SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1694 >>

NİSA SURESİ

باب: {وما لكم لا تقاتلون في سبيل الله والمستضعفين من الرجال والنساء}. الآية /75/.

14. "SİZE NE OLUYOR DA: [RABBİMİZ! BİZİ HALKI ZALİM OLAN BU ŞEHiRDEN ÇIKAR, KATINDAN BİZE BİR SAHİP ÇIKAN GÖNDER, KATINDAN BİZE BİR YARDıMCI LUTFET] DiYEN EZİLMİş ÇOCUKLAR, ERKEKLER VE KADINLAR UĞRUNDA VE ALLAH YOLUNDA SAVAŞMIYORSUNUZ?"(Nisa 75) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثني عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن عبيد الله قال: سمعت ابن عباس قال: كنت أنا وأمي من المستضعفين.

 

[-4587-] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Ben ve annem, mustazaf (ezilmiş) erkek ve kadınlar arasındaydık."

 

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا حماد بن زيد، عن أيوب، عن ابن أبي مليكة: أن ابن عباس تلا: {إلا المستضعفين من الرجال والنساء والولدان}. قال: كنت أنا وأمي ممن عذر الله.

 

[-4588-] İbn Ebi Müleyke'den rivayet edildiğine göre, İbn Abbas "Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenıer ... " ayetini okudu ve: "Ben ve annem, Allah'ın mazur gördüğü bu kimseler arasındaydık," dedi.

 

ويذكر ابن عباس: {حصرت} /90/: ضاقت. {تلووا} /135/: ألسنتكم بالشهادة.

 

İbn Abbas'tan şu yorumlar nakledilmiştir: حصرت Hasirat "daralmak,"(Nisa 90) تلووا telvu"şahitlik ederken dilinizi eğip bükmek"(Nisa 135) anlamına gelir.

 

وقال غيره: المرغم المهاجر، راغمت: هاجرت قومي. {موقوتا} /103/: موقتا وقته عليهم.

 

Başka bir müfessir ise şöyle demiştir: المرغم el-Murağamu "gidilecek yer" manasına gelir.(Nisa 100) راغمت Ragamtü demek, "Kavmimi terk ettim," manasını ifade eder. موقوتا Mevkuten de "onlar için zamanları belirlenmiş" manasını taşır. (Nisa 103)

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Ayette geçen ......ve'l-mustad'aflne kelimesi, güçlü olan yoruma göre, Allah lafzına atfedildiği için mecrurdur. Bu durumda ayetin anlamı şu şekilde olur: "Ezilmiş çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda neden savaşmıyorsunuz?" Bu kelime ......sebilillahi ifadesine de atfedilebilir. Bu durumda ayetin anlamı şu şekilde orur: "Allah yolunda ve ezilmiş çocuklan, erkekleri ve kadınlan kurtarmak için neden savaşmıyorsunuz?" Zemahşerı bu kelimenin ihtisas yoluyla mansub olabileceğini belirtmiştir.

 

.....Hasirat "daralmak" manasına gelir. Bu rivayeti İbn Ebı Hatim, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'tan senedli olarak nakletmiştir.

 

Müberrid şöyle demiştir: "Bu ayette (Nisa 90) geçen ........hasirat suduruhüm ifadesi, dua cümlesi olup "Allah onların kalplerini daraltsın!" anlamına gelir." Ancak ilk yorum daha evladır.

 

İbn Ebı Hatim Mücahid'den şöyle nakletmiştir: Bu ayet (Nisa 90) Eslem kabilesinden Hilal İbn Uveymir hakkında nazil olmuştur. O vakit Hilal ile Müslümanlar arasında bir antlaşma vardı. Kavminden bir grup onun yanına gelip (onlarla birlikte olmasını istemişti.) Ancak o, Müslümanlarla ve kavmi ile savaşmak istemiyordu.

 

......telvu. "şahitlik ederken dilinizi eğip bükmek" anlamına gelir. Bu yorum İmam Taberı, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'tan senedi ile nakletmiştir. Abdurrezzak İbn Hemmam da Ma'mer İbn Raşid kanalıyla Katade'nin bu ayeti şu şekilde tefsır ettiğini rivayet etmiştir: ıJ.JtrrelvD. kişinin şahitlik yaparken, şahitliğini geçersiz hale getirecek sözler sarfetmesi, ......ev tu'ridu ise şahitlik yapmaya yanaşmaması anlamına gelir.        '

 

.......Mevkuten de onlar için zamanları belirlenmiş manasını taşır. İbn Ebı Hatim, Ali İbn Talha kanalıyla İbn Abbas'ın, .......mevkuten kelimesini "farz kılınan" şeklinde izah ettiğini gösteren bir yorumunu nakletmiştir.

 

باب: {فما لكم في المنافقين فئتين والله أركسهم بما كسبوا} /88/.

15. "SİZE NE OLDU DA MÜNAFIKLAR HAKKINDA İKİ GRUBA AYRILDINIZ? HALBUKİ ALLAH ONLARı KENDİ YAPTIKLARI YÜZÜNDEN BAŞ AŞAĞI ETMİŞTİR (KÜFÜRLERİNE DÖNDÜRMÜŞTÜR)," (Nisa 88) AYETİNİN TEFSİRİ

 

قال ابن عباس: بددهم، فئة: جماعة.

İbn Abbas أركسهم erkesehum ifadesinin "Onların birliğini bozdu," فئة fietün kelimesinin ise "grup" anlamına geldiğini söylemiştir.

 

حدثني محمد بن بشار: حدثنا غندر وعبد الرحمن قالا: حدثنا شعبة، عن عدي، عن عبد الله بن يزيد، عن زيد بن ثابت رضي الله عنه: {فما لكم في المنافقين فئتين}. رجع ناس من أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم من أحد، وكان الناس فيهم فرقتين: فريق يقول: اقتلهم، وفريق يقول: لا، فنزلت: {فما لكم في المنافقين فئتين}.

وقال: (إنها طيبة تنفي الخبث، كما تنفي النار خبث الفضة).

 

[-4589-] "Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız?" ayeti hakkında Zeyd İbn Sabit'ten şöyle nakledilmiştir: Hz. Nebi'in ashabından bir grup Uhud savaşına giderken geri dönmüştü. Müslümanlar onlarhakkında iki gruba ayrılmışt!. Bir grup onların öldürülmesi gerektiğini söylerken, diğer grup öldürülmemeleri gerektiğini söylüyordu. Bunun üzerine bu ayet indi.

 

Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Medfne güzeldir. Ateşin, gümüşün kirini temizlediği gibi, o da kötü insanları temizler."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

أركسهم  Erkesehüm ifades.inin "Onların birliğini bozdu anlamına gelir. Taberı, ıbn Cüreyc ve Ata kanalıyla ıbn Abbas'tan ........ vallahu erkesehüm bima kesebu ayeti hakkında şu yorumu nakletmiştir: r+:SI!Erksehüm ifadesi "Onların birliğini bozdu," anlamına gelir .. Yine ondan, fakat Ali ıbn Ebı Talha kanalıyla şu tefsiri rivayet etmiştir: r+:SI!Erkesehül!l "Onları düşürdü," anlamına gelir. Katade'den ise şu yorumu aktarmıştır: )IErkesehüm "Onları helak etti," manasını ifade eder. Bu, ayetin lazımı ile yapılmış bir yorumdur. Çünkü <..Y' fi )rukus "dönmek" anlamına gelir. Sanki Allah Teala onları ilk hallerine döndürmüştür.

 

Hz. Nebi'in ashabından bir grup Uhud savaşına giderken geri dönmüştü. Uhud savaşından kaçanlar, Abdullah İbn Übey İbn Selul ve ona tabi olan kimselerdi. "Kitabu'l-megazı"de bulunan "Uhud Savaşı" başlığı altında bu husus ayrıntılı biçimde açıklanmıştı.

 

Hamevi rivayetinde, "Ateşin, gümüşün kirini temizlediği gibi, o da kötü insanları temizler," hadisinde geçen "gümüşün kiri" ifadesi "demirin kiri" şeklindedir. "Medıne'nin Fazileti Bölümü"de bu hadisin açıklaması hakkındaki farklı yaklaşımları anlatmıştık.

 

باب: {وإذا جاءهم أمر من الأمن أو الخوف أذاعوا به} /83/: أفشوه.

"ONLARA GÜVEN VEYA KORKUYA DAİR BİR HABER GELİNCE HEMEN ONU YAYARLAR,"(Nisa 83) AYETİNİN TEFSİRİ

(Bu bab başlığı F.B. muhtasarda yok, Ancak Buhari'de var)

 

{يستنبطونه} /83/: يستخرجونه. {حسيبا} /86/: كافيا. {إلا إناثا} /117/: يعني الموات، حجرا أو مدرا، وما أشبهه. {مريدا} /117/: متمردا. {فليبتكن} /119/: بتكه قطعه. {قيلا} /122/: وقولا واحد. {طبع} /155/: ختم.

أذاعوا به  Ezau bihi ifadesi,(Nisa 83) "Onu yayarlar";{يستنبطونه yestenbitunehu, "Onun iç yüzünü anlamak"; حسيبا hasıben, "yeter" (Nisa 86); إلا إناثا illa inasen, "taş, çamur vs. gibi cansız varlıklara" مريدا merıden, "ısrar!a isyim 'eden" (Nisa 117); فليبتكن feleyubettikunne "kesek, parçalara: ayırmak" (Nisa 119) ve طبع tabea "mühürledi," (Nisa 155) anlamına gelir. Ayrıca قيلا kllen ve 'قولا kavlen aynı manayı ifade eder. (Nisa 122)

 

AÇIKLAMA: ......İlla inasen, "taş, çamur vs. gibi Cansız varlıklara" denir, şeklindeki açıklamayı'Ebu Ubeyde ........in yedIune min dOnihi illa inasen ayetinin tefsirinde yapmıştır. Ona göre bu ayet şu anlama gelir: "Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca taş veya çamurdan yapılmış bir takım cansız varlıklardan istiyorlar." Diğer müfessirlere göre ise müşriklerin tanrılarına dişi (.....inasen) denmesinin nedeni, onların putlara menat, lat, uzza, isaf ve naile gibi müennes isimler vermeleridir.

 

Hasan-ı Basrı şöyle demiştir: "Arap kabilelerinden herbirinin ibadet ettiği 'Falancaoğullarının dişisi' olarak isimlendirilen bir putu vardı." Bu konu "Saffat" suresinin tefsirinde müşriklerin "Melekler, Allah'ın kızlarıdır" sözü nakledilirken ele alınacaktır. Yüce Allah onların bu tür saçmalıklarından münezzehtir.

 

باب: {ومن يقتل مؤمنا متعمدا فجزاؤه جهنم} /93/.

16 "KİM BİR MU'MİNİ KASTEN ÖLDÜRÜRSE CEZASI, CEHENNEMDİR,"(Nisa 93) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا آدم بن أبي إياس: حدثنا شعبة: حدثنا مغيرة بن النعمان قال: سمعت بن جبير قال: آية اختلف فيها أهل الكوفة، فرحلت فيها إلى ابن عباس فسألته عنها، فقال: نزلت هذه الآية: {ومن يقتل مؤمنا متعمدا فجزاؤه جهنم}. هي آخر ما نزل، وما نسخها شيء.

 

[-4590-] Said İbn Cübeyr'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Kufe halkı bir ayetin anlamı hakkında ihtilafa düştü. Bunun üzerine bineğime binip İbn Abbas'a gittim. Ona bu ayetin açıklamasını sordum. O da şu cevabı verdi: "Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, Cehennemdir," ayeti indi. Bu konuda en son inen ayet budur. Bu ayeti hiçbir nas nesh etmemiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Bu ayet, Mıkyes İbn Subabe hakkında nazil olmuştur. Mıkyes ve kardeşi Hişam Müslüman olmuştu. Ensardan tespit edilemeyen bir zat suikast düzenleyip Hişam'ı öldürmüştü. Ama kimin öldürdüğü tespit edilememişti. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem birini gönderip öldüren kişinin kabilesine, Mıkyes'e diyet ödemelerini emretti. Mıkyes diyeti teslim aldı. Sonra [Hz. Nebi'in] elçisini öldürdü ve mürted olarak Mekke'ye kaçtı. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

 

Hz. Nebi Mekke'nin fethedildiği gün, bazı insanların öldürülmesine izin vermişti. Mıkyes de onlardan biriydi. Bu rivayeti İbn Ebı Hatim, Saıd İbn Cübeyr kanalıyla nakletmiştir.

 

باب: {ولا تقولوا لمن ألقى إليكم السلام لست مؤمنا} /94/.

17. "SİZE SELAM VERENE, 'SEN MU'MİN DEĞİLSİN' DEMEYİN,"(Nisa 94) AYETİNİN TEFSİRİ

 

السلم والسلم والسلام واحد.

السلم  es-Silmu السلم es-selemu ve السلام es-selamu kelimeleri aynı anlamdadır. 

 

حدثني علي بن عبد الله: حدثنا سفيان، عن عمرو، عن عطاء، عن ابن عباس رضي الله عنهما: {ولا تقولوا لمن ألقى إليكم السلام لست مؤمنا}. قال: قال ابن عباس: كان رجل في غنيمة له فلحقه المسلمون، فقال: السلام عليكم، فقتلوه وأخذوا غنيمته، فأنزل الله في ذلك إلى قوله: {تبتغون عرض الحياة الدنيا}: تلك الغنيمة.

قال: قرأ ابن عباس: السلام.

 

[-4591-] İbn Abbas'ın "Size selam verene, 'Sen mümin değilsin, i demeyin," ayeti hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: Adamın biri kendisine ait küçük bir sürüyü otlatıyordu. Derken Müslümanlar onun yanına geldi. Adam onlara, "es-Selamu aleykum/Allah'ın selamı üzerinize olsun," dedi. Buna rağmen Müslümanlar onu öldürüp koyunlarına el koydular. İşte bu olay hakkında Allah Teala "Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek 'Sen mümin değilsin,' demeyin," ayetini indirdi. Bu ayette geçen dünya hayatının geçici menfaati ile kastedilen, küçük koyun sürüsüdür.

 

İbn Abbas ayette geçen ve farklı şekillerde okunan r)l:ıl/es-selam ifadesini bir elif ile uzatarak es-selam şeklinde okumuştur.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Simak rivayetine göre . !fekateıo.hü ifadesinden sonra şu ziyade bulunmaktadır: "Bu adam sadece bizden korunmak için selam verdi."

 

Bu ayete göre, bir şekilde Müslümanlık alameti taşıdığını gösteren hiç kimse, Müslüman olup olmadığı konusunda imtihan edilmedikçe öldürülmez. Çünkü selam vermek, Müslümanlara özgü bir selamlaşmadır. İnsanlar Cahiliyye döneminde bundan farklı sözlerle selamlaşıyordu. Dolayısıyla  r)Ul/es-selamü aleyküm şeklinde selam vermek, Müslümanlığın bir alametidir.

 

Bu ayetin diğer kıraatında r)l:ıl/es-selame kelimesi, r-LJyes-seleme şeklinde okunmuştur. Anlamı ise boyun eğmektir. Boyun eğmek de Islam'ın bir alametidir. Çünkü İslam kelimesi sözlükte boyun eğmek anlamına gelir.

 

Bu anlattıklarımdan, selam vermek veya boyun eğmek gibi dinin alametlerinden sadece birini taşıyan kimsenin Müslüman olduğu ve Müslümanlar gibi muamele göreceği sonucu çıkmaz. Aksine mutlaka kelime-i şehadetin söylenmesi gerekir. Ehl-i Kitab'ın ve müşriklerin kelime-i şehadeti söylemeleri arasında fark vardır. Kişi buna göre kelime-i şehadeti söylemelidir.

 

باب: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين.. والمجاهدون في سبيل الله} /95/.

18. "MU'MİNLERDEN OTURANLARLA, ALLAH YOLUNDA CİHAD EDENLER BİR 'OLMAZ,"(Nisa. 95) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إسماعيل بن عبد الله قال: حدثني إبراهيم بن سعد، عن صالح بن كيسان، عن ابن شهاب قال: حدثني سهل بن سعد الساعدي: أنه رأى مراون بن الحكم في المسجد، فأقبلت حتى جلست إلى جنبه، فأخبرنا أن زيد بن ثابت أخبره:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أملى عليه: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين والمجاهدون في سبيل الله}. فجاءه ابن أم مكتوم وهو يملها علي، قال: يا رسول الله، والله لو أستطيع الجهاد لجاهدت. وكان أعمى، فأنزل الله على رسوله صلى الله عليه وسلم، وفخذه على فخذي، فثقلت علي حتى خفت أن ترض فخذي، ثم سري عنه، فأنزل الله: {غير أولي الضرر}.

 

[-4592-] Zeyd İbn Sabit'ten rivayet edildiğine göre, Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem ona, "Mu’minlerden oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz," ayetini yazdırmış. [Olayın bundan sonraki kısmını Zeyd şöyle anlatmıştır:] Tam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ayeti bana yazdırdığı sırada Abdullah İbn Ümmi MektOm onun yanına geldi ve şöyle dedi: - Ey Allah'ın Elçisi! Allah'a yemin ederim ki, cihad edebilsem mutlaka cihad ederdim. Abdullah kör biri idi. Onun bu sözü üzerine Allah Teala Nebiine vahiy indirdi. O sırada Hz. Nebi'in uyluğu benim uyluğumun üstünde idi. Vahyin ağırlığından dolayı uyluğu bana o kadar ağır geldi ki, bir an bacağımın un ufak olacağından endişe ettirrı. Sonra vahyin gelişi tamamlandı. Allah Teala bu ayet içinde yer alan .Jı..,ı) ;j./gayra üli'd-darari (-özür sahibi olanlar dışında-) (Nisa 95) ifadesini indirmişti.

 

 

حدثنا حفص بن عمر: حدثنا شعبة، عن أبي إسحاق، عن البراء رضي الله عنه قال:

 لما نزلت: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين}. دعا رسول الله صلى الله عليه وسلم زيدا فكتبها، فجاء ابن أم مكتوم فشكا ضرارته، فأنزل الله: {غير أولي الضرر}.

 

[-4593-] Bera’ İbn Azib'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Mürninlerden oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz," ayeti inince Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem, [gelen vahyi yazması için] Zeyd'i çağırdı. Zeyd bu ayeti yazdı. Derken İbn Ümmi MektDm geldi ve körljiğünü şikayet etti. Bunun üzerine Allah Teala, [bu ayet içinde yer alan] ..... (-özür sahibi olanlar dışında-) ifadesini indirdi.

 

 

(4318) - حدثنا محمد بن يوسف، عن إسرائيل، عن أبي إسحاق، عن البراء قال: لما نزلت: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين}. قال النبي صلى الله عليه وسلم: (ادعوا فلانا). فجاءه ومعه الدواة واللوح، أو الكتف، فقال: (اكتب: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين والمجاهدون في سبيل الله}). وخلف النبي صلى الله عليه وسلم ابن أم مكتوم، فقال: يا رسول الله أنا ضرير، فنزلت مكانها: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين غير أولي الضرر والمجاهدون في سبيل الله}.

 

[-4594-] Bera'dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Muminlerden oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz," ayeti inince Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem, "Falancayı çağırın!" dedi. Çağırılan kişi divit ve levha veya kürek kemiği ile birlikte geldi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona, لا يستوي القاعدون من المؤمنين والمجاهدون في سبيل الله  (Mu’minlerden oturanlaria, Allah yolunda 'cihad edenler bir olmaz.) ayetini yazmasını emretti. O esnada Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasında İbn Ümmi MektCım vardı. Hz. Nebi'e, - Ey Allah'ın Elçisi! Ben ama bir adamım, diyerek durumunu arz etti. Bunun üzerine bu ayetin yerine şu ayet indi: ............. (Mu’minlerden -özür ;ahibi olanlar dışında- oturanlarla, Allah yolunda cihad edenler bir olmaz).

 

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا هشام: أن ابن جريج أخبرهم (ح). وحدثني إسحاق: أخبرنا عبد الرزاق: أخبرنا ابن جريح: أخبرني عبد الكريم: أن مقسما مولى عبد الله بن الحارث أخبره: أن ابن عباس رضي الله عنهما أخبره: {لا يستوي القاعدون من المؤمنين}: عن بدر، والخارجون إلى بدر.

 

[-4595-] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, "Mu’minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla, Allah yolunda cihad edenler bir olmaz," ayeti Bedir savaşına katılmayanlar ile katılanlar hakkında inmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İmam Buhar! İbn Abbas'tan gelen rivayeti burada özet olarak verdi.

Tirmizı de bu rivayeti nakletmiştir. Onun rivayetinde şu fazlalık vardır: Allah Teala'nın Bedir savaşı ile ilgili emri gelince, her ikisi de ama olan Abdullah İbn Cahş ile İbn Ümmi MektUm Hz. Nebi'e gelip - Ey Allah'ın elçisi! Bizim için bir izin var mı? diye sordular.

 

Bunun üzerine, "Müminierden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlaria, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canlan ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı," ayeti nazil oldu. Bu ayette cihada çıkmayıp geride evlerinde oturanlar ile herhangi bir özru bulunmayan kimseler kastedilmiştir. "Mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır," ifadesinde belirtilen mücahidlerin üstünlüğü, bir özru bulunmadığı halde cihada katılmayan müminlere karşıdır."

 

İmam Tirmizı bu rivayeti tek bir siyak içinde nakletmiştir. Ancak bu rivayette idrac vardır. "Bu ayette cihada çıkmayıp geride evlerinde oturanlar ... " ifadesi İbn Cüreyc tarafından hadise idrac edilmiştir. Taberi bunu açıklamıştır.

 

İbn Cüreyc'in bu tefsiri şu şekilde özetlenebilir: Mücahidlerin üstün olduğu kimseler, bir özrü olmadığı halde cihada katılmayan müminlerdir. Özür sahibi müminler ise, niyetleri halis olduğu süece üstünlük konusunda cihad edenlerle bir tutulur. Nitekim bu husus "Megazı Bölümü"nde Enes İbn Malik'ten nakledilen rivayette açıklanmıştır. Söz konusu rivayette cihada katılan müminlere Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Medıne'de öyle insanlar var ki, attığınız her adımda, geçtiğiniz her vadide mutlaka onlar sizinle beraberdir. Özürleri onlann size katılmasına engelolmuştur."

 

"Allah, mallan ve canlan ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı," ayetinin, cihad edenleri, özür sahibi olmadan cihada katılmayıp evlerinde oturan insanlara üstün kıldığı anlamına gelmesi ihtimali vardır. Bu ihtimal, yukarıda zikredilen Enes hadisi ile çelişmez. Aynı şekilde ayetin delalet ettiği özür sahiplerinin, cihad eden mücahidlerle bir tutulması anlamı ile de çelişmez. Ayette özür sahipleri, "eşit olmazlar" hükmünden istisna edilmiştir. Böylece Allah yolunda cihada çıkanlarla eşit tutulmuşlardır. Çünkü eşit olmakla olmamak arasında üçüncü bir mertebe yoktur.

 

Bu ayette geçen ifade ile özür sahibi kimselerin kat kat sevaba nail olmak konusunda değil de, sevaba iştirak konusunda mücahidlerle eşit oldukları kastedilmiştir. Ancak geride kalanların kat kat sevaba nail olma konusunda diğer salih amelleri ile cihad edenlere kavuşma imkanları vardır.

 

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar:

 

1 - Katip tutulabilir.

2- Katip kişinin yakınında bulunabilir.

3- İlim yazı ile kayıt altına alınır.

 

باب: {إن الذين توفاهم الملائكة ظالمي أنفسهم قالوا فيم كنتم قالوا كنا مستضعفين في الأرض قالوا ألم تكن أرض الله واسعة فتهاجروا فيها} /97/. الآية.

19. "KENDİLERİNE YAZIK EDEN KİMSELERE MELEKLER, CANLARINI ALIRKEN: 'NE İŞTE İDİNİZ!' DİYE SORDULAR. BUNLAR: 'BİZ YERYÜZÜNDE ÇARESİZDİK,' DİYE CEVAP VERDİLER. MELEKLER DE: 'ALLAH'IN YERİ GENİŞ DEĞİL MİYDİ? HİCRET ETSEYDİNİZ YA!' DEDİLER," (Nisa 97) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا عبد الله بن يزيد المقرئ: حدثنا حيوة وغيره قالا: حدثنا محمد بن عبد الرحمن أبو الأسود قال: قطع على أهل المدينة بعث، فاكتتبت فيه، فلقيت عكرمة مولى ابن عباس فأخبرته، فنهاني عن ذلك أشد النهي، ثم قال: أخبرني ابن عباس: أن ناسا من المسلمين كانوا مع المشركين، يكثرون سواد المشركين على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم، يأتي السهم فيرمى به، فيصيب أحدهم فيقتله، أو يضرب فيقتل، فأنزل الله: {إن الذين توفاهم الملائكة ظالمي أنفسهم}. الآية.رواه الليث، عن أبي الأسود.

 

[-4596-] Muhammed İbn Abdirrahman Ebu'l-Esved'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Medine halkının bir ordu çıkarması kesinleşmişti. Ben de bu orduya yazılmıştım. Derken İbn Abbas'ın azatlı kölesi İkrime ile karşılaştım.

 

Ona, orduya yazıldığımı haber verdim. İkrime benim orduya katılmarnı kesin bir dille yasakladı ve İbn Abbas'ın kendisine şöyle dediğini anlattı: Bazı Müslümanlar [imanlarını gizleyerek] müşriklerle birlikte [Mekke'de] kalmıştı. Hz. Nebi döneminde [yapılan Bedir savaşına katılarak] onların çok görünmesine neden olmuşlardı. Savaşta oklar atılıyordu. Bu okı ar müşriklerin içinde bulunan Müslümanlara isabet edip onları öldürüyordu. Bazen de onlar, savrulan kılıç darbeleriyle can veriyorlardı. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi: "Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: 'Ne işde idiniz!' diye sordular. Bunlar: 'Biz yeryüzünde çaresizdik,' diye cevap verdiler. Melekler de: 'Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!' dediler."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Mekke'de kalıp Müslümanlığını gizleyenlerin isimleri Eş'as İbn Sewar'ın İkrime kanalıyla İbn Abbas'tan yaptığı rivayette belirtilmiştir. Buna göre şu kimseler Mekke'de kalıp Müslümanlıklarını gizlemişlerdi: Kays İbn Velid İbn Mughe, Ebu Kays İbnu'l-Fakih İbn İbnu'I-Muğıre, Velıd İbn Utbe İbn Rabıa, Amr İbn Ümeyye İbn Süfyan ve Ali İbn Ümeyye İbn Halef. Anlatıldığına göre bu insanlar, müşriklerle birlikte Bedir'e gelmişlerdi. Müslümanların az olduğunu görünce şüphelenip "Bu insanları dinleri aldatmış," demişlerdi. Sonra Bedir'de öldürülmüşlerdi. Bu rivayeti İbn MerdCıye nakletmiştir.

 

Bu rivayet ayetin sebeb-i nüzCılünü açıklamaktadır. Taberı ve İbn Münzir'de, Amr İbn Dinar'ın İkrime kanalıyla İbn Abbas'tan naklettiği bir rivayet şu şekildedir: Mekke halkından bir grup Müslüman olmuştu. Ancak imanlarını gizliyorlardı. Müşrikler Bedir savaşı için onları da getirmişlerdi. Bu kimselerden bazıları söz konusu savaşta öldürülmüş, bazıları da yaralanmıştı. Bunun üzerine Müslümanlar "Onlar Müslümandı. Bizimle savaşmaları için onlara baskı yapılmıştı. Bu yüzden onların bağışlanmasını dileyin!" demişlerdi. Bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.

 

Daha sonra Müslümanlar, bu ayet ile birlikte bir mektup yazıp onlardan Mekke'de kalanlara göndermişlerdi. Ayrıca Mekke'de kalma konusunda bir mazeretierinin kalmadığını da bildirmişlerdi. Bunun üzerine Mekke'deki Müslümanlar Medıne'ye doğru yola çıkmıştı. Müşrikler yolda onlara yetişip baskı uygulamışlardı. Bu yüzden Müslümanlar geri dönmüşlerdi. Bunun üzerine de şu ayet nazil olmuştu: "İnsanlardan kimi vardır ki: 'Allah'a inandık' der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, 'Doğrusu biz de sizinle beraberdik' derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?" Müslümanlar bu ayeti de yazıp Mekke'de kalanlara gönderdi. Onlar da yeniden Mekke'den Medıne'ye doğru yola çıktılar. Müşrikler yine onları yakaladı. Bazıları müşriklerden kurtulurken, bazıları da öldürüldü.

 

Meleklerin bu insanlara "Ne işte idiniz!" şeklinde soru yöneltmeleri, onları azarlamak ve paylamak içindir.

 

Saıd İbn Cübeyr bu ayetten, Allah'a isyan edilen bölgeden hicret etmenin :arz olduğu sonucunu çıkarmıştır.

 

باب: {إلا المستضعفين من الرجال والنساء والولدان لا يستطيعون حيلة ولا يهتدون سبيلا} /98/.

20. "ERKEKLER, KADINLAR VE ÇOCUKLARDAN (GERÇEKTEN) ACİZ OLUP HİÇBİR ÇAREYE GÜCÜ YETMEYENLER, HİÇBİR YOL BULAMAYANLAR MÜSTESNADIR, "(Nisa 98) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا أبو النعمان: حدثنا حماد، عن أيوب، عن أبي مليكة، عن ابن عباس رضي الله عنهما: {إلا المستضعفين}. قال: كانت أمي ممن عذر الله.

 

[-4597-] İbn Abbas إلا المستضعفين  illa el-muztad'afine (muztaz'aflar/ gerçekten

aciz kimseler) hakkında şöyle demiştir. Annem Allah'ın mazur gördüğü bu kimselerdendi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Bu ayette (Nisa 98) ayrı tutulan mustaz'aflar, bir önceki ayette bahsi geçen kimselere göre mazur görülmüştür. Başka bir ayette ise, mustaz'aflar uğruna savaşmak teşvik edilmiştir. (SK.Nisa 75) Altı bab önce İbn Abbas'ın bu sözü hakkında açıklama yapılmıştı.

 

باب: قوله: {فأولئك عسى الله أن يعفو عنهم وكان الله عفوا غفورا} /99/.

21. "İŞTE BUNLARI, UMULUR Kİ ALLAH AFFEDER,"(Nisa 99) AYETİNİN TEFSİRİ

 

4322                                                                                                  4598- ؟؟ نقص ؟؟

 

[-4598-] Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem bize yatsı namazını kıldırdığı bir sırada Semiallahu limen hamideh (Allah kendisine hamd edeni işitti) dedi. Sonra secde ye varmadan şu şekilde dua etti: Allahım! Ayyaş İbn Ebi Rabia'yı kurtar! Allahım! Selerne İbn Hişam'ı kurtar! Allahım! el-Velid İbnu'l-Velld'i kurtar! Allahım! Mustaz'af müminleri kurtar!

 

Allahım! Mudar kabilesine karşı gücünü göster! Yusuf Nebiin kavmine çektirdiğin seneler gibi onlara da çektir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Bu bab başlığı Ebu Zerr rivayetine göredir. Buhari'rıin diğer ravilerine göre bu babın başlığı şu şekildedir: ("İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır, "(Nisa 99) ayetinin tefsiri)

 

Bu başlık altında İmam Buhar!, Ebu Hureyre'den, Hz. Nebi'in mustaz'aflar için yaptığı duayı aktardı. "Kitabu'l-istiska"nın başlarında bu hadisin açıklaması yapılmıştı.

 

باب: {ولا جناح عليكم إن كان بكم أذى من مطر أو كنتم مرضى أن تضعوا أسلحتكم} /102/.

22. "EĞER YAĞMUR SEBEBİYLE ZAHMET ÇEKERSENİz YAHUT HASTA DÜŞMÜŞSENİZ, SİLAHLARINIZI BIRAKMANIZDA BİR SAKINCA YOKTUR,'' (Nisa 102) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا محمد بن مقاتل أبو الحسن: أخبرنا حجاج عن ابن جريج قال: أخبرني يعلى، عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس رضي الله عنهما: {إن كان بكم أذى من مطر أو كنتم مرضى}. قال: عبد الرحمن بن عوف كان جريحا.

 

[-4599-] İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Eğer yağmur sebebiyle zahmet çekerseniz, yahut hasta düşmüş iseniz ... " ayeti yaralı olan Abdurrahman İbn Avf hakkında inmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Buharı'nin bab başlığında kullandığı ayette geçen ........en tedaCı eslihateküm (Silahlarınızı bırakmanızda) ifadesi ile Müslümanların yağmur ve hastalık sebebiyle taşımaları zor olduğu için silahlarını bırakmalarına izin verilmiştir. Sonra Yüce Allah, Müslümanlara, gafil kalıp düşman baskınına uğramamaları için tedbir almalarını emretmiştir.

 

باب: {ويستفتونك في النساء قل الله يفتيكم فيهن وما يتلى عليكم في الكتاب في يتامى النساء} /127/.

23. "SENDEN KADINLAR HAKKINDA FETVA İSTİYORLAR. DE Kİ: ONLARA AİT HÜKMÜ SİZE ALLAH AÇIKLIYOR: KİTAP'TA, KENDİLERi iÇİN YAZILMIŞI (MiRASI) VERMEYİP NİKAHLAMAK İSTEDİĞİNiZ YETİM KADINLAR, ÇARESiZ ÇOCUKLAR VE YETİMLERE KARŞI ADİL DAVRANMANIZ HAKKINDA SiZE OKUNAN AYETLER (ALLAH'IN HÜKMÜNÜ APAÇIK ORTAYA KOYMAKTA'DIR). HAYIRDAN NE YAPARSANIZ, ŞÜPHESİZ ALLAH ONU BİLMEKTEDİR,"(Nisa 127) AYETİNİN TEFSiRİ

 

حدثنا عبيد بن إسماعيل: حدثنا أبو أسامة: حدثنا هشام بن عروة، عن أبيه، عن عائشة رضي الله عنها:

 {ويستفتونك في النساء قل الله يفتيكم فيهن - إلى قوله - وترغبون أن تنكحوهن}. قالت: هو الرجل تكون عنده اليتيمة، هو وليها ووارثها، فأشركته في ماله حتى في العذق، فيرغب أن ينكحها ويكره أن يزوجها رجلا، فيشركه في ماله بما شركته، فيعضلها، فنزلت هذه الآية.

 

[-4600-] Hz. Aişe'nin "Senden kadınlar hakkında fetua istiyorlar ... " ayeti hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yanında hem onun velisi, hem de varisi olduğu yetim bir kız bulunan bir adam vardır/düşünün. Yetim kız, bir hurma ağacına/salkımına varıncaya kadar bu adamın malına ortaktır. Adam onunla evlenme arzusu taşımaz. Onu başka biriyle de evlendirmek istemez. Çünkü evlendirecek olsa, o yetimin kocası, eşinin ortaklığı vasıtasıyla onun malına ortak olacaktır. Bu yüzden onun başkasıyla evlenmesine de mani olur. İşte bu ayet bu tür insanlar hakkında inmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Bab başlığında geçen ayeti kerımede bulunan .....yesteftuneke ifadesi "Senden fetua istiyorlar," anlamına gelir. Bu fiil, soru soran kimsenin kendisi için problem teşkil eden bir olayın aydınlatılması için yönelttiği sorunun cevabını istemesi anlamında kullanılır. u=-Jilel-Fetyi kökünden türemiştir. YiheJbu kökten türemiş olan ilel-Feta kelimesi ise, güçlü-kuvvetli genç anlamına gelir.

 

İmam Buharı bu başlık altında kendi malına ortak bir yetimin sorumluluğunu üstlenmiş bir adamın hikayesini anlatan Hz. Aişe hadisine yer verdi. Bu hadis hakkında surenin başlarında geniş açıklama yapılmıştı.

 

باب: {وإن امرأة خافت من بعلها نشوزا أو إعراضا} /128/.

24. "EĞER BİR KADIN KOCASININ GEÇİMSİZlİĞİNDEN YAHUT KENDİSİNDEN YÜZ ÇEVİRMESİNDEN ENDİŞE EDERSE,"(Nisa 128) AYETİNİN TEFSİRİ

 

وقال ابن عباس: {شقاق} /35/ : تفاسد. {وأحضرت الأنفس الشح} /128/: هواه في الشيء يحرص عليه. {كالمعلقة} /129/: لا هي أيم ولا ذات زوج. {نشوزا}: بغضا.

İbn Abbas şöyle demiştir: شقاق Şikak kelimesi "bozulma," وأحضرت الأنفس الشح ve uhdirat el-enfusü'ş-şuhhi "Kişi'nin bir şeye karşı aşırı istek duyması, bir şeyi elde etmek için hırs taşıması," كالمعلقة kel-muallakati "dul mu yoksa evli mi olduğu anlaşılmayan bir durumda" 've نشوزا  nuşuzen "buğz" anlamına gelir.

 

AÇIKLAMA: Bu ifadelerin geçtiği yerleri ve Türkçe tercümelerini vermemiz uygun olacaktır:

نشوزا Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından/ bozulmasından korkarsimız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse, Allah aralarını bulur. Şüphesiz Allah herşeyi bilen, herşeyden haberdar alandır. (Nisa 35).

نشوزا Eğer bir kadın' kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Üzerine düşüp uğraşsanız da, kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da, diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Nisa 128-129).

 

حدثنا محمد بن مقاتل: أخبرنا عبد الله: أخبرنا هشام بن عروة، عن أبيه، عن عائشة رضي الله عنها:

 {وإن امرأة خافت من بعلها نشوزا أو إعراضا}. قالت: الرجل تكون عنده المرأة ليس بمستكثر منها، يريد أن يفارقها، فتقول: أجعلك من شأني في حل، فنزلت هذه الآية في ذلك.

 

[-4601-] Hz. Aişe'nin "Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse ... " ayeti hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Evli olan bir adam, hanımını çok sevmez ve onunla çok vakit geçirmek istemez. Ondan ayrılmak ister. [Bu durumu sezen hanımıana] şöyle der: =:vliliğimizin sürmesi karşılığında bir takım haklarımdan vazgeçeyim mi? İşte bu ayet böylesi durumlar hakkında inmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İbn Abbas'ın شقاق şikak kelimesi hakkında yaptığı bu açıklamayı, İbn Ebi' Hatim, Ali İbn Ebi' Talha kanalıyla senetli olarak nakletmiştir. Onun dışındaki bazı müfessirler bu kelimeyi, "düşmanlık" olarak izah etmişlerdir. Çünkü birbirine düşmanlık besleyen iki kişiden her biri, ötekinin karşı tarafında yer alır.91

 

كالمعلقة Ke'l-muallakati hakkındaki açıklama ise, yine İbn Ebi' Hatim tarafından sahi'h bir senetle Yezid en-Nahvi' ve İkrime kanalıyla İbn Abbas'tan nakledilmiştir.

 

نشوزا Nuşuzen kelimesi hakkında Ferra şöyle demiştir: "Nuşuz hem kadından, hem de erkekten meydana gelir. Bu ayetteki nüşuz, erkekten meydana gelendir."

 

Hz. Ali şöyle demiştir: "Bu ayet (Nisa 128), kocasından ayrılmak istemeyen ve evliliğin i sürdürmek için, kocasının her üç günde veya dört günde bir kendisine gelmesi karşılığında onunla anlaşan kadın hakkında inmiştir."

 

Hakim'in Saıd İbn Müseyyeb kanalıyla aktardığı rivayete göre, Rafi' İbn Hadlc bir kadınla evli idi. Kadın yaşlanınca onun üzerine genç bir kızla evlendi. Sonra genç kıza daha fazla vakit ayırmaya başladı. Bu yüzden ilk karısı ile arasında tartışma çıktı. Bunun üzerine Rafi' onu boşadı. İddet süresinin dolmasına az bir süre kala ona "Eğer yeni hanımıma daha fazla vakit ayırmama dayanacaksan seni boşamaktan vazgeçerim," dedi. Kadın bu tekilfi kabul etti. O da yeniden onunla nikahlandı. Ama kadın, onun genç eşine daha fazla vakit ayırmasına dayanarnadı. Bu yüzden kocası nihaı olarak onu boşadı. Hakim bu rivayet hakkında şöyle demiştir: "Bu olayda ric'ı talaktan sonra Rafi' ile ilk karısı arasında meydana gelen sulh, bu ayetin (Nisa 128) bize anlatılan iniş sebebidir. " (Hakim, el-Müstedrek, VII, 336. Hadis no: 3162)

 

Tirmizı de Simak ve İkrime kanalıyla İbn Abbas'tan şu rivayeti nakletmiştir:

"Sevde validemiz, Hz. Nebi'in kendisini boşamasından korktu. Bu yüzden ona şöyle dedi:

 

- Ey Allah'ın Elçisi! Beni boşarna! Benim günümü Aişe'ye ayır.

 

Nebi Sallallahu Alyhi ve Sellem de onun isteğini yerine getirdi. Bunun üzerine bu ayet (en-Nisa 4/128) nazil oldu. Tirmizı bu rivayet için "Hasen-garıb" demiştir.

 

Bu rivayetin Sahfhayn'de Hz. Aişe'den nakledilen bir şahidi bulunduğunu belirtmek isterim. Ancak bu rivayette ayetin inişinden söz edilmemektedir.

 

باب: {إن المنافقين في الدرك الأسفل من النار} /145/.

25. "ŞÜPHE YOK Kİ MÜNAFIKLAR CEHENNEMİN EN ALT KATINDADIRLAR,"(Nisa, 145) AYETİNİN TEFSİRİ

 

وقال ابن عباس: أسفل النار. {نفقا} /الأنعام: 35/: سربا.

İbn Abbas şöyle demiştir: الدرك الأسفل من النار ed-Oerki'l-esfeli mine'n-nar "Cehennemin en alt tabakası,"  نفقا nefekan da '''geçit'' anlamına gelir.(En'am 35)

 

حدثنا عمر بن حفص: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش قال: حدثني إبراهيم، عن الأسود قال: كنا في حلقة عبد الله، فجاء حذيفة حتى قام علينا فسلم، ثم قال: لقد أنزل النفاق على قوم خير منكم، قال الأسود: سبحان الله، إن الله يقول: {إن المنافقين في الدرك الأسفل من النار}. فتبسم عبد الله، وجلسحذيفة في ناحية المسجد، فقام عبد الله فتفرق أصحابه، فرماني بالحصا، فأتيته، فقال حذيفة: عجبت من ضحكه، وقد عرف ما قالت، لقد أنزل النفاقعلى قوم كانوا خيرا منكم ثم تابوا، فتاب الله عليهم.

 

[-4602-] el-Esved'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Biz Abdullah İbn Mes'ud'un ders halkasında idik. Bu sırada Huzeyfe İbnu'l-Yeman çıkageldi. Yanıbaşımızda durup bize selam verdi. Sonra şöyle dedi: Yemin ederim ki, sizden daha hayırlı bir toplum münafıklıkla imtihan edilmişti.

 

[Huzeyfenin bu sözüne hayret eden] Esved, Subhanallah! Allah Teala kitabında 'Şüphe yok ki münafıklar Cehennemin en alt katındadırlar, i buyuruyor, dedi.

 

Abdullah İbn Mes'ud ise Huzeyfe'nin söylediği doğru söze tebessüm ile karşılık verdi.

Sözünü bitirdikten sonra Huzeyfe camiin bir köşesine geçip oturdu. Bir müddet sonra Abdullah İbn Mes'ud kalktı. Onun arkadaşları da dağıldı.

 

Huzeyfe bana bir çakıl taşı attı. Ben de yanına gittim. Bana şöyle dedi:

 

Abdullah İbn Mes'ud "Sizden daha hayırlı bir toplum münafıklık ile imtihan edildi. Sonra onlar tevbe ettiler ve Allah da tevbelerini kabul etti," sözümü anladığı halde sadece gülmek ile yetindi. Buna hayret ettim.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İbn Abbas'ın .........edderki'l-esfeli mine 'n-nar ifadesi hakkında yaptığı açıklamayı, ıbn Ebı Hatim Ali ıbn Ebı Talha'dan nakletmiştir.

 

Alimler, din ile alay ettikleri için münafıkların kafirlerden daha çok azab çekeceğini ifade etmişlerdir.'

 

İbn Abbas'ın ........nefekan kelimesi hakkında yaptığı açıklamayı İbn Ebı Hatim, İbn Cüreyc ve Ata kanalıyla nakletmiştir. Bu kelime Nisa suresinde değil, En'am suresindeki bir ayette geçmektedir. İmam Buharı bu kelime ile ilgili açıklamayı burada anmak suretiyle, nifak!münafıklık kelimesinin türetildiği köke işaret etmiş olabilir. Çünkü nifak, kişinin içinde bulunan inanç ve düşüncenin tersini yansıtması anlamına gelir. Kirmanı bu izahı yapmıştır. Ancak bazılarının ileri sürdüğü şu yorum da yabana atılacak türden değildir: Nifak, Arap tavşanının yuvası anlamına gelen nafika kökünden türemiştir. Nifakın kovuk anlamına gelen ...nefeka kökünden türediği de ifade edilmiştir. Bu son görüş "en-Niha.ye" de anlatılmıştır.

Huzeyfe'nin "Yemin ederim ki, sizden daha hayırlı bir toplum münafıklıkla imtihan edilmişti," sözü hakkında şunları söyleriz. Sahabe nesli, tabieın tabakasından daha hayırlıdır. Buna rağmen Yüce allah onları imtihan etmiştir. Kimileri dinden dönmüş, kimileri de münafık olmuştu. Böylece hayırlı olma özelliklerini yitirmişlerdi. Sonra bazıları tevbe etmiş ve yeniden hayırlı olma özelliğini kazanmışdı. Öyle anlaşılıyor ki, Huzeyfe hitap ettiği insanları aldanmaktan sakındırmıştır. Çünkü insanların düşünceleri değişir, kalpleri çevrilir. Bu yüzden Huzeyfe, imandan ayrılmaktan onları sakındırmıştı. Çünkü kişinin yaptığı ameller, inanç bakımından son haline göre değerlendirilir. Huzeyfe o insanlara, imanları konusunda kendilerine çok güvenseler bile, yine de allah'ın planından emin olmamaları gerektiğini bildirmiştir. Çünkü onlardan önce yaşamış olan sahabe nesii, kendilerinden daha hayırlı idi. Buna rağmen onlardan dinden dönen ve münafık olan kimseler çıkmıştı. Sahabe neslinden sonra gelen çağlarda ise, bu tür olayların olma ihtimali daha fazladır.

 

Huzeyfe'nin sözlerinden, küfür, iman, ihlas ve nifakın Allah'ın yaratması, akidiri ve iradesi ile meydana geldiği anlaşılır.

 

Bu ayetten hemen sonra gelen "Ancak teube edip hal/erini düzeltenler, Allah'a sımsıkı sanhp dinlerini {ibadetlerini} yalnız onun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler, " (Nisa 146) ayeti de, zındıkların tevbe edebileceğini ve tevbelerinin kabul edileceğini gösterir. Çünkü bu ayette başka oldukları belirtilenler, bir önceki ayette bahsi geçen münafıklardan ayrı tutulmuştur. Birçok alim bu ayetten bu sonucu çıkarmıştır.

 

 "Ahkamu'l-Kur'an" müellifi Cessas da bu alimlerden biridir.