SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1685 >>

AL-İ İMRAN SURESİ

باب: {إن الذين يشترون بعهد الله وأيمانهم ثمنا قليلا أولئك لا خلاق لهم} /77/:

3. "ALLAH'A KARŞI VERDİKLERİ SÖZÜ VE YEMİNLERİNİ AZ BİR BEDELLE DEGİŞTİRENLERE GELİNCE, İŞTE BUNLARIN AHİRETTE BİR PAYI YOKTUR,"[AI-i İmran 77] AYETİNİN TEFSİRİ

 

{أليم} /77/: مؤلم موجع، من الألم، وهو في موضع مفعل.

Ayette geçen لا خلاق لهم illa halaka lehüm ifadesi "Onlar için, her hangi bir hayır yoktur," anlamına gelir. Ayrıca ayetin sonunda bulunan أليم elim sözcüğü elem kökünden türetilmiş olup "acı veren, can yakan anlamına gelir." Burada if al babından ism-i fail manasında kullanılmıştır.

 

حدثنا حجاج بن منهال: حدثنا أبو عوانة، عن الأعمش، عن أبي وائل، عن عبد الله بن مسعود رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (من حلف يمين صبر، ليتقطع بها مال امرئ مسلم، لقي الله وهو عليه غضبان). فأنزل الله تصديق لذلك: {إن الذين يشترون بعهد الله وأيمانهم ثمنا قليلا أولئك لا خلاق لهم في الآخرة}. إلى آخر الآية. قال: فدخل الأشعث بن قيس وقال: ما يحدثكم أبو عبد الرحمن؟ قلنا: كذا وكذا، قال: في أنزلت، كانت لي بئر في أرض ابن عم لي، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (بينتك أويمينه). فقلت: إذا يحلف يا رسول الله، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (من حلف على يمين صبر، يقتطع بها مال امرئ مسلم، وهو فيها فاجر، لقي الله وهو عليه غضبان).

 

[-4549 - 4550-] Abdullah İbn Mes'ud Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

 

Müslüman kardeşinin malını ele geçirmek için yemın-i sabr yapan herkes Allah'ın öfkesini üzerine çekmiş halde O'nun huzuruna çıkar. Nitekim Yüce Allah bunu doğrulayıcı biçimde şu ayeti indirmiştir:

 

"Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur."

 

Sonra Eş'as İbn Kays yanımıza geldi ve "Ebu Abdirrahman size ne anlattı?" diye sordu. Biz de anlattıklarını ona haber verdik. Bunun üzerine şöyle dedi:

 

Bu ayet benim hakkımda indi. Amcamınoğlunun bahçesinde benim bir kuyu m vardı. [Ama o, bunu inkar etti.] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana, "O kuyunun sana ait olduğunu gösteren bir delil getir yoksa ona, bu kuyunun kendisine aİt olduğuna dair yemin etmesini teklif edeceğim," dedi. Ben de, "Ey Allah'ın Elçisi' [Bu onun için zor değil ki!]O zaman o, yemini tercih edecektir," dedim. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Müslüman kardeşinin malmı ele geçirmek için yalan söyle söyleye yemin-i sabr yapan herkes, Aliah'ın öfkesini üzerine çekmiş halde O'nun huzuruna çıkar."

 

 

حدثنا علي، هو ابن أبي هاشم، سمع هشيما: أخبرنا العوام بن حوشب، عن إبراهيم بن عبد الرحمن، عن عبد الله بن أبي أوفى رضي الله عنهما:

 أن رجلا أقام سلعة في السوق، فحلف فيها: لقد أعطى بها ما لم يعطه، ليوقع فيها رجلا من المسلمين، فنزلت: {إن الذين يشترون بعهد الله وأيمانهم ثمنا قليلا}. إلى آخر الآية.

 

[-4551-] Abdullah İbn Ebı Evfa'dan nakledildiğine göre adamın biri malını pazara çıkarmıştı. Sonra Müslümanlardan birini kandırıp ona malını pahalıya satmak için, malına verilmeyen fiyatın verildiğine dair yemin etti. Bu olay üzerine şu ayet indi:

 

Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur.

 

 

حدثنا نصر بن علي بن نصر: حدثنا عبد الله بن داود، عن ابن جريج، عن ابن أبي مليكة:

أن امرأتين كانتا تخرزان بيت، أو في الحجرة، فخرجت إحداهما وقد أنفذ بإشفى في كفها، فادعت على الأخرى، فرفع أمرهما إلى ابن عباس، فقال

ابن عباس: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لو يعطى الناس بدعواهم، لذهب دماء قوم وأموالهم). ذكروها بالله، واقرؤوا عليها: {إن الذين يشترون بعهد الله}. فذكروها فاعترفت، فقال ابن عباس: قال النبي صلى الله عليه وسلم: (اليمين على المدعى عليه).

 

[-4552-] İbn Ebı Müleyke'nin anlattığına göre iki kadın bir evde veya bir odada deri dikiyorlardı. Bir gün içlerinden biri eline biz saplanmış şekilde dışarı çıktı. Bizi eline arkadaşının batırdığını iddia etti. Mesele [çözümlemesi için] İbn Abbas'a götürüldü. İbn Abbas olayı kendisine anlatanlara Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletti:

 

Eğer iddialarına bakılarak insanlara istedikleri verilseydi, toplumun ne can güvenliği, ne de mal güvenliği kalırdı.

 

Sonra onlardan kadına Allah'ı hatırlatmalarını ve ona "Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur," ayetini okumalarını istedi. Onlar da gidip kadına bunu hatırlattılar. Kadın hatasını kabul etti. Bunun üzerine İbn Abbas Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletti: Yemin davalıya düşer.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  

 

لا خلاق لهم 'illa halaka lehum." Ebu Ubeyde bu ifadeyi "Onların hayırdan hiç nasipleri yoktur," şeklinde tefsır etmiştir.

 

"Ayetin sonunda bulunan Hhllmün sözcüğü elem kökünden türetilmiş olup "acı veren, can yakan anlamına gelir." Burada if'al babından ism-i iail manasında kullanılmıştır." İmam Buharı bu bilgilerden sonra İbn Mes'ud'dan nakledilen hadisi aktardı. Bu hadisin içinde Eş'aslın da sözü bulunmaktadır. O "Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur," ayetinin bir kuyu hakkında hasmı ile mahkemeleşmesi üzerine kendisi hakkında indiğini söylemiştir. Abdullah İbn Ebı Evfa'dan nakledilen hadis ise bu ayetin pazara mal çıkaran ve malına verilmediği halde yüksek bir fiyat verildiğini söyleyerek Müslümanları aldatmaya çalışan bir adam hakkında indiğini bildirmektedir. Bu iki rivayetin uzlaştırılması "Kitabu'ş-şehadat"ta geçmişti. Doğrusu bu iki rivayet arasında bir çelişki yoktur. Bu ayet iki sebebe binaen inmiştir. Ayrıca ayetin lafzı bu sebeplerden daha genel bir mana taşımaktadır.

 

"İki kadın bir evde veya bir odada deri dikiyorlard!." Bu kadınların isimleri "Kitabu'l-eyman ve'n-nüzur"da hadisin şerh i ile birlikte açıklanacaktır. İmam Buharı söz konusu hadise, İbn Abbas'ın kendisine gelenlerden, şikayetçi kadına "Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur," ayetini okumalarını istediği için bu başlık altında yer vermiştir. Çünkü bu ifadede ayetin sebebinin hususiliği ile değil de, genel anlamı ile amel etmeye bir işaret vardır. Yine buna göre, yemin etmesi gereken insanlara bu ayet ile nasihatte bulunulur.

 

باب: {قل يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم أن لا نعبد إلا الله} /64/.

سواء: قصد.

4. "(RESULÜM!) DE Kİ: EY EHL-İ KİTAP! SİZİNLE BİZİM ARAMıZDA MÜŞTEREK OLAN BİR SÖZE GELİNİZ: ALLAH'TAN BAŞKASINA İBADET ETMEYELİM"[AI-i İmran 64] AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثني إبراهيم بن موسى، عن هشام، عن معمر. حدثني عبد الله بن محمد: حدثنا عبد الرزاق: أخبرنا معمر، عن الزهري قال: أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة قال: حدثني ابن عباس قال: حدثني أبو سفيان من فيه إلى في قال:

 انطلقت في المدة التي كانت بيني وبين رسول الله صلى الله عليه وسلم، قال: فينا أنا بالشأم، إذ جيئ بكتاب من النبي صلى الله عليه وسلم إلى هرقل، قال: وكان دحية الكلبي جاء به، فدفعه إلى عظيم بصرى، فدفعه

عظيم بصرى إلى هرقل، قال هرقل: هل هنا أحد من قوم هذا الرجل الذي يزعم أنه نبي؟ فقالوا: نعم، قال: فدعيت في نفر من قريش، فدخلنا على هرقل، فاجلسنا بين يديه، فقال: أيكم أقرب نسبا من هذا الرجل الذي يزعم أنه نبي؟ فقال أبو سفيان: فقلت: أنا، فأجلسوني بين يديه، وأجلسوا أصحابي خلفي، ثم دعا بترجمانه، فقال: قل لهم إني سائل هذا عن هذا الرجل الذي يزعم أنه نبي، فإن كذبني فكذبوه، قال أبو سفيان: وايم الله، لولا أن يؤثروا علي الكذب لكذبت، ثم قال لترجمانه: سله كيف حسبه فيكم؟ قال: قلت: هو فينا ذو حسب، قال: فهل كان من آبائه ملك؟ قال: قلت: لا، قال: فهل كنتم تتهمونه بالكذب قبل أن يقول ما قال؟ قلت: لا، قال: أيتبعه أشراف الناس أم ضعفاؤهم؟ قال: قلت: بل ضعفاؤهم، قال: يزيدون أو ينقصون؟ قال: قلت: لا بل يزيدون، قال: هل يرتد أحد منهم عن دينه بعد أن يدخل فيه سخطة له؟ قال: قلت: لا، قال: فهل قاتلتموه؟ قال: قلت: نعم، قال: فكيف كان قتالكم إياه؟ قال: قلت: تكون الحرب بينا وبينه سجالا، يصيب منا ونصيب منه، قال: فهل يغدر؟ قال: قلت: لا، ونحن منه في هذه المدة لا ندري ما هو صانع فيها، قال: والله ما أمكنني من كلمة أدخل فيها شيئا غير هذه، قال: فهل قال هذا القول أحد قبله؟ قلت: لا، ثم قال لترجمانه: قل له: إني سألتك عن حسبه فيكم، فزعمت أنه فيكم ذو حسب، وكذلك الرسل تبعث في أحساب قومها، وسألتك هل كان في آبائه ملك، فزعمت أن لا، فقلت: لو كان من آبائه ملك، قلت رجل يطلب ملك آبائه، وسألتك عن أتباعه: أضعفاؤهم أم أشرافهم، قلت: بل ضعفاؤهم، وهم أتباع الرسل، وسألتك: هل كنتم تتهمونه بالكذب قبل أن يقول ما قال، فزعمت أن لا، فعرفت أنه لم يكن ليدع الكذب على الناس، ثم يذهب فيكذب على الله، وسألتك: هل يرتد أحد منهم عن دينه بعد أن يدخل فيه سخطة له، فزعمت أن لا، وكذلك الإيمان إذا خالط بشاشة القلوب، وسألتك هل يزيدون أم ينقصون، فزعمت أنهم يزيدون، وكذلك الإيمان حتى يتم، وسألتك هل قاتلتمون، فزعمت أنكم قاتلتموه، فتكون الحرب بينكم وبينه سجالا، ينال منكم وتنالون منه، وكذلك الرسل تبتلى، ثم تكون لهم العاقبة، وسألتك هل يغدر فزعمت أنه لا يغدر، وكذلك الرسل لا تغدر، وسألتك هل قال أحد هذا القول قبله، فزعمت أن لا، فقلت: لو كان قال هذا القول أحد قبله، قلت رجل ائتم بقول قيل قبله، قال: ثم قال: بم يأمركم؟ قال: قلت: يأمرنا بالصلاة، والزكاة، والصلة، والعفاف، قال: إن يك ما تقول فيه حقا فإنه نبي؟ وقد كنت أعلم أنه خارج، ولم أك

أظنه منكم، ولو أني أعلم أني أخلص إليه لأحببت لقاءه، ولو كنت عنده لغسلت عن قدميه، ولبيلغن ملكه ما تحت قدمي، قال: ثم دعا بكتاب رسول الله صلى الله عليه وسلم فقرأه، فإذا فيه: (بسم الله الرحمن الرحيم، من محمد رسول الله إلى هرقل عظيم الروم، سلام على من اتبع الهدى، أما بعد: فاني أدعوك بدعاية الإسلام، أسلم تسلم، وأسلم يؤتك الله أجرك مرتين، فإن توليت فان عليك اثم الأريسيين، و: {يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم أن لا نعبد إلا الله - إلى قوله - اشهدوا بأنا مسلمون}). فلما فرغ من قراءة الكتاب، ارتفعت الأصوات عند وكثر اللغط، وأمر بنا فأخرجنا، قال: فقلت لأصحابي حين خرجنا: لقد أمر ابن أبي كبشة، إنه ليخافه ملك بني الأصفر، فما زلت موقنا بأمر رسول الله صلى الله عليه وسلم أنه سيظهر حتى أدخل الله علي الاسلام.

قال الزهري: فدعا هرقل عظماء الروم، فجمعهم في دار له، فقال: يا معشر الروم، هل لكم في الفلاح والرشد آخر الأبد، وأن يثبت لكم ملككم؟ قال: فحاصوا حيصة حمر الوحش إلى الأبواب، فوجدها قد غلقت، فقال: علي بهم، فدعا بهم فقال: إني إنما اختبرت شدتكم على دينكم، فقد رأيت منكم الذي أحببت، فسجدوا له ورضوا عنه.

 

[-4553-] İbn Abbas şöyle demiştir: Ebu Süfyan bizzat kendisi doğrudan bana şunu anlattı:

 

Nebi ile anlaştığımız barış süresinde [ticari bir yolculuğa] çıktım. Ebu Süfyan şöyle devam etti: Şam'da bulunduğum sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den [Bizans imparatoru] Herakleios'a gönderilmiş bir mektup geldi. Mektubu Dıhye el-Kelbi getirmişti. Onu Busra'nın en ileri gelenine teslim etti. O da mektupu Herakleios'a ulaştırdı.

 

[Mektubu alan] Herakleios, "Burada Nebi olduğunu iddia eden bu adamın halkından biri var mı?" diye sormuş. Etrafındakiler "Evet" diye cevap vermişler. Bunun üzerine bir grup Kureyşli ile birlikte imparatorla görüşmeye çağırıldım ve Herakleios ile görüşmeye gittim. Bizi önüne oturttu. Sonra, "Hanginiz soy bakımından kendisinin Nebi olduğunu iddia eden bu adama yakın?" diye sordu. "Ben." diye cevap verdim. Bunun üzerine beni önünde kendisine daha yakın bir yere oturttu, arkadaşlarımı ise benim arkama oturttu. Ardından tercümanını çağırdı. Ona, "Onlara, benim bu adama Nebilik iddiasında bulunan kişi hakkında bir takım sorular soracağımı, eğer bana yalan söylerse onun yalanını ortaya çıkarmalarını söyle," dedi. Bunun üzerine "Allah'a yemin ederim ki, arkadaşlarımın yalanını ortaya çıkaracaklarını bilmesem kesinlikle onun hakkında yalan söylerdim," diye düşündüm. Sonra Herakleios tercümanına ona "Haseb bakımından aranızdaki durumu nasıl?" sorusunu sormasını istedi. Ebu Süfyan "O içimizde haseb sahibidir," diye cevap verdi.

 

[Bundan sonra Ebu Süfyan ile Herakleios arasında şu konuşma geçmiştir:] Herakleios - Ataları arasında bir kral var mıydı?

 

Ebu Süyem - Hayır.

 

Herakleios - Size mesajını iletmeye başlamadan önce onu hiç yalanla suçladınız mı?

Ebu Süfyan - Hayır.

 

Herakleios - Elit tabaka mı, yoksa güçsüz kimseler mi ona tabi oluyor? Ebu Süfyan - Doğrusu güçsüz insanlar ona tabi oluyor.

 

Herakleios - Ona inananların sayısı artıyor mu, eksiliyor mu?

 

Ebu Süfyan - Eksilmiyor. Aksine artıyor.

 

Herakleios - Onun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönen var mı?

Ebu Süfyan - Hayır.

 

Herakleios - Onunla hiç savaştınız mı? Ebu Süfyan - Evet.

 

Herakleios - Onunla savaşınız nasıl neticelendi?

 

Ebu Süfyan - Bir o galip geldi, bir biz. O bize zarar verdi, biz de ona zarar verdik.

Herakleios - Peki o, aldatıyor mu? Sözleşmesini çiğniyor mu?

 

Ebu Süfyan - Hayır. Ancak şu an onunla barış halindeyiz. Bu zaman içinde ne yapacağını bilmiyoruz.

 

Ebu Süfyan bu cümle hakkında şöyle demiştir: Allah'a yemin edirim ki, bu ifade dışında [nebi'i s.a.v. kötüleyen] başka bir ifade söyleme imkanı bulamadım.

 

Herakleios - Daha önce aranızda onun gibi Nebilik iddiasında bulu-

nan oldu mu?

 

Ebu Süfyan - Hayır.

 

Sonra Herakleios tercümanına şu sözlerini bana aktarmasını emretti:

 

- Ben sana onun içinizdeki hasebini sordum. Onan aranızda iyi bir hasebe sahip olduğunu söyledin. Bu, bütün Nebilerin özelliğidir. Onlar gönderildikleri toplumda hasep sahibidirler.

 

Ben sana "Onun ataları arasında kral var mı?" diye sordum. Senbana "Hayır," cevabını verdin. Eğer ataları arasında kralolsaydı, "Bu adam atalarının krallığını yeniden kurmak istiyor," derdim.

 

Sana "Ona tabi olanlar elit tabaka mı, yoksa güçsüz insanlar mı?" diye sordum. Sen, "Doğrusu güçsüz kimseler ona tabi oluyor," cevabını verdin. Nebilerin tabiieri de zaten onlardır.

 

Ben sana "Nebilik iddiasından önce hiç onu yalan söylemekle suçladınız mı?" diye sordum. Sen, "Hayır," cevabını verdin. Buradan anladım ki, o insanlara yalan söylemekten kaçındığına göre Allah'a karşı hiç yalan söylemez.

 

Ben sana "Onun dinine girenlerden herhangi biri memnuniyesizliğinden dolayı dininden döndü mü?" diye sordum. Sen, "Hayır," cevabını verdin. İşte gönül huzuru ile bütünleşen iman da böyledir.

 

Ben sana, "Ona inananların sayısı artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?" diye sordum. Sen, "Her geçen gün sayılarının arttığını söyledin." Tamamlanıncaya kadar iman da böyledir.

 

Ben sana, "Hiç onunla savaştınız mı?" diye sordum. Sen, onunla savaştığınızı ve savaşın bir sizin lehinize, bir onun lehine neticelendiğini; bazen onun size zarar verdiğini, bazen de sizin ona zarar verdiğinizi haber verdin. İşte Nebilerin durumu böyledir. Bu şekilde onlar imtihana tabi tutulurlar. Ama neticede onlar üstün gelir.

 

Ben sana, "O aldatıyor mu?" diye sordum. Sen onun aldatmadığını söyledin. Nebiler böyledir. Onlar asla aldatmazlar.

 

Ben sana, "Ondan önce Nebilik iddiasında bulunan oldu mu?" diye sordum. Sen, "Hayır," cevabını verdin. Eğer ondan önce başka biri Nebilik iddiasında bulunmuş olsaydı, onun için 'kendisinden önce dillendiriimiş bir iddianın peşine düşüyor,' derdim.

 

Sonra Herakleios şöyle sordu: O size neyi emrediyor?

 

Ben de şöyle cevap verdim: Bize namaz kılmamızı, zekat vermemizi, akrabalı'bağlarını gözetmemizi ve iffetli olmamızı emrediyor.

 

Bunun üzerine o şöyle dedi: Eğer onun hakkında söylediklerin doğruysa, kuşkusuz o bir Nebidir. Ben bir Nebiin çıkacağını biliyordum. Ama onun sizlerden çıkacağını zannetmiyordum. Ona ulaşacağımı bilsem, onunla buluşmayı isterdim. Eğer onun yanındaolsam ayaklarını yıkardım. Elbette o, şu ayaklarımı bastığım toprakları egemenliği altına alacak.

 

Sonra Herakleios Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine gönderdiği mektubu istedi ve onu okudu. Mektupta şöyle yazıyordu:

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla;

 

Allah'ın Nebii Muhammed'den sallallahu aleyhi ve sellem RumIarın büyüğü Herakleios'a;

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun!

 

Seni İslam'a davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul! İslam'a gir ki, Yüce Allah seni iki defa ödüllendirsin. Şayet müslüman olmaya yanaşmazsan farisilerin - tüm Bizans halkının vebali de senin boynunadır. "(Resulüm!) De ki: Ey Ehl-i Kitap' Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilCihlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyin."

 

Herakleios mektubu okumayı bitirince etrafında sesler yükselmeye başladı.

Gürültü gittikçe arttı. Dışarı çıkarılmamız emredildi ve biz dışarı çıkarıldık. Dışarı çıkınca arkadaşlarıma şöyle dedim: İbn Ebi Kebşe'nin konumu güçleniyor. Hatta Asfaroğullarının [sarıoğullarının - Bizans'ın] kralı onlardan korkuyor. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in konumunun güçleneceğine olan inancım tamdı. Nihayet Rabbim müslüman olmayı bana nasip etti."

 

Zühri şöyle söylemiştir: "Herakleios Bizans'ın ileri gelenlerini davet etti. Kendisine ait bir salonda onlarla toplantı yaptı. Onlara "Ey RumIarın ileri gelenleri! Bu adama iman ederek kurtuluşa erip ahir zamana kadar hakimiyetinizi sürdürmeye ne dersiniz?" diye sordu. Bunun üzerine toplantıya katılanlar yaban eşeklerinin kaçtığı gibi kapılara yöneldiler. Bir de baktılar ki, kapılar kilitlenmiş. Bunun üzerine Herakleios "Onları bana getirinı" diye emir buyurup onların huzuruna getirilmesini istedi. Sonra onlara şöyle hitap etti:

 

Doğrusu ben sizi denedim. Ne derece dininize bağlı olduğunuzu öğrenmek istedim. Kuşkusuz arzu ettiğim tavırları sergilediniz.

 

Bunun üzerine toplantıya katılanlar Herakleios'a saygıdan dolayı secde edip ondan razı oldular."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  

 

"Haseb bakımından aranızdaki durumu nasıl?" Ebu Süfyan bu soruya ....hüve flnazu hasebin (O içimizde haseb sahibidir) şeklinde cevap Jermiştir. Bu cevap biraz problemli görülmüştür. Bunun tam olarak soruya cevap teşkil ettiği düşünülmemiştir. Çünkü soru, nebi'in soyunun veya hasebinin olduğunu zaten içermektedir. Cevap da bunun aynısıdır. Bu şekilde bir düşünceye şöyle cevap verilmiştir:......zu hasebin ifadesinde geçen tenvin, tarzım içindir. Bu durumda Ebu SüfYan şöyle söylemiş demektir: "O içimizde şan lı bir soy veya büyük bir haseb sahibidir."

 

İbn İshak rivayetinde Herakleios'un bu sorusu "Soy bakımından aranızdaki durumu nasıl?" şeklinde geçmektedir. Ebu Süfyan'ın cevabı da şu şekildedir: "En asil soya sahiptir. Onun soyu devenin hörgücünden daha yüksektir." Bu cevabı ile Ebu Süfyan, "O, soy bakımından bizim en şereflimizdir," demek istemiştir.

 

"Onunla hiç savaştınız mı?" Herakleios savaşa başlamayı onlara nispet etmiştir. Sorusunu "Hiç o sizinle savaştı mı?" şeklinde sormamıştır. Bunun birkaç nedeni olabilir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

 

1-Ona olan saygısını korumak için.

 

2-Nebi'in halkı kendisiyle savaşmadığı sürece onlara savaş açmayacağını bildiği için.

 

3-Mevcut inançlarını bırakmaya davet edilen insanların genellikle şiddetle karşılık verdiklerini bildiği için.

 

Dihye'den nakledilen hadiste ise Herakleios "O sizinle savaşınca zor durumda kalıyor mu?" şeklin'de sormuş. Ebu Süfyan da "Onu an la bir halk savaştı. Bir keresinde onlar üstün geldi, diğer defasında o üstün geldi," şeklinde cevap vermiş. Bunun üzerine Herakleios şöyle demiş: İşte bu, onun Nebiliğini gösteren bir alamettir.

 

"O bize zarar verdi, biz de ona zarar verdik." Herakleios ile Ebu Süfyan'ın görüşmesinden önce Kureyşliler ile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem üç kez savaşmışlardı. Bedir, Uhud ve Hendek savaşları yapılmıştı. Bedir'de müslümanlar müşrikleri bozguna uğratmıştı. Uhud'da ise onlar üstün gelmişti. Hendek de ise her iki taraf az da olsa diğer tarafa kayıp verdirmişti. Bu yüzden Ebu Süfyan'ın "O bize zarar verdi, biz de ona zarar verdik," sözü doğrudur.

 

"Ben sana onun içinizdeki hasebini sordum." Hadisteki soru ve cevaplar meydana geldiği şekilde anlatılmıştır. Herakleios her cevap karşısında söylenmesi gerekeni söylemiştir. Sonuç olarak, bu soru-cevabın her biri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Nebilik alametlerini taşımaktadır. Herakleios bunların bir kısmını okuduğu kitaplardan öğrenmiş, diğer bir kısmını ise geleneğe bakarak tespit etmiştir.

 

"Ben bir Nebiin çıkacağını biliyordum. Ama onun sizlerden çıkacağını zannetmiyordum." Bu ifadeler, Herakleios'un o dönemde bir Nebi gönderileceğinden haberdar olduğunu, ancak söz konusu Nebiin hangi milletten çıkacağını bilmediğini gösterir.

 

"Ona ulaşacağımı bilsem, onunla buluşmayı isterdim." Hadisin bu kısmı "Bedu'l-vahy Bölümü"nde413 "onunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırım" anlamına gelen ......ıe teceşşemtü likaehu ifadesi ile nakledilmiştir. Kadı Iyaz bu lafzı tercih etmiştir. Ancak onun bu tercihi İmam Müslim'in naklettiği rivayete hastır. Ayrıca söz konusu rivayet İmam Buharı tarafından da nakledilmiştir. İmam Nevevı bu ifade hakkında şöyle demiştir: .....le teceşşemtü likaehu "Ona ulaşmak için her türlü sıkıntıya, meşakkate katlanırım, ama ona ulaşamamaktan endişe ediyorum." anlamına gelir. Aslında Herakleios'un bu konuda bir mazereti yoktur. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerini öğrenmişti. Ama imparatorluk hırsına yenik düştü. İmparatorluğunun sürmesini arzuladı ve tercihini bu yönde kullandı."

 

Ayrıca İmam Nevevı bu hadis hakkında şunları söylemiştir:

 

Bu kıssadan birçok faydalı bilgiye ulaşılır. Bunları şu şekilde sıralamamız mümkündür:

 

1-Kafirlerle savaşmadan önce onları mektup yazarak İslam'a davet etmek caizdir. Bu konu ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Kendilerine İslamı davetin ulaştığı kimseleri uyarmak farzdır. Diğer insanları ise uyarmak müstehaptır.

 

2-Haber-i vahid ile amel etmek gereklidir. Eğer gerekli olmasaydı, mektubun Dıhye el-Kelbı ile gönderilmesinin bir anlamı olmazdı.

 

3.-Karineler doğru olduğunu gösterdiği takdirde yazılı metnin gereği ile amel etmek gereklidir.

 

"Rahman ve Rahım olan Allah'ın adıyla;" Nevevı bu konuda şöyle demiştir: "Hadisin bu kısmından mektuba besmele ile başlamanın müstehap olduğu sonucu ortaya çıkar. Hatta mektubun gönderildiği kişi kafir olsa bile bu hüküm değişmez."

 

"Allah'ın Nebii Muhammed'den sallalliıhu aleyhi ve sellem" Bu ifade "Bed'u'lvahy" ve "Cihad" Bölümlerinde "Allah'ın Nebii Muhammed İbn Abdillah'tan" şeklinde geçmektedir. Bu cümle, Nebilerin her ne kadar Allah katında insanların en değerlisi olsa da, aynı zamanda O'nun kulu olduklarına da işaret eder. Sanki bu ifade, Hıristiyanların Hz. İsa hakkındaki iddialarının batıl olduğuna bir işarette bulunmaktadır. Medainı'nin anlattığına göre Herakleios "Allah'ın Nebii Muhammed s.a.v.'den Rumların liderine" ifadesini okuyunca, kardeşi buna çok sinirlenmiş ve mektubu çekip almış. Herakleios ona "Neyin var?" demiş. Kardeşi, "Baksana! Önce mektuba kendi ismi ile başlamış. Seni de 'Sahibu'r-rOm" olarak isimlendirmiş. Bunun üzerine Herakleios ona şöyle demiş: "Kuşkusuz sen, düşüncesizin birisin. Ne yazdığını okuyup öğrenmeden bu mektubu atmamı mı istiyorsun? Eğer o bir Nebise, mektuba kendi adıyla başlaması daha uygundur. Ayrıca 'Sahibu'r-ROm' demesi de doğrudur. Benim ve onların sahibi de Allah'tır."

 

"Rumiarın büyüğü" Bu ifade, onların saygı gösterip lider olarak benimsedikIeri kimse anlamına gelir.

 

"Müslüman ol kurtul!" Bu ifade, İslam'a girenlerin afetlerden kurtulacağına dair bir müjdedir. Bu müjde sadece Herakleios'a ait değildir. Aynı şekilde "İslam'a gir ki, Yüce Allah seni iki defa ödüllendirsin," hükmü de sadece onun için değildir. Aksine bu, kendi Nebiine ve Nebi s.a.v.'e iman eden herkes için geçerlidir.

 

"İslam'a gir ki, Yüce Allah seni iki defa ödüllendirsin." Bu ifadede geçen ...eslim (Müslüman ol!İslam'a gir) ifadesi "Bed'u'l-vahy Bölümü"nde geçen iki ihtimalden birini tekit etmek için kullanılmıştır. Allah Resulü s.a.v. bu ifadeyi tekit için tekrarlamıştır. Ancak mektupta ş:ıeçen ilk i!eslim emri, "Mesih hakkında Hıristiyanlar gibi inanma!"; ikinci i!eslim emri ise, Islam dinine gir anlamına gelir. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ifadeden sonra "Allah seni ki defa ödüllendirsin," demiştir.

 

Önemli Açıklama :

 

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Herakleios'a gönderdiği İslam'a davet mektubunda açıkça, kelime-i şehadetin ikinci rüknü olan kendi Nebiliğini kabule çağırmamıştır. Ama bu, "Hidayete tabi olanlara selam olsun!", "Seni İslam'a davet ediyorum", "Müslüman all" cümleleinde mevcuttur. Çünkü bu sözlerin tamamı kelime-i şehadetin iki rüknünü de içermektedir.

 

"Arısılerinitüm Bizans halkının" Bu ifadenin açıklaması "Bed'u'l-vahy Bülümü"nde yapılmıştı.

 

İbn Sıde (vefatı. 458) "el-Muhkem" adlı eserinde şöyle demiştir: Arıs, Sa'leb kabilesinin lehçesine göre çiftçi, Küra' lehçesine göre ise emin anlamına gelir. Bu kelime zıt anlama gelen kelimelere benzer. Yani başkasına uyan ve kendisine uyulan kimse için kullanılır. Bu kelimenin hadisteki kullanımı her iki manaya da uygundur. Eğer burada başkasına uyan manası kastedilmiş ise, hadisin anlamı şu şekilde olur: "İslam'ı girmeyi reddetme konusunda sana uyanların - halkının da vebali senin boynunadır." Yok eğer kendisine uyulan manası kastedilmiş ise, hadisin anlamı şu şekilde olur: "[İslam'ı girmeyi reddetme konusunda] kendisine uyulan insanların da vebali senin boynunadır. Kendilerine bağlı olanları haktan saptırdıkları ölçüde onların günahı sana yazılır."

 

"Kendisine ait bir salonda onlarla toplantı yaptı." "Bed'u'l-vahy Bölümü"nde anlatıldığı üzere Herakleios ileri gelenleri bir yerde toplamış, kendisi de yüksek bir yere kurulmuştu. Oturduğu yerden onların ne yaptıklarını görebiliyordu. Canındanendişe etiği için böyle yapmıştı. Çünkü onların sözlerinden hoşlanmayıp aniden kendisini öldürmelerinden korkuyordu.

 

"Ahir zamana kadar hakimiyetinizi sürdürmeye ne dersiniz?" Herakleios kitaplardan şunları öğrendiği için bu cümleyi kurmuştur:

 

1-Muhammed ümmetinden sonra başka bir ümmet meydana gelmeyecektir.

 

2-Muhammed ümmetinin dininden başka bir din gönderilmeyecektir.

 

3-Muhammed'in dinine iman edenler kurtuluşa erecektir.

 

"Herakleios'a saygıdan dolayı secde edip ondan razı oldular." Bu ifade, RumIarın krallarına eğilerek saygı gösterme geleneğine sahip olduklarına işaret eder. Yine ihtimal dahilindedir ki, onların gerçekten yeri öptüğüne dair bir işaret de olabilir. Bu şekilde krallarını selamlayanlar çoğunlukla secdeye kapanan insanlar gibi eğilirler.

 

Toplantıya katılanlar Herakleios'un yanından kaçmaya yeltendikten sonra, kendilerini rahatsız eden durumun ortadan kalktığını fark edip tekrar krallarına dönmüşlerdir. Böylece ondan razı olmuşlardır.

 

NOT :

 

Mektuba, kime gönderildiğini yazmadan önce besmele ile başlanılır. Ahmed İbn Hanbel ve Ebu Davud'un rivayetine göre Ala İbn el-Hadramı Nebi s.a.v.'e bir mektup yazmıştır. O esnada Ala, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Bahreyn valisi idi. Mektuba, "Ala'dan Allah'ın Elçisine Sallallahu Aleyhi ve Sellem" şeklinde başlamıştı.

 

Meymun şöyle demiştir: Acemler krallarına mektup yazarken önce krallarının ismini zikretmeyi adet haline getirmişlerdir. Bu konuda Ümeyye Oğulları da onlara tabi olmuştur.

 

''Ahkam'' konusunda, İbn Ömer'in Muaviye'Ye mektup yazdığı ve mektuba Muaviye'nin adıyla başladığı anlatılacaktır. Yine aynı şekilde onun Abudlmelik'e bu tarz bir mektup yazdığından bahsedilecektir. Zeyd İbn Sabit'in de Muaviye'ye bu şekilde mektup yazdığı rivayet edilmiştir.

 

-لن تنالوا البر حتى تنفقوا مما تحبون - إلى - به عليم} /92/.

5. "SEVDİĞİNİZ ŞEYLERDEN (ALLAH YOLUNDA) HARCAMADIKÇA İYİLİĞE EREMEZSİNİZ. HER NE HARCARSANIZ, ALLAH ONU HAKKIYLA BİLİR."[AI-i İmrim 92] AYETİNIN TEFSIRI

 

حدثنا إسماعيل قال: حدثني مالك، عن إسحاق بن عبد الله بن أبي طلحة: أنه سمع أنس بن مالك رضي الله عنه يقول:

 كان أبو طلحة أكثر أنصاري بالمدينة نخلا، وكان أحب أمواله إليه بيرحاء، وكانت مستقبلة المسجد، وكان رسول الله صلى الله عليه وسلم يدخلها ويشرب من ماء فيها طيب، فلما نزلت: {لن تنالوا البر حتى تنفقوا مما تحبون}. قام أبو طلحة، فقال: يا رسول الله، إن الله يقول: {لن تنالوا البر حتى تنفقوا مما تحبون}. وإن أحب أموالي إلي بيرحاء، وإنها صدقة لله، أرجو برها وذخرها عند الله، فضعها يا رسول الله حيث أراك الله، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (بخ، ذلك مال رايح، ذلك مال رايح، وقد سمعت ما قلت، وإني أرى أن تجعلها في الأقربين). قال أبو طلحة: أفعل يا رسول الله، فقسمها أبو طلحة في أقاربه وبني عمه.

قال عبد الله بن يوسف وروح بن عبادة: (ذلك مال رابح).

 

[-4554-] Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Medıne'de ensar arasında en fazla hurma ağacına sahip olan Ebu Talha idi. O, en çok "Beyruha" adıyla anılan bahçesini severdi. Bu bahçe Mescid-i Nebevı'nin tam karşısında idi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu bahçeye girer ve onun güzel suyundan içerdi.

 

"Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda harcamadıkça) iyiye eremezsiniz" ayeti nazil olunca Ebu Talha Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle dedi:

 

- Ey Allah'ın Elçisi! Rabbimiz, 'Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda harcamadıkça) iyiye eremezsiniz' buyuruyor. Benim en sevdiğim şey, 'Beyruha' adındaki bahçemdir. Bu bahçeyi Allah rızası için sadaka olarak tahsis ettim. Bunun hayrını ve Allah katında [benim için] biriktirilmiş bir iyilik olmasını umarım. Ey Allah'ın Elçisi! Bu bahçe hakkında Allah'ın sana göstereceği şekilde tasarrufta bulun!

 

Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

- Bu ne güzel bir davranış. Bu bahçe sevabı ahirette sana dönecek bir mülktür. Söylediklerini dinledim. Bence sen bu bahçeni, akrabaların arasında paylaştır.

 

Ebu Talha "Ey Allah'ın Elçisi! Söylediğini yapacağım," dedi ve bu bahçeyi akrabaları ile amcaoğulları arasında paylaştırdı.

 

(Bu rivayetin Rayi ve Rabih şeklinde iki rivayet var. Bu şek, Ravi İbn Mesleme'den kaynaklanır. )

 

 

حدثني يحيى بن يحيى قال: قرأت على مالك: (مال رايح).

حدثنا محمد بن عبد الله: حدثنا الأنصاري قال: حدثني أبي، عن ثمامة، عن أنس رضي الله عنه قال: فجعلها لحسان وأبي، وأنا أقرب إليه، ولم يجعل لي منها شيئا.

 

[-4555-] Enes r.a.'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Ebu Talha bu bahçeyi Hassan [İbn Sabit] ile Übey [İbn Ka'b] arasında paylaştırdı. Halbuki ben, kendisine onlardan daha yakındım. Fakat bana bahçeden bir pay vermedi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  

 

İmam Buhar! bu başlık altında Enes İbn Malik'ten nakledilen 'Beyruha bahçesiyle' ilgili hadisi zikretti. Bu hadisin zabtı "Zekat Bölümü"nde (bk. Kitiibu'z-zekat 44) geçmişti. Hadisin aç1klaması ise "Vakıf Bölümü"nde yapılmıştır.

 

Bu ayet ile amel eden sahabilerden biri de İbn Ömer'dir. Bezzar'ın rivayetine göre o, bu ayeti okumuş sonra şöyle demiştir: "Baktım Rum asıllı cariyem Mercane'den daha çok sevdiğim bir şey yok. Sonra şöyle dedim: Bu cariye bundan böyle Allah nzası için hürdür. Eğer Allah nzası için verdiğim şeylerden vazgeçmeme adetim olmasaydı, elbette onunla evlenirdim."

 

باب: {قل فأتوا بالتوارة فاتلوها إن كنتم صادقين} /93/.

6. "DE Ki: EĞER DOĞRU SÖYLEYENLER İSENiZ, TEVRAT'I GETiRiP OKUYUN!"[Aı-i İmran, 93] AYETiNiN TEFSiRi

 

حدثني إبراهيم بن المنذر: حدثنا أبو ضمرة: حدثنا موسى بن عقبة، عن نافع، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما:

 أن اليهود جاؤوا إلى النبي صلى الله عليه وسلم برجل منهم وامرأة وقد زنيا، فقال لهم: (كيف تفعلون بمن زنى منكم). قالوا: نحممهما ونضربهما، فقال: (لا تجدون في التوراة الرجم). فقالوا: لا نجد فيها شيئا، فقال لهم عبد الله بن سلام: كذبتم، فأتوا بالتوراة فاتلوها إن كنتم صادقين، فوضع مدراسها الذي يدرسها منهم كفه على آية الرجم، فنزع يده عن آية الرجم،

فطفق يقرأ ما دون يده وما وراءها، ولا يقرأ آية الرجم، فنزع يده عن آية الرجم فقال: ما هذه؟ فلما رأوا ذلك قالوا: هي آية الرجم، فأمر بهما فرجما قريبا من حيث موضع الجنائز عند المسجد، فرأيت صاحبها يجنأ عليها، يقيها الحجارة.

 

[-4556-] Abdullah İbn Ömer r.a.'den rivayet edildiğine göre;

 

"Yahudiler zina etmiş bir erkek ile bir kadını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirdiler. Allah Resölü salIaııiıhu aleyhi ve selIem onlara,

 

- Sizden zina edenleri nasıl cezalandırıyorsunuz? diye sordu. Yahudiler,

 

- Yüzlerini siyaha boyayıp döveriz, şeklinde cevap verdiler. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem,

 

- TevrMta recm ayetini bulmuyor musunuz? diye sordu. Yahudiler,

 

- Biz TevrMta böyle bir ayet görmüyoruz, cevabını verdiler. Hemen araya Abdullah İbn Selam girip:

 

- Yalan söylüyorsunuz! Eğer bu iddianızda doğruysanız, TevrMı getirin ve okuyun' dedi. [Bunun üzerine Yahudiler gidip TevrMı getirdiler.]

 

Yahudilerin Tevrat'ı öğreten alimlerinden biri elini Recm ayetinin üzerine koydu ve okumaya başladı. Recm ayetinden bir önceki ve sonraki ayetleri okudu. Ama recm ayetini okumad!. Abdullah İbn Selam Yahudi alimin elini recm ayetinin üzerinden kaldırdı ve

 

- [Recm ayeti yok da] bu ne? diye sordu. Yahudiler o ayeti görünce

 

- Bu recm ayetidir. dediler.

 

Sonra Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu iki kişinin recmedilmesini emretti.

 

Bu iki kişi, Mescid'in yakınlarında bulunan cenazelerin konduğu yerde recmedildiler. Erkeğin zina ettiği kadının üzerine kapanarak onu taşlardan korumaya çalıştığını gördüm."

 

باب: {كنتم خير أمة أخرجت للناس} /110/.

7. "SİZ İNSANLAR İÇİN ÇIKARILMIŞ EN HAYIRLI BiR ÜMMETSİNİZ."[AI-i İmran 110] AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا محمد بن يوسف، عن سفيان، عن ميسرة، عن أبي حازم، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 {كنتم خير أمة أخرجت للناس}. قال: خير الناس للناس، تأتون بهم في السلاسل في أعناقهم، حتى يدخلوا في الإسلام.

 

[-4557-] Ebu Hureyre'den şöyle dediği nakledilmiştir:

 

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" ayeti şu anlama gelir: Siz insanlar için onların en hayırlısı olarak çıkarıldınız. Sizler, boyunlarına zincir vurulmuş insanları getirirsiniz. Nihayet onlar Müslüman olurlar.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  

 

Yukarıdaki ayetin açıklaması hakkında Abdurrezzak İbn Hemmam, Ahmed İbn Hanbel, Nesaı ve Hakim İbn Abbas'tan iyi bir isnadla şu rivayeti nakletmişlerdir: İnsanlar için çıkarılan en hayırlı ümmetten maksat, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile hicret eden Müslümanlardır.

İmam Taberı de Mücahid'in bu ayeti şu şekilde yorumladığını nakletmiştir:

 

"En hayırlı ümmet olmanız, ayette belirtilen şartları yerine getirmenize bağlıdır." Bu yorum diğerlerine göre daha kapsamlıdır. Taberı ve İbn Ebı Hatim İkrime kanalıyla bu hadisin sebebi vurudu hakkında şunu nakletmiştir:

 

"Sizden önceki ümmetlerden birine mensup bir kimse diğer bir ümmetin bulunduğu yerde kendisini güvende hissetmezdL O da kendisini onun bölgesinde güvende hissetmezdL Sonra siz geldiniz ve sizin içinizde zenci ve kızıl tenliler (bile) güven içinde oldular."

 

Başka bir senetle de onun şöyle söylediğini aktarmıştır:

 

"Bu ümmet kadar hiçbir ümmetin içine başka milletler girmemiştir." Ubeyy İbn Ka'b'ın da şöyle söylediğini aktarmıştır: "Bu ümmetten daha fazla İslam'a icabet eden başka bir ümmet olmamıştır. ii İmam Taberi bu rivayeti hasen senetle ondan nakletmiştir.

 

Bütün bu rivayetler, ayette geçen ümmet lafzının genel bir anlam ifade ettiğini gösterir. Nitekim Ferra kesin bir ifade ile bunun böyle olduğunu belirtmiştir.

 

Kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır."

 

Bu konuda şu ayetleri de delilolarak ileri sürmüştür: "Yeryüzünde az sayıda olduğunuz zamanları hatırlayınf"[Enfal 26], "Azken, Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayınf"[A'raf 86] Sonra da şöyle demiştir: Buna benzer yerlerde ------kane'yi kullanıp kullanmamak birdir.

 

Bazı alimler bu ayeti "Siz, levh-i mahfuzda veya Allah'ın ilminde en hayırlı ümmetsiniz." şeklinde tefsir etmiştir.

 

İmam Taberı ayetin genel bir mana faşıdığını ifade eden görüşü tercih etmiştir. Nitekim Tirmizı, İbn Mace ve Hakim'in Behz İbn Hakım ve onun babası ve dedesi kanalıyla naklettikleri şu hadis de bunu desteklemektedir: "Hz. Peygam-

        ,       ,

ber sallallahu aleyhi ve sellem ,bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: ......(Siz yetmişinci ümmetsiniz. Allah katında ümmetierin en hayırlısı ve en değerlisisiniz.) Hakim bu rivayetin sahıh olduğunu belirtmiştir.

 

Ahmed İbn Hanbel'in Hz. Ali'den hasen senetle naklettiği rivayette Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Benim ümmetimi en hayırlı ümmet kıldım."

 

باب: {اذ همت طائفتان منكم أن تفشلا} /122/.

8. "O ZAMAN İÇİNİZDEN İKİ BÖLÜK BOZULMAYA VÜZ TUTMUŞTU,"[Al-i İmran 122] AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان قال: قال عمرو: سمعت جابر بن عبد الله رضي الله عنهما يقول:

 فينا نزلت: {إذ همت طائفتان منكم أن تفشلا والله وليهما}. قال نحن طائفتان: بنو حارثة وبنو سلمة، وما نحب - وقال سفيان مرة: وما يسرني - أنها لم تنزل، لقول الله: {والله وليهما}.

 

[-4558-] Amr Cabir İbn AbdilIah'ın şöyle dediğini nakletmiştir:

 

"O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi," ayeti bizim hakkımızda nazil oldu. Biz Hariseoğulları ve Selemeoğulları olmak üzere iki bölüktük. Bu ayette "Halbuki Allah onlann yardımcısı idi," ifadesi bulunduğu için bizim hakkımızda inmemiş olmasını istemezdik. (Bir defasında hadisin ravilerinden Süfyan bu son kısmı şu şekilde rivayet etmiştir: Hoşumuza gitmezdi.)

 

 

AÇIKLAMA: Bu rivayetin açıklaması Meğazi / Uhud savaşı 4051 nolu hadis'e ait olarak geçmişti.

 

 

باب: {ليس لك من الأمر شيء} /128/.

9. "BU KONUDA SENİN YAPABİLECEĞİN BİRŞEY YOK,"[Aı-i İmran 128] AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا حبان بن موسى: أخبرنا عبد الله: أخبرنا معمر، عن الزهري قال: حدثني سالم، عن أبيه:

 أنه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم: إذا رفع رأسه من الركوع في الركعة الآخرة من الفجر يقول: (اللهم العن فلانا وفلانا وفلانا). بعد ما يقول: (سمع الله لمن حمده، ربنا ولك الحمد). فأنزل الله: {ليس لك من الأمر شيء - إلى قوله - فإنهم ظالمون}.

رواه إسحاق بن راشد، عن الزهري.

 

[-4559-] Salim babasından Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sabah namazının ikinci rekatında rüku'dan doğrulunca: سمع الله لمن حمده، ربنا ولك الحمد semiallahu limen hamideh ve leke'I hamd dedikten sonra " Allahım! Falana, falana 've falana lanet et!" şeklinde beddua ettiğini, bunun üzerine "Bu konuda senin yapabileceğin bir şey yok. Allah ya onların tevbelerini kabul eder, ya da zalimlikleri yüzünden onları azaba çarptırır," ayetinin nazil olduğunu nakletmiştir.

 

 

حدثنا موسى بن إسماعيل: حدثنا إبراهيم بن سعد: حدثنا ابن شهاب، عن سعيد بن المسيب وأبي سلمة بن عبد الرحمن، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان إذا أراد أن يدعو على أحد، أو يدعو لأحد، قنت بعد الركوع، فربما قال، إذا قال: (سمع الله لمن حمده): (اللهم ربنا لك الحمد، اللهم أنج الوليد بن الوليد، وسلمة بن هشام، وعياش ابن أبي ربيعة، اللهم اشدد وطأتك على مضر، واجعلها سنين كسني يوسف). يجهر بذلك، وكان يقول في بعض صلاته في صلاة الفجر: (اللهم العن فلانا وفلانا). لأحياء من العرب، حتى أنزل الله: {ليس لك من الأمر شيء}. الآية.

 

[-4560-] Ebu Hureyre'den nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem birine beddua veya dua edeceği zaman rukudan sonra kunut duası okurdu.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "........semiallahu limen hamideh ve leke'I hamd (Allah kendisine hamd edeni işitir. Rabbimiz hamd yalnız sana muhsustur.)" dedikten sonra şöyle dua ve beddua ederdi: "Allahım! Velfd İbn Velfd'i, Seleme İbn Hişfım'ı ve Ayyaş İbn Ebı Rabfa'yı kurtar. Allahım! Mudar kabilesini daha beter et! Yaşadıkları şu yılları, Yusuf Nebi döneminde yaşanan zorlu yıllara dönüştür."

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu dua ve bedduasını yüksek sesle okurdu. Hatta bazı sabah namazıarında birtakım Arap kabileleri için "Allahım! Falana, falana lanet et!" şeklinde beddua ederdi. Bu durum "Bu konuda senin yapabileceğin bir şey yok," ayeti ininceye kadar sürdü.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  

 

Velıd, Velld İbn Muğıre'nin oğludur. Halid İbn Velld'ir;de kardeşidir. Velld Bedir savaşına müşriklerin safında katılmıştı. Bu savaşta esir edilmişti. Sonra fidye verip kurtulmuştu. Daha sonra ise Müslüman olmuştu. Bu yüzden Mekke'de hapsolunmuştu. Hadiste zikredilen Seleme ve Ayyaş ile birlikte, anlaşıp müşriklerden kaçmıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların Mekke'den çıktığını haber almıştı. Bu yüzden ona dua etmiştir. Bu bilgileri Abdurrezzak İbn Hemmam müsel bir senet ile nakletmiştir. Velld Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gelince vefat etmiştir.

 

"Seleme İbn Hişam'ı." Hişam Muğıre'nin oğludur. Dolayısıyla Seleme, bir önceki paragrafta hakkında bilgi verilen Velld'in de amcasının oğludur. Ayrıca Ebu Cehil'in kardeşidir. Seleme ilk Müslüman olan insanlardandır. Hz. Ebu Bekir'in hilafeti sırasında hicri 14 yılında Şam'da şehit düşmüştür.

 

"Ayyaş İbn Ebf Rab fa'y ı. " Ebu Rabıa künyesi ile tanınan Amr İbn Muğıre'nin oğludur. Bu da diğerleri ile amcaoğludur. İlk Müslüman olan insanlardan biridir. Her iki hicrete de iştirak etmiştir. Ama Ebu Cehil onu kandırmıştl. Bu yüzden Mekke'ye dönmüştü. Dönmesiyle birlikte Ebu Cehil, onu hapsetti. Sonra hadiste isimleri geçen arkadaşları ile birlikte Mekke'den kaçtı ve Hz. Ömer'in hilafetine kadar yaşadı. Hicri 15 yılında hakkın rahmetine kavuştu. Daha önce öldüğü de söylenmiştir.

 

Herşeyin doğrusunu Allah bilir.

 

"Hatta bazı sabah namazıarında." Hadiste geçen bu ifade, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu şekilde dua ve beddua okumayı sürdürmediğini gösterir.

 

"Birtakım Arap kabileleri için." İmam Müslim hadisin bu bölümünü Yunus kanalıyla Zühri'den şöyle nakletmiştir: "Allahım! Ra'l, Zekvan ve Usayye kabilelerine lanet etf"

 

باب: {والرسول يدعوكم في أخراكم} /153/:

10. "NEBİ İSE ARDlNIZDAN SİZİ ÇAĞIRIP DURUYORDU,"[AI-i İmran 153] AYETİNİN TEFSİRİ

 

وهو تأنيث آخركم.

آخركم  uhrakum (ardınızdan) kelimesi, ......ahiriküm lafzının müennesidir.

 

وقال ابن عباس: {احدى الحسنيين} /التوبة: 52/: فتحا أو شهادة.

İbn Abbas şöyle demiştir: احدى الحسنيين  ihde'l-husneyeyn (iki iyilikten birini) ifadesi "zafer ya da şehadetten biri" anCamına gelir.

 

حدثنا عمرو بن خالد: حدثنا زهير: حدثنا أبو إسحاق قال: سمعت البراء بن عازب رضي الله عنهما قال:

 جعل النبي صلى الله عليه وسلم على الرجالة يوم أحد عبد الله بن جبير، وأقبلوا منهزمين، فذاك: إذ يدعوهم الرسول في أخراهم، ولم يبق مع النبي صلى الله عليه وسلم غير اثني عشر رجلا.

 

[-4561-] Bera’ bin Azib'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud savaşında piyadelerin başına Abdullah İbn Cübeyr'i getirmişti. Müslüman savaşçılar bozguna urayıp kaçmaya başlayınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem arkalarından onlara sesleniyor ve (kaçmamalarını istiyordu). O vakit Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafında sadece on iki savaşçı kalmıştı.

 

باب: {أمنة نعاسا} /154/.

11. "BİR GÜVEN DUYGUSU, BİR UYUKLAMA"[AI-i İmran 154] AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إسحاق بن إبراهيم بن عبد الرحمن أبو يعقوب: حدثنا حسين بن محمد: حدثنا شيبان، عن قتادة: حدثنا أنس: أن أبا طلحة قال:

 غشينا النعاس ونحن في مصافنا يوم أحد، قال: فجعل سيفي يسقط من يدي وآخذه، ويسقط وآخذه.

 

[-4562-] Katade Enes aracılığı ile Ebu Talha'nın şöyle dediğini nakletmiştir:

 

"Uhud savaşında mevzilerimizde olduğumuz bir sırada bizi bir uyuklama sardı

Kılıcım elimden düşmeye başladı. Onu aldım. Ama yine düştü. Sonra onu tekrar aldım."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:  

 

Bu ruvayet, yine Katade'den başka bir senetle "Meğazi Bölümü"nde nakledilmişti. Açıklaması da orada yapılmıştı.

 

باب: {الذين استجابوا لله والرسول من بعد ما أصابهم القرح للذين أحسنوا منهم واتقوا أجر عظيم} /172/.

12. "YARA ALDıKTAN SONRA YİNE ALLAH'IN VE NEBİ'İN ÇAĞRISINA UYANLAR (ÖZELLİKLE) BUNLARIN İÇLERİNDEN İYİLİK YAPANLAR VE TAKVA SAHİBİ OLANLAR İÇİN PEK BÜYÜK BİR MÜKAFAT VARDIR,"[AI-i İmran 172] AYETİNİN TEFSİRİ

 

القرح: الجراح، واستجابوا: أجابوا، يستجيب: يجيب

القرح  el-Karhu Yara anlamına; استجابوا istacabu ı}.ı::-ilecabu (icabet etti); يستجيب yestecibu يجيب  yecibu (icabet eder) anlamında kullanılır.

 

AÇiKLAMA : القرح el-Karhu kelimesi Eb,! Ubeyde tarafından yara olarak tefsir edilmiştir. Said lbn Mansur iyi bir senetle ıbn Mes'ud'un bu kelimeyi kM harfinin dammesi ile .... şeklinde okuduğunu nakletmiştir. Bu, Kufelilerin kıraatidir.

 

استجابوا istecabu ......lecabu (icabet etti); ....yestedbu يجيب yecibu (icabet eder) anlamında kullanılır." Bu yorum da Ebu Ubeyde'ye aittir. Ebu Ubeyde'nin ilk yorumu ...... (icabet etti) AI-i İmran suresindeki ayetle, ikinci yorumu ..... (icabet eder) [bk. eş-Şura 26] ise Şura suresindeki ayetle ilgilidir.

 

İmam Buhari ikinci yorumu şahit olarak burada zikretmiştir.

 

Önemli Açıklama: İmam Buharı bu başlık altında bir hadis zikretmedi. Sanki bu konuda ona göre bir hadis yoktur. Halbuki bu konuda Hz. Aişe hadisi zikredilmeye layıktır. Söz konusu hadise göre Hz. Aişe bu ayet hakkında Urve'ye şöyle demiştir: "Ey yeğenim! Senin baban da bu ayette bahsedilen kimseler arasındadır. Zübeyr ve Ebu Bekir de onlardandı."

 

"Meğazı Bölümü"nde bu rivayetin açıklaması yapılmıştı.

 

İbn Uyeyne Amr İbn Dinar ve İkrime kanalıyla İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Müşriklerler Uhud'dan ayrılırken 'Ne Muhammed'i öldürdünüz, ne de genç kızları terkinize atmayı başardınız! Ne kötü iş yaptınız ... ' diyerek döndüler. Peşleri sıra Allah ResLılü bir grubu onları takiple görevlendirdi. Takiple görevlendirilen insanlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrine uydular ve onların peşine düştüler. Nihayet Hamrau'l-esed'e geldiler. Burada müşriklere yetiştiler. Müşrikler onlara 'Önümüzdeki sene tekrar geleceğiz!' dediler. Bunun üzerine 'Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Nebi'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takvCi sahibi olanlar için pek büyük bir mükCifat vardır,' ayeti nazil oldu." Bu rivayeti Nesaı ve İbn Merduye nakletmiştir. Bu haberin ravileri, Buharı'nin ravilerinden oluşmaktadır.