SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1701 >>

EN-AM SURESİ

قال ابن عباس: {ثم لم تكن فتنتهم} /23/: معذرتهم. {معروشات} /141/: ما يعرش من الكرم وغير ذلك. {حمولة} /142/: ما يحمل عليها. {وللبسنا} /9/: لشبهنا. {ينأون} /26/: يتباعدون. {تبسل}/70/: تفضح. {أبسلوا} /70/: أفضحوا. {باسطوا أيديهم} /93/: البسط الضرب.

İbn Abbas şöyle demiştir: ثم لم تكن فتنتهم Sümme lem tekun fitnetuhum ifadesi "Sonra onların mazeretleri olmadl,"(En'am 23) معروشات ma'ruşat ifadesi, "üzüm ve benzeri meyvelerin bitkisinden yapılan asma," حمولة hamule ifadesi, "üzerinde yük taşınan," وللبسنا ve le lebesna ifadesi, "kuşkuya düşürürdük,"(En'am 9) ..... inzirakum bihi ifadsindeki siz zamiri, "Mekke halkı,"(En'am 9) ينأون yen'evne ifadesi, "uzaklaşırlar,"(En'am 26) تبسل tubsel ifadesi, "kötülükleri ortaya serilmiş," أبسلوا ubsilu ifadesi, "kötülükleri ortaya çıkarılmış" anlamına gelir. باسطوا أيديهم Basidu eydihim (En'am 93)  ayetinde geçen ... kelimesi "vurmak" manasına gefir.

 

{استكثرتم من الإنس} /128/: أضللتم كثيرا. {مما ذرأ من الحرث} /136/: جعلوا لله من ثمراتهم ومالهم نصيبا، وللشيطان والأوثان نصيبا. {أما اشتملت} /143 - 144/: يعني هل تشتمل إلا على ذكر أو أنثى، فلم تحرمون بعضا وتحلون بعضا؟. {مسفوحا} /145/: مهراقا. {صدف} /157/: أعرض.

استكثرتم من الإنس İsteksertum; mine'l-ins ifadesi, "çoğu insanı yoldan çıkarttınız, "(En'am 128) anlamı taşır. مما ذرأ من الحرث "Min ma zerae minell-hars Allah’ın yarattığı ekinlerden" ayeti,(En'am 136).  "Müşriklerin, Allah için meyvelerinden ve mallarından bir pay, şeytan ve putlar için de yine bir pay ayırdıklarını" ifade eder.......Ekinne (perdeler) kelimesinin tekili .......kinan şeklinde gelir.(En'am 25) أما اشتملت  Emma iştemelet ifadesi ile başlayan ayetin bu bölümü, "Hayvanların rahmi dişi veya erkekten başka bir cinsi barındırır mı? O halde neden onların bir kısmını helal, bir kısmını haram kabul edersiniz?"(En'am 143) anlamına gelir. مسفوحا Mesfuhan kelimesi, "akıtılmış,' (En'am 145) صدف sadefe fiili "yüz çevirdi, "(En'am 156)

 

أبلسوا: أويسوا، و{أبسلوا} /70/: أسلموا. {سرمدا} /القصص: 71 - 72/: دائما. {استهوته} /71/: أضلته. {تمترون} /2/: تشكون. {وقرا} /25/: صمما. وأما الوقر: فإنه الحمل. {أساطير} /25/: واحدها أسطورة وإسطارة، وهي الترهات.

أبلسوا ublisu ifadesi "ümitsizliğedüştüler, "(En'am 44)" ubsilu ifadesi, "teslim edildiler, " سرمدا sermed ifadesi, "daimi olarak, " استهوته istehvethu ifadesi, "onu saptırdı, "(En'am 71) تمترون  temterune ifadesi, "şüphelenirsiniz, "(En'am 2) وقرا vakrun "sağırlık, "(En'am 25) j وقر vikrun "yük"(ez-Zfuiyat 2) anlamına gelir. أساطير Esatir kelimesinin tekili أسطورة ustura ve إسطارة istara şeklinde gelir. "Asılsız ve faydasız söz" anlamını ifade eder.

 

{البأساء} /42/: من البأس، ويكون من البؤس. {جهرة} /47/: معاينة. {الصور} /73/: جماعة صورة، كقوله سورة وسور. {ملكوت} /75/: ملك، مثل: رهبوت خير من رحموت، ويقول: ترهب خيرا من أن ترحم.

البأساء Be'sau kelimesi, "şiddet" anlamına gelen البأس be's köküı;den türemiştir. Bu kelime "zarar, kötü hal ve fakirlik" gibi anlamlara gelen البؤس bu's kökünden de türer.(En'am 42) جهرة  Cehraten "açık-seçik" anlamına gelir.(En'am 47) الصور  es-Suver kelimesi, صورة sura kelimesinin çoğuludur.(En'am 73) Vezin bakımından, ....suver kelimesinin صورة sura kelimesinin çoğulu olmasına benzer. ملكوت  Melekut kelimesi, mülk anlamına gelir.(En'am 75) Bu kelime vezni, ....... birine karşı tedbirli davranmak, ona karşı tedbirsiz davranmaktan daha hayırlıdır," atasözündeki vezin ile aynıdır. Nitekim Araplar şöyle der: Korkutulman, merhametle muamele edilmenden daha iyidir.

 

{وإن تعدل} /70/: تقسط، لا يقبل منها في ذلك اليوم. {جن} /76/: أظلم. {تعالى} /100/: علا. يقال: على الله حسبانه أي حسابه، ويقال: {حسبانا} /96/: مرامي و{رجوما للشياطين} /الملك: 5/. {مستقر} /98/: في الصلب {ومستودع} /98/: في الرحم. القنو العذق، والاثنان قنوان، والجماعة أيضا قنوان، مثل صنو و{صنوان} /الرعد: 4/./ {أكنة} /25/: واحدها كنان.

وإن تعدل  ve in ta'dil"adaletli davranırsa" anlamına gelir. Kıyamet günü kişi, tam olarak'adil davransa bile, o gün onun bu tutumu kabul edilmez. جن  Cenne kelimesi, "karardı" (En'am 76) ve تعالى teala ifadesi "yüce olmak" anlamlarına gelir. (En'am 100)

 

الله ellahi hüsbanuhu ifadesi, "Onun hesabı Allah'a aittir" anlamına gelir...Husban ile

 ......hisab aynı anlamda kullanılır.] Ayrıca .... husban şeytana atılan ve fırlatılan şeyler anlamına da gelir.(elEn'am 96) مستقر  Müstekirrun babanın belinde, مستودع mustevdaun ise annenin rahminde bulunmayı ifade eder.(En'am 98)

 

قنو Kınv hurma salkımı anlamına gelir. Tesniyes ikili ve çoğulu kınvan veznindedir.(En'am 99) Ancak ref halinde tesniyesi, nun harfinin sübutu ve kesnisi ile قنوان kınvani şeklinde, çoğulu da nun harfinin dammesi ile قنوان kınvanun şekl}nde gelir. Tıpkı صنوsınv kelimesinin tesniyesinin صنوان sinvani, çoğulunun da .....sinvanun şeklinde geldiği gibi.(er-Ra'd 4)

 

AÇIKLAMA: İbn Ebi Hatim, senediyle birlikte İbn Abbas'tan "Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a payayırıp ... "(el.En'am 136) ayeti hakkında yukarıdaki yorumun aynısını nakletmiştir. Söz konusu rivayette şu ziyade de vardır: "Müşrikler, Allah'a tahsis ettikleri meyvelerden şeytan için ayırdıkları tarafa bir meyve düşerse, onu almazlardı. Eğer şeytana tahsis ettikleri meyveden Allah için ayırdıkları payın bulunduğu tarafa bir meyve düşerse, onu alırlardı."

 

Cahiliyye ile ilgili haberlerden bahsedilirken İbn Abbas'ın "Eğer Arapların cahilliğini öğrenmek istiyorsan ... " diyerek bu ayete işaret ettiği aktarılmıştı.

 

Ebu Ubeyde, ...ve ...... azanihim vakran (kulaklarına ağırlık koyduk) [En'am 25) ayeti hakkında 'şöyle demiştir: Müşrikler her ne kadar işitseler de, onların kulaklarında ağırlık ve kapalılık vardı. Hakka ve hidayete kapalı idiler. Ma'mer de bu ayet hakkında Katade'den şu yorumu aktarmıştır: "Müşrikler, kulakları sayesinde ayetleri işitiyorlardı, ancak onları hiç anlamıyorlardı. Bu konuda sözleri işitip kendilerine ne dendiğini anlamayan hayvanlara benziyorlardı."

 

باب: {وعنده مفاتح الغيب لا يعلمها إلا هو} /59/.

1. "ĞAVBIN ANAHTARLARI ALLAH'IN YANINDADIR. ONLARI O'NDAN BAŞKASI BİLMEZ,"(En'am 59) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن ابن شهاب، عن سالم بن عبد الله، عن أبيه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (مفاتح الغيب خمس: إن الله عنده علم الساعة، وينزل الغيث، ويعلم ما في الأرحام، وما تدري نفس ماذا تكسب غدا، وما تدري نفس بأي أرض تموت إن الله عليم خبير).

 

[-4627-] Salim İbn Abdillah babasından Nebi'in sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

 

"Gaybın anahtarları beştir. Kıyamet vakti hakkındaki bilgi ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır. " (Lukman 34)

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

2ıi;./Mefatih (anahtarlar) kelimesi, /miftah kelimesinin çoğulu olup ism-i alet veznindedir. Kendisi ile birşeyin açıldığı alet anlamına gelir. Vezin bakımından /mincel (tırpan) ve .....menacil'e benzer. Bu vezinde, ism-i alet olarak kullanılan çok az kelime vardır. Daha çok bu kelime ......miftah şeklinde kullanılır. Çoğulu da ......mefatih şeklinde gelir. Şaz kıraatte bu lafız ...... şeklinde okunmuştur. İbnu's-Sumeyfi' bu ayeti &ıi;......ve indehO mefatihu şeklinde okumuştur. ....Mefatih kelimesinin ism-i mekan olarak ...meftah kelimesinin çoğulu oıauğu da ileri sürülmüştür. İmam Taberi'nin SücIai'den naklettiği açıklama da bunu desteklemektedir. Nitekim o, ......ve indehu mefatihu ayetini, "Gaybın hazineleri O'nun katındadır," şeklinde te(sir etmiştir.

 

İmam Taberi, İbn Mes'ud'un şöyle dediğini nakletmiştir: "Sizin Nebiinize gaybın anahtarları hariç her şey verilmiştir."

 

......Miftah (anahtar) kelimesi, kilit gibi somut olarak kapalı olan nesneleri açan alet için kullanıldığı gibi, soyut olarak kapalılıkları açanlar için de kullanılır.

 

Nitekim bir hadisi şerifte 9öyle geçmektedir: ......İnsanların bir kısmı hayrın anahtarıdır. ıbn Hıbban, Enes'ten gelen bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.

 

İmam Buhari, bu başlık altında İbn Ömer'den nakledilen "Gaybın anahtarları beştir ... " hadisini muhtasar olarak zikretti. Bu rivayet i Lukman suresinin tefsirinde genişçe verecektir. Biz de bunun ayrıntılı açıklamasını orada yapacağız. 

 

باب: {قل هو القادر على أن يبعث عليكم عذابا من فوقكم أو من تحت أرجلكم} /65/.

2. "DE Kİ: ALLAH'IN, SİZE ÜSTÜNÜZDEN VEYA AYAKLARINIZIN ALTINDAN BİR AZAP GÖNDERMEYE GÜCÜ YETER"(En'am 65) AYETİNİN TEFSİRİ

 

{يلبسكم} /65/: يخلطكم، من الالتباس. {يلبسوا} /82/: يخلطوا. {شيعا} /65/: فرقا.

{يلبسكم Yelbisekum ifadesi "karıştırmak" kökünden gelir ve "sizi karıştırır" anlamını verir. yelbisu kelimesi (En'am 137) "karıştırırlar," شيعا şiyean ise 'fırkalar" anlamına gelir.

 

حدثنا أبو النعمان: حدثنا حماد بن زيد، عن عمرو بن دينار، عن جابر رضي الله عنه قال:

 لما نزلت هذه الآية: {قل هو القادر على أن يبعث عليكم عذابا من فوقكم}. قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أعوذ بوجهك). قال: {أو من تحت أرجلكم}. قال: (أعوذ بوجهك). {أو يلبسكم شيعا ويذيق بعضكم بأس بعض}. قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (هذا أهون، أو: هذا أيسر).

 

[-4628-] Cabir'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

 

"De ki: Allah'ın, size üstünüzden (gökten) azap göndermeye gücü yeter ... " ayeti indiği zaman Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem "[Ya Rabbi] Senin vechine/ zatına sığınırım," şeklinde dua etti. "Ayaklarınızın altından (yerden)" ifadesinden sonra da yine "[Ya Rabbi] Senin vechine/zatına sığınırım," diyerek dua etti.

 

"Ya da sizi birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tartırmaya (gücü yeter.)" ifadesinden sonra "Bu, daha hafiftir" veya "daha kolaydır," buyurdu.

 

Hadisin geçtiği diğer yerler: 7313,

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

...Şiyean ise 'fırkalar" anlamına gelir, ifadesi Ebu Ubeyde'ye aittir. Ayrıca o, şunu' da söylemiştir: "Bu kelimenin tekili .....şla şeklinde gelir."

 

İmam Taberi, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'ın /şiyean lazfını "birbiri ile çatışan arzular" olarak yorumladığını nakletmiştir        '

 

Kitabu'l-i'tisaım'da ....."Bu, daha hafiftir" veya "daha kolaydır" ifadesi, ......."Bu ikisi, daha hafiftir" veya "daha kolaydır" şeklinde geçmektedir. Bununla Müslümanların birbirine düşmesi ve kiminin hıncının kimine tattınlması kastedilmiştir.

 

İbn Merduye, İbn Abbas'tan Cabir'den gelen hadisi açıklayan bir rivayet nakletmiştir. Söz konusu rivayete göre Hz. Nebi şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden dört şeyi kaldırması için Allah'a yalvardım. Onlardan ikisini kaldırdı, ikisini kaldırmaya ise yanaşmadı. Allah'tan ümmetime gökten azap yağdırmasını, onlara yere batırma cezası vermesini, birbirlerine düşürmesini, bir kısmının hıncını bir kısmına tattırmasını kaldırmasını istedim. Allah Tedld ümmetimden gökten azap yağmasını ve yere batırılarak cezalandırılmalarını kaldırdı. Ancak

diğer ikisini kaldırmayı reddettL'i Bu rivayetten ayetin .... üstünüzden ve ayaklarınızın altından kısmı ile ne kastedildiği anlaşılır. Ayrıca  ....... ya da sizi birbirinize düşürüp kiminize kiminizin h'incını tattırmaya kısmının anlamı desteklenmiş olur.

 

İbn Merdliye bu rivayetten daha açık başka bir rivayet daha nakletmiştir.

 

Söz konusu hadis, Übey İbn Ka'b'dan gelmektedir. Buna göre Hz. Nebi şöyle buyumuştur: .......azaben fevgıküm gökten azap yağdırmak, .......ev min tahti erculiküm yere batırmaktır.

 

Bu hadise göre gökten azap yağması ile yere batırarak cezalandırılmak, bu ümmetin başına gelmeyecektir. Ancak bu konu tartışmalıdır. Nitekim Ahmed İbn Hanbel ve Taberi "De ki: Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeye ya da sizi birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattı rm aya gücü yeter," ayeti hakkında Übey İbn Ka'b'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Burada dört azaptan bahsedilmiştir. Kuşkusuz hepsi gerçekleşmiştir. Bunlardan ikisi Hz. Nebi'in vefatından yirmi beş yıl sonra meydana gelmiştir. Müslümanlar gruplara ayrılıp birbirlerine karşı şiddete başvurmuşlardır. Geriye iki azap kalmıştır. Elbette bunlar da gerçekleşecektir. Söz konusu bu iki şey, gökten azap yağdırılması ile yere batırmadır."

 

Bu rivayet illetli kabul edilmiştir. Çünkü Übey İbn Ka'b, Hz. Nebi'in vefatından sonra yirmi beş sene yaşamamıştır. Öyle anlaşılıyor ki, onun sözü, "Kuşkusuz hepsi gerçekleşmiştir," ifadesi ile son bulmuştur. Geri kalan ifadeler ise, ravilerden birine aittir. Bu rivayet, Cabir'den ve daha başka sahabilerden gelen hadise aykırı olduğu için de ilIetli kabul edilmiştir.

 

Bu hadisi kendisiyle çatıştığı ileri sürülen hadislerle birkaç şekilde uzlaştırmaya çalışanlar olmuştur:

 

1- Cabir hadisinde geçen "Allah'tan ümmetime gökten azap yağdırmasını. .. " şeklinde başlayan ifade, belirli bir zaman dilimi ile tahsis edilmiştir. Bir başka ifade ile bu durum, sahabe ve faziletli toplumların varliğı ile sınırlandırılmıştır. Onların bulunmadığı bir dönemde Muhammed ümmetinde de bu tür azapların meydana gelmesi mümkündür.

 

2- Allah'ın gökten azap yağdırması veya insanları yerin dibine batırması, Muhammed ümmetinin tamamını kapsamayacak şekilde kaldırılmıştır. Ancak belli bir zaman ile sınırlanmadan bazı Müslümanlar için bu tür azaplar gerçekleşebilir. Nitekim bu durum kafir düşmanın saldırısı ve genel kıtlık hadiselerinde de geçerlidir. Bu konuda Sahfh-i Müslim'de Sevbanldan merfU' olarak bir hadis nakledilmiştir. Söz konusu hadisin baş tarafı şöyledir: "Allah Teala yeryüzünün doğu tarafları ile batı taraflarını benim için bir araya getirdi. Ümmetimin hakimiyeti benim için bir araya getirilen bu yerlere kadar uzanacaktır ... " Bu hadiste şu ifade de yer almaktadır: " ... Rabbimden bütün fertlerini kuşatan bir kıtlık ile ümmetimi helak etmemesini, kendilerinden başka bir düşmanı onlara musallat etmemesini, onları gruplara ayırmamasını ve bir kısmının gazabını diğer bir kısmına tattırmamasını istedim. Rabbim de şöyle buyurdu:

 

Ey Muhammed! Ben bir şeye karar verdim mi, o şey mutlaka gerçekleşir. Ümmetin için onları genel kıtlık ile yok etmememi istemiştin, bunu sana verdim. Kendileri dışında köklerini kazıyacak bir düşmanı onlara musallat etmememi istemiştin, bu isteğini de yerine getirdim."

 

Hz. Nebi'in Allah'a Sığındığı Bazı Durumlar

 

1- İbn Merdliye'nin İbn Abbas'tan naklettiği rivayete göre, Nebi s.a.v. şöyle buyurmuştur:

 

"Ümmetim için Rabbim'den dört şey istedim. Bunlardan ikisini bana verdi, ikisini vermedi. O'ndan gökten azap yağdırmasını ve yeryüzünde boğmayı ümmetimden kaldırmasını istedim. Bunları kaldırdı."

 

2- İmam Müslim'in Sa'd İbn Ebı Vakkas'tan naklettiği hadise göre, Nebi s.a.v. şöyle buyurmuştur:

 

"Allah'tan ümmetimin boğularak helak olmamasını istedim. Bunu bana lutfetti. O'ndan ümmetimin bütün fertlerini kuşatacak şekilde onları kıtlıkla helak etmemesini istedim. Bunu da bana lutfetti. O'ndan ümmetimin birbirlerine karşı güç kullanmamasını istedim. Bu duamı kabul etmedi."

 

3- Taberı, Cabir İbn Semure'den buna benzer bir rivayette bulunmuştur.

 

Ancak bu rivayette "ümmetimi açlıkla helak etmemesini" ifadesi vardır.

 

Bütün bu rivayetler, yukarıda bahsettiğimiz iki rivayetin arasını uzlaştırmayı desteklemektedir. Nitekim Müslümanların tamamı değil de, bir kısmı açlıktan ve boğulmaktan can vermiştir. Fakat bunların bütün bireylerine şamil olmasından Muhammed ümmeti korunmuştur.

 

باب: {ولم يلبسوا إيمانهم بظلم} /82/.

3. "İMANLARINA HERHANGİ BİR HAKSIZLIK BULAŞTIRMAYANLAR,"(En'am 82) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثني محمد بن بشار: حدثنا ابن أبي عدي، عن شعبة، عن سليمان، عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبد الله رضي الله عنه قال:

 لما نزلت: {ولم يلبسوا إيمانهم بظلم}. قال أصحابه: وأينا لم يظلم؟ فنزلت: {إن الشرك لظلم عظيم}.

 

[-4629-] Abdullah'tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

 

"İmanlarına herhangi bir haksızlık karıştırmayanlar" ayeti indiği zaman, Hz.

 

Nebi'in ashabı: "Hangimiz zulmetmedi ki?" dedi. Bunun üzerine, "Kuşkusuz şirk, büyük bir haksızlıktır, "Lukman 13 ayeti nazil oldu.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buharı burada İbn Mes'eıd'dan nakledilen rivayete yer verdi. Bu rivayetin açıklaması, "Kitabu'l-iman"da tekrara ihtiyaç bırakmayacak derecede ayrıntılı biçimde yapllmıştı.

 

باب: {ويونس ولوطا وكلا فضلنا على العالمين} /86/.

4. "YUNUSU DA, LUT'U DA, HER BİRİNİ ALEMLERE ÜSTÜN KILDIK,"(En'am 86) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا محمد بن بشار: حدثنا ابن مهدي: حدثنا شعبة، عن قتادة، عن أبي العالية قال: حدثني ابن عم نبيكم، يعني ابن عباس رضي الله عنهما،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (ما ينبغي لعبد أن يقول: أنا خير من يونس بن متى).

 

[-4630-] Nebiinizin amcasının oğlu İbn Abbas, Nebi'in saIJaIJiihu aleyhi ve seIJem şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

 

Hiçbir kula, "Ben Yunus İbn Matta'dan daha hayırlıyım" demek yakışmaz.

 

 

حدثنا آدم بن أبي إياس: حدثنا شعبة: أخبرنا سعد بن إبراهيم قال: سمعت حميد بن عبد الرحمن بن عوف، عن أبي هريرة رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (ما ينبغي لعبد أن يقول: أنا خير من يونس بن متى).

 

[-4631-] Ebu Hureyre'den Nebi'in saIJaIJiihu aleyhi ve seIJem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

 

Hiçbir kula, "Ben Yunus İbn Matta'dan daha hayırlıyım" demek yakışmaz.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buhar! bu başlık altında İbn Abbas ve Ebu Hureyre'den nakledilen "Hiçbir ku la, 'Ben Yunus İbn Matta'dan daha hayırlıyım' demek yakışmaz," hadisine yer verdi. Bu rivayetin açıklaması "KitCibu'l-enbiyd"da yapılmıştı.