ENFAL SURESİ
باب: قوله:
{يسألونك عن
الأنفال قل
الأنفال لله
والرسول
فاتقوا الله
وأصلحوا ذات
بينكم} /1/.
1. "SANA SAVAŞ GANİMETLERİNİ SORUYORLAR. DE Kİ: GANİMETLER
ALLAH'A VE NEBİ'YE AİITİR. O HALDE SİZ (GERÇEK) MU'MİNLER İSENİZ, ALLAH'TAN
KORKUN, ARANIZI DÜZELTİN,"(Enfal 8/1). AYETİNİN TEFSİRİ
قال ابن عباس:
{الأنفال}
المغانم. قال
قتادة: {ريحكم}
/46/: الحرب. يقال:
نافلة عطية.
İbn Abbas şöyle demiştir: الأنفال Enfal, "ganimetler" anlamına gelir. Katade de şöyle demiştir: ريحكم Rihukum (Enfal 46) (rüzgarınız) ifadesindeki
rih kelimesi, "harp" manasında kullanılmıştır. Nafileye "atiyye" de denir.
حدثني محمد
بن عبد
الرحيم: حدثنا
سعيد بن سليمان:
أخبرنا هشيم:
أخبرنا أبو
بشر، عن سعيد
بن جبير قال:
قلت لابن عباس
رضي الله
عنهما: سورة
الأنفال، قال:
نزلت في بدر.
[-4645-] Said İbn Cübeyr'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İbn
Abbas'a Enfal Suresini sordum. O da bu surenin Bedir savaşı hakkında indiğini
söyledi."
{الشوكة}
/7/: الحد. {مردفين}
/9/: فوجا بعد
فوج، ردفني
وأردفني جاء
بعدي. {ذوقوا} /50/: باشروا
وجربوا، وليس
هذا من ذوق
الفم.
الشوكة eş-Şevketu (EnfaI, 87) "silah ve keskinlik," مردفين
murdefin (Enfal 9) ise "peş peşe grup halinde" demektir. ردفني
Radifeni ve أردفني erdefeni cümleleri, "Benden sonra geldi," anlamına
gelir." ذوقوا
Zuku (tadın)(Enfal 8/50) "dokunun ve deneyin" manasını ifade eder.
Ağız ile tatmak anlamına gelmez.
{فيركمه}
/37/: يجمعه. {وإن
جنحوا} /61/:
طلبوا، السلم
والسلم
والسلام واحد.
{يثخن} /67/: يغلب.
فيركمه Feyerkumehu (EnfaI, 37) "onu toplar,"....şemid (Enfal
57) "dağıt," وإن
جنحوا
ve in cenahu (Enfal 61), "isterlerse" anlamına gelir. السلم Silm (barış) manasına gelir. السلم Selm ve السلام selam da aynı anlamdadır. ....Yushine (Enfal 67), "üstün
gelir" demektir.
وقال مجاهد:
{مكاء} إدخال
أصابعهم في
أفواههم {و } /35/: الصفير.
{ليثبتوك} /30/:
ليحبسوك.
Mücahid şöyle demiştir: مكاء
Mukaen (Enfal 35), insanların parmaklarını ağızlarına sokarak çıkardıkları ses
(ıslık), تصدية tasdiye (Enfal 35), "ıslık çalmak" ve ليثبتوك
yusbituke (EnfaI, 30), "seni hapsetmek için" anlamına gelir.'' ' '
AÇIKLAMA: İbn Abbas şöyle demiştir: ......Enfal,
"ganimetIer" anlamına gelir. İbn Ebı Hatim senediyle birlikte Ali İbn
Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: ....Enfal,
"gçmimetler" anlamına gelir. GanimetIer, sadece Hz. Nebi'e aitti. Hiç
kimsenin onda bir payı yoktu. Ebu Davıld, Nesaı ve İbn Hıbban, İbn Abbas'ın
şöyle dediğini nakletmişlerdir: Bedir Savaşı'nın yapıldığı gün, Nebi Sallallahu
Alyhi ve Sellem: "Kim şunu yaparsa ona şu var," buyurdu. Bunun
üzerine "Sana savaş ganimetierini soruyorlar," ayeti indi. ....ve in cenahu (EnfaI,61),
"isterlerse" anlamına gelir. Ebu Ubeyde bu ayeti "Eğer onlar
barışa döner ve ateşkes isterlerse" şeklinde açıklamıştır.
Ebu Ubeyde ......mukaen, "ıslık çalmak,".......tasdiye
ise "elleri birbirine vurmaktır," demiştir. '
Ebu Ubeyde .......FeyerkumehCı ifadesini, "onun bir kısmını
bir kısmının üstüne yığar" şeklinde açıklamıştır.
Bu hadis, Haşr suresinin sonunda daha geniş biçimde gelecektir.
Açıklaması da orada yapllacaktır.
باب: {إن شر
الدواب عند
الله الصم
والبكم الذين
لا يعقلون} /22/.
2. "ŞÜPHESİZ ALLAH KATINDA CANLILARIN EN KÖTÜSÜ, DÜŞÜNMEYEN
SAĞIRLAR VE DİLSİZLERDİR, " (Enfal 22) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا محمد
بن يوسف:
حدثنا ورقاء،
عن ابن أبي
نجيح، عن
مجاهد، عن ابن
عباس: {إن شر
الدواب عند
الله الصم
البكم الذين
لا يعقلون}.
قال: هم نفر من
بني عبد الدار.
[-4646-] İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şüphesiz Allah
katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir,"
ayetinde bahsi geçenler, Abduddaroğullarından bir gruptur.
باب: {يا أيها
الذين آمنوا
استجيبوا لله
وللرسول إذا
دعاكم لما
يحييكم
واعلموا أن
الله يحول بين
المرء وقلبه
وأنه إليه
تحشرون} /24/.
3. "EY İNANANLAR! SİZİ HAYAT VERECEK ŞEYLERE ÇAĞIRDIĞI
ZAMAN, ALLAH'A VE RESULÜNE UYUN. VE BİLİN Kİ, ALLAH KİŞİ İLE ONUN KALBİ ARASINA
GİRER VE SİZ MUTLAKA ONUN HUZURUNDA TOPLANACAKSINIZ,"(EnfaI,24) AYETİNİN
TEFSİRİ
استجيبوا:
أجيبوا. لما
يحييكم:
يصلحكم.
استجيبوا İstedbu. elimesi.
أجيبوا ecibu (uyun), يحييكم
yuhyikum (size hayat verecek) ifadesi de يصلحكم yuslihukum (sizi düzeltecek) anlamına gelir.
حدثني إسحاق:
أخبرنا روح:
حدثنا شعبة،
عن خبيب بن
عبد الرحمن:
سمعت حفص بن
عاصم يحدث، عن
أبي سعيد بن
المعلى رضي
الله عنه قال: كنت
أصلي، فمر بي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فدعاني، فلم
آته حتى صليت،
ثم أتيته
فقال: (ما منعك
أن تأتيني؟
ألم يقل الله:
{يا أيها
الذين آمنوا
استجيبوا لله
وللرسول إذا
دعاكم}. ثم قال:
لأعلمنك أعظم
سورة في
القرآن قبل أن
أخرج). فذهب
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ليخرج
فذكرت له.
وقال معاذ:
حدثنا شعبة،
عن خبيب: سمع
حفصا: سمع أبا
سعيد، رجلا من
أصحاب النبي
صلى الله عليه
وسلم، بهذا.
وقال: (وهي:
{الحمد لله رب
العالمين}. السبع
المثاني).
[-4647-] Ebu Saıd İbnu'l-Mualla'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Namaz
kılıyordum. O sırada allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi ve
beni çağırdı. Ama ben, namazımı bitirinceye kadar onun yanına gitmedim.
Namazımı bitirdikten sonra onun yanına gittim. Bana; - Neden gelmedin? Yoksa
Allah Teala'nın "Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman,
Allah ve Resulüne uyun," ayetini işitmedin mi? diye sordu. Ardından da; -
And olsun ki; mescidden çıkmadan önce Kur'an'daki en büyük sureyi sana
öğreteceğim, buyurdu.
Sonra, allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescidden çıkmak
için harekete geçti. O zaman kendisine, bana vaad ettiği şeyi hatırlattım.
Muaz şöyle demiştir: Şu'be bize, Hubeyb İbn Abdirrahman'ın
Hafs'tan, onun da Hz. Nebi'in sahabilerinden biri olan Ebu Saıd'den şöyle
işittiğini tahdis etti: O sure Hamdu lillahi Rabbi'l-alemın, yani tekrarlanan
yedidir.
NOT: Bu hadisin
açıklaması, Fatiha suresinin tefsirinde geçmişti.
باب: {وإذ
قالوا اللهم
إن كان هذا هو
الحق من عندك
فأمطر علينا
حجارة من
السماء أو
ائتنا بعذاب
أليم} /32/.
4. "HANİ (O KAFİRLER) BİR ZAMAN: EY ALLAHIlM! EĞER BU KİTAP
SENİN KATINDAN GELMİŞ BİR GERÇEKSE, ÜZERİMİZE GÖKTEN TAŞ YAĞDIR, YAHUT BİZE
ELEM VERİCİ BİR AZAP GETİR! DEMİŞLERDİ,"(Enfal 32) AYETİNİN TEFSİRİ
قال ابن
عيينة: ما سمى
الله تعالى
مطرا في القرآن
إلا عذابا،
وتسميه العرب
الغيث، وهو
قوله تعالى:
{ينزل الغيث
من بعد ما
قنطوا}
/الشورى: 28/.
Süfyan İbn Uyeyne şöyle demiştir: Yüce Allah Kur'an'ı Kerim'de مطرا
matar (yağmur) kelimesi ile sadece azabı isimlendirmiştir. Araplar ise yağmura غيث ğays adını verirler. Nitekim
bu lafız, şu ayette bu manada kullanılmıştır: ينزل
الغيث من بعد
ما قنطوا
Yunzilu'l-ğayse min ba'di ma kanatu (0, (insanlar) umutlarını kestikten sonra,
yağmuru indirendir). (Şura 28)
حدثني أحمد:
حدثنا عبيد
الله بن معاذ:
حدثنا أبي:
حدثنا شعبة،
عن عبد
الحميد، هو
ابن كرديد،
صاحب الزيادي:
سمع أنس بن
مالك رضي الله
عنه: قال
أبو جهل:
اللهم إن كان
هذا هو الحق
من عندك،
فأمطر علينا
حجارة من
السماء، أو
ائتنا بعذاب
أليم. فنزلت:
{وما كان الله
ليعذبهم وأنت
فيهم وما كان
الله معذبهم
وهم يستغفرون.
وما لهم أن لا
يعذبهم الله
وهم يصدون عن
المسجد
الحرام}.
الآية.
[-4648-] Ziyadi'nin arkadaşı Abdulhamid İbn Kürdid'den, Enes İbn Malik'in
şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Ebu Cehil: "Ey Allah'ım! Eğer bu kitap
senin katından gelmiş bir gerçekse, üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize
elem verici bir azap getir!" dedi. Bunun üzerine, "Oysa sen
aralarında bulundukça, Allah onları azaba çarptı rm az. Ayrıca bağışlanma
dilerlerken de Allah onlara azab etmez. Allah ne diye onları cezalandırmasm ki,
onlar kendileri Mescid-i Haram'r yönetmeye layık olmadıkları halde, üstelik
orayı ziyaret etmek isteyen müminleri de geri çeviriyarlar? Oranın hizmet ve
yönetimine asıl ehil olanlar, Allah'ı sayıp O'na şirk koşmaktan sakmanlardır.
Fakat onların çoğu bunu bilmez, "(Enfal 33-34) ayetleri nazil oldu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Said İbn Abdirrahman Mahzumi'nin rivayet ettiğine göre, Süfyan
İbn Uyeyne'nin tefsirinde, Kur'an'da geçen ....matar (yağmur) kelimesi, azab
ile açıklanmıştır. Said İbn Abdirrahmaı; onun şöyle söylediğini nakletmiştir:
"Bazı insanlar, Allah Teala'nın Kur'an'da /matar (yağmur) kelimesi ile
sadece azabı kastettiğini, Arapların ise yağmura gays dediklerini
söylemiştir." İbn Uyeyne bu sözü ile Şura suresindeki
......Yunzilu'l-ğayse min ba'di ma kanatu (O, {insanlar} umutlarını kestikten
sonra, yağmuru indirendir.)(Şura 28) ayetini kastetmiştir.
İbn Uyeyne'nin bu sözü eleştirilmiştir. Çünkü .....matar
kelimesi Kur'an-ı Kerim'de .....ğays yağmur anlamında kullanılmıştır.
EĞER yağmurdan <:arar görecekseniz ya da hasta iseniz
silahlarınızı yere bırakmanızm bir sakmcası yoktur. Bununla birlikte uyanık ve
tedbirli olun. l-fiç şüphesiz Allah kafir/er için onur kıncı bir azap
hazırlamrştır.(Nisa 102) Bu ayetteki ..... matar kelimesi ile kesinlikle yağmur
kastedilmiştir. Yağmurun vereceği zarar ise elbise ve ayakların ıslanması vb.
şeylerdir.
Ebu Cehil: "Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından
gelmiş bir gerçekse, üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir
azap getiri" dedi. Her ne kadar ayette çoğul kipi kullanılsa da, bu
ifadeden söz konusu sözü söyleyenin Ebu Cehil olduğu anlaşılır. Belki bu sözü
ilk olarak Ebu Cehil söylemiş, diğerleri de buna razı olmuştur. Bu yüzden bu
söz, onlara nispet edilmiştir.
İbn Cerır et-Taberı'nin, Yezid İbn Ruman kanalıyla aktardığı
rivayete göre, Mekkeli müşrikler "Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin
katından gelmiş bir gerçekse, üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem
verici bir azap getir!" demişler. Akşam olunca bu sözden pişman olmuşlar
ve "Allahım! Affına sığınırız ... " diye bağışlanma dilemişler. Bunun
üzerine Allah Teala, "Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azab
etmez," ayetini indirmiştir.
İbn Ebı Hatim, Ali İbn Ebı Talha kanalı ile İbn Abbas'ın .....ve
hum yesteğfirun ayetini, Allah'ın ezell ilmine göre iman edecekleri belli olan
kimseler şeklinde açıkladığını nakletmiştir. Bu ifade ile o dönemde müşriklerin
arasında bulunan mümin kulların kastedildiği de ileri sürülmüştür. Dahhak ile
Ebu Malik bu görüştedir. Taberı'nin İbn Ebza'dan naklettiği şu rivayet de bunu
desteklemektedir:
Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem Mekke'de iken Allah Teala
"Sen aralarında bulundukça, Allah onları azaba çarptı rm az, "
ayetini; Medıne'ye hicret ettikten sonra ise "Bağışlanma dilerlerken de
Allah onlara azab etmez," ayetini indirdi. Çünkü Mekke'de kafirlerin
arasında yaşayan ve bağışlanma dileyen müminler vardı. Bu müminler de Mekke'yi
terk edip hicret edince Allah Teala, "Allah ne diye onları cezalandırmasm
ki, onlar kendileri Mescid-i Haram'ı yönetmeye layık olmadıkları halde, üstelik
orayı ziyaret etmek isteyen müminleri de geri çeviriyoriar?" ayetini
indirdi. Böylece Mekke'nin fethine izin verdi. İşte bu fetih, müşrikler için
Allah'ın önceden bildirdiği azabıdır.
Tirmizı de, Ebu Musa Eş'arı'den Hz. Nebi'in "Allah Teala
ümmetime iki em an indi rm iştir, " buyurduğunu, ardından bu ayeti
okuduğunu ve şöyle söylediğini nakletmiştir: Ben aralarından ayrıldığım zaman,
içlerinde 'bağışlanmayı' bıraktım." Bu hadis, ay,etin ilk yorumunu
desteklemektedir. Ayeti bu şekilde anlamak daha uygundur. Çünkü müşrikler,
yaptıklarından dolayı pişman olmayı bırakıp Müslümanlara karşı çıktıkları,
onlarla mücadelede ileri gittikleri ve insanları Mescid-i Haram'dan
alıkoydukları. zaman başlarına azab gelmişti.
باب: {وما كان
الله ليعذبهم
وأنت فيهم وما
كان الله
معذبهم وهم
يستغفرون} /33/.
5. "HALBUKİ SEN ONLARIN İÇİNDE İKEN, ALLAH ONLARA AZAP
EDECEK DEĞİLDİR. VE ONLAR MAĞFİRET DİLERLERKEN DE ALLAH ONLARA AZAP EDİCİ
DEĞİLDİR, "(EnfaI,33) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا محمد
بن النضر:
حدثنا عبيد الله
بن معاذ:
حدثنا أبي:
حدثنا شعبة،
عن عبد الحميد
صاحب الزيادي:
سمع أنس بن
مالك قال: قال
أبو جهل:
اللهم إن كان
هذا هو الحق
من عندك،
فأمطر علينا
حجارة من
السماء، أو
ائتنا بعذاب
أليم. فنزلت:
{وما كان الله
ليعذبهم وأنت
فيهم وما كان
الله معذبهم
وهم يستغفرون.
وما لهم أن لا
يعذبهم الله
وهم يصدون عن
المسجد الحرام}.
الآية.
[-4649-] Enes İbn Malik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ebu Cehil:
"Ey Allahlım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse, üzerimize
gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir!" dedi. Bunun
üzerine Yüce Allah, "Oysa sen aralarında bulundukça, Allah onları azaba
çarptırmaz. Ayrıca bağışlanma dilerlerken de Allah onlara aza b etmez. Allah ne
diye onları cezalandırmasın ki, onlar kendileri Mescid-i Haram'ı yönetmeye
layık olmadıkları halde, üstelik orayı ziyaret etmek isteyen müminleri de geri
çeviriyorlar?" ayetlerini indirdi.
باب:
{وقاتلوهم حتى
لا تكون فتنة
ويكون الدين كله
لله} /39/.
6. "FİTNE ORTADAN KALKINCAYA VE DİN TAMAMEN ALLAH'IN
OLUNCAYA KADAR ONLARLA SAVAŞIN!" (Enfa! 39) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا الحسن
بن عبد
العزيز: حدثنا
عبد الله بن
يحيى: حدثنا
حيوة، عن بكر
بن عمرو، عن
بكير، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما:
أن
رجلا جاءه
فقال: يا أبا
عبد الرحمن،
ألا تسمع ما
ذكر الله في
كتابه: {وإن
طائفتان من
المؤمنين
اقتتلوا}. إلى
آخر الآية،
فما يمنعك أن
لا تقاتل كما
ذكر الله في
كتابه؟ فقال:
يا ابن أخي،
أغتر بهذه الآية
ولا أقاتل،
أحب إلي من أن
أغتر بهذه
الآية التي
يقول الله
تعالى: {ومن
يقتل مؤمنا
متعمدا}. إلى
آخرها. قال:
فإن الله
يقول:
{وقاتلوهم حتى
لا تكون فتنة}.
قال ابن عمر: قد
فعلنا على عهد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم إذ كان
الإسلام
قليلا، فكان
الرجل يفتن في
دينه: إما
يقتلونه وإما
يوثقونه، حتى
كثر الإسلام
فلم تكن فتنة.
فلما رأى أنه
لا يوافقه
فيما يريد
قال: فما قولك
في علي
وعثمان؟ قال
ابن عمر: ما
قولي في علي
وعثمان؟ أما
عثمان: فكان
الله قد عفا
عنه، فكرهتم
أن يعفو عنه.
وأما علي:
فابن عم رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وختنه
- وأشار بيده -
وهذه ابنته -
أو ابنته - حيث
ترون.
[-4650-] İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre, bir adam
ona gelip; - Ey Ebu Abdirrahman! Allah Teala'nın "Eğer müminlerden iki
gurup birbirleriyle vuruşursa ... "(Hucurat 9) ayetini işitmedin mi?
Allah'ın kitabında buyurduğu gibi, savaşmaktan seni alıkoyan nedir? diye sordu.
İbn Ömer de şu şekilde cevap verdi: Ey yeğenim! Benim için bu
ayeti yanlış yorumlayıp savaşmamam, "Yanlışlıkla olması dışında, bir
müminin diğer bir mümini öldürmeye hakkı olamaz ... "(Nisa 92) ayetini
yanlış yorumlayıp savaşmamdan daha sevimlidir.
Bu defa adam: Allah Teala, "Fitne ortadan kalkıncaya ve din
tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!" buyuruyor. [Buna ne
dersin?] diye karşılık verdi.
İbn Ömer de şu şekilde cevap verdi: Biz, Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem
döneminde bu ayetin gereğini yaptık.
O vakit Müslümanların sayısı azdı. İnananlar fitneyle/baskıyla dinden
döndürme hareketine maruz kalıyordu. Ya öldürülüyorlar, ya da prangalara
vuruluyorlardı. Nihayet Müslümanların sayısı arttı. Ortada fitne/baskıyla
dinden döndürme hareketi kalmadı.
Adam, İbn Ömer'in kendisinin istemediği şeyleri söylediğini görünce
ona şu
soruyu yöneltti: Ali ve Osman hakkında ne düşünüyorsun? İbn Ömer
de şöyle cevap verdi: Ali ve Osman hakkındaki görüşüm e gelince; Allah Teala
Osman'ın günahlarını bağışlamıştır. Ama siz, Allah'ın onu bağışlamasından
hoşlanmadınız. Aliye gelince; o, Hz. Nebi'in amcasının oğlu ve damadıdır.
[Eliyle işaret ederek] Bu da onun kızı [veya kız çocuğupıodur. Bunu siz de
görüyorsunuz.
حدثنا أحمد
بن يونس:
حدثنا زهير:
حدثنا بيان: أن
وبرة حدثه
قال: حدثني
سعيد بن جبير
قال: خرج علينا
- أو: إلينا - ابن
عمر،
فقال
رجل: كيف ترى
في قتال
الفتنة؟ فقال:
وهل تدري ما
الفتنة؟ كان
محمد صلى الله
عليه وسلم يقاتل
المشركين،
وكان الدخول
عليهم فتنة،
وليس كقتالكم
على الملك.
[-4651-] Saıd İbn Cübeyr'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir: İbn Ömer
yanımıza [veya bize doğru] geldi. Bir adam ona; Fitne ile savaşmayı nasıl
görüyorsun? diye sordu. O da şu şekilde cevap verdi: Fitnenin ne olduğunu
biliyor musun? Muhammed sallalli\hu aleyhi ve sellem müşriklere karşı
savaşırdı. Onlara hücum etmek fitneydi. Ama sizin iktidarı ele geçirmek için
savaşmanız fitne değildir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Rivayetlerden çıkan sonuca göre; İbn Ömer'e soru yöneiten kişi,
itaat edilmesi gerektiğine inandığı devlet başkanına muhalefet eden kimselerle
savaşılması gerektiğini düşünmektedir. İbn Ömer ise iktidar mücadelesi için
yapılan savaşlara katılmamayı uygun görmektedir. "Kitabu'l-fiten"de
bu konu geniş biçimde ele alınacaktır.
Kişinin İbn Ömer'e Hz. Osman ve Hz. Ali hakkındaki düşüncelerini
sorması, onun Hariciler'den olduğu görüşünü destekler. Çünkü Hariciler, Hz. Ebu
Bekir ile Hz. Ömer'in hilafetini kabul ederlerdi. Hz. Osman ve Ali'nin
hilafetine ise gerektiği şekilde bakmazlardı. Bu yüzden İbn Ömer, kendisine
soru soran kişiye Hz. Osman ve Hz. Ali'nin menkıbelerini, Hz. Nebi'in yanındaki
değerlerini ve Hz. Osman'ın Uhud savaşında kaçmasının mazur görüldüğünü
anlatarak cevap vermiştir. Çünkü Yüce Allah Kur'an-ı Kerım'de açık bir ifade
ile onları bağışladığını bildirmiştir. "Menakıbu Osman" başlığı
altında, bu adamın, İbn Ömer'e Hz. Osman hakkında yönelttiği soru ile onun Uhud
savaşından kaçtığı, Bedir savaşı ile Rıdvan biatına katılmadığı ve İbn Ömer'in
de onu mazur gösteren açıklaması geçmişti. O rivayette soru soran kişi ile bu
rivayette soru soran kişi aynı olabileceği gibi, bunların farklı kimseler
olması da ihtimal dahilindedir. Ancak soru soran kişilerin farklı kimseler
olması tercihe şayandır. Çünkü "Menakıbu Osman" başlığı altında geçen
rivayette, soru soran kimse Hz. Ali aleyhinde konuşmamıştı. Öyle anlaşılıyor ki
o, Rafizı idi. O rivayette savaştan söz edilmemesi, olayların farklı olduğu
anlamına gelmez. Çünkü rivayetin bir sonraki tarikinde savaştan söz edilmiş,
Hz. Osman olayından bahsedilmemiştir. Evla olan, bu iki olayın farklı farklı
olaylar olduğu görüşünü benimsemektir. Çünkü her ne kadar sorulan konu bir olsa
da, İbn Ömer'e soru soran kimselerin adlarını veren kişiler, farklı isimler
vermişlerdir.
Hadisin, "Bu da onun kızı [veya kız çocuğuldur,"
kısmını Nesai şu şekilde rivayet etmiştir: Hz. Ali'nin Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem katındaki derecesine bir bak! .. Onun evinden başka Mecid'e
kapısı açılan kimin evi var ... " Bu da göstermektedir ki, Buharl'nin
ravilerinden biri tashifte bulunmuştur. .....Beytuhu (evi) ifadesini
.....bintuhu (kızı) şeklinde okumuştur. İtimat edilen rivayet, .....beytuhu
(evi) şeklinde olandır. Çünkü bunun böyle olduğunu açıklayan rivayetIere yer
verdik. "Menakıbu Ebı Bekr" bölümünde de, Hz. Ali'nin evi ile ve bu
evin Hz. Nebi'in eşlerinin evinin arasında olmasıyla ilgili bazı bilgiler geçmişti.
باب: {يا أيها
النبي حرض
المؤمنين على
القتال إن يكن
منكم عشرون
صابرون
يغلبوا
مائتين وإن يكن
منكم مائة
يغلبوا ألفا
من الذين
كفروا بأنهم
قوم لا
يفقهون} /65/.
7. "EY NEBİ! MU'MİNLERİ SAVAŞA TEŞVİK ET. EĞER SİZDEN
SABIRLI YİRMİ KiŞİ BULUNURSA, İKİ YÜZ'E GALİP GELİRLER EĞER SİZDEN YÜZ KİŞİ
OLURSA, KAFİR OLANLARDAN BİN KİŞİYE GALİP GELİRLER. ÇÜNKÜ ONLAR ANLAMAYAN BİR
TOPLULUKTUR, "(Enfal,65) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن عمرو، عن
ابن عباس رضي
الله عنهما:
لما
نزلت: {إن يكن
منكم عشرون
صابرون
يغلبوا
مائتين}. فكتب
عليهم أن لا
يفر واحد من
عشرة. فقال
سفيان غير
مرة: أن لا يفر
عشرون من
مائتين، ثم
نزلت: {الآن
خفف الله
عنكم}. الآية.
فكتب أن لا
يفر مائة من
مائتين. زاد
سفيان مرة
نزلت: {حرض
المؤمنين على
القتال إن يكن منكم
عشرون صابرون}.
قال سفيان:
وقال ابن
شبرمة: ورأى
الأمر
بالمعروف
والنهي عن
المنكر مثل
هذا.
[-4652-] İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Eğer sizden
sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eğer sizden
yüzkişi olursa ... " ayeti inince bir Müslümanın, on kişi karşısında
kaçmaması onlara farz kılındı. Bir çok defasında Süfyan "Yirmi Müslümanın
iki yüz kişiden kaçmaması [farz kılındı]," demiştir. Sonra "Şimdi,
Allah yükünüzü hafifletti, "(En'am 66) ayeti indi. Böylece yüz Müslümanın
iki yüz kafirden kaçmaması farz kılındı. Bir defasında Süfyan şu ziyade ile
hadisi nakletli: "Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı
yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler."
Süfyan, İbn Şübrüme'nin şöyle söylediğini bildirmiştir: Kanaatime
göre, emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker/iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak
da bunun gibidir.
Tekrar: 4653.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Ayet-i kerımede haber lafzı bulunmaktadır. Ancak bununla şu iki
nedenden dolayı emir kastedilmiştir:
1- Şayet burada sırf haberı bir ifade kullanılmış olsaydı, haber
verilen konular arasında çelişki olması gerekirdi. Kur'an için haber verilen
konular arasında çelişki olması düşünülemez. Dolayısıyla haber formu, emir
anlamında kullanıl" mıştır.
2- Tahfıf karinesi. Hafifletme, ancak tekliften sonra olur.
Buradaki hafifletmeden maksat, hükmün tamamen ortadan kaldırılması değil de,'
daha kolayı ile müminlerin sorumlu tutulmasıdır.
Bir çok defasında Süfyan 'Yirmi Müslümanın iki yüz kişiden kaçmaması
[farz kılındı],' demiştir, ifadesi onun bu rivayeti manen naklettiğini
gösterir. Bazen Süfyan, Kur'an'ın okunuşunu koruyarak Kur'an'da geçtiği
lafızlarla rivayeti nakletmiştir. çoğu kere bu şekilde aktarmıştır. Bazen de bu
rivayeti manen nakletmiştir. O zaman da "Bir Müslümanın on kişi karşısında
kaçmaması onlara farz kılındı," lafızlarını kullanmıştır. Belki kendisi de
rivayeti bu iki şekilde almıştır. Dolayısıyla bu yorum ona ait değildir. Bundan
sonraki rivayet de bunu desteklemktedir. Çünkü söz konusu rivayet, bunun İbn
Abbas'ın bir tasarrufu olduğunu göstermektedir.
Kanaatime göre, emr-i bi'l-ma'rı1f nehy-i ani'l-münker/iyiliği
emredip kötülüğü yasaklamak da bunun gibidir, ifadesi, İbn Şübrüme'ye göre
emr-i bi'l-ma'rı1f nehy-i ani'l-münkerin cihad hükmünde olduğunu gösterir.
Çünkü her ikisinin de ortak paydası, batıl sözü çürütüp hak sözü yüceltmektir
..
باب: {الآن
خفف الله عنكم
وعلم أن فيكم
ضعفا}. الآية /66/.
8. "ŞİMDİ ALLAH, YÜKÜNÜZÜ HAFİFLETI'İ; SİZDE ZAYIFLIK OLDUĞUNU
BİLDİ ... ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR,"(EnfaI,66) AYETİNİN TEFSİRİ
إلى قوله:
{والله مع
الصابرين}.
حدثنا يحيى
بن عبد الله
السلمي:
أخبرنا عبد الله
بن المبارك:
أخبرنا جرير
ابن حازم قال:
أخبرني
الزبير بن
خريت، عن
عكرمة، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما قال:
لما
نزلت: {إن يكن
منكم عشرون
صابرون
يغلبوا مائتين}.
شق ذلك على
المسلمين،
حين فرض عليهم
أن لا يفر
واحد من عشرة،
فجاء
التخفيف،
فقال: {الآن
خفف الله عنكم
وعلم أن فيكم
ضعفا فإن يكن منكم
مائة صابرة
يغلبوا
مائتين}. قال:
فلما خفف الله
عنهم من
العدة، نقص من
الصبر بقدر ما
خفف عنهم.
[-4653-] İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Eğer sizden
sabırlı yirmi kişi bulun ursa, iki yüze (kafire) galip gelirler,
"(EnfaI,65) ayeti indi. Bir kişinin on kişi karşısında kaçmaması Müslümanlara
farz kılındı. Bu durum Müslümanlara ağır geldi. Akabinde hafifletme geldi.
Allah Teala şöyle buyurdu: "Şimdi, Allah yükünüzü hafifletti; sizde
zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan)
ikiyüz kişiye galip gelir. "(EnfaI,66) Allah Teala Müslümanlara sayı
bakımından hafifleme getirince, bu hafifleme kadar da sabırlarını eksiitti.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Bu hadis, Müslüman birinin iki kafire karşı direnirken sebat
göstermesinin farz ve onlardan kaçmasının haram olduğuna delilolarak
kullanılmıştır. İster Müslüman kişi kafirlerin peşine düşsün, ister kafirler
onun peşine düşsün, hüküm aynıdır. İster Müslüman kişi askerlerle birlikte bir
safta olsun, isterse ortada askeri bir birlik bulunmasın, hüküm yine aynıdır.
İbn Abbas'ın yorumundan anlaşılan da budur. Şafii mezhebinden İbnu's-Sabbağ da
bunu tercih etmiştir. Bu görüş, İmam Şafil'nin Rabı' rivayetine ve lafzına göre
kavl-i cedıdinde açıkça belirtmesinden dolayı esas alınmaktadır. Bu görüşü,
üzerinde Rabı'nin hattı bulunan bir Risale nüshasından naklettim. Rabı' orada
şöyle diyordu:
"Bu konuda İmam Şafii kitabında bu ayeti destekleyen başka
ayetlere yer verdi, bir kişinin on kişiye karşı direnme yükümlülüğünün
olmadığını ve bir kişinin iki kişiye karşı direnme yükümlülüğünün bulunduğunu
ifade etti." Daha sonra Rabı', Buharıinin yukarıda İbn Abbas'tan
naklettiği hadisi verdi ve bunun üzerine görüşlerini açıkladı.
Bir kişi hazırlıksızken iki kişi tarafından sıkıştırılırsa,
kaçması kesinlikle caizdir. Kendisi iki kişinin peşine düşmüşse, kaçmasının
hükmü haram mıdır? Bu konuda iki görüş vardır. Müteahhir alimlere göre, kaçması
haram olmaz. Ancak Kur'an'ın tercümanı olan ve murad-ı ilahıyi herkesten daha
iyi bilen İbn Abbas'tan gelen ve birbirini destekleyen rivayetler bunun aksini
göstermektedir. Onun mutlak olarak ifade ettiği görüşün, İslam ordusu içinde
bulunan Müslüman bir askerin iki kafirden kaçması konusunda geçerli olması
ihtimali vardır. Ordu ile birlikte olmayan bir Müslümanın kaçması konusunda geçerli
değildir. Çünkü cihadın tek kişiyle değil bir grup ile yapıldığı bilinmektedir.
Fakat bu düşünce tartışmaya açıktır. Çünkü Hz. Nebi bir sahabıyi tek başına
seriyye olarak göndermiştir.
İmam Taberı ve İbn Merduye, İbn Abbas'tan gelen bu hadisin bütün
senetlerine yer vermişlerdir. Bu senetlerin çoğunda bir kişinin iki kişi
karşısında kaçması yasaklanmıştır. İbn Abbas bu rivayetlerin bir kısmında şu
ayetleri de delil olarak kullanmıştır: "İnsanlardan öyleleri de var ki,
Allah'ın rızasını almak için kendini feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.
'1(Bakara 207) "Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası
(sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah
kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın
gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir. "(Nisa 84)