SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1580 >>

DEVAM: 17. UHUD GAZVESİ

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن عمرو، سمع حابر ابن عبد الله رضي الله عنهما قال:

 قال رجل للنبي صلى الله عليه وسلم يوم أحد: أرأيت إن قتلت، فأين أنا؟ قال: (في الجنة). فألقى تمرات في يده، ثم قاتل حتى قتل.

 

[-4046-] Amr'dan rivayete göre o Cabir b. Abdullah r.a.'l şöyle derken dinlemiştir: "Uhud günü bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ne dersin,ı ben öldürülecek olursam nereye gideceğim, diye sordu. Allah Resulü: Cennet'e deyince, (adam) elinde bulunan birkaç hurmayı attı, sonra da öldürülünceye kadar çarpıştı."

 

 

حدثنا أحمد بن يونس: حدثنا زهير: حدثنا الأعمش، عن شقيق، عن خباب بن الأرث رضي الله عنه قال:

 هاجرنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم نبتغي وجه الله، فوجب أجرنا على الله، ومنا من مضى، أو ذهب، لم يأكل من أجره شيئا، كان منهم مصعب بن عمير، قتل يوم أحد، لم يترك الا نمرة، كنا إذا غطينا بها رأسه خرجت رجلاه، وإذا غطي بها رجلاه خرج رأسه، فقال لنا النبي صلى الله عليه وسلم: (غطوا بها رأسه، واجعلوا على رجله الإذخر). أو قال: (ألقوا على رجليه من الإذخر). ومنا من قد أيعنت له ثمرته فهو يهدبها.

 

[-4047-] Habbab b. el-Erett r.a. dedi ki: "Allah'ın rızasını arayarak ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte hicret ettik. Bizim ecrimizi vermek Allah'a ait oldu. Bizden kimimiz ecrinden hiçbir şey yemeden geçti -yahut gitti. Mus'ab b. Umeyr bunlardan birisi idi. Uhud günü öldürüldüğünde geriye sadece çizgili bir elbise bırakmıştı. Onunla baş tarafını örtersek ayakları dışarıda kalıyordu. Ayakları onunla örtülecek olursa başı açıkta kalıyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere: Onunla baş tarafını örtünüz, ayaklarının üzerine de izhir koyunuz. -Yahut da: Ayakları üzerine izhir bırakınız diye buyurdu.- Kimimiz için de meyveleri olgunlaştı ve işte o, o meyvelerini devşirip toplamaktadır."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Hadiste, ashab-ı kiram'ın İslam'ın muzaffer olmaya karşı duydukları sevgi ile yüce Allah'ın rızasını elde etmek amacı ile şehit olmayı ne kadar arzu ettiklerine işaret vardır.

 

 

أخبرنا حسان بن حسان: حدثنا محمد بن طلحة: حدثنا حميد، عن أنس رضي الله عنه:

 أن عمه غاب عن بدر، فقال: غبت عن أول قتال النبي صلى الله عليه وسلم، لئن أشهدني الله مع النبي صلى الله عليه وسلم ليرين الله ما أجد، فلقي يوم أحد، فهزم الناس، فقال: اللهم إني أعتذر إليك مما صنع هؤلاء، يعني المسلمين، وأبرأ إليك مما جاء به المشركون، فتقدم بسيفه فلقي سعد ابن معاذ، فقال: أين يا سعد، أني أجد ريح الجنة دون أحد، فمضى فقتل، فما عرف حتى عرفته أخته بشامة، أو ببنانه، وبه بضع وثمإنون: طعنة وضربة سيف ورمية بسهم،

 

[-4048-] Enes r.a.'dan rivayete' göre, amcası Bedir'e katılmamıştı. Bu sebeple: Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilk savaşına katılamadım. Andolsun eğer Allah, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bulunmarnı nasip ederse, şüphesiz Allah benim nasıl bir gayret göstereceğim i görecektir, dedi.

 

Uhud günü (düşmanla) karşılaştı. Müslümanlar bozguna uğrayınca şunları söyledi: Allah'ım -müslümanları kastederek- bunların yaptıklarından dolayı sana özür beyan ediyorum. Müşriklerin yaptıklarından da uzak olduğumu sana açıklıyorum. Sonra kılıcını alıp ileri atıldı. Sa'd b. Muaz ile karşılaştı. Ona:

 

Nereye ey Sa'd! Şüphesiz ben cennetin kokusunu Uhud'un berisinden alıyorum, dedi. İleri atıldı ve öldürüldü. Kimse onu tanıyamadı. Ancak kızkardeşi onu bir beninden -ya da parmak uçlarından- tanıyabildi. Mızrak yarası, kılıç darbesi ve isabet eden ok yarasından oluşan seksen küsur yara görülmüştü."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Şüphesiz Allah görecektir." Savaşmakta canı pahasına dahi olsa işi oldukça ileri götüreceğini kastetmektedir.

 

"Ben cennetin kokusunu Uhud'un berisinden alıyorum." Bunun hakikat anlamıyla olması ihtimali vardır. O alışılmışın ötesinde hoş bir ko ku almış ve bunun cennetin kokusu olduğunu anlamış olabilir. Bunu sahip olduğu yakıne göre söylemiş olma ihtimali de vardır. Öyle ki, onun için gayb olan bir husus, kendince fiilen hissedilen bir hal almıştır. Yani, benim bu savaştığım yerde bulunan bir kişi sonunda cennete varır.

 

"İleri atıldı ve öldürüldü." Bu Enes b. en-Nadr'ın oldukça ileri derecede kahraman birisi olduğunu göstermektedir. Öyle ki, Uhud günü gösterdiği sebatına ve mükemmel kahramanlığına rağmen Sa'd b. Muaz dahi Enes b. en-Nadr'ın yaptığını yapma cesaretini gösterememişti.

 

"Vücudunda mızrak yarası, kılıç darbesi ve ok yarası olmak üzere seksen küsur yara görüldü." Enes dedi ki: Biz "mu'minler arasında Allah'a verdikleri sözd1 içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getir, di ... "[Ahzab, 23] ayetinin, onun ve benzeri kimselerin hakkında indiği kanaatinde idik. \

 

Hadis-i şerifte cihad esnasında zor olanın üzerine gitmenin caiz olduğuna, kişinin şahadeti elde etmek için canını feda edebileceğine, verilen ahde sadakatla bağlı kalmaya işaret vardır. Bu hadisten çıkartılabilecek diğer sonuçlar daha önceden Cihad bölümünde geçmiş bulunmaktadır.(2805. hadiste)

 

 

حدثنا موسى بن إسماعيل: حدثنا إبراهيم بن سعد: حدثنا ابن شهاب: أخبرني خارجة بن زيد بن ثابت: أنه سمع زيد بن ثابت رضي الله عنه يقول:

 فقدت آية من الأحزاب حين نسخنا المصحف، كنت أسمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقرأ بها، فالتمسناها فوجدناها مع خزيمة بن ثابت الأنصاري:{من المؤنين رجال صدقوا ما عاهدوا الله عليه فمنهم من قضى نحبه ومنهم من ينتظر}. فألحقناها في سورتها في المصحف.

 

[-4049-] Zeyd b. Sabit r.a. dedi ki: "Mushafı istinsah ettiğimiz vakit Ahzab suresinden bir ayeti bulamadım .. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ayeti okuduğunu da işitiyordum. Biz onu (yazılı olarak) aradık. Ensardan Huzeyme b. Sabit'in yanında onu bulduk. (Bu ayet yüce Allah'ın):

 

"mu'minler arasında Allah'a verdikleri sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi, kimisi de beklemektedir."[Ahzab, 23] ayetidir. Biz de bunu mushafta bulunduğu sureye koyduk."

 

 

حدثنا أبو الوليد: حدثنا شعبة، عن عدي بن ثابت: سمعت عبد الله بن يزيد: يحدث عن زيد بن ثابت رضي الله عنه قال:

 لما خرج النبي صلى الله عليه وسلم إلى أحد، رجع ناس ممن خرج معه، وكان أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم فرقتين: فرقة تقول: نقاتلهم، وفرقة تقول: لا نقاتلهم، فنزلت: {فما لكم في المنافقين فئتين والله أركسهم بما كسبوا}. وقال: (أنها طيبة، تنفي الذنوب، كما تنفي النار خبث الفضة).

 

[-4050-] Zeyd b. Sabit r.a. dedi ki: ygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud gazvesine çıktıktan sonra onunla birlikte çıkım kimselerden bir kısmı geri döndü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de ashabı\iki gruba ayrıldı:

 

Bir kesim, onlarla savaşırız diyor, diğer kesim onlarla savaşmayız, diyordu. Bunun üzerine de: "Münafıklar hakkında ne diye iki gruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı yıkıvermiş bulunuyor."[Nisa, 88] buyruğu indi ve (Allah Resulü) şöyle buyurdu:

 

O Taybe'dir. Ateşin gümüşün yaramaz kısımlarını silip süpürdüğü gibi, o da günahları siler süpürür."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Onunla beraber çıkmış olanlardan bazıları geri döndü." Kastettiği Abdullah b. Ubey ile onun arkadaşlarıdır. Bu husus, Meğazı bölümünde Musa b. Ukbe yoluyla gelen rivayette açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır. Abdullah b. Ubey'in görüşü Medine'de kalmak hususunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in görüşüne uygundu. Başkaları Medine'nin dışına çıkma görüşünü ortaya atıp Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da onların görüşlerini kabul edince ve Medine'nin dışına çıkması üzerine Abdullah b. Ubey arkadaşlarına: Onlara itaat etti, bana da karşı geldi. O halde niçin kendimizi ölüme maruz bırakalım ki, dedi ve savaşa çıkanların üçte birini alıp geri döndü.

 

İbn İshak rivayetinde der ki: Abdullah b. Amr b. Haram -ki Cabir'in babasıdır ve o da Abdullah b. Ubey gibi Hazreclidir- arkalarından giderek geri dönmeleri için onlara yalvardı ise de kabul etmediler. Bu sefer: Allah sizi bizden uzak tutsun, dedi.

 

"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı" Abdullah b. Ubey ile geri dönen kimseler hakkındaki hükmün ne olduğu hususunda "ikiye ayrılmışlardL"

 

"Bunun üzerine bu ayet indi." Bu ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak sahih olan da budur.

 

"Ve: O Taybe'dir ... günahları siler." Buna dair açıklamalar Hac bahsinin sonlarında (1883. hadiste) yeteri kadar geçmiş bulunmaktadır.

 

 

باب: {إذ همت طائفتان منكم أن تفشلا والله وليهما وعلى الله فليتوكل المؤمنون}. / آل عمران: 122/

18. O zaman içinizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların velisidir…. [Al-i İmran 122] ayeti

 

حدثنا محمد بن يوسف، عن ابن عيينة، عن عمرو، عن جابر رضي الله عنه قال:

 نزلت هذه الآية فينا: {إذ همت طائفتان منكم أن تفشلا}. بني سلمة وبني الحارثة، وما أحب أنها لم تنزل، والله يقول: {والله وليهما}.

 

[-4051-] Cabir r.a. dedi ki: "Hani sizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu."[Ali İmran, 122] buyruğu, bizler yani Selime oğulları ile Harise oğulları hakkında inmiştir. Hiçbir zaman bu ayetin inmemiş olmasını arzu etmem .. Çünkü yüce Allah: "Halbuki Allah, o ikisinin velisidir" diye buyurmaktadır."

 

Bu Hadis ileride 4558 numara ile gelecektir.

 

 

حدثنا قتيبة: حدثنا سفيان: أخبرنا عمرو، عن جابر قال:

 قال لي رسول الله صلى الله عليه وسلم: (هل نكحت يا جابر). قلت: نعم. قال: (ماذا أبكرا أم ثيبا). قلت: لا بل ثيبا، قال: (فهلا جارية تلاعبك). قلت: يا رسول الله، إن أبي قتل يوم أحد، وترك تسع بنات، كن لي تسع أخوات، فكرهت أن أجمع اليهن جارية خرقاء مثلهن، وكلن امرأة تمشطهن وتقوم عليهن، قال:(أصبت).

 

[-4052-] Cabir dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Ey Cabir, evlendin mi, diye sordu. Ben: Evet dedim. Nasıl bir hanım ile, bakire ile mi yoksa dul ile mi, diye sordu.

 

Ben, bakire değil duldur, dedim. Allah Resulü: Niye genç bir kızla evlenmedin ki onunla oynaşırdın, diye buyurdu.

 

Ben: Ey Allah'ın Resulü, benim babam Uhud günü öldürüldü, geriye de benim kızkardeşim olan dokuz kız bıraktı. Onların yanına bir şey beceremeyen küçük bir kız daha getirmek yerine, onların saçlarını tarayacak, onları gözetecek bir hanım bulunsun istedim.

 

Allah Resulü: İsabet ettin diye buyurdu."

 

 

حدثني أحمد بن أبي سريج: أخبرنا عبيد الله بن موسى: حدثنا شيبان، عن فراس، عن الشعبي قال: حدثني جابر بن عبد الله رضي الله عنهما:

 أن أباه أستشهد يوم أحد، وترك عليه دينا، وترك ست بنات، فلما حضر جذاذ النخل قال: أتيت رسول الله صلى الله عليه وسلم فقلت: قد علمت أن والدي قد استشهد يوم أحد وترك دينا كثيرا، وإني أحب أن يراك الغرماء، فقال: (اذهب فبيدر كل تمر على ناحية). ففعلت ثم دعوته، فلما نظروا إليه كأنهم أغروا بي تلك الساعة، فلما رأى ما يصنعون أطاف حول أعظمها بيدرا ثلاث مرات، ثم جلس عليه، ثم قال: (ادع لي أصحابك). فما زال يكيل لهم حتى أدى الله عن والدي أمانته، وأنا أرضى أن يؤدي الله أمانة والدي ولا أرجع إلى أخواتي بتمرة، فسلم الله البيادر كلها، وحتى إني أنظر إلى البيدر الذي كان عليه النبي صلى الله عليه وسلم كأنها لم تنقص تمرة واحدة.

 

[-4053-] Cabir b. Abdullah r.a.'dan rivayete göre; babası Uhud günü şehit düştü. Geriye de ödenmesi gereken bir miktar borç ile altı kız çocuğu bıraktı. Hurmaların toplanma zamanı gelince (Cabir) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim ve, benim babamın Uhud günü şehit düştüğünü ve geriye çok miktarda borç bıraktığını biliyorsun. Ben alacaklıların da seni görmelerini istiyorum, dedim.

 

Allah Resulü: Git ve her bir hurmayı ayrı bir yerde topla, dedi. Ben de dediğini yaptım. Sonra onu çağırdım. (Alacaklılar) onu görünce o anda sanki bana güvenmediler (alacaklarının hemen ödenmesini istediler). Allah Resulü onların yaptıklarını görünce harman edilmiş en büyük kümenin yanına yaklaşarak etrafında üç defa dolaştı. Sonra onun yanıbaşında oturdu, sonra da bana: Arkadaşlarını çağır, dedi.

 

Babamın emanetini (alacaklarını) ödemeyi Allah nasip edinceye kadar onlara ölçerek verip, durdu. Ben de babamın emanetinin (borçlarının) eksiksiz olarak ödenmesi halinde geriye tek bir meyveyi dahi kızkardeşlerime götürmemeye razı idim .. Fakat yüce Allah harman yerindeki bütün hurma kümelerini esenliğekavuşturdu. Öyle ki ben, Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellem'in yanıbaşında oturduğu hurma kümesine bakıyordum da tek bir hurma tanesi dahi eksilmemiş gibi geldi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"O zaman içinizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah on-ların velisi idi."[Al-i İmran, 122] buyruğundaki "el-feşl: bozulmak, bozguna uğramak" korkmak demektir. Bunun görüş belirtmek hakkında kullanıldığı takdirde acze düşmek, bedeni bir hali anlatmak için kullanıldığı takdirde ise, bitkin düşmek, savaş ile ilgili kullanıldığı takdirde korkaklık göstermek anlamına geldiği de söylenmiştir. "Veli" de yardımcı demektir.

 

"Bu ayet bizim hakkımızda inmiştir." Yani Hazredilerden olan kendi kavmi Selime oğulları ile onların akrabaları olan Evslilerden bulunan Harise oğulları hakkında :nmiştir.

 

"Ben bu ayetin nazil olm'amasını arzu etmezdim .. Çünkü yüce Allah: "Ve Allah onların velisidir" diye buyurmuştur." Ayet-i kerime her ne kadar zahiri anlamı itibariyle onların değerini düşürmekte ise de, sonunda onlar için oldukça büyük bir şeref ifadesi taşımaktadır. İbn İshak der ki: Yüce Allah'ın: "Halbuki Allah onların velisidir" buyruğu, onların içlerinden geçirdikleri bozguna uğramak duygularını onlardan uzaklaştırandır, demektir .. Çünkü böyle bir düşünce şeytan ın bir vesvesesi olmakla birlikte onların gevşeklik göstermeleri sözkonusu olmamıştı.

 

Bu husustaki ikinci rivayeti (4053 numaralı hadis) ile ilgili açıklamalar Nübuwetin alametleri başlığında (3580. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Birinci rivayetin (4052 numaralı hadisin) ihtiva ettiği hususlara dair açıklamalar da Nikah bölümünde gelecektir. Bu rivayetin burada kaydedilmesindeki amaç ise Cabir'in babası Abdullah'ın Uhud'da şehit düşmüş kimselerden olduğunun belirtilmesidir.

 

Tirmizi'de, Talha b. Hiraş yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Cabir'i şöyle derken dinledim: Nebi sallallShu aleyhi ve sellem benimle karşılaştı ve dedi ki: Ne diye seni böyle gönlü kırık görüyorum? Ben: Ey Allah'ın Resulü, babam Uhud'da şehit düştü, geriye de çok miktarda borç ve bakıma muhtaç çoluk çocuk bıraktı, dedim. Allah Resulü bana: Sana müjde vereyim mi, diye buyurdu. Şüphesiz Allah senin babanı huzuruna aldı ve, benden dilekte bulun, dedi. Senin baban: Tekrar bana hayat ver (beni dünyaya gönder) senin uğrunda bir defa daha öldürüleyim, dedi ve: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanrna. Bilakis onlar Rableri katında diridirler ... "[Al-i İmran, 169] ayeti indirildi."