SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1579 >>

EK SAYFA – 1579-2

باب: غزوة أحد.

17. UHUD GAZVESİ

 

وقول الله تعالى: {وإذ غدوت من أهلك تبوئ المؤمنين مقاعد للقتال والله سميع عليم} /آل عمرإن: 121/.

Ve Yüce Allah'ın: "Hani sen erkenden mu'minleri savaşa elverişli yerlere yerleştirmek üzere ailenden ayrılmıştın. Allah hakkıyla işitendir, her şeyi bilendir. "[Al-i İmran, 121};

 

وقوله جل ذكره:{ولاتهنوا ولا تحزنوا وإنتم الأعلون إن كنتم مؤمنين. إن يمسكم قرح فقد مس القوم قرح مثله وتلك الأيام نداولها بين الناس وليعلم الله الذين آمنوا ويتخذ منكم شهداء والله لا يحب الظالمين. وليمحص الله الذين آمنوا ويمحق الكافرين. أم حسبتم أن تدخلوا الجنة ولما يعلم الله الذين جاهدوا منكم ويعلم الصابرين. ولقد كنتم تمنون الموت من قبل أن تلقوه فقد رأيتموه وأنتم تنظرون} /آل عمران: 139 - 143/.

"Gevşemeyin ve üzülmeyin. Eğer siz mu'minler iseniz muhakkak üstünsünüz. Eğer size bir yara dokunduysa o topluluğa da öylece bir yara dokunmuştur. İşte o günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz; ta ki Allah mu'minleri ayırt etsin, aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez. Bir de Allah mu'minleri temizlesin, kafirleri de helak etsin diye. Yoksa siz Allah içinizden cihad edenlerle, sabredenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Andolsun ki siz ölümü onunla karşılaşmadan önce temenni ediyordunuz. İşte bakıp dururken gördünüz onu. " [Al-i İmran, 139-143} buyrukları ile; 

 

وقوله: {ولقد صدقكم الله وعده إذ تحسونهم بإذنه حتى إذا فشلتم وتنازعتم في الأمر وعصيتم من بعد ما أراكم ما تحبون منكم من يريد الدنيا ومنكم من يريد الآخرة ثم صرفكم عنهم ليبتليكم ولقد عفا عنكم والله ذو فضل على المؤمنين}. /آل عمران: 152/.

"Andolsun Allah size verdiği sözü aynen yerine getirmiştir. Hani o zaman onun izniyle onları" öldürerek "biçiyordunuz" kökten onları öldürüyordunuz. "Nihayet sevmekte olduğunuzu size gösterdikten sonra yılgınlık gösterdiniz. Verilen emir hakkında çekiştiniz, isyan ettiniz. İçinizden kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra sizi sınamak için sizi onlardan geri çevirdi. Bununla beraber andolsun sizi affetti. Allah mu'minlere lütufkardır. " [Ali İmran, 152}

 

وقوله تعالى:{ولا تحسبن الذين قتلوا في سبيل الله أمواتا}. الآية /آل عمران: 169/.

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. " [Ali İmran, 169} buyruğu.

 

AÇIKLAMA: "Uhud gazvesi" Uhud, Medine'ye bir fersahtan daha az mesafede bilinen bir dağdır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in hakkında: "O bizi seven ve bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağdır" dediği dağ da budur.

 

Ünlü Uhud vakası, -cumhurun ittifakı üzere- bu dağın yakınında üçüncü yılın Şewal ayında meydana gelmiştir. Resulullah s.a.v. Cuma gecesi bir rüya görmüştü. Sabah olunca dedi ki: "Dün gece rüyamda boğazlanan inekler gördüm. Allah en hayırlıdır ve en kalıcı olandır. Yine kılıcım Zülfikar'ın keskin tarafından kınldığını -yahut da onda bir takım pürüzler oluştuğunu- gördüm. Bundan da hoşlanmadım. Bu ikisi iki musibet demektir. Ayrıca kendimi oldukça sağlam bir zırhın içerisinde imişim ve bir koçu terkime almışım gibi gördüm." Ashab: Bu rüyayı nasıl yorumladın, diye sordu. Şöyle buyurdu: "Ben boğazlanan inekleri aramızda bazılarının öldürülmesi diye tevil ettim. Koçu da askeri birliğin komutanı diye yorumladım. O sağlam zırhı da Medine diye yorumladım. Bir süre bekleyiniz, eğer bu kavim (müşrikler) sokaklar arasına girerlerse biz de onlarla savaşınz. Evlerin üst tarafından da onlara ok atılır.

 

Fakat diğerleri: Ey Allah'ın Nebii, biz bugünün gelmesini temenni edip duruyorduk, dedi ve pek çok kişi Medine'nin dışına çıkmaktan başka bir teklifi kabul etmedi. Cuma namazını kıldınp ayrılınca, zırhının getirilmesini istedi ve zırhını giyindi. Daha sonra da insanlar arasında çıkış için nida olundu, ama aralarında görüş sahibi olan kimseler pişman olarak: Ey Allah'ın Resulü, bize emrettiğin şekilde dur, bekle (dışarı çıkmayalım), dediler.

 

Allah Resulü şu cevabı verdi: Bir Nebiin savaş zırhını giyindikten sonra savaşmadan geri dönmesi olacak bir şey değildir. Allah Resulü inip onlarla birlikte (Medine'nin dışına) çıktı. Sayıları da bin kişi idi. Müşriklerin sayısı ise üçbin idi. Nihayet Uhud'a gelip, konakladı. Abdullah b. Ubey b. SeluI üçyüz kişi ile birlikte geri dönünce beraberinde yediyüz kişi kalmış oldu. Abdullah (beraberindekilerle) geri dönünce mu'minlerden iki kesim manen sarsıldı. Bunlar Harise oğulları ile Selime oğulları idi.

 

Müslümanlar Uhud dağının eteğinde saf tuttular. Müşrikler ise kıraç yerde saf tuttular ve savaş düzenine girdiler. Müşriklerin süvarilerinin -ki yüz atIı idilerbaşında Halid b. Velid vardı. Müslümanların atı yoktu.

 

Müşriklerin sancağını Talha b. Osman taşıyordu. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah b. Cubeyr'i elli kişi olan okçu birliğinin başına emir tayin etti ve onlara yerlerinden ayrılmamalarını kesin ifadelerle emretti. Müslümanların sancağı Mus'ab b. Umeyr'in elinde idi. Talha b. Osman ile mubareze yaptı ve Talha onu öldürdü.

 

Müslümanlar, müşriklere onları ağır yük ve eşyalarının yanından uzaklaştırıncaya kadar bir hamle yaptılar. Müşriklerin atları da bir hamle yapınca okçular onlara ok yağdırdı ve bu, üç defa tekrarlandı. Nihayet Müslümanlar müşriklerin karargahına girdi ve onların eşyalarını ganimet olarak toplamaya koyuldu. Okçular bunu görünce yerlerini terk ettiler. Askerler de birbirine girdi. Bunu gören Halid b. Velid ve beraberindekiler atları ile birlikte Müslümanların üzerine bir hamle yaptılar ve--onları dağıttılar. Birisi: Muhammed öldürüldü, geri dönünüz, diye feryad etti.

 

Müslümanlar geri dönünce farkına varmadan birbirlerini öldürdüler. Onlardan bir kesim Medine tarafına doğru geri çekildi. Diğerleri ise dağıldı ve aralarında çok kimse öldürüldü. Müslümanlar etrafından dağılınca Allah'ın Nebii ise yerinde sebat etti ve arkalarından onları geri dönmeye çağırdı. Nihayet kendisi dağ yolunda el-Mihras'ın yakınında bulunuyorken bazıları geri döndü. Nebi de ashabını toplamaya yöneldi. Karşısına müşrikler çıktı ve yüzüne doğru bir ok attılar. Yüzünü kanattılar, ön dişini kırdılar. Beraberinde Talha ve Zubeyr bulunduğu halde -beraberinde aralarında Se hı b. Beyda ve el-Haris b. es-Sım me 'nin de bulunduğu Ensardan bir kesim ile, de denilmiştir- dağ yolunda yukarı doğru yola koyuldu.

 

Diğer taraftan müşrikler öldürülmüş Müslümanlarla uğraşmaya, onların organlarını kesmeye, kulaklarını, burunlarını, ferclerini koparmaya, karınıarını deşmeye koyuldular. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ve ashabın ileri gelenlerini öldürdüklerini zannediyorlardı.

 

Ebu Süfyan putları ile övünerek: Yücel ey Hubel, dedi. Ömer ona: Allah daha üstün ve daha yücedir, diye seslendi.

 

Müşrikler ağırlıklarının yanına geri döndü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da ashabına şöyle buyurdu: Eğer atlarına binseler ve ağır yüklerini taşıyan bineklerinin arkalarından gitmesini sağlasalar, evlerine gitmek istiyorlar demektir. Eğer yüklerini bineklere bindirip kendileri atlara binmeyecek olsalar o takdirde geri dönmek istiyorlar.

 

Sad b. Ebi Vakkas onları arkadan izledi, sonra geri dönüp: Ben atlarına binmediklerini gördüm, dedi. Böylelikle Müslümanlar rahatladı ve şehit düşenlerin yanına geri dönerek üzerlerindeki elbiselerle onları gömdüler ve yıkamadılar. Üzerlerine namaz da kılmadılar. Müslümanlar aralarından öldürülenler için ağladılar, münafıklar sevindiler, Yahudilerin aldatıcılıkları, hilekarlıkları da ortaya çıktı. Medine münafıklıkla dolup taştı. Yahudiler: Eğer bu bir Nebi olsaydı ona galip gelemezlerdi, dedi. Münafıklar da: Bize itaat etmiş olsalardı, başlarına bu musibetgelmezdi, dedi.

 

İlim adamları der ki: Uhud'da meydana gelen olaylarda ve Uhud'da Müslümanların karşı karşıya kaldıkları musibetlerde çok faydalı ve Rabbanı pek büyük hikmetler vardır. Bunlardan bazıları:

 

1- Müslümanlara karşı gelmenin kötü akıbetini ve yasaklanan şeyleri işlemenin uğursuzluğunu öğretmek.. Çünkü okçular Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kendilerine asla bırakmamalarını emretmiş olduğu yerlerini terk etmişlerdi.

 

2- Rasullerin bir takım belalara maruz kalmaları ve sonunda güzel akıbetin onlar için takdir edilmiş olması ilahı sünnetlerdendir. Nitekim Hirakl'in (Heraklieus'un) Ebu Süfyan ile birlikte konuşmalarını anlatan kıssada da geçmiş bulunmaktadır.

 

Bundaki hikmet de şudur: Eğer her zaman zafer kazanacak olurlarsa mu'minler arasına onlardan olmayan kimseler girer ve samimi olanla olmayan birbirinden ayrılmazdı. Her zaman yenilgiye düşecek olurlarsa bu sefer Nebi olarak gönderilmenin maksadı hasıl olmazdı. Bundan dolayı doğru ve samimi olanın yalancıdan ayırt edilebilmesi için her iki halin de bir arada görülmesi hikmetin bir gereğidir .. Çünkü münafıkların münafıklığı, Müslümanlar için gizli ve saklı idi. Bu olay meydana gelip, münafıklar da bir takım fiil ve sözlerini açıkça ortaya koyunca daha önce üstü kapalı olan işaret, sarih ve açık bir hal almış oldu. Müslümanlar da kendi evleri arasında bir düşmanlarının da bulunduğunu anlamış oldular. Buna bağlı olarak onlar için de gerektiği gibi hazırlandılar ve onlardan kendilerini korumaya yöneldiler.

 

3- Bazı durumlarda ilahı yardımın geciktrrilmesi nefis için bir terbiyedir, onun baş kaldırmasını önleyen bir haldir. mu'minler belaya maruz kalınca sabrettiler, münafıklar ise tahammül gösteremediler.

 

4- Yüce Allah, mu'min kulları için amelleriyle ulaşmalarına imkan bulunmayan yüksek mevkileri, lütuf ve ihsan yurdunda hazırlamış bulunmaktadır. Bundan dolayı bu mertebelere ulaşmaları için bela ve mihnetlere maruz kalmalarını bir sebep olarak takdir buyurmuştur.

 

5- Şehit düşmek, Allah'ın veli kullarının en üst mertebesidir. İşte bu yolla onlara şehit düşmeyi armağan etmiştir.

 

6- O düşmanlarını helak etmeyi murat ettiğinden ötürü helak edilmelerini gerektiren küfürleri, azgınlıkları ve gerçek dostları na eziyette bulunmak suretiyle haddi aşıp tuğyan etmeleri gibi sebepleri de onlar için hazırladı. Bu yolla mu'minlerin günahlarını da arındırıp temizledi ve kafirleri de helak etti.

 

"Sonra yılgınlık gösterdiniz" korktunuz "ve verilen emir hakkında çekiştiniz" anlaşmazlığa düştünüz. "Sonra sizi sınamak için sizi onlardan geri çevirdi." Bu buyrukta, Müslümanların üstünlük sağlamalarından sonra müşriklerin önlerinden geri dönmüş olduklarına işaret vardır .. Çünkü okçular da ganimet toplamak sevdasına düşmüştü. Yüce Allah'ın: "İçinizden kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz ahireti istiyordu" buyruğuyla da buna işaret edilmektedir.

 

es-Süddi, Abdu Hayr şöyle dediğini nakletmektedir: Abdullah b. Mes'ud dedi ki: "Ben Uhud günü "İçinizden kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz de ahireti istiyordu." ayeti nazil oluncaya kadar Nebi s.a.v.'in ashabından herhangi bir kimsenin dünyalık peşinde olduğunu hiç düşünmemiştim.

 

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma" ayeti ile ilgili olarak Müs!im, Mesruk yoluyla şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Biz Abdullah b. Mes'ud'a bu ayetler hakkında sorduk. O da dedi ki: Bizler de bu ayetlere dair soru sorduk, bize şöyle denildi: Kardeşleriniz Uhud'da şehit düşünce Allah onların ruhlarını yeşil kuşların kursaklarına yerleştirdi. Bu kuşlar cennet ırmakları na gidiyor (su içiyor) ve cennetin meyvelerinden yiyorlar."

 

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا عبد الوهاب: حدثنا خالد، عن عكرمة، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم يوم أحد: (هذا جبريل آخذ برأس فرسه، عليه أداة الحرب).

 

[-4041-] İbn Abbas r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü şöyle buyurdu:

 

İşte Cibril! üzerinde savaş araçları bulunduğu halde, atının başını tutmuş olarak geliyor."

 

 

حدثنا محمد بن عبد الرحيم: أخبرنا زكريا بن عدي: أخبرنا ابن المبارك، عن حيوة، عن يزيد بن أبي حبيب، عن أبي الخير، عن عقبة بن عامر قال:

 صلى رسول الله صلى الله عليه وسلم على قتلى أحد بعد ثماني سنين، كالمودع للأحياء والأموات، ثم طلع إلى المنبر فقال: (إني بين أيديكم فرط، وإني عليكم لشهيد، وإن موعدكم حوض، وإني لأنظر إليه من مقامي هذا، وإني لست أخشى عليكم أن تشركوا، ولكني أخشى عليكم الدنيا وتنافسوها).

قال: فكإنت آخر نظرة نظرتها إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[-4042-] Ukbe b. Amir dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hem hayatta olanlara, hem ölmüş olanlara veda edercesine sekiz yıl sonra Uhud'da öldürülenIere namaz kıldı. Sonra minbere çıkarak şöyle buyurdu:

 

Ben sizin önünüzden, sizin faydanız için gidiyorum. Ben size karşı bir şahidim. Sizinle buluşma yerimiz Havz'dır. Ben şu anda bulunduğum bu yerden onu görüyor gibiyim. Sizin için (Allah 'a) ortak koşacaksınız diye korkmuyorum,. Fakat sizin dünyalık uğrunda birbirinizle yarışacağınızdan korkuyorum."

 

(Ukbe) dedi ki: Bu, benim Resulullah saIlaIliihu aleyhi ve seIlem'i son görüşüm oldu.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Hayattakilere de, ölmüşlere de veda eder gibi." Hayatta olanlarla vedalaşmanın nasılolduğu açıkça anlaşılmaktadır ... Çünkü hadisin akışı bunun hayatının son dönemlerinde olduğunu hissettirmektedir. Ölülerle vedalaşması da muhtemelen bedenen artık ölüleri ziyaret etmesinin kesilmiş olacağını kastetmiş olmalıdır .. Çünkü ölümden sonra diri ise de, onun bu hayatı uhrevı bir hayattır. Dünya hayatına benzemez. Doğrusu en iyi bilen Allah'tır.

 

Bir diğer ihtimale göre ölüler ile vedalaşması, Aişe'den rivayet edilen hadiste işaret olunan Baki'de medfun bulunanlar için mağfiret dilemesi de olabilir. Bu hadise dair açıklamalar hem Cenazeler bahsinde, hem de Nübüwetin Alametleri'nde geçmiş bulunmaktadır.(Bk. 3596 nolu hadis)

 

 

حدثنا عبيد الله بن موسى، عن إسرائيل، عن أبي إسحاق، عن البراء رضي الله عنه قال:

 لقينا المشركين يومئذ، وأجلس النبي صلى الله عليه وسلم جيشا من الرماة، وأمر عليهم عبد الله، وقال: (لا تبرحوا، إن رأيتمونا ظهرنا عليهم فلا تبرحوا، وإن رأيتموهم ظهروا علينا فلا تعينونا). فلما لقيناهم هربوا حتى رأيت النساء يشتددن في الجبل، رفعن عن سوقهن، قد بدت خلاخلهن، فأخذوا يقولون، الغنيمة الغنيمة، فقال عبد الله: عهد إلى النبي صلى الله عليه وسلم أن لا تبرحوا، فأبوا، فلم أبوا صرفت وجوهم، فأصيب سبعون قتيلا، وأشرف أبو سفيان فقال: أفي القوم محمد؟ فقال: (لا تجيبوه). فقال: أفي القوم ابن أبي قحافة؟ قال: (لا تجيبوه). فقال: أفي القوم ابن الخطاب؟ فقال إن هؤلاء قتلوا، فلو كانوا أحياء لأجابوا، فلم يملك عمر نفسه، فقال: كذبت يا عدو الله، أبقى الله عليك ما يخزيك. قال أبو سفيإن: اعل هبل، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (أجيبوه). قالوا: ما نقول؟ قال:(قولوا: الله أعلى وأجل). قال أبو سفيان: لنا العزى ولا عزى لكم، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (أجيبوه). قالوا: ما نقول؟ قال: (قولوا: الله مولانا ولا مولى لكم). قال أبو سفيان: يوم بيوم بدر، والحرب سجال، وتجدون مثلة، لم آمر بها ولم تسؤني.

 

[-4043-] Bera r.a. dedi ki: "O gün müşriklerle karşılaştık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem okçulardan oluşan bir askeri birliği konuşlandırdı ve başlarına Abdullah (b. Cubeyr)'ı kumandan tayin ederek, buradan ayrılmayın, bizim onlara karşı zafer kazandığımızı görseniz dahi yine ayrılmayın. Onların bize karşı zafer kazandıklarını görseniz gelip bize yardım etmeyin, dedi. Birbirimizle karşı karşıya gelince müşrikler kaçtılar. Öyle ki kadınların dağa doğru hızlıca koştuklarını gördüm. Elbiselerinin eteklerini yukarı doğru çektiklerinden baldırıarı, halhalları görününceye kadar açılmıştı.

 

(Okçular): Haydi ganimete, haydi ganimete koşalım, demeye koyuldular..

Fakat Abdullah (b. Cubeyr): Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana buradan ayrılmayın diye emretmişti, dediyse de onun dediğini kabul etmediler, ama yerlerinde durmayı kabul etmeyince de nereye gideceklerini şaşırdılar.

 

Yetmiş kişi öldürüldü.

 

Ebu Süfyan yüksekçe bir yere çıkarak: Hayattakiler arasında Muhammed var mıdır, diye sordu. Allah Resulü: Ona karşılık vermeyin, diye buyurdu. Peki, hayattakiler arasında Ebu Kuhafe'nin oğlu (Ebu Bekir) var mı, diye sordu. Allah Resulü: Ona cevap vermeyin, diye buyurdu. Bu sefer: Hayattakiler arasında Hattab'ın oğlu (Ömer) var mı, diye sordu. (Cevap alamayınca) bunlar öldürüldüler. Hayatta olsalardı karşılık verirlerdi, dedi.

 

Fakat Ömer kendisini tutamayarak: Yalan söylüyorsun ey Allah'ın düşmanı, Allah seni üzecek şekilde bunları hayatta bıraktı, diye cevap verdi. Ebu Süfyan:

 

Yücel ey Hubel, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ona cevap veriniz, diye buyurdu. Ne diyelim, diye sordular. Allah Resulü: Allah. daha üstün, daha. yücedir, (deyiniz diye buyurdu.

 

Ebu Süfyan: Bizim Uzza'mlZ var, sizin Uzza'nız yok dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ona cevap veriniz diye buyurdu. Ne diyelim, diye sordular. Allah Resulü: Allah bizim mevlamızdır, sizinse mevlanız yok deyiniz, diye buyurdu.

 

Ebu Süfyan dedi ki: Bedir'e karşılık (işte böyle) bir gün. Savaş danöbetleşedir. Ölülerin azalarının kesilmiş olduğunu göreceksiniz. Böyle yapılmasını ben emretmediğim gibi bundan rahatsız da oITadım'.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Emre itaat etmeyince nereye gideceklerini de bilemediler." Şaşırıp kaIdıIar, nereye doğru gidecekIerini bilemediler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte oniki kişi dışında kimse sebat etmedi.

 

TaberTde, es-Süddt yoIuyIa şöyle dediği nakledilmektedir: "Ashab etrafa dağıldı. Kimileri Medine'ye girdi, kimileri dağa çıktı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ise yerinde sebat ederek insanları Allah'a davet etti. İbn Kamia denilen kişi ona bir taş attı, burnunu ve ön dişini kırdı, yüzünü de ağır bir şekilde yaraladı. Otuz kişi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geri döndü ve onu korumaya başladılar. Aralarından Talha ile SehI b. Huneyf onu taşıdı. TaIha'ya bir ok atıIdı, bundan doIayı eli felç oIdu. Dağa doğru kaçanIardan bazıIarı: Keşke bizden bir elçi Abdullah b. Ubey'e giderek bizim• için Ebu Süf)an'dan em an istemesini söyIesr; dediler. Enes b. en-Nadr ise şöyIe dedi: ArkadaşIar, eğer Muhammed öldürüldü ise Muhammed'in Rabbi öIdürüImedi. Haydi o ne için savaştıysa siz de onun uğrunda savaşınız."

Daha sonra -birazdan geIeceği gibi- onun öldürüIme oIayını kaydetmektedir.

 

ResuIullah sallallahu aleyhi ve sellem dağa yönelince ashabından bir adam ona bir ok atmak istedi. Ona: Ben Allah'ın RasuIuyüm dedi. Onlar da bunu işitince buna sevindiler, etrafında topIandılar, kaçanIar da geri döndüIer.

 

İIeride ayrı bir başlıkta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünü kimin yaraIadığı ile ilgili açıklamaIar geIecektir.

 

"Yetmiş kişi şehit oIdu." Zuheyr'in rivayetinde "onIardan bir kesim isabet aldı" denilmektedir ki, Müslümanlardan bir kesim anlamındadır. Said b. Mansur da Ebu'd-Duha'dan mürseI bir rivayet oIarak şöyle dediğini rivayet eder: "O gün -Uhud günü- yetmiş kişi öIdürüIdü, dördü muhacirlerdendi. BunIar: Hamza, Mus'ab b. Umeyr, Abdullah b. Cahş ve Şemmas b. Osman'dır, diğerleri ise Ensardandı."  

 

"AlIah senin üzüImene sebep olacak kimseleri hayatta bıraktı." Zuheyr ayrıca: "Senin saydıkIarının hepsi şüphesiz hayattadırla: " ilavesini yapmaktadır.

 

"YüceI ey HubeI!" İbn İshak dedi ki: YüceI ey HubeI, sözü, senin dinin muzaffer oldu, demektir.

"MüsIe" ile ilgili oIarak İbn Faris şöyIe demektedir: ÖIdürüIene müsIe yapmak onun kuIağını, burnunu ve benzeri azalarını kesrnek demektir. İbn İshak dedi ki: Bana Salih b. Keysan anIatarak dedi ki: "Hind ve beraberindeki kadınIar (savaş meydanına) çıkıp ölenIerin kulaklarını, burunlarını kr;serek müsle yaptıIar. Hatta Hint bunIardan kemer ve gerdanlık dahi yaptı. Kemerini ve gerdanlığını -yani üzerinde bulunan kemer ve gerdanlığı- da Vahşi'ye Hamza'yı öldürmesine karşılık mükafat olarak verdi. Hamza'nın karnını deşerek ciğerini çıkardı ve çiğnemeye başladı. Onu yutamadığı için ağzından attı.

 

"Yapılmasını emretmediğin ve rahatsız almadığın (bir müsle göreceksiniz)."

Yani bu iş her ne kadar benim emretmediğim halde yapıldıysa da bundan rahatsız olmadım.

 

 

Hadisten Çıkartılacak Bazı Sonuçlar

 

1- Ebu Bekir 'in ve Ömer'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nezdinde özel bir konumu vardı. Öyle ki onun düşmanları bile başkalarının bu konumda olmadığını biliyorlardı.. Çünkü Ebu Süfyan onların dışında kimseyi sormadı.

 

2- Kişi Allah'ın nimetini hatırlarnaiı ve onun şükrünü eda etmekten aciz olduğunu itiraf etmeli ..

 

3- Yasaklanan bir şeyi işlemenin uğursuz olduğu ve bunun zararının emre itaat etmeyen kimseleri dahi kapsayabileceği. Nitekim yüce Allah: "Aranızdan yalnızca zulmedenlere gelip çatmakla kalmayacak bir fitneden sakınınız" [Enfal, 25] diye buyurmaktadır.

 

4- Dünyasını tercih eden bir kimse ahiretine zarar verir, üstelik dünyalığını da elde edemez.

 

Ashab-ı kiram, başa gelen bu musibetten yararlanmış ve benzeri bir hale dönmekten alabildiğine sakınmış, itaatte oldukça hassas davranmış ve aslında kendilerinden olmamakla birlikte kendilerindenmiş gibi görünen düşmanlarına karşı gerektiği gibi korunmaya çalışmışlardır. İşte şam yüce Allah yine Ali İmran suresinde buna şöylece işaret etmektedir: "İşte o günleri biz, insanlar arasında döndürür dururuz ... Bir de Allah mu'minleri temizlesin, kafirleri de helak etsin." (Ali İmran, 140-141) Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah mu'minleri üzerinde bulunduğumuz bu hale rağmen asla terk etmez. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır." (Ali İmn3n, 179)

 

 

أخبرني عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن عمرو، عن جابر قال: أصطبح الخمر يوم أحد ناس، ثم قتلوا شهداء.

 

[-4044-] Cabir dedi ki: "Uhud günü bazı kimseler sabahleyin şarap içti, sonra şehit olarak öldürüldüler."

 

 

حدثنا عبدان: حدثنا عبد الله: أخبرنا شعبة، عن سعد بن إبراهيم، عن أبيه إبراهيم:

 أن عبد الرحمن بن عوف أتي بطعام، وكان صائما، فقال: قتل مصعب ابن عمير وهو خير مني، كفن في بردة: إن غطي رأسه بدت رجلاه، وإن غطي رجلاه بدا رأسه، وأراه قال: وقتل حمزة وهو خير مني، ثم بسط لنا من الدنيا ما بسط، أو قال: أعطينا من الدنيا ما أعطينا، وقد خشينا أن تكون حسناتنا عجلت لنا، ثم جعل يبكي حتى ترك الطعام.

 

[-4045-] Sa'd b. İbrahim'in, babası İbrahim'den rivayet ettiğine göre Abdurrahman b. Avf'a oruçlu iken bir yemek getirildi, bunun üzerine şöyle dedi:

 

Mus'ab b. Umeyr -ki o benden hayırlıdır- öldürüldü de öyle bir elbise ile kefenlendiki, baş tarafından örtülürse ayakları dışarıda kalırdı. Ayakları tarafından örtülürse başı görüıürdü."

 

Zannederim şöyle de dedi: "Hamza da öldürüldü -ki o benden hayırlıdırsonra bize şu dünyalıktan verilen bolluklar verildi -ya da: Şu dünyalıktan bize verilenler verildi dedi- ama hasenatımızın bize peşin verilmiş olacağından korkuyoruz."

 

Daha sonra ağlamaya başladı ve nihayet yemeği yemedi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Oruçlu iken" İbn Abdilberr'in naklettiğine göre bu, ölümü ile neticelenen hastalığında idi.

 

"Mus'ab b. Umeyr öldürüldü." Nesebi ve ona dair bilgiler, Hicret bahsinin b arafla!ında geçti. İslama ilk girenlerden, e{en, dönen:de hicret egenlerd.n bırısı oldugu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mene ye teşrıf etmeden once Muslümanlara Kur'an öğrettiği de kaydedilmişti. Mus ab, Uhud günü şehid edilmişti.

 

"Ki o benden hayırlıdır." Muhtemelen bunu alçak gönüllülüğünden söylemiştir. Bununla birlikte cennetle müjdelenen on kişinin başkalarından faziletli olduğuna dair nihai hükmün, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in döneminde öldürülmemiş olan kimselere göre olma ihtimali de vardır. Nitekim Ebu Bekir esSıddık'in başından da benzeri bir olay geçmiştir.

 

"İbn Hişam'ın naklettiğine göre bir adam Ebu Bekir es-Sıddık'ın yanına . girdiğinde henüz küçük yaşta bulunan Sa'd b. er-Rabi'in kızı da yanında imiş.

 

Adam: Bu kız kim diye sorunca, Ebü. Bekir: Bu benden daha hayırlı olan bir adamın, Sa'd b. er-Rabi'in kızıdır. O Akabe'deki nakiblerden idi, Bedir'de bulunmuştu ve Uhud günü şehit düştü, demiştir."

 

"Bir elbise ile kefenleRdL" Buna dair açıklamalar Cenazeler bölümünde (1274. hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Sonra dünyalıktan bize verilen bolluklar verildL" Bununla kendileri döneminde gerçekleştirilmiş olan fetihlere, kazanılan zaferlere, ganimetlere ve ellerine geçen mallara işaret etmektedir. Abdurrahman b. Avf'ın da dünyalıktan payı pek büyüktü.

 

Hadis-i şerifte zühdün faziletine, din hususunda fazilet sahibi olanın hasenatının eksilmemesi için dünyalıktan geniş çapta yararlanmaktan uzak durması gerektiğine işaret vardır. İşte Abdurrahman radıyall€ıhu anh: "Hasenatımızın" karşılıklarının "bize dünyada peşin olarak verildiğinden korktuk" sözü ile buna işaret etmektedir. İleride yüce Allah'ın izniyle Rikaak bahsinde (6448. hadiste) buna dair başka açıklamalar da gelecektir.

 

İbn Battal der ki: Hadisten şu da anlaşılmaktadır: Salih kimselerin yaşantılarını, onların dünyalıktan oldukça az payalmalarını da hatırlamak gerekir. Böylelikle kişinin dünyalığa rağbeti azalmış olsun. İşte Abdurrahman'ın ağlayış i kendisinden önce geçmiş olanlara erişememek korkusundan ileri geliyordu.