باب:
الحربي إذا
دخل دار
الإسلام بغير
أمان.
173. HARBi'NİN EMAN ALMADAN iSLAM ÜLKESiNE GİRMESi .
حدثنا
أبو نعيم:
حدثنا أبو
العميس، عن
إياس بن سلمة
بن الأكوع، عن
أبيه قال: أتى
النبي صلى
الله عليه
وسلم عين من
المشركين وهو
في سفر، فجلس
عند أصحابه
يتحدث ثم
انفتل، فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (اطلبوه
واقتلوه).
فقتله فنفله
سلبه.
[-3051-] Seleme İbnü'l-Ekva'ın oğlu İyas'ın babasından rivayetle şöyle
dediği nakledilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seferde
iken bir müşrik casusluk yapmak üzere Müslümanların bulunduğu yere geldi ve
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabının yanına oturup onlarla konuşmaya
başladı. (Kalkıp gidince) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Onun
peşine düşün ve yakalayıp öldürün!" buyurdu. Seleme onu takip edip
öldürmüş ve onun salebini (üzerinde taşıdığı kılıç ve elbisesini)
almıştı."
AÇIKLAMA: İmam Buhari bu
başlık ile eman / vize almadan İslam ülkesine giren müşriğin öldürülüp
öldürülemeyeceğini açıklamaktadır. Bu konuda bilginler arasında görüş
ayrılıkları vardır. İmam Malik'e göre bu durumda olan harbllerle ilgili karar
verme yetkisi devlet başkanına bırakılmıştır. Evzai ile İmam Şafii "böyle
bir casus elçi olarak geldiğini söylerse sözü kabul edilir" demişlerdir.
Ebu Hanife ile Ahmed İbn Hanbel ise "böyle birisi elçi olduğunu söylese
sözü kabul edilmez ve savaşsız ele geçirilen ganimet (fey) gibi kabul
edilir;"
Seleme İbnü'l-Ekva' olayı anlatmış ve " Nebi s.a.v.de onun
selebini öldürene verdi" diye cümlesini bitirmiştir. Burada rivayetin
akışı birinci tekil şahıs kullanılmasını gerektirirken üçüncü tekil şahısa
dönülmüştür. Rivayetin akışına göre burada kullanılması gereken ifade:
"Nebi (s.a.v.) de onun selebini ban'a verdi" olmalıdır.
Zaten Ebu Davud'un naklettiği rivayet de böyledir. Ayrıca Ebu
Davud ile İmam Müslim'in İkrime İbn Ammar'dan naklettikleri bir rivayette şu ek
bilgiler bulunmaktadır: "Bunun üzerine Eslem kabilesinden birisi devesine
binip o müşrik casusun peşine düştü. Ben de koşarak o casusu kovaladım ve
devesinin yularından tutup çökerttim. Deve dizlerini yere koyunca kılıcımı
çekip adamın kafasına vurdum. O da yere yığılıp kaldı. Sonra onun bineğini
üzerindekilerle birlikte sürüp getirdim. Resulullah (s.a.v.) yolda beni karşıladı
ve: "O casusu kim öldürdü!" diye sordu. Orada bulunanlar:
"İbnü'l-Ekva' öldürdü" dediler. Bunun üzerine Hz. Nebi (s.a.v.):
"Onun bütün selebi İbnü'l-Ekva'ındır" buyurdu.
Nesai bu rivayeti naklettiği konu başlığını şöyle koymuştur:
"Müşrik casusların öldürülmesi."
İkrime'nin naklettiği rivayet söz konusu casusun niçin
öldürüldüğünü de göstermektedir. Zira bu casus Müslümanların arasına karışarak
onların açıklarını ve zaaflarını görmüştü. Zaten bunu öğrendikten sonra kalkıp
alelacele kendi kabilesinin yanına gitmeye çalışması da aldığı bu istihbarat
bilgilerini onlara aktarmak istediğini gösterir. Böylece bu kişiler
Müslümanları hazırlıksız yakalayıp etkisiz hale getirecek ve kendilerine göre
büyük bir zafer elde etmiş olacaklardı. Bu yüzden onun öldürülmesi
Müslümanların yararına olmuştur.
İmam Nevevi bu hadisten şu derslerin çıkarılabileceğini
söylemiştir: Düşman tarafında yer alan bir kafir (harbi) casusluk faaliyeti
yapması durumunda öldürülür. Bu bütün İslam bilginlerinin görüş birliği halinde
ifade ettiği bir hükümdür. Fakat anlaşmalı olan ve İslam ülkesi vatandaşı olan
gayri Müslimler hakkında farklı görüşler vardır: İmam Malik ile Evzai'ye göre
böyle birisi casusluk yaptığı takdirde kendisiyle yapılan anlaşmayı bozmuş
olur. Şafiiler ise bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Fakat
Müslümanlar karşı taraf ile anlaşma yaparken sözleşme metnine açıkça casusluk
yapmayacağına dair madde koymuşlarsa ve bu maddeye riayet edilmemişse bütün
alimlere göre anlaşma bozulur.
Bu rivayet, "öldürülen kişiye ait olan bütün eşya ve
malların (seleb) onu öldürenin olacağını" söyleyenlerin görüşlerine delil
teşkil eder.