EK SAYFA – 1559-2
48: TARİH VE TARİHİ NEREDEN BAŞLATTIKLARI
حدثنا عبد
الله بن
مسلمة: حدثنا
عبد العزيز، عن
أبيه، عن سهل
ابن سعد قال:
ما
عدوا من مبعث
النبي صلى
الله عليه
وسلم، ولا من
وفاته، ما
عدوا إلا من
مقدمه المدينة.
[-3934-] Sehl b. Sa'd dedi ki: "Ne Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
Nebi olarak gönderilişinden, ne vefatından itibaren (yılları) saymaya
başladılar. Onlar ancak onun Medine'ye gelişinden itibaren saydılar."
حدثنا مسدد:
حدثنا يزيد بن
زريع: حدثنا معمر،
عن الزهري، عن
عروة، عن
عائشة رضي
الله عنها
قالت:
فرضت
الصلاة
ركعتين، ثم
هاجر النبي
صلى الله عليه
وسلم ففرضت
أربعا، وتركت
صلاة السفر على
الأول.
تابعه عبد
الرزاق، عن
معمر.
[-3935-] Aişe r.anha dedi ki: "Namaz iki rekat olarak farz kılındı.
Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret etti, dört rekat olarak farz
kılındı. Sefer (yolcu) namazı ise önceki hali gibi bırakıldı."
AÇIKLAMA: "Tarih"
Cevheri der ki: Tarih, vaktin tarif edilmesi demektir.
"Tarihi nereden başlattılar." O bu ibareleriyle bu
husustaki görüş ayrılıklarına işaret etmiş gibidir. es-Süheyli'nin belirttiğine
göre ashab-ı kiram tarihi yüce Allah'ın şu buyruğundan hareket ederek hicret
ile başlatmışlardır:
"İlk gününden temeli takva üzere kurulan mescid içinde
(namaza) durman, elbette daha layıktır. "[Tevbe, 108]
Bilindiği gibi buradan kasıt, mutlak olarak ilk gün değildir.
Böylelikle bunun zikredilmemiş bir şeye izafe edildiği ortaya çıkmaktadır. Bu ise
yüce Allah'ın İslamı aziz kılıp güçlendirdiği, Nebi s.a.v.'in Rabbine güvenlik
içerisinde ibadet ettiği ilk zamandır. Bu zamanda mescidi bina etmeye
başlamıştır. Bu sebeple ashab-ı kiram da tarihi o günden başlatmayı uygun
görmüşlerdir. Onların bu uygulamalarından yüce Allah'ın "ilk günden"
ibaresinden İslam tarihinin ilk günü ibaresi anlaşılmıştır. (Evet, es-Süheyli)
böyle demektedir. Hatıra ilk gelen ise yüce Allah'ın: "İlk gününden"
buyruğunun Nebi s.a.v.'in ve ashabının Medine'ye ilk girdikleri gün olduğudur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Medine'ye gelişinden" yani geliş zamanından
kastettiği, geldiği ay değildir. Çünkü tarih başlangıcı senenin başından
itibarendir. Bazıları tarihi hicret ile başlatmanın bir münasebetle olduğunu da
açıklayarak şöyle demektedir: Nebi s.a.v. ile ilgili tarihe başlangıç olarak
alınması mümkün olan hususlar doğumu, ona Nebiliğin verilmesi, hicreti ve
vefatı olmak üzere dört husustur. Onlar tarihi hicretten başlatmanın daha uygun
olduğunu gördüler. Çünkü doğum ve Nebilik tarihlerinin yılolarak tayin edilmesi
halinde ihtilaftan kurtulmak mümkün değildi. Vefat tarihini kabul
etmeyişlerinin sebebi ise, vefatının sözkonusu edilmesiyle birlikte onun için
üzüntünün tazeleneceğidir. Bundan dolayı tarihe başlangıç olarak sadece
hicretin alınabileceği ortaya çıkmış oldu.
Rebiu'l-evvel ayından Muharrem ayına ertelemelerinin sebebine
gelince, hicret etme kararının Muharrem ayında verilmiş olmasıdır. Çünkü bey'at
Zülhicce'de gerçekleşmiştir. Sözkonusu bey'at (Akabe bey'at'ı ise hicretin bir
mukaddimesi durumundadır. Bu nedenle bey'atten sonraki ilk ay ve hicrete karar
verilen ay, Muharrem ayı oldu. Bundan dolayı Muharrem ayının başlangıç kabul
edilmesi uygun görülmüştür.
Bu, benim Muharrem ayını başlangıç olarak kabul edilmesi ile
gördüğüm açıklamaların en güçlü olanıdır.
49. NEBİ (S.A.V.)'İN: "ALLAH'IM, ASHABIMIN HİCRETLERİNİ
KABUL BUYUR" DİYE DUASI VE MEKKE'DE ÖLEN KİMSELER İÇİN AĞITTA BULUNMASI
حدثنا يحيى
بن قزعة:
حدثنا
إبراهيم، عن
الزهري، عن
عامر ابن سعد
بن مالك، عن
أبيه قال:
عادني
النبي صلى
الله عليه
وسلم عام حجة
الوداع من مرض
أشفيت منه على
الموت، فقلت:
يا رسول الله،
بلغ بي من
الوجع ما ترى،
وأنا ذو مال،
ولا يرثني إلا
ابنة واحدة،
أفأتصدق
بثلثي مالي؟
قال: (لا). قال:
فأتصدق
بشطره؟ قال:
(لا). قال: (الثلث
يا سعد،
والثلث كثير،
إنك
إن تذر ورثتك
أغنياء، خير
من أن تذرهم
عالة يتكففون
الناس).
قال أحمد بن
يونس، عن
إبراهيم: (أن
تذر ورثتك، ولست
بنافق نفقة
تبتغي بها وجه
الله إلا آجرك
الله بها، حتى
اللقمة
تجعلها في
امرأتك). قلت: يا
رسول الله،
أخلف بعد
أصحابي؟ قال:
(إنك لن تخلف،
فتعمل عملا
تبتغي به وجه
الله إلا
ازددت به درجة
ورفعة، ولعلك
تخلف حتى
ينتفع بك
أقوام، ويضر
بك آخرون،
اللهم أمض
لأصحابي
هجرتهم، ولا
تردهم على
أعقابهم،
ولكن البائس
سعد بن خولة).
يرثي له رسول
الله صلى الله
عليه وسلم أن
توفي بمكة.
وقال أحمد بن
يونس وموسى،
عن إبراهيم: (أن
تذر ورثتك).
[-3936-] Amir b. Sa'd b. Malik, babasından rivayetle dedi
ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccı senesinde ölümün
kertesine geldiğim bir hastalık dolayısıyla beni ziyaret etti.
Ey Allah'ın Resulü! dedim. Hastalığım gördüğün dereceye ulaştı.
Ben mal varlığı olan birisiyim. Bir kız çocuğumdan başka mirasçım da yok.
Malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi?
Allah Resulü, hayır dedi. Sa'd, peki, onun yarısını tasadduk
edeyim mi, diye sordu. Allah Resulü, ey Sa'd, üçte birini tasadduk et. Üçte
biri de çoktur ya. Çünkü senin mirasçılarını arkanda zengin olarak bırakıp
gitmen, onları insanlara el avuç açacak şekilde fakir olarak bırakmandan
hayırlıdır.
-Ahmed b. Yunus, İbrahim'den naklen: Zürriyetini bırakman diye
zikretmiştir.- Üstelik sen Allah'ın rızasını arayarak her ne harcayacak olursan
mutlaka Allah onun karşılığında sana ecir verir. Hatta hanımın ağzına koyduğun
bir lokmanın bile.
Ben, ey Allah'ın Resulü, ashabımdan geri kalacak mıyım diye
sordum. O şöyle buyurdu: Sen geri bırakılıp da Allah'ın rızasını arayarak bir
amelde bulunacak olursan mutlaka o amelin sebebiyle derecen artar ve merteben
yükselir. Muhtemelen sen birtakım kimselerin seninle faydalanacağı, bir takım
kimselerin de senden zarar göreceği bir vakte kadar geri kalacaksın
(yaşayacaksın). Allah'ım, ashabımın hicretlerini kabul buyur. Onları
topuklarının üzerine gerisin geri çevirme! Fakat zavallı Sa'd b. Havle ... Bu
sözleriyle Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'de vefatı dolayısıyla
üzüntüsünü dile getirmiş oldu."."
Ahmed b. Yunus ile Musa, İbrahim'den: "Mirasçılarını
bırakman" diye rivayet etmişlerdir.
AÇIKLAMA: "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: Allah'ım, ashabımın hicretlerini kabul buyur,
demesi. .. ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke'de vefat edenler
için üzüntüsünü dile getirmesi. .. " Burada maksat, hicret edip terk
ettiği şehirde öldüğünden ötürü onun için üzülmektir.