MAİDE SURESİ
DEVAM: 12. …… (Maide 101) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا الفضل
بن سهل: حدثنا
أبو النضر:
حدثنا أبو
خيثمة: حدثنا
أبو
الجويرية، عن
ابن عباس رضي
الله عنهما
قال: كان
قوم يسألون
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم استهزاء،
فيقول الرجل:
من أبي؟ ويقول
الرجل تضل
ناقته: أين
ناقتي؟ فأنزل
الله فيهم هذه
الآية: {يا أيها
الذين آمنوا
لا تسألوا عن
أشياء إن تبد
لكم تسؤكم}.
حتى فرغ من
الآية كلها.
[-4622-] İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir grup Hz. Nebi'e
alayetmek için soru sorardı. Bir keresinde adamın biri: "Benim babam
kim?" devesi kaybolan başka biri: "Benim devem nerede?" diye
sormuştu. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi: "Ey iman edenler!
Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken
onlan sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onlan
affetmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır, halimdir {affı ve müsamahası
geniştir)."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İbn Arabi' bu ayet hakkında şunları söylemiştir: "Bazı
gMiller, bu ayete dayanarak henüz meydana gelmemiş olaylar hakkında soru
sormanın haram olduğuna inandılar. Halbuki durum, böyle değildir. Çünkü bu
ayet, yasaklanan hususun, cevabında zorluk ve sıkıntı olan sorular olduğunu
açıkça ortaya koymaktadır. Yeni gelişmelere ilişkin yöneltilen sorular ise
böyle değildir. " Hakikat, İbn Arabi"nin söylediği gibidir. Ancak
onun adeti gereği kullandığı "gMiller" ifadesi hoş değildir. Nitekim
İmam Kurtubi' de bu hususa işaret etmiştir.
Müslim, Sa'd İbn Ebi' Vakkas'tan Hz. Nebi'in şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Müslümanlara en fazla haksızlık yapan Müslüman, haram
olmayan bir konu hakkında soru sorup o konunun kendi sorusu yüzünden haram
kılınmasına neden olan kimsedir." Bu hadis, ayet ile neyin kastedildiğini
açıklamaktadır. Bunda, İbn Arabi"nin işaret ettiği hususla ilgili bir
bilgi yoktur.
Kitabu'l-ilim'de "Babam kim?" sorusunu Hz. Nebi'e
soran kişinin, Abdullah İbn HuzMe olduğu geçmişti.
İbn Ebi' Hatim başka bir senet ile Katade kanalıyla Enes'ten
şunu nakIetmiştir: Hz. Nebi'e soru sordular. Onu bıktırıncaya kadar soru
sormaya devam ettiler. Nihayet Nebi s.a.v. minbere çıktı ve şöyle buyurdu:
"Sadece size haber verdiğim konular hakkında bana soru
sorun!" O an sağıma ve soluma baktım. Bir de ne göreyim! Herkes
elbisesinin bir ucu ile başını örtmüş ağlıyordu.
Bu rivayette Abdullah İbn Huzafe'nin olayı ve Hz. Ömer'in sözü
de anlatılmıştır.
İmam Taberi', Ebu Salih kanalıyla Ebu Hureyre'den şöyle
nakletmiştir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüzü kıpkırmızı kesilmiş
olarak ve öfkeli bir halde minbere çıkıp oturdu. Derken bir adam gelip ona:
"Ben nerdeyim?" diye sordu. Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem: "Cehennemdesin," dedi. Sonra bir adam daha kalkıp
"Benim babam kim?" diye sordu. Hz. Nebi "Huzafe'dir,'' dedi. Hz.
Ömer de kalkıp: "Rab olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, Nebi olarak
MuhammedIden, önder olarak da Kurlan'dan razı olduk. Ey Allah'ın Elçisi! Biz
daha yeni Cahiliyye ve şirkten kurtulduk. Babalarımızın kim olduğunu Allah
bilir." Bu sözlerden sonra Hz. Nebi'in öfkesi dindi ve "Ey iman
edenler! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Eğer Kur'an
indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah
onları affetmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır, halimdir (affı ve müsamahası
geniştir)," ayeti indi.
Bu rivayet, yukarıda verilen Musa İbn Enes hadisil44 için iyi
bir şahittir. Bu ayetin sebeb-i nüzulü hakkında iki görüş daha nakledilmiştir:
1- Taberi' ve Sai'd İbn Mansur, Husayf ve Mücahid kanalıyla İbn Abbas'ın
bu ayette geçen "şeyler" lafzı ile bahi'ra, vasi'le, saibe ve ham
kastedilmiştir, sözünü rivayet etmişlerdir.
2- İkrime şöyle demiştir: İnsanlar, Nebi'den sallallahu aleyhi
ve sellem mucize istiyorlardı. Böyle istekte bulunmaları yasaklanmıştır.
Kureyşliler kendileri için Safa tepesini altın yapmasını, Yahudiler de gökten
kendilerine bir kitap indirmesini vs. istiyordu.
İbn Ebi' Hatim, Abdülkerim kanalıyla İkrime'nin şöyle dediğini
nakletmiştir:
"Bu ayet, babası hakkında soru soran kişi hakkında
inmiştir." Sai'd İbn Cübeyr'den ise bu ayetin, bahi'ra ve diğer hayvanlara
ilişkin soru soran kimseler hakkında indiğini nakletmiştir. Miksem'den ise,
onun, milletlerin Nebilerinden mucize istemeleri hakkında bu ayetin nazil
olduğunu söylediğini aktarmıştır.
Miksem'in bu görüşü ihtimal dahilindedir. .İbn Ebi' Hatim'in
Atıyye kanalıyla naklettiği rivayete göre, ashab-ı kirama, gökten sofra
indirilmesini isteyip sonra da onuinkar eden Hıristiyanlar gibi isteklerde
bulunmaları yasaklanmıştır. Nitekim Maverdi' de bu görüşü tercih etmiştir.
İbnu'l-Münır ise bu ayetin meydana gelmiş veya meydana gelecek
konular hakkında çok soru sorulmasını yasaklamak için indiği görüşünü tercih
etmiştir. Bu görüşünü desteklerken, İmam Buharıinin
"Kitabu'l-i'tisam"da, "Çok Soru Sormanın Mekruh Görülmesi"
başlığı aldında zikrettiği hadisleri delilolarak kullanmıştır. Bu görüş kabul
edilebilir. Ancak ayetin inişinin tekerrür ettiğini söylemeye engel bir durum
da yoktur. Şu kadarı var ki, bu konuda Buharı'deki rivayetler, diğer
kitaplardaki rivayetıere göre daha sahihtir.
Hadisten Çıkan
Sonuçlar
1- Müslümanların kusurlarının gizlenmesi tercih edilmelidir.
2- Müslümanlara zorluk çıkarmak mekruhtur.
3- Meydana gelmemiş olayların peşine düşmek ve onlar hakkında
soru sormak mehuhtur.
4- Kişinin fakih görünmek gayesiyle cevap vermek için kendisini
zorlaması mekruhtur.
باب: {ما جعل
الله من بحيرة
ولا سائبة ولا
وصيلة ولا
حام} /103/.
13. "ALLAH BAHiRA, SAİBE, VASiLE VE HAM DİYE BİR ŞEY
(MEŞRU) KILMAMIŞTIR,"(Maide 103) AYETİNİN TEFSİRİ
{وإذ قال الله}
/116/: يقول: قال
الله، وإذ ها
هنا صلة.
المائدة:
أصلها
مفعولة،
كعيشة راضية،
وتطليقه
بائنة،
والمعنى: ميد
بها صاحبها من
خير، يقال
مادني يميدني.
{وإذ
قال الله
Ve iz kalallahu ifadesindeki (Maide 116) قال kale fiili, يقول yekulü anlamında kullanılmıştır. Buradaki
il!iz edatı ise zaiddir. Tıpkı şu örneklerde olduğu gibi, مائدة
maide kelimesi her ne kadar ism-i fail formunda olsa da, asılolarak ism-i
mef'uıl manasına gelir: عيشة
راضية
iyşetin radiye (memnun bir yaşam), .... Itadli'katin baine (kesin bir boşama). مائدة Maide, "sahibi için hazırlanmış
hayır" anlamına gelir. Iştikak bakımından مادني
يميدني madeni-yemidunl denir.
وقال ابن
عباس: {متوفيك}
/آل عمران: 55/:
مميتك.
İbn Abbas şöyle demiştir: متوفيك Muteveffike "Seni öldüreceğim," anlamına
gelir. (Maide 117)
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا
إبراهيم بن
سعد، عن صالح
بن كيسان، عن
ابن شهاب، عن
سعيد بن المسيب
قال: البحيرة:
التي يمنع
درها
للطواغيت،
فلا يحلبها
أحد من الناس،
والسائبة:
كانوا يسيبونها
لآلهتهم لا
يحمل عليها شيء. قال:
وقال أبو
هريرة: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (رأيت
عمرو بن عامر
الخزاعي يجر
قصبه في
النار، كان
أول من سيب
السوائب).
والوصيلة
الناقة
البكر، تبكر في
أول نتاج
الإبل، ثم
تثني بعد
بأنثى، وكانوا
يسيبونها
لطواغيتهم،
إن وصلت
إحداهما بالأخرى
ليس بينهما
ذكر، والحام:
فحل الإبل
يضرب الضراب
المعدود،
فإذا قضى
ضرابه ودعوه
للطواغيت
وأعفوه من الحمل،
فلم يحمل عليه
شيء، وسموه
الحامي.وقال
أبو اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزهري:
سمعت سعيدا
قال: يخبره
بهذا.قال:
وقال أبو
هريرة: سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم: نحوه.ورواه
ابن الهاد، عن
ابن شهاب، عن
سعيد، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه:
سمعت النبي
صلى الله عليه
وسلم.
[-4623-] Said İbn Müseyyeb'den şöyle dediği
nakledilmiştir: Bahire, tağutlara tahsis edildiği için sütü sağılması yasaklanan
deve demektir. Hiç kimse bu tür develeri sağamazdı.
Saibe, Cahiliyye Araplarının putlar için serbest bıraktığı
develere denirdi. Bu develere asla yük vurulmazdı.
Ebu Hureyre Hz. Nebi'in: "Amr İbn Amir Huzai'yi Cehennemde
bağırsaklarını çekerken gördüm," dediğini aktardı. Çünkü ilk olarak bu
şekilde hayvanları o serbest bırakmıştı.
Vaslle, develerin doğum yapabileceği en erken dönemde doğum yapan
genç deve anlamına gelir. Bu deve, dişi üstüne dişi doğurur. Araplar bu
özellkteki develeri, erkek yavru olmadan peşpeşe dişi doğurursa tağutlarına /
putlarına tahsis ederlerdi.
Ham ise, damızlık deve anlamına gelir. Bu deve, belirli sayıdaki
dişi deveyi döllerdi. Artık onları dölleyemeyecek hale gelince Cahiliyye
Arapları tarafından tağutlara / putlara tahsis edilirdi. Araplar, bu haldeki
develeri yük taşımaktan muaf tutarlardı. Onlara hiç yük taşıtmazlardı. İsim
olarak da "Hami" adını vermişlerdi.
حدثني محمد
بن أبي يعقوب
أبو عبد الله
الكرماني:
حدثنا حسان
ابن إبراهيم:
حدثنا يونس،
عن الزهري، عن
عروة: أن
عائشة رضي
الله عنها
قالت: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (رأيت
جهنم يحطم
بعضها بعضا،
ورأيت عمرا
يجر قصبه، وهو
أول من سيب
السوائب).
[-4624-] Urve'den rivayet edildiğine göre, Hz. Aişe şöyle demiştir: Allah
Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Cehennemin yalımları
birbirine çarpıyordu. Amr'ı bağırsaklarım çekerken gördüm. 0, ilk olarak
hayvanları serbest bırakan (Saibe olarak hayvanları putlara tahsis eden) kimse
idi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Bahıra sıfat-ı müşebbehe formunda olup ism-i mef'CıI anlamına
gelir. Kulağı yarılmış anlamını ifade eder.
Abdurrezzak İbn Hemmam, Ma'mer İbn Raşid kanalıyla Katade'den
şöyle nakletmiştir: "Deve, beş kez doğurur, beşinci de erkek olursa, bu yavrudan
sadece erkekler yararlanabilirdi. Kadınlar yararlanamazdı. Eğer beşinci yavrusu
dişi olursa, kulağı yarılıp serbest bırakılırdı. Ne onun yününü kırparlar, ne
ona yük taşıtırlar ve ne de ona binerlerdi. İşte buna bahıra denirdi. Eğer
yavru ölü olarak doğarsa, bu durumda hem kadınlar, hem de erkekler ondan
yararlanırdı."
Ebu Ubeyde şöyle demiştir: "Saibe, putlara adanmış hayvan
anlamına gelirdi ve her türlü hayvandan saibe olurdu. Bu tür hayvanlar
diledikleri yerde otlar, diledikleri sudan içerdi. Hiç kimse onlara binmezdi.
Bir görüşe göre ise saibe, ancak develerden olurdu. Zira Araplardan biri
tutulduğu bir hastalıktan iyileştiği veya yolculuktan döndüğü zaman 'Bir deveyi
serbest bırakacağım,' diye adakta bulunurdu."
Saibe altıncı kez yavrulayana kadar ne doğurursa doğursun,
yavrular annelerinin hükmünü taşırdi. Eğer Saibe yedinci doğurmasında iki dişi
yavru doğurursa, bunlar serbest bırakılırdı, boğazlanmazdı. Eğer yedinci
yavrusu erkek olursa, bunu sadece erkekler yerdi. Kadınlar onun etinden yiyemezdi.
Şayet yedinci yavru ikiz erkek olursa, durum yine aynı olurdu. Eğer saibe
yedinci yavrulamasında, bir dişi bir de erkek doğurursa, erkek olana vasile
denirdi ve bu yavru dişi yavru sayesinde kesilmezdi. Bütün bu uygulamalar,
yavruların ölü doğmaması durumunda geçerli idi. Eğer devenin, yedinci
yavrulamasından sonra, yavrusu ölü olarak dünyaya gelirse, bunu erkekler
yemezdi. Sadece kadınlar yerdi.
Ebu Ubeyde'nin görüşüne göre, ham, saibenin yavruları arasından
çıkardı.
O bu konuda şunları söylemiştir: "Cahiliyye Araplarına
göre, bahırenin yavrularından bir damızlık deve, dişi bir deveyi aşılarsa, bu
aşılama sonucu doğan yavru ham olurdu." Yine o şöyle demiştir: "Ham,
özel damızlık deve anlamına gelir. Araplar damızlık bir deveden on bMın döllenme
sağladıkları zaman, 'Artık bu deve sırtını korumuştur,' deyip onun sırtına yük
vurmuzlardı. Onun yününü de kırpmazlardı. O deveye ne binilir, ne de o deve bir
iş için kullanılırdı."
Fera şöyle demiştir: "Saibe hakkında farklı görüşler
vardır. Bir görüşe göre arapların diledıği mallarını serbest bırakması, sonra
bunların putlarrn bakımını üstlenen görevlilere teslim edilmesi anlamına
gelir."
باب: {وكنت
عليهم شهيدا
ما دمت فيهم
فلما توفيتني
كنت أنت
الرقيب عليهم
وأنت على كل
شيء شهيد} /117/.
14. "Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim.
Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum
müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları
gözetleyenyalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin."(Maide 117) AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا أبو
الوليد: حدثنا
شعبة: أخبرنا
المغيرة بن
النعمان قال:
سمعت سعيد بن
جبير، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما قال: خطب
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فقال: (يا
أيها الناس،
إنكم محشورون
إلى الله حفاة
عراة غرلا، ثم
قال: {كما
بدأنا أول خلق
نعيده وعدا علينا
إنا كنا
فاعلين}. إلى
آخر الآية، ثم
قال: ألا وإن
أول الخلائق
يكسى يوم
القيامة
إبراهيم، ألا
وإنه يجاء
برجال من أمتي
فيؤخذ بهم ذات
الشمال،
فأقول: يا رب
أصيحابي،
فيقال: إنك لا
تدري ما
أحدثوا بعدك،
فأقول كما قال
العبد الصالح:
{وكنت عليهم
شهيدا ما دمت
فيهم فلما
توفيتني كنت
أنت الرقيب
عليهم وأنت
على كل شيء
شهيد}. فيقال:
إن هؤلاء لم
يزالوا مرتدين
على أعقابهم
منذ فارقتهم).
[-4625-] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Nebi
Sallallahu Alyhi ve Sellem hutbede: Ey insanlar! Siz, Allah'ın huzuruna
yalınayak, çıplak ue sünnetsiz olarak çıkarılacaksınız! buyurdu. Ardından şu
ayeti okudu: "Biz ilkin yaratmaya nasıl başladıysak, diriItmeyi de Biz
gerçekleştiririz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaaddir. Bunu gerçekleştirecek
olan da Biziz. "(Enbiya 104) Sonra sözlerine şu şekilde devam etti: İyi
dinleyin! Kıyamet günü ilk olarak elbise giydirilecek olan, Hz. İbrahim'dir.
Kulağınızı açın ve beni dinleyin! O gün ümmetimden bazı insanlar getirilecek.
Sonra onlar, sol tarafa sevk edilecek. Ben hemen: "Ya Rabbi! Onlar benim
ashabım!" diyeceğim. Bana: "Onların senden sonra ne yaptıklarını
bilmiyorsun ki?" şeklinde cevap uerilecek. Ben de salih kulun söylediği
gibi: "İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerinde kontrolcü idim. Beni vefat
ettirince artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi
hakkıyla görensin, "(Maide 117) diyeceğim. O an şöyle denecektir: Bu
kimseler, sen aralarından ayrıldıktan sonra topukları üzerine geri döndüler (dinden
çıktılar).
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buharı bu başlık altında İbn Abbs'tan nakledilen hadisi
verdi. Bu hadisin açıklaması "Kitabu'r-rikak"ta yapılacaktır. İmam
Buharı bu hadisi, içinde geçen, "Ben de salih kulun söylediği gibi:
'İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerinde kontralcü idim. Beni uefcıt
ettirince artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi
hakkıyle görensin, '(Maide 117) diyeceğim," ifadesinden dolayı burada zikretmiştir.
باب: قوله: {إن
تعذبهم فإنهم
عبادك وإن
تغفر لهم فإنك
أنت العزيز
الحكيم} /118/.
15. "EĞER KENDİLERİNE AZAP EDERSEN ŞÜPHESİZ ONLAR SENİN
KULLARıNDIR (DİLEDİĞİNİ YAPARSIN),"(Maide 118) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا محمد
بن كثير:
حدثنا سفيان:
حدثنا المغيرة
بن النعمان
قال: حدثني
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(إنكم محشورون،
وإن ناسا يؤخذ
بهم ذات
الشمال، فأقول
كما قال العبد
الصالح: {وكنت
عليهم شهيدا ما
دمت فيهم - إلى
قوله - العزيز
الحكيم}).
[-4626-] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Nebi
Sallallahu Alyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: Sizler haşredileceksiniz. Bazı
insanlar sol tarafa götürü/ecek. O zaman ben salih kulun söylediği gibi,
"İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerinde kontrolcü idim. Beni vefat
ettirince artık on/ar üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi
hakkıyla görensin. Eğer kendilerine azap edersen, şüphesiz onlar senin
kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, izzet
ve hikmet sahibisin," diyeceğim.