DEVAM: 54. BAB
حدثنا بشر بن
محمد: أخبرنا
عبيد الله:
أخبرنا يونس،
عن الزهري:
أخبرني سالم:
أن ابن عمر
حدثه: أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(بينما رجل يجر
إزاره من
الخيلاء خسف
به، فهو
يتجلجل في الأرض
إلى يوم القيامة).
تابعه عبد
الرحمن بن
خالد، عن
الزهري.
[-3485-] İbn Ömer'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: "Bir adam kibirinden ötürü elbisesini sürüklerken yerin dibine geçirildi.
o, kıyamet gününe kadar yerin içine doğru gitmeye devam edecektir."
Tekrar: 5790
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا وهيب
قال: حدثني
ابن طاوس، عن
أبيه، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (نحن
الآخرون
السابقون يوم
القيامة، بيد
أن كل أمة
أوتوا الكتاب
من قبلنا،
وأوتينا من
بعدهم، فهذا
اليوم الذي
اختلفوا فيه،
فغدا لليهود
وبعد غد
للنصارى، على
كل مسلم في كل
سبعة أيام يوم
يغسل رأسه
وجسده).
[-3486-] Ebu Hureyre r.a'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu: "Bizler (dünyada zaman itibariyle) son gelenleriz; kıyamet
gününde ise önde olacak olanlarız. Şu kadar var ki, bütün ümmetlere bizden önce
kitap verildi, bize de onlardan sonra verildi. İşte bu (Cuma günü), hakkında
ihtilafa düştükleri gündür. Bu sebeple Yahudiler yarına, Hıristiyanlar yarından
sonraya (kalmışlardır)."
[-3487-] "Her yedi günde bir gün, başını ve bedenini yıkaması her
müslümana bir görevdir."
حدثنا آدم:
حدثنا شعبة:
حدثنا عمرو بن
مرة: سمعت
سعيد بن
المسيب قال: قدم
معاوية بن أبي
سفيان المدينة
آخر قدمة
قدمها،
فخطبنا فأخرج
كبة من شعر،
فقال: ما كنت
أرى أن أحدا
يفعل هذا غير
اليهود، وإن
النبي صلى
الله عليه
وسلم سماه
الزور. يعني
الوصال في
الشهر.تابعه
غندر، عن شعبة.
[-3488-] Muaviye b. Ebi Süfyan Medine'ye son gelişinde bize bir hutbe
verdi. Bir top saç çıkartarak dedi ki: "Ben bu işi Yahudilerden başka bir
kimsenin yapacağı kanaatinde değildim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise
buna "ez-zur (yalan)" adını vermiştir. Kastettiği saça saç
eklemektir."
Bu rivayette ona (Buhari'nin hocası Adem'e) Gunder, Şu'be'den diye
rivayet ederek mutabaatta bulunmuştur.
AÇIKLAMA: 3468 - "Eline bir miktar saç aldı." Kasıt
perçemden kesilmiş saçtır. "el-Haresi" tekil olup, koruma görevlisi
demektir.
"Nerede alimleriniz" cümlesinde o dönemde aralarındaki
alimlerin sayıca azalmış olduklarına işaret vardır. Durum da böyledir. Çünkü
Ashabın çoğu o gün vefat etmiş bulunuyorlardı. Sanki o avam arasındaki
cahillerin bu işi yapmış olduklarıkanaatine kapılmış, bundan dolayı alimlerine
hatırlatarak böyle bir münkere karşı tepki göstermeyi terk ettiklerinden onları
uyarmak istemiş gibidir.
-- Bu başlıkta zikredilen hadisler sayıca fazla olduklarından
yapılan açıklamaların hangi hadise ait olduğunun daha kolay takip edilebilmesi
için hadislerin numaralarını açıklamada tekrar etmeyi faydalı gördük.
3470- "Bir rahibe gitti." Bu ifade ile bu hadisenin
İsa aleyhisselam'ın yükseltilmesinden sonra cereyan ettiği hissettirilmektedir.
Çünkü rahipliği -Kur'an'ın da . açıkça belirttiği gibi- ona tabi olanlar bid'at
olarak sonradan uydurmuşlardır.
"Bir adam ona şöyle şöyle olan bir kasabaya git,
dedi." Hişam'ın naklettiği rivayette şu fazlalık vardır: "Çünkü o
kasabada Allah'a ibadet eden insanlar vardır. Sen de onlarla birlikte Allah'a
ibadet et. Eski toprağına geri dönme. Çünkü o kötü bir yerdir. O da yoluna
koyuldu. Yolun yarısına vardığında ona ölüm meleği geldi."
"Yöneldi" yani gideceği tarafa doğru kendisini daha da
yakınlaştırdı. "Melekler onun hakkında anlaşmazlığa düştü." Hişam yoluyla
gelen rivayetteki bir fazlalık da şöyledir: "Rahmet melekleri dedi ki: Bu
tevbe ederek, kalbiyle Allah'a yönelmiş olarak geldi. Azap melekleri de: O
hayır namına hiçbir şey işlemedi dediler. Onlara insan suretinde bir melek
geldi. Onu aralarında (hakem) yaptılar. O da: "İki yerin arasını ölçünüz,
hangisine daha yakın ise oraya aittir." "Bunun üzerine Allah
buna" çıkıp geldiği kasabaya: "Uzaklaş, diye vahyetti. Öbürüne
de" gitmek istediği kasabaya "yaklaş diye vahyetti."
Tercümeye esas aldığımız Muhtasar'da da Fethu'l-Bari'nin
Daru'r-Reyyan, Kahire, 1409/1980 baskısında da tekil olarak ölen şahısa ait
olmak üzere "ona geldi" şeklindedir. Ancak yine Buhari şerhi olan
Ayni'de olsun, hadisin yer aldığı diğer kaynaklar olsun hep "onlara"
şeklinde olduğu gibi mana cihetiyle de böyle olması daha doğrudur.
Hadisten Çıkarılan Sonuçlar
1- İnsan öldürmek dahil bütün büyük günahlardan dolayı tevbe
etmek şeriatin öngördüğü bir iştir. Yüce Allah katilin tevbesini kabul edecek
olursa onun hasmını da razı etmeyi üzerine alır.
2- İnsanın masiyet işlemekle karşı karşıya kaldığı bir yerden
başka bir yere gitmesi faziletli bir iştir. Çünkü adeten bu gibi haller insanı
daha çok etkiler. Ya bundan önce işlemiş olduğu fiillerini ve onlara
tutkunluğunu hatırladığı için yahut da bu hususta ona destek verip onu bu
işlere teşvik eden kimseler bulunduğu için böyle bir etki sözkonusudur. Bundan
dolayı sonraki zat ona şöyle demiştir: "Eski topraklarına da dönme. Çünkü
o bir kötülük diyarıdır."
3- Tevbe eden bir kimsenin, masiyet işlediği zamanlarda
alışageldiği hallerden ayrılması ve bütün bunları büsbütün değiştirerek
başkalarıyla uğraşması gerekir.
4- Alim, abidden üstündür. Çünkü ona ilkin tevbesinin kabul•
edilmeyeceği fetvasını veren kişi, daha çok ibadet eden birisi idi. Katilin bu
kadar çok sayıda kimseyi öldürme cesaretini göstermiş olmasını pek büyük bir iş
olarak gördü. İkincisi ise daha çok ilimle uğraşan birisi olduğundan ona doğru
şekilde fetva verdi ve kendisine kurtuluş yolunu gösterdi.
5- (Kadı) Iyad der ki: Hadisten anlaşıldığına göre tevbenin
diğer günahlara faydası olduğu gibi, öldürmeye karşı da faydası vardır.
6- Hadis, meleklerin kendi aralarında anlaşmazlığa düşmeleri
halinde Ademoğullarından aralarında hüküm verebilecek durumda olan kimseler
bulunduğuna da delil gösterilmiştir.
7- Tahkimin (anlaşmazlıkları çözme işini bir hakeme ,havale
etmenin) caiz olduğunu, tahkimi için iki tarafın rıza gösterdiği kimsenin
vereceği hükmün, onlar hakkında geçerli olacağını kabul edenlerin görüşlerinin
lehine de delil bulunmaktadır.
"Halbuki ikisi orada değillerdi." Yani (olayı
anlatırken Nebiin) huzurunda bulunmuyorlardı. Bu, rivayeti nakledenin
sözlerindendir.
3472- "Akar" sözlükte ev ve tarla anlamlarındadır.
Bazıları ise sadece hurmalık anlamında olduğunu kabul etmişlerdir. Evin oldukça
değerli eşyalarına da akar denilebilir.
"Akarı satın alan kişi o akarında içinde altın bulunan bir
testi buldu. Onu satana: Altınını al, çünkü ben senden ancak toprağı satın
aldım, altını satın almadım dedi." İshak b. Bişr yoluyla gelen rivayete
göre müşteri kendisinin bir ev satın aldığını, onu imar ederken içinde bir
hazine bulduğunu söyledi. Satıcı da ona bu hazineyi gelip almaya çağırınca şu
cevabı vermişti: Ben ne gömdüm, ne de bunu biliyorum. Her ikisi de hakime dedi
ki: Sen bunu alacak birisini gönder, nasıl uygun görürsen onu öyle kullan.
Ancak hakim bunu kabul etmedi.
Buna göre bu malın hükmü, cahiliye döneminde gömülmüş olduğu
bilinmesi halinde bizim şeriatimizde rika.zın hükmüdür. Eğer onun Müslümanlar
tarafından gömüldüğü bilinecek olursa o takdirde o bir lukatadır. Bilinmeyecek
olursa kaybolmuş mal hükmündedir, Beytu'I-Mal'e konulur. Muhtemelen onların
şeriatinde böyle bir teferruat bulunmuyordu. Bundan dolayı kadı da belirtilen
şekilde hüküm verdi. Kurtubi ise hakimin onlardan herhangi birisi hakkında
hüküm vermemiş olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir. O, adı geçen malın
sadece kaybolmuş mal hükmünde olduğunu görünce aralarında sulh yapmıştır.
Onların bu mala başkalarından daha bir hak sahibi olduklarını görmüştür. Çünkü
her ikisinin de oldukça vera' sahibi olduklarını, hallerinin de güzelolduğunu
görerek onların soylarından güzel bir semere ve salih bir zürriyet çıkacağını
ümit ederek böyle hareket etmiştir.
3477 - "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i nebilerden bir
nebiyi anlatırken görür gibiyim. Kavmi onu vurmuş ve kanatmışlardı." Ben
bu nebinin isminin ne olduğunu açık bir şekilde tespit edemedim. Nuh
aleyhisselam olması ihtimali vardır.
Ancak Nevevi diyor ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu
anlattığı olayın başından geçtiği Nebi, öncekilerden birisidir. Uhud gününde de
bizim Nebiimizin başından buna yakın bir olay geçmiştir.
3478- "Allah'ın kendisine mal verdiği ... " Malını
çoğalttığı bir kimse demektir.
3481- "Allah'a yemin ederim, Allah bana güç yetirirse (beni
sıkıştırırsa)" ifadesi ile ilgili olarak el-Hattabi şunları söylemektedir:
Bu ifadenin açıklanması kimilerine göre zor gelebilir ve: Böyle bir kimse
ölümden sonra dirilişi ve ölüleri diriltme kudretini inkar ettiği halde,
nasılolur da Allah ona mağfiret edebilir? Cevap şudur: Bu kişi ölümden sonra
dirilişi inkar eden birisi değildi. O sadece cahillik etmiş birisi idi.
Dolayısıyla kendisine bu uygulama yapılacak olursa diriltilmeyeceğini ve azaba
uğratılmayacağını sanmıştı. Onun iman sahibi olduğu, bu işi Allah'ın
haşyetinden yaptığını itiraf etmek ile ortaya çıkmıştır.
İbn Kuteybe der ki: Bazı sıfatlar hakkında birtakım Müslümanlar
hata edebilir ve bundan dolayı da kafir sayılmazlar.
Ancak İbnu'l-Cevzi bunu kabul etmeyerek şunu söylemektedir: Bir
kimsenin kudret sıfatını inkar etmesi ittifakla küfürdür. Hadisteki:
"Andolsun Allah beni sıkıştırırsa" sözleri beni sıkıştırıp aleyhime
daraltırsa, demektir. Yüce Allah'ın: "Kime rızkı daraltılırsa"
buyruğuna benzemektedir. "Belki Allah'ı idlal ederim" sözlerinin
anlamı ise, belki ondan kurtulurum şeklindedir. Nitekim bir şey geçip gidince
de onun hakkında "dalle" fiili kullanılabilir. Bu da yüce Allah'ın:
"Rabbim kaybolup gitmez de, unutmaz da."[Taha, 52] buyruğuna benzemektedir.
Muhtemelen bu adam bu sözlerini aşırı derecedeki korkusundan ve çekinmesinden
dolayı söylemiştir. Nitekim bir başkası: "Sen benim kulumsun, ben de senin
rabbinim" dediği rivayet edilmiştir.
Yahut da: "Eğer Rabbim hakkımda takdir ederse" (anlamında
kaddere şeklinde) dal harfi şeddeli söylenmiş de olabilir. Yani eğer beni
azaplandırmayı takdir etmişse, elbetteki beni azaplandıracaktır.
Yahut da o yaratıcıyı kabul eden birisi olmakla birlikte, fetret
zamanında yaşayan birisi idi. İmanın şartlarının ne olduğu ona ulaşmamıştı.
Bu konudaki en güçlü görüş, onun bu sözlerini neler söylediğini
akledip, kavrayamayacak hale gelecek şekilde korku ve dehşetin baskısı altında
bulunduğu bir halde söylemiş olduğudur. Yoksa o bu sözlerini gerçek manasını kastederek
söylememiş; aksine o bu sözleri kişinin yaptıklarından sorumlu tutulmayacağı
gaflet halinde iken, yanılacak ya da unutacak bir halde iken söylemiştir.
3483- "Nübuvvet sözlerinden insanların idrak ettikleri
arasında ... " ibaresinde bütün rivayet yollarında (insanlar anlamındaki)
"en-nas" lafzı merfudur (özne konumundadır.) Bunun nasb ile okunması
da caizdir. İnsanlara ulaşanlardan demek olur.
"Nübuvvet kelamından" enbiyanın ittifakla
belirttikleri hususlardan anlamındadır. Yani bütün nebiler bunu teşvik etmiştir
ve onların hiçbirisinin şeriatinde bu hüküm nesholmamıştır. Çünkü bu bütün
akılların da ittifaklakabul ettikleri bir husustur.
"Dilediğini yapabilirsin" ibaresi, haber anlamında
emirdir ya da tehdit için söylenmiş olabilir. Dilediğini yapabilirsin, şüphesiz
Allah da sana yaptığının karşılığını verecektir, demek olur.
Yahut şu anlamda olabilir: Yapmak istediğine bak, düşün. Eğer
utanç vermeyecek işlerdense yap. Utandıracak işlerdense onu bırak. Şu anlama da
gelebilir. Şayet sen din ile ilgili olup, utanmaman gereken bir şey yaptığında
Allah'tan da utanmanı gerektirmiyorsa onu yap ve insanlara aldırma.
Maksat hayalı olmayı teşvik ve onun faziletine dikkat çekmek de
olabilir.
Yani senin dilediğin her şeyi yapman caiz olmadığına göre utanmayı,
hayalı olmayı terk etmen de caiz değildir.