45. NEBİ S.A.V.'İN VE ASHABININ MEDiNE'YE HİCRET ETMESi
وقال عبد
الله بن زيد،
وأبو هريرة
رضي الله عنهما،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم: (لولا
الهجرة لكنت
امرأ من
الأنصار).
Abdullah b. Zeyd ve Ebu Hureyre r.a. Nebi'in şöyle buyurduğunu
nakletmektedirler: "Eğer hicret olmasaydı Ensardan bir kişi
olacaktım."
وقال أبو
موسى عن النبي
صلى الله عليه
وسلم: (رأيت في
المنام أني
أهاجر من مكة
إلى أرض بها نخل،
فذهب وهلي إلى
أنها
اليمامة، أو
هجر، فإذا هي
المدينة يثرب).
Ebu Musa da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle
buyurduğunu nakletmektedir: "Ben rüyamda Mekke'den hurma ağaçları bol bir
yere hicret ettiğimi gördüm. Hatırıma oranın Yemome yahut Hecer olduğu
gelmişti. Meğer orası Medine (yani} Yesrib imiş."
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا الأعمش
قال: سمعت أبا
وائل يقول:
عدنا
خبابا، فقال:
هاجرنا مع
النبي صلى
الله عليه
وسلم نريد وجه
الله، فوقع
أجرنا على
الله، فمنا من
مضى لم يأخذ
من أجره شيئا،
منهم مصعب ابن
عمير، قتل يوم
أحد، وترك
نمرة، فكنا
إذا غطينا بها
رأسه بدت
رجلاه، وإذا
غطينا رجليه بدا
رأسه، فأمرنا
رسول الله صلى
الله
عليه وسلم أن
نغطي رأسه،
ونجعل على
رجليه شيئا من
إذخر، ومنا من
أينعت له
ثمرته فهو
يهدبها.
[-3897-] el-A'meş dedi ki: Ebu Vail'i şöyle derken dinledim: "Habbab'ı
(hasta iken) ziyaret ettik. Dedi ki: Allah rızasını isteyerek Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek de Allah'a ait
oldu.
Aramızdan kimisi ecrinden hiçbir şey almadan geçip gitti. Mus'ab
b. Umeyr bunlardandır. Uhud günü öldürüldüğünde geriye çizgili bir elbisesi
kalmıştı. Onunla başını örtecek olursak ayakları dışarıda kalırdı. Ayaklarını
örtecek olursak başı dışarıda kalırdı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
bizlere başını örtmemizi ve ayakları üzerine de izhir otundan bırakmamızı
emretti.
Aramızdan kimisinin de mahsulleri olgunlaştı, işte bunlar da bu
mahsullerini devşirmektedirler.
حدثنا مسدد:
حدثنا حماد،
هو ابن زيد،
عن يحيى، عن
محمد بن
إبراهيم، عن
علقمة بن وقاص
قال: سمعت عمر
رضي الله عنه
قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(الأعمال
بالنية، فمن
كان هجرته إلى
دنيا يصيبها،
أو امرأة
يتزوجها،
فهجرته إلى ما
هاجر إليه،
ومن كانت
هجرته إلى
الله ورسوله فهجرته
إلى الله
ورسوله).
[-3898-] Alkame b. Vakkas dedi ki: Ömer r.a.'i şöyle
derken dinledim: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i -zannederim-
şöylederken dinledim: Ameller niyet iledir. Kimin hicreti elde edeceği bir
dünyalık yahut da evleneceği bir kadın için olursa onun hicreti hicret ettiği
şey içindir. Kim de Allah ve Resulü için hicret ederse onun hicreti Allah'a ve Resulüne
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dir."
حدثني إسحاق
بن يزيد
الدمشقي:
حدثنا يحيى بن
حمزة قال:
حدثني أبو
عمرو
الأوزاعي، عن
عبدة بن أبي
لبابة، عن
مجاهد بن جبر
المكي: أن عبد
الله بن عمر
رضي الله
عنهما كان
يقول:
لا
هجرة بعد
الفتح.
[-3899-] Mücahid b. Cebr el-Mekki'den rivayete göre
Abdullah b. Ömer r.a.: "Fetihten sonra hicret yoktur, derdi."
Tekrar: 4309, 4310, 4311
قال يحيى بن
حمزة: زحدثني
الأوزاعي، عن
عطاء بن أبي
رباح قال:
زرت
عائشة مع عبيد
بن عمير
الليثي،
فسألناها عن
الهجرة فقالت:
لا هجرة بعد
اليوم، كان
المؤمنون يفر
أحدهم بدينه
إلى الله
تعالى وإلى
رسوله صلى
الله عليه وسلم،
مخافة أن يفتن
عليه، فأما
اليوم فقد أظهر
الله
الإسلام،
والمؤمن يعبد
ربه حيث شاء،
ولكن جهاد
ونية.
[-3900-] Ata b. Ebi Rebah dedi ki: Ubeydullah b. Umeyr
el-Leysl ile birlikte Aişe'yi ziyaret ettik. Ona hicret hakkında sorduk o da:
"Bugün hicret yoktur. mu'minlerden herhangi bir kimse, dini
ile yüce Allahla ve Resulüne dininden ötürü fitneye maruz bırakılır korkusu ile
kaçıyordu. Bu güne gelince Allah İslamı galip getirmiştir. Bugün herkes
dilediği yerde Rabbine ibadet eder. Fakat cihad ve niyet (bakidir.)"
حدثني
زكرياء بن
يحيى: حدثنا
ابن نمير: قال
هشام: فأخبرني
أبي، عن عائشة
رضي الله عنها:
أن
سعدا قال:
اللهم إنك
تعلم: أنه ليس
أحد أحب إلي
أن أجاهدهم
فيك، من قوم
كذبوا رسولك
صلى الله عليه
وسلم
وأخرجوه،
اللهم فإني
أظن أنك قد
وضعت الحرب
بيننا وبينهم.
وقال أبان بن
يزيد: حدثنا
هشام، عن
أبيه: أخبرتني
عائشة: من قوم
كذبوا نبيك
وأخرجوه، من
قريش.
[-3901-] Aişe r.anha'dan rivayete göre Said dedi ki: "Allah'ım, sen de
bilirsin ki Resulünü yalanlayan ve onu (yurdundan) çıkartan bir kavme karşı
senin uğrunda cihad etmekten daha çok sevdiğim hiçbir şey yoktur. Allah'ım, ben
zannediyorum ki bizimle onlar arasında savaşı kaldırmış bulunuyorsun."
Eban b. Yezid dedi ki: Bize Hişam, babasından naklen dedi ki: Bana
Aişe haber verdi: (Sa'd): "Senin nebini yalanlayan ve onu Kureyş'in
arasından çıkartan bir kavme karşı ... " (demiştir.)
حدثنا مطر بن
الفضل: حدثنا
روح بن عبادة:
حدثنا هشام:
حدثنا عكرمة،
عن ابن عباس
رضي الله عنهما
قال:
بعث
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لأربعين
سنة، فمكث
بمكة ثلاث
عشرة سنة يوحى
إليه، ثم أمر
بالهجرة
فهاجر عشر
سنين، ومات
وهو ابن ثلاث
وستين.
[-3902-] İbn Abbas r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
kırk yaşında iken Nebilik verildi. (Bundan sonra) Mekke'de on üç yıl boyunca
kaldı ve bu süre zarfında ona vahiy geliyordu. Sonra hicret etmekle emrolundu,
o da hicret etti. (Hicret'ten sonra) on yıl muhacir kaldı ve altmış üç yaşında
iken vefat etti."
حدثني مطر بن
الفضل: حدثنا
روح بن عبادة:
حدثنا زكرياء ابن
إسحاق: حدثنا
عمرو بن
دينار، عن ابن
عباس قال:
مكث
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بمكة
ثلاث عشرة،
وتوفي وهو ابن
ثلاث وستين.
[-3903-] İbn Abbas dedi ki: "Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Mekke'de on üç yıl kaldı, altmış üç yaşında vefat etti."
حدثنا
إسماعيل بن
عبد الله قال:
حدثني مالك، عن
أبي النضر،
مولى عمر بن
عبيد الله، عن
عبيد، يعني
ابن حنين، عن
أبي سعيد
الخدري رضي
الله عنه:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم جلس على
المنبر فقال:
(إن عبدا خيره
الله بين أن
يؤتيه من زهرة
الدنيا ما
شاء، وبين ما
عنده، فاختار
ما عنده). فبكى
أبو بكر وقال:
فديناك
بآبائنا
وأمهاتنا.
فعجبنا له،
وقال الناس:
انظروا إلى
هذا الشيخ،
يخبر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم عن
عبد خيره الله
بين أن يؤتيه
من زهرة
الدنيا وبين
ما عنده، وهو
يقول: فديناك
بآبائنا
وأمهاتنا، فكان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم هو
المخير، وكان
أبو بكر هو
أعلمنا به،
وقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (إن
من أمن الناس
علي في صحبته
وماله أبا
بكر، ولو كنت
متخذا خليلا
من أمتي لتخذت
أبا بكر، إلا
خلة الإسلام،
لا يبقين في
المسجد خوخة
إلا خوخة أبي
بكر).
[-3904-] Ebu Said el-Hudri r.a.'dan rivayete göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem minber
üzerinde oturdu ve şöyle dedi: Bir kulu, Allah, ona dünya güzelliklerinden
dilediklerini vermek ile nezdindekileri seçmek hususunda serbest bıraktı. O da
Allah nezdinde olanı seçti.
Bunun üzerine Ebu Bekir ağladı, babalarımız, annelerimiz sana feda
olsun dedi. Biz ona hayret ettik. Herkes, şu yaşlı adama bakınız. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'ın bir kulunu ona dünya güzelliklerini
vermek ile nezdindekileri seçmekte muhayyer bırakmış olduğunu haber veriyor, o
kalkmış babalarımız annelerimiz sana feda olsun, diyor. Meğer muhayyer
bırakılan kişi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem imiş. Ebu Bekir de bu işi
aramızda en iyi bilen imiş.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayrıca şöyle buyurdu:
Şüphesiz arkadaşlığı ve malı hususunda insanlar arasında bana en
çok fedakarlık etmiş olan kişi Ebu Bekir'dir ve eğer ümmetim arasından bir
Halil (candan dost) edinecek olsaydım, şüphesiz Ebu Bekir'i edinirdim. Ancak
İslam Halilliği vardır. Ebu Bekir'in gediği müstesna- Mescide açılan hiçbir
gedik kalmasın hepsi kapatılsın)."
AÇIKLAMA: "Nebi
sallallahualeyhivesellem'in ve ashabının Medine'ye hicreti" Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hicreti ile ilgili olarak İbn Abbas'tan gelen
rivayete göre, ona Medine'ye hicret hususunda yüce Allah'ın şu buyruğu ile izin
verilmiştir: "Ve de ki: Rabbim beni doğruluk girdirişi ile girdir,
doğruluk çıkarışı ile çıkar. Tarafından bana destekleyici üstün bir belge
ver." [İsra, 180] Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş olup, o da Hakim de
sahih olduğunu belirtmişlerdir. Hakim de Nebi efendimizin Mekke'den Akabe
bey'atinden üç ay ya da ona yakın bir süre sonra çıkıp ayrıldığını zikretmektedir.
Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem'in ashabına gelince, onlardan
Ebu Bekir esSıddik ile Amir b. Fuheyre onunla birlikte yola çıkmışlardı. Bundan
önce ise iki Akabe arasında aralarında İbn Ümmü Mektum'un da bulunduğu bir
topluluk Medine'ye çıkmışlardır. Denildiğine göre Medine'ye ilk hicret eden
kişi Ümmü Seleme'nin kocası Mahzum oğullarından Ebu Seleme b. Abdi'l-Eşhel
hicret etmiştir. Buna sebep ise onun Habeşistan'dan dönmesinden sonra eziyete
maruz kalması idi. Tekrar Habeşistan'a hicret etmek üzere karar vermişken
Ensardan oniki kişinin olayı ona ulaşınca Medine'ye yönelmiştir. Daha sonra ise
az önce geçtiği gibi Ensardan Müslüman olanları İslam hakkında bilgilendirmek
üzere Mus'ab b. Umeyr, Medine'ye gitmek üzere yola çıkmıştır.
3899- "Bugün" yani Mekke'nin fethedilmesinden sonra
"hicret yoktur."
3900- "Müminlerden herhangi bir kimse dinini kurtarmak için
... kaçardı."
Aişe r.anha hicretin meşruiyetine dair gerekli açıklamalara ve
bunun sebebinin dinde fitneye maruz kalma korkusu olduğuna işaret etmiştir.
Hüküm illete bağlıdır. Buna göre nerede olursa olsun Allah'a ibadet edebilen
bir kimsenin o yerden hicret etmesi icap etmez. Aksi takdirde icap eder.
İşte bundan dolayı el-Maverdi şunları söylemektedir: Küfür
şehirlerinden herhangi birisinde dinini açıkça ortaya koymaya gücü yeten bir
kimse ile artık o şehir (belde), o kimse vasıtası ile Dar-ı İslam olur. Böyle
bir yerde ikamet etmek oradan göç etmesinden. daha iyidir. Çünkü bu vesile ile
başkasının da İslama girmesi ümit edilir.
Cihad bölümünün baş taraflarında "İslam idarecilerinin
savaş çağrısına uymanın vücubu" ile ilgili başlıkta İbn Abbas'ın:
"Fetihten sonra hicret yoktur" diye rivayet ettiği hadis ile Abdullah
b. es-Sa'di'nin: "Hicretin ardı arkası kesilmez" hadisini birlikte
telife işaret edilmiş bulunmaktadır.
el-Hattabt de diyor ki: Hicret yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in yanına gitmek, İslamın ilk dönemlerinde istenen bir 'şey idi. Daha
sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye hicret ettikten sonra onunla
birlikte savaşmak ve dinin şer'i hükümlerini öğrenmek amacıyla Medine'ye hicret
etmek farz kılınmıştır. Şam yüce Allah bu hususu birden çok ayet-i kerime'de
tekitli bir şekilde ifade etmiş ve hatta hicret eden ile etmeyen arasındaki
velilik bağını dahi kopartmış ve şöyle buyurmuştur: "İman edip hicret
etmyenler ise hicret edene kadar sizin onlarla hiçbir velayetiniz
yoktur."[Enfal, 72]
Mekke fethedilip, insanlar bütün kabilelerden İslama girince
farz olan hicret kalktı ve müstehap olarak devam etti. el-Beğavi, Şerhu's-Sünne
adlı eserinde şunları söylemektedir: Nebi efendimizin "Fetihten
sonra" yani Mekke'den Medine'ye "hicret yoktur" hadisi ile
"hicretin ardı arkası kesilmez" buyruğunun bir başka yolla telif
edilme ihtimali de vardır. Bu da Müslüman olan kimse için Dar-ı Küfür'den,
Dar-ı İslam'a hicret etme gereğinin kesilmeyeceği anlamındadır. el-İsmaili'nin
şu lafızla naklettiği rivayette İbn Ömer maksadı açıkça ifade etmiş
bulunmaktadır: "Mekke fethedildikten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in yanına hicret etme emri sona ermiştir fakat kafirlerle savaşıldığı
sürece hicretin ardı arkası kesilmeyecektir." Yani dünyada küfür diyarı
bulunduğu sürece Müslüman olup da dini dolayısıyla fitneye maruz kalmaktan
korkan kimseye oradan hicret etmek vaciptir.
Bundan anlaşıldığına göre; dünyada Dar-ı Küfr'ün kalmadığı var
sayılacak olursa, bunu gerektiren sebebin sona ermesi dolayısıyla hicret te
sona erer.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3903- "On yıl muhacir kaldı." Yani muhacir olarak on
yıl ikamet etti.
حدثنا يحيى
بن بكير:
حدثنا الليث،
عن عقيل، قال
ابن شهاب:
فأخبرني عروة
بن الزبير: أن
عائشة رضي
الله عنها،
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم، قالت:
لم
أعقل أبوي قط
إلا وهما
يدينان
الدين، ولم يمر
علينا يوم إلا
يأتينا فيه
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
طرفي النهار،
بكرة وعشية،
فلما ابتلي
المسلمون خرج
أبو بكر
مهاجرا نحو
أرض الحبشة،
حتى إذا برك
الغماد لقيه
ابن الدغنة،
وهو سيد القارة،
فقال: أين
تريد يا أبا بكر؟
فقال أبو بكر:
أخرجني قومي،
فأريد أن أسيح
في الأرض وأعبد
ربي. قال ابن
الدغنة: فإن
مثلك يا أبا
بكر لا يخرج
ولا يخرج، إنك
تكسب
المعدوم،
وتصل الرحم،
وتحمل الكل،
وتقري الضيف،
وتعين على نوائب
الحق، فأنا لك
جار، ارجع
واعبد ربك
ببلدك. فرجع
وارتحل معه
ابن الدغنة،
فطاف ابن الدغنة
عشية في أشراف
قريش، فقال
لهم: إن أبا
بكر لا يخرج
مثله ولا
يخرج،
أتخرجون رجلا
يكسب
المعدوم،
ويصل الرحم،
ويحمل الكل،
ويقري الضيف،
ويعين على
نوائب الحق.
فلم تكذب قريش
بجوار ابن
الدغنة،
وقالوا لابن
الدغنة: مر
أبا بكر
فليعبد ربه في
داره، فليصل
فيها وليقرأ ما
شاء، ولا
يؤذينا بذلك
ولا يستعلن
به، فإنا نخشى
أن يفتن
نساءنا
وأبناءنا.
فقال ذلك ابن
الدغنة لأبي
بكر، فلبث
بذلك يعبد ربه
في داره، ولا
يستعلن
بصلاته ولا
يقرأ في غير
داره، ثم بدا
لأبي بكر،
فابتنى مسجدا
بفناء داره، وكان
يصلي فيه،
ويقرأ
القرآن،
فينقذف عليه
نساء
المشركين
وأبناؤهم،
وهم يعجبون
منه وينظرون
إليه، وكان
أبو بكر رجلا
بكاء، لا يملك
عينيه إذا قرأ
القرآن،
وأفزع ذلك
أشراف قريش من
المشركين،
فأرسلوا إلى
ابن الدغنة
فقدم عليهم،
فقالوا: إنا
كنا أجرنا أبا
بكر بجوارك، على
أن يعبد ربه
في داره، فقد
جاوز ذلك،
فابتنى مسجدا
بفناء داره،
فأعلن
بالصلاة
والقراءة
فيه، وإنا قد
خشينا أن يفتن
نساءنا وأبناءنا،
فانهه، فإن
أحب أن يقتصر
على أن يعبد
ربه في داره
فعل، وإن أبى
إلا أن يعلن
بذلك، فسله أن
يرد إليك
ذمتك، فإنا قد
كرهنا أن
نخفرك، ولسنا
مقرين لأبي
بكر
الاستعلان.
قالت عائشة:
فأتى ابن
الدغنة إلى
أبي بكر فقال:
قد علمت الذي
عاقدت لك
عليه، فإما أن
تقتصر على ذلك،
وإما أن ترجع
إلي ذمتي،
فإني لا أحب
أن تسمع العرب
أني أخفرت في
رجل عقدت له.
فقال أبو بكر:
فإني أرد إليك
جوارك، وأرضى
بجوار الله عز
وجل، والنبي
صلى الله عليه
وسلم يومئذ
بمكة، فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم للمسلمين:
(إني أريت دار
هجرتكم، ذات
نخل بين
لابتين). وهما
الحرتان،
فهاجر من هاجر
قبل المدينة،
ورجع عامة من
كان هاجر بأرض
الحبشة إلى
المدينة،
وتجهز أبو بكر
قبل المدينة،
فقال له رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (على
رسلك، فإني
أرجو أن يؤذن
لي). فقال أبو
بكر: وهل ترجو
ذلك بأبي أنت؟
قال: (نعم). فحبس
أبو بكر نفسه
على رسول الله
صلى الله عليه
وسلم ليصحبه،
وعلف راحلتين
كانتا عنده
ورق السمر،
وهو الخبط، أربعة
أشهر.
قال ابن شهاب:
قال عروة:
قالت عائشة:
فبينما نحن
يوما جلوس في
بيت أبي بكر
في نحر
الظهيرة، قال
قائل لأبي
بكر: هذا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
متقنعا، في
ساعة لم يكن
يأتينا فيها،
فقال أبو بكر:
فداء له أبي
وأمي، والله
ما جاء به في
هذه الساعة
إلا أمر. قالت:
فجاء رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فاستأذن،
فأذن له فدخل،
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم لأبي
بكر: (أخرج من
عندك). فقال
أبو بكر: إنما
هم أهلك، بأبي
أنت يا رسول
الله، قال:
(فإني قد أذن
لي في الخروج).
فقال أبو بكر:
الصحابة بأبي
أنت يا رسول
الله؟ قال
رسول الله صلى الله
عليه وسلم:
(نعم). قال أبو
بكر: فخذ - بأبي
أنت يا رسول
الله - إحدى
راحلتي
هاتين، قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (بالثمن).
قالت عائشة:
فجهزناهما
أحث الجهاز،
وصنعنا لهما
سفرة في جراب،
فقطعت أسماء
بنت أبي بكر
قطعة
من نطاقها،
فربطت به على
فم الجراب،
فبذلك سميت
ذات
النطاقين،
قالت ثم لحق
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وأبو بكر
بغار في جبل
ثور، فكمنا
فيه ثلاث
ليال، يبيت
عندهما عبد
الله بن أبي
بكر، وهو غلام
شاب، ثقف لقن،
فيدلج من
عندهما بسحر،
فيصبح مع قريش
بمكة كبائت،
فلا يسمع أمرا
يكتادان به
إلا وعاه، حتى
يأتيهما بخبر
ذلك حين يختلط
الظلام،
ويرعى عليهما
عامر بن فهيرة
مولى أبي بكر
منحة من غنم،
فيريحها
عليهما حين
تذهب ساعة من
العشاء،
فيبيتان في
رسل، وهو لبن
منحتهما
ورضيفهما،
حتى ينعق بها
عامر بن فهيرة
بغلس، يفعل
ذلك في كل
ليلة من تلك
الليالي
الثلاث،
واستأجر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وأبو بكر رجلا
من بني الديل،
وهو من بني
عبد بن عدي،
هاديا خريتا،
والخريت
الماهر
بالهداية، قد
غمس حلفا في
آل العاص بن
وائل السهمي،
وهو على دين
كفار قريش،
فأمناه فدفعا
إليه راحلتيهما،
وواعداه غار
ثور بعد ثلاث
ليال، فأتاهما
براحلتيهما
صبح ثلاث،
وانطلق معهما
عامر بن
فهيرة،
والدليل،
فأخذ بهم طريق
السواحل.
[-3905-] Nebi (s.a.v.)'in eşi Aişe r.anha dedi ki:
"Aklım erdiğinden beri anne babamı hep dini kabul etmiş
olarak hatırlıyorum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in günün iki
tarafında, sabah akşam bize gelmediği bir günümüzün geçtiği de olmuyordu.
Müslümanlar belalara maruz kalınca Ebu Bekir Habeşistan topraklarına doğru
hicret etmek üzere çıkıp gitti. Nihayet Berk el-ğimad denilen yere ulaşınca
Kare kabilesinin efendisi olan İbnu'd-Dağine onunla karşılaştı. Ona: Ey Ebu
Bekir nereye gitmek istiyorsun diye sordu. Ebu Bekir ona dedi ki: Kavmim beni
dışarı çıkardı. Bu sebeple ben de yeryüzünde dolaşmak ve Rabbime ibadet etmek
istiyorum.
İbnu'd-Dağine dedi ki: Ey Ebu Bekir, senin gibi birisi ne çıkar,
ne çıkartılır.
Çünkü sen hiçbir şeye sahip olmayana mal verirsin. Akrabalık
bağını gözetirsin, çaresiz kalmış kimselerin yükünü kaldırmasına yardım
edersin. Misafire ikram edersin. Haklı olunan hallerde karşı karşıya kalınan
musibetlere karşı da yardımcı olursun. Ben seni himayeme alıyorum. Geri dön ve
kendi şehrinde Rabbine ibadet et.
Ebu Bekir geri döndü, İbn ed-Dağine de onunla beraber bineğine
binerek gitti. İbnu'd-Dağine akşama doğru Kureyş eşrafını dolaşarak onlara dedi
ki:
Şüphesiz Ebu Bekir gibi bir kimse ne yurdundan çıkar, ne de
çıkartılır. Sizler hiçbir şeyi olmayana bir şeyler veren, akrabalık bağını
gözeten,' yükünü kaldıramayan kimsenin yükünü taşımasına yardımcı olan,
misafiri ikram edip ağırlayan, haklı olunan hallerde musibetler'e karşı karşıya
kalındığı takdirde yardımcı olan birisini mi şehrinizin dışına çıkartacaksınız?
Kureyş İbnu'd-Dağine'nin O'nu himayesine almasına karşı çıkmadı.
İbnu'dDağine'ye dediler ki:
O halde Ebu Bekir'e söyle de Rabbine evinde ibadet etsin, orada
namazını kılsın ve orada dilediği kadar (Kur'an) okusun. Bunları yaparak
bizleri rahatsız etmesin ve bu işini açık bir şekilde yapmasın. Çünkü bizler
kadınlarımızın ve çocüklarımızın fitneye maruz kalmalarından (dinleri hakkında
tereddüte düşmelerinden) korkuyoruz.
İbnu'd-Dağine bunları Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir bir süre
böylece devam etti. Evinde Rabbine ibadet ediyor, namazını açıktan kılmıyor,
evi dışında bir yerde Kur'an okumuyordu. Daha sonra Ebu Bekir'in hatırına bir
başka fikir geldi. Evinin avlusuna bir mescid bina etti. Orada namaz kılıyor,
Kur'an okuyordu. Bunun üzerine müşriklerin kadınları ve çocukları onun
etrafında gelip toplanıyorlardı. Onun bu haline hayret ediyor
veseyrediyorlardı.
Ebu Bekir Kur'an okuduğu vakit gözlerine hakim olamayarak çokça
ağlayan bir adam idi. Bu hal Kureyş'in müşrik eşrafını korkutmaya başladı. Bunun
için İbnu'd-Dağine'ye haber gönderdiler. O da yanlarına gelince dediler ki:
Biz senin Ebu Bekir'i himaye etmeni kabul etmiştik. Ancak Rabbine
evinde ibadet etmesi şartıyla bunu kabul etmiştik. O bu şartı çiğneyerek evinin
avlusunda bir mescid bina etti, açıkça namaz kılmaya ve orada Kur'an okumaya
başladı. Bizler ise hanımlarımızı ve çocuklarımızı dinleri hususunda tereddüte
düşürmesinden korktuk. Ona bu işten vazgeçmesini söyle. Şayet yalnızca kendi
evi içerisinde Rabbine ibadet etmek ile yetinmeyi arzu ederse yapsın. Şayet
bunu açıkça yapmaktan başka bir teklifi kabul etmezse ondan senin himayeni
tekrar sana geri iade etmesini söyle. Çünkü biz senin himayeni bozmak
istemedik. Fakat bizler Ebu Bekir'in açıkça ibadet etmesini de kabul etmiyoruz.
Aişe (devamla) dedi ki: Bunun üzerine İbnu'd-Dağine Ebu Bekir'e
gelerek dedi ki: Benim senin için, nasıl akitleştiğimi biliyorsun. Ya bu akdin
hududu içerisinde kalırsın yahut da bana himayeni geri verirsin. Çünkü ben
Arapların, kendisine bir himaye verdiğim bir kimseye karşı bu ahdimi bozduğumu
işitmesini istemiyorum.
Bunun üzerine Ebu Bekir, ben de senin himaye ni sana geri iade
ediyorum, buna karşılık yüce Allah'ın himayesine razıyım, dedi.
O sırada Nebi henüz Mekke'de idi. Nebi Müslümanlara: Bana hicret
edeceğiniz yer iki kara taşlık arasında hurmalıklı bir yer olarak gösterildi,
dedi. Bu iki kara taşlık (Medine'nin) iki Harresidir. Bu sefer hicret edenler
Medine'ye doğru hicret etti. Daha önce Habeşistan'a hicret etmiş olanların
hepsi de Medine'ye geri döndü.
Ebu Bekir de Medine'ye gitmek üzere hazırlandı. Fakat Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine:
Acele etme! Çünkü ben bana da (hicret için) izin verileceğini ümit
ederim dedi. Bu sefer Ebu Bekir: Babam sana feda olsun, böyle bir şey ümit
ediyor musun diye sordu. Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebu Bekir de
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gitmek için hicret etmekten
geri kaldı. Yanında bulunan iki deveyi de dört ay boyunca Arabistan kirazı
yapraklarıyla besledi.
Aişe dedi ki: Bir ara biz öğle sıcağına doğru Ebu Bekir'in evinde
oturmakta iken birisi Ebu Bekir'e, işte Resulullah, yüzünü örtmüş olduğu halde
geliyor, dedi. -Allah Resulünün de o saatte bize gelmek adeti yoktu.- Ebu
Bekir, babam anam ona feda olsun, Allah'a yemin ederim bu saatte onun gelmesi
için mutlaka önemli bir sebep vardır, dedi.
(Aişe) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem geldi ve
izin istedi. Ebu Bekir de ona izin verince içeri girdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, Ebu Bekir'e: Yanında kim varsa dışarı çıkart, dedi. Ey Allah'ın Resulü,
babam sana feda olsun. Bunlar senin ehlin(yakınların)dir, dedi. Allah Resulü:
(Mekke'den) çıkmak hususunda bana izin verildi, dedi. Ebu Bekir: Ben de seninle
yol arkadaşı mıyım? Babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, dedi. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
Evet diye buyurdu. Ebu Bekir: Babam sana feda olsun ey Allah'ın
Resulü, şu iki devemden birisini al, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem: Bedelini ödemek şartıyla dedi.
Aişe dedi ki: Biz de alelacele onların hazırlıklarını yaptık. Bir
heybeye onlara yiyeceklerini koyduk. Ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı
kardeşim Esma belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırdı ve onunla dağarcığın
ağzını kapattı. Bu cihetle Esma'ya "Zatu'n-Nitakayn: İki kuşaklı"
denildi.
Aişe der ki: Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu
Bekir, Sevr dağındaki bir mağaraya gittiler ve orada üç gece gizlendiler. Her
gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah becerikli;
anlayışlı bir genç delikanlı idi. Seher vakti Resulullah ile Ebu Bekir'in
yanından ayrılır, geceyi Mekke'de geçirmiş gibi Kureyş ile sabahlardı.
Abdullah, Allah Resulü ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin
hazırladıkları hilelerden duyduklarını iyice beller, karanlık basınca gider
Resulullah ile Ebu Bekir'e haber verirdi. .
Ebu Bekir'in kölesi Amir b. Fuheyre bol sütlü, sağmal koyun
otlatır ve akşamdan bir süre geçtikten sonra Resulullah ile Ebu Bekir'e
getirirdi. Onlar da taze süt içerek gecelerlerdi. O süt kendi sağmallarının
sütü idi. İçine kızgın taş konularak ısıtılıyordu. Nihayet gecenin sonunda Amir
(b. Fuheyre) mağaranın önüne gelip sağmal koyunlara seslenirdi. Mağarada
bulundukları üç gece boyunca Amir hep böyle yaptı. Resulullah ile Ebu Bekir
ed-Dll oğullarından bir adamı da ücretle tutmuşlardı. Bu kişi Abd b. Adiy
oğullarından idi. Maharetli bir yol kılavuzu idi. el-As b. Vail es-Sehmi
oğulları için antlaşmalı olarak elini kana sokmuştu. Ama yine de Kureyş
kafirlerinin dini üzere idi. Her ikisi de ona güvenerek develerini ona teslim
ettikten sonra üç gece sonra üçüncü gecenin sabahında develerini de beraber
getirmek üzere Sevr mağarasında buluşmak üzere onunla sözleştiler. Amir b.
Fuheyre ile kılavuz onlarla birlikte yola koyuldu ve (kılavuz) onları alarak
Sevahil yolundan gitti."
AÇIKLAMA: "Anne
babamı" Ebu Bekir ile Ümmü Ruman'ı "Dine bağlı" yani İslam
dinine bağlı idiler.
"Müslümanlar" Haşim ve Muttalib oğullarını Ebu Talib
şi'binde muhasara, ettiklerinde müşriklerin eziyet ve işkencelerine maruz
kalarak "ibtila olunduklarında" Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem de
daha önce açıklandığı üzere Habeşistan'a hicret etmek için ashabına izin
verdiğinde ...
"Ebu Bekir de Habeşistan'a doğru hicret etmek üzere çıktı."
Böylelikle daha önce oraya giden Müslümanlara katılmak istemişti. Önce
Habeşistan'a hicret etmiş olanların evvela Cidde'ye gittiklerini açıklamış
idik. Cidde Mekke'nin sahilidir. Oradan deniz yoluyla Habeşistan'a
gideceklerdi.
"Berku'I-Gımad" Mekke'den Yemen cihetine doğru beş
günlük mesafededir.
"O Kare'nin efendisi idi." Kare, Hun oğullarından
meşhur bir kabiledir. "Kavmim beni çıkardı." Yani çıkmama sebep
teşkil etti.
"Dolaşmak istiyorum." Muhtemelen Ebu Bekir, İbn
ed-Dağine'den nereye gitmek istediğini saklamıştır. Çünkü o bir kafir idi.
Yoksa daha önce onun Habeşistan'a gitmek üzere yola çıktığı açıklanmış
bulunmaktadır. Bilindiği gibi, belli bir süre yeryüzünde tek başına yürümeden
gitmek istediği yoldan oraya ulaşamazdı. Dolayısıyla onun bu gidişi için
dolaşmak (seyahat) denilebilir. Yoksa gerçek anlamıyla seyahat, yerleşmek
amacıyla belirli bir yere gitmek maksadını gözetmemektir.
"Ben seni himayeme alıyorum." Seni rahatsız edecek
kimselere karşı seni koruyorum.
"Bunun üzerine" Ebu Bekir "geri döndü.
İbnu'd-Dağine de onunla birlikte gitmek üzere bineğine bindi." Kefalet
bölümündeki rivayette "İbnu'd-Dağine bineğine bindi ve Ebu Bekir ile
döndü" denilmektedir.
"Senin gibi birisi çıkmaz." Kendi isteğiyle başka bir
yerde ikamet etmek niyetiyle vatanından çıkmaz. Çünkü senin gibi birisi kendi
şehrinin halkına faydalı olan birisidir.
"Çıkartılmaz" Yine belirtilen husus dolayısıyla kendi
isteği olmaksızın kimse onu dışarı çıkartmaz.
Bazı Maliki mezhebi alimleri buradan şu sonucu çıkartmışlardır:
Başkasına faydalı olan bir kimsenin ağır basan bir zorunluluk olmaksızın başka
bir şehre gitmesine imkan verilmez.
"Kureyşliler onun istediğini reddetmedi." Yani Ebu
Bekir'i himayesi altına aldığını söylemesine karşı çıkmadı.
"Bu" kafirleri "korkuttu." Çünkü onların
kadınların ve gençlerin kalplerinin ince ve yufka oluşu sebebiyle İslam dinine
yöneleceklerini biliyorlardı.
"Biz Ebu Bekir'in (bu işleri) açıktan yapmasını kabul
etmiyoruz." Yani sözünü ettikleri kadınlarının ve çocuklarının dinine
girmeleri korkusu dolayısı ile ona karşı tepkisiz duramayıp, sessiz
kalamayacaklarını anlatmak istiyorlardı.
"Ben de Allah'ın himayesine razı oluyorum." Onun
emanına ve himayesine razıyım. Hadisten dinde daha ağır olan amell uygulamanın
caiz olduğu ve Ebu Bekir'in de yakininin oldukça güçlü olduğu anlaşılmaktadır.
"Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem henüz Mekke'de idi."
İşte bu bölümde Ebu Bekir es-Sıddık'in pek çok fazileti bulunmaktadır ki, bunlar
onu başkalarından ayrıcalıklı kılmıştır. Üzerinde düşünen kimse için bunlar
açıkça görülür.
"Yavaş ol" acele etme.
"Kendisini" hicret etmekten "alıkoydu."
"Öğle sıcağında" yani zevalin ilk vakitlerinde. Bu,
gündüzün en sıcak olduğu zamandır. Sıcak günlerde de çoğunlukla bu vakitte
kaylule yapılır.
"İşte Resulullah üstünü" başını "örtmüş olarak
geliyor."
"Buradakiler sadece senin yakınlarındır." Bununla Musa
b. Ukbe'nin açıkladığı gibi Aişe ve Esma'ya işaret etmektedir. O rivayetinde
şöyle demektedir: "(Allah Resulü): Yanındakileri dışarı çıkar, dedi. Ebu
Bekir dedi ki: Burada senin aleyhine duruma şahit olacak kimse yoktur. Bu ikisi
benim kızlarımdır."
"Bu iki devemden birisini (al). Allah Resulü, bedelini
ödeyerek diye buyurdu." İbn İshak şunu eklemektedir: "Allah Resulü
ben bana ait olmayan bir deveye binmem, dedi. Ebu Bekir: O senindir dedi. Allah
Resulü: Hayır, fakat bunu satın aldığın fiyata alırım, dedi. Ebu Bekir, ben
bunu şu kadara satın aldım, deyince, Allah Resulü de: Ben de o bedele satın
alıyorum, dedi. Ebu Bekir: Deve senindir dedi."
Ebu Bekir'in kızı Esma yoluyla gelen Taberani'deki rivayette
şöyle denilmektedir: "Allah Resulü: Bedeliyle ey Ebu Bekir dedi. O, madem
arzu ediyorsun, bedeliyle olsun dedi."
es-Süheylı de er-Revdu'I-Unuf adlı eserinde Mağribli ilim
adamlarından bir kimseye: Ebu Bekir, Allah Resulü yolunda malını harcamış
olmakla birlikte deveyi karşılıksız almak istememesinin sebebi sorulunca:
Hicretinin ancak kendi öz malından aldığı deve üzerine gerçekleşmesini istemiştir,
diye açıklamıştır.
"Biz de bir heybede onlara azık hazırladık." Yani bir
dağarcığa azıklarını koyduk.
"Kuşak sahibi (zatu'n-nitak)" Kuşak (nitak): Göbeğin
etrafında bağlanan şeye denilir.
"(Aişe) dedi ki: Sonra Resulullah Sallallahu aleyhi ve
Sellem ve Ebu Bekir Sevr dağındaki bir mağaraya gittiler." Hakim der ki:
Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem'in (Mekke'den) çıktığı günün pazartesi,
Medine'ye girdiği günün de pazartsi günü olduğu hususunda haberler tevatür
derecesini bulmuştur. Musa b. Ukbe de İbn Şihab'dan şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Ali, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yatağında yatakta
olanın Nebi olduğu izlenimini verecek şekilde yattı. Kureyşliler ise yatakta
yatan kimsenin üzerine hangisinin hücum edip, onu bağlayacağı hususunda farklı
görüşleri ortaya atarak danışıp durdu. Nihayet sabah olunca karşılarında Ali'yi
buldular. Ona Nebii sordular. O, bu hususta bir şey bilmiyorum deyince, onu
ellerinden kaçırmış olduklarını anladılar.
İbn İshak da buna yakın bir şekilde olayı anlatarak şunları
eklemektedir:
"Cibril ona o gece yatağında yatmaması emrini verdi. O da
Ali'yi çağırarak bu gece yatağında yatmasını ve yeşil burdesi ile örtünmesini
emretti. Ali de onun dediğini yaptı. Daha sonra Nebi Sallallahu aleyhi ve
Sellem bir avuç toprak alarak onların yanına çıktı. Bu toprağı başlarına
saçmaya koyuldu. Bu arada Yasin suresini "Artık onlar görmezler"
[Yasin, 9] buyruğuna kadar okudu.
Ahmed de İbn Abbas'tan hasen bir senedIe yüce Allah'ın:
"Hani o kafirler senin için tuzak kuruyorlardı." [Enfal, 30] buyruğu
hakkında şunları söylediğini zikretmektedir: "Bir gece Kureyşliler
Mekke'de birbirleriyle danışınca onlardan birisi: Sabah olunca onu zincire
vurunuz dedi. Kastettiği kişi Nebi sallallahu aleyhi ve selle m idi. Bir diğeri
hayır onu öldürünüz, bir başkası onu şehrinizden çıkartınız dedi. Yüce Allah
Nebie haber verdi, o gece Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yatağında Ali
yattı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de çıktı ve mağaraya gitti. Müşrikler
geceyi Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem zannederek Ali'yi koruyarak geçirdiler.
Yani uyanıp kalkmasını ve aralarında söz birliği ettikleri işi yapma vaktin i
bekleyip durdular. Sabah olduğunda Ali'yi gördüler ve böylelikle Allah onların
tuzaklarını boşa çıkarmış oldu.
-Senin o arkadaşın nerede, diye sordular. Ali bilmiyorum
deyince, onun izini takip etmeye koyuldular. Dağa vardıklarında izleri
karıştırdılar. Dağın tepesine çıktılar, mağaranın yanından geçtiler. Mağaranın
kapısında örümcek ağını görünce, buraya girmiş olsaydı bu mağara kapısında bu
örümcek ağının olmaması gerekirdi dediler. Allah Resulü o mağarada üç gece
kaldı."
"Orada" mağarada "gizlendiler" saklandılar.
"Zeki ve anlayışlı" anlayışı hızlı, kıvrak ve
maharetli birisi demektir. "Sabah erkenden" çıkar, seher vakti
Mekke'ye giderdi.
"Minha: Sağmal koyun" ile ilgili açıklamalar daha önce
Hibe bölümünde (2629. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Bu tabir aynı zamanda her,
koyun hakkında da kullanılabilir.
"Kızgın taş konularak ısıtılmış taze süt" yani güneşte
ya da ateşte kızdınlmış, taşların içine konduğu taze süttür. Bu işten kasıt
ise, sütün bir parça pişmesi ve hamlığının gitmesidir.
"Antlaşmalı olarak elini (kana) sokmuştu." Cahiliye
dönemi insanları yeminleştikleri vakit sağ ellerini kana, hoş bir kokuya yahut
da bulaşma özelliği olan herhangi bir şeye daldırırlardı. Bu onların yaptıkları
yemini daha bir pekiştirici olurdu.
قال ابن شهاب:
وأخبرني عبد
الرحمن بن
مالك المدلجي،
وهو ابن أخي
سراقة بن مالك
بن خعشم: أن أباه
أخبره: أنه
سمع سراقة بن
خعشم يقول:
جاءنا
رسل كفار
قريش، يجعلون
في رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وأبي
بكر، دية كل
واحد منهما،
لمن قتله أو
أسره، فبينما
أنا جالس في
مجلس من مجالس
بني مدلج،
أقبل رجل
منهم، حتى قام
علينا ونحن
جلوس، فقال يا
سراقة: إني قد
رأيت آنفا أسودة
بالساحل،
أراها محمدا
وأصحابه، قال
سراقة: فعرفت
أنهم هم، فقلت
له: إنهم
ليسوا بهم،
ولكنك رأيت
فلانا
وفلانا،
انطلقوا
بأعيينا، ثم
لبثت في
المجلس ساعة،
ثم قمت فدخلت،
فأمرت جاريتي
أن تخرج بفرسي
وهي من وراء
أكمة، فتحبسها
علي، وأخذت
رمحي، فخرجت
به من ظهر البيت،
فحططت بزجه
الأرض، وخفضت
عاليه، حتى أتيت
فرسي
فركبتها،
فرفعتها تقرب
بي، حتى دنوت
منهم، فعثرت
بي فرسي،
فخررت عنها،
فقمت فأهويت
يدي إلى
كنانتي،
فاستخرجت
منها الأزلام
فاستقسمت بها:
أضرهم أم لا،
فخرج الذي
أكره، فركبت
فرسي، وعصيت
الأزلام،
تقرب بي حتى
سمعت قراءة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم
وهو لا
يلتفت، وأبو
بكر يكثر
الالتفات،
ساخت يدا فرسي
في الأرض، حتى
بلغتا
الركبتين،
فخررت عنها،
ثم زجرتها
فنهضت، فلم
تكد تخرج
يديها، فلما
استوت قائمة،
إذا لأثر
يديها عثان
ساطع في السماء
مثل الدخان،
فاستقسمت
بالأزلام،
فخرج الذي
أكره،
فناديتهم
بالأمان
فوقفوا، فركبت
فرسي حتى
جئتهم، ووقع
في نفسي حين
لقيت ما لقيت
من الحبس
عنهم، أن
سيظهر أمر
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فقلت له:
إن قومك قد
جعلوا فيك الدية،
وأخبرتهم
أخبار ما يريد
الناس بهم، وعرضوا
عليهم الزاد
والمتاع، فلم
يرزآني ولم يسألاني،
إلا أن قال:
(أخف عنا). فسألته
أن يكتب لي
كتاب أمن،
فأمر عامر بن
فهيرة فكتب في
رقعة من أديم،
ثم مضى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
[-3906-] Suraka b. Malik b. Cu'şum'un kardeşinin oğlu olan Abdurrahmanb.
Malik el-Müdlici'den rivayete göre o Suraka b. Cu'şum'u şöyle derken
dinlemiştir:
"Kureyş müşriklerinin etrafa saldıkları adamlar bizlere de
geldi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir'den her birisini
öldüren veya esir alan kimse için müşrikler bir diyet miktarını mükafat olarak
verceklerini söylemişlerdi.
Ben Müdlic oğulları diye bilinen kavmimin meclislerinden birisinde
oturmakta iken kavmimden bir adam geldi. Biz oturuyorken kendisi henüz ayakta
iken: Ey Suraka dedi. Ben az önce sahilde bazı karartılar gördüm. Kanaatime
görebu Muhammed ve arkadaşlarıdır.
Suraka dedi ki: Ben onların kim olduklarını anladım, ama ona
şunları söyledim: O senin gördüklerin onlar değildir. Senin gördüğün filan kişi
ile filan kişidir. Az önce gözümüzün önünden geçip gittiler. Daha sonra o
mecliste bir süre daha bekıedim. Sonra ayağa kalkıp eve girdim. Cariyeme atımı
çıkarmasını, tepenin arkasında atımla beni beklemesini söyledim. Mızrağımı alıp
evin arkasından çıktım. (Parlamasın diye) ucunu yerde sürterek sap kısmını da
yukarıda tutarak gittim, Nihayet atımın yanına vardım ve atıma bindim. Beni
onlara yaklaştırsın diye onu dört nala koşturdum. Nihayet onlara yaklaştım. Bu
sefer atım tökezledi ve ben de üstünden düştüm. Düştüğüm yerden kalktım ve
hemen elimi ok torbama uzattım. Oradan faloklarını çıkardım ve onlarla fal
açtım, onlara zarar verecek miyim, vermeyecek miyim diye. Hoşuma gitmeyen sonuç
çıktı. Ben de fal oklarının gösterdiği neticeye karşı çıkarak atıma bindim, o
beni onlara yaklaştırıp durdu. Nihayet Resulullah Sallallahu aleyhi ve
Sellem'in okumalarını işitmeye başladım. Etrafına dönüp bakmıyordu. Ebu Bekir
ise etrafına çokça bakınıyordu. Atımın ön ayakları diz kapaklarına kadar yere
gömüldü ve ben de attan düştüm. Daha sonra onu kalkmaya zorladım, o da kalkmaya
çalıştı. Henüz ön ayaklarını çıkartamamıştım. Nihayet at güçlükle ayağa kalkmış
ve ön ayaklarını battığı yerden çıkartmış idi ki ayakta durur durmaz ön
ayaklarının iz bıraktığı yerden dumanı andıran bir gürültü göğe doğru yükseldi.
Tekrar fal oklarıyla kısmet aradım, yine hoşuma gitmeyen sonuç çıktı.
Bu sefer bana eman vermeleri için onlara seslendim. Onlar da
durdular.
Atıma binerek yanlarına gittim. Onlara ulaşmamı engelleyen bu
hallerle karşılaşınca içimde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrinin
pek yakında üstün geleceği hissi uyandı. Bu sebeple ona dedim ki: Senin kavmin
sana karşılık diyet veriyor.
Onlara ayrıca insanların (Kureyş kafirlerinin) kendisine neler
yapmak istediklerini haber verdim. Onlara azık ve ihtiyaçları olan eşyayı
vermeyi teklif ettim, fakat benden bir şeyalmadılar ve hiçbir şey istemediler.
Ancak bana şunu dedi(ler):
Sen bizim halimizi sakla. Ben de ondan bana bir eman yazısı
yazmasını istedim. Amir b. Fuheyre'ye emir verdi, o da bir deri parçasına
(istediğim emanı) yazdı. Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
yoluna devam etti."
قال ابن شهاب:
فأخبرني عروة
بن الزبير:
أن
رسول اله صلى
الله عليه
وسلم لقي
الزبير في ركب
من المسلمين،
كانوا تجارا
قافلين من الشأم،
فكسا الزبير
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
وأبا بكر ثياب
بياض، وسمع
المسلمون
بالمدينة
بمخرج رسول
الله صلى الله
عليه وسلم من
مكة، فكانوا
يغدون كل غداة
إلى الحرة،
فينتظرونه
حتى يردهم حر
الظهيرة،
فانقلبوا
يوما بعد ما
أطالوا
انتظارهم،
فلما أووا إلى
بيوتهم، أوفى
رجل من يهود
على أطم من آطامهم،
لأمر ينظر
إليه، فبصر
برسول الله
صلى الله عليه
وسلم وأصحابه
مبيضين يزول
بهم السراب،
فلم يملك
اليهودي أن
قال بأعلى
صوته: يا معاشر
العرب، هذا
جدكم الذي
تنتظرون،
فثار المسلمون
إلى السلاح،
فتلقوا رسول
الله بظهر الحرة،
فعدل بهم ذات
اليمين، حتى
نزل بهم في بني
عمرو بن عوف،
وذلك يوم
الاثنين من
شهر ربيع الأول،
فقام أبو بكر
للناس، وجلس
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم صامتا،
فطفق من جاء
من الأنصار -
ممن لم ير
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
- يحيي أبا
بكر، حتى
أصابت الشمس
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، فأقبل
أبو بكر حتى
ظلل عليه
بردائه، فعرف
الناس رسول
الله صلى الله
عليه وسلم عند
ذلك، فلبث
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم في بني
عمرو بن عوف
بضع عشرة ليلة،
وأسس المسجد
الذي أسس على
التقوى، وصلى فيه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، ثم ركب
راحلته، فسار
يمشي معه
الناس حتى
بركت عند مسجد
الرسول صلى
الله عليه
وسلم
بالمدينة،
وهو يصلي فيه
يومئذ رجال من
المسلمين،
وكان مربدا
للتمر، لسهيل
وسهل غلامين
يتيمين في حجر
أسعد بن
زرارة، فقال
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
حين بركت به
راحلته: (هذا
إن شاء الله
المنزل). ثم
دعا رسول الله
صلى الله عليه
وسلم الغلامين
فساومهما
بالمربد
ليتخذه
مسجدا، فقالا:
لا، بل نهبه
لك يا رسول
الله، فأبى رسول
الله أن يقبله
منهما هبة حتى
ابتاعه منهما،
ثم بناه
مسجدا، وطفق
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ينقل
معهم اللبن في
بنيانه
ويقول، وهو ينقل
اللبن: (هذا
الحمال لا
حمال خيبر،
هذا أبر ربنا
وأطهر. ويقول:
اللهم إن
الأجر أجر
الآخره،
فارحم
الأنصار
والمهاجره).
فتمثل بشعر
رجل من
المسلمين لم
يسم لي.
قال ابن شهاب:
ولم يبلغنا في
الأحاديث: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم تمثل
ببيت شعر تام غير
هذا البيت.
İbn Şihab dedi ki: Bana Urve b. ez-Zubeyr'in haber verdiğine göre
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yolda Şam'dan dönen Müslümanlardan
bir tüccar kafilesi ile birlikte bulunan ez-Zubeyr (b. el-Awam) ile
karşılaştım. ez-Zubeyr, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu. Bekir'e
beyaz elbiseler giydirdi. Medine'de bulunan Müslümanlar da Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke'den çıktığını haber aldılar. Bundan dolayı
her sabah Harre'ye çıkıyor ve onu bekliyorlardı, ta ki öğle sıcağında geri
dönünceye kadar.
Bir gün uzunca bir süre bekleyişten sonra geri döndüler. Evlerine
girdikten sonra Yahudilerden bir adam kendisine ait bir işe bakmak amacıyla
onlara ait kulelerden birisine çıkmıştı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
ile ashabının beyaz giymiş elbiseleriyle serap içerisinde yaklaşmakta
olduklarını gördü. Yahudi avazı çıktığı kadar şöylece bağırmaktan kendisini
tutamadı:
Ey Araplar işte sizin beklediğiniz! O şeref kaynağınız geliyor.
Müslümanlar derhal silahlarına koşuştular. Harre'nin dış
taraflarında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i karşıladılar. Resulullah onlarla
birlikte (Medine'nin) sağ tarafına doğru ilerledi ve nihayet Amr b. Avf
oğulları mahallesinde konakladı. O gün rebiu'l-ewel ayının pazartesine
rastlayan bir günü idi. Ebu Bekir insanları karşıladı, Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem de ses çıkarmayıp bir tarafa oturmuştu. Ensardan gelenler
arasında daha önceden Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i görmemiş olanlar
Ebu. Bekir r.a.ı selamlaşmaya koyuldular. Nihayet güneş Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e değince Ebu Bekir gitti ve ridası ile ona gölge yaptı.
İnsanlar o vakit Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i tanımış oldu.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Avf b. Amr oğulları arasında on küsur
gün kaldı. Temeli takva üzere kurulan mescidi tesis etti ve Resulullah
Sallallahu aleyhi ve Sellem orada namaz kıldı.
Daha sonra devesine bindi. Yoluna koyuldu. Halk da onunla birlikte
yürüyordu. Nihayet devesi Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mescidinin
bulunduğu yerde çöktü. O gün orada Müslüman bazı kimseler de namaz kılıyordu.
Burası Sa'd b. Zurare'nin himayesinde bulunan Suheyl ve Sehl adındaki iki yetim
çocuğa ait hurmaların kurutulduğu bir harman yeri idi. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem devesi çökünce: İnşaallah konaklayacağımız yer burasıdır dedi.
Daha sonra Resulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem O iki çocuğu
çağırdı. Harman yerini mescid edinmek üzere onlarla pazarlık etti. Onlar:
Hayır bedel almayız, aksine ey Allah'ın Resulü bunu sana hibe
ediyoruz, dediler. Fakat Resulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem orayı onlardan
hibe olarak kabul etmedi ve nihayet orayı onlardan satın aldı. Sonra orayı
mescid olarak inşa etti. Mescidin inşası için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem de kullanılan kerpiçleri ashab ile birlikte taşıyor ve bu arada şunları
da söylüyordu:
"Bu taşıdıklarımız Hayber mahsullerinin
yükü değildir. Rabbimiz, bu daha hayırlı ve temiz bir yüktür." Şunları da
söylüyordu:
"Allah'ım asıl ecir ahiretin ecridir.
Sen Ensar ile muhacirlere merhamet buyur."
(Buhari der ki): O bana adı verilmeyen Müslümanlardan birisinin
şiirini böylece okudu.
İbn Şihab der ki: Bize rivayet edilen hadisler arasında Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu beyitler dışında tam bir şiir beyitini
misalolarak okumuş olduğuna dair bir rivayet ulaşmamıştır.
حدثنا عبد
الله بن أبي
شيبة: حدثنا
أبو أسامة:
حدثنا هشام،
عن أبيه،
وفاطمة، عن
أسماء رضي
الله عنها:
صنعت
سفرة للنبي
صلى الله عليه
وسلم وأبي بكر،
حين أرادا
المدينة،
فقلت لأبي: ما
أجد شيئا أربطه
إلا نطاقي،
قال: فشقيه،
ففعلت، فسميت
ذات النطاقين.
قال ابن عباس:
أسماء ذات
النطاق.
[-3907-] Hişam'ın, o babası ile Fatıma'dan, rivayetle Esma r.anha'nın şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Ben Medine'ye gitmek istedikleri vakit Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir'e azık hazırladım. Babama: Bunu
(dağarcığı) bağlamak için kemerimden başka bir şey bulamıyorum. Ebu Bekir:
O halde onu ortadan böl, dedi. Ben de onun dediği gibi ortadan
ikiye ayırdım. Bundan dolayı bana zatu'n-nitakayn (iki kemer sahibi) adı
verilmiştir."
İbn Abbas da: "Zatu'n-nitak (kemer sahibi) Esma"
demiştir.
حدثنا محمد
بن بشار:
حدثنا غندر:
حدثنا شعبة، عن
أبي إسحاق
قال: سمعت
البراء رضي
الله عنه قال:
لما
أقبل النبي
صلى الله عليه
وسلم إلى
المدينة تبعه
سراقة بن مالك
بن جعشم، فدعا
عليه النبي
صلى الله عليه
وسلم فساخت به
فرسه، قال: ادع
الله لي ولا
أضرك، فدعا
له، قال: فعطش
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فمر
براع، قال أبو
بكر: فأخذت
قدحا فحلبت
فيه كثبة من
لبن، فأتيته
فشرب حتى رضيت.
[-3908-] Bera r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Medine'ye doğru yola koyulunca Suraka b. Malik b. Cu'şum onu takip etti. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ona beddua etmesi üzerine atının ayakları kuma
gömüldü.
Suraka: Benim için Allah'a dua et ve benim sana zararım
olmayacaktır deyince, bu sefer ona dua etti.
Dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem susadı. Bir
çobanın yanından geçti.
Ebu Bekir dedi ki: Ben de bir kap aldım ve ona bir miktar süt
sağdım. Ben (kendi kendime) yeteri kadar içti, diyene kadar içti."
AÇIKLAMA: "Herbirisi
için" yüz deve olmak üzere "bir diyet." "Az önce" yani
şu vakitte.
"Karartılar" kimseler.
"Aşağıda tuttu" yani mızrağı elinde tutarak sivri
ucunu yere doğru eğdi.
Uzaklaştığı kimseler onun parıltısını görmesin diye yere
saplayarak yürüdü. Çünkü birilerinin de onun arkasından gelip, verilecek olan
ikramiyeye ortak olmasını istemiyordu.
"Usan: Duman" Ebu Ubeyd'in Garibu'l-Hadis adlı
eserinde belirttiğine göre dumandan kastettiği bizatihi tozdur. Ayaklarının
çıkardığı tozu dumana benzetmiştir.
"Benden bir şeyalmayı kabul etmediler." Beraberimde
bulunan hiçbir şeyimi eksiltmediler.
"Yahudilerden bir adam (kendilerine ait bir sur üzerine)
çıkmıştı." Yani yüksekçe bir yere -kaleye- çıkmış ve oradan etrafına
bakmıştı. Saray gibi taştan yapılmış bina demek olduğu da söylenmiştir.
"Ebu Bekir insanları" karşılamak üzere
"kalktı."
"Ensardan gelenler arasında daha önce Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'i görmeyenler Ebu Bekir'i selamlamaya koyuldu." Derim ki:
İfadenin zahirinden anlaşıldığına göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i
tanımayanlardan selam verip, gelenler Ebu Bekir'i Nebi zannediyordu. Bundan
dolayı öncelikle ona selam. veriyorlardı. Hadisin geri kalan kısmı da buna
delildir.
"Ebu Bekir ridası ile Nebie gölge yapmaya başlayınca herkes
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i tanıdı."
"Takva esası üzerine kurulmuş olan mescidi tesis
etti." Maksat Kuba mescididir. İbn Ebi Şeybe, Cabir şöyle dediğini rivayet
etmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza gelmeden
seneler önce biz Medine'de mescidler yapıyor ve namaz kılıyorduk." Yüce
Allah'ın: "İlk gününden beri temeli takva üzerine kurulan bir mescidde
(namaza) durman elbette daha layıktır."[Tevbe,108] buyruğu ile hangi
mescidin kastedildiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Cumhurun kanaatine göre
bundan maksat bu Kuba mescididir, ayetin zahirinden anlaşılan da budur.
Müslim, Abdmrahman b. Ebi Said yoluyla babasından şunu rivayet
etmektedir: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e takva üzere tesis
edilmiş olan mescid hakkında sordum, o, ''Sözünü ettiğin o mescid, sizin bu
mescidinizdir diye buyurdu."
Ahmed ve Tirmizi de bir başka yoldan Ebu Said şöyle dediğini
rivayet etmektedirler: "İki adam takva üzere tesis olunan mescid hakkında
ihtilafa düştü. Onlardan birisi: O, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
mescididir dedi. Diğeri ise Kuba mescididir dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e giderek hangisi olduğunu sordular. O da O mescid, bu mesciddir
dedi. Bunda -yani Kuba mescidinde- pek büyük bir hayır vardır."
ed-Davudi ve başkaları da der ki: Aslında bu bir görüş ayrılığı
değildir. Çünkü bu iki mescidin her biri de takva esası üzerine kurulmuştur.
"Sonra devesine bindi." Hakim de İshak b. Ebi
Talha'nın, Enes'ten yaptığı rivayette şöyle demektedir: "Ensar gelerek:
Yanımıza buyur ey Allah'ın Resulü dediler. O: Deveyi serbest bırakınız, o emir
alarak hareket eder, diye buyurdu. Deve Ebu Eyyub'un kapısı önünde çöktü."
"Nihayet deve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
mescidi yanında çöktü." elBera'nın Ebu Bekir'den diye naklettiği hadiste
şöyle denilmektedir: "Hangisi onu yanında misafir edecek, diye Ensar
arasında anlaşmazlık çıktı. O, ben onlara ikram olsun diye Abdulmuttalib'in
dayıları yanında misafir olacağım, diye buyurdu."
İbn Aiz'de, el-Velid b. Müslim'den, Said b. Mansur'da her ikisi
Utaf b. Halid'den şunu rivayet etmektedirler: "Deve minberin mescidde
bulunduğu yerde çöktü. Sonra yükq çözüldü, üzerinden indi. Ebu Eyyub yanına
gelerek: Buraya en yakın ev benim evimdir. Yükünü taşımak üzere bana izinver,
dedi. O da: Olur deyince, eşyasını taşıdı ve devesini de evinde çöktürdü."
İbn Sa'd'ın naklettiğine göre Ebu Eyyub, Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in eşyasını evine taşıyınca Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem:
"Kişi eşyaları nerdeyse o da orada olur" diye buyurdu. Sa’d b. Zurare
de gelip devesini aldı. Devesi de Sa'd'ın yanında kaldı. (İbn Sa’d) dedi ki: Bu
daha sağlam 'bir rivayettir.
"Orası" yani mescidin yapıldığı yer "hurma
kurutulan bir harman yeri idi."
Burada hurma kurutuluyordu. el-Esmai der ki: "Merbid
(harman yeri)" deve ya da koyunların alıkoyulduğu her bir yere denilir.
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onlarla birlikte
kerpiç taşımaya koyuldu."
Kerpiç ateşte pişirilmeden çamurdan yapılunlara denilir.
Hadisten anlaşıldığına göre;
Çeşitli türleriyle özellikle de savaşta recez türünde şiir
söylemek, değişik zor işleri yaparken yardımlaşmak caiz bir iştir. Çünkü böylelikle
gayretler harekete gelir, kişiler teşvik edilir, zor işlerin üstesinden gelmek
için harekete geçilir.