DEVAM: 25. İSLAM DÖNEMİNDE NÜBUVVET ALAMETLERİ
حدثني محمد
بن بشار:
حدثنا غندر:
حدثنا شعبة، عن
أبي إسحاق:
سمعت البراء
بن عازب رضي
الله عنهما: قرأ
رجل الكهف،
وفي الدار
الدابة،
فجعلت تنفر،
فسلم، فإذا
ضبابة، أو
سحابة، غشيته،
فذكره للنبي
صلى الله عليه
وسلم فقال: (اقرأ
فلان، فإنها
السكينة نزلت
للقرآن، أو تنزلت
للقرآن.
[-3614-] Bera b. A'zib r.a'dan rivayete göre "Bir adam Kehf suresini
okudu. Evde bir binek vardı. Binek serkeşlik etmeye başladı. Selam verince
(okumasını bitirince) onu bir sisin bürüdüğünü gördü. Olanı Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e anlatınca: Ey filan okumaya devam et, çünkü o Kur'an
sebebiyle nazil olmuş ya da Kur'an sebebiyle inmiş bir sekinettir (huzur ve
sükundur) diye buyurdu."
Tekrar: 4839 ve 5011
حدثنا محمد
بن يوسف:
حدثنا أحمد بن
زيد بن إبراهيم،
أبو الحسن
الحزاني:
حدثنا زهير بن
معاوية: حدثنا
أبو إسحاق:
سمعت البراء
ابن عازب يقول:
جاء
أبو بكر رضي
الله عنه إلى
أبي في منزله،
فاشترى منه
رحلا، فقال
لعازب: ابعث
ابنك يحمله معي،
قال: فحملته
معه، وخرج أبي
ينتقد ثمنه،
فقال له أبي:
يا أبا بكر،
حدثني كيف
صنعتما حين
سريت مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
قال: نعم،
أسرينا
ليلتنا ومن
الغد، حتى قام
قائم الظهيرة
وخلا الطريق
لا يمر فيه
أحد، فرفعت
لنا صخرة
طويلة لها ظل،
لم تأت عليه
الشمس،
فنزلنا عنده،
وسويت للنبي
صلى الله عليه
وسلم مكانا
بيدي ينام
عليه، وبسطت
فيه فروة،
وقلت: نم يا
رسول الله
وأنا أنفض لك
ما حولك، فنام
وخرجت أنفض ما
حوله، فإذا أنا
براع
مقبل بغنمه
إلى الصخرة،
يريد منها مثل
الذي أردنا،
فقلت: لمن أنت
يا غلام،
فقال: لرجل من
أهل المدينة
أو مكة، قلت:
أفي غنمك لبن؟
قال: نعم، قلت:
أفتحلب، قال:
نعم، فأخذ
شاة، فقلت:
انفض الضرع من
التراب
والشعر والقذى،
قال: فرأيت
البراء يضرب
إحدى يديه على
الأخرى ينفض،
فحلب في قعب
كثبة من لبن،
ومعي إداوة
حملتها للنبي
صلى الله عليه
وسلم يرتوي منها،
يشرب ويتوضأ،
فأتيت النبي
صلى الله عليه
وسلم فكرهت أن
أوقظه،
فوافقته حين
استيقظ،
فصببت من
الماء على
اللبن حتى برد
أسفله، فقلت:
اشرب يا رسول
الله، قال:
فشرب حتى رضيت،
ثم قال: (ألم
يأن الرحيل).
قلت: بلى، قال:
فارتحلنا بعد
ما مالت
الشمس،
واتبعنا
سراقة بن
مالك، فقلت: أتينا
يا رسول الله،
فقال: (لا تحزن
إن الله معنا).
فدعا عليه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فارتطمت
به فرسه إلى
بطنها - أرى - في
جلد من الأرض -
شك زهير - فقال:
إني أراكما قد
دعوتما علي،
فادعوا لي،
فالله لكما أن
أرد عنكما
الطلب، فدعا
له النبي صلى
الله عليه وسلم
فنجا، فجعل لا
يلقى أحدا إلا
قال: كفيتكم
ما هنا، فلا
يلقى أحدا إلا
رده، قال:
ووفى لنا.
[-3615-] Bera b. A'zib dedi ki: "Ebu Bekir r.a. babamın yanına evime
geldi. Ondan deve, eğer takımı satın aldı. (Babam) Azib'e: Oğlunu gönder de
bunu benimle taşısın, dedi. (Bera) dedi ki: Eğeri onunla beraber taşıdım. Babam
da çıkıp bedelini aldı. Babam ona: Ey Ebu Bekir dedi. Geceleyin (hicretiniz
esnasında mağaradan çıkarken) Resulullah ile birlikte yürüdüğünüz zaman nasıl
yaptığınızı bana anlat.
Anlatayım dedi (ve anlattı): - O gece boyunca yol yürüdük. Ertesi
gün, gün ortasına kadar yürümeye devam ettik. Yol kimse geçmeyecek şekilde
tenhalaşınca da gölgesi bulunan ve gölgelediği yere güneş isabet etmeyen uzunca
bir kaya ile karşılaştık. Biz de onun yakınında konakladık. Kendi elimle orada
uyusun diye Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir yer hazırladım. Oraya da bir
kürk sererek ona:
Ey Allah'ın Resulü, uyu dedim. Ben senin etrafında olanları
silkelerim. O da uyudu. Etrafında bulunanları silkelemeye koyuldum. Derken
koyunlarıyla kayaya doğru bizim kayadan beklediğimizi elde etmek isteğiyle
gelen bir çoban gördüm.
Sen kimin çobanısın, ey delikanlı, dedim. O: Medine -ya da Mekke-
ahalisinden bir adamın çobanıyım, dedi. Koyunlarında süt var mı, diye sordum,
evet dedi. Peki süt sağar mısın dedim. Yine evet dedi. Bir koyunu yakaladı.
Ben: Memenin üzerindeki toprak, kıl ve diğer kirleri silkele, dedim. (Ebu
İshak) dedi ki: Bera'nın bir elini diğerine vurarak silkelediğini gördüm.
Çoban bir kaba bir miktar süt sağdı. Beraberinde de Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in ondan su içip abdest alması için taşıdığım bir mataram
vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim. Onu uyandırmak hoşuma
gitmedi. Onun uyandığına denk düşünce sudan sütün üzerine döktüm ve alt tarafı
serinlemiş oldu. İç ey Allah'ın Resulü, dedim. Ben rahat edene kadar o içti,
sonra: Yola koyulma zamanı gelmedi mi, dedi. Ben: Geldi, dedim.
(Ebu Bekir devamla) dedi ki: Güneş batıya doğru kaydıktan sonra
yola koyulduk. Suraka b. Malik peşimizden geldi. Ben: Ey Allah'ın Resulü, bize
yetiştiler, deyince, üzülme muhakkak Allah bizimle beraberdir, dedi. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona beddua etti.
O atının üzerinde olduğu halde atı karnına kadar yere gömüldü. -Zannederim
sert bir yere gömüldü, dedi. Şüphe eden Zuheyr'dir.- Gördüğüm kadarıyla bana
beddua ettiniz. Haydi, bu sefer benim için dua ediniz. Allah adına size, sizi
takip edenleri geri çevireceğime ant veriyorum, dedi. Bunun üzerine Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona dua etti ve kurtuldu. Suraka da kiminle
karşılaşıyor ise onlara: Buraya gitmenize gerek yok. Bu hususta sizin
yapacağınızı ben yaptım, demeye koyuldu ve kiminle karşılaştı ise onu geri
çevirdi.
(Ebu Bekir) dedi ki: Ve bize verdiği sözünde durdu."
AÇIKLAMA: "Mekke veya
Medine halkından bir adama" ifadesinde şüphe, iki lafızdan hangisini
söylediğine dair tereddüt, raviden kaynaklanmaktadır.
Medine (şehir)den kasıt ise Mekke'dir. Medine-i Münevvere'yi
kastetmemiştir. Çünkü o vakit henüz oraya Medine adı verilmiyordu. Oraya Yesrib
deniliyordu. Aynı şekilde çobanların mera arayışlarında bu kadar uzak
mesafelere gitme adetleri yoktu.
"Süt sağar mısın? Evet, dedi." Anlaşıldığı kadarıyla
böyle bir soru ile, senin yanından geçenlere misafir olarak ağırlamak üzere süt
sağabileceğine dair iznin var mı, demek istemiştir. Bu açıklama ile Lukata
(buluntu mal) bahsi sonlarında geçen açıklanması zor durum da ortadan kalkmış
olmaktadır. Bu açıklanması zor mesele de şudur: Ebu Bekir koyunların sahibinin
izni olmadan çobandan nasıl süt almayı uygun bulabildi? Ebu Bekir, koyunların
sahibini tanıyınca onunla olan arkadaşlığı sebebiyle ya da bu iş için genel
anlamda izin vermiş olduğunu bildiğinden bu işe razı olduğunu anlamış da
olabilir.
"Küsbe (bir miktar)" yani bir tas kadar, bir görüşe
göre de az miktarda sağılan süt demektir.
"Görüşüme göre yerin sert bir kısmında gömüldü. -Şüphe
Züheyr'dendir.-" Hadiste apaçık bir mucize vardır.