "Fatihadan başka bir sure bilmiyorsam ne olacak?" diye sordum. ° da şöyle cevap verdi: Fatiha sana yeter. O, Ümmü'l-kitab'dır. O, Ümmü'l-Kur'an'dır.

 

Hattabı şöyle demiştir: Bu rivayette, "Fatiha için 'Ümmü'l-Kur'an' denemez.

Ona ancak 'Fatihatu'l-kitab' denir. Ümmü'l-Kur'an ise Levh-i mahfı1z'duf," diyen İbn Sırın'e bir red söz konusudur. Bir şeyin anası, o şeyin aslıdır. Fatiha'ya Ümmü'l-Kur'an (Kur'arı'ın anası) denmiştir. Çünkü o, Kur'an'ın ashdır." Bazıları Fatiha suresinin Kur'an'ın başında bulunduğu için ona bu adın verildiğini ileri sürmüştür.

 

Taberı iki sağlam senetIe Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin şöyle söylediklerini nakletmiştir: Tekrarlanan yedi, Fatihatu 'l-Kitab 'dır. Ayrıca Hz. Ömer'den şu ziyadeyi de aktarmıştır: "0, her re katta tekrarlanır."

 

Yine Taberi hasen bir senetle İbn Abbas'ın Fatiha suresini okuduğunu, ardından "Anda/sun ki, biz sana tekrar/anan yedi dyeti ve yüce Kur'an'! verdik, "598 ayetini okuyup şöyle dediğini nakletli: "Tekrarlanan yedi, Fatihatu'l-Kitab'dır. Bismillahirrahmanirrahim onun yedinci ayetidir."

 

İmam Taberi bir grup tabiunun da şöyle söylediğini nakletmiştir: "Tekrarlanan yedi, Fatihatu'l-kitab"dır.

 

Yine İmam Taberi, Ebu Ca'fer er-Razi ve Rabi' İbn Enes kanalıyla Ebu'lNiye'nin şöyle söylediğini aktarmıştır: "Tekrarlanan yedi, Fatihatu'l-kitab'dır. Ebu Ca'fer şöyle demiştir: Rabi'a "tekrarlanan yedinin seb'u't-tıval olduğunu söylüyorlar," dedim. O da şöyle dedi: Bu ayet indiği zaman seb'u't-tıval'den hiçbir sure inmemişti.

 

Bu rivayetle işaret edilen bu görüş, seb'u't-tıval hakkında ileri sürülen meşhur bir görüştür. Nesai, Taberi ve Hakim sağlam bir senetle bunu İbn Abbas'tan rivayet etmişlerdir.

 

 

باب: قوله: {الذين جعلوا القرآن عضين} /91/.

4. "O KUR'AN'I PARÇA PARÇA EDENLERİN," (Hicr 91) AYETİNİN TEFSİRİ

 

 {المقتسمين} /90/: الذين حلفوا، ومنه {لا أقسم} /البلد: 1/: أي أقسم، وتقرأ {لأقسم}. {قاسمتها} /الأعراف: 21/: حلف لهما ولم يحلفا له. وقال مجاهد: {تقاسموا} /النمل: 49/: تحالفوا.

مقتسمين Muktesimin (Hicr 90) yemin edenler" anlamına gelir. Nitekim yemin ederim anlamına gelen لا أقسم la uksimu (Kıyame 1; Beled 1) ifadesi de bu kelime ile aynı kökten türemiştir. Ayrıca bu ifade لأقسم leuksimu şeklinde de okunur. قاسمتها Kasemehuma (A'raf 21)  "O ikisi ona yemin etmeden o, onlara yemin etti" anlamına gelir. Mücahid " تقاسموا tekasemu (Nemi 49) "karşılıklı olarak yemin ettiler" anlamına gelir," demiştir.

 

حدثني يعقوب بن إبراهيم: حدثنا هشيم: أخبرنا أبو بشر، عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 {الذين جعلوا القرآن عضين}. قال هم أهل الكتاب، جزؤوه أجزاء، فآمنوا ببعضه وكفروا ببعضه.

 

[-4705-] İbn Abbas'ın "O Kur'an'ı parça parça edenlerin" ayet i hakkında şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

Kur'an'ı parça parça edenler ehl-i kitabdır. Onlar Kur'an'ı bölümlere ayırdılar. Bir kısmına iman edip bir kısmını inkar ettiler.

 

 

حدثني عبيد الله بن موسى، عن الأعمش، عن أبي ظبيان، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 {كما أنزلنا على المقتسمين}. قال: آمنوا ببعض وكفروا ببعض، اليهود والنصارى.

 

[-4706-] İbn Abbas'ın "Tıpkı o bölüşenlere indirdiğimiz gibi, "(Hicr 90) ayeti hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Yahudi ve Hıristiyanlar onun bir kısmına iman edip bir kısmını inkar ettiler.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

.......İdin kelimesinin ......udv kelimesinin çoğulu olduğu söylenmiştir. Mesela; İmam Taberi, Dahhak'ın .......ellezine cealu'l-Kur'ane i'din ayetini şöyle tefsir ettiğini nakletmiştir: Onlar Kur'an'ı boğazlanmış hayvanların parçalara ayrılması gibi parçalara ayırdılar. Bu kelimenin, aslı ...idhe olan:.....ida kelimesinin çoğulu olduğu da ileri sürülmüştür. İmam Taberı, Katade'nin bu kelime hakkında şöyle söylediğini aktarmıştır: ........Adahuhu "ona iftira attı" anlamına gelir. İkrime'nin de şöyle söylediğini nakletmiştir. .......Adhu Kureyş lehçesinde "sihir" anlamına gelir. Mesela; büyücü kadın için .......adıhe denir. Bu rivayet i İbn Ebi Hatim tahriç etmiştir. Yine İbn Ebi Hatim, Dahhak'ın açıklamasına benzer bir yorumu Ata'dan nakletmiştir. Söz konusu rivayetin lafzı şu şekildedir: Onlar Kur'an'ı parçalara ayırdılar. Bir kısmı Hz. Nebi için "sihirbaz," bir kısmı "meeniln," bir kısmı da "kahin" dedi. İşte /ıdin budur.

 

باب: {واعبد ربك حتى يأتيك اليقين} /99/.

5."VE SANA YAKiN (ÖLÜM) GELİNCEYE KADAR RABBİNE İBADET ET!" (Hicr 99) AYETİNiN TEFSiRİ

 

قال سالم: اليقين الموت

Salim şöyle demiştir: يقين Yakln "ölüm" anlamına gelir.

 

AÇIKLAMA: İmam Taberı Osman İbn Mazun olayına ilişkin Ümmü'l-Ala'dan nakledilen hadiste geçen şu ifade ile bu yorumu desteklemiştir: ......... (Ona gelince, artık o ölmüştür. Ben onun için hayır ümit ederim)." Bu rivayetin açıklaması "Kitabu'l-cenaiz"de yapılmıştı. Bazı şarihler bu rivayet i bu başlık altında tahriç etmediği için İmam Buhari'yi eleştirmiş ve şöyle demiştir:

 

Bu hadisi burada zikretmesi daha uygundu. Çünkü yakın, ölümün isimlerinden biri değildir. Kanaatime göre burada İmam Buhari'nin eleştirilecek bir yanı yoktur. Çünkü İmam Nesaıinin Ba'ce'kanalıyla Ebu Hureyre'den merfO' olarak naklettiği "İnsanların yaşadığı en güzel hayat, Allah yolunda atının dizginlerini tutan kimsenin yaşadığı hayattır," hadisinin sonunda şu ifade yer alır: "Nihayet o ölür. İşte o kimse insanlar arasında mutlaka hayırlı bir konumdadır." Bu hadis, Salim'in yorumu için güçlü bir delildir. Nitekim şu ayette de onun görüşü için bir

delil vardır: ........(Ceza gününü de yalan sayıyorduk. Sonunda bize ölüm geldi 'çattı.') Yakın kelimesinin ölüm anlamında kullanılması mecazidir. Çünkü ölüm hakkında hiçbir şüphe yoktur.