17. SÖZ VERDİKTEN SONRA İHANET ETMEK GÜNAHTIR
وقوله:
{الذين عاهدت
منهم ثم
ينقضون عهدهم
في كل مرة وهم
لا يتقون}
/الأنفال: 56/.
"Onlar kendileriyle anlaşma yaptığında hiç çekinmeden
{takva} her defasında anlaşmayı bozan kimselerdir. " [Enfal, 56]
حدثنا
قتيبة بن
سعيد: حدثنا
جرير، عن
الأعمش، عن
عبد اللهابن
مرة، عن
مسروق، عن عبد
الله بن عمرو
رضي الله
عنهما قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (أربع
خلال من كن
فيه كان
منافقا خالصا:
من إذا حدث
كذب، وإذا وعد
أخلف، وإذا عاهد
غدر، وإذا
خاصم فجر. ومن
كانت فيه خصلة
منهن كانت فيه
خصلة من
النفاق حتى
يدعها).
[-3178-] Abdullah İbn Amr'ın naklettiğine göre Resul-i Ekrem Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Şu dört özellik kimde bulunursa o
kimse katıksız münafıktır: Konuşunca yalan söylemek, verilen sözde durmamak /
söz verip caymak, yapılan anlaşmaya bağlı kalmayıp ihanet etmek ve hasım /
düşman olunca aşırı davranmak (...).
Kimde bu özelliklerden birisi bulunursa, onu terk edene kadar
kendisinde münafıklara yaraşır bir özellik var demektir. "
Ayrıntılı açıklama için bkz. Kitabü'l-iman, Bab, 24.
حدثنا
محمد بن كثير:
أخبرنا
سفيان، عن
الأعمش، عن
إبراهيم
التيمي، عن
أبيه، عن علي
رضي الله عنه
قال: ما
كتبنا عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم إلا القرآن
وما في هذه
الصحيفة، قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم:
(المدينة حرام
ما بين عائر
إلى كذا، فمن
أحدث حدثا أو
آوى محدثا فعليه
لعنة الله
والملائكة
والناس
أجمعين، لا يقبل
منه عدل ولا
صرف، وذمة
المسلمين
واحدة، يسعى
بها أدناهم،
فمن أخفر
مسلما، فعليه
لعنة الله
والملائكة
والناس
أجمعين، لا
يقبل منه صرف
ولا عدل. ومن
والى قوما
بغير إذن
مواليه،
فعليه لعنة
الله
والملائكة
والناس أجمعين،
لا يقبل منه
صرف ولا عدل).
[-3179-] Hz. Ali'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Biz Resul-i Ekrem
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sadece Kur'an'ı ve işte şu sahifede bulunanları
yazdık. Burada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Ayir
(Air) dağı ile şura arasına kadar Medine haram bölgedir. Kim (aslı olmayan) bir
yenilik (bid'at) çıkarırsa veya böyle bid'at çıkaran birisine sığınıp destekçi
olursa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun.
Böyle bir kimsenin ne tevbesi ne de fidyesi kabul edilir. Müslümanların verdiği
güvence ve eman tektir; bu bakımdan en alt derecede bulunan bir Müslümanın
verdiği güvence herkesi bağlar. Kim bir Müslümana verdiği söze ihanet edip
ahdini bozarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine
olsun! Böyle bir kimsenin ne tevbesi ne de fidyesi kabul edilir. Efendilerinin
izni olmadan başkaları ile müvalat akdi yapanlar da Allah'ın, meleklerin ve
bütün insanların lanetine uğrasın! Böyle bir kimsenin ne tevbesi ne de fidyesi
kabul edilir."
قال
أبو موسى:
حدثنا هاشم بن
القاسم: حدثنا
إسحاق بن
سعيد، عن
أبيه، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه قال:
كيف
أنتم إذا لم
تجتبوا
دينارا ولا
درهما؟ فقيل
له: وكيف ترى
ذلك كائنا يا
أبا هريرة؟
قال: إي والذي نفس
أبي هريرة
بيده، عن قول
الصادق
المصدوق، قالوا:
عن ذاك؟ قال:
تنتهك ذمة
الله وذمة
رسوله صلى
الله عليه
وسلم، فيشد
الله عز وجل
قلوب أهل
الذمة،
فيمنعون ما في
أيديهم.
[-3180-] Ebu Hureyre r.a. bir defasında etrafındakilere: "Anlaşma
yaptığınız gayri müslimlerden cizye ve haraç olarak dinar ve dirhem
toplayamazsanız ne hale geleceğinizi hiç düşündünüz mü?" diye sordu.
Onlar: "Ey Ebu Hureyre, bunun nasıl olacağı hakkında bildiğin bir şey var
mı?" diye karşılık verdiler. O da: 'Tabi ki biliyorum. Ebu Hureyre'nin
canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki bu konuda doğru söyleyen ve
doğruluğu tasdik edilmiş olan (Resulullah)'ın sözünü biliyorum" dedi.
Onlar: "Peki bu bilgi neyle ilgili?" diye sorunca Ebu Hureyre şöyle cevap
verdi: "Allah'ın ve Resulü'nün verdiği güvenceye (zimmet) riayet
edilmeyecek. Bunun üzerine Allah Teala kendileriyle anlaştığınız gayri
müslimerin kalplerindeki güven duygusunu sarsacak. Onlar da artık size itimat
etmedikleri için ellerinde bulunan malları vermeyecekler."
AÇIKLAMA: Yapılan anlaşmaya
sadık kalmayarak ihanet etmek haramdır. Bu anlamda aldatılan tarafın Müslüman
veya gayri müslim olması arasında hiçbir fark yoktur.
Allah'ın ve Resulü'nün gayri Müslimlere verdiği güvenceye riayet
edilmemesi onlara zulüm ve haksızlık etmek şeklinde olur.
18. BAB
حدثنا
عبدان: أخبرنا
أبو حمزة قال:
سمعت الأعمش
قال:
سألت
أبا وائل:
شهدت صفين؟
قال: نعم،
فسمعت سهل بن
حنيف يقول:
اتهموا
رأيكم،
رأيتني يوم
أبي جندل، ولو
أستطيع أن أرد
أمر النبي صلى
الله عليه
وسلم لرددته،
وما وضعنا
أسيافنا على
عواتقنا لأمر
يفظعنا إلا
أسهلن بنا إلى
أمر تعرفه غير
أمرنا هذا.
[-3181-] El-A'meş'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Ebu Vail'e:
"Sıffin savaşına katıldın mı?" diye sorduğumda bana şöyle cevap
verdi: "Evet katıldım. Sehl İbn Huneyf'in o sırada şöyle dediğini duydum:
"Kusuru kendi görüşlerinizde arayın! Ben Ebu Cendel olayının yaşandığı
zaman oradaydım. Eğer Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrine karşı
çıkmam mümkün olsaydı kesinlikle karşı çıkardım. Biz zor günlerimizde ne zaman
kılıçlarımızı kuşanıp savaşa çıksak muhakkak önümüz açılır, rahata kavuşurduk.
Fakat bu olayda durum tamamen değişti. .. "
حدثنا
عبد الله بن
محمد: حدثنا
يحيى بن آدم:
حدثنا يزيد بن
عبد العزيز،
عن أبيه:
حدثنا حبيب بن
أبي ثابت قال:
حدثني أبو
وائل قال:
كنا
بصفين، فقام
سهل بن حنيف
فقال: أيها
الناس اتهموا
أنفسكم، فإنا
كنا مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم يوم
الحديبية،
ولو نرى قتالا
لقاتلنا،
فجاء عمر بن
الخطاب فقال:
يا رسول الله،
ألسنا على
الحق وهم على
الباطل؟ فقال:
(بلى). فقال:
أليس قتلانا
في الجنة
وقتلاهم في
النار؟ قال:
(بلى). قال: فعلام
نعطي الدنية
في ديننا،
أنرجع ولما
يحكم الله
بيننا
وبينهم؟ فقال:
(يا ابن
الخطاب، إني رسول
الله ولن
يضيعني الله
أبدا). فانطلق
عمر إلى أبي
بكر فقال له
مثل ما قال
للنبي صلى
الله عليه
وسلم، فقال:
إنه رسول الله
ولن يضيعه
الله أبدا،
فنزلت سورة
الفتح، فقرأها
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم على عمر
إلى آخرها،
فقال عمر: يا
رسول الله، أو
فتح هو؟ قال:
(نعم).
[-3182-] Ebu Vail'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Biz Sıffin'de idik.
Bu sırada Sehl İbn Huneyf kalkıp şunları söyledi: "Ey insanlar, kusuru
kendinizde arayın! Biz Hudeybiye barışı yapılırken Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem ile birlikte idik. O gün bir savaş olsaydı hiç geri durmaz
savaşırdık. Barış sonrası Hz. Ömer gelip Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
"Ey Allah'ın Resulü, biz hak üzereyiz onlar ise batıl üzereler, değil
mi?" diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: "Evet,
öyle" buyurdu. Hz. Ömer: "Bizden ölenler cennete, onlardan ölenler
ise cehenneme gidecek, öyle değil mi?" diyerek sorusuna devam etti.
Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Evet, öyle" buyurdu. Hz.
Ömer: "Peki öyleyse biz neye karşılık dinimize göre kıyaslandığında çok
değersiz ve aşağılık olan bu inanca böylesine tavizler veriyoruz? Şimdi biz,
Allah onlarla bizim aramızdaki hükmünü daha vermeden çekip gidecek miyiz?"
diye tepkisini ifade edince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Ey Hattab'ın oğlu, ben Allah'ın Resulüyüm. Allah beni asla yarı yolda
bırakmayacaktır." Bu cevap üzerine Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'in yanına
gelerek ona da aynı şeyleri söyledi. Hz. Ebu Bekir de ona şöyle karşılık verdi:
"O Allah'ın Resulüdür. Allah onu asla yarı yolda bırakmayacaktır."
Bu olayın ardından Fetih suresi vahyedildi. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem de inen bu sureyi sonuna kadar Hz. Ömer'e okudu. Hz. Ömer:
"Ey Allah'ın Resulü, bu bir fetih mi yani?" diye sorunca Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Evet" buyurdu."
حدثنا
قتيبة بن
سعيد: حدثنا
حاتم، عن هشام
بن عروة، عن
أبيه، عن
أسماء بنت أبي
بكر رضي الله
عنهما قالت: قدمت
علي أمي وهي
مشركة، في عهد
قريش إذ عاهدوا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ومدتهم
مع أبيها،
فاستفتت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فقالت:
يا رسول الله،
إن أمي قدمت
علي وهي راغبة،
أفأصلها؟ قال:
(نعم صليها).
[-3183-] Esma' binti Ebi Bekir'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Kureyş
müşriklerinin Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile anlaşma yaptığı barış
döneminde müşrik olan annem beni görmeye gelmişti. Ben de Resul-i Ekrem
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e giderek: "Ey Allah'ın Resulü, annem beni
görme arzusuyla buralara kadar gelmiş. Onu ziyaret edebilir miyim?" diye
sordum. O (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Evet, onu ziyaret et!"
buyurdu."
19. ÜÇ GÜN VEYA BELİRLİ BİR SÜRE GEÇERLİ
OLMAK ÜZERE BARIŞ ANLAŞMASI YAPMAK
حدثنا
أحمد بن عثمان
بن حكيم:
حدثنا شريح بن
مسلمة: حدثنا
إبراهيم بن
يوسف بن أبي
إسحاق قال:
حدثني أبي، عن
أبي إسحاق
قال: حدثني
البراء رضي
الله عنه:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم لما أراد
أن يعتمر،
أرسل إلى أهل
مكة،
يستأذنهم
ليدخل مكة، فاشترطوا
عليه أن لا يقيم
بها إلا ثلاث
ليال، ولا
يدخلها إلا
بجلبان
السلاح، ولا
يدعو منهم
أحدا، قال:
فأخذ يكتب
الشرط بينهم
علي بن أبي
طالب، فكتب:
هذا ما قاضى
عليه محمد
رسول الله،
فقالوا: لو
علمنا أنك
رسول الله لم
نمنعك
ولبايعناك،
ولكن اكتب: هذا
ما قاضى عليه
محمد بن عبد
الله، فقال:
(أنا والله
محمد بن عبد
الله، وأنا
والله رسول
الله). قال:
وكان لا يكتب،
قال: فقال
لعلي: (امح
رسول الله).
فقال علي:
والله لا
أمحاه أبدا، قال:
(فأرينه). قال:
فأراه إياه
فمحاه النبي
صلى الله عليه
وسلم بيده.
فلما دخل ومضى
الأيام، أتوا
عليا فقالوا:
مر صاحبك فليرتحل،
فذكر ذلك
لرسول الله
صلى الله عليه
وسلم فقال:
(نعم). ثم ارتحل.
[-3184-] El-Bera' bin Azib r.a.'den nakledilmiştir: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem umre yapmak isteyince Müşriklere bir elçi
göndererek Mekke'ye girmek için izin istedi. Onlar da şu şartlarla Mekke'ye
girmesine izin verdiler:
1) Üç geceden fazla Mekke'de kalınmayacak. 2) Mekke'ye silahsız
olarak girilecek. 3) Mekkelilerden hiç kimse dine davet edilmeyecek.
Mekkelilerle yapılan bu anlaşmanın metnini Ali İbn Ebi Talib
yazmaya başladı. Ali: "Bu, Allah'ın Resulü Muhammed'in üzerinde anlaşmaya
vardığı hususlardır" diye yazmıştı. Bunun üzerine Mekkeli müşrikler itiraz
ettiler: "Biz senin Allah'ın Resulü olduğunu bilip kabul etseydik zaten
sana engel olmazdık ve kesinlikle sana tabi olurduk. Bu yüzden anlaşma metnine
"Bu, Abdullah'ın oğlu Muhammed'in üzerinde anlaşmaya vardığı
hususlardır" diye yazmalısın!"
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların bu itirazına:
"Ben, Allah'a yemin ederim ki, Abdullah'ın oğlu Muhammedim ve ben, yine
Allah'a yemin ederim ki Allah'ın Resulüyüm!" diye cevap verdi ve bu
ifadeyi yazmamakta direnen Hz. Aliiye dönerek: "Metindeki Allah'ın Resulü
ifadesini sil!" dedi. Hz. Ali ise: "Allah'a yemin ederim ki, bu
ifadeyi asla silmeyeceğim!" dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Sallallahu
Aleyhi ve Sellem:
"Bu ifadenin yerini bana göster!" buyurdu. Hz. Ali
gösterince de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi eliyle Allah'ın Resulü
ifadesini sildi.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem anlaşmanın ardından Mekke'ye
girip anlaşma süresini doldurunca Mekkeliler Hz. Ali'nin yanına gelerek:
"Adamına söyle, süre doldu. Artık burayı terk edip gitsin!" dediler.
Hz. Ali de bu durumu Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlattı.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da: "Tamam, olur!" dedi ve
Mekke'den ayrıldı."
AÇIKLAMA: İmam Buhari'nin
kullandığı başlık şu anlama gelmektedir: "Başlık altında nakledilen
rivayette üç günlük anlaşma yapılmış olması düşman tarafı ile yapılacak
anlaşmanın üç gün olmasa bile belirli bir süre için geçerli olacak şekilde
ayarlanabileceğini göstermektedir. "
Ayrıntılı açıklama için bkz. 'Kitabü'l-meğazi, Bab, 35.
20. SÜRE BELiRLEMEDEN ANLAŞMA YAPMAK
وقول
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (أقركم
ما أقركم الله
به).
Nebi s.a.v. şöyle buyurmuştur: "Ben Allah'ın size tanıdığı
süre boyunca sizinle anlaşmış bulunuyorum!"
AÇIKLAMA: Bu hadis Hayberlilere
ne şekilde muamele edildiğini anlatan rivayetin bir kısmıdır. Bu rivayet in
açıklaması daha önce ziraat ortakçılığı (müzarea) konusunda geçmiş ve bununla
ilgili görüş ayrılıklarına değinilmiştir. Bu rivayetin cihadla ilgili yönü ise
düşman taraf ile süresiz bir şekilde anlaşma yapılmış olmasıdır. Anlaşmanın
süresi veya süresizliği konusunda karar verecek olan devlet başkanıdır. O buna
karar verirken Müslümanlar için daha yararlı ve uygun olan durumu dikkate alır.
21. MÜŞRİKLERİN LEŞLERİNİ KUYUYA ATMAK VE
BU CESETLERİ ÜCRET KARŞILIĞıNDA SATMAMAK
حدثنا
عبدان بن
عثمان قال:
أخبرني أبي،
عن شعبة، عن
أبي إسحاق، عن
عمرو بن
ميمون، عن عبد
الله رضي الله
عنه قال:
بينا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ساجد،
وحوله ناس من
قريش من
المشركين، إذ
جاء عقبة بن أبي
معيط بسلى
جزور، فقذفه
على ظهر النبي
صلى الله عليه
وسلم، فلم
يرفع رأسه حتى
جاءت فاطمة عليها
السلام،
فأخذت من
ظهره، ودعت
على من صنع
ذلك، فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (اللهم
عليك الملأ من
قريش، اللهم
عليك أبا جهل
بن هشام،
وعتبة ابن
ربيعة، وشيبة
بن ربيعة، وعقبة
بن أبي معيط،
وأمية بن خلف،
أو: أبي ابن خلف).
فلقد رأيتهم
قتلوا يوم
بدر، فألقوا
في بئر، غير
أمية وأبي،
فإنه كان رجلا
ضخما، فلما
جروه تقطعت
أوصاله قبل أن
يلقى في البئر.
[-3185-] Abdullah r.a.'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kabe'de ibadet ederken secdeye varmıştı. Bu sırada Kureyş
müşriklerinden bir grup O'nun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etrafına
toplanmıştı. Ukbe İbn Ebi Muayt bir deve işkembesini getirip secdede bulunan
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sırtına bıraktı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem de Hz. Fatıma gelene kadar başını kaldıramadı. Hz. Fatıma gelince
işkembeyi Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sırtından kaldırıp attı
ve bunu yapana beddua etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle
dedi: "Allahım, Kureyş'ten olan bu azgın topluluğu sana havale ediyorum!
Allahım, özellikle Ebu Cehil İbn Hişam'ı, Utbe İbn Rebia'yı, Şeybe İbn
Rebia'yı, Ukbe İbn Ebi Muayt'ı ve Ümeyye İbn Halef'i - veya Übeyy İbn Halef'i -
sana havale ediyorum!"
(Abdullah ibn-i Mes'ud r.a. diyorki:) Ben bunların hepsinin sonunu
gördüm. Bedir savaşında hepsi gebertilmiş ve bir kuyuya atılmıştı. Sadece
Ümeyye'yi - veya Ubeyy'i - kuyuya atamamışlardı. Çünkü bu adam öylesine şişman
ve iri idi ki kuyuya atılmak üzere sürüklenirken kolları / eklemleri kopmuştu.
Bu yüzden kuyuya götürülememişti."
AÇIKLAMA: İmam Buhari
başlığın ikinci kısmı ile Tirmizı/nin Abdullah İbn Abbas'tan naklettiği şu
rivayete işaret etmiştir: "Mekkeliler kendilerinden öldürülen her bir
müşriğin cesedini satın almak istediler. Fakat Resulullah (s.a.v.) bunu kabul
etmedi."