47. MUHACİR BİR KİMSENİN MENASİKİNİ BİTiRDiKTEN SONRA MEKKE'DE
KALMASI
حدثني
إبراهيم بن
حمزة: حدثنا
حاتم، عن عبد
الرحمن بن
حميد الزهري
قال: سمعت عمر
بن عبد العزيز
يسألب السائب
ابن أخت
النمر: ما
سمعت في سكنى
مكة؟ قال:
سمعت العلاء
بن الحضرمي
قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (ثلاث
للمهاجر بعد
الصدر).
[-3933-] Abdurrahman b. Humeyd, ez-Zühri dedi ki: Ömer b. Abdu'l-Aziz'i
en-Nemr'in kızkardeşinin oğlu Saib'e şunu sorarken dinledim: Mekke'de kalmak hususunda
ne dinlemişsin? Dedi ki: el-Ala b. el-Hadramı'yi şöyle derken dinledim:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Muhacir için sader
tavafından sonra üç gün kalmak hakkı vardır."
AÇIKLAMA: "Muhacir bir
kimsenin menasikini bitirdikten sonra Mekke'de ikamet etmesi." Menasikten
kasıt hac ya da umre ibadetinin gerekleridir.
"el-Ala b. el-Hadrami"nin adı Abdullah b. İmad'dır.
Umeyye oğulları ile antlaşması olan birisi idi. el-Ala üstün bir sahabi idi.
Nebi s.a.v. onu Bahreyn'e vali tayin etmişti. Duası kabul edilen birisi idi.
Ömer r.a.'ın halifeliği döneminde vefat etmiştir.
Buhari'de bunun dışında ondan gelen bir hadis rivayeti
bulunmamaktadır.
"Muhacir için sader tavafından sonra üç gün kalmak hakkı
vardır." Maksat Mina'dan dönüşten sonradır.
Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar
1- Mekke fethedilmeden önce oradan hicret etmiş olan bir
kimsenin Mekke'de ikamet etmesi haram idi. Fakat hac ya da umre menasikini
bitirdikten sonra Mekke'ye giden kimsenin orada en fazla üç gün kalmasına izin
verilmiştir. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Sa'd b. Havle'nin
Mekke'de ölmesi üzerine üzüntüsünü belirten ifadeler kullanmıştır.
2- Bundan şu hüküm çıkartılır: Üç gün süreli bir ikamet kişiyi
misafir (yolcu) olmaktan çıkarmaz. Bununla birlikte ed-Davudı'nin kullandığı
ifadelerden bunun ilk muhacirlere mahsus olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bunun
ilk muhacirler diye kayıtlanmasının hiçbir anlamı yoktur.
Nevevi der ki: Bu hadisin anlamı şöyledir: Mekke'den hicret eden
kimseler için Mekke'yi yurt (vatan) edinmek haramdır. lyad da bunun cumhurun
görüşü olduğunu naklederek şunları söylemektedir: Bununla birlikte Mekke
fethedildikten sonra bir kesim bunun caiz olduğunu söylemiştir. İlim adamları
bu görüşü sözü geçen hicretin farz olduğu zaman hakkında yorumlamışlardır.
(Devamla) dedi ki: Bununla beraber herkes Mekke fethedilmeden önce hicret edip,
Medine'de yerleşmenin vacip olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Çünkü
böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yardım edilmiş ve canı ile de
onun yanında yer alınmış olunur. Muhacir olmayan kimselerin ise ister Mekke,
ister bir başkası olsun istediği herhangi bir yerde yerleşmesi ittifakla caiz
kabul edilmiştir. (Kadı İyad'ın sözleri burada sona ermektedir.)
Bundan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine dışında ikamet
edip yerleşmeye izin verdiği kimseler istisna edilmiştir.
3- Bu hadis veda tavafının hac menasikinden olmayıp, bağımsız
bir ibadet olduğuna da delil gösterilmiştir. Mezheb(imiz)deki iki görüşün daha
sahih olanı budur. Çünkü bu hadiste: "Nüsüklerini bitirdikten sonra"
denilmektedir. Zira veda tavafından sonra Mekke'de kalmak sözkonusu değildir.
Eğer Mekke'de kalacak olursa bu durumda veda tavafı olmaktan çıkar.
Kurtubi der ki: Bu hadis ile kastedilen Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e yardımcı olmak amacıyla Mekke'den Medine'ye hicret eden
kimselerdir. Bununla Mekke'nin dışındaki bir yerden hicret edenler
kastedilmemiştir. Çünkü bu cevap onların Mekke'de ikamet etmek istememeleri ile
ilgili olarak sordukları soruya cevap olarak verilmiştir. Zira onlar Mekke'yi
Allah için terk etmiş bulunuyorlardı. Allah Resuılü de onlara bu şekilde cevap
vermiş, üç gün süre ile kalmanın orada ikamet etmek anlamına gelmeyeceğini
haber vermiştir.
(Devamla) der ki: İyad'ın sözkonusu ettiği görüş ayrılıkları ise
daha önce geçmiş olanlar hakkındadır. Acaba, dini hususunda fitneye maruz
kalmaktan korktuğu bir yerden dinini kurtarmak amacı ile kaçan bir kimse, bu
fitne hali sona erdikten sonra o yere geri dönebilir mi, hususu ile ilgili
görüş ayrılıkları da buna göre ileri sürülebilir mi?
Şöyle demek mümkündür: Şayet muhacirlerin yaptığı gibi orayı
Allah için terk etmiş ise, hiçbir şekilde geri dönmesi sözkonusu olamaz. Eğer
dinini kurtarmak amacıyla orayı terk etmiş ve bizatihi orayı terk etmek
maksadını gütmemiş ise aynı yere (fitneye maruz kalma halinin sona erişinden
sonra) gelebilir. (Kurtubi'nin ifadeleri burada sona ermektedir)
Bu görüş güzel ve uygundur. Ancak bunun gayrimenkul yahut evleri
geride bırakan kimseler ile tahsis edilmiştir. Fakat meselenin bununla
tahsisine ihtiyacı yoktur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.