SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1704 >>

A’RAF SURESİ

 

قال ابن عباس: {ورياشا} /26/: المال. {أنه لا يحب المعتدين} /55/: في الدعاء وفي غيره.

İbn Abbas şöyle demiştir: رياشا Riyaşen "mal" anlamına gelir........ (Kuşkusuz O, haddi aşanları sevmez) ayeti, "Kuşkusuz 0, dua ve diğer konularda haddi aşanlan sevmez," anlamına gelir.(A'raf 7/)

 

{عفوا} /95/: كثروا وكثرت أموالهم. {الفتاح} /سبأ: 26/: القاضي. {افتح بيننا} /89/: اقض بيننا. {نتقنا} /171/: رفعنا. {انبجست} /160/: انفجرت.

عفوا Afev, "Çoğaldılar ve malları arttı, "(A'rM 55) الفتاح fettah, "hüküm veren,"(Sebe' 26) افتح بيننا iftah beynene, "Ara mızda hüküm ver, "(A'rM 89) .....netakne'l-cebele, "dağı ka/dırdık,"(A'raf 171) انبجست inbeceset "fışkırdı "(A'raf 160)

 

{متبر} /139/: خسران. {آسى} /93/: أحزن. {تأس} /المائدة: 26 - 68/: تحزن. وقال غيره: {ما منعك أن لا تسجد} /12/: يقول: ما منعك أن تسجد. {يخصفان} /22/: أخذا الخصاف من ورق الجنة،

متبر mütebberun "yok edilmiş "(A'raf 139) ' آسى asa "üzü/dü"(A'raf 93) ve تأس te'se, "hüzünlen, ÜümI"(Maide 26) anlamına gelir. ما منعك أن لا تسجد  Ma meneake en la tescude ifadesi ما منعك أن تسجد ma meneake en tescude,230 يخصفان yahsifani "İkisi birden Cennet yapraklarını alıp örtünmeye başladılar/' dmektir.

 

يؤلفان الورق، يخصفان الورق بعضه إلى بعض. {سوآتهما} /20/: كناية عن فرجيهما. {ومتاع إلى حين} /24/: هو ههنا إلى يوم القيامة، والحين عند العرب من ساعة إلى ما لا يحصى عدده.

الرياش والريش واحد، وهو ما ظهر من اللباس.

يؤلفان الورق Yüellifanil-vereka ifadesi, "yaprakların bir kısmını bir kısmının üstüne koymak" anlamına gelir. سوآتهما Sev'atihima, "Hz. Adem ile Hawa'nin cinselorganlarından kinayedir." ومتاع إلى حين Ve metaun ila hin ifadesinde geçen ...hine kelimesi şu andan kıyamete Kadar geçecek zamanı kapsar. Araplar .....hine lafzı ile bir zamandan sonu belli olmayan bir vakte kadar geçecek süreyi istederler. رياش Riyaş ile ...riş aynı anlama gelir. Dış elbise için kullanılır.

 

{قبيلة} /27/: جيله الذي هو منهم. {اداركوا} /38/: اجتمعوا.    ومشاق الإنسان والدابة كلها يسمى سموما، واحدها سم، وهي: عيناه ومنخراه وفمه وأذناه ودبره وإحليله.

قبيلة Kabiluh, "İblis'in de mensup olduğu cins/millet" anlamına gelir. اداركوا iddareku "toplandllar" manasını ifade eder.  İnsan ve hayvan vücudunda bulunan doğal deliklerin tamamına سموما sumum adı verilir. Bu kel.imenin tekili سم semmun şeklinde gelir. Söz konusu doğal delikler şunlardır: Iki göz çukuru, iki burun deliği, ağız, iki kulak deliği, dübür ve idrar kanalıdır.

 

{غواش} /41/: ما غشوا به. {نشرا} /57/: متفرقة. {نكدا} /58/: قليلا. {يغنوا} /92/: يعيشوا. {حقيق} /105/: حق. {استرهبوهم} /116/: من الرهبة. {تلقف} /117/: تلقم. {طائرهم} /131/: حظهم. طوفان من السيل، ويقال للموت الكثير الطوفان. {القمل} /133/: الحمنان يشبه صغار الحلم. عروش وعريش بناء.

غواش Ğavaş, "örtünülen şey, "(A'raf 41) نشرا nuşuren, "dağınık, "(A'raf 57) نكدا nekiden, "az "(A'raf, 58) يغنوا yağnev "yaşarlar "(A'raf 92)' حقيق hakikun "haktır "(A'raf 105) anlamına gelir. استرهبوهم İsterhebuhum ifadesind; .... isterhebe fiili .....rabe kökündeki anlamı ifade etmektedir.(A'raf 116) تلقف telakkafu, "yutuyar, "(A'raf 117) طائرهم tairuhum, "payları"(A'raf 131) anlamına gelir. tufan ise "selolup akmak" anlamını ifade eder.(A'raf 133) Çok ölüme de tufan denir. قمل Kummel, küçük keneye benzeyen bite denir. عروش Uruş ve عريش arış "bina" anlamına gelir.(A'raf 137)

 

{سقط} /149/: كل من ندم فقد سقط في يده. الأسباط قبائل بني إسرائيل. {يعدون في السبت} /163/: يتعدون له، يجاوزون. {تعد} /الكهف: 28/: تجاوز. {شرعا} /163/: شوارع. {بئيس} /165/: شديد. {أخلد} /176/: قعد وتقاعس. {سنستدرجهم} /182/: نأتيهم من مأمنهم، كقوله تعالى: {فأتاهم الله من حيث لم يحتسبوا} /الحشر: 2/.

سقط  Sukita, "pişman olan herkes için eline düşüldü" denir.(eıA'raf 149) أسباط Esbat, İsrailoğullarının kabilelerine denir.(A'raf 160) يعدون في السبت Ya'dune fi's-sebt, "Cumartesi yasağını çiğneyenler" anlamına gelir. (A'rat 163) تعد  ta'du "haddi aşarsın". شرعا şurraan "su yüzeyine çıkarak". بئيس beis, "şiddetli"(A'rat 165) ve أخلد Ehlede ile'l-ardi, "yere çaklldl"(A'rat 176) anlamıa gelir. سنستدرجهم  Senestedricuhum ise "Emin olduklan anda ve mekanda yakalanz," anlamına gelir.(A'rat 85) Tıpkı şu ayetteki manaya benzer: "Onlara beklemedikleri yerden geldi." (Haşr 2)

 

{من جنة} /184/: من جنون. {فمرت به} /189/: استمر بها الحمل فأتمته. (ينزغنك) /200/: يستخفنك. {طيف} /201/: ملم به لمم، ويقال: {طائف} وهو واحد. {يمدونهم} /202/: يزينون. {وخيفة} /205/: خوفا، {وخفية} /55/: من الإخفاء. {والآصال} /205/: واحدها أصيل، وهو ما بين العصر إلى المغرب، كقوله: {بكرة وأصيلا} الفرقان: 5/

من جنة Min cinnetin ifadesindeki .......cinne kelimesi, "delilik" anlamındadır.(A'raf 184) .......Eyyane mursaha ifadesi, "kıyametin ne zaman ortaya çıkacağı" anlamına gelir.(A'raf 187) فمرت به Fe merrat bihi ifadesi, "hamileliği sürdü ve sonuna geldi," manasını ifade eder.(A'raf 189) ينزغنك Yenzeğanneke, "seni hafife alırsa"(A'raf 200) طيف tayfun, "tam olarak delirmek" anlamına gelir. Buna طائف taifun da denir. Her ikisinin de anlamı aynıdır.(A'raf 201) يمدونهم Yemuddunehum ifadesindeki .......yemuddune fiili, "güzel gösteriyor,"(A'raf 202) خيفة hife kelimesi, "korkarak,"(A'raf 205) خفية hufye ise "gizlice" anlamına gelir. آصال Asal'un tekili ....asil şeklinde gelir. İkindiden akşama kadar geçen süre anlamını ifade eder. Nitekim şu ayette bu manada kullanılmıştır: بكرة وأصيلا {Sabah akşam O'nu tesbih edin!)(Ahzab 42)

 

AÇIKLAMA: Alimler .......A'raf üzerinde adamlar vardır" ayetinde geçen A'raf'takilerin kim olduğu konusunda farklı görüşlerileri sürmüşlerdir. Mesela; Ebu Miclez, burada, mümin ile kafiri birbirinden ayırt etmek için surda görevlendiriImiş meleklerin kastedildiğini söylemiştir. Ancak meleklerde erkeklik ve dişiliğin bulunmadığı gerekçe gösterilerek onlara J jrical (erkekler) denemeyeceği belirtilip bu görüşün problemli olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bu itiraza buradaki ifadenin

 

.......... 'Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kfmseler, cinlerden bazı kimselere sığımrlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı, i ayetindeki ifadeye benzediği söylenerek cevap verilmiştir. Nitekim Kurtubı, "et-Tezkira" adlı eserinde buna yer vermiştir. Ancak bu cevap pek de isabetli değildir. Çünkü cinler, doğurarak üreyen varlıklardır. O halde onlar için erkeklik ve dişilikten bahsedilemez, diyemeyiz. Fakat melekler için bunu rahatlıkla söyleriz.

 

"Doğrusu 0, dua konusunda haddi aşanları sevmez," ifadesine benzer sözler Hz. Nebi'den nakledilmiştir. Nitekim Ahmed İbn Hanbel ile Ebu Davlid, Said İbn Ebı Vakkas'ın, oğlunun dua ettiğini işitince şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Ben Hz. Nebi'in 'Duada haddi aşan bir toplum türeyecek' dediğini ve bu ayeti [A'raf 7/55] okuduğunu işittim." İbn Mace, Abdullah İbn Mugaffel'in, dua ederken oğlunun "Ey Allahım!

 

Senden Cennetin sağ tarafında beyaz bir köşk istiyorum," dediğini işittiğini nakletmiştir. Ardından da yukarıdakine yakın bir rivayet nakletmiştir. Fakat sonunda "Şu ayeti [A'raf 7/55] okudu," ifadesi yoktur.

 

Duada haddi aşmak şu şekillerde olur:

 

a) İhtiyaçtan fazlasını isternek.

b) Dinen gerçekleşmesi imkansız olan şeyleri isternek.

c) Günah bir şeyi isternek.

d) Dini metinlere uygun olmayan şekilde dua etmek. Özellikle de mekruh olduğu konusunda haberlerin bulunduğu zorlama secili ifadeler kullanarak ve emredileni terk ederek yapılan dualar bu kabildendir.  ......Netakne'l-cebele, "dağı kaldırdık" ifadesinin açıklaması, "Kitabu'/enbiyaılda geçmişti.

 

.......Yahsıfani "İkisi birden Cennet yapraklarını alıp örtünmeye başladılar," demektir, şeklinde yapılan tefsır Ebu Ubeyde'ye aittir. Ancak burada özetle ifade edilmiştir. İbn Cerır et-Taberı hasen senetle İbn Abbas'ın bu ayetin tefsiri hakkında şöyle söylediğini nakletmiştir: "Hz. Adem ve eşi, Cennet yapraklarını alıp cinselorganlarının üzerine koymaya başladılar."

 

.....Fettah, "hüküm veren," ......iftah beynena ise "aramızda hüküm ver," anlamına gelir. Elimizdeki nüshada bu şekildedir. Ancak .......Fettah lafzı bu surede geçmemektedir. Bu lafız Sebe' suresinde geçmekteair. Imam Buhari bu lafzı burada vermekle, A'raf suresindeki ........Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! ayetinin tefsirine giriş yapmak istemiştir. Belki de CQVFettah lafzının önce zikredilmesi müstensihlerin takdim tehirinden kaynaKlanmaktadır.

 

Ebu Ubeyde .....Rabbeneftah beynene ve beyne kavmina bi'l-hakk ayetıni '(Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hüküm ver," şeklinde açıklamıştır.

 

İbn Cerh et-Taberı, Katade'den gelen bir rivayette İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Zü Yezin'in kızının .....intalik ufatihke Yürü, seninle mahkemeleşelim' sözünü duyuncaya kadar, ....İftah beynena ayetinin anlamını bilmiyordum."

 

İnsan ve hayvan vücudunda bulunan doğal deliklerin tamamına ....sımım adı verilir. Bu klimenin tekili ....semmün şeklinde gelir. (A'raf 40) Söz konusu doğal delikler şunlardır: Iki göz çukuru, ii burun deliği, ağız, iki kulak deliği, dübür ve idrar kanalıdır. Ebu Ubeyde ..semmi'l-hiyat, ifadesini "iğne deliği" şeklinde açıklamış ve şöyle demiştir: "Göz, burun, kulak ve daha başka her türlü deliğe .....semm denir. Çoğulu ise ......sumum şeklinde gelir.

 

Bazı nüshalarda .....ve meşakku'l-insani ve'd-dabbeti (insan ve hayvan vücudunda bulunan doğal delikler) ifadesi, .......ve mesammu'l insani ve'd-dabbeti şeklinde geçmektedir. Ancak her, iknfadenin de manası aynıdır.

 

......Ğavaş, "örtünülen şey" anlamına gelir. Ebu Ubeyde .......ve min fevkihim ğavaş (üzerlerinde de örtüler vardır)(A'raf 41) ayetinf tefsır ederken şöyle demiştir: .....Ğavaş kelimesinin tekili .....Ğaşiyedir. Cehennemlikleri üzerlerinden kapatan, sarıp sarmalayan örtü anlamına gelir.

 

......Nekiden, "az"(A'raf 58) anlaIT!ına gelir. Ebu Ubeyde, ......vellezi habuse la yahrucu illa nekida ayetini tefsır ederken ......nekiden az ve zor çıkan şey anlamına gelir," demiştir.          

  

.....tufan ise "sel olup akmak" anlamını ifade eder. Çok ölüme de tUHın denir. Ebu Ubeyde şöyle demiştir: .....tufan selolup akmak ve ölülerin gömülemeyecek kadar çok olduğu ölüm manasına gelir. Öyle anlaşılıyor ki bu kelime, helak ile kuşatmak manasına gelen .......etafe bihi'den türetilmiştir.

 

İbnu'l-Münzir, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Yüce Allah inkarcıların üzerine şiddetli yağmur gönderdi. Öyle ki onlar, yok olmaktan korkmaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Musa'ya başvurdular. Kendisine inanacaklarını ve İsrailoğullarını serbest bırakacaklarını söylediler. Hz. Musa da Allah'a yalvardı. Neticede yağmur dindi. Ama inkarcılar iman etmeyip eski tavırlarını sürdürdüler."

 

.....Uruş ve ......arlş "bina" anlamına gelir. Ebu Ubeyde ......ve ma kan u ya'rişun" ifadesini "onların bina olarak yaptıklarını" şeklinde izah etmiş ve şöyledemiştir: .....Uruşu Mekke tabiri "Mekke'deki çadırlar" anlamına gelir ..

 

.....Ma'ruşat kelimesinin açıklaması En'am suresinde geçmişti.

 

.........Esbat, İsrailoğullarının kabilelerine denir. Bu görüş Ebu Ubeyde'ye aittir. Ayrıca Ebu Ubeyde şunları da s?ylemiş!ir: ......EsMt kelimesinin tekili .....sıbt şeklinde gelir. Arapçada ...sıbtin ente? dendiği zaman, 'Sen hangi kabileden, hangi millettertsin?' manası kastedilir."

 

İsmail Nebijn çocuklarından türeyen topluluklara "kabile" dendiği. gibi, Hz. Yakub'un soyundan türeyen topluluklara da "esMt" denir.

 

Hz. Nebi'in soyu kendilerinden türediği için Hz. Hasan ve Hüseyin'e "Rasulullah'ın sıbtı" denmiştir. Daha sonraları da kızların çocuklarına "sıbt" denmiştir.

 

Ebu Ubeyde ...iza messehum taifun ayetinde geçen tM kelimesini hata,....lemem olarak tefsır etmiştir. Lemem, hem deliliğin bir türü, hem de küçük günahlar için kullanılır.

 

Kıraa alimleri ......taif kelimesini farklı şekillerde okumuşlardır. Bazıları bunu ....taif, bazıları da .....tayf şeklinde okumuştur. İmam Taberı bu kıraatlerden ilkini tercih etmiştir. Tefsır alimlerinin bu kelimeyi öfkelenmek ve kü- çük hatalar işlernek şeklinde açıklamalarını Quna delil getirmiştir. .....fayf ise "hayal" anlamına gelir. Bazı Arap dilcileri, bu iki kelimenin bir anlama geldiğini ifade etmişlerdir. "....,taif şeytandan kaynaklanan küçük hatalardır," sözü de İbn Abbas'a isnat edilmiştir.

 

.....Yemuddunehum ifadesindeki ......yemuddune fiili, "güzel gösteriyor" anlamına gelir. Ebu Ubeyde,......ve ihvfmuhum yemuddunehum fi'l-gayyi ayetinin açıklamasını şu şekilde yapmıştır: "Şeytanlar dostlarına küfrü ve sapıklığı güzel gösterir."

 

باب: إنما حرم ربي الفواحش ما ظهر منها وما بطن /33/.

1. "DE Kİ: RABBİM ANCAK AÇiK VE GİZLİ KÖTÜLÜKLERİ HARAM KILDI,"(A'rat 33) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا شعبة، عن عمرو بن مرة، عن أبي وائل، عن عبد الله رضي الله عنه قال: - قلت: أنت سمعت هذا من عبد الله؟ قال: نعم، ورفعه، قال - :

 (لا أحد أغير من الله، فلذلك حرم الفواحش ما ظهر منها وما بطن، ولا أحد أحب إليه المدحة من الله، فلذلك مدح نفسه).

 

[-4637-] [Hadisin ravilerinden Amr İbn Mürre Ebu Vail'e] "Sen bu sözü Abdullah [İbn Mes'ud'dan] işittin mi?" diye sormuş. oda şöyle cevap vermiş:

 

Evet. Hem de o, bu sözü Nebi s.a.v.'e nispet etti. Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

Kulları Allah'tan daha çok kötülüklerden koruyan yoktur. Bu yüzden O, açık ve gizli bütün kötülükleri haram kılmıştır. Allah'tan daha çok övülmeyi seven de yoktur. Bu yüzden O, bir çok ayette kendisini övmüştür.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buhar! bu başlık altında İbn Mes'ud'dan nakledilen "Kulları Allah'tan daha çok kötülüklerden koruyan yoktur. Bu yüzden O, açık ve gizli bütün kötülükleri haram kılmıştır," hadisine yer verdi. Bu hadisin açıklaması, "Kitdbu'ttevhid"de yapılacaktır.

 

İbn Cerır ayette geçen ......fevahiş (kötülükler) kelimesi ile neyin kastedildiği konusunda tefsır alimlerinin farklı görüşler ileri sürdüklerini aktarmıştır. Mesela; bazı tefsirciler bu lafzı genel manada ele almışlardır. İmam Taberı bu doğrultuda Katade'den bir görüş nakletmiştir. Katade bu konuda şöyle demiştir:

 

"Bu ayette gizli açık her türlü kötülük kastedilmiştir." Bazı tefsirciler ise bu lafzı belli bir kötülük olarak yorumlamıştır. İmam Taberı bu konuda İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Cahiliyye döneminde Araplar, gizli yapılan zinada bir sakınca görmezlerdi. Ancak açıkça yapılan zinayı ayıplarlardl. Bu nedenle Allah Teala, zinanın gizlisini de, açığını da haram kılmıştır."

 

باب: {ولما جاء موسى لميقاتنا وكلمه ربه قال رب أرني أنظر إليك قال لن تراني ولكن انظر إلى الجبل فإن استقر مكانه فسوف تراني فلما تجلى ربه للجبل جعله دكا وخر موسى صعقا فلما أفاق قال سبحانك تبت إليك وأنا أول المؤمنين} /143/.

2. "Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelamıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lakin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi."(A'raf 143) AYETİNİN TEFSİRİ

 

قال ابن عباس: أرني: أعطني

İbn Abbas, " أرني erini (bana göster) ifadesi " أعطني a'tini (bana ver)" manasına gelir demiştir. -"       

 

حدثنا محمد بن يوسف: حدثنا سفيان، عن عمرو بن يحيى المازني، عن أبيه، عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه قال:

 جاء رجل من اليود إلى النبي صلى الله عليه وسلم قد لطم وجهه، وقال: يا محمد، إن رجلا من أصحابك من الأنصار لطم في وجهي، قال: (ادعوه). فدعوه، قال: (لم لطمت وجهه). قال: يا رسول الله، إني مررت باليهود، فسمعته يقول: والذي اصطفى موسى على البشر، فقلت: وعلى محمد، وأخذتني غضبة فلطمته، قال: (لا تخيروني من بين الأنبياء، فإن الناس يصعقون يوم القيامة، فأكون أول من يفيق، فإذا أنا بموسى آخذ بقائمة من قوائم العرش، فلا أدري أفاق قبلي أم جزي بصعقة الطور).

 

[-4638-] Ebu Said Hudrilden rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

Yüzüne tokat vurulmuş bir YahCıdi Hz. Nebile gelip;

 

Ey Muhammed! Ensara mensup sahabilerinden biri yüzüme vurdu? diyerek şikayetini iletti.

 

Bunun üzerine Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem:

 

- O adamı çağırın! diye talimat verdi.

 

Etrafındakiler adamı çağırdılar. Hz. Nebi oda;

 

- Onun yüzüne neden vurdun? diye sordu.

 

Sahabi de şöyle cevap verdi:

 

- Yahudilerin yanına uğramıştım. Derken bu adam, "Musa'yı bütün insanlara üstün kılana yemin ederim ki!" dedi. Hemen ben, "Muhammed'e de mi üstün kılmış?" diyerek tepkimi gösterdim. Sonra öfkelendim ve ona bir tokat vurdum.

 

Bunun üzerine Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

- Nebiler arasında beni üstün bir konuma getirmeyin. Çünkü kıyamet günü bütün insanlar bayılacak. İlk ayılan ben olacağım. O an arşın bir ayağına yapışmış olan Musa'yı göreceğim. Benden önce mi ayıldı yoksa Tur dağında bayıldığı için bu bayılmadan korundu mu, bunu bilemeyeceğim.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Allah Teala'nın ahirette görüleceğine ve müminlerin Cennette bununla ödüllendirileceğine ilişkin hadisler mütevatirdir. Bu, imkansız değildir. Dolayısıyla buna iman etmek gerekir.

 

Başarı ve doğruyu bulmak ancak Allah'ın lütfu iledir.

 

Bu konuyla ilgili geniş açıklama, "Kitabu't-tevhfd"de, "Yüzler vardır o gün pml pm!... O Yüce Rab'lerine bakakalır. .. "(Kıyame 22-23) başlığı altında yapılacaktır.

 

İmam Buharl'nin bu başlık altında . verdiği hadisin ayrıntılı açıklaması "Kitabu'l-enbiya"da geçmişti.

 

باب: {المن والسلوى} /160/.

3."KUDRET HELVASI VE BILDIRCIN ETİ,"(A'raf 160) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا مسلم: حدثنا شعبة، عن عبد الملك، عن عمرو بن حريث، عن سعيد بن زيد،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (الكمأة من المن، وماؤها شفاء العين).

 

[-4639-] Said İbn Zeyd'den Nebi'in sallalliihu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

 

"Kem'e (kızılımtırak beyaz mantar), kudret he/vası türünden bir yiyecektir.

Suyu ise göz için şifadır."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buharı burada Saıd İbn Zeyd'den kızılımtırak beyaz mantar hakkında nakledilen hadisi zikretti. Bu hadisin açıklaması "Kitabu't-tıb"da yapılacaktır.

 

باب: {قل يا أيها الناس إني رسول الله إليكم جميعا الذي له ملك السموات والأرض لا إله إلا هو يحيي ويميت فآمنوا بالله ورسوله النبي الأمي الذي يؤمن بالله وكلماته واتبعوه لعلكم تهتدون} /158/.

4. "De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Öldüren de, dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelamlarına iman etmiş bulunan o ümmi peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz. "(A'raf 158) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا عبد الله: حدثنا سليمان بن عبد الرحمن وموسى بن هارون قالا: حدثنا الوليد بن مسلم: حدثنا عبد الله بن العلاء بن زبر قال: حدثني بسر بن عبد الله قال: حدثني أبو إدريس الخولاني قال: سمعت أبا الدرداء يقول:

 كانت بين أبي بكر وعمر محاورة، فأغضب أبو بكر عمر، فانصرف عنه عمر مغضبا، فاتبعه أبو بكر يسأله أن يستغفر له فلم يفعل، حتى أغلق بابه في وجهه، فأقبل أبو بكر إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. فقال أبو الدرداء: ونحن عنده، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أما صاحبكم هذا فقد غامر). قال: وندم عمر على ما كان منه، فأقبل حتى سلم وجلس إلى النبي صلى الله عليه وسلم، وقص على رسول الله صلى الله عليه وسلم الخبر. قال أبو الدرداء: وغضب رسول الله صلى الله عليه وسلم، وجعل أبو بكر يقول: والله يا رسول الله، لأنا كنت أظلم. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (هل أنتم تاركون لي صاحبي، هل أنتم تاركون لي صاحبي، إني قلت: يا أيها الناس، إني رسول الله إليكم جميعا، فقلتم: كذبت، وقال أبو بكر: صدقت).

 

[-4640-] Ebu'd-Oerda'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Ebu Bekir ile Ömer arasında bir konuşma geçti. Bu esnada Ebu Bekir Ömer'i kızdırdı. Bunun üzerine Ömer öfkelenerek meclisi terk etti. Ebu Bekir hemen peşine düştü ve ondan kendisini bağışlamasını istedi. Ancak Ömer onu affetmedi. Hatta kapısını yüzüne kapattı. Bundan sonra Ebu Bekir Rasulullah'ın yanına geldi.

 

Ebu'd-Derda olayın bundan sonrasını şöyle anlatmıştır:

 

O esnada biz, Hz. Nebi'in yanındaydık. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bu arkadaşınız hayırda öne geçmiştir," buyurdu.

 

Ebu'd-Oerda olayı anlatmaya şu şekilde devam etti:

 

Ömer de yaptıklarına pişman olmuştu. Kalkıp Allah Resulü'ne gelerek selam verdi ve yanına oturdu. Sonra yaşanan olayı anlattı. Hz. Nebi ona kızdı. Ebu Bekir: "Ey Allah'ın Elçisi! Hakikaten ben daha haksızdım!" demeye başladı. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Arkadaşımı bana bzraksamza,arkadaşımı bana bıraksamza ... Ben size, 'Ey insanlar! Ben sizin hepinize gönderilmiş Allah'ın elçisiyim,' dedim, siz de bana 'Yalan söyledin,' dediniz, Ebu Bekir ise 'Doğru söyledin, i dedi. LI

 

Ebu Abdillah Buhar! "…….gamera fiili hayırda öne geçti anlamına gelir," dedi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buharı bu başlık altında Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer arasında meydana gelen olay hakkında Ebu'd-Oerda'dan rivayet edilen hadisi zikretti. Bu hadisin ayrıntılı açıklaması, "Menakıbu Ebf Bekir" başlığı altında yapılmıştı.

 

باب: {وقولوا حطة} /161/.

5. "'HIlTA / BAĞIŞLANMAK İSTİYORUZ' DEYİN!"(A'raf 161) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إسحاق: أخبرنا عبد الرزاق: أخبرنا معمر، عن همام بن منبه: أنه سمع أبا هريرة رضي الله عنه يقول:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (قيل لبني إسرائيل: {ادخلوا الباب سجدا وقولوا حطة نغفر لكم خطاياكم}. فبدلوا، فدخلوا يزحفون على أستاههم، وقالوا: حبة في شعرة).

 

[-4641-] Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

İsrailoğullarına "Hıtta/bağış/anmak istiyoruz deyin ve kapıdan eğilerek girin ki hata/arınızı bağış/aya/ı m, " buyurulduğunda, kendilerine söyleneni değiştirdiler. Kapıdan kıç/arını yere sürterek geçtiler ve "Habbe Jf şaara/kıl çuval içinde dane" dediler.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Nüshaların çoğunda ve Küşmıhenı nüshasında hadisin sonu "Kapıdan kıçlarını yere sürterek geçtiler ve "Habbe Jf şaara/kıl çuval içinde dane" dediler," şeklinde aktarılmıştır.

 

Netice olarak şunu söyleriz: İsrailoğulları kendilerine emredilen fiile ve söze muhalefet ettiler. Onlara, Allah'a bir şükür olarak kapıdan geçerken başlarını eğmeleri ve "Bağış/anma istiyoruz" demeleri emredilmişti. Onlar eğilerek geçmeyi, kıçlarını yere sürterek ilerlemeye; "hıttalbağışlanma istiyoruz" sözünü de hıntaya! buğday danesine çevirmişlerdi. Belki de "hıttalbağışlanma istiyoruz," sözünü, "kıl çuval içinde dane" ilavesiyle söylemişlerdi.

 

Bu hadisten şu sonuç çıkarılmıştır: Kendisiyle ibadet edilmesi konusunda ayet veya hadis bulunan sözlerin, manası aynı olsa bile başka bir lafızIa değiştirilmesi caiz değildir.

 

Bu konu "manen rivayet" meselesi değildir. Daha doğrusu "manen rivayet" bu konunun bir alt dalıdır. "Manen rivayetin" caiz olabilmesi için, rivayet edilen lafzın kendisiyle ibadet edilmeyen bir lafız olması gerekir. Bir başka ifade ile söyleyecek olursak; "manen rivayet"in caiz olabilmesi için, rivayet edilen lafızların ibadette kullanılan dua vs. olmaması gerekir. Bir şart belirtmeden "manen rivayetin" caiz olduğunu söyleyenlerin sözleri bu şekilde anlaşılır.

 

باب: {خذ العفو وأمر بالعرف وأعرض عن الجاهلين} /199/.

6."(RESULÜM!) SEN AF YOLUNU TUT, İYİLİĞİ EMRET VE CAHİLLERDEN YÜZ ÇEVİR!"(Araf 199) AYETİNİN TEFSİRİ

 

العرف: المعروف

عرف Urf kelimesi معروف "ma'ruf – iyilik" anlamına gelir.

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري قال: أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة: أن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 قدم عيينة بن حصن بن حذيفة، فنزل على ابن أخيه الحر بن قيس، وكان من النفر الذين يدنيهم عمر، وكان القراء أصحاب مجالس عمر ومشاورته، كهولا كانوا أو شبابا، فقال عيينة لابن أخيه: يا ابن أخي، لك وجه عند هذا الأمير، فاستأذن لي عليه، قال: سأستأذن لك عليه، قال ابن عباس: فاستأذن الحر لعيينة، فأذن له عمر، فلما دخل عليه قال: هي يا ابن الخطاب، فوالله ما تعطينا الجزل ولا تحكم بيننا بالعدل. فغضب عمر حتى هم به، فقال له الحر: يا أمير المؤمنين، إن الله تعالى قال لنبيه صلى الله عليه وسلم: {خذ العفو وأمر بالعرف وأعرض عن الجاهلين}. وإن هذا من الجاهلين. والله ما جاوزها عمر حين تلاها عليه، وكان وقافا عند كتاب الله.

 

[-4642-] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

 

Uyeyne İbn Hısn İbn Huzeyfe [Medine'ye] geldi. Yeğeni Hurr İbn Kays'ın evinde kaldı. Hurr, Hz. Ömer'in kendisine yakın tuttuğu kişiler arasında idi. Kurralar, .ister orta yaşlarda olsunlar, isterse genç olsunlar, Hz. Ömer'in meclisinde ve istişare heyetinde daima bulunurlardı.

 

Uyeyne yeğenine;

 

- Yeğenim! Bu emirin yanında itibar sahibisin. Benim onunla görüşmemi

sağla, dedi.

 

Hurr da şöyle cevap verdi:

 

- Halifeden senin onun huzuruna çıkman için müsaade isteyeceğim. İbn Abbas olayın bundan sonraki kısmını şöyle anlattı:

 

Hurr, amcası Uyeyne ile görüşmesi için Hz. Ömer'den randevu istedi. Hz.

Ömer de ona randevu verdi.

 

Uyeyne Hz. Ömer'in huzuruna çıkınca;

 

Bu bir felakettir ey Hattab'ın oğlu! Ne bize bol ihsanda bulunursun, ne de aramızda adaletle hükmedersin! dedi.

 

Hz. Ömer bu sözlere sinirlendi. Hatta onun üzerine yürüdü. Tam bu sırada Hurr:

 

- Ey müminlerin emiri! Allah Teala Nebii'ne "(Resulüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahil/erden yüz çevir," buyurmuştur. Kuşkusuz bu adam da cahillerden biridir, dedi.

 

İbn Abbas olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: Allah'a yemin ederim ki Hz. Ömer, Hurr bu ayeti okuyunca bir adım dahi ileri gitmedi. Çünkü o, Allah'ın kitabına karşı derin hassasiyet sahibi idi.

 

Hadisin geçtiği diğer yer: 7286.

 

 

حدثنا يحيى: حدثنا وكيع، عن هشام، عن أبيه، عن عبد الله بن الزبير: {خذ العفو وأمر بالعرف}. قال: ما أنزل الله إلا في أخلاق الناس.

 

[-4643-] Abdullah İbnü'z-Zübeyr'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

"Sen af yolunu tut, iyiliği em ret" ayeti ancak insanların ahlakı konusunda inmiştir.

 

Hadisin geçtiği diğer yer: 4644.

 

 

وقال عبد الله بن براد: حدثنا أبو أسامة: حدثنا هشام، عن أبيه، عن عبد الله بن الزبير قال:

 أمر الله نبيه صلى الله عليه وسلم أن يأخذ العفو من أخلاق الناس، أو كما قال.

 

[-4644-] Abdullah İbnü'z-Zübeyr'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

Alla Teala, Hz. Nebi'e insanların ahlakından affı almasını emretmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Ca'fer es-Sadık'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kur'an'da bu ayetten daha fazla, güzel ahlakı bir araya getiren başka bir ayet yoktur. Şöyle ki; insanın kuvvelerine göre ahlak, aklı, şehevı ve gadabı olmak üzere üç kısma ayrılır. Akl! ahlak, hikmettir. İyiliği emretmek de onun bir parçasıdır. Şehevı ahlak iffettir. Af yolunu tutmak da onun bir cüzüdür. Gadabı ahlak cesarettir. Cahillerden yüz çevirmek de onun bir bölümüdür." İmam Taberi mürseL, İbn Merdliye ise mevslil olarak Cabir ve daha başka sahabilerden şöyle nakletmiştir: "(Resulüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği em ret!" ayeti inince, Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem bu ayetin ne ifade ettiğini Cebraıl'e aleyhisselam sordu. O da; "Bilmiyorum. Ama bunu Allah'a soracağım," dedi. Sonra gitti, tekrar döndü ve şöyle dedi: "Rabbin, seninle akrabalık bağlarını koparanlarla ilişkilerini sürdürmeni, sana vermeyene vermeni ve sana haksızlık edeni affetmeni emrediyor."